@dincerkocabas2010
|
15 yıl sonra "Baba, dedemin anlattığı o maç bugün mü?" Ali, on dört yaşındaki kızı Aylin'in sorusuyla gülümsedi. Kızının üzerinde, bir zamanlar babaannesinin giydiği, şimdi ise vintage bir hazine haline gelmiş olan Galatasaray forması vardı. Üzerindeki 'Aşk' yazısı biraz solmuştu, ama hala okunabiliyordu. "Evet canım," dedi Ali, kızının saçlarını okşayarak. "Tam on beş yıl önce, dedenle ben bu evde ilk kez bir araya gelmiştik. Şimdi bak, aynı bahçede yine beraberiz." Bahçedeki güller, on beş yıldır her bahar açmaya devam ediyordu. Kemal Bey, seksen yaşına yaklaşmasına rağmen hala o güllerin bakımını kendisi yapıyordu. Şimdi bahçe sandalyesinde oturmuş, torunlarına eski maç hikayelerini anlatıyordu. "Dedeciğim," dedi on yaşındaki Kemal, büyük dedesinin dizlerine tırmanarak, "anneannemi bir daha anlatsana. Nasıl tanışmıştınız?" Kemal Bey'in gözleri parladı. On beş yıl önce bu bahçeye taşındığından beri, her akşam aynı sandalyede oturup torunlarına hikayeler anlatıyordu. Bazen Ali'nin annesiyle tanışma hikayesini, bazen eski Galatasaray maçlarını, bazen de Ali'nin çocukluğunu... Ben mutfak penceresinden onları izlerken, eşim Ali yanıma geldi ve belime sarıldı. "On beş yıl nasıl geçti anlamadım," dedi. "Biliyor musun," dedim, "dün Aylin'i babaannesinin formasıyla gördüğümde, sanki zamanın durduğu bir ana denk gelmişim gibi hissettim. Sanki geçmiş ve şimdi iç içe geçmiş gibiydi." Bahçede şimdi üç kuşak bir aradaydı. Kemal Bey torunu Aylin'e eski bir fotoğraf albümü gösteriyordu. Küçük Kemal ise dedesinin anlattığı hikayeleri dinlerken, tıpkı babası Ali gibi gözlerini kocaman açıyordu. "Anne!" diye seslendi Aylin. "Gel bak, bu fotoğrafta babamla sen maçtaymışsınız!" Bahçeye çıktık. Fotoğrafta Ali ve ben, tıpkı Kemal Bey ve eşi gibi, Galatasaray formalarımızla gülümsüyorduk. "Bu fotoğraf," dedi Kemal Bey, "tam da size hamileyken çekilmişti Aylin." "Peki ya bu?" diye sordu küçük Kemal, başka bir fotoğrafı göstererek. Fotoğrafta genç bir kadın vardı - Ali'nin annesi. Aynı formayı giyiyordu, üzerinde 'Aşk' yazılıydı. "O senin babaannen," dedi Ali, oğluna sarılarak. "Ve biliyor musun, şu gördüğün güller var ya, onları o dikmişti. Her bahar açtığında, onun sevgisini hatırlatıyor bize." Kemal Bey ayağa kalktı ve güllerin yanına gitti. On beş yıldır her sabah yaptığı gibi, nazikçe yapraklarını okşadı. "Bazı şeyler hiç değişmiyor," dedi gülümseyerek. "Aşk gibi, anılar gibi, bu güller gibi..." O akşam, her zaman yaptığımız gibi bahçede hep birlikte yemek yedik. Aylin babaannesinin formasıyla, küçük Kemal dedesinin anlattığı hikayelerle, Ali babasıyla kurduğu yeni bağla, ben ise bu ailenin parçası olmanın mutluluğuyla doluydum. Ay ışığı güllerin üzerine düşerken, Kemal Bey her zamanki koltuğunda oturuyordu. Torunları dizlerine tırmanmış, yeni bir hikaye için yalvarıyorlardı. "Size bugün farklı bir hikaye anlatacağım," dedi Kemal Bey. "Bu hikaye üç neslin aşk hikayesi. Bir Galatasaray maçında başlayan, güllerin açtığı bahçelerde devam eden ve bugün sizlerle tamamlanan bir hikaye..." Ali ve ben birbirimize baktık. On beş yıl önce bu bahçeye ilk geldiğimiz günü hatırladık. O zamandan beri çok şey değişmişti, ama bazı şeyler hep aynı kalmıştı: Aşkımız, ailemiz, ve her bahar açan güllerimiz. "Dedeciğim," dedi Aylin, "bu hikaye hiç bitmesin." Kemal Bey torununa gülümsedi. "Bitmiyor ki canım... Her birinizde devam ediyor. O formada, bu güllerde, kalplerimizde... Aşk hiç bitmiyor, sadece şekil değiştiriyor." Gecenin ilerleyen saatlerinde, bahçedeki ışıklar birer birer sönerken, üç neslin hikayesi ay ışığında dans eden güllerle birlikte fısıldaşmaya devam ediyordu. Bu hikaye belki burada bitiyordu, ama aşkın ve ailenin hikayesi, yeni nesillerde, yeni formalarda, yeni güllerde yaşamaya devam edecekti. Çünkü gerçek aşk, tıpkı Ali'nin annesinin dediği gibi, sadece kalpleri değil, hikayeleri de birleştiriyordu. Ve bizim hikayemiz, üç neslin, bir formanın, bir bahçe dolusu gülün ve sonsuz bir aşkın hikayesiydi. |
0% |