Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Ölüm

@dogacetin

Ölüm ne kadar değişik değil mi? Bir anda gelir, sevdiklerinden seni koparır. Ve gidersin. Hayatım durmuştu. Ne kadar sevmesem de babamı, ölümüne şahit olmuştum. Anneme ne açıklayacaktım? Hayatım gözümün önünden akıp gidecekti. Kaza süsü verebilir miydik? Polis görürse ne yapacaktık? Ne diyecektik? Can, ne kadar istemese de, babası kadar mafya gibi bir şeydi. Kabul etmek zorundaydı. Gözümün önünde babam vuruldu ve sonrasını bilmiyorum. Babamın ailesine nasıl hesap verecektik? Can'la görüşmeli miydim? Ne yapmalıydım?

 

Gözlerimi açtığımda bir yatakta yatıyordum, kalktım. Etrafıma bakındım. Cama doğru ilerledim, perdeyi açtım. Camın önünde bir adam vardı, sanırım korumaydı. Dağ gibi bir yerdeydik. İçeri doğru ilerledim, kapıyı açtım. Can ve Eyüp salondaydılar, PES oynuyorlardı. Bana döndü,

 

"İyi misin?" dedi. "İyiyim, babama ne oldu?" dedim. "Öldü," dedi. Yere çöktüm.

 

"Ne yapacağız ya? Polis öğrenirse ne diyeceğiz?" dedim.

 

"Her şeyi ayarladık, intihar etmiş gibi görünüyor. Parmak izlerini kaldırdık, dağın köşesine attık. Arabasını da götürdük, intihar etmiş gibi duruyor," dedi.

 

Sakin olmaya çalışıyordum, bu kadar aksiyon bana fazlaydı. Döndüm,

 

"Ben açım, bir şeyler hazırlayacağım. Yiyecek misiniz?" dedim. Eyüp döndü, "Ben açım, vallahi olur," dedi. Can da "Ben de açım, hayvan gibi," dedi. Gülümsedim.

 

"Tamam," dedim, mutfağa yöneldim, dolabı açtım. Baktım, krema aldım, soğan aldım, domates aldım. Buzluğu açtım, bakmaya başladım. Harika tavuk var. Tavuk göğsünü aldım, dolabı kapattım.

 

Tezgaha geçip tavukları doğramaya başladım. Sonra ince ince soğanları doğradım ve bir güzelce tavada pişirmeye başladım. Yanına da su koyup makarna pişirmeye başladım. İşim neredeyse bitmek üzereydi; son bulaşıkları yıkayıp masayı hazırlamaya başlamıştım. O sırada Can mutfağa girdi.

 

"Ne yaptın la, çok güzel koktu," dedi. Gülerek "kremalı tavuklu makarna" dedim.

 

"İyi, benim şu pansumanı yapsak da öyle yesek olur mu?" dedi.

 

Kafamı salladım ve salona geçtik; malzemeleri getirmişti bile. Hızlıca pansuman yapıp kolunu sardım. Aramızda çok güzel bir dostluk bağı kurulmuştu. Çok değişik hissediyordum; beni savunan hiç böyle arkadaşlarım olmamıştı. Cana döndüm ve ciddi bir ses tonuyla

 

"Babamın cesedi bulunmuş mu?" diye sordum. "Hayır, daha bulunmadı," dedi.

 

"Hadi kalkın, yemeğimizi yiyelim, sonra oynarsınız oyunu," dedim.

 

O sırada Eyüp bağırarak ayağa kalktı,

 

"ATTIM GOOOLL AĞLA LAN!"

 

"WAĞĞ NE BAĞIRIYORSUN KULAĞIMIN DİBİNDE!" dedim ve mutfağa doğru gitmeye başladım.

 

Arkamdan gülerek geliyorlardı. Masaya oturdular; hepsine servis yapıp ben de oturdum. Eyüp gözleri parlayarak

 

"Olm, çok güzel olmuş la, epeydir böyle güzel yemek yemiyordum," dedi.

 

Can, "Ben de hep dışarıdan yiyorduk zaten, Doğa'yla tanışmamız iyi oldu," dedi.

 

O sırada telefonuma bildirim geldi. Ekranı açtım, Anıl'dan iki bildirim gelmişti.

 

Anıl, "Doğa, özür dilerim, hata yaptım. Affedebilir misin beni?" yazmış.

 

"Eşeklik yaptım, lütfen affet beni. Burak'la kavga ettikten sonra her şeyi fark ettim. O sana gerçekten değer veriyor ama ben veremiyorum. Hatamın farkındayım, lütfen yüz yüze konuşalım," yazmıştı.

 

"Bakarız. Hatanın farkına varmana sevindim :)" yazıp gönderdim.

 

"Yarın okula gitmem gerekiyor," dedim Can'a.

 

"Sabah bırakır seni şoför, bir de koruma ayarlayalım sana; beklesin okulun çıkışında seni," dedi.

 

"Gerek yok ama," dedim.

 

"Babam seni gördü, biliyor," dedi. "Bence gerek var, değil mi Eyüp?" dedi.

 

"Evet, ben bir bakayım bizim Neco Dayı'ya, sorayım, güvenebileceği biri var mıymış," dedi.

 

 

"Tamam o zaman, yemekleriniz bittiyse suya tutup makinaya yerleştirin hemen bakayım,"

 

dedim. Kendi tabağımı alıp suya tuttum ve makinaya yerleştirdim. Onlar da aynısını yaptı. Tencereleri yıkayıp yerleştirdim. Salona geçtim.

 

"Lan nasıl alamadım o topu?" dedi Eyüp.

 

"Haha, bak şu anda aldın," dedi Can. Yanlarına oturup telefona bakmaya başladım. Önüme doğru bir oyun konsolu geldi.

 

"Gel, 2 vs 1 oynayalım," dedi Eyüp.

 

"Kaşınma Eyüp, ağlarsın," dedim sırıtarak. Oynamaya başladık.

 

"HAHA, 3. GOOLLLL!" diye sevindim ve Can'la beşlik çaktık.

 

"Oğlum kol bozuk, benlik bir sıkıntı yok," dedi Eyüp.

 

"Ağlama Eyüp," dedim sırıtarak.

 

"Banane, Can iyi oynuyor, sen benimle teke tek gel," dedi.

 

"Tamam, gel," dedim.

 

Başladık oynamaya. "Bu biiir!" dedim, ilk golü attığımda.

 

"Haksızlık ama ya," dedi. Devam ettik. 3 dakika uğraştıktan sonra, "Bu ikiii!" dedim. 2 dakika sonra o bir gol attı.

 

"NE? OFSAYT MI? YALAN! HAKEME BAK YA, ŞİKE VAR HOCAM! BEN SAYMIYORUM," dedi. Can'la kahkaha atıyorduk.

 

"Budaaa üçç!" dedim sevinerek.

 

"Ya, hakem şike yapıyor, banane, ben oynamıyorum," dedi. Güldüm ve oyun konsolunu Can'a verdim.

 

"Oynayın, ben yatayım, erken kalkacağım, okula gideceğim," dedim. Kalkıp herhangi bir odaya girip yattım.

 

 

Sabah kafamdan bir kova soğuk su dökülerek uyandırıldım.

 

"Lan, ne oluyor?" dedim, bir baktım karşımda iki gerizekalı sırıtıyor.

 

"Uyanmadın, biz de böyle uyandıralım dedik. Kalk, okula geç kalacaksın," dedi.

 

"Ya siz hayvan mısınız? Korkudan kalbim duracaktı!" dedim sinirle ve kalktım.

 

Banyoya doğru ilerledim, "Çıkın odadan, duş alacağım," dedim.

 

İçeri girdim, soğuk suyu açtım. Sabah soğuk suyla duş almayı seviyordum. Güzelce duş alıp çıktım, saçlarımın biraz suyunu aldım ve saldım. Üstüme siyah bir crop giydim, altıma da gri eşofmanı geri giydim. Çantamı alıp odadan çıktım.

 

"Ben gidiyorum. Sonra görüşürüz, bize de gelin de annemle tanıştırayım sizi, bir yemek yiyin," dedim.

 

"Olur, geliriz. Sen de bir ara annemle tanış-" derken sözünü kestim.

 

"Annenle tanıştım ben, sağ olsun kafamda vazo kırdı," dedim.

 

"Ne? Ne zaman oldu?" dedi.

 

"Babamı kaçırdığınız gün, yukarı çıkayım, bir şeyler atıştırayım dedim. Mutfağa girdim, arkadan bir ses geldi." dedim. Nefes aldım, devam ettim.

 

"Sonra kafamdan darbe aldım, bayılmışım. Bir kalktım ki annen karşımda. Beni babanın gönderdiğini düşünüyordu. Bir an dedim ki ölüyorum," dedim gülerek.

 

"Neyse, geç kalacağım. Akşama kahve içmeye gelin bize," dedim ve çıktım.

 

Arabaya bindim. Şoföre okulu tarif ettim. Yanında nereden baksan 1.90 boyunda, esmer, yeşil gözlü bir çocuk vardı. Benim yaşlarımdaydı. Büyük ihtimalle korumamdı ama çok yakışıklıydı. Okulun önüne geldiğimizde indim. Koruma da benimle indi ve sırt çantasını aldı. Şaşkınlıkla döndüm.

 

"Neden çanta getirdin?" dedim.

 

"Ben de sizinle beraber okula başladım, Doğa Hanım. Can Bey'in emri, sizin sınıfta ve okul içinde güvenliğinizi sağlamamı istedi," dedi.

 

"Ee, peki, gel sınıfa çıkalım," dedim.

 

Okulun önünde Anıl'ı gördüm. Yanına doğru ilerlemeye başladım.

 

"Günaydın, Anıl," dedim, döndü, gülümsedi.

 

"Günaydın, Doğa. Bu kim?" dedi, arkamdaki korumayı gösterirken.

 

"Korumam. Bazı olaylar geldi başıma," dedim.

 

"Sen iyisin değil mi?" dedi ve elini saçıma götürdüğü an şoka uğradım.

 

Koruma Anıl'ı boyun kilidine aldı.

 

"Doğa Hanım'a dokunmanız yasak," dedi ciddi bir tonla.

 

"Dur, dur, yapma, bırak Anıl'ı!" dedim. Bıraktı ve Anıl'a gitmesi için işaret yaptı.

 

"Bunu senin yanına bırakmayacağım, Doğa," dedi ve gitti.

 

Şaşırdım neden öyle dedi *bunu senin yanına bırakmayacağım, Doğa*. Neyse, umurumda da değil zaten. Okulun bahçesine girdik, biraz etrafı gezdirdim korumaya. Okulun içini gezdirecekken,

 

"Okulu biliyorum, daha önce gelip gezdirdiler beni," dedi.

 

"Hm, peki adın ne?" dedim.

 

"Baran, Doğa Hanım," dedi ve sustu.

 

Okulun içine girdik, sınıfa çıkmaya başladık. Sınıfa girdiğimde herkes bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Sırama oturdum, yanıma oturdu. Kağıt kalem çıkardım, hoca geldi. Ders tarihti, çok sevdiğim için dikkatli dinledim.

 

ÖĞLE ARASINDA

 

Baran'la beraber kantine iniyorduk. 2 ders sonra çıkacaktık, canım çok sıkılmıştı. Merdivenlerden inip kantine doğru ilerledim, Burak'ı gördüm.

 

"Oo, güzelim, naber? Bu çocuk da kim?" dedi.

 

"Of, Burak, korumam. İyi, sen?" dedim.

 

"İyi. Hm, koruman anladım. Ee, Anıl'la nasıl gidiyor?" dedi.

 

"Ayrılacağım, tehdit etti beni," dedim, gözlerimi devirerek.

 

"Ne? Tehdit mi? Şimdi bittin oğlum sen," dedi sinirle ve gitti.

 

"Naparsanız yapın, bıktım sizle uğraşmaktan," dedim ve kantine doğru ilerlemeye başladım.

 

Tam girdim, zil çaldı. Sınıfa doğru ilerlemeye başladım.

 

Arkamdan da Baran geliyordu. Sınıfa girdim, ders matematikti, çok sıkıcıydı. Uyuyakalmışım, Baran kucağına almış beni, merdivenlerden indiriyordu.

 

"Baran, bırak beni hemen!" dedim sinirle.

 

Yere indirdi sakince, "Sen bilirsin, hanımefendi," dedi.

 

İndim merdivenlerden ve hızlıca dışarı çıktım. Okulun dışına çıktığımda bir şok yaşadım.

 

Geriye doğru Baran'a koştum.

 

Babam ve... Can'ın babası yan yana!

 

"Baran, kaç!" dedim. Baran bunu duyduğunda direkt silahını çıkardı.

 

"Çabuk, geç arkama," dedi.

 

Arkasına geçtim ve art arda duyulan

 

beş silah sesi...

Loading...
0%