Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Tanışma

@dogacetin

Okuldan çıkmıştım. Teleferiğe doğru yürüyordum. Bir anda telefona mesaj geldi; birinden istek gelmişti. Genellikle kimsenin isteğini kabul etmem ama bu sefer neden bilmiyorum, kabul ettim. Hikayelerine baktım. Adı Can'dı; böyle 1.75 boylarında, kumral, orta beyazlıkta bir ten rengi vardı. Bir de gözlük takıyordu. Teleferiğe bindim, eve doğru gidiyordum. Tekrar mesaj bildirimi geldi. Telefonu açıp baktım, yazan Can'dı. Baktım,

 

"Selam" yazmıştı. Hemen cevap verdim, "Selam, buyur?" yazmıştım.

 

Sonra bir mesaj daha geldi; "Naber" yazmıştı. Baktım öylece, aslında iyi değilim demek çok isterdim ama tanımıyordum. Tanımadığım birine iyiyim diyemezdim ki.

 

"İyi, sen?" dedim. Görüldü attı... Yazıyor; "İyi, ben de," dedi. Kalp atıp çıktım mesajdan. İnmek üzereydim.

 

Telefonum titredi, o yazmıştı. "Teleferikteyim, çok değişik buralar ya," yazdı.

 

Baktım şaşırarak, "Bende ineceğim şimdi," yazdım, direkt görüldü attı, yazmaya başladı.

 

"Beni bekle istersen, tanışalım, kahve içeriz," yazdı.

 

Ben ne yazacağımı bilemedim; çok asosyal bir insandım. Belirli arkadaşlarım haricinde kimseyle buluşmamıştım.

 

Yazmaya başladım. "Olur. Bekliyorum," yazıp gönderdim. Görüldü atmıştı.

 

Kapılar yavaş yavaş açıldı. İndim, yürüdüm, ileride durdum, beklemeye başladım. 10 dakika sonra bir ses duydum.

 

"Doğa, sen misin?" dedi. Nefes aldım, dönüp baktım.

 

"Benim," dedim. Elini uzattı.

 

"Ben Can," dedi. Elini sıktım.

 

"Tanıştığımıza memnun oldum, kanki," dedim. Gülümsedi, çıktık oradan. Döndüm.

 

"Bildiğim güzel bir kafeterya var, oraya gidelim mi?" dedim.

 

O da "Olur, gidelim," dedi.

 

Sessizce yürüdük. Bir anda içimde kötü bir şey hissettim. Umursamayıp yürümeye devam ettim. Kafeteryanın önüne gelmiştik.

 

Kapıyı açtı. "Buyur," dedi. Girdik içeri. Siparişleri verip oturduk.

 

1 saat sohbet ettik, sonra "Tanıştığımıza memnun oldum. Kalkmam lazım, geç oluyor," dedi.

 

Ayağa kalkıp "Görüşürüz, ben de tanıştığımıza memnun oldum. Dikkat et kendine," dedim.

 

Elini sıkıp çıktık. Taksiye bindi. "Bırakayım mı? Geç oldu," dedi.

 

Gülümseyip "Yok, yakın evim; 5 dakika falan," dedim.

 

Kafasını salladı ve gitti. Kulaklığımı çıkarıp taktım, müzik açtım, yürümeye başladım.

 

Dedublüman - Günü Gelir. Çok güzel şarkı, bu aralar bu şarkıya taktım...

 

"Dudağında ismimi duydum. Ellerinde bir güldüm bir soldum, istiyorsa onun olsun... Bir gün için bir ömür ziyan oldum."

 

İç çekerek yürümeye devam ettim. Hayatım o kadar berbattı ki, çok canım yanıyordu. Kendimden bahsedeyim sizlere: ben Doğa, 16 yaşındayım, lise 9. sınıf öğrencisiyim, bilişim okuyorum. 1.65 boylarında, kumral, hafif balık etli, kahverengi gözlere sahip bir insanım. Tüm özelliklerimi annemden almıştım. Bir burnum babama benziyordu; estetik burnu gibi. Az daha bu psikolojiyle devam edersem kıracağım burnumu. Kafamı kaldırdım, evin önündeydim. Markete girdim. Bir paket sigara aldım kendime. Kimsenin göremeyeceği bir yere geçip bir dal sigara yaktım. Telefonuma baktım.

 

Dumanın "Kolay Değildir" şarkısı çalıyordu.

 

"Güzel anam, canım anam, kolay değildir."

 

Diyordu şarkıda. Evet, kolay değildi ama bizim gibi onu koruyup kollayabileceği çocukları vardı. Büyük bir savaş verecektim, belki de akıl sağlığımı kaybedecektim ama hepsi ailem içindi ve asla pes etmeye niyetim yoktu. Babamdan kurtaracaktım bizi. Sigaramı söndürüp üstüme parfüm sıktım, içtiğim anlaşılmasın diye. Eve doğru yürüdüm; yakındaydım zaten. Evin önüne geldim, iç çeke çeke eve girdim. Annem daha gelmemişti; kimse yoktu evde. Her zamanki gibi ayakkabılarımı çıkarıp odama yöneldim. Üstümdekilerden kurtulup duşa girdim. Suyu açtım, yere, suyun altına çöküp düşünmeye başladım kendi kendime.

 

"O gece, bu gece," dedim.

 

Yapacaktım; babamın telefonunu alıp biraz kanıt arayacaktım, boşanma mahkemesi açılmadan önce. Daha fazla delil toplamam lazımdı. Hızlıca duşumu alıp çıktım. Üstümü giyindim. Rafımdan yarım kalan kitabımı alıp mutfağa yöneldim. Kahve kutusunu aldım, kahve hazırlamaya başladım. Annemi merak edip onu aradım. Çalıyor... çalıyor... çalıyor... Açtı.

 

"Annem, neredesin?" dedim.

 

"Otobüsteyim, geliyorum güzelim," dedi.

 

"Kaç dakikaya burada olursun?" dedim, kahveyi fincana doldururken.

 

"İki dakikaya iniyorum, bir şey istiyor musun?" dedi. Düşündüm.

 

"Kahve yaptım bize, alırsın kafana göre, bekliyorum," dedim, kapattım.

 

Anneme de hızlıca hazırlamaya başladım. Fincana doldurdum ve oturma odasına geçtim. Kahvelerle bir dizi açtım. Annemi bekledim ve zil çaldı. Koşarak açtım kapıyı.

 

Anneme sarıldım. "Hoş geldin, annem," dedim, güldü.

 

"Hadi içeri," dedi. İçeri geçip kahveyle dizimizi izlemeye başladık.

 

Çok güzel bir gün geçirdik derken, babam geldi. Sonra odama geçip müzik dinlemeye başladım. Ertesi gün konser vardı, o yüzden iyi dinlenmem gerekiyordu. Sevdiğim adamla beraber çok güzel bir konsere gidecektik. Işığı kapatıp yatağıma geçtim, uzandım. Gözlerim yavaş yavaş kapandı.

 

Gözlerimi açtım, alarmın sesiyle.

 

"Off, nefret ediyorum erken kalkmaktan," dedim. Kalktım, hazırlanmaya başladım.

 

20 dakika sonra hazırdım, ayakkabılarımı giydim ve evden çıktım. Kulaklığı takıp dolmuşa bindim. Yol boyu uyudum. İndiğimde bir sigara yaktım. Biraz orada durup bitirince okula doğru yöneldim. Derken her zamanki gibi okulun salakları önümü kesti.

 

Bana baktı, "Doğa Hanım, nereye böyle? Çok güzel olmuşsun," dedi.

 

Gözlerimi devirerek, "Çekil önümden Burak, derse yetişeceğim," dedim ve yanından geçip gittim.

 

Arkadan gelen sesle güldüm. "Bir gün onu bırakıp bana koşacaksın," dedi.

 

Belki de haklıydı, öyle olacaktı ama asla pes etmeyecektim. Okulun önünde Anıl'ı gördüm ve yanına gittim.

 

Ona baktım. "Günaydın sevgilim," dedim. Bana bir soğuk yaptı.

 

"Günaydın Doğa, derse yetişmem lazım," deyip gitti.

 

Burak haklıydı. Ne kadar nefret etsem de haklı. Saatime baktım, iki dakika sonra zil çalacaktı. Hızlı hızlı okula girdim. Merdivenleri hızla çıkıp sınıfa girdim. Ders başladı ve her zamanki gibi sıkıcı öğretmenimiz geldi.

 

ÖĞLE ARASINDA

 

Kızlarla kantine iniyordum, moralim çok bozuktu. Anıl neden birden böyle yapmıştı bana? Burak önümü kesti bir anda, çenemi tutup kafamı yukarı kaldırdı.

 

"Noldu?" der gibi baktı bana.

 

"İyi misin, Doğa?" dedi endişeyle.

 

"İyiyim, bir şey yok," dedim ve sağıma baktım, Anıl'ı gördüm.

 

Bir dakika, ne? Anıl'ın yüzü morarmış. Burak'a döndüm.

 

"Ne yaptın sen!" dedim bağırarak.

 

Gülümsedi. "Seni üzmesini engelledim sadece, güzelim," dedi. Sinirle itekledim onu, Anıl'ın peşinden koştum.

 

Döndü, "Konserde görüşürüz," dedi ve arkasını dönüp gitti.

 

Anlamıyorum, ne yapmaya çalıştıklarını. Sinirle sınıfa çıkmaya başladım. Sınıfa girip oturdum, kulaklığımı taktım. Biraz uyumuşum. Kafamı kaldırınca ön sıradaki Burak'ı görünce korktum. Üstümü örtmüş hırkasıyla. Bana bakıyordu hayranlıkla.

 

"Günaydın bir tanem," dedi. Ayağa kalkıp,

 

"Burak, benim sevgilim var, böyle şeyler yapma," dedim ve hırkasını verip uzaklaştım.

 

OKUL BİTTİKTEN SONRA...

 

Kulaklığımı taktım, ilk Ulus'a gidicektim, Gençlik Parkı'na. Oradan da konsere. Telefonum titredi, şaşkınlıkla baktım.

 

Can yazmıştı, "Kanka, napıyorsun la?" yazmıştı.

 

Gülerek, "Gençliğe gidiyorum, sen napıyorsun la?" yazdım.

 

Hemen yazmaya başladı, "Ben de gençlikteyim, gel seni dostumla tanıştıracağım," yazdı.

 

Hemen cevap verdim, "Tamam, 10 dakikaya oradayım," dedim.

 

Telefonu kapatıp cebime koydum, ilk Ulus dolmuşuna bindim. Hava çok güzeldi, okulun bitmesine de az kaldı; 1 hafta sadece. Çok devamsızlığım da yoktu, büyük ihtimal gitmem. Ulus'a varmıştım. Gençlik Parkı'nın girişine geldiğimde Can'ı aradım.

 

"Alo, girişin önündeyim. Gelip alır mısın?" dedim.

 

"Tamam, hemen geliyorum," dedi.

 

Kapattım, bekledim. Bir baktım, 10 kişi buraya geliyor, önlerinde Can var. Yanında da kara bir oğlan.

 

Döndü bana, "Bu Eyüp, çocukluk arkadaşım," dedi.

 

Eyüp'e elimi uzattım, "Tanıştığımıza memnun oldum Eyüp, ben Doğa," dedim.

 

"Ben de Doğa, hoş geldin," dedi. İçeri girdik, saatlerce eğlendik. Bi ara can gözlerden kaybolmuşt ve bir anda hızla koşarak yanımıza gelene kadar.

 

Can derin bir nefes alıp sinirle, "Üstümüz dolu; silah, bıçak, ne ararsan var. Kavga çıkarsa, sen alıp kaçıyorsun," dedi.

 

Ne olduğunu anlayamadım. Arkadaşlarına dönüp, "Doğa'nın yanında kalın," dedi.

 

Bir süre gergin bir ortam oldu, konuşmadım.

 

Bir anda korkuyla çığlık attım...

Tam tamına 7 kere ateş edilmişti...

Yoksa bizim savaşımız başlamadan bitmiş miydi?

 

Loading...
0%