Biraz ağır biraz karışık konuşmuştum ama keşke beni bir kere de olsa dinleselerdi..!! Keşke bir kere de olsa beni şaşırtsalardı. Oturup biraz daha konuşmak istedim ama çok fazla yorgun, fazla bitkindim. Bir gün içinde hayatımdaki bütün yalanları omuzlamıştım. Ağırlığı beni en dibe batırmıştı ve gerçekten nefes almakta zorluk çekiyordum.
Moralim bozuk bir şekilde yüzümü yıkadım. Odama gittim ve ışığı açtım. Üstümü çıkardım ve nihayet birazcık da olsa rahatlayabileceğim bir an gelmişti..! Uykum yoktu. Zaten istesem de uyuyamazdım bu kadar şeyden sonra..! İhtiyacım olan tek şey biraz düşünmekti. Uyuyup da bu sefer de kabusların saldırısına uğramaktansa uzanıp biraz düşünmek daha iyi gelecekti bana. Belki içimi dökebileceğim kimse yoktu ama en azından kendi kendime bugünü sorgulardım..!
Düşündüm biraz. "Ben bugün neler yaşadım? Neden böyle şeyler yaşadım?" diye. Elvin'e aldığım yüzüğe bakarken aklıma adamın "Şans getirir!" dediği cümle geldi ama maalesef başım beladan kurtulmamıştı bugün. Yüzük bende ters tepki yaptı herhalde. Ailem dağılma derecesine gelmişti resmen. Tabi ben de psikolojik olarak dağılmıştım. Aslında tek istediğim sadece Elvin ile konuşup duygularımı söylemekti. Çünkü onu gerçekten çok seviyordum ve gerçekten değer veriyordum. Onu tanıdığım günden beridir, iki yıldır seviyorum ve hiç kimseyi bu kadar sevip değer vermedim. Çok yakındık onunla o yüzden beni arkadaşı gibi görüp görmediğini bilmiyordum. O yüzden bugüne kadar hiç konuşmadım. Onu sevdiğimi söylersem "Arkadaşız biz, nasıl böyle bir şey düşünürsün..!" diyebilirdi ve onu tamamen kaybedebilirdim.
Yani onu kaybetme korkum, ona olan sevgimden çok daha fazlaydı. Bu gün ilk kez fazla değildi. İlk defa sevgim zafer sahibiydi. İlk kez sevgim korkumu yenmişti. Cesaret lazımdı, sevgimin korkumu yenmesi için ama ne zaman sevgim cesaretlense korkum, "Ya o seni sevmiyorsa?" kartını oynayıp sevgimi hep mağlup ediyordu. Aslında korkum da bir yandan benden yanaydı. Elvin'i benden uzak tutuyor olabilirdi ama bir yandan da bana yakın tutmak için savaşıyordu.
Uyuyamıyordum, sağa sola dönüp duruyordum. Kendimi düşünmekten alıkoyamıyordum artık. Kendi kendime, kendi içimde kendimle savaşıyordum.
KISACASI TUHAF OLAYLARLA HAYATIMDAKİ YALANLARIN ORTAYA ÇIKMASI, BAŞIMIN SÜREKLİ BELAYA GİRMESİ İLE BATMIŞTIM, HEM DE EN DİBE BATMIŞTIM.
Dipten çıkamıyordum. Yaralı, kanatları kırılmış küçük bir kuş gibi çırpınıp duruyordum. Beynim ile kalbim savaş içindeydi resmen. Bugün için kurduğum hayallerim, adeta kurtarıcı bekleyen bir geminin batışına özenircesine yavaş yavaş zihnimin derinliklerine gömülüp kayboluyordu.!!
21 Mayıs 2017, Pazar
10:00
Yorucu bir günün ardından sabah olmuştu. Güneşin ışıkları odama misafir olarak gelmişti. Saat on da kabustan uyanıp yatağımdan kalkmıştım yine. Asıl olan düğüne gidip gitmemekte kararsızdım tabi. Hevesimde kaçmıştı. Bir de orada çalışan bir sürü insan var sonuçta. "Sen dün de buradaydın, Her düğüne geliyormusun? Her düğünde kavga çıkarıp, mahvediyormusun?" diyebilirlerdi arkadaşlarımın yanında. O zaman rezil olurdum, özellikle de Elvin'e karşı..! O zaman ne diyeceğimi bilemezdim.
Ama yine de "Aşk için bütün bunları dün yeterince göze aldım ve tekrar göze alırım..!" diyip gitmeye karar verdim. Çünkü Elvin, o düğüne gidecekti. Vazgeçmenin vakti, zamanı değildi. Ben hala çok seviyordum onu. Bir günlük başıma ne gelmiş olursa olsun, Elvinden daha önemli değil benim için. Ve sonunda batan gemim daha sağlam bir şekilde yeniden suyun üstüne çıkmıştı. Yine giydim takım elbiseyi tabi ama biraz değişiklikle gitmek istedim. "Halay çekmek, saçmalamak falan yok, ağır başlı olacağım!" dedim.
Üstelik takımı da bir gün kiralamıştım ama bu ikinci gündü. Bir şey olmaz herhalde diye düşünüp götürmedim.!! Giyindikten sonra evin salonuna geldim, kahvaltı yenmiş ama sofra hala yerdeydi. Televizyon açık, bangır bangır Özgür Anlık adlı bir tecavüzcü katilin serbest bırakılma, beraat etme haberini yayınlıyorlardı. Annemde izliyordu. Anneme, "Herkes nerede?" diye sordum. "Baban işe gitti, dolmuşa. Çakma klark kent Abin iş aramaya çıktı. Asteng de okull..." derken annemn sözünü kesip "Dur, dur! Söyleme! Okula gitti, değil mi?" diye sordum. Annem, "Evet..!!" diye cevap verdi. Ve ben de "Yalnız okul..!!" dediğim anda kapı çaldı. Anneme dönüp, "Kimin geldiğini tahmin edebiliyorum.!" dedim.
Elisa : Galiba ben de yeni tahmin edebiliyorum!
"Astengin geldiğine eminim. Ger*zekalı dünden dolayı gaza gelip okula gitmiş ama bugün pazar..!"
Annem açtı kapıyı. Gelen Asteng'di. "Oo bu ne okul aşkı yiğidim..!" dedim. Asteng, "Abi dalga geçme ya..!" dedi ve odasına geçti. Annem, "Sen nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ben de "Düğüne gidiyorum, arkadaşımın abisinin düğünü. Belki sana bir de gelin getirebilirim..!" dedim ve cebimdeki yüzüğü çıkarıp anneme gösterdim. Annem şaşkın bakışlarını gizleyemedi ve "Nerden buldun bunu?" diye sordu.
"Nereden buldun derken?"
Elisa : Şeyy.!! Nereden aldın yani?
"Senin verdiğin para ile bir koleksiyoncudan aldım..!"
Elisa : Çok güzel yüzükmüş. Kız nasıl biri?
"Anne kızı bir görsen! Yemyeşil gözleri var. Bir güzelliği var, görmen lazım. Adı Elvin .!!"
Annem, "Demek artık zamanı geldi.! Bekle bir dakika..!" dedi ve odasına gitti. Ben de arkasından, "Ne diyorsun anne? Neyin zamanı geldi?" dedim. Odasından gelip kem küm yaparak "Şeeyy..! Evlenme zamanı falan demek istedim..!" dedi ve bana odasından getirdiği eski püskü bir mektup verdi. Vermeden önce de "Bir dakika son bir şey daha yazayım..!" dedi ve yaklaşık üç dakika boyunca bu eski mektuba bir şeyler yazdı. Annem, "Al bunu düğünden sonra aç!" dedi. Ben de gülerek "Anne bu kaç yıllık? Müzelerden falan mı aldın? Ferman mı bu? Ne bu?" diye sordum. Annem, "Hiçbir şey sorma! Düğünden sonra açar bakarsın ama kesinlikle düğünden sonra kızla konuştuktan sonra aç..!" dedi.
"Zamanında babama yazdığın şiirler falan mı bu?"
Elisa : Onun gibi bir şey, diyelim.
"İyi..! İşime yarar o zaman!"
Elisa : Ama dediğim gibi! Elvin ile konuştuktan sonra aç!
"Peki..! Tamam!"
Annemle muhabbet ederken zaman su gibi geçmişti ve tam çıkıp gideceğim sırada annem, "Son bir kez daha bakayım yakışıklı oğluma..!" diyerek beni öpüp sarıldıktan sonra kravatımı, cekedimi düzeltip "Yakışıklı oğlum. Güle güle git..!" dedi. Ben de ona sarıldım ve "Akşam görüşürüz Annem..!" diyip çıktım.
Ardil, akşam altı da gelip aldı beni. Ardil ile birlikte yolculuk boyunca dün yaşadıklarımdan konuşup biraz güldük ve doğru düğünün olduğu salonuna gittik. Ama bu sefer doğru düğüne gittim. Arkadaşlarla düğün salonunda masada otururken düğün salonunun kapısından Elvin ve kız arkadaşları göründü..!!
Gözlerindeki yeşili ortaya çıkaran yemyeşil askılı bir elbise, topuklu bir ayakkabı ve üst tarafı toplanmış saçlarıyla yine beni büyülemeyi başarmıştı.
Elvin o kadar güzel olmuştu ki;
Kapıdan bize doğru gelirken zaman durmuş da ağır çekimde yürüyormuş gibi,
Saçları ve elbisesi yürüyüşünün ahengi ile danse diyormuş gibi,
Ona bakarken sanki hafiften esen rüzgar kulağıma "Ben bir tek kadın sevdim, o da sensin ve Uzun uzun anlatılmaz tek bildiğim sen aşksın!" şarkılarını fısıldıyor gibi,
Dört mevsimin yaşandığı şu fakir bitki örtüsüne sahip dünyada Elvin beşinci mevsimmiş gibi,
Kutusunun üzerinde "Dikkat bağımlılık yapabilir!" yazan ilaç gibi güpgüzeldi.
Oturduk arkadaşlarla, muhabbet ediyoruz ama ben gözümü Elvinden alamıyorum. "Cennetten düşerken bir yerin kırılmadı inşallah!" diyesim geliyordu. Arkadaşlar, Murat'ın ısrarıyla halaya girdiler. Ben de artık konuşmam lazım diyip Elvin'in yanına oturdum ve "Hoş geldin..!" dedim.
Elvin : Hoş buldum..! (yine yüzünde hafif bir tebessümle)
"Nasılsın Elvin?"
Elvin : İyiyim Abel. Teşekkür ederim. Sen nasılsın?
"Ben de iyiyim..! Teşekkür ederim. Bu arada çok güzel olmuşsun. Yeşil sana çok yakışmış. Gözlerinin rengini ortaya çıkarmış..! Gerçi sen ne giysen yakışıyor..!"
Elvin : Sağ ol. Sana da siyah çok yakışıyor..! Hatta siyah bir tek sana bu kadar yakıştığını söyleyebilirim.
"Teşekkür ederim. Böyle düşünme çok sevindim..!"
Evin ile hep birbirimize iltifat ederdik. Ancak ikimizi de hiç bu kadar ciddi bir şekilde görmemiştim. Onunla diyaloğumuz böyle devam ederken yavaş yavaş bütün içten samimiyetimle ona olan duygularımı söylemek istedim.
"Şeyy..! Sana bir şey söyleyeceğim! İki yıldır birbirimizi tanıyoruz ve fark ettin mi etmedin mi, bilmiyorum ama ben seni çok seviyorum! Seni görünce her histen, her duygudan biraz oluşuyor içimde. Nasıl bir ruh haline büründüğümü dahi bilmiyorum. Herşeyi unutuyor, kendimi kaybediyorum. Ben seni çookkk seviyorum!"
Kendimi hiç bu kadarı romantik görmemiştim açıkçası. Onunla konuşurken kendimi dışarıdan görmek isterdim. O an gözlerine vuran ışığı görmeniz lazımdı. Yeşil olan gözleri ışığın vurmasıyla adeta bir bahçeyi, çiçek bahçesini andırıyordu. Resmen cennet bütün ihtişamıyla karşımda duruyordu sanki..! Tüm cennet bahçesini ve çiçeklerini bakışlarına, gözlerinin yeşiline sığdırmıştı adeta.!
Tabi ben konuştuğum süre boyunca hiç konuşmadı. Benim kötü hissetmemin en büyük nedeni bu oldu. Çünkü o susunca olumsuz bir cevap gelecekmiş gibi hissediyordum. O susuyordu ama ben içimdekileri söylemeye devam ediyordum. Ve ben konuşmamı bitirdikten sonra Elvin, "Beni sevdiğini biliyordum zaten!" dedi. Biraz şaşırmıştım. Nasıl belli ettiğimi merak ediyordum.
"Nerden biliyordun? Nasıl anladın yani?"
Elvin : Ben fark etmedim. Birine belli etmişsin. O söyledi bana..!
"Kime belli etmişim?"
Elvin : Boşver, tanımazsın..! Sonra anlatırım sana..!
Elvin, onu sevdiğimi kime belli ettiğimi söylememişti. Ben de ısrar etmek istemedim açıkçası. Zaten pek de önemi yoktu. Herhalde arkadaşlarından biridir, diye düşündüm. Ayrıca Elvin de beni sevdiğini söylemişti. Ben hayatım boyunca bir gün içinde bu kadar mahvolmuş ve hemen sonrasında ise bu kadar sevindiğim bir an daha hatırlamıyorum. Kendimi o an dünyanın en mutlu insanı gibi hissediyordum. Ben de aldığım çiçek ve yüzüğü sağ cebimden çıkardım. İlk önce çiçeği verdim Elvin'e. Cebimden çıkardığım için biraz zedelenmişti ama yine de "Çok güzel, teşekkür ederim!" dedi.
"İlk aldığımda daha güzeldi ama yine desenin kadar güzel değildi. Hiçbir şey senin kadar güzel olamaz!"
Aslında çiçek cebe koyulmaz. Ama maalesef aşktan sarhoş olmuş biri ne yaptığı bilemez. Hemen hediye aldığım yüzüğü çıkarıp verdim. Bir anda şaşırdı ve hafif bir tebessümle gülümsedi. "Beğendin mi?" diye sordum. Sustu ve gözü yaşarmaya başladı.
"Ne oldu?"
Elvin : Sen bunu nereden buldun?
Neler olduğunu bir tek ben mi anlamıyordum acaba? Çünkü yüzüğü gören bana "Nereden buldun?" diye soruyordu. Herkes bu yüzüğü daha önce görmüş müydü yoksa benim böyle bir yüzüğü alabileceğime mi inanmıyordu? Pek anlam veremiyordum.
"Bir koleksiyoncudan aldım..! Ama ne oldu?"
Elvin : Ne kadara aldın?
"Elvin, ne önemi var ki? Hediye işte!"
Elvin : Önemi var. Sen öyle, ona göre bir şey diyeceğim sana!
"400 ₺ aldım. Ama ne oldu? Bana da söylesen..!"
Elvin, gülüp cebinden para çıkarardı ve "O zaman al 400 ₺. Ben de senden satın almak istiyorum..!" dedi.
"Yok olmaz. Ben bunu sana hediye olarak aldım zaten. Üstelik satamam yüzüğü!"
Elvin : Hangi koleksiyocudan aldın?
"Bizim mahallenin ötesinde bir tane koleksiyoncu var. Oradan aldım!"
Elvin : Abel, oradaki adam benim babam..! Ve bu da benim yüzüğüm. Annemden kalan yüzük. Ölmeden önce babama vermiş. Babam da bana verdi ama kaybetmiştim. Çok aramama rağmen bulamamıştım ve çok üzülmüştüm. Babam bulmuş demek ki..!
Ben hala neler olduğunu anlamıyor ve üst üste şaşırıyordum. Neler olup bittiği ile ilgili en ufak bir fikrim bile yoktu. Kafamda ise bir kaç soru vardı.
"Peki ama baban, annenden kalan yüzüğü bana neden verdi ki? Senin için bu kadar değerliyse yüzüğü bana neden verdi?"
Elvin : Çünkü babam seni tanıyor. Sen oraya gidince de muhtemelen tanımış yine. Çektiğimiz fotoğraflar bilgisayarımda ve seni orda gördü. Bir ara sordu bu kim diye, hatta ben sana "Beni sevdiğini birine belli etmişsin.!" dedim ya..! O babamdı işte. Babam fotoğraflara bakınca bu çocuk sana aşık. Sana aşkla bakıyor, dedi. Benim annene baktığım gibi bakıyor dedi. O yüzden yüzüğü sana vermiş olmalı. Bana da, ben düğüne gideceğim diyip buraya gelmeden önce 400 ₺ fazla verdi. Ben de fazla değil mi bu dedim. Belki biri yüzüğünü bulur ve ondan satın almak istersin. Sonuçta o yüzük senin için önemli. Ya da senin için değerli biriyse kendini belli eder dedi. Parayı almam için şaka yaptığını sanmıştım. Sonuçta evde kaybolan yüzüğü kim, nerde bulsun ki? Yani yüzüğü sana bilerek verdi. Bana vereceğini biliyormuş demekki..!!
Ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Elvin'in karşısında suskun bir şekilde oturup onu dinliyordum.
Elvin : Babam sana ne dedi ?
"İçeri ilk girdiğimde beni tanıyor gibiydi ve benim için değerli birine hediyelik eşya bakıyorum diyince direk cebinden bu yüzüğü çıkarıp bana verdi. Çok değerli bir yüzüktür. Sakın kaybetme ve sakın kimseye satma. Yüzüğe ihanet etme. Değerli bulduğun kişiye ve yüzüğe değer verecek kişiye ver, dedi..!"
Elvin : Bana vereceğini biliyordu çünkü..!
"Bir de aldığın an hayatını değiştirmeye başlar, şans getirir" dedi de ben aldığımdan beridir başıma ne belalar geldi bir bilsen."
Elvin : Değiştirmiş o zaman. Başına tuhaf, birbiri ile bağlantılı olaylar kurarak sana yanlışları gösterir..! Yani en azından ben de babam gibi yüzüğün böyle bir gücü olduğuna inanıyorum. Annem de öyle düşünüyormuş!
"Ciddi olamazsın? Ben dün hayatımdaki bütün yalanları öğrendim. Hem de birbirinden tuhaf olaylarla. Ailem dağıldı ve kötülükten arınmış gibi bu sabah iyi gördüm herkesi..! En dibe battığım günün sabahına uyandığımda her şey çok daha iyiydi."
Dün ne kadar dağılıp üzüldüysem bugün de o kadar sevinip mutluydum. Aklıma annemin mektubu gelmişti. Gerçekten şiir olabilir diye çıkarıp okumak isterdim ve cebimden çıkardım.
Elvin, cebimden mektubu çıkardığımı görünce "O nedir?" diye sordu.
"Bilmiyorum. Ben buraya gelmeden önce seni anneme anlattım ve annem de bana bu eski mektubu verdi. Düğünden sonra aç, dedi. Sanırım şimdi açabilirim. Umarım şiirdir..!"
Elvin : Ne? Ne demek bu şimdi? Babam da bana eski bir mektup verdi. Babam, yüzüğünü bulduktan sonra aç, dedi.!!
İkimizin de merakı aynıydı. Annem ve Elvin'in babası birbirlerini tanıyor muydu? Eskiden mi tanışıyorlardı? Neden bizlere eski mektuplar verip birşeylerden sonra açmamız gerektini söylediler ki? Bizden sakladıkları şey neydi? Bizden her ne saklamışlarsa bunu yaklaşık 20 yıldır saklamışlar. Kafamın içinde bu tip sorular resmen cirit atıyordu..! Elvin'i bilmem ama benim o an aklımdan geçen tek şey "Umarım kardeş falan çıkmayız..!" düşüncesiydi. Çünkü, açıkçası benim aklıma bundan başka hiçbir şey gelmiyordu ama öyle bir şey olsaydı da bize söylerlerdi herhalde. Bir şeyleri şart koşmazlardı, diye düşünüyordum.!! Yine de tedirgindim.. İkimiz de çok şaşırmıştık ve şaşkın, meraklı bir şekilde aynı anda mektupları açtık. Her iki mektup da o kadar eskiydi ki sararmıştı, katlanan yerlerden yıpranmış ve neredeyse 20 yıllık gibi görünüyordu..