Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Acı gerçek

@dogacetin

Burak, bana doğru daha hızlı yüzmeye başladı. Bana yetişti ve beni önüne aldı.

 

"Burak, bırak beni! Kayaya çarpacaksın!" dedim. Burak'la birlikte kayaya çarpışımız bir oldu. Sonra ne mi oldu?

 

Gözlerimi hastanede açtım. Etrafıma bakındım. Sadece Eyüp vardı. Hafifçe doğruldum ve hemen sordum:

 

"Burak nerede? Ona ne oldu?" dedim, endişeyle ve korkuyla.

 

"İyi, sadece kafasından hafif bir darbe almış. Sen de çok hareket etme, hemşire birazdan gelecek," dedi.

 

"Diğerleri nerede?" diye sordum.

 

"Can ve Burak kantindeler, Arda lavaboya gitti," dedi.

 

"Tamam, hadi biz de çıkalım, bıktım artık hastaneden," dedim.

 

"Bekle, hemşireye bakayım," dedi.

 

Ayağa kalkıp odadan çıktı. Telefonumu elime alıp Burak'ı aradım.

 

"Burak, neredesiniz?" dedim.

 

"Geliyoruz, asansör bekliyoruz," dedi.

 

"Tamam, hızlı ol," dedim ve kapattım. O sırada odanın kapısı açıldı.

 

"Selamın aleyküm," dedi bir ses. Dönüp baktığımda babamı gördüm.

 

"Sen, sen ne yapıyorsun burada?" dedim.

 

"Gerçekleri söyleyip gideceğim," dedi.

 

"Ne gerçeği?" dedim şaşkınlıkla.

 

"Sen benim kızımsın ama o kadının kızı değilsin," dedi.

 

"Ne?" diyebildim sadece.

 

"Sen benim keyfimle olmuş bir çocuksun. Pavyonda kadınlarla eğlenirken dünyaya geldin. Sonra annen seni kapının önüne bırakıp gitti," dedi.

 

Şok olmuştum.

 

"SEN NE KADAR ADİ BİR ŞEREFSİZSİN!" dedim, sinirle bağırarak. Hemen elimi hemşire çağırma butonuna götürüp bastım.

 

"Korkma, gidiyorum şimdi ama dönüşüm felaket getirecek," dedi ve arkasını dönüp çıktı.

 

Beynimin içinde "sen benim keyfimle olmuş bir çocuksun" cümlesi yankılanıyordu. Odada hıçkırarak ağlıyordum ki Eyüp ve hemşire geldi.

 

"Merhaba Doğa Hanım. Ben hemşireniz Deniz. Kolunuzda ufak bir kırık var, bu yüzden alçıya almamız lazım, sonra çıkabilirsiniz," dedi.

 

Tamam anlamında kafamı salladım. Eyüp, ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bakıyordu bana. Hemşire odadan çıkarken bana döndü.

 

"Ne oldu, iyi misin?" dedi.

 

"Nolur beni çabuk eve götürün, işimiz biter bitmez gidelim," dedim. O sırada Can ve Burak içeri girdi. Burak bana baktı.

 

"Sen ağladın mı? Gözlerin kızarmış," dedi.

 

"Eve gidince anlatırım," dedim moralim bozuk bir şekilde.

 

Anneme ne diyecektim? "Babam geldi, senin kızın olmadığımı söyledi" mi diyecektim? Annem nasıl karşılayacaktı bunu? En önemlisi, bana niye söylemedi? Üzülmemden mi korktu? Ne yapacaktım? Kafamda binlerce soru vardı. Kapı açıldı ve hemşire, alçı için gereken malzemelerle içeri girdi. Bir 15 dakika boyunca konuşmadık, sessizliğe bürünmüştük ki hemşire konuştu.

 

"Doğa Hanım, bitti. Taburcusunuz, çıkabilirsiniz," dedi.

 

"Teşekkür ederim," dedim yerimden kalkarken.

 

"Oğlum, Arda nerede lan?" dedi Can.

 

"Dayı, lavaboya gidiyorum dedi, çıktı. Haberim yok, bir bakalım bu kattaki lavaboya," dedi Burak.

 

Onlar Arda'yı aramaya giderken, biz de arabaya iniyorduk.

 

"Kucağıma alayım mı güzelim, iyi misin?" dedi Burak.

 

"Yok, iyiyim Burak," dedim üzgün bir ses tonuyla.

 

Asansörden indik ve çıkışa doğru yürüdük. Bir anda telefonum çaldı, Can arıyordu.

 

"Efendim," dedim.

 

"Koşarak arabaya geçin, ihanete uğradık. 15 kişi gelecekler, acil kaçmamız lazım," dedi ve kapattı.

 

"Burak, arabaya koş, çabuk!" dedim ve arabaya koşmaya başladık. Burak direksiyona geçti, arka kapıyı açtıktan sonra öne bindim hızlıca.

 

Koşarak Can ve Eyüp geldi, içeri atlayıp kapıyı kapattı Can.

 

"Arda mı ihanet etti? Ne oluyor, bir anlatın," dedi Burak.

 

"Babam hastanedeydi, değil mi? Seninle konuştu hatta," dedi Can.

 

"Evet, onunla ne alakası var?" dedim şaşkınlıkla.

 

"Babanla konuşuyordu, Arda senin zayıf noktalarını anlatıyordu. Arda'yla babanı bayılttık ama Arda kalabalık geliyor dedi. Acil annem gili alıp dağ evine çıkıyoruz, onlara haber verdim," dedi Can.

 

Hepimiz aşırı telaşlanmıştık. Burak sinirle direksiyona vurdu.

 

"O orospu çocuğu! Doğa'ya yaklaşıyor, dibine kadar giriyor ve biz nasıl fark etmiyoruz lan?" dedi sinirle.

 

"Bir şey yaptı mı?" dedi ardından.

 

"Hayır," dedim ve başka bir şey demedim. Yol boyunca hiç konuşmadım. Can telefon görüşmeleri yaptı. Eyüp dağ evine koruma ayarlıyordu. Ben ağlıyordum. Burak da hem bana teselli verip hem de aracı kullanıyordu. Bir saat sonra dağ evindeydik. Bir araba daha vardı. Burak tam belindeki silaha davrandı ki,

 

"Dur lan, annemgil. Araç takip etmesinler diye başka araçla geldiler," dedi Can.

 

"Tamam, hadi girelim. Doğa'nın ateşi var yine," dedi, tekrar eliyle kontrol ederken.

 

Arabadan inip eve doğru ilerledik. Merdivenlerden çıkıp zile bastım. Tanımadığım bir kadın açtı kapıyı. İçeri girdim, merdivenlere doğru ilerledim.

 

"Annem, nasıl endişelendim," dedi annem bana doğru ilerlerken.

 

"Gelme, yalnız kalmak istiyorum," dedim sinirle.

 

"Elisa, odayı göster Doğa'ya," dedi Can'dan abla.

 

Kafasını sallayıp önden ilerledi. Yukarı çıktık, sağdaki üçüncü odaya girdik.

 

"Teşekkürler," dedim ve kapıyı kapattım.

 

Kulaklığımı taktım ve yatıp müzik dinlemeye başladım. Bir yandan da telefona bakıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir anda saate baktım ki 1 saattir yatıp müzik dinlemişim. Odadan çıkıp merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Sonra vazgeçip odaları gezmeye başladım. Burak odasındadır diye ilk odaya baktığımda, odanın içerisindeki valizden burasının Burak'ın odası olduğunu anladım. İçeri girdim, açık valizden bir tişört aldım ve kokladım. Buram buram güven kokuyordu, ayrıca vanilya özü bir parfüm kokusu vardı. O tişörtü alıp çıktım, odama girip üstümdeki tişörtü çıkartıp onu giydim. Odayı öylece dağınık bırakıp aşağı inmeye yeltendim. Merdivenlerden indiğim sırada karşıda oturan Candan ablayı gördüm.

 

"Abla, bizimkiler nerede?" dedim.

 

"Bahçede yemek yiyorlar, koş sen de onlar bitirmeden," dedi gülerek.

 

Tamam dercesine kafamı sallayıp bahçeye doğru çıktım. Yemek masasına doğru ilerleyip oturdum.

 

"Afiyet olsun," dedim soğuk bir ses tonuyla.

 

"Sağ ol, gel gel, çok güzel salçalı makarna yaptık. Yoğurt da var yanında," dedi Burak, tabağıma makarna koyarken.

 

"Teşekkür ederim. Yanıma oturur musun?" dedim, boş sandalyeyi gösterirken.

 

"Tabii ki matmazel," dedi tabağını alıp yanıma oturdu.

 

“Aklım almıyor hâlâ Arda'nın böyle bir şey yapabileceğine,” dedim üzgün bir şekilde.

 

“Kazıklar beklenmedik taraftan gelir,” dedi Eyüp.

 

“Ama babama pompalıyla sıkacaktı, ne ara onun tarafına geçti?” dedim şaşkın bir şekilde.

 

“Para,” deyip sustu Can.

 

“Eee, bugün ne yapacağız?” dedi Burak, konuyu dağıtmaya çalışıyordu.

 

“Doğa evde oturacak, biz de bir alışverişe gidelim, giyecek bir şeyim kalmadı,” dedi Can.

 

“Ben de geleceğim, benim de yok giyecek bir şeyim,” dedim.

 

“Bakarız, hadi yemeği yiyin,” dedi Can.

 

30 dakika boyunca kimse konuşmadı. Yemeğimi yiyip tabağımı alıp mutfağa doğru gittim. Annemi gördüm mutfakta. Tabağı elimden alıp tezgâha koydu.

 

“Ne oldu, bana da anlatacak mısın?” dedi annem.

 

Gözlerim dolmuştu. “Ben senin kızın değilim, biliyorum,” dedim. Annem bir anda dönüp, nasıl öğrendin der gibi bana baktı.

 

“Gel, şuraya otur, konuşalım,” dedi eliyle sandalyeyi gösterirken. O sırada Burak ve Eyüp mutfağa girdi.

 

“Çocuklar, bizi az yalnız bırakın,” dedi annem.

 

“Hayır, kalsınlar,” dedim, elimle oturun işareti yaparken.

 

“Öğrendin demek,” dedi annem.

 

“Öğrendim, yediğiniz bokları,” dedim sinirle.

 

Eyüp ve Burak anlamaz bir şekilde bize bakıyorlardı.

 

“Baban yüzünden oldu bunlar. Gerçek annen Sedef diye biri, yurt dışında evlenmiş, ailesini kurmuş. O bataklıktan çıkıp,” dedi, derin bir nefes alıp devam etti.

 

“Sen bana geldiğinde daha yeni doğmuştun, kapımın önüne notla bırakmışlardı seni. Sedef, sana bakamayacağını düşünüp bırakıp gitmiş, olayı da notta yazmış. Bunları öğrendikten sonra babanla kavga ettik. Sonra annemgillerin zoruyla devam ettik evliliğimize,” dedi.

 

“Sonra da anneannem vefat edince boşandın ve bunlar oldu, değil mi?” dedim.

 

“Evet. Ne kadar gerçek annen olmasam da seni ben büyüttüm, buraya kadar ben getirdim seni. Ben sevdim, korudum, kolladım. O yüzden sen benim evladımsın. Tüm dünya karşımda dursa, seni kimseye vermem,” dedi.

 

“Baban mı söyledi?” dedi annem.

 

“Evet. Dün hastanedeyken geldi, bunları söyleyip gitti,” dedim ağlarken.

 

Annem kalktı ve bana sarıldı. Ne kadar başkası benim annem olsa da bana göre bir annem vardı. Öz olmasa da, kan bağımız olmasa da. İyi ki annemdi.

 

“Siz de gelin bakayım, kocaman bir aile sarılması yapalım ya,” dedi annem gülerek.

 

“Annecim, ya ben de alın aranıza,” dedi Burak.

 

“Gel yavrum, gel,” dedi annem.

 

İşte, artık tam bir aileydik. Ne eksik ne fazla. Herkes mutluydu. Yaralarımız sarılmış, ayakta kalmıştık. Artık biz çok güçlü bir aileydik, kralı da gelse yıkamazdı bizi.

Loading...
0%