Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@dolunay034

Güzel yazdığımı iddia etmiyorum yazdıkça güzelleşmesini diliyorum

 

Yazım yanlışım varsa lütfen kusuruma bakmayın gözümden kaçmış olabilir

 

Başlama tarihini not eder misin?

 

İyi okumalar...

&&

 

Yer: Belirsiz

Zaman: Belirsiz

Virüsün Son Durumu: Belirsiz

Yağmur dineli çok olmuştu. Arada atıştırmasının haricinde geriye sadece yağmurun toprakla oluşturduğu huzur verici kokuyla birlikte her yerden görünen gökkuşağı vardı. Ancak görünenin aksine ortamın huzurlu olduğu söylenemezdi. Bazen susup tekrar yükselen ürkütücü çığlıklar, yağmalanmış evlerle marketler, her yerde yankılanan alarm sesleri... Hayır, dünya artık huzurlu bir yer değildi.

 

İnci, yere devrilmiş ağacın altından dikkatle geçerek zor bulduğu pantolonunu temizledi. Kanamış dizi, yara küçük olmasına rağmen fazla acıyordu ancak bunu umursamamaya çalıştı. Dizine kıyasla elde ettikleri onun için daha değerliydi. Yere düşmüş ilaç ve bandajları çantasına geri koyup buluşma yerindeki grubuna yetişmek için var gücüyle yeniden koşmaya başladı. Yoldaki sarmaşıklar ve yapraklar ayağının altında hoş ezgiler yayarak eziliyordu. Bu sesleri istenmeyen bazı şeylerin duymamasını umdu. Camları kırık binaların yanından geçerken korksa bile hızını azaltmadı. Olası bir saldırıya karşı bıçağı elindeydi.

 

Buluşma yerine yaklaştıkça İnci'yi ilk fark eden yakın arkadaşı Boyunduruk oldu. Gruba seslenerek kısa süreliğine dikkatleri üzerine çekti. Ardından herkes, olası bir saldırıya karşı İnci gelene kadar gözleriyle etrafı tarama işine devam etti. Geri kalanı toplanmaya başlamıştı. Elde edilen ganimetlerin değerlendirmesini yapıyorlardı. "Geç kaldın İnci hızlı olmalıyız biliyorsun. O şeylerin nereden çıkacağını asla bilemeyiz. Uzun süre ayrı kalmamalıyız, birlikte olmalıyız." Boyunduruk' un endişeyle söyledikleri doğruydu. Bu krizde hayatta kalmak için insanlar birlik olmalıydı.

 

Virüs Yayılmadan Önce

 

Yer: Ankara

 

Zaman: Belirsiz

 

Virüsün Son Durumu: Belirsiz

 

Genç kız her zamanki sıkıcı günlerinde olduğu gibi evinin önünde topuklu botlarını giyerken okula taksiyle mi yoksa toplu taşımayla mı gitmesine karar vermeye çalışıyordu. Dünya'daki petrolün azalmasıyla ortaya çıkan kriz yüzünden insanlar artık toplu taşımaya yönelmek zorunda kalmıştı. Bu insanlardan biri de İnci'ydi. Taksiyi boş verip yürümeye başladı.

Ankara, bugün de kalabalıktı.

 

Kalabalık sokaklardan geçerken biri koluna çarpıp geçse bile özür dileme tenezzülü göstermeden yürümeye devam etti. Genç kız, normal zamanda sinirleneceği bu durumu şimdi hoş gördü. İnsanların gergin ve korkmuş olduğunu biliyordu. Açıkçası İnci'de korkmasına rağmen etrafa bunu göstermemeye çalışıyordu. Şimdilik iyi bir oyuncuydu.

 

Bütün her şey birkaç ay önce başlamıştı. Amerika'da çıkan haberler dünyada zaten var olan kaosa bir yenisini daha eklemekte sorun görmedi.

Zombiler... Kulağa film sahnesinden çıkma gibi geliyordu ama insanların birbirine bilinçsizce saldırması kadar gerçekti. İlk başta sadece Amerika'daki geyiklerde olan bu virüs, zamanla evrimleşerek onu yiyen hayvanlara bulaştı. En son da insanlara...

 

Kimse virüsün böylesine hızlı yayılmasını beklemiyordu. Birçok devlet hazırlıksız yakalanmadan ya da umursamamadan dolayı yıkılmanın eşiğine gelmişti. Virüsün doğuş yeri olan Amerika'da ise korkunç yıkımlar oluyordu. Mevcut hükümet elinden geleni yapsa bile enfekte insanlarla mücadele zordu. En zoruysa bu virüsün, sağlıklı insanlara bulaşmasını engellemekti.

 

Yıkılmanın eşiğinde olan bazı devletlere kıyasla bu virüsle baş edebilen devletler de vardı. Türkiye, bu devletlerden biriydi. Komşu ülkelerde korkunç olaylar dönerken günün birinde bu virüsün ülkelerine gelebilme ihtimali birçok insanı korkutuyordu. Türk askerleri sınırlarda devleti için nöbet tutuyordu ve ülkedeki bütün hastanelerle doktorlar alarm halindeydi. Her yere olası bir salgına karşı sığınaklar kuruluyordu. Okullarda ve bu virüs için kurulan kurumlarda virüslü insanlardan korunmak için eğitimler veriliyordu.

 

Bu boşuna bir çaba mıydı bilinmezdi. Yine de devletlerinin mücadele vermesinin insanları rahatlattığı bir gerçekti. İnci, oturduğu koltukta metronun gelmesini beklerken telefonundan son durum haberlerini kontrol etmeye karar verdi. Ülke dışından gelen umrecilere ne olduğunu merak ediyordu. Birçok insan virüsün umrecilerle gelmesinden korkuyordu. Bu insanlar, geçmişte yaşanan bazı haklı sebeplere sahiplerdi.

 

İnci gözüne çarpan bir habere girip okumak üzereyken yanındaki koltukta oturan adam bir an da gürültüyle oturduğu yerden kalktı. Birkaç kişi ses yüzünden adama baksa bile bu kısa sürdü. Adam, normal bir insana göre hızlı denebilecek şekilde nefes alıp veriyordu ve garip bir şekilde fazlaca terliyordu da. İnci kaşlarını çatarak adamı inceledi. Elleriyle terini silmesini ve daha sonra onu da ceketine silmesini gözlemledi. Hava sıcak değildi. Üstelik sonbahar ayında olduklarını hesaba katarsa Ankara gibi bir yerde terlemesi mümkün de değildi. Belki de kötü bir haber almıştı ve bu yüzden şu an panikliyordu. Adam, İnci'ye dikkat etmeden gelen metrosuna binmek için ilerlemeye başladı. Terlediği için de kıyafetindeki koyu halkaları gören insanlar adama yol vermekte hevesli oldular.

 

İnci, adamın kötü bir gün geçirdiğini düşündü. Belki de sarhoştu kim bilir. Onu boş verdi. Ayağını sallayarak dikkatini elinden geldiğince telefonuna verip bir türlü okuyamadığı haberi okurken etrafta görüşleri kırmızıya bürüyen bir alarm sesi duyuldu. Metro yerin altında olduğu için alarmın rengi olması gerekenden fazla etkiliydi. Alarm, zaten gergin olan insanlarda kısa sürede paniğe sebep oldu. Etraf saniyeler içerisinde mahşer yerine dönmüştü. Orada bulunan görevliler ise ne olduğunu anlayamasalar bile kargaşa çıkartan insanları sakinleştirmeye çalıştı. Bazı görevliler, olay çıkartan insanlardan yedikleri dayaktan dolayı bayıldı. Metrodaki güvenliklerin yeterli olduğu ise söylenemezdi ve panikleyen insanları sakinleştirmekte berbatlardı. Her şey birkaç dakikada olmuştu.

 

İçlerinden bir adam, çantasındaki kalemi çıkartıp onu sakinleştirmeye çalışan güvenlik görevlisine saplamak isterken biri onu durdurdu. Sinirli adam onu durduran kişiye daha da sinirlendi ve kalemini ona saplamak için hamle yaptı. Ancak rakibi bu sefer güçlüydü. Diğer adam, tuttuğu bileği bükerek diziyle saldırgan adamın sırtına baskı uyguladı. Saldırgan adam çığlıklar içerisinde yere düştü. Diğer insanlar gördükleri manzarayla birkaç saniyeliğine dondular. Ardından kendilerine gelerek ayaktaki adama saldırmak için hamle yaptılar fakat bu istekleri, içeriye dolan kadın ve erkek karışımlı grupla bozuldu.

 

İnci, insanlardan uzakta çöktüğü bir duvar kenarında olanları izlerken gelenlerin asker olduğunu fark ettiğinde derin bir nefes verdi. Askerlerin bazıları saldırganlık gösteren bütün insanları kısa sürede etkisiz hâle getirdi, birkaçı da ellerindeki silahlarla temkinli adımlar atarak ileriye doğru ilerlemeye başladı. Telsizler asla susmuyordu. İnci, o an bu sahnenin fazla tanıdık olduğunu düşünerek ürperdi. İnkâr etme aşamasında olamayacak kadar tanıdık bir sahneydi. Virüslü ülkelerdeki alışkın olunan manzara, virüsle henüz tanışmamış olan Türk milleti için yabancı olabilirdi ama dış basını sürekli takip edenler için olmazdı.

 

Taksiyle gitmesi gerektiğini biliyordu! Belki de cimriliği yüzünden burada ölecekti. Bir hiç uğruna öleceğini düşündü. Son defa arkadaşlarıyla kahve içip sohbet edemeyecekti. İşten çıktıktan sonra hangi animeyi izlemesi gerektiğini düşünemeyecekti. Kadın bir asker, İnci'nin koluna dokunarak dikkatini üzerine çekerken genç kızın içinde yaşadıklarından habersizdi. Askerin umursadığı tek şey, görev bilinciyle sağlıklı insanları buradan uzaklaştırmaktı.

 

İnci koluna dokunan askere bakış atıp çöktüğü yerden kalktı. İçinden kendisini sakinleştirdi. Askerler de buradaydı ve korkacak hiçbir şey yoktu. Evet, bu lanet yerden güvenle ayrılacak ve okulda uzun süredir kullanmadığı devamsızlığını kullanarak kendini rahatlatacaktı. Bu sırada da devletin krizi çözmesini bekleyecekti.

 

İnci, asker eşliğinde metro durağını terk etmek üzereyken ortamda boğuk bir çığlık sesi duyuldu. Herhangi bir insandan çıkması mümkün olamayacak kadar gırtlaktan gelen bu ses metronun derinlerinden geliyordu. Yanındaki kadın asker sessizce küfür ederek kalabalığa döndü ve ipleri kopartan o cümleyi söyledi. "Hemen tahliye olun burası artık güvenli değil. Tekrar ediyorum burayı derhal terk edin!" İnsanların başka bir söze veya motivasyona ihtiyacı yoktu.

 

Herkes canının derdinde kapıya doğru koşmaya başladı. Güçlü olanlar zayıf olanları kenara iterek erken çıkma ihtimalini arttırıyordu. Yaşlı bir adamda ittirilen insanlardan biriydi. Hızlı düştüğü için kafası kanıyordu ve bacaklarındaki rahatsızlık kalkıp koşmasına olanak vermiyordu.

 

İnci, yaşlı adamı görünce vicdani duygularını sorguladı. Hayatta kalmak istiyordu evet ama bu yaşlı adamı arkasında bırakırsa da hayatı boyunca bu anı hatırlayıp pişmanlıkla kavrulacağını biliyordu. Bu yüzden yönünü değiştirip hızlı adımlarla yaşlı adama doğru yürüdü.

 

Aralarında birkaç adım varken yaşlı adamın yanına başka biri gelip uzun süre onu kaldırmaya çalıştı. Gelen kişi yaşlı adam kadar kilolu değildi ancak yaşından dolayı gücü yerindeydi. İnci, bu yüzden neden hâlâ ikisinin kalkmadıklarını sorgulamaya başladı. Cevabı da birkaç dakika geçmeden aldı.

 

Bu yaşlı adam, kendisine yardıma gelen genç adamdan faydalanarak dişleriyle atar damarını parçalayıp afiyetle yiyordu. Bir zamanlar kahverengi olan şimdiyse içerisinde kırmızıdan başka renk barındırmayan gözleri, ona dikkat etmeden koşarak yanından geçen insanlara bakıyordu. Kollarındaki genç adamsa uzun zamandır çırpınmıyordu bile. Ne olduğunu anlayamadan avlanmıştı.

 

İnci çığlık atmakla atmamak arasında kaldı. Gördüğü manzara her anlamda korkunçtu. Daha korkunç olan bir şey varsa o da genç adamın yerine kendisinin de olabileceği ihtimaliydi.

 

İnsanlar İnci'nin kollarına çarparak geçerken genç kızı da bir bakıma kendine getirdiler. Bu artık vicdan meselesi değildi, başlı başına hayatta kalma mücadelesiydi. İçindeki bazı parçalar koparken arkasına dönüp bakış bile atmadan metrodan çıktı. Rahatlamak için henüz erkendi. Dışarısı, metrodan pek farklı değildi.

 

İnsanlar arabalarını bırakmış askerlerin eşliğinde bir yerlere koşarak gidiyordu. Bazıları arabasıyla gitmeye çalışıyordu. Birçok yere barikat kurulmuştu. Araçların bazıları alevler içerisindeydi. Alarm sesleri her yerdeydi ve ağlayan çocuklarla çığlık atan insanların sesleri karışıp yok oluyordu.

 

Genç kız, kargaşada az ilerisindeki otobüsün önüne bir şeyin atladığını fark etti. Ne olduğunu çözememişti. Hayvan değildi, insan da olamazdı. O halde bu şeyde neyin nesiydi?

 

Otobüse çarpan şey İnci'nin düşüncesinin aksine bir zamanlar insandı. Başını cama çarpan kadın, başı kanamasına rağmen umursamadan otobüsün camına vurmaya devam etti. Bu görüntü, kaçmaya çalışan birçok insanın durup izlemesine neden oldu. Çoğu kişi, kadının şuursuzca yaptığı bu hareketi izlerken dondular. Kadının neden bu kadar sinirli ve tuhaf tepki verdiğini anlayamadılar fakat orada bulunan askerler farkındaydı. İnci'de farkındaydı.

 

Geri geri gidip en son da tamamen dönerek evine doğru var gücüyle koşmaya başladı. Başka nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Böyle durumlar için sığınakların inşası bittiyse bile yerini kesinlikle bilmiyordu. Evinin bodrumunu düşündü. Vazgeçmesi fazla zamanını almadı. O bodrumda hayatta kalması o şeylerin elinde hayatta kalmasından daha düşüktü. Evinin yüksekliğinin zombilerden korunmak için yetmesini umdu.

 

Koşarken bir an da olduğu yerde durdu. Böyle bir kriz için hiç tecrübesi yoktu ama uzun sürmesi durumunda yiyecek stoklaması gerektiğini biliyordu. Hızlıca etrafına bakış attı. Yakınlarda market olmasını umdu. Şans bugün ondan yana değil gibiydi, sokak üzerinde hiç market bulamadı. Evinin yakınındaki markette şansını denemeyi düşündü. Markete doğru koşarken etrafa çok bakmamaya çalıştı yine de kalabalıktan çok da uzaklaşmadı. Olası bir saldırıda askerlerin onu korumasını umuyordu. Ya da kalabalığa karışarak hedef olma ihtimalini azaltmaya çalışıyordu. Sonuçta izlediği ve okuduğu birçok zombi temalı film boşuna olamazdı.

 

&&&&&&&

 

İnci, aradığı markete geldiğinde hiç zaman kaybetmeden ihtiyacı olabilecek besinleri çantasında doldurmaya başladı. Sığmayanlar için ekstra poşet alıp doldurmaya devam etti. Ürünlerin parasını ödemeyi düşünüyordu ama böyle bir krizde kime ödemesi gerektiğine karar veremedi. Kasiyerin olması gereken kısım boştu. Üstelik zamanı tükeniyordu. Aklına arkadaşları geldi, ailesi... Güvende miydiler emin değildi. Öyle olmasını umdu. Poşetleri doldurduktan sonra üstteki evlerine gitmek için arkasına döndü ama birisinin ona dikkatle bakıyor olması genç kızı korkuttu.

 

Gergince "Bir sorun mu var?" diye sorma ihtiyacı hissetti. Sesi korktuğu için kısık çıkmıştı. Belki de bu yüzden kadın cevap vermek yerine hâlâ ona bakmaya devam ediyordu. Fakat bu düşüncesi o kadar kısık sesliydi ki normalde iyimser bir insan olmasına rağmen kolayca farklı düşüncelere kapılabildi. Kadının verdiği his hiç de güzel değildi ve İnci bir an önce eve gidip aynı evi paylaştıkları arkadaşı Boyunduruk' tan haber almayı düşünürken kadının ona boş bakması rahatsız etti.

 

Kadının cevap vermeyeceğini düşünürken bir an da çığlık atarak üzerine doğru koşması genç kızda kısa süreli donmaya sebep oldu. Ne olduğuna anlam verememişti fakat hayatta kalma içgüdüleri İnci'nin yerine tepki verdi. Arkasına dönüp koşmaya başladı. Bir taraftan da etrafına bakıp yardım edecek birini aradı ancak bu boşuna bir çabaydı. Herkes kendi derdinde olduğu için şu an kimse İnci'ye yardım edemezdi. Marketteki çoğu kişinin gözleri kırmızıya evriliyordu.

 

İnci'nin evi yakındı ama üzerindeki yüklerle ve ayağındaki topuklularla daha fazla koşamayacağını da biliyordu. Durmak seçenekler arasında bile değildi. Bu yüzden evinin kapısına geldiğinde hâlâ peşinde olan ve hızını hiç azaltmadan kendisine doğru koşan kadının yüzüne, önce gelmesinden dolayı artan zamandan faydalanarak topuklu botlarından birisini attı. Ucu keskin ayakkabı çıldırmış kadında kısa süreli afallamaya sebep olduğunda ise kadının toparlanmasına izin vermeden poşetleri bırakıp diğer botunu eline alarak kısa sürede aralarındaki mesafeyi azalttı. Titreyen elleriyle kadının kafasına vurmaya başladı.

 

Her vuruşta üzerine biraz daha kan sıçrıyordu. Her vuruşta biraz daha ağlıyordu. Yapmak zorunda olduklarına lanet etti. İçindeki yaşama isteğine lanet etti. Kadının gördüğü kırmızı gözlerine göre o artık insan bile değildi ve konuşmak anlamsızdı. İnci'nin ise yaşadığına dair güven vermesi gereken sevdikleri vardı.

 

Çıldırmış kadın çırpınmayı kestiğinde çoktan 5 dakika geçmişti. İnci'nin üstündeki kan midesini bulandırsa bile kendini zorlayarak poşetleri yerden aldı ve evine doğru merdivenleri tırmanmaya çalıştı. Az önce eskiden insan olan birini öldürdüğü için duyduğu vicdan azabını sonra yaşamaya karar verdi. Her şeye rağmen hayatta kalmalıydı. Yine de ağlamasına engel olamadı. Damlalar asla kesilmedi.

 

Kapıyı açmak üzereyken onun yerine başkası çoktan açmıştı bile. Boyunduruk, o gün dersinin olmamasından faydalanarak evde keyif yapmayı planlıyordu. En azından alarm seslerini duyana kadar fikirleri bu yöndeydi. Genç kızın alarmdan itibaren düşündüğü tek şey ise kardeşi olarak gördüğü biricik arkadaşının durumuydu.

 

Boyunduruk, perişan görünen İnci'yi hemen içeri çekerek kapıyı birkaç kez kilitledi. "İnci iyi misin sen? Sesleri duyunca çok korktum. İnci... İnci!?" Boyunduruk, İnci'yi sarssa bile tepki almadığı için korkarken üzerinde gördüğü kanlar korkusunu daha da artırdı.

 

Yine de arkadaşının şoka girdiğinin farkındaydı bu yüzden üzerine çok gitmeme kararı aldı. Elindeki poşetleri zar zor tutan ellerinden alıp yere bıraktı ve ceketini çıkartarak banyoya yönlendirdi. Lavaboda elini yüzünü yıkayarak kanları arındırırken amacı biraz da olsa İnci'yi iyi hissettirmekti. Titreyen elleri musluğa zor denk geliyordu. İnci'nin neler yaşadığını bilmiyordu ama boş bakışlarla yere bakmasından hiç de iyi şeyler yaşamadığı belliydi.

 

Boyunduruk sadece el yıkamanın işe yaramayacağını fark edince ikisini duşun altına çekti. Sıcak su, iki arkadaşın başından akıp giderken Boyunduruk İnci'ye sarılarak rahatlatmaya çalıştı. Kanlar, İnci'nin üzerinden akarken küçük bir göl hissiyatı verdi. Boyunduruk sessizce ağlıyordu. Arkadaşını ilk defa böyle görmüştü ve amansız bir istekle bunun son olmasını diledi. Dakikalar sonra nihayet İnci'den bir tepki geldi. Genç kız titreyen elleriyle zor tutmasına rağmen arkadaşına sıkıca sarılarak ağlamaya başladı.

 

Neredeyse çığlık atarak ağlıyordu. Boyunduruk, İnci'nin sırtını sıvazlayarak onu rahatlatmaya çalıştı. Ağlayarak da olsa herhangi bir tepki verdiği için mutluydu. İkili sıcak suyun altında birbirlerinden güç alarak ağlarken çığlık sesleri dışarıdaki diğer seslere karışıp sonsuza kadar yutuldu...

 

 

&&

KAMU SPOTU: Beğenmediğin bir şey olduğunda ya da sana hitap etmeyecek bir olay yaşandığında yapıcı eleştiri yapmak zor değildir. Bir dene. Çıkıp gitmek ondan da kolay inan bana :)

Kendine iyi bak 💜

Devam edecek...

 

Dolunay

 

 

Loading...
0%