Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Kayan Yıldız

@diva_gma

Selam öncelikle giriş bölümümüz 100 görüntülenme olmuş hepinize çok teşekkür ederim. Diğer kitabım Sonsuza Kadar' a da beklerim seveceğinize ve keyif alacağınıza eminim. Keyifli okumalar.

 

“Minik, ben çıkıyorum akşam görüşürüz.” Hızlı adımlarla odamdan aşağı indim ve dış kapının önüne geldim.

 

“Görüşürüz babacım ama artık minik olmadığımın sen de farkındasın bence.” Gülümseyerek bana baktı.

 

“Kaç yaşına gelirsen gel sen benim hep minik sarı çiçeğim olacaksın kızım.” Kollarını iki yana açıp her zaman yaptığı gibi ona sarılmamı bekledi. Ben de hemen sıkıca ona sarıldım.

 

İşte diye fısıldadım kendi kendime. İşte her an güvende hissettiğim ve bu iki kolun arasındayken her türlü beladan korunduğum yer burası.

 

“Hadi görüşürüz ben gidiyorum.” El sallayıp kapıyı kapattı ve ben de mutfağa annemin yanına gittim. Bugün annem her zaman olduğu gibi yine özel ders vermeye gidecekti ama gitmeden önce bana da ders anlatacaktı. Kendisi bana ders anlattığında ders çalıştığıma ikna oluyordu ben yalnızken ders çalıştığımda verimli ders çalıştığımı düşünmüyordu. Sorgulamadım çünkü her zaman kendi düşüncesinin doğru olduğunu anlatırdı.

 

“Hadi çok zaman kaybediyorsun Sadem hemen derse başlamalıyız.”

 

“Geldim işte.”

 

Aslında annemle ders çalışmaktan hiç keyif almıyordum çünkü soruları bana çözdürüyordu ve her hatamda bunu yüzüme vuruyordu.

 

“Sadem aklın nerede senin denklemin işaret değiştireceğini öğrenemedin mi bunca zaman. Ver şu kalemi.” Kalemi elimden aldı ve kendi çözmeye başladı.

 

“Bak ilk önce sana anlatılanlarla bir denklem kurarsın sonra-” Birden durdu ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Yanlış mı görüyordum bilmiyorum ama kalemi tutan eli titriyordu.

 

“Anne iyi misin?” Birden ne olmuştu bu hâli beni korkutuyordu.

 

“İyiyim.” Diye fısıldadı. Sonra devam etti konuşmaya.

 

“Bu soruyu tekrar çözmeyi dene ben işe geç kalıyorum başka bir gün devam ederiz.” Dedi ve birkaç dakika sonra evden çıktı.

 

Korkmuştum ama kötü bir hâlde olsaydı işe gitmeyeceğini biliyordum bu yüzden onun iyi olduğuna kendimi inandırıyordum.

 

Soruyu da o yanımda olduğu için gerginlikten çözememiştim zaten. Dikkat hastasıydı hep yoksa matematiğim o kadar da kötü değildi. Şaka yapmıyorum gerçekten de ikinci kez çözmeye çalışınca doğru yapmıştım.

 

Birdenbire telefonum çalınca dikkatim uçup gitmişti. Akgün arıyordu ama neden?

 

“Alo Sadem merhaba, nasılsın?”

 

“İyiyim sen nasılsın?”

 

“Ben de iyiyim. Geçen birlikte tiyatroya gittiğimizde gelen arkadaşının numarası var mı sende bir proje hazırlıyorum son bir kişi lazım eğer isterse onu da alacağım gruba.”

 

Dudaklarım hemen iki yana kıvrıldı. Pek inandırıcı bir taktik değildi ama en azından İnanç’ ın benimle buluşmak istediğini kağıda yazıp arkadaşıyla göndermesinden daha normaldi.

 

“Tabi numarasını gönderirim de ne projesi bu merak ettim.” Arkadan bir ses geldi tanıdık bir sesti fakat kim olduğunu anlayamadım. “Balıkları yağmurdan koruma projesi” diye fısıldadı. Gülmemeliydim fakat kendimi tutamıyordum.

 

“Şey projesi” diye konuştu Akgün ve arkadaki gülme sesleri daha da arttı “ Çok önemli bir konu var onun projesi.” Kabul edelim bu gerçekten de berbattı fakat çok takılmamaya çalıştım.

 

“Peki ben sana numarasını atarım görüşürüz.”

 

“Teşekkür ederim görüşürüz.” dedi ve kapattı. Ayşin’ in numarasını ona gönderdim.

 

Kitaplarımı toplayıp odama çıktım ve tekrardan telefonum çaldı. Benimki arıyordu dün bana ne mesaj atmıştı ne de beni aramıştı. Bugün de aramayacak sanmıştım. Özledik yani. Biz de insanız, hislerimiz var. Bu sebepten dolayı birazcık trip atmayı düşünüyordum.

 

“Yavrum nasılsın?” Eğer trip atmaya karar vermeseydim yavrun muyum gerçekten diye cilve yapardım ama şuan bunun sırası değildi.

 

“İyi” dedim kısık bir sesle. Minik bir kahkaha atıp tüm dengemi alt üst etti.

 

“Ben de iyiyim sorduğun için teşekkürler” dedi densiz densiz.

 

“Neden aradın?”

 

“Seni aramam için bir neden olması mı gerekiyor?”

 

“Bilmem dün arayıp sormadın beni bugün neden arayasın tuttu.” Birkaç saniye hiçbir şey söylemedi sonra konuşmaya başladı.

 

“Seni bir yere çağırsam gelir misin?”

 

“Neden konuyu değiştirmeye çalışıyorsun ki.” Trip atacağıma kavga etmezdik umarım.

 

“Eğer çağırdığım yere gelirsen nedenini anlamış olursun.”

 

“Bilmiyorum keyfim isterse gelirim.” Telefonu yüzüne kapatmasaydım iyiydi ama birden kapatıverdim. Hem neden söylemiyordu ki? Birkaç dakika sonra bana konum attı. Tabii ki de gidecektim. Gittikten sonra babama mesaj atar dışarıda olduğumun haberini verirdim.

 

Üstümü değiştirip boyundan askılı fırfırlı mini siyah bir elbise ve beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Saçlarımı taradım ve makyajımı yaptıktan sonra ufak tefek işlerimi de halledip evden çıktım.

 

Attığı yer yine deniz kenarı ama ağaçlık bir yerdi. Bir sürü bank vardı. Uzak değildi, zaten bizim evden deniz göründüğü için yürüyerek gitmeye karar vermiştim.

 

Yirmi dakika sonra ağaçların arasından onu görmüştüm denizin yakınında ağaca sırtını yaslamış duruyordu. Keten beyaz bir pantolon ve siyah bir gömlek giymişti.

 

Yürüyüp karşısında durdum, beni görünce gülümsedi.

 

“Hoş geldin.” dedi belime sıkıca sarılmadan önce. Birkaç dakika sonra tekrar trip atmaya devam edebilirdim ama şuan ona sıkıca sarılmak istiyordum. En son ne zaman buluştuğumuzu hatırlamıyordum çok özlemiştim kendisini.

 

Parmak uçlarımın üzerinde yükselip kollarımı boynuna doladım ve minik bir öpücük bıraktım yanağına.

 

“Çok özledim kızım seni bir de sabahtan beri bana trip atıyorsun.” Yüzümü ellerinin arasına aldı.”Aklımda olmadığın bir saniye bile yok.”

 

“Neden aramadın peki?”diye mırıldandım alttan alttan yüzüne bakarken. Ağacın diğer tarafına doğru yürüyüp yere eğildi ve bir şey aldı. Tekrar bana döndüğünde ne aldığını anlayabildim.

 

Günler önce gece mesajlaşırken annemle babamın gençlik anılarını anlatmıştım. Babamın anneme aldığı ilk çiçeğin beyaz lale olduğundan onların aşkına hayran olduğum için mi bilmiyorum ama en sevdiğim çiçeğin beyaz lale olduğunu anlatmıştım.

 

Şimdi karşımda durmuş ellerinde bana aldığı ilk çiçek olan beyaz lalelerle gülümseyerek beni izliyordu.

 

“Bugün birinci ayımız doldu sevgilim. Hayatımın en güzel bir ayıydı. Ömrümü güzelleştirdiğin için teşekkür ederim. Ayrıca bunu kutlamak için farklı bir şey düşünüyordum fakat minik bir sorun çıktı o yüzden dün arayamadım seni.”

 

Dolan gözlerimi bu anın güzelliğini mahvetmemesi için ikna edemedim. Laleleri bana uzattı hemen aldım ellerinden çiçeklerimi. Çiçekleri ne kadar çok sevdiğimi biliyordu.

 

“Çok seviyorum İnanç, sana olan hislerimi anlatabileceğim bir söz yok. Bir aydır bana kendimi sevdirdiğin için ben de sana teşekkür ederim.”

 

Yanaklarımı öptü ve elimden tutup yürümeye başladı bir bank bulup oturduk.

 

Birkaç dakika boyunca sessizce denizi izledik. Tekrardan ona baktığımda elini saçlarının arasından geçirdi. Gözlerim kelebek dövmesine kaydı. Elimi uzatıp bileğindeki kelebeği okşadım.

 

“Neden yaptırdığını sorabilir miyim?” dedim.

 

“İstediğini sorabilirsin.”

 

“Peki, neden yaptırdın bu dövmeyi?” Birkaç saniye düşündü.

 

“Benim için önemli birisiydi. Her baktığımda bana onu hatırlatıyor. Onun için her şeyi yapabileceğimi hatırlatıyor. Eskiden hayatımdaydı sonra gitti.” Kaşlarım hava kalktı.

 

“Ona da bana aldığın gibi çiçek alır mıydın?”

 

Gülümsedi bakışlarını kaçırdı. “Eğer bırakıp gitmeseydi beni alacaktım.”

 

“Bana söylediğin gibi şarkı söyler miydin?”

 

“Evet söylerdim.”

 

Kıskançlık her tarafımı sarmıştı. “Kim bu?”

 

“Buna cevap veremem.”

 

“Hani istediğimi sorabilirdim. Bana kimden bahsettiğini söylemelisin.”

 

“Üzgünüm canım ama şuan bu sorunu yanıtlayamam.” Kolunu belime sardı alnıma bir öpücük kondurdu.

 

“Onu da böyle öpüyor muydun?” Minik bir kahkaha attı.

 

“Evet öpüyordum.” Gülerek bana baktı. Belimdeki kolunu kendimden uzaklaştırıp onu ittirdim. Daha fazla güldü ve bu sefer iki koluyla sarıldı bana.

 

“Bırak beni git ona sarıl sanki benimle değil de onunla sevgilisin.” Gerçekten de kıskanmıştım ama kim olduğunu söyleseydi ne olacaktı sanki, meraktan ölecektim.

 

“Ne kadar kovarsan kov seni asla bırakmayacağım Sadem. İkinizi aynı anda seviyorum.” Öyle bir güldü ki öyle bir keyif aldı ki sinirlenmemden önümdeki denize atlayasım geldi.

 

Başımı omzuna yasladım. “Nerede olduğunu biliyor musun onun?”

 

“Evet biliyorum.”

 

“Nerede peki?” Gözlerimin en derinine baktı.

 

“Kalbimde.” dedi. “Ben onu yıllarca ararken o zaten bendeymiş, kalbimdeymiş. Hep de kalbimde olacak.”

 

“Ama şuan yanında ben varım. Hem bana en sevdiğim çiçeği aldın yani beni daha çok seviyorsun değil mi?” Kendimi avutma şeklime bakın.

 

Gözlerini kısıp düşünüyormuş gibi yaptı. “Yani sayılır.”

 

“İnanç beni çıldırtmaya mı çalışıyorsun?” Bir kez daha güldü bu hâlime.

 

“Çıldırmandan keyif alıyorum sevgilim.” Sol omzuma minik bir öpücük bıraktı ve çenesini yasladı. Hiç de konuşasım gelmiyordu. Beyefendi bütün moralimi alt üst etmişti.

 

Saatlerce orada oturup sohbet ettik. Hava kararmaya başlamıştı bu yüzden eve dönmeye karar vermiştik. İnanç beni evime bırakmıştı ama muhteşem bir sorunumuz vardı. Elimdeki çiçeklerle anneme ya da babama yakalanmadan nasıl eve girecektim.

 

Sessizce kapıyı açıp içeri girdim. Televizyonun sesi geliyordu ve bu da demek oluyordu ki oturma odasındalardı. Sessizce odama çıkmalıydım.

 

Ayakkabılarımı çıkarıp odama çıkacaktım ki bir şey oldu. Mahvolduk.

 

Babam bir bana bir de elimdeki çiçek buketine bakıyordu. Elim ayağım titriyordu resmen.

 

Oturma odasına bakıp annemi kontrol etti sonra tekrar bana baktı. “Annene görünmeden odana çık sonra konuşacağım ben seninle.”

 

Cümlesi biter bitmez hızlı adımlarla odama çıktım ve çiçeklerimi kıyafet dolabımın içine koydum. Bu aksiyonlu hayat bir gün beni öldürecekti.

 

Ne diyecektim babama? Dışarı çıktığımın haberini vermeyi de unutmuştum. Sevgilimin olmasına kızmayacaktı emindim. Ondan gizlediğim için kızacaktı.

 

Ama ne olursa olsun annemin asla bilmemesi gerekiyordu. Yoksa dilinden asla kurtulamayacaktım.

 

Görüşmek üzereeee.

 

 

 

 

Loading...
0%