@diva_gma
|
Saat 22.45' ti. Oturduğum yatağımdan kalktım ve masamın başına tekrar geçtim. Defterimde, bugün yazdığım yazıların olduğu sayfayı açtım. Kararımı vermiştim ama kendime bir söz vermem gerekiyordu. Bu defteri yıllar sonra okuduğumda şu anımı eksiksiz hatırlamam gerekiyordu. Defterimin yanına bıraktığım kalemimi aldım ve yazdıklarımın altına sadece üç kelime ekledim. Biz değil ben. Artık biz diye bir şey yoktu. Sen ve ben diye bir şey de yoktu. Biz ve sen de yoktu. Artık sadece ben vardım. Başkalarını umursamam gerekiyordu. Diğerlerinin isteklerini yerine getirmemem gerekiyordu. Artık insanların benim hakkımda düşündükleri umrumda değildi. Daldığım düşüncelerimden telefonumdan gelen bildirim sesiyle kurtuldum. Masamda açık olan defterimi kapatıp diğer defterlerimin arasına yerleştirdim. Ve yatağıma oturdum. Gelen mesaja baktığımda ise kaşlarım havaya kalktı. Tanımadığım bir numara bana mesaj atmıştı. Mesaja tıkladığımda ise kalbim göğüs kafesimden çıkacakmış gibi hissettim. Mesaj atan kişi İnanç'tı. Bunu attığı mesajdan anlamıştım. Şöyle bir şey yazmıştı. Ben İnanç. Bu arada çok utangaçsın ve bu seni çok tatlı yapıyor ;) Bu çocuğun beni bu kadar heyecanlandırmasına hakkı yoktu. Şu an deli gibi gülümsüyordum. Ona cevap yazmam gerekiyordu. Bir kelime yazsam bile olurdu. Bugün ben o söylemek istediklerimi söylemeseydim de o bilirdi. Beni anlardı. Aklımı okurdu yine de anlardı. Çünkü bugün biz en çok gözlerimizle konuştuk. Benim bakışlarımın duygusu vardı. Ve onun da bakışlarının sözü. Hemen telefonumu açtım ve İnanç' a mesaj attım. Teşekkür ederim :) Yani, ne bileyim başka ne yazılırdı ki. Artık kendimi mutlu etme zamanım gelmişti. Ben kendimi sadece onun yanında bu kadar muhteşem hissediyordum. Tam o anda ise telefonuma tekrardan bir mesaj geldi. Telefonu açtım ve gelen cevaba baktım. Teşekkür etmene gerek yok. Eğer kabul edersen bunları her saniye duyacaksın zaten ♥ Yaklaşık yedi dakikadır üç mesajlık iletişimimize bakıyordum ve beni yedinci dakikada durduran sırıtmaktan ağrıyan çenem olmuştu. Saat 23.10' a geliyordu. Telefonumu yatağımın yanındaki küçük masaya bıraktım ve yatağıma uzandım. Sabah altıda kalkmam gerekiyordu. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Dün bugünle aynı değildi. Ve yarın da bugünle aynı olmayacaktı. Her şeyin değişmesine artık sayılı saatler kalmıştı. Bugünün güzelliğini ve özelliğini düşünerek uykuya daldım. Gece boyunca kabuslar uyumama izin vermedi. Normalde çok az rüya görürdüm. Sanki bu gece, rahat uyuduğum bütün saatlerin acısını benden çıkarıyordu. Neredeyse her saat başı irkilerek uyanıyorum. Kalkma vaktinin haberini veren alarm sesini duyunca alarmı kapattım ve kalktım. Uyumayı çok seven birisiyim. Uykumu alamayınca sinirli bir insana dönüşürüm. Ve o hallerime ben bile tahammül edemem. Elimi yüzümü yıkadım, üzerimi değiştirdim ve bir şeyler atıştırdım sonra çantamı aldım ve eksik bir şeyin olmadığına karar verip evden çıktım. Metroya bindim ve metrodan indim. Şu an okulun bahçesindeydim. Bugün cumaydı ve bundan tam bir hafta sonra yaz tatiline girecektik. Bu sebeple fazla ders işlemiyorduk ve bazen hocalarımız derse girmiyordu. Yani okula gelmesemde olurdu ama bu yıl bazı günler okula gitmeyip evde ders çalışmıştım bu sebeple devamsızlık hakkım fazla yoktu. Ama bugün okula gelişimin son günüydü gelecek hafta okula gelmeyecektim. Okulun merdivenlerinden çıkarken durup İnanç' ın olduğu sınıfa bakmıştım ama ne onu, ne Atakan' ı, ne de Akgün' ü görmüştüm. Kalan merdivenleri de çıktım ve sınıfa girdim. Teneffüs zili çalınca sınıftan çıktım ve kantine indim. Kendime çikolatalı süt aldım ve bahçeye çıktım. Demirlere yaslanıp etrafa göz gezdirdim. Benim tanıdığım kimse yoktu. Ama en önemlisi İnanç ve arkadaşları yoktu. Bugün ona sorusunun cevabını verecektim ve o gelmemişti. Okul binasına girip tekrar sınıfa çıktım. Çantamdan alıntı defterimi çıkardım, bu defterde kitaplardaki sevdiğim cümleler ve şarkılarda geçip hoşuma giden sözler vardı. Defterin ilk sayfasına adımın şarkısını yazmıştım. Şarkının şu kısmı yazıyordu. Yormadan sormadan seveceğim seni sadem Gönlüme sarmadan ya buna var mı müsaden? Hiç durmadan yorulmadan Seni bekleyeceğim zaten Evime düşen birkaç saç telin olmadan Ya buna var mı müsaden? Bu şarkıyı her duyduğumda gülümsememe engel olamam. Benim gibi biri için adını bir şarkıdan almak çok özel bir şey. Teneffüsler böyle geçti. Ben yine kendime oyalanacak bir şey buldum. Böylelikle çıkışa kadar zaman geçmiş oldu. Bugün benim için 11. sınıfın son günüydü. Çok yormuştu bu yıl beni. Yaz tatilini iple çekiyordum. Çıkışta Ayşin ile birlikte eve gittik. O hevesli hevesli bana bir şeyler anlatıyordu. Bende ona katılıyordum. Ayrılacağımız zaman birbirimizle vedalaştık. Çantamdan evin anahtarını çıkardım ve kapıyı açıp içeri girdim. Annem saat yedide, babam da sekizde geliyordu. Haftada bir izin günleri vardı. Dün izinliydiler. Annem çalıştığı okuldan çıkınca bazı öğrencilerine özel ders veriyordu. Ve yaz tatili boyunca da özel ders vermeye devam edecekti. Babamın saati hep belliydi işten hep sekizde çıkardı. Odama çıktım ve temiz kıyafetlerimi alıp banyoya girdim. Hızlıca bir duş alıp banyodan çıktım ve mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım. Ardından tekrar odama çıktım ve okul çantamı boşaltmaya başladım. Test kitaplarımı alıp en çözemediğim soruların olduğu sayfa açıp büyük bir zevkle o sayfaları yırttım. Bu soruları çözemediğim zamanlar ruh halim otomatikmen kötüleşiyordu. Soruyu çözemezdim, çözümüne bakardım sonra nasıl çözüldüğünü de anlamazdım ve daha fazla sinirlenirdim. Test kitaplarımın hepsini toplayıp poşetlere doldurdum ve geri dönüşüme gönderebilecek hâle getirdim. Sonra poşetleri alıp dış kapının yanına bıraktım. Ve tekrardan odama çıkıp kendimi rahatlamış bir şekilde yatağıma bıraktım. Sorunun cevabını vermem için İnançla konuşmam gerekiyordu. Bugün neden gelmediği sormam gerekiyordu. Atakan ve Akgün de gelmemişti. Bir sorun mu vardı? Onlar iyi miydi? Dün okula gelmemek hakkında bir şey söylememişti. Bedenimi büyük bir endişe ele almıştı. Birkaç saniye derin nefesler alarak kendime gelmeye çalıştım. Sonra rastgele bir şarkı açtım ve kitaplığımı düzenlemeye başladım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu. Düşüncelerimi toparlamam gerekiyordu. Ve sonra da İnanç' ı aramam gerekiyordu. Anksiyete böyle bir şeydi felaketin ortasında sakinliği arıyordunuz fakat bulamıyordunuz. O sakinlik sadece felaket bitince geliyordu. Siyah, dalgalı, belime kadar uzun olan saçlarım önüme gelince arkaya doğru savurdum ve evde kimsenin olmadığının verdiği rahatlıkla sesli bir şekilde şarkıya eşlik ettim. İlk bakışta aşk mı olur? Yoktur öyle şey Kandırıldım a dostlar Varmış öyle şey Gelin görün halimi Gelin görün halimi Şarkı bugünlerde ki halimi çok güzel bir şekilde özetlediği için yine dakikalarca sürecek bir şekilde sırıttım. Kitaplığımdaki okuma kitaplarını alıp her tarafı sildim ve kitapları ters bir şekilde rafa dizdim. Sonra yine çalan şarkıya eşlik ettim. Seni bir kere görsem belki rahatlar içim Yıllar oldu görmedim, belki de biraz özledim Nasıl bir sevdaysa ancak kalbimi dağladım Seni kaybedip ağladım Üstümden sanki trenler geçti yine el salladım Belki sen varsın diye Belki duyarsın diye Beni anlarsın, soru sormazsın Ah, yetmedi mi be Dakikalar bu şekilde geçti. İlk önce annem sonra da babam eve geldi. Şimdi de akşam yemeği için masayı hazırlıyorduk. "Miniğim nasıl geçti bugün." "İyi geçti babacım, senin nasıl geçti?" "Benimde iyiydi, annen nerede." "Telefonla konuşuyordu." "Güneş'im, gel canım artık." Masayı hazırlarken annemin mutfağa girdiğini gördüm. "İkinizde buradayken haber vereyim haftaya okula gitmeyeceğim çünkü gerek yok." İlk cevap annemden geldi. "Evde ders çalışırsın o zaman." Sonra babam da konuya dahil oldu. "Evet ama yaz tatiline giriyoruz kendini çok yormana gerek yok, zaten tüm yıl ders çalıştın dinlen biraz." "Hayır Sadem. Sen babanı dinleme, sakın programını bozma aynı tempoda çalışmaya devam et, kolay bir sınav değil bu." "Yeterli bu kadar, ben ne yapmam gerekiyor biliyorum." Keşke annem de babam gibi olsaydı. Azıcık nefes aldırsaydı bana. "Afiyet olsun size." Masadan kalktım ve odama çıktım. Az önce söylenen her şeyi unutarak telefonumu elime aldım. Zamanı gelmişti hatta geç bile kalmıştım. Kelimeleri toparladım ve büyük bir heyecanla İnanç' ın ismine tıkladım. Çok beklemeden telefon açıldı ve onun muhteşem sesini duydum. "Alo Sadem. "İnanç… Ben seni merak ettim bugün gelmedin o yüzden aradım." "Evet bugün gelemedim kusura bakma seni endişelendirmek istemezdim. Hastaneye gitmem gerekiyordu." İçimdeki endişe ikiye katlanmıştı bu cümleyle. "Bir şey mi oldu?" "Sol kolumu oynatamıyordum bu sabah, Akgün ve Atakan da ısrar edince okul yerine hastaneye geldik birlikte, kolum tam iyileşmiş değil bu sebeple böyle oluyor." "Anladım, ben üçünüzde gelmeyince endişelendim sizin için." "Endişelenmene gerek yok ben iyiyim." Sonra konuşmaya devam etti. "Şey… Kararını verdin mi?" İşte beklediğim an. "Evet kararımı verdim." "Söyleyecek misin peki şimdi?" "Söyleyeceğim." Derin bir nefes aldığını duydum. "Ben… Artık kendim için bir şeyler yapmak istiyorum. Farklı duygular hissetmek istiyorum. Çok güzel anılar biriktirmek istiyorum. Daha önce böyle bir an yaşamadım. Kolay olmayacak biliyorum." Birkaç saniye bekledim ve o cümleleri kurdum. "Ama ben kabul ediyorum. Evet, senin sevgilin olmayı kabul ediyorum. Kimseyi umursamamaya çalışacağım." İkimizde derin bir sessizliğe gömüldük ilk cevap ondan geldi. "Pişman olmayacaksın. Gerçekten seni yaptıklarından pişman etmeyeceğim. Teşekkür ederim kabul ettiğin için dünyanın en mutlu adamı benim bundan sonra, senin sayende." Sanki daha önce hiç gülümsememişim gibi gülümsemeye başladım. "Ben teşekkür ederim asıl hayatımdaki gülümsemenin sebebi olduğun için ben de dünyanın en mutlu kadınıyım." "İyi gecelerin olsun." Dedi bana. "Her gecen iyi olsun." Dedim ben de ona. "Görüşürüz Sadem. En yakın zamanda görüşelim." "Görüşürüz İnanç." Dedim ve birkaç saniye sonra telefonu kapattım. O kadar rahattım ki şu an keyfimi hiçbir şey bozamazdı. Ben gerçekten de dünyanın en mutlu kadınıyım bundan sonra. Hayatımdaki değerli insanların sayısına üç kişi eklenmişti. İnanç, Atakan, Akgün. Onun arkadaşları benim de arkadaşlarımdı. İnanç' ı hiçbir zaman yalnız bırakmamlarından belli oluyordu zaten iyi insan oldukları. Üçünün de kalbinin güzelliği ve temizliği yüzlerinden belli oluyordu. Ne olursa olsun, bir insanın nasıl olduğu yüzünden bile belli oluyordu. Ben biliyordum, görüyordum ve hissediyordum onlar muhteşem insanlardı. Bu gece dünyanın en mutlu kadını olarak girdim yatağa. Yüzümde bir gülümseme vardı ve ben bu şekilde uyumaya çalışıyordum. Diğer gecelerden farklı olarak bu gece mutluluktan uyuyamıyordum. Az sonra da hafiften bir uyku çekti beni içine. |
0% |