Yeni Üyelik
2.
Bölüm

AĞIR YARA

@dogacetin

Yere çöktüm, etrafıma bakındım.

 

"CAN NERDESİN!" diye bağırdım.

 

Eyüp geldi yanıma, "Koş, gidiyoruz, çabuk!" dedi.

 

"Can nerede, nereye gidiyoruz?" dedim.

 

"Beni takip et, anlatacağım," dedi.

 

Arkasından ilerlemeye başladım. Hızla Gençlik Parkı'ndan çıktık. Önümüzde simsiyah bir araba durdu.

 

"Bin, çabuk," dedi.

 

Bindim, sinirle döndüm, "Artık anlatacak mısın?" dedim.

 

"İyi dinle beni," dedi.

 

Dikkatle ona döndüm. "Can'ın babası mafya ve Can, onu kardeşinden ve annesinden uzak tutmaya çalışıyor.

Başlarına bir şey geleceğini biliyor.

Babası da mafya liderliğini Can'a bırakmak istiyor ama Can kabul etmedi.

O andan sonra düşman oldular.

Birbirlerini gördükleri yerde öldürmeye yemin etmişlerdi.

Bugün o yedi defa atılan silah, uyarıydı.

Can, babasını uyardı.

Olayın ciddileşeceğini anlayınca bana, 'Doğa'yı al, çabuk götür.

Onu görürse bize neler yaptıysa ona da yapar,' dedi. Şimdi Canların evine gidiyoruz, o da arkamızdan gelecek," dedi.

 

Şaşkınlıkla dinledim. Yani arkadaşım olarak bildiğim Can, mafyanın oğlu muydu?

 

"Onu bekleyelim, başına bir şey gelirse kurtarırız. Dövüş biliyorum ben," dedim.

 

Döndü ve gülmeye başladı.

 

"Adamlar sana silah çekerken sen onlara tekme yumruk mu atacaksın? Güldürme beni," dedi.

 

"Goldor mo bono," dedim.

 

Gülerek sırıttı. "Nefret ederim bu konuşmadan," dedi.

 

Sonra yol boyu konuşmadık. Çubuğa gelmiştik, bomboş arazide iki katlı lüks bir evin önünde durduk.

 

"Takip et beni," dedi.

 

Arkasından ilerledim, etrafa bakarak eve girdik. Şaşkınlıkla etrafıma bakıyordum. Bir fotoğraf gördüm, elime aldım incelemeye başladım. Üç kişi vardı, biri kadın, ikisi erkek.

 

"Babası bu," dedi. Dıştan çok sert biri gibi görünüyordu.

 

"Gel buradan," dedi.

 

İlerlerken merdivenlerden aşağı indik. Parmağını okuttu ve kilolarca ağırlığı olan kapıyı itti. Aynı bir ev gibiydi.

 

"Bu oda senin olsun. İçeride kıyafetler var dolapta. Alırsın oradan, ben de burada salondayım, bekliyorum," dedi.

 

İçeri girdim, dolabı açtım. Bir tane gri eşofman alıp giydim, üstüme de sıfır kollu bir tişört geçirip çıktım.

 

Koltuğa doğru ilerleyip oturdum. "Pes oynar mısın?" dedi.

 

Döndüm, "Oynamayı çok az biliyorum," dedim.

 

O da bana döndü ve gülerek, "Senle daha çok işimiz var," dedi.

 

"Can ne zaman dönecek?" diye sordum.

 

Saatine baktı ve "10 dakika 54 saniye sonra," dedi.

 

Şaşırdım, "Nereden biliyorsun?" dedim.

 

Gülerek, "Tabii ki bilirim," dedi. "Gel, bir oyun atalım," dedi.

 

Oyun konsolunu elime aldım. "Yenilirsen ağlama," dedim.

 

Gülerek, "Ben mi sana yenileceğim?" dedi. Oynamaya başladık.

 

On dakika sonra kapı açıldı. Can gelmişti.

 

"Neredesin sen? Nasıl merak ettim," dedim.

 

"Bir şey yok, babamla kavga ettik. Eyüp anlatmıştır sana. Babamı omzundan vurdum, o da bana sıktı, sıyırdı. İlk yardım çantasını getir, Eyüp," dedi.

 

Eyüp kalktı, ilk yardım çantasını getirdi.

 

"Ver bana," dedim.

 

Aldım, yarasını açtı, pansuman yaptım, sardım, kapattım. Saat geç oluyordu, annem merak etmiştir, aramam gerekiyordu.

 

"Annemi aramam lazım, haber vermem lazım," dedim.

 

"Şu odada çekiyor telefon, orada konuş. Bu gece burada kal, geç oldu," dedi.

 

Oraya doğru ilerledim, odaya girdim, kapıyı kapattım.

 

Annemi aradım, çalıyor... Çalıyor... Açtı.

 

"Anne, arayamadım. Bugün bir arkadaşımda kalacağım, haberin olsun," dedim.

 

"Tamam, dikkat et. Haber etmeyi unutma bana," dedi.

 

Arkadan bağırışma sesi geliyordu, sonra bir ses geldi, tava sesi.

 

"Anne, ne oldu?" Cevap yoktu. "Anne!" dedim,

 

yine cevap yoktu. Kapatıp içeri geçtim, aceleyle çantamı aldım.

 

"Benim acil eve gitmem lazım," dedim.

 

"Bekle, beraber gidelim. Ne oldu, bir sakin ol," dedi Can.

 

"Anneme bir şey yaptılar," dedim.

 

Merdivenleri çıkarken, "Eyüp, odadan silahı al, gel," dedi.

 

Eyüp, kafasıyla tamam dedi. Çıktık, arabaya bindik. Hemen peşimizden Eyüp bindi. Şoföre bizim evi tarif ettim. Evin önüne geldiğimizde polis aracı vardı.

 

"Bekleyin, hemen geleceğim. Belinizde silah var," dedim.

 

Arabadan inip koşarak eve çıktım. Kapının önünde iki polis, babam çoraplarını giyiyor, annem hazır bekliyordu. Koştur koştur annemin yanına gittim. Hani annelerin ayaklarının altında cennet vardır derler ya, o zaman anladım. Ayaklarına sarıldım, ağlamaya başladım.

 

"Ne yaptı anne sana?" dedim.

 

"Bir şey yok, ifade verip geleceğiz sadece," dedi annem.

 

"Tamamdır, hadi gidelim Aylin Hanım," dedi polis.

 

Babama ters kelepçe taktılar ve indiler. Peşlerinden gittim.

 

"Geliyorum karakola, peşinden," dedim. Arabaya bindirip götürdüler.

 

Can'ın arabasına bindim. "Karakola sür," dedim.

 

Hemen anlayarak karakola gittik. İşlemler yapıldı.

 

Annem bana, "Sen gelme. Gelirsen hakkımı helal etmem. Arkadaşına git, orada kal. Avukatı da ara, gelsin," dedi.

 

Tamam diye kafamı salladım, çıktım dışarı. Telefonu elime aldım, avukatı aradım.

 

"Mehmet Bey, ben Doğa. Aybüke'nin kızı. Annemler karakola gitti, sizi çağırıyor. Avukatı olarak mesaj olarak atacağım size adresi," dedim.

 

"Tamam Doğa, sakin ol. Ben gidiyorum," dedi.

 

Kapattım, mesajla adresi attım. Can'ın arabasına bindim.

 

"Sizin eve gidelim," dedim moralim bozuk bir şekilde.

 

"Anlatır mısın ne oldu?" dedi.

 

"Annemin ifadesini atacak o zaman anlatırım," dedim ve sustum.

 

 

Bir saat geçmişti, annem eve gidiyordu. İfadesini atmışlardı ve ne yapacağımı düşünüyordum.

 

Bir anda Can bana dönüp, "Kaçıralım, buraya getirip öldürelim," dedi.

 

"Ne?" dedim şaşkınlıkla.

 

"Burada kal, geliyoruz," dedi ve gittiler.

 

 

CANIN ANLATIMIYLA

 

Evden çıkmıştık. Kardeşim olarak gördüğüm Doğa çok acı çekiyordu. Babası yüzünden başına gelmeyen kalmamıştı ve bir çare bulmamız gerekiyordu. Babasının telefonundan yerini bulduk ve oraya doğru gitmeye başladık. Tenha bir yerde onu bayıltıp araca yerleştirdik. Ellerini ve ayaklarını bağladık.

 

"Demek sensin o p!ç!" diye bağırdım sinirle.

 

Doğa beni 39 kez aramıştı ama açmamıştım.

 

Şoföre, "Depoya götür bizi," dedim. Hepimiz sessizdik.

 

Depoya geldiğimizde adamı kaldırıp içeri taşıdık. Sandalyeye bağladık ve uyanmasını bekledik. Uyandığında ne tür işkenceler yapacağımızı bilmiyordu. Sakince odaya geçip oturduk. Bir sigara yaktım ve Eyüp'e uzattım. Sonra kendim de yaktım.

 

"Oğlum Eyüp, bir çay yap da içelim," dedim.

 

Eyüp kafasını salladı ve kalkıp çay hazırlamaya başladı. Ben de ne yapacağımızı düşünmeye başladım.

 

DOĞA'NIN ANLATIMIYLA

 

Yarım saat geçmişti. Hâlâ merak ediyordum, telefonlarımı açmıyorlardı. Yukarı çıkmaya karar verdim. Merdivenlerden çıktım ve evin içinde gezinmeye başladım. Mutfağa gittim.

 

"İnşallah kahve vardır," dedim ve Türk kahvesi aramaya başladım.

 

Derken kafama bir darbe aldım...

 

30 Dakika Sonra

 

Gözlerimi açtığımda başımda aşırı bir ağrı vardı. Karşımda bir kadın ve bir erkek çocuk duruyordu. Kadın gözlüklü ve balık etliydi, nereden baksan benimle aynı boydaydı. Güneşten çok güzel yansıyan gece mavisi saçları vardı.

 

Çocuk ise Can'ın kopyası gibiydi.

 

"Sen kimsin!" dedi kadın. "O mu gönderdi seni?" diye sordu.

 

"O kim?" dedim. "Beni kimse göndermedi, ben Can ve Eyüp'ün arkadaşıyım. Siz kimsiniz?" dedim.

 

Kadın, "İnanmıyorum sana. Bekle, göreceğiz arkadaş mısın değil misin," dedi ve telefonu çıkardı. Can'ı arıyordu.

 

"Efendim anne," dedi Can. Annesi miydi bu kadın? Hiç alakaları yoktu, ufacık bile benzemiyorlardı.

 

"Oğlum, burada bir kız var, senin ve Eyüp'ün arkadaşı olduğunu iddia ediyor," dedi.

 

"Arkadaşın değilse depoya kilitleyeceğim," dedi.

 

Can, "Hayır, hayır anne, arkadaşım benim o. Ayrıca ben depodayım, işim var, geleceğim," dedi ve telefonu kapattı.

 

Kadın, çocuğa döndü: "Hüseyin, çöz ablanı," dedi.

 

Sonra bana dönerek, "Beyza, buraya bak," dedi.

 

Hüseyin beni çözmeye başladı. O sırada 1.70 boylarında esmer saçlı bir kız içeri girdi.

 

"İki Türk kahvesi hazırla bize," dedi kadın.

 

"Hemen getiriyorum, Candan Hanım," diyerek kız gitti.

 

Bana döndü ve, "Böyle tanıştığımız için kusura bakma kızım. Bir an o adam gönderdi seni zannettim," dedi.

 

O adam dediği kişi Can'ın babası mıydı?

 

"Gel otur şöyle," dedi.

 

Oturdum ve direk, "Candan Abla, depo nerede? Babamı öldürecek Can büyük ihtimalle," dedim.

 

Yerini tarif etti; yürüyerek beş dakikaymış. Hemen çıktım ordan, koşmaya başladım. Küçük mavi bir depo demişti. Etrafıma bakıyordum ve gördüm, oraya koşmaya başladım.

 

Kapıyı açtım, içeride babam, Can ve Eyüp vardı. Can, babama silah doğrultmuştu. Ve o silah sesi... korkudan bağırdım ve gözlerim kapandı...

Loading...
0%