@dogaboratav
|
Acı ve korku. Şöminenin tam karşısında yerdeki minderlerde uzanan Aslı, göz bebeklerinde dans eden ateşin farkında değildi. Hissettiği tek şey acı ve korkuydu. Zihni korkunun esiri olmuşken bedeni ise acıya yenik düşmüştü. Saat gecenin ikisini biraz geçmiş, Kartal aldığı yoğun alkol takviyesi sonrası koltukta gözlerini dinlendirmek adına kapatmıştı. Dışarıdan duyulan baykuşların ve rüzgarın sesi dışında odanın içini saran ateş çıtırtılarından başka ses duyulmuyordu. Aslı ne zamandır başını üzerine koyduğu kolunun uyuştuğunu fark edince inleyerek doğruldu. Kartal onun hareketlendiğini görünce önce tek gözünü ardından diğer gözünü açıp ne yapmaya çalıştığına baktı. Kolunu yerden kaldırıp başının altına diğer minderi koydu. Uzanmadan önce elinin tersini kızaran yanağına değdirerek şöminenin ısıttığı tenini okşadı. Sıcak basmıştı ama buradan kalkmak istemiyordu. Ateşin karşısından biraz uzaklaşsa üşüyor, yakınlaşınca da böyle daralıyordu. Boğazındaki baskı hissi geçmemişti, sanki hâlâ birisi gırtlağını sıkıyordu. Elini yanağından çekip boynuna indirdi. Onun parmak izlerinin kaldığı yere kendi parmaklarını koydu, hafifçe sıkar gibi yaptı. Birkaç saat önce neredeyse ölecekti. Tam arkasında, koltukta uyuduğunu düşündüğü adam yapmıştı bunu. Kızın düşüncelere daldığını gören Kartal uyuyamadığını anladı. Ağrısı olup olmadığını sormak istiyordu fakat bir taraftan da bunu yapmaya yanaşmıyordu. Hem yara açıp hem de o yarayı saranlardan olmak bir avcıya yakışmaz diye geçirdi içinden. Onun kitabında gözüne kestirdiği avın işini bitirmek vardı. Böyle başladıysa böyle bitecekti. Aslı yerine uzandığında gözlerini kapatarak uyumaya çalıştı. Evden çıkıp gitmek için çabalayacak gücü kendinde bulamıyordu. Hem zaten dışarı çıksa nasıl kaçacaktı, adam onu ormana getirmişti. Ayrıca ormanda olduklarını büyük bir bedel ödeyerek öğrenmişti. Değil artık kapıdan çıkmak, şu camdan dışarı bakmaya bile cesaret edemezdi. Böyle ne olacak diye geçirdi içinden. Onu buraya getiren adamın avcı olduğunu biliyordu sadece. 'Acaba insanları avlayan bir sadist mi?' diye düşündüğü anda yerinden korkuyla doğruldu. Koltukta oturan adama korkuyla baktığı sırada Kartal hareketlilikten dolayı yeniden gözlerini araladı. Onunla göz göze gelince nefesini tutan Aslı ne yapacağını bilemez bile hâlde Kartal'a bakmaya devam etti. "Ne oldu?" Diye sordu en sonunda Kartal. Konuşmakta güçlük çektiğinin farkına vardı. Onu fena hâlde yıpratmıştı ve içten içe pişmanlık duyuyordu. Uyuyamadığını düşünüp şırıngalardan birini almak için ayaklandığı sırada bundan vazgeçti. "Uyu Aslı." dedi başka şansı yokmuş gibi. O ayaklanınca irkilen Aslı aklından geçen düşüncelerden dolayı geri yatamadı. "Kartal," diye fısıldadı koltuğa geri oturacağı sırada. Aslı'nın seslendiğini duyunca oturmaktan vazgeçip üç büyük adımda yanına vardı. Tek dizinin üzerine çökerek seni dinliyorum der gibi baktı. Kızın karın ağrısını öğrenmeden uyuyacağını düşünmüyordu. "Söyle Aslı?" Adını onun dudaklarından, bu kadar yakından ve fısıltıyla duyunca yutkundu. Yutkunurken boğazı acıdığı için yüzünü buruşturdu. İzlendiğini fark edince hemen toplarlandı ve düşünmeden aklından geçen soruyu sordu. "Beni işkenceyle öldürecek misin?" Kaşlarının şaşkınlıkla havalanmasına engel olamadı Kartal. "Oradan bakınca öyle mi duruyorum?" dedi yarım ağız güler gibi. Aslı düşünmeden başını salladı. "Ölmek istemiyorum," dedi dudakları titreyip gözleri dolarken. Kartal sıkıntıyla ağzından nefes alıp burnundan verdi. "O zaman dua et de baban olacak orospu çocuğu karşıma çıksın." "Babam mı?" Aslı şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. Onun hakkında her şeyi düşünmüştü ama babasıyla ilgisi olabileceğini asla düşünmemişti. "Babamdan ne istiyorsun?" Kartal'ın şu an bildiği tek şey gittikçe sinirleniyor olmasıydı. Oysa Aslı'ya zarar verdikten sonra ilaçlarını almış, kendini yatıştırmıştı. "Fazla ses etme uyu. Sana bir sikim yaptığım yok." Korkudan uyuyamadığını anlamıştı. Onu sadece işkence edip zevk almak için kaçırdığını düşündüğünü de fark etmişti. Salak diye geçirdi içinden. Geri tekli koltuğa oturmak yerine üçlü koltuğa uzandı ve sığmayan bacaklarını dışarıya doğru sarkıttı. Aslı'nın da yattığını görünce kafasını koyduğu yere iyice yerleşmek adına başını bir iki kere kaldırıp saçını yastığa sürttü. Gözlerini kapatıp bileğinin dış kısmını alnına bastırdı ve onun uyumasını beklemeden uykuya daldı. Çünkü Aslı ağlıyordu. ------ Sabahın ilk ışıkları odayı aydınlatırken şömine sönmeye yüz tutmuş, kor ateş acı çeker gibi yanmaya çalışıyordu. Henüz ikisi de uyanmamıştı fakat Kartal'ın uykusu tilki uykusu olduğu için her an tetikteydi. Aslı sabaha kadar uykusunda sıçradığı için parça parça uyumuş ve uykusunu alamamıştı. Bir süre sonra yattığı yerden doğrulup lavaboya yöneldi ve işlerini kısa sürede hallederek çıktı. Mutfakta koca bir bardak su içip sigarasını dudaklarının arasına alarak tutuşturdu. Bir taraftan da ceketini giyiyordu. İşlerini bitirdiğinde Aslı'nın hâlâ uyuduğuna kanaat getirip üst kattan 22 kalibre yivli tüfeğini alarak aşağı indi ve evden çıktı. Yaklaşık yarım saatin sonunda sabah otlanmaya çıkan tavşanlardan birini avlayarak eve geri döndü. İçerisi ılıktı ama kesinlikle sıcak değildi. Tavşanı mutfağa bırakıp Aslı'yı uyandırmadan şömineye birkaç parça odun attı. Onlar alev alınca bir sonraki odunları atmayı aklına not ederek mutfağa döndü ve tavşanı soymaya başladı. On beş yirmi dakikanın ardından parçaları tavaya yerleştirip ocağa koydu ve elindeki kanlı bıçağı bırakmadan şömineye odun atmak için salona geçti. Son kalan iki odunu ateşe attığı sırada Aslı seslerden dolayı gözlerini araladı. Birkaç kırpıştan sonra yerinden doğruldu ve gözlerini ovalayarak kendine geldi. Karşısında eli ve üzeri kanlı bir şekilde bıçak tutan Kartal'ı görünce çığlık attı ve üzerindeki ince battaniyeyi iteleyip sürünerek geriye doğru kaymaya çalıştı. "Hayır yapma!" "Dur sakin ol." Kartal onu ikna etmek için el mimiklerini kullandığı sırada kanlı bıçağı savurduğunun ve ona yaklaştığının farkında değildi. "Yalvarırım yaklaşma! Ben ölmek istemiyorum." Ağlaması artarken Kartal sabrının son demlerindeydi. Yerine mıh gibi çakılmış bir vaziyette susmasını bekliyordu. "Ağlama artık!" diye hiddetlendiğinde yüzünü dizlerine gömen Aslı daha çok ağlamaya başladı. "Böyle ölmek istemiyorum," diye sayıklayıp duruyordu. Bu işin böyle olmayacağını anlayınca mutfağa geri döndü. Elindeki bıçağı küfrederek lavabonun içine attı ve kazağını çıkarıp mutfağın bir köşesine fırlattı. Kanlı ellerini tezgahın lavabosunda yıkayarak temizledi. Ardından yanmasını istemediği tavşan etlerini karıştırıp mutfaktan çıktı. Aslı sakinleşmişti fakat hâlâ korktuğu her hâlinden anlaşılıyordu. Kartal'ın üstü çıplak bir şekilde ve bıçaksız geldiğini görünce sinirle yerinden doğruldu. Boynundaki zincir kolye ve kemerine sıkıştırdığı turuncu ekoseli kare mutfak havlusu dikkatini çekmişti. Sol kolunun iç kısmında anlamlandıramadığı dövmenin yanı sıra dirseğinin birkaç santim üzerinde de bir dövme vardı. Daha fazla incelemeden üzerine yürüyüp göğsüne yumruk atarak bağırdı. "Adi orospu çocuğu! Ne istiyorsun benden Allah'ın belası herif?' Yumrukları onu etkilemese de söyledikleri sinirlenmesine sebep oluyordu. Bileklerinden tutup onu kendinden uzaklaştırdı. "Sabrımı sınıyorsun yapma." Aslı, Kartal'ın ellerinin titrediğini fark etti. Kartal da farkındaydı. Annesine küfrettiği için onu öldürmek istiyor, sinirden eli ayağı boşalıyordu. Ama biraz bile hırpalasa elinde kalacağını bildiğinden bunu yapmamak için direniyordu. Bileklerini sertçe bırakıp parmak ucuyla koltuğu işaret etti. "Oraya geçip oturuyorsun. En ufak bir çıt dahi duyarsam o dilini keserim. Daha fazla ses etme." deyip herhangi bir cevap beklemeden mutfağa girdi. Aslı bileklerinin iç kısmını gözlerine bastırarak alnına değen parmak uçlarıyla yüzünü ovuşturdu ve sinirle inledi. Az önce bağırdığı için boğazını ekstra tahriş olmuştu ve eline bundan başka hiçbir şey geçmemişti. Koltuğa oturup beklemeye başladığı sırada elinde tabaklarla mutfaktan çıkan Kartal'a kaydı bakışları. Orta sehpaya yerleştirdiği yeşillik ve yumurtanın yanı sıra eve hâkim olan kokunun kaynağını görmeyi de beklemişti. Tekrar mutfağa girdiğinde ardından çıplak sırtıyla bakıştı, yara doluydu. Geri geldiğinde tabakta gördüğü etle kaşları havalandı. Sabahın dokuzunda et mi hazırlamıştı? "Otur yere Aslı." "Ben aç değilim," dedi isteksiz bir şekilde. Sofrada yeşilliklerden başka yiyebileceği hiçbir şey yoktu. Yumurtaya dokunmazdı bile. "Sana aç mısın diye sormadım otur şuraya benim canımı sıkma." Uzun cümlesinin baskınlığından dolayı tam karşısına oturdu. Eline çatalı alıp parmaklarının arasında hafifçe döndürdüğü sırada gözleriyle sofraya bakıyordu. "Bana bak vegan mısın yoksa sen?" Aslı hayır anlamında başını salladı. Sadece yumurtadan nefret ederdi. Salatlıktan ağzına atıp oldukça yavaş bir şekilde çiğnemeye başladı. "Ne eti bu?" Sonunda dayanamayıp sorduğunda Kartal güler gibi oldu. "Tavşan." "Ne!" "Hayırdır niye şaşırdın?" "B-ben yani hiç..." Bembeyaz tavşanın ormanda paytak paytak koştuğunu hayal etti ve onu avlayıp yemek için bir neden aradı kendisine. Hiçbir kuvvet ona bu tavşanın etini yediremezdi. Kartal Aslı'nın gri yaban tavşanını bembeyaz tatlı bir tavşan olarak hayal ettiğini bilseydi aklıyla alay ederdi. Oysa Aslı'nın aklı çoktan başka bir düşünceye kaymıştı. Hayvan avlayıp yemenin bir nedeni yoktu. Bunu ancak caniler yapardı ve o cani tam karşısında oturuyordu. Ayrıca yasaları da çiğniyordu. Demek bu yüzden üzeri kanlıydı diye geçirdi içinden. "Bugün başka yemek yok. Karnını iyice doyur." dedi altta yatan tehdit vari bir tonda. "Ben tavşan yemem." "Keyfin bilir," diyerek omuz silkti ve kendi karnına odaklandı. Aradan geçen yarım saatin sonunda alev harlanmış Kartal'ın karnı doymuştu ve yerde oturuyordu. Aslı ise açlığını bastıracak kadar yeşillik yiyip sırtını koltuğa yaslamış ondan gelecek bir hamleyi bekliyordu. Sonunda Kartal'ın akli muhakamesi bitince beklediği hamle geldi. Kartal cebinden telefonu çıkarıp ayaklandı. Bir numara tuşladı ve stresten burun kemerini sıkarak beklemeye başladı. Birkaç çalıştan sonra açılan telefonu hoparlöre aldı. "Alo? Alo kimsiniz?" Aslı duyduğu sesle birlikte kendisini öne atarak ayağa kalkıp Kartal'ın tam önüne geçti. "Baba!" "Aslı! Aslı sen neredesin?" "Baba be—" "Ulan orospu çocuğu!" diye araya girdi Kartal. "Sen kimsin? Kızımın yanında ne işin var ulan!" Diye bağırdı babası. Aslı içten içe bir gururla ve merakla babasını dinledi. "Kızını bir süre evimde misafir edeceğim İlhan." "Ne diyorsun lan sen!" "Birazdan sana atacağım konuma her nerede olursan ol geleceksin. Gelmezsen bu misafirliği yatağıma kadar taşırım." "Sen kimsin? Ne saçmalıyorsun?" "Kızını diyorum İlhan, sikerim." Aslı duyduklarıyla irkilip farkında olmadan kendini geriye doğru attı ve korkuyla, ona bakmayan Kartal'a baktı. Babasının, "s-sen... Kartal sensin" dediğini zar zor duydu Aslı. Duyduklarını kavrayınca "baba!" diye çaresizce bağırdı. "Baba ne olur geri gel, beni buradan kurtar." Elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip bir cevap bekledi. Kartal bu içler acısı durumu keyifle izledi. İlhan'ın korkusunun kokusunu buradan bile alabiliyordu ama içten içe de sinirliydi. O sıçanı saklandığı delikten çıkarmak zorundaydı. "Aslı ben sana evden kaçma demiştim! Abinin sözünden çıkma demiştim!" Babasının yaşadığı pişmanlığı hissedebiliyordu, kendisi de pişman olmuştu. Dışarı çıktığı gibi yakalanacağından haberi olsaydı zaten çıkmazdı. Son iki aydır babasının eve gelmeme sebebinin Kartal olduğunu da anlamıştı. "Baba geleceksin değil mi?" Hâlâ istediği cevabı alamayan ikili göz göze geldi. Birinin gözlerine dehşet verici bir korku, diğerininkine de hırs sinmişti. Aslı'nın sorusu havada kalırken telefonun kapanma sesi duyuldu. İlhan kapatmıştı. "Kansız orospu çocuğu karşıma çıktığın anda sikini kesip ağzına vereceğim!" diye bağırıp telefonu duvara fırlattı. Aslı duyduklarıyla kulaklarını kapayıp Kartal'dan uzaklaştı. Kendisi hakkında diline düşürdüğü kelimeleri gerçekleştirme ihtimâli onu mahvediyordu. Aslı kendi canının derdine düşmüşken Kartal'ın sağ gözü sinirden seğirmeye başladı. İşaret ve orta parmaklarını birbirine yapıştırıp şakaklarına bastırdı ve başını hafifçe eğerek gözlerini kapattı. Düşünmeli ve bir yolunu bulmalıydı. İlhan itini saklandığı yerden çıkaracak bir plana ihtiyacı vardı. "Evveliyatını siktiğim!" diye bağırdığında Aslı'yı korkuttuğunu fark etmedi. Ona gerçekten zarar vermek istemiyordu ama öfke kontrolünü ilaçlarla bile sadece biraz bastırabiliyordu. Son iki ay. Hayatının ölüm gibi geçtiği son iki ayda krizleri artmış, sağlıklı düşünemez olmuştu. Aklına gelen fikirle Aslı'yı salonda bırakıp yatak odasına çıktı. Etrafın dağılmasını umursamadan evde herhangi bir profesyonel kamera arıyordu. Gece görüş kamerası dışında işine yarar bir şey bulamadı. Onun da gece çekimi iyiydi, gündüz çekimlerinin kalitesi düşüktü. Kartal yatak odasını dağıtırken Aslı yukarıdan gelen tıkırtıları umursamadan ahşap kapıya yöneldi. Orada asılı duran tüfeğin boş olduğunu düşündüğünden -ayrıca kullanmayı bilmiyordu ve tüfeklerin tepeceğini de babası söylemişti- görmezden gelerek kapının kulpunu indirip çekmeye çalıştı. Açılmadığını fark edince oyalanmadan üçlü koltuğun hemen arkasındaki cama koştu. Kalın haki perdeyi sonuna kadar açtığında karşılaştığı manzara hayal kırıklığına uğramasına sebep oldu. Karşında sık ağaçların bulunduğu kasvetli bir orman vardı ve o ormanı Kartal'ın geçen hafta taktığı siyah pencere demirlerinden görüyordu. Merdivenlerden gelen sesi duyduğunda irkilerek camdan uzaklaştı. "Aslı!" Omuzunun üzerinden, seslenen adama baktı. "Gel buraya." Sesindeki net tını aklına kötü kötü şeylerin gelmesine sebep olurken babasını tehdit ettiği şeyi hatırladı. Yapmaz diye geçirdi içinden. Diğer taraftan da tanımadığı yabancı bir adama güvenmemesi gerektiğini biliyordu. Ya yaparsa diye aklını kurcalayan düşünceler, Kartal'ın yanına gelmesiyle dağıldı. Kolunu tutup üst kata doğru çekiştirmeye başladı. Aslı kendini geriye çekerek gitmemek için direniyor, ayakları yere sürünerek ileriye doğru gitmesine engel olamıyordu. "Bunu yapmak zorunda değilsin!" diye acıyla çığlık attı. Kartal onun zorluk çıkaracağını anladığında duraksayıp eğildi ve diz boşluğuna kollarını dolayarak omuzuna attı. Sırtına inen küçük yumruk darbeleri sırıtma isteği uyandırırken öfkesi her şeyin önüne geçti. Yatak odasına girdiklerini anlayan Aslı doğrulmaya çalıştı. Aşağısı gibi burası da komple koyu ahşapla döşeliydi. Odanın tam ortasında beyaz çarşaf ve bordo yastıklara sahip, iki kişilikten biraz daha geniş bir yatak vardı. Yatağın yanlarında komodin ve sağ tarafta iki kapaklı eski bir dolap dışında pencerenin önünde aşağıdakilerden biraz daha farklı iki berjer, berjerin ortasında bir sehpa vardı. Gözleri yerdeki kahverengi halıyı seçeceği sırada Kartal, bedenini sertçe yatağa oturur şekilde bırakınca sarsıldı. Bakışlarını tekrar halıya çevirdiğinde gördüğü ayı kafasının gerçek olduğunu anladı. Empati duygusunun getirdiği korkuyla yerinden kalkmaya çalıştı. "Pislik herif dokunma bana!" Elinin tersiyle gözünden akan yaşları silip öfkesini kusmaya devam etti. Kartal o sırada yatağın tam karşısına kamera kuruyordu. "Bir insan nasıl bu kadar şerefsiz olabilir?" Bakışları tekrar yerdeki ayı postundan yapılan kahverengi halıya kaydı. "Canisin sen." Hıçkırdı. Cevap gelmeyince tekrar Kartal'a baktı. Kameranın açısını yatağa bakacak şekilde ayarlıyordu. Aslı onun ne yapmaya çalıştığını tahmin edince başını hızlıca sağa sola sallamaya başladı, "hayır hayır hayır hayır hayır!" Yataktan kalkıp kapıya yöneldi ve tam solundaki merdivenleri ikişer ikişer inmeye başladı. Peşinden küfürler savurarak gelen Kartal'ın adım seslerini duyabiliyordu. "Buraya gel Aslı! Kaçamayacağını ikimiz de biliyoruz." Kartal nasırlı elleriyle meşe ağacından yapılan korkuluğu sarıp sıktığında duraksadı. Aslı'nın açılmayan kapıyı zorlamasını beklerken mutfağa girdiğini görünce ne yapmaya çalıştığını anladı. Eli istemsiz olarak belindeki Glock 20 model güçlü kalibreye sahip silahına gitti. Aslı mutfaktan çıkmayınca silahını çıkarıp temkinli adımlarla yanına vardı. Titrek ellerinde, sabah tavşanı soyarken kullandığı iri bıçağı tuttuğunu görünce tahmin ettiği şeyi yaptığı için derin bir nefes verdi. "O bıçağı tezgahın üzerine bırak." Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Yaklaşırsan seni doğrarım." "Aslı," dedi alaylı bir tonda. "Beni uğraştırma." Ağır hareketlerle silahı beline geri koydu. Fütursuz adımları Aslı'nın üzerine yürürken onun da geriye doğru giderek pencereye yaklaştığını görmezden geldi. Titreyen parmaklarının arasında eğreti duran bıçağı değil batırmak ucunu bile değdiremezdi. O potansiyelde biri değildi Aslı. Buna cesaret edemeyeceğini ikisi de biliyordu. Bunun getirdiği umursamazlıkla kızı en köşeye sıkıştırıp üzerine eğildi. Sıcak, sigara kokulu nefesini yüzüne üflerken onun midesini bulandırdığını fark etmedi, ettiyse bile umursamadı. "Bana dokunamazsın." dedi Aslı. Sesi emir verir tonda değil, kendini buna inandırmak ister gibi çıkmıştı. Kartal'ın bir şey demediğini görünce devam etti. "Bunu yapamazsın." Aralarındaki mesafeyi sınırlandıran şey bıçağın sivri ucu olmuştu. Sapı Aslı'nın karnına baskı uygularken sivri kısmı Kartal'ın, ne ara giydiğini bilmediği siyah tişörtüne değiyordu. "D-daha fazla yaklaşma." diye korkuyla inledi. Kartal onu dinlemedi. "Bırak o bıçağı, odaya çıkıp kalan işimizi halledelim." Kalan işimiz mi? Diye geçirdi içinden. Bu hastalıklı ruha sahip sapık neler diyordu böyle? O an kurtuluşu olmadığını, ona zarar vereceğini anladı. Kartal'ın süreci hızlandırmak gibi bir derdi olmadığını da fark etmişti. Sanki zaman geçtikçe Aslı'nın tedirginliğinin arttığının farkındaydı. O, korkudan besleniyordu. Bundan keyif alıyor, Aslı'nın işini yavaşlatmasına kızmıyordu. Aslı birden savunmasızlığın getirdiği cesaretle elinde tuttuğu bıçağı öne doğru itti. Ağzından kısık sesli bir inleme kaçan Kartal, beklemediği bu darbe karşısında iki küçük adım geriye doğru sendeledi. "Hasiktir." İniltili küfürle Aslı'nın hıçkırığı birbirine karışıp kayboldu. Kartal geriye doğru giderken Aslı da bıçakla birlikte hafifçe ilerlediğinden bıçağın bir kısmı hâlâ Kartal'ın karnına saplıydı. Aslı ne yapacağını bilemez bir hâlde bıçağın sapını tutmaya devam ederken Kartal Aslı'nın bileğini tutarak bıçağı çekti. Siyah tişörtündeki ıslak görüntü kızın ağlamasına sebep oldu. Elindeki bıçağı alıp tezgaha bıraktı. Genç kız, o kadar acıya rağmen adamın surat ifadesini nasıl dümdüz tutabildiğini düşündü. Yoksa acımıyor muydu? Kolundan sertçe tutulup salona doğru çekiştirilince ağlamasını bastırmaya çalışarak sessiz kaldı. Dün geceden beri oldukça yorulmuş ve yıpranmıştı. Bakışları eline kaydığında kan bulaşmadığını görünce rahatladı. Kartal kızı koltuğa bırakıp dün gece çıkardığı iplerle hızlıca ellerini ve ayaklarını bağladı. Kendini tekli koltuğa bırakmadan önce lavaboya girip elini yüzünü yıkadı ve dolabın içinden eski püskü duran ilk yardım çantası aldı. Mikrop kapmamak adına lavabodan çıkıp koltuğa yerleşti. Elindekileri sehpaya bırakıp tişörtünü çıkararak top hâlinde getirdi ve şöminenin içine doğru fırlattı. Tişört anında tutuşurken Aslı, adamın her hareketini izliyordu. Kartal, elini karnına götürdüğünde küçük yırtıktan sızan ılık kan, parmak uçlarını ıslattı. Bıçak darbesi hafifti ama yine de cildini yarıp geçmişti. Eski metal kutuyu açtı. İçinde dikiş iğnesi, iplik ve antiseptik bulunuyordu. Onları çıkarıp çaktırmadan nefesini düzenlemek adına, dün geceden sehpada duran boş alkol şişelerinin yanındaki dolu şişeyi tek dikişte yarıya indirdi, kalanını viski bardağına döktü. Ağzındaki acı tat keyfinin yerine gelmesini sağlarken içten içe uyuştuğunu hissetti. İğneyi alkol dolu bardağa bırakıp yarasından sızan kanı durdurdu. Sol eliyle dersini gerdi, elini bardağa daldırıp iğneyi çıkardı ve yavaşça etine batırdı. Ne yalan söyleyeyim diye geçirdi içinden, bu korkak kızdan bu kadarını beklememişti. İlk dikiş, yanma ve baskının ardından gergin bir ip gibi vücudundan geçti. Yaklaşık beş dakikanın sonunda işi bitmek üzereydi. Son dikişi attığında derin bir nefes aldı. İplikleri sıktı, düğüm attı, işi bitmişti. Koltuğa yaslanıp yarasını inceledi, dudaklarının ucunda hafif bir gülümseme belirdi.
|
0% |