@dincerkocabas2010
|
elif’in Güncesi
Hikayemin başladığı o günü hep hatırlayacağım. Sıradan bir gündü aslında, okulun bahçesinde yürürken gözüme çarpan o çocuğu fark edene kadar. Üzerinde uzun bir mont, elleri ceplerinde, omuzları biraz düşük. Gözleri yerle fazla uzun süre buluşmak istemez gibi bir hâli vardı. Sessiz, içine kapanık ve yalnız. O çocuk, yani Ali, hayatıma beklenmedik bir biçimde girdi. Ama her şeyin böyle bir sırra dönüşeceğini o an asla bilemezdim.
O yıl okula yeni gelmişti Ali, onun sınıfımıza katılmasının üzerinden pek uzun bir zaman geçmemişti. Sınıftaki çoğu kişi gibi ben de onun hakkında meraklanmıştımE. Nereden gelmişti? Neden bu kadar sessizdi? Başta “belki çekingen bir çocuk” diye düşünmüştüm. Ama onunla biraz vakit geçirdikçe anladım ki Ali’nin sessizliği çekingenlikten değil; aksine, içinde sakladığı bir şeyden, bir yükten kaynaklanıyordu. Bunu fark ettiğim an, ona dair her şey daha da ilgimi çekmeye başladı.
Okulda bir iki kez karşılaştık. Sınıfta göz göze geldiğimizde, başını hep başka yöne çevirirdi. Ama o sessiz bakışlar… Sanki bir şeyler söylemek istiyor, ama içinde öylesine derin bir sır barındırıyordu ki, her kelimesi yüzüne vurur gibi korkuyordu. O bakışlarda acı vardı, derin bir hüzün. Neyi sakladığını, geçmişinde ne yaşadığını bilmiyordum, ama o bakışların ardında bir sır saklıydı.
Bir gün öğle arası, okul bahçesinde bir köşeye çekilmiş, yalnız başına oturuyordu. Gözlerini uzağa dikmiş, hayal dünyasına dalmış gibi görünüyordu. Yanına gidip sessizce oturdum. Başta hiç konuşmadı, hatta beni fark etmemiş gibi davrandı. Sadece bir süre sessizce oturduk. Sonra, hiçbir şey söylemeden defterinden birkaç not karıştırmaya başladı. Hangi konuda konuşsam çok kısa cevaplar veriyor, hemen başka tarafa bakıyordu. Bu ilgisizlik beni geri çekmek yerine daha da meraklandırdı. İçindeki o uzaklık, benim dikkatimi çekmeye yetmişti. Ama her defasında bir duvar gibi duruyor, kendini kimseye açmıyordu.
Bir süre sonra arkadaşlar arasında Ali’den bahsetmeye başladık. Meraklı birkaç kişi, nereden geldiğini, geçmişini öğrenmeye çalışıyordu. Ancak Ali, kendisi hakkında hiçbir detay vermiyordu. Sadece “Napoli’den geldik annemle,” demişti. “Babam yoktu, ben de buraya alışmaya çalışıyorum.” O an herkes sustu. Daha fazla soru soracak hâlimiz kalmamıştı. Ama bu kısa cümle bile onun geçmişine dair bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamamız için yeterliydi. İçimde onu tanıma isteği arttıkça, onunla biraz daha yakınlaşmak istiyordum.
Bir süre boyunca, Ali’nin yanına sıkça oturup konuşmaya çalıştım. Günlük, sıradan konulardan, derslerden, hava durumundan bahsediyorduk. Sanki her konuşmamızda bir adım daha yaklaşıyordum ama bir türlü o duvarı geçemiyordum. Ali bir kere bile tam anlamıyla açılmadı bana. Konuşmalarımız yüzeysel kalıyordu ama her seferinde içimde bir şeyler eksik kalıyordu. O geceyi, o sırrı o kadar iyi saklıyordu ki, yüzünde asla bir iz bırakmıyordu.
Bir gün dersten çıkışta yine onunla yürüyerek eve döndük. Yolda durup bir kafede oturduk. İlk kez bu kadar rahat bir ortamda beraber zaman geçirdik. Biraz daha güler yüzlüydü, sanki bana alışmaya başlamıştı. Laf arasında Napoli’ye dair birkaç şey anlattı. “Orada bambaşka bir hayatımız vardı,” dedi gözlerini yere dikerek. “Annemle birlikte yaşadık, ama bazen birileri arayıp sorardı. Sürekli farklı bir şehre gidecekmişiz gibi hazırlanırdık.” Sesi titremişti; bu hazırlıktan bahsederken yüzünde korku dolu bir ifade vardı. O an bir şeylerin yanlış olduğunu hissettim. Ama hiçbir şey sormadım, sadece onu dinledim.
Günler geçtikçe, onun geçmişiyle ilgili küçük ipuçları almaya başlamıştım. Parça parça, gizemli ve çözülmesi zor. Onunla konuştuğumuz her an, sanki bir bulmacanın parçalarını birleştiriyordum. Ama tüm parçaları bir araya getirmek imkansız gibiydi; çünkü her şeyi eksik bırakıyordu. Bir gün annesinden bahsederken, gözlerinde bir parıltı yakaladım. Sanki annesi onun için her şeydi; güvenebileceği tek kişiydi. Ama babasından hiç bahsetmedi.
Geceleri uyumadan önce bazen Ali’yi düşünüyordum. Hayatına nasıl böyle derin bir gizem hakim olmuştu? İçindeki fırtınayı bir gün benimle paylaşacak mıydı? Yoksa bu sırra yaklaşamadan mı hayatına devam edecekti? Ne yaparsam yapayım, bir türlü o karanlık kapıyı açamıyordum.
Bir akşam okul çıkışında, yağmur hafifçe yağarken, yine beraber yürüyorduk. Bir anda durdu, başını yere eğdi. “Elif,” dedi, sesi alçak ve tedirgin. “Geçmişimle ilgili bilmediğin çok şey var.” Bir an gözleri doldu. Ama hemen toparlanıp konuşmaya devam etmedi. Sadece sessizce yürümeye devam etti. İçimde ona dair daha çok şey öğrenme isteği arttı ama o an konuşmak istemediğini anladım ve üstüne gitmedim.
Belki bir gün, o karanlık gecenin sırlarını bana anlatacaktı. Ama şimdilik, sadece beklemekten başka bir seçeneğim yoktu. |
0% |