@dogacetin
|
2 ay geçmişti, annemle yaptırdığımız ev bitmek üzereydi. Hâlâ Canlarda kalıyorduk. 2 aydır dışarı çıkmamıştım. Ne kadar ısrar etseler de çıkmak istememiştim. 2 ay boyunca her şey yolunda gitmişti, biraz toparlanmıştık. Annem, Candan Abla'yla çok güzel arkadaş olmuştu; arka bahçeye beraber sebze dikiyor, onlarla ilgileniyorlardı. Ben de Burak'la sürekli sohbet ediyordum. Can, Eyüp ve Arda sürekli dışarı çıkıyorlardı. Burak da bazen beni tek bırakmamak için yanımda kalıyordu; ne kadar ısrar etsem de gitmiyordu.
Kapımı açıp aşağı indim. Mutfağa girdim, annemle Candan Abla bahçede oturuyorlardı. Yukarıdan üç fincan indirip kahve hazırladım. Yanlarına kurabiye ve lokum koyup tepsiye yerleştirdim. Bahçeye doğru çıktım.
"Oy benim güzel kızım bize kahve mi hazırlamış," dedi annem.
"Ellerine sağlık kızım," dedi Candan Abla kahvesini alırken. Ben de yanlarına oturup telefona bakmaya başladım.
"Ee, 1 ay sonra okullar açılıyor," dedi Candan Abla.
"Evet, sıkı çalışmam lazım," dedim. "12. sınıf zor olacak."
"Doğa, dışarı çıkacağız. Yemek yemeye gidip oradan bir yerlere gitmeyi düşünüyoruz. Geliyor musun?" dedi.
"Yok, siz gidin," dedim ve o sırada arkamda Burak belirdi. Bir anda beni kucağına aldı.
"İtiraz istemiyoruz, sen de geliyorsun," dedi Burak.
"Burak! İndir beni, gelmeyeceğim ben ya!" dedim sinirle. Bir 5 dakika bu konuda tartıştıktan sonra pes ettim ve onlarla gittim.
Güzel bir restorana gelmiştik, oturduk ve menüleri bekledik.
"Ben bir hamburger ve yanına buz gibi bir kola istiyorum. Bir de patates kızartması," dedi Eyüp.
"Ben de bir margherita pizza alacağım. Yanına soğan halkası ve kola," dedim.
"Ben de karışık pizza ve kola," dedi ve Arda'yı işaret ederek, "O da aynısından," dedi. Garson gittikten sonra sohbete daldılar.
"Ee, yüzünü gören cennetlik Doğa, bizimle gelmiyorsun dışarı, hep odandasın. Kendine gel azcık, asosyal olacaksın," dedi Can.
"Ders çalışıyorum, 12. sınıfa geçeceğim ya hani YKS, MSÜ falan var. Annem hoca tutmuş, bir tane online ders çalışıyorum onunla sürekli," dedim yüzümde kocaman bir gülümsemeyle. Özlemiştim dışarı çıkmayı.
"Biz de çalışıyoruz, kütüphaneye gidiyoruz, gelsene bizimle," dedi Arda.
"Olur, gelirim," dedim.
20 dakika sohbet etmiştik, sonra yemek gelince herkes yemeğine odaklandı. Yemeği yedikten sonra kalktık, dışarıda çok güzel bir yaz yağmuru yağıyordu. Burak ellerini kafama koymuştu, saçlarım ıslanmasın diye.
"Ah kurban olduğum, hırkamı vereyim, arabaya binelim de hasta olacaksın yavrum," dedi.
"Sen bakacaksan bana, hasta olmaya razıyım ben."
"Gerek yok," dedim. İtiraz etmemem için sus işareti yaptı ve hırkayı üzerime giydirdi. Kütüphaneye doğru yola çıkmaya başladık. Millî Kütüphane'ye gidiyorduk, orası aşırı büyük ve çok güzeldi. Geldikten sonra bir 10 dakika boş yer aradık, bulduktan sonra oturduk ve ders çalışmaya başladık.
1 SAAT SONRA
"Olum, Osmanlı Devleti'nin kurucusu diyor, o kimdi?" dedi Arda gülerek.
"Osman Gazi, salak arkadaşım," dedim her şeyi biliyormuş gibi.
Biraz daha ders çalıştık.
"Hadi gidelim, beynim çok doldu dersle," dedi Eyüp.
"Tamam o zaman, hadi pikniğe geçelim artık," dedi Burak.
"Aa, pikniğe mi gidecektik?" dedim, anlamaz bakışlar atarken. "Evet, hadi çıkalım artık," dedi Can. Kalktım, önden gitmeye başladım. Arkamdan yavaş yavaş sohbet ederek geliyorlardı. Dışarı çıkar çıkmaz bir sigara yakıp arabaya doğru ilerledim. Arabayı açıp bindim. Bu sefer ben öne oturmuştum; genellikle Eyüp ya da Can'la yer kavgası yapıyorduk.
"Ama ben binecektim," dedi Eyüp.
"Lafa dalmasaydın, binerdin," dedim kahkahalar içinde. Can şoför koltuğuna geçti, herkes yerini aldıktan sonra yola çıktık.
"Nereye gidiyoruz pikniğe?" dedim Can'a dönüp.
"Bolu Mengen yakınında bir yer," dedi Can.
"Bolu Mengen mi?" dedim şaşkınlıkla. Benim memleketimdi orası.
"Evet, istiyorsan başka yere gidelim," dedi arkadan Eyüp.
"Nereye gideceğiz orada?" dedim.
"Mengen ilerisindeki Pazar Köy var, orada Karanlık Dere var. Her sene gideriz, oraya gideceğiz," dedi Can.
"Biliyorum orayı oğlum, ben Mengenliyim," dedim.
"İyi, yolu tarif edersin, unuttum ben," dedi Can.
"Ederim," dedim ve koltuğa sırtımı yaslayıp kitabımı açıp okumaya başladım. Biraz okuduktan sonra kapattım.
"Ne yapıyorsunuz lan?" dedim arkama dönerken.
"İyi valla, test çözüyoruz internetten," dedi Arda telefona bakarken.
"Bensiz çözün zaten," dedim tripli bir şekilde önüme döndüm.
"İstiyorsan gel buraya, ben öne geçip kestireyim azıcık," dedi Eyüp.
"Bekleyin, az sonra petrol istasyonunda duracağım. Çok çişim geldi," dedi sırıtarak Can. Anında kahkaha patlattım.
"Vay be, hiç beklemiyordum bunu," dedim bir sigara yakarken.
"Niye oğlum, ben insan değil miyim? Sıçamaz mıyım ben?" dedi gülerek ona döndüm.
"Vay be, erkekler sıçıyor muydu?" dedim kahkahalarla.
"Evet ama bizim bokumuz pembe," dedi.
Fısıldayarak, "Hem de fosforlu pembe," dedi Can.
"Ne pembesi?" dedim gözümdeki mutluluk gözyaşını silerken.
"Evet, Eyüp de fosforlu sarı yapıyor," dedi.
"O zaman tahmin edeyim, Arda mavi, Burak mor, Baran da beyaz sıçıyor, değil mi?" dedim gülerek.
Arkadan Eyüp, "Ne boktan bir muhabbet bu amına koyayım," dedi ve daha büyük bir kahkaha attım.
"Hadi geldik, inin çabuk, lavabo ihtiyacınız falan varsa halledin gelin," dedi Can. Kapıyı açıp aşağı atladım.
Evet, yanlış okumadın, atladım. Yerden biraz yukarıdayım ve ayaklarım yere değmiyor maalesef.
"Sehpaha boylum," dedi Burak gülerek.
"Seni bir yere sererim, görürsün sehpa boylu kimmiş," dedim sinirle.
İçeri doğru ilerlerken arkamdan Burak özür dileyerek geliyordu. Hızlıca lavaboya girip saçımı düzelttim, elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Atıştıracak bir şeyler aldım ve direkt arabaya gittim. Bir 10 dakika sonra herkes arabadaydı.
"Birini unutmadıysak gidiyorum," dedi Can.
Yanımda oturan Arda, "Olum, Doğa nerede, göremiyorum," dedi ardından, "Yanımdaymış, görememişim," dedi gülerek. Elimin tersiyle bir tokat yapıştırdım Arda'ya.
"Gördün mü beni, bak bakayım bir," dedim sinirle.
"Ananı sikiyim, nasıl acıdı lan!" dedi acı içinde.
Gülerek baktım ona. Telefondan video izlemeye başladım. Sonra Arda'yla uğraşmaya başladım.
"Arda, gerçekten mavi mi sıçıyorsun kardeş?" dedim sırıtarak.
"He, hem de her gün sıçtığım zaman getireyim de bir bak!" dedi.
"Evet, ben de mor sıçıyorum," dedi Burak kıkırdarken.
Burak kolunu tam omzuma attı ki "Lan saçım!" dedim. Saçımı yanlışlıkla çekmişti, o da hemen kolunu omzumdan çekti.
"Özür dilerim, güzelim," dedi. Gözlerimi devirerek baktım ona.
"Evet, geldik," dedi Can.
"Sonunda arabayla yolculuk yapmaktan bıktım artık," dedim.
"Eyüp, Arda, Burak, gelin biz şu ağacın arkasında değiştirelim üstümüzü. Doğa arabada rahatça giyinsin," dedi Can.
"Mayom ya da bikinim yok ki," dedim şaşkınlıkla.
"Aldık, arkada kutuda, al onu. Bone, gözlük falan da var, bakarsın," dedi. Tamam anlamında kafamı sallayıp arkadaki kutuya yöneldim.
Çok güzel, maviyle morun ağırlıklı olduğu bir bikiniydi. Onlar uzlaşırken ben de hızlıca üstümü değiştirdim, kafama deniz bonesini geçirip dışarı çıktım. Gözlüğü takmaya çalışıyordum ki, arkamdan biri bana yardım etti. Hızla arkamı döndüm, Burak'ı görmemle rahat bir nefes almam bir oldu.
"Sakin ol, ben buradayken kimse sana bir şey yapamaz," dedi ve devam etti: "Oğlum, bunu kim aldı? Çok açık lan bu," diyerek Can'ların yanına doğru ilerledi. Peşinden gittim. Burak'ın yanında durduğum sırada beni kucağına aldı ve suya doğru koşmaya başladı.
"Burak, bak vallaha öldürürüm lan seni, yere bıra-" dediğim sırada suya fırlattı beni.
"Dondum, çok soğuk lan!" dedim sinirle. Hızla sudan çıkıp Burak'ı da suya ittim.
"Harbi soğukmuş oğlum," dedi titrerken.
"Durun, bi' mangalı yakalım sonra gireriz," dedi Eyüp.
Üstüme havluyu aldıktan sonra oturdum. Yanıma ince bir battaniye ile Burak yaklaştı ve üstüme örttü.
"Ne yanmak bilmeyen ateşmiş lan bu, keşke hazır alıp gelseydik," dedi Arda, ateşi yakmaya çalışırken.
"Bekle, az daha kuru odun toplayıp geleyim," dedi Burak.
Az sonra otururken bir çığlık sesi geldi. "Bu Burak'ın sesi, koşun!" dedim korkuyla ve o tarafa doğru koşmaya başladım.
Burak'ın yanına gittiğimizde ağaca tırmanmıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk.
"Can, al lan şu yılanı! Az daha ölecekti kuzenin!" dedi korkuyla.
"Ne, yılan mı?" dedim. Ben de çok korkuyordum yılandan, yavaş yavaş geriye doğru giderken.
"Ne korktunuz oğlum?" dedi ve anında, "Ananı sikim, lan yılana bak!" dedi Can.
"Çekilin!" dedi Arda cesurca. Eline sopa alıp yılanı dalın üstüne aldı ve ilerlemeye başladı. Ben de geri dönüp onlar gelene kadar ateşi yaktım.
"Aferin aslanıma, ateşi de yakmış," dedi Arda.
"Hadi, pişirin tavukları da yiyelim," dedim yere uzandığım sırada. Bir anda araba sesi geldi ve buraya doğru girdi. Burak, oturduğu yerden kalkıp yerdeki hırkasını alıp bana verdi. Üstüme giydiğim sırada hepsi ayaklandı. Arabadan yaklaşık 45 yaşlarında bir adam indi, peşinden de iki çocuk ve bir kadın indi. Bir tehlike olmadığını anlayınca oturdular. Bir 20 dakika sonra yemek pişmişti ve yemeye başlamıştık.
"Bana bir bardak daha ayran koyar mısın?" dedim Arda'ya. Eline ayran şişesini alıp doldurdu.
"Biraz yanmış ama lezzeti hala yerinde," dedi Eyüp.
"Ben böyle seviyorum yanmış," dedi Can.
Biraz daha yedikten sonra kalkıp hırkayı çıkarıp suya doğru gittim. Burak kolluk şişiriyordu, Eyüp de yardım edip diğerlerini şişiriyordu. Can ve Arda peşimden suya girdi. Burak da suya yaklaşıp bana iki tane kolluk attı.
"Su bayağı akıntılı, nolur nolmaz tak bunları," dedi.
Alıp koluma geçirdim ve devam ettim suyla oynamaya.
"En hızlı kim yüzecek yarışması yapalım, hadi!" dedi Burak.
"Yenilirsen ağlama, beyefendim," dedim gülerek.
Burnumu sıktı. "Yenilmem, güzelim. Madalyam var benim yüzmede," dedi.
"O zaman ben sayıyorum," dedi Arda.
"Tamam, kollukları al," dedim, çıkartıp Arda'ya fırlatırken.
"1... 2... 3..." dedi ve hızla yüzmeye başladık.
İkimiz de aşırı hızlı gidiyorduk. Bir süre sonra nefes nefese kaldım ve durdum. Ardından Burak da durdu ki ayaklarım yere değmiyordu, su aşırı yüksekti. Ve ardından hızla akıntıya kapılıp ilerlemeye başladım.
"Doğa!" dedi Burak endişeyle. Arkamı döndüm, kocaman bir kaya vardı önümde ve hızla ona doğru gidiyordum. |
0% |