Yeni Üyelik
7.
Bölüm

İstanbulun derinliği

@dogacetin

Herkes sessizdi, kimse konuşamıyordu. Can hızlıca arabayı sürüyordu. Deplasman otobüsündeki abilerin yanına gidiyorduk, orada bize zarar veremeyeceğini düşünüyorduk. Sağ ön koltukta oturan Eyüp'e baktım, bir şey vardı onda. Acı çekiyormuş gibi bacağını tutuyordu.

 

"Eyüp vuruldu!" dedim telaşla.

 

"Allah kahretsin!" dedi Can, direksiyona vururken.

 

Hızlıca sürüyordu arabayı. 15 dakika sonra bir yerde durduk. Herkes toplanmıştı. Arabadan indim, hızlıca Eyüp'ü indirdim.

 

"Baran, kucağına al Eyüp'ü, içeri götür çabuk!" dedim telaşla.

 

Baran, Eyüp'ü kucağına aldı ve hızlıca canını acıtmadan içeri taşımaya başladı. Can biriyle konuşuyordu, yanına gittim.

 

"Hastaneye götürmemiz lazım," dedim.

 

"Genel cerrahi doktoru var. Şimdi bakacaklar," dedi tedirgin bir halde.

 

Yanına gittim, sarıldım. Kafasını omzuma koydu ve derin bir nefes aldı.

 

"Ne yapacağımı bilmiyorum Doğa, canımı yakıyor bu adam, yakalayamıyoruz bile," dedi ve tekrar derin bir nefes alıp devam etti. "Çocukluğum, kardeşim, dostum olduğunu biliyor. Onu öldürüp bana zarar verebileceğini düşünüyor ama yanılıyor. O zaman daha fazla kinleneceğim."

 

"Hiçbir şey olmayacak Eyüp'e, sakin ol," dedim.

 

"Sadece mafya liderliğine geçmediğim için böyle yapıyor ama eminim başka bir şey var. Çünkü aramız çok iyiydi," dedi.

 

Doğru söylüyordu, başka bir şey vardı bu işin içinde. İstanbul'a geldiğimizde huzur bulacağımızı düşünmüştüm ama İstanbul bizi kendi derinliğine çekiyordu.

 

"Sakin ol, kurtulacağız bu şeylerden," dedim saçını okşarken.

 

"O kadar özgür olacağız ki, Can, kuşlar gibi havada uçacağız, huzuru bulacağız ve bunu hep beraber başaracağız. Emin ol, hepimiz aynı eve çıkarız, güzel bir eve. Senin annen de gelir, benim annem de. Düşünsene bir gün eve dönüyoruz; annenle annem salonda kahve içerken kahkahalar içerisinde dedikodu yapıyorlar, gidip biz de onlara katılıyoruz," dedim ve devam ettim. "Ben diyormuşum, yan komşunun oğlu çok yakışıklı ama annesi çok sinsi. Bir keresinde kocası gece dışarı çıkıyor diye kafasına saksı fırlatmıştı balkondan. Sonra hepimiz kahkaha atıyoruz," dedim gözlerim dolu bir halde.

 

Can gülmeye çalışarak, "Biliyorum, çok güçlüyüz biz. Atlatacağız ve çok güzel bir yaşamımız olacak," dedi.

 

"Hadi, Eyüp bekliyordur bizi, gidelim yanına," dedim gözlerimi silip içeri doğru ilerlerken.

 

Arkamdan Can geliyordu. İçeri girip asansöre bindik. Aynada kendime baktım, üzülüp onları da üzmek istemiyordum. Asansörden inip sağa doğru dönüp az bir şey yürüdük. Kapıyı tıklayıp içeri girdik.

 

"Eyüp nasıl?" dedi Can, direkt Arda'ya.

 

"İyi, mermiyi çıkardılar. Şu an uyuyor, bir saate uyanır dediler," dedi Arda.

 

"Tamam o zaman biz çıkıp bir kahve falan içelim, kendimize gelelim, o sırada ne yapacağımızı düşünelim," dedi Can.

 

Baran'ı orada bırakıp hepimiz çıktık odadan, aşağı indik. Yan tarafta kahveci vardı, oraya girdik, birer kahve alıp arabaya oturduk.

 

"Can, polise gitmeden halletmemiz lazım. Asker olmak istiyorum, Kara Harp Okulu'nu düşünüyorum. O yüzden ufacık ifadede bile işim biter," dedim.

 

"Eyüp ile benim hayalim de Kara Harp Okulu. O yüzden dediğin gibi halletmeliyiz," dedi.

 

"Dedeme gideceğim buradan dönünce. Hatta Eyüp uyansın, büyük bir araba kiralayıp çıkacağız yola, sen de gelirsin. Dedem halleder," dedi.

 

"Gidelim ama Eyüp bir iyi olsun öyle, onun canını tehlikeye atamayız," dedim. Burak'a baktım, bir şey düşünüyordu.

 

"Can, bence benim. Babanla aram iyi, gideyim adamları kaçırıp getireyim," dedi Burak.

 

"İmkansız, bugün seni yanımızda gördü. Belki de hedef olarak seni de görüyor olabilir," dedi Can.

 

"Burak, bir iki dakika bizi yalnız bırakır mısın?" dedim.

 

Kafasını sallayıp uzaklaştı.

 

"Burak köstebek olabilir. Babanla arasının iyi olduğunu söyledi, belki de yerimizi o söyledi," dedim.

 

"İmkansız, babamdan nefret ediyor. Teyzemi öldürmek için babası babamdan silah aldı. O yüzden iyi davranıyor ama o da yakında intikam almak için yakın davranıyor," dedi Can.

 

"Bir iki dakika izin verir misin, Burak'la konuşayım," dedim.

 

"Tamam, ben yukarı çıkıyorum," dedi, kalktı ilerledi.

 

Burak'ın yanına doğru ilerledim.

 

"Özür dilerim," dedim ve sarıldım. Bir an dona kaldı. Sonra o da sarıldı. Bir iki dakika sarıldık.

 

"Anlattı mı?" dedi dolu gözlerle ona bakarken.

 

"Anlattı, biliyorum her şeyi," dedim gözümden bir damla yaş akarken.

 

Eliyle gözümün yaşını sildi ve alnıma bir öpücük kondurdu.

 

"Seni çok seviyorum, sana zarar gelmesinden çok korkuyorum. O yüzden yanımdan ayırmak istemiyorum. Can'ı da tanıyorsun, annenle. Yakın olursunuz bana, hatta ben de evi satar yanınıza gelirim," dedi nefes alıp devam etti.

 

"Senin vurulacağından haberim vardı ama sen olduğundan haberim yoktu. Ferhat amca bahsetmişti, böyle böyle sizin okuldan birini vuracağız diye ama ben sen olduğunu bilmiyordum, yemin ederim," dedi gözünden bir yaş akarken. Bana yaptığı gibi ben de onun gözünün yaşını sildim.

 

"Hep beraber atlatacağız bunu," dedim. "Annemle tanıştıracağım, buradan gidelim," diye devam ettim.

 

"Biliyorum güzelim, biliyorum yavrum," dedi gülümsemeye çalışırken.

 

"Üşüdüm, içeri girelim mi?" dedim.

 

Kafasını salladı ve son kez sarıldı. Tekrar içeri doğru yürümeye başladık. Oturup saatlerce ağlamak istiyordum. Ama öyle böyle değil, saatlerce hıçkıra hıçkıra o kadar dolmuştum ki. Yaşadıklarımız normal değildi gerçi. Asansöre bindik. Yukarı çıkmaya başladık. Yukarı çıktık, hızlıca odaya doğru gittik. Kapıyı açtım. Can koltukta uyuyordu, Arda da telefona bakıyordu. İçeri geçip ikili koltuğa oturduk. Çok uykum gelmişti, düzgünce uyuyamamıştım. Kafamı Burak'ın omzuna koyup uyuya kalmışım. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama Can'ın sevinç sesleriyle uyandım.

 

"Uyandı, uyandı! İyi misin lan?" dedi sevinçle.

 

"Sakin ol Can, korkutacaksın," dedim telaşla. "Git doktoru çağır," diye de ekledim.

 

"İyi misin Eyüp? İyiysen gözlerini kırp," dedim. Gözünü kırptı.

 

"Allaha şükürler olsun," dedim sevinçle.

 

"Geçmiş olsun dostum," dedi Burak.

 

"Geçmiş olsun kardeşim," dedi Arda da.

 

Bir süre Can'ı bekledik. Doktorla beraber odadan girdiğinde hepimiz ayağa kalktık. Sessizce bir 15 dakika muayene etti.

 

"İyi, şu anlık her şey yolunda. Birkaç tane ağrı kesici vereceğim, onları içmesini sağlayın. Başka da bir şey yok. Bu gece dinlensin, sizlere de oda ayarlatacağım," dedi doktor.

 

"Ben burada kalacağım, bana ayarlamayın," dedi Can.

 

Doktor kafasını sallayıp çıktı.

 

"Hacı, ilaç içmem ben," dedi zorlukla.

 

"Hiç kusura bakma, ölürüm desen bile içireceğim sana bu ilaçları," dedim.

 

"Bir yemek yedirelim, diyeceğim ama narkoz verdiler. Saat 8 gibi yediririz, sonra ilaçları içer, uyur," dedim, Eyüp'ün hemen yanındaki koltuğa oturup.

 

"İyisin değil mi kankam?" dedim üzgün bir ifadeyle.

 

"İyiyim," dedi boğuk bir sesle.

 

"İyi, biz çıkalım, sen dinlen. Biraz da biz dinlenelim," dedim.

 

"Sabah 10'da hazır olun, yola çıkacağız. Herkes iyi dinlensin," dedi Can.

 

"Tamam, hadi görüşürüz," dedim, çıktım odadan.

 

Yan taraftaki odayı benim için hazırlamışlardı. Odaya girdim, direkt duşa girdim. Çok yorulmuştum, yorgunluğumu atmam gerekiyordu. Hızlıca çıktım, üstümü değiştirip yatağa uzandım. Nasıl yorulduysam direkt uyuya kaldım.

 

Gece kapının açılma sesine gözlerimi açtım. Korkudan arkamı dönüp bakamadım bile. Yanıma yaklaşıyordu ayak sesleri. Yatağa oturdu, nefes nefese kalmıştım. Ellerini saçıma götürüp saçlarımı okşamaya başladı. Kokusu tanıdıktı.

 

"Ah Doğa, o kadar seviyorum ki seni," dedi. Bu ses Burak'ın sesiydi.

 

Derin bir iç çekti. "Saçının teline zarar bile gelse senden çok benim canım yanıyor," dedi ve alnımdan öptü beni. Sonra kalkıp odadan çıkacakken.

 

"Gitme," dedim mırıldanarak.

 

Arkasını döndü ve yanıma geldi, yanıma oturdu. Tekrar yavaşça doğruldum ben de.

 

"Ben uyuyana kadar kalır mısın?" dedim.

 

"Tabii ki güzelim, yat sen hadi. Sabah 6, daha uyu," dedi.

 

Yastığa kafamı koydum, ona bakmaya başladım. O da bana bakıyordu. Öyle bakıyordu ki... aşık olmamak elde değildi ama tutmam lazım kendimi. Bir kolu kafamın altındaydı, bir eli de saçlarımda. Kokusu o kadar huzurluydu ki uyuya kalmışım.

 

Alarmın sesiyle kalktım. Saat 9:23'tü. Kalktım, Burak gitmişti. Hızlıca çantamdan salaş bir crop top ve şort giyip, çantamı da alıp kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtım, yan odanın kapısına doğru yürüdüm. Kapıyı açtım, içeri girdim. Herkes hazırlanmış, beni bekliyorlardı.

 

"Doğa da geldiyse çıkalım, daha kahvaltı yapmaya gideceğiz," dedi Can.

 

"Doğa'ya da bir tane silah verelim," dedi Arda, boşta olan silahlardan birini bana uzatırken.

 

"Silahın kilidini kapat, öyle ver. Yanlışlıkla bir şey yapar falan," dedi Can. Kilidini kapatıp bana verdi.

 

 

Bir de belime koyabilmem için bir aparat verdi, onu belime yerleştirdim. Baran, önden çantalarımızla birlikte inerken, Can biriyle konuşuyordu. Burak, Eyüp'ü kucağına almış indiriyordu. Arda ile ben de peşlerinden gidiyorduk.

 

Can oldukça büyük bir araç kiralamıştı. En arka koltuğa Eyüp'ü oturttuk, ayaklarını uzattık, sırtına ve bacaklarının altına birer tane yastık koyduk. Biz de yerlerimize oturduk. Hafifçe camı açtım ve Can da gelince hızlıca yola çıktık. Kitabımı açtım ve okumaya başladım. Burak ile Arda oyun oynuyorlardı, Eyüp uyuyordu, Can da Baran'la sohbete dalmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam etmeye çalışıyorduk.

 

Ne kadar zor olursa olsun, yavaş yavaş her şeyi yerine oturtacaktık.

Loading...
0%