@dolen425
|
Merhaba! 8. Bölüme hoşgeldiniz. Bu bölümde Mehir birazcık yorulacak ama olsun biraz ciddiyeti kavraması lazım çok saldık.😂 Üsteki fotoğrafı da temsili olarak koydum bu arada. Neyse artık bölümümüze geçelim. Bu bölüm baya uzun oldu bu yoruldum yeminlen...
***
- Ne yapsam lan bunu da koysam mı?
Derin derin nefes almakla meşguldüm. Bugün normalden erken kalkmıştık çünkü çanta hazırlayacaktık. Tabi Karan çantasından memnun olabilirse ben hazırlığım bitmişti zaten çok şey koymamıştım. Ama bu Karan için geçerli değildi. Sürekli bunu da koysam mı? Bu yeter mi? Diye sorup beynimi ütülüyordu.
- Mehir sana soruyorum cevap versene !?
Yüzüme turuncu ve mavi renkte olan iki tişört dayadı. Askeriyede bırakmak için çanta hazırlıyorduk ama beyefendi sanki 1 haftalık tatile gider eşine bavula hazırlıyordu. İkisini de elinden bir hışımla kaptım ve yere fırlattım. Artık sabır diye bir şey kalmamıştı. Yatağın üzerinde ki orta boy el bavulunu tuttuğum gibi yere boşalttım.
- Yok Karan bey böyle olmayacak. Siz bir daha gözden geçirin yanınıza aldıklarınızı. İçinize sinmemiş belli.
Sinirle kapıya yönelirken bir laf daha sokmadan gidemezdim.
- Hatta efendim bana bunlar yetmiyor derseniz özel kuvvetten adamlarınızı çağırabilirim. Topluca artık dolabının taşırız ne dersiniz. Bir düşünün derim.
Kapıyı çarparak çıktım. Mal! Umarım yerdeki eşyaları toplarken elin tutulur. Kahvaltı masasına oturdum. Hemen keyfim yerine geldi. Tavada sucuklu yumurta yapmıştım pek de güzel görünüyordu. Aslında yaparken bir garipsemiştim çünkü yumurtanın sarısı ve beyazı ayrılıyorum bi garipti. Sonra son tüketim tarihine bakmıştım. Onda da bir şey yoktu, daha 9 ayı vardı. Sonra kafama takmadan yumurtayı yapmıştım. İyikide yapmışım enfes görünüyordu.
- Sayende geç kalıcaz, Candar abim kızarsa hepsi senin suçun aptal!
- Bana o aptal diyen dilini varya götüne sokarım Karan. Gözlerimle tavayı işaret ettim. Oturda zıggımlan.
Hemen oturdu tabi ama bana aval aval bakmayı da kesmedi. Bir tavaya baktı bir bana.
- Bunu sen mi yaptın?
Suratına bakmadan kafamı salladım.
- En azından yumurta kırabiliyorsun.
Burun kıvırdığını hissetmiştim. Gösterirdim şimdi ona kafamı hafifçe kaldırıp sağıma soluma baktım. Atabileceğim birşey varmı diye. Gözüme kek yapmak için çıkardığım tarif kitabı çarptı. Anneannem vermişti buraya gelmeden önce "annenin tarif kitabı" demişti. Aslında bana kalan böyle değerli şeyleri başka birisine vurmak için kullanmamalıydım. Ama Karan başka biri değildi en azından yabancıya gitmiyordu. Yumurtaya gömülmüştü. Hem burun kıvırıyor hemde aranıyor. Hakikaten gorilin tanımıyor. Kafasına atabileceğim en sert şekilde fırlattım. Yavrucuğumundan ağzından kibar mı kibar telaş ifadeleri çıktı.
- Lan! Ne oluy-
Hop ve küt. Finısh! Yanlış anlamayın ha! Bu bulaşık tableti reklamı değil. Sandalyesiyde birlikte devrildi.
- Ay Karan geç kalıcaz sen burda şov yapma, dikkat çekme derdindesin hiç uğraşamam seninle!
Ağzımı peçeteye silip kalktım. Ve yerdeki sülüğe döndüm.
- Ben giyinmeye gidiyorum. Sende en kısa sürede kendine gel şov makinesi. Sünepe! (bilmeyenler için sünepe kılıksız, uyuşuk demek)
Gözü seğiriyordu. Haklı çocuk sabah sabah uğraşılır mı bu şekilde. Odama girdim. Dolabımı açıp askeri üniformama uzandım. Baya olmuştu bunu giyinmeyeli. Kara Harp Okulundan mezun olduktan sonra anneannemi kabul ettirmek kolay olmamıştı. Bunlar derin konulardı çık buralardan Mehir yapma bunu kendine...
Kendini toparlamak için derin nefes aldım. Artık işine odaklanmalı ve vatanına karşı sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmeliydim. Hızlı hareketlerle üniformamı üzerime geçirdim. Dolabın kapağını kaptıp aynayla göz göze geldim. Baba benle gurur duyuyor musun? Beni neden bu zamanlarda yanlız bıraktın baba?
Bu duygusal anımı karşımdaki grip sesler böldü. Ne oluyordu lan orada. Ne oluyor lan bu aşağılık odada! Garip bir şekilde midem ağzıma geldi. Hemen tuvalete koştum. Kapı kolunu kavradım ama kilitliydi.
- Lan Karan! Acilen çıkman lazım kusacağım.
Tam o an içeriden de bögürme sesleri geliyordu. Sesler kesildiğinde;
- Ben senin yapacağın yumurtayı sikeyim Mehir! diye bir feryat duydum. Zor durumda olmasaydım gülebilirim bu haline. Ama iç sesim zor durumda değildi. Bana ne tıkınmasaydın o zaman. Ama gerçekten sırası değildi. Ağzıma kadar gelmişti. Birde içerken telefonumunsesi geliyordu. Tam da beni arayacak zamanı bulmuşlardır cidden. Kapıya tekme attım. Kapı açıldı. Ve içeriden yüzü solmuş bir adet Karan vardı. İç sesim yine durmadı. Griye dönmüş tam goril olmuş yumurcak.
Ama ben onu dinlemeyip içeri koşup kapıyı kilitledim. Klozete yönelip içimi boşaltım. Hadi kurmamız neyse de askeriyeye nasıl gidecektik. Mecburduk ilk günden kaytaramazdık. Askeriz maskesiz demezler arkamızdan ağır dedikodu döndürürlerdi.
Yüzüme masum ifade takınıp dışarıya çıktım. Muhtemelen çalan telefonuma bakmaya gitmişti. Odama yönelirken sesini duydum.
- Mehir işte, Candar Abi ne bekliyordun.
Bi beni ispiyonlamadığı kalmıştı Candar abisine. İç sesim yine rahag durmadı. Kendileri hem derinden yaralıyor hemde keyifliydi. Farkındayım biraderim gibiyim İç sesim benden faklı bir insan gibiydi. Yağ onda telefon numaramız mı var? Sözüme birşey daha ekliyorum hem yaralı, hem keyifli, hemde salaktı. Gayet normal bir şeydi telefon numaramın onda olması bunun için ayrı bir çaba sarf etmesine bile gerek yoktu albaydan alabilirdi. Odaya daldım beni ispiyonlamasına yada kötülemeyin izin verecek değildim hemde hiç. Telefonu elinden kaptım ve kendi kulağıma götürdüm. Herhalde işe yaramazın teki olarak düşünüyordu beni bu saatten sonra. Aklıma gelen tüm savunmaları ardı ardına sıraladım.
- Ne yani kadınım diye her şeyi bilmek zorunda mıyım? Ayrıca süperkahraman mıyım ben? Gözümden lazer falan mı çıkıyor yumurtanın bozuk olduğunu anlayayım. Tarihine de baktım bir kere ben sıkıntı yoktu. He birde bu kuzenin burun kıvırmıştı yemeğime yemeseymiş beni sorgulayacağına önce kendi kuzenine bak bence.
Derin bir nefes aldığını işittim;
- Bir haklısın kadınsın diye herşeyi bilmek zorunda değilsin. İki süperkahraman hiç değilsin. Üç yumurtanın bozuk olduğunu anlaman için gözünden lazer çıkmasına gerek yok. Çünkü lazer o işe yaramıyor. Tamam burda biraz utandım. -Biliyoruz herhalde bizde superwomen filmini izlemiştik Allah Allah- Dört tarihine bakman iyi olmuş demek ki tarihiyle ilgili sıkıntısı yok. Beş seni sorgulamıyorum belki dün akşam yediğiniz bir şey dokunmuştur ki yumurtadan da olsa sorgulamam. Şimdi askeriyeye gelin revirde görüşürüz!
Salak salak göz kırpıştırdım. Bu adam ne zamandır böyle net ve kedin konuşuyordu lan! N' oldu etkilendimi kız? Çüş yuh o kadar da değil sadece komutanım olduğu için acıdım kendime! Göz devirdim ve somurtarak bakan Karana döndüm.
- Sende ne meraklısın la beni komutanına şikayet etmeye kalk gidiyoruz askeriyeye.
Dehşetle;
- Ne! Lan benim karnım ağzımda.
Kıkırdadım. Karnım burnumda demiş gibi varsaymayı seçtim.
- Niye lan hamile misin?
Koca bir kahkaha attım. Ve dışarıya çıktım.
- Saçmalama! Karnım burnumda demedim karnım ağzımda dedim. Ha özürlü isrn söyleyeyim midem ağzımda demeye çalıştım.
- Banane demeye çalışmasaydın direkt öyle deseydin. Hadi bekliyorum, kapıdayım.
***
- Tamam, bunu içerseniz midenize iyi gelecektir.
Hemşireye tebessüm ettim. Eylül'dü ismi. Daha gençliğinin baharında çok tatlı ve kibar bir kız vardı karşımda. Çok da güzeldi. Allah güzel kısmet çıkarırdı karşısına inşallah. Sende iyice anneannene benzedin vallahi. Hakikaten lan! Ortaya Karan o kısmet benim dercesine ortaya daldı.
- Burada ki tek hemşire sizsiniz değilmi? Yani yaralansam sadece size gelme şansım var değil mi?
Eylül ağır hareketlerle arkasında ki sedyede oturan Karan'a döndü. Kesik bir şekilde güldü. Yanakları kızarmıştı. İç sesim bastı cevabı Ooo aşk görüyorum hocam! Umarım yanılmıştır çünkü hayırlı derken bu kadar hayırsız beklemiyordum.
- Yani şey... Muhtemelen evet de niye öyle sordunuz şimdi anlamadım ben.
Eylül hemşireyi daha fazla zorlamak istemedim. İlk görüşte aşk falan onları ben yok iken yaşarlardı. Iyyy nefret ediyorum yemin ederim. Karanın kolundan tutup kapıya doğru yönelettim. Zaten stresten altıma yapacaktım buraya girmeden önce Candar Komutanım " hızlıca girin daha sizle çok işimiz var " demişti. Haklıydı da antrenman zamanı yaklaşıyordu. Eylül hemşireye döndüm;
- Daha sonra tekrar görüşelim gerçekten seninle arkadaş olmak isterim. Tabii zamanın kalırsa..
Hemen gülümsedi.
- Çok güzel olur bende çok isterim kendinize iyi bakın.
Başımı salladım, artık komutanı bekletmesek iyi olurdu. Biz girmeden birde bize bir yeri tarif etmişti artık hatırladığımız kadarıyla gidecektik.
***
- Candar abiii!!! Yeter Allah aşkına ben ömrümde bu kadar şınav çekmedim abiii!
İnip yükseldiğim yerden kıkırdadım.
- Sus lan! Ayrıca Candar Abi kim lan! Komutanınım ben senin puşt.
Gülüşüm daha da arttı. Salak sırnaşıyordu Candar abiciğine n'oldu, Karan bey güvendiğin dağlara kar mı yağdı heyt be! Hak vermek lazım bende bir ara Karan'a kıyak geçmesinden korkmuştum ama Komutanım hiç taviz vermiyordu. Bana asıl zevk veren şey ise Karan'dan ilerde olmamdı. Hatta 3 kere daha inip kalkabilirim 80. olacaktı. Karan mızmızlanıyordu ama Candarın bakışlarından bunun daha başlangıç olduğu belli oluyordu. Sonuncu turumuzda tamamladım. Sırıtarak Candar Komutanım döndüm.
- Bitti.
Tek kaşı gururlu bir edayla havaya kalktı. Karana döndüm daha 50.' deydi. Vallahi yorulmuşum. Kendimi sırt üstü geriye atmaya engel olamamıştım. Yere uzanır uzanmaz gökyüzünü görmek adına gözümü açtım ama karşımda gökyüzü yerine Hançerini kafası vardı. Hafifçe doğruldum ve bacaklarımı bağdaş haline getirdim. O da aynı şeyi yaptı anlık gözleri Karan'a deydi. Gülecek gibi oldu ama tuttu.
- Birileri daha yavaş sanırım ha Komutanım?
Candar'da güldü.
- Herhalde, öyle gözüküyor.
Tekrar önüme döndüm ve o anda da Hançer bana elinde ki suyu uzattı.
- Susamışsınızdır.
- Sağol.
Hakikaten susamıştım artık nasıl içtiysem üçüde bi değişik bakıyordu. N'oldu dercesine kafamı sağa sola salladım. Hançer iyikide getirmişim diye mırıldandı gülerek. Haklıydı.
- Bitti! Allahım bitti. Candar Ab- yani şey Komutanım bitti vallahi bitti.
Yazık çocuğa ya. Sabahta aynen böyle diyordun canısı. Ama Candarın umrunda bile değildi.
- Aa! Öylemi ne güzel gelin o zaman şimdi silahı nasıl kullanıyormuşsun onu görelim.
Karanla aynanda birbirimize baktık ve yutkunduk. Silah tutmanın ağırlığını askerler çok iyi bilirlerdi. Çoook iyi...
***
- Elim koptu Komutanım Allah rızası için lütfen!
İki buçuk saattir atış yapıyorduk. Ve son 20 dakikamız kalmıştı. Tabi bu iki buçuk saati nasıl verimli geçirdin mi desen? Hayır ne verimlisi silahı evirip çeviriyorsun iki buçuk saattir. Ben yoruldum daraldım Candarcığımı düşünemiyorum. Candarcığımı mı?! Ne! Allahım bu ilaç yaramıyor herhalde midem ağzıma geliyor. Şuan tek olsam kafama vurabilirsiniz İç sesimi kendine getirmek adına ama tek değildim. Üstüne sıra tekrar bana geliyordu Candar bir bana bir Karana ateş etmesinde yardım da bulunuyordu. Ama ne yardım. Arkamda dibimdeydi buda atışımı engelliyordu. Yok muydu benim de bir kahramanım birde buraya getirip yarım saatte antrenman yaptırmıştı. Isınma hareketleriymiş. Candar arkama geldi. Kolumu tutup silahımı yönlendirdi. Elimde bir adet 1911 TAC MASTER vardı. Yani tam olarak bebeğim. Candar silah deposuna indiğimizde pistol bölümünden istediğimizi alabileceğinizi söylemişti. İlk her zamanki gibi bu çarpmıştı gözüme kabza kapağının parlaklığından gözümü alamıyorum bu nasıl güzel bir şeydi böyle Allahım! Her neyse bunlara daha sonra odaklanırsan şimdi odaklanmam gereken bir vuruş tahtası vardı. Aslında kötü yorum yaptığıma bakmayın atışlarım kötü değildi. Candar'da bunu açıkça ifade etmişti. Ama bana yetmiyordu işte özellikle atış konusunda takıyorum işte kafama. İlla en iyisi olacaktı. Bu sefer tam odaklandım. Arkamda nefesini hissettiğim Candarı'da unuttum. Başımı ona döndürüp kollarımı bırakmasını için kaş göz yaptım. Artık hazırdım. Bebeğimin namlulu tam on ikiye yerleştirdim. Ayağımı omuz genişliğinde açtım. Sorgusunun çektim ve ateşledim. Silahı yüz hizamdan çekip şaheseri baktım. İşte bu! Tam on ikiden! Karana baktım kıskançlıktan geberenziydi. Candara döndü helal olsun dercesine başını sağa eydi.
- Tamam, bu günlük bu kadar yemeği hakkettiği haydi yemekhaneye.
Arkalarından giderken farkettim de. Biz şuanlık daha subay olduğumuz için aynı timde olmamıza rağmen onlar göreve giderken biz dahalık gidemeyecektik. O an anladım ki gerçekte velveleye vermemeliyiz. Yoksa hep böyle eğitim görüp eve gideceğiz.
***
Önümde ki karnabahar' a bıkkın bir bakış atmadım, fırlattım! Birde yemeği hakkettiği diyor köpek! Ben bunu mu hakettim.
Sevmem ki ben karnabahar! Kızım nereden bilsinler senin ne sevip sevmediğini! ediğiniHaklıydı ben en iyisi şansıma seveyim. Bu gorillerimin bir suçu yoktu.
- Yemeği eşelemeye daha ne kadar devam edeceksin. Bana alarmcık diyorsunda, sende böyle horoz gibi yemeğini eşeliyorsan. Neslimin senden devam ettiğini düşünmeye başlayacağım.
Kafasınca espri yapmıştı koca kafalı alarmcık. Tip tip ona bakınca espriyi anlamadım sandı. Komutan Alarmcık Şevket Açar.
- Niye öyle bakıyorsun. Espri yaptım işte hani horozlar insanları öterek uyandı-
Elimi susması adına aramızda kaldırdım. Yine önüme oturmuştu köpek. Hemen sustu tabi göz devirerek. Herkes geri yemeğine döndü. Engin'de daha yeni geliyordu.
- Merhabalar!
Boş sandalyeye kuruldu. Yüzü gülüyordu hemde nasıl. İlk gün dediğim gibi tatlı ve komik birine benziyordu Engin. Zaten diğerlerine göre yaş olarak değilde boy pos olarak daha küçük duruyordu.
- Ben Ezgiye evlenme teklifi ettim.
Şimdi karın ağrısı çıkmıştı ortaya ondan yüzü gülüyordu. Hemen ona döndüm;
- Tebrikler, mutlu olun inşallah. Sen hakikaten anneannene benziyorsun. Ne dersin bende Karadeniz şivesiyle konuşayım mı? Yeter be vallahi kaçasım geliyor! Bir sus be! Bu İç sesi niye düşmandı bu kadar anneanneme anlamıyorum artık.
Barıştan bir kahkaha tufanı geldi.
- Tebrikler deme bence çünkü hayır demiş-
- Yoo! Nerden biliyorsun!
- Nasıl lan! Evet mi dedi?
- Evettt!
- Oha lan bu 7. teklifin yeni mi aklı başına gelmiş!
Ne!? 7. evlenme teklifimi! O ne be! Yüzüm sorgular bir hâl alınca. Engin konuştu;
- Eee... Benim ki biraz nazlıdırda.
Yuh! Naz da bir yere kadar abi bune 7 evlilik teklifi ne! Anlıyorum anlamında kafamı salladım. Son olarak Kadir'de fikrini belirtti.
- Bence hemen düğün yapın. Kız kaçar mazallah.
Bu sefer hepimiz güldük. Engin de bu fikire cevap verdi;
- Ezgi de aynı şeyi söyledi tabi kaçması dışında! Ha bu arada hepiniz davetlisiniz. Yok gelemem felan istemiyorum. Ona göre. dedi ve keyifle ayaklandı.
Bize de alışveriş şart oldu.
***
Selamlar, tekrardan. Bu bölümümüze bitti. Aklımda çok hoş fikirler var (sinsi sinsi). Neyse yeni bölümede görüşürüz.🌙🌿
|
0% |