Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm

@dolunay034

Güzel yazdığımı iddia etmiyorum yazdıkça güzelleşmesini diliyorum...

Yazım veya noktalama yanlışı varsa lütfen kusuruma bakmayın gözümden kaçmış olabilir.

İyi okumalar dilerim...

&&

Yer: Ankara

Zaman: Belirsiz

Virüsün Son Durumu: Belirsiz

Güneş batalı çok oluyordu. O olayın üzerinden 3 hafta geçmesine rağmen etraf gergindi. Önceleri gülümsemenin eksik olmadığı masa, şimdi her yerinde kağıtları olan ve huzursuzluktan başka bir şey vermeyen hale dönüşmüştü.

İnci ve Boyunduruk kendilerini biraz daha sakinleşmiş hissettiklerinde ilk işleri plan yapmak olmuştu. Şimdiye kadar izledikleri bütün filmlerden örnek alarak kendi başlarına kurtuluş planı yapmaya çalışıyorlardı. "Arabanın içinde yeterli petrol ve gaz var. Üstelik deposu da dolu yani bizi bir süre idare etmesi gerek." Boyunduruk önündeki Türkiye haritasına bakarken güvenli bölgeye gitmek için hazırlık planı kurgulamaya çalışıyordu. Önceleri ders aralarında arkadaşlarıyla günün birinde dünyayı zombiler istila etse ne yapacaklarına dair fikirler üretmeye bayılırdı. Fakat bu hayal veya bir kahve eşliğinde edilen sohbet değildi. İşin ucunda ölmeleri işten bile değildi.

Boyunduruk'un aksine İnci o kadını düşünmediği zamanlarda kendini biraz daha iyi hissediyordu. Ailesi çoktan sığınağa gitmişti ve bu İnci için yeterliydi. Onların güvende olması her şeye bedel olurdu... "İnci! Senin aklın nerede? Burada bir plan kurmaya çalışıyorum ama sen hiç yardımcı olmuyorsun." diye çıkıştı Boyunduruk. Ailesinden hâlâ haber alamamıştı. Bu yüzden sinirleri çok gergindi. Bunu bilen İnci arkadaşını işe yaramayacağını bile bile rahatlatmaya çalıştı. "Boyunduruk, korktuğunun farkındayım fakat virüs haberlerin aksine o kadar da yayılmadı. Her şeyden önce ailen küçük bir yerleşim yerinde yaşıyor. Virüslü insanlarsa daha çok büyük şehirlerde ortaya çıktı. İyi olacaklardır. Sadece Türkiye'nin geri kalanında olduğu gibi telefon hatları kesildi o kadar. Bu kesintinin kısa süreli olduğuna eminim. Hatlar tekrar düzelecektir."

"Haklısın sadece ailemden hâlâ haber alamadığım için korkuyorum o kadar."

İnci, Boyunduruk'a bakarken gözlerinin dolduğunu hissetti. Ona fark ettirmeden akan bir damlayı siliverdi. Ardından arkadaşına sıkıca sarıldı. "Biliyorum, korkuyorsun. Evet ben de korkuyorum fakat devam etmeliyiz Boyunduruk. Sonuçta bu da bir çeşit virüs. Filmlerdeki gibi ısırılan insanlar bir an da dönüşüm falan geçirmiyorlar ya da mezardan kalkıp insanlara musallat olmuyorlar. Hadi ama! Düşüncesi bile komik. Onlar sadece vücuduna giren virüsle değişen insanlar o kadar. Maske takıp hijyenimize dikkat ettiğimiz ve onlardan kaçınabildiğimiz sürece hayatta kalırız. Hem..." İnci'nin konuşmasını bölen dışarıdan gelen bir çığlık sesi oldu. Aslında çığlıklar o olaydan beri susmamıştı ve ikili seslere bir nebze de olsa alışkındı fakat bu kadar yakınlarından gelmesi yine de onları korkuttu.

İnci merakına engel olamayarak titremesine rağmen oturduğu sandalyeden kalktı ve Boyunduruk'a kısa bir bakış atıp her yerini gazeteyle kapladıkları pencereye yaklaştı. Küçük bir parça gazeteyi kaldırarak dışarı baktığında irkilerek bir iki adım geri sendeledi.

Boyunduruk'a yaşayacaklarını söylemişti ancak bundan o kadar da emin değildi. O şeylere karşı şansı olup olmadığını bilmiyordu. "Dışarıda ne gördün İnci?" Boyunduruk elinde salladığı kalemi masaya bırakıp arkasına yaslandı. Evin içi sıcak olmasına rağmen bir an da üşüdüğünü hissetti. İnci'nin bakışları buz gibiydi. O buz parçalarından geriye hiçbir şey kalmamıştı...

"Hiç... Sadece zombilerden kaçmaya çalışan bir insandı. Ya da kaçamayan bir insan..." Beceriksizce boğazını temizleyip devam etti: "Her neyse şu anlık yapmak istediğim tek şey uyumak. Sana da aynısını tavsiye ediyorum. Belki de yataklarımızda yatabildiğimiz son gecedir bu." İnci daha fazla bir şey söylemeden masanın üzerindeki mumlardan birini alarak terliğini yere süre süre odasına gitti. Işığı açmama sebepleri virüslü insanların dikkatini çekmemeye çalışmaktı. Aksi takdirde olası bir davetsiz misafiri durdurmak için dış kapı asla yeterli olmazdı.

&&&&&&&

İnci, gözlerini yeni güne açtığında her zaman şikayet ettiği gün ışığını görememek onu afallattı. Kendini birkaç dakika boyunca dünü düşünmeye zorladı. Kabuslarının baş karakterini hatırlaması çok da uzun sürmedi. Haftalar geçmesine rağmen karanlıkta uyanmaya alışamamıştı. Sonra ailesini düşündü. Kars'ta kurulan sığınaklardan birindeydi ailesi. Virüsün soğuğu sevmediğini öğrenen yetkililer meclisten geçen kararla o bölgelere sayısız sığınak yapmıştı. Sığınağın tüm halkı karşılayıp karşılayamadığı bir muammaydı. Yine de canını sıkmamaya çalıştı. Ailesinden gelen hatlar kesilmeden önceki 'iyiyiz' mesajı yeterliydi.

Yatağından kalkıp ona veda edercesine son kez düzenledi. Her hareketi özenliydi. Belki de hiç olmadığı kadar.

İçeri girdiğinde Boyunduruk'u mutfakta bir şeylerle uğraşırken gördü. İnci'nin aksine Boyunduruk gece boyu uyuyamamıştı. Aklına gelen düşünceler onu bir türlü rahat bırakmadı. O da zamanını hazırlık yaparak geçirmeye karar verdi. "Günaydın İnci. Kahvaltıyı çoktan hazırladım. Bir an önce yiyelim de plan kurmaya devam edelim."

İnci, Boyunduruk'a cevap vermeden bir soru sordu:

"Ailenden haber var mı?" Boyunduruk yaptığı işi bırakıp parlayan gözlerle İnci'ye döndü. Başka söze gerek yoktu. Yine de genç kız bunu kelimelere de dökmek istedi. "Evet! Dün senden sonra aramayı denedim ve birkaç dakikalığına bile olsa ulaşabildim. İyilermiş. Sabah yetkililer gelip bizi sığınağa götürecek dediler. O kadar rahatladım ki İnci kendimi yenilenmiş hissediyorum." İnci gülümseyerek Boyunduruk' un kolunu sıvazladı. "Sana söylemiştim güvende olacaklarını. Hadi biz de artık kendimize odaklanalım. Virüslü insanlar şehri tamamen ele geçirmeden hazırlıklarımızı tamamlamalıyız. Askerlerin gelmesini beklersek çok geç olabilir." Boyunduruk kafasını sallayarak İnci'yi onayladı. "Haklısın araçların kapasitesi sınırlı ve bize sıra gelene kadar zombilerden olmasa bile erzak yetersizliğinden ölebiliriz."

İnci ve Boyunduruk kahvaltılarını sessizlik içinde yaptılar. Konuşan tek şey bitmek bilmeyen düşünceleriydi. Yarım saatin ardından bütün erzakları olası bir savaşa karşı hazır bulundurdukları çantaların içine koymaya başladılar. "Boyunduruk bu çanta da bitti buzları getirir misin?" Boyunduruk ağrıyan belini tutarak cevapladı: "Tamam."

İnci, gelen buzu yiyeceklerin bozulmaması için aralarına koydu. Yarı yolda bozulan yiyeceklerin onlara yükten başka bir şeyi olmazdı. Erzaktan sonra yanlarına birkaç parça kıyafet, ilk yardım kutusu, insanlara karşı biber gazı ve zombilere karşı da kesici aletler aldılar.

" İnci (z alarmı) çantamızı bulamadım nereye koyduk?" Evet, zombiler için özellikle çanta vardı. "Dolabın en yüksek rafında olması gerekiyor bir de oraya bak."

Saatler süren hazırlanmanın ardından ikili çoktan hazırdı. Geriye bir tek oluşturulacak yol güzergâhı kalmıştı. Karşılıklı sandalyelere oturan ikilinin önünde açık bir harita vardı. Önlerindeki not defterine önemli detayları yazarak güvenli kestirmeyi bulmaya çalışıyorlardı.

Evden ayrılma zamanı gelmişti. İnci, elindeki çantaları tek elinde taşırken diğer elinde bıçak tutuyordu. Boyunduruk'un kapıyı kilitleme süresi boyunca virüslü bir insana karşı kullanmaktan çekinmeyeceği bıçağı sıkıca tutmasından belliydi. Boyunduruk kapıyı kilitleme işinden sonra İnci'nin elindeki çantaların birazını kendisine aldı. İkili tek kelime etmeden anlaşarak koridor boyunca ilerlemeye başladılar. Arada arkalarını kontrolü etmeyi ihmal etmediler. Evleri yüksek kattaydı. İnmek için gereken tek seçenek ise bu şartlar altında merdivendi. Asansör ihtimaller arasında bile yoktu. Sese gelen enfekte insanlara ziyafet çektirmeyi ikisi de istemezdi.

Boyunduruk, boş eliyle yangın merdiveninin kapısını aralayarak İnci'nin geçmesi için yana kaydı. Olası bir durumda yangın merdivenini kullanmaya karar verecek olurlarsa eğer ses yüzünden yakalanmamak için kapının menteşelerini düzenli yağlamaları işe yaramış gibi görünüyordu. Lamba bile yanmayan koridorda hiç ses yoktu. Planın birinci aşaması sorunsuz bitmişti.

İnci önde Boyunduruk arkada kapalı yangın merdivenini inmeye başladılar. Tek şansları merdivenin bir kısmının otoparka bağlanmasıydı. Merdivenleri yavaş yavaş inerken kapının arkasındaki sesler kızlara doğru bir karar verdiklerini söylüyordu. Son kata gelmeden İnci biraz zorlanarak da olsa yine yağlanmış kapıyı yavaşça açarak Boyunduruk'a yol verdi. Aldıkları bütün bu önlemleri duyan insanlar önceleri fazla hayalperest oldukları için onlarla dalga geçerlerdi. Şimdi olduğu gibi işe yarayacağını kimse bilemezdi.

Merdivenin hemen yanına park ettikleri arabayı görünce ikisi de kısa süreli rahatladılar. Arabaya binince ise tamamen rahatladılar. Panelvan markalı ev gibi döşenen bu araç, onların felaketteki yaşam sigortasıydı. Boyunduruk kapıları kilitleyip tezgahın altındaki demirleri aldı ve ön koltuğa geçti. Perdeleri örtük pencereye yaptırdıkları demirliği eklettirdikleri aparatlara itinayla geçirmeye başladı. Kafa atıp güçlü bir camdan yapılsa bile kırabilmeyi başaran zombinin karşılaşacağı tek şey bu demirler olacaktı.

İnci'de boş durmayarak çantaları boşaltmaya başladı. Bozulma ihtimali olan yiyecekleri mini buzdolabına yerleştirdi. Geri kalanları da raflara yerleştirdi. Zamanla panelvanın dış yüzeyini zırhla kaplattırmışlardı. Masrafı biraz fazla olduğundan ödemesi çok sürmüştü ama bu durum ne İnci için ne de Boyunduruk için önemliydi. Boyunduruk işi bitince İnci'ye döndü. "Eksik bir şey var mı? Buradan çıktıktan sonra geri dönmek çok zor olur." İnci suları çantadan çıkartırken Boyunduruk' u yanıtladı. "Her şeyi aldık sürmeye başlayabilirsin artık."

Boyunduruk içine titrek bir nefes çekip arabayı yavaşça çalıştırdı. Alnından terler dökülüyordu. Elleri direksiyonu fazla sıktığı için uyuşmuştu ve buz gibiydi. Bir an araba kullanmayı unuttuğunu bile düşündü, İnci onu nazikçe yönlendirene kadar. Boyunduruk kendini toparlayınca ikisini de boğucu otoparktan çıkarttı. İnci derince bir nefes vererek gözlerini yumdu. Her film sahnesinde olan klasik zombi saldırıların onların da başına gelmesinden korkuyordu. Ancak korkuları boşunaydı. Güvenle ayrılmışlardı oradan. Bu yüzden biraz daha gevşemiş halde yerleştirme işine devam etti.

Birkaç dakika sonra İnci, perdesi örtük pencereden tıkırtı sesi geldiğini fark etti. İlk başta umursamadı. Yoldan herhangi bir nesne uçup camlarında ses çıkartıyor olabilirdi. Ancak bir sonraki ses daha yüksekti ve cama çarpıp geçen seslere de hiç benzemiyordu. İnci korkuyla Boyunduruk'a baktı. Genç kız bütün dikkatini yola verdiği için bu sesi duyan tek kişi İnci'ydi. İnci, elindeki bandajları yerine koyup tezgahın üstündeki bıçağı eline aldı. Elleri pencereye uzanırken titriyordu. İçinden kendini rahatlatmaya çalıştı. Ancak pencerede gördüğü sarımtırak yüz, çabalarını hiçe saydı. Refleksle çığlık attığında Boyunduruk sonunda İnci'yi fark edebildi.

"İnci sorun nedir?" İnci korku yüzünden kısılan sesiyle cevapladı. "Boyunduruk camda bir adam var." Boyunduruk duyduklarında inanmakta zorluk çekti. "Ne? Şaka mı yapıyorsun? Hızlı gidiyoruz yani bu mümkün değil." diye çıkıştı Boyunduruk. İnci'nin onunla uğraşmak için rol yaptığını düşündü. Muzip kişiliği her yerde ortaya çıkabilirdi. "Sence böyle bir konuda şaka yapabilir miyim? Camda lanet olasıca bir adam var diyorum!" İnci'nin sesi dışarıya kadar taşınca adam kafasını cama daha hızlı vurmaya başladı. Camdaki adamı nihayet Boyunduruk' ta fark etmişti.

Titreyen bir sesle "Şimdi ne yapacağız?" diye sordu. Hissettiği korku o kadar büyüktü ki her an bir ağaca çarpıp kaza yapabilirdi. İnci, soğukkanlı davranmaya çalıştı. "Şimdilik hiçbir şey. O adamın camları kırması imkansız ki kırabilse bile demirliklere takılır. Haritaya göre 1-2 km sonra gişelere varmamız gerekiyor. Orada hızını kesmeden ve küçük yapıya biraz yaklaşarak geçmen gerek. Adam o hızla yapıya çarpınca arabamızı bırakacaktır. Bırakmak zorunda...

Eğer şanslıysak orada birileri de vardır ve bu, hayatta kalma ihtimalimizi arttırır."

İkili o konuşmadan sonra gişelere varana kadar hiç konuşmadılar. Adam cama vuruşlarını hiç kesmedi. Gişelere vardıklarında gördükleri kalabalıkla birlikte rahatladıklarını hissettiler. İnsanlar kendi arabalarıyla şehri terk etmeye çalışıyordu ve her yerde güvenliği sağlamak için askerler vardı. Kurtulmuşlardı!

Camdaki adam araba durduğunda dışarıdaki insanları görünce şuursuzca onlara doğru yürümeye başladı. Kapalı arabadan vaz geçmesi çok sürmemişti. Onu fark eden askerler ise enfekte adamı anında etkisiz hale getirdiler.

İnci, gelişen olayları izlerken yanında değişik sesle nefes alan arkadaşına bakma ihtiyacı hissetti. Boyunduruk zombi tehlikesi geçmesine rağmen hala soğuk terler döküyordu. İnci biraz su alarak arkadaşına uzattı ve içmesine yardım etti. "İyi misin?" diye sordu. Öylesine bir soru olduğunu ikisi de biliyordu. "Bilmiyorum. Sadece zombiler hakkında konuşmakla onlardan kaçmak çok farklı şeyler. Kendimi hep maceraperest zannederdim. Böyle bir durumda soğukkanlılığımı korurum sandım. Yanılmışım...

Daha hiçbir şey görmedim bile ama titrememi durduramıyorum." Boyunduruk, kısık sesli ağlamalarını sürdürürken İnci arkadaşına nasıl davranması gerektiğini bilemedi. O da Boyunduruk'tan farksızdı. Hatta durumu daha kötü bile denebilirdi. Yapabildiği tek şey onu uyuması için arkaya gitmesini söylemekti. Boyunduruk, İnci'ye uyarak şoför koltuğundan kalktı ve arkadaki yatağın üzerine uzandı.

Arabanın kontrolünü alan İnci, askerlerin eşliğinde yavaş yavaş ilerleyerek gişeden geçmek için beklerken Boyunduruk dün gece hiç uyumamanın da etkisiyle çoktan uykuya dalmıştı. Arabanın içi yanan küçük elektrikli soba sayesinde sıcacıktı. İnci, bir ara asker kontrolü için arabadan inmek zorunda kaldı. Bu kadar sıkı kontrolün neden olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Yine de umursamadı. Öncelikleri daha farklıydı.

"Yolculuğunuzun nereye olduğunu öğrenebilir miyim?" Erkek bir asker elinde tuttuğu tabletle İnci'ye birkaç soru sordu. "Kars'a" asker tablete birkaç şey yazdı. "Pekala. Bu kağıdı alın ve bir sonraki gişelerde tekrar gösterin başka engellere takılmazsınız. Bu arada kalabalıklardan uzaklaşmayın. Güvenli yolculuklar dilerim." İnci askere sessizce teşekkür ederek arabasına doğru yürümeye başladı.

Temiz hava çok iyi gelmişti. Sonbahar mevsiminde oldukları için hava biraz soğuktu ama bunu umursamadı. Zihni temizlenmiş gibiydi. Bu yüzden arabaya gitmek için acele etmedi. Serin havanın tadını çıkarmaya çalıştı.

Kağıtları cebine koyarken önünden geçtiği arabadan genç bir kız yere düşerek çıktı. Kız arkasına bile bakmadan koşup uzaklaşmaya çalıştı ancak arabada olan biri ayakkabısını tutarak bu isteğini engelledi. İnci, iki sevgilinin arasındaki bir şaka olduğunu düşündüğü için önüne dönerek arabasına ilerlemeye devam etti. Daha önce sevgilisi olmamış biri olarak çiftler arasında olması gereken şakaların nasıl olduğu hakkında pek bir fikri yoktu. Normal oluğunu düşündü.

Arabaya vardığında cebindeki anahtarı ararken yakınlarda bir çığlık sesi duydu. Korkuyla arkasına döndüğünde az önce şakalaştıklarını düşündüğü iki kişiyi gördü. Genç kız, ona saldırmaya çalışan ve bir zamanlar sevgilisi olan bu adamdan kurtulmaya çalışırken umutsuzca çığlık atıyordu. Birilerinin onu kurtarmasını umdu.

İnci girdiği transtan çıkarak hızlıca arabaya bindi ve zaman kaybetmeden kapıları kilitledi. Gişelerin güvenli olduğunu düşünerek ne kadar da yanılıyordu böyle? Dikkatsizce davranmıştı. Metrodaki olaydan sonra bile gardını indirmiş ve güvende olduğunu düşünmüştü. Saf düşüncelerine sinirlendi. Dünya'da artık güvenli yer diye bir şey yoktu.

Arkasına dönerek Boyunduruk' u kontrol etti. Arkadaşı hâlâ uyuyordu. Anlaşılan ses yalıtımlı araçları ona huzurlu bir uyku bahşetmişti. Arkadaşını kontrol ettikten sonra sola dönerek olayın gerçekleştiği yere döndü. Her zaman filmlerdeki sahnelerin abartı olduğunu düşünürdü ancak bugün gördüklerinden sonra senaristlerin yeteri kadar tahmin edemediğini anladı. Olay birkaç dakikada bütün gişeye yayılmıştı. Nereden geldikleri bilinmeyen zombiler bir an da ortaya çıkmış ve dışarıda olan herkese saldırmaya başlamıştı. İnsanlar korkudan arabalarından inemiyorlardı bile fakat bu çıldırmış insanlardan korunmak için yeterli değildi. Zombiler birçok arabanın camını kırarak insanlara saldırmaya başladı. Her yerde çığlık sesleri yankılanıyordu. Askerler destek için üstleriyle iletişime geçseler bile destek ekibi gelene kadar ne kadar insanın hayatta kalacağı belli değildi.

Yerler birkaç dakikada insan cesetleriyle dolmuştu. Bazı insanlar anın paniğiyle arabalarından inip koşarak kaçmaya çalıştılar. Bu hatanın bedelini hayatlarıyla ödediler. Çünkü arabalarından daha uzaklaşamadan zombilere yemek oldular. Birkaç zombi İnci'yle Boyunduruk' un arabasını da sarmıştı. Camlara vurarak kırmaya çalışıyorlardı fakat ne kadar vururlarsa vursunlar camın kırılmaması onları başka yollara yönlendirdi. Bu sefer arabanın yüzeyine vurarak göçük çıkartmaya çalıştılar. Zırhlı arabaya çizik bile atamamaları onları iyice sinirlendirdiğinde gözleri dönen zombiler tekerleğe yöneldiler. Bilinçsiz zihinleri sadece arabaya zarar vererek içindeki insanları çıkartmaya çalışıyordu. Ancak İnci zombilerin niyetini fark edince onlara fırsat tanımadan arabayı çalıştırarak oradan hızla uzaklaştı.

Önüne atlayan zombileri tek tek aşarak gişelerin girişine gelmeyi başardı. Araba sürekli inip kalktığı için hızlı ilerleyemiyordu. İnci neyi ezdiğini bilmiyordu ve bilmek de istemedi. Neden böyle şeylere hep ona denk geliyordu ki? Dünya'nın sonuymuş gibiydi her yer. Belki de gerçekten sonuydu.

Arabanın çıkardığı ses bütün alanda dikkatleri üzerine çektiğinde bütün zombiler girişe odaklandı. Onlardan uzakta hareketli bir nesne vardı. Sulanan ağızlarıyla ellerindeki her şeyi bırakarak oraya koşmaya başladılar.

Görüntü olarak birlik halindeymiş gibi görünüyorlardı ancak bu büyük bir yanılgıydı. Virüslü insanlar beyinlerindeki zararla ailelerine bile zarar verebilecekken kendi türüyle ittifak kurması gülünç bir ihtimal olurdu. Gişeye yakın yerde bulunan zombiler diğerlerine kıyasla arabaya daha yakındı. Yalpalayarak koşmak da olsa araca doğru ilerlediler. Askerler hâlâ silah sıkarak daha fazla insanın kurtulmasını sağlamaya çalışıyorlardı. Kendi canlarından vaz geçeli çok olmuştu. Her yerde kan ve insan parçaları vardı.

İnci içinden kendine söylendi. Tek başına olsaydı belki bir nebze umursamayabilirdi ancak yalnız değildi. Şu an uyuyan Boyunduruk' un da sorumluluğunu üzerinde hissetti. Bu yüzden önünde duran zombilere karşı son hız giderken sakindi. Onlar adına üzülmek için çok geçti çünkü. İleride tedavi edilebilecek bile olsalar şu an bu iki genç kız hayatta kalmalıydı. Her birinden sessizce özür diledi...

Zombiler onlara doğru gelen araçla daha da şevklendiler. Bulanmış zihinleri sadece saldıracak insan peşindeydi ve bu hızda gelen bir aracın onlara çarpma ihtimalinde olacakları hesaplayamıyorlardı. İnci, sağ taraftaki kalabalık sırayı es geçerek arabayı sola döndürdü ve son hız ilerlemeye başladı. İnsanlar sol taraf boş olmasına rağmen hâlâ sırayı umursayarak sağ taraftan gitmeye çalışıyorlardı. Bu durum İnci'nin işine geldi. Şu an da bu kadar hızlı gidebiliyorsa eğer bunu sıradaki insanlara borçluydu.

Zombiler aracın üstüne atlasalar bile kaygan yüzey yüzünden bu o kadar da etkili olmadı. Güçlü araca zarar verememişlerdi ve hızlı giden araçla da daha fazla tutunamayıp zamanla bırakmak zorunda kaldılar. Bırakan zombiler aracın arkasından koşsalar da hızlı giden panelvana yetişemediler. İnci saate baktığında geçen 38 dakikanın ardından derin bir nefes aldı. Bir an için onlardan asla kurtulamayacağını düşünmüştü.

Boyunduruk bütün bu hengameye rağmen hâlâ uyuyordu...

İkili uzun bir süre bu şekilde ilerlediler. Yine de Ankara'dan kalabalık yüzünden fazla uzaklaşamamışlardı. İnsan taşıyan askeri araçların yanında kişisel araçlarla da ilerleyen insan kalabalığı ortamda savaş hissiyatı veriyordu. Bu bir bakıma doğruydu da. Hayatta kalma mücadelesi belki de verilen en acı savaştı.

Zar zor ilerleyen sıra saatler geçtiğinde bir süre sonra tamamen durdu. Araçlar milimle bile olsa ilerlemiyordu. İnci camdaki demirleri açmakla uğraşmak istemediği için yanına bir bıçak aldı ve arabadan indi. Gördüğü herhangi birine neler olduğunu sormak istiyordu. Kaybedecek zamanı yoktu.

İnci, bilgi almak için dışarıdayken Boyunduruk' ta derin uykusundan uyanabildi. Uyumadan önceki yaşadıkları yüzünden huzurlu bir uyku uyuyamamıştı. Haftaların üzerine yüklediği yük ve bugünkü olaylar onu rüyalarında bile yalnız bırakmamıştı. Karavanın içine baktığında küçük yerde İnci'yi hiçbir yerde görememek onda endişeye sebep oldu. Çıkarttığı ayakkabılarını hızlıca giyip neredeyse koşarak şoför koltuğuna yöneldi. Fısıldayarak "Neredesin İnci?" dedi. Uyanır uyanmaz karavanda yalnız olduğunu fark etmek onu korkutmuştu ancak gördüğü insan kalabalığı onu biraz da olsa sakinleştirdi. Saate baktı. O sıra düşünülürse hâlâ gişelerde olmalıydılar. Biraz daha sakinleşince mantıklı düşünmeye başladı. Bunda pencereden dışarıya bakmanın etkisi de vardı. Gişelerde değillerdi. Uzun bir araç kuyruğundalardı ve görünüşe göre kuyruk ilerlemeyi kesmişti.

Neler olduğunu anlamaya çalışırken dolaptan hemen bir ceket alarak üzerine giydi. Saçlarına özenmeden topuz yaparken çekmecelerin birinden beyzbol sopası aldı. Anahtarlıktan yedek anahtarları aldığında dışarıya çıkmak için kapıyı açmaya çalıştı. Kilitli olduğunu tahmin ettiği kapı onu şaşırtmazken yedek anahtarla kapıyı açtı ve arkasından geri kilitledi.

Boyunduruk çevresine bakındığında yalnız değildi. İnsanlarda neler olduğuna bakmak için inmişlerdi ve orada bulunan askerleri dinledikleri pek söylenemezdi. Boyunduruk ceketiyle sakladığı sopayı sıkıca tuttu, varlığı kendini güvende hissetmesini sağladığında İnci'yi bulmak üzere ilerlemeye başladı. Aslında nereye bakması gerektiğini bilmiyordu. Sadece temel bir iç güdüyle arkadaşını orada bulmayı umdu.

Bu sıralarda İnci ise uzun kuyruk boyunca ilerlerken sorunun ne olduğunu askerlere sormaktan vaz geçti. Onlarda sıradalardı ve neler olduğunu bildiklerini düşünmüyordu. Ancak bir süre sonra fikrinden pişman olmaya başladı. Geri dönmeli miydi? Arkasına baktığında göremediği panelvanla bu fikirden hızlıca vaz geçti. O kadar yol yürümüştü. Biraz daha yürüse sorun olmazdı.

İnci'yi gören insanlar da cesaret alarak arabalarından inmeye başladıklarında yol kalabalıklaşmaya başladı. İnsan kalabalığını gören askerler onları araçlarına geri yönlendirmeye çalıştılar. Nereden saldırı olacağını kimse bilemezdi ve her yeri açık olan bu konumda insanları korumak bir hayli zor olurdu.

Askerleri kimse dinlemedi. Bir an önce güvenli bölgeye gitmek için çıldıran insan kalabalığını şu an da kimse sorunu bulmaktan vaz geçiremezdi.

İnci, bağırarak konuşan insanlara dehşet içinde baktı. Herkes sesin zombileri çektiğini bilmiyormuş gibi davranıyordu! Olduğu yerde durup etrafı kontrol etti. Ses çok yüksekti ve İnci'yi bile rahatsız ettiyse bir şeyleri üzerine çekmesi an meselesiydi. Panikle arkasına dönerek panelvana doğru koşmaya başladı. Dışarı çıkma amacı artık umrunda değildi. Panelvandan fazla uzaklaşmış olduğunu fark edince içinden küfür etti. Üstelik onun tersi yöne ilerleyen insanlar genç kıza hiç de yardımcı olmuyordu.

O sırada Boyunduruk' ta yükselen sesler yüzünden koşmaya başladı. Ancak o İnci'nin aksine karavana doğru değil hâlâ dışarıda olan arkadaşını bulma umuduna tutunarak ileriye doğru koşuyordu. Onu gören insanlar genç kıza olan tuhaf bakışlarını gizlemediler. Bazıları Boyunduruk yanlarından koşarak geçerken arabada oturmanın da etkisiyle uyuşan eklemlerini esnetiyordu. Ailelerinden biri sorunu öğrenmeye giderken geri kalanı hava almak için dışarıdaydı ve tatildeymişçesine sohbet ediyorlardı.

Boyunduruk insanları arabalara yönlendirmeye çalışan askerlere kısa bir bakış atıp koşmaya devam etti. Bir taraftan da ceketine sakladığı sopası, ceket üzerinden elindeydi ve olası bir saldırıda kendini savunmayı planlıyordu. Kavga eden iki insana denk geldiğinde hızını hiç kesmeden yanlarından geçerken diğerine vurmak üzere olan tarafa etkisi fazla olmayan yumruk atıp koşmaya devam etti. Yumruk yumuşaktı fakat Boyunduruk 'un uzun boyu ve boks tecrübesi de işin içine girince saldırgan taraf hissettiği acı yüzünden durmak zorunda kaldı. Çoğu insan kavga izleme eğlenceleri bozulduğu için sinirliydi ancak kimse az önceki kıza tepki göstererek dikkatini üzerine çekme gibi bir aptallık yapmadı.

Boyunduruk kimseye yumruk atmamış gibi koşmasına devam ederken gözleriyle İnci'yi aramaya devam ediyordu. Bir taraftan da bu kadar uzaklaşmış olmasına hayret etti. İnci hızlıydı. Onu sinirlendirdiği zaman normalde yavaş olan koşuşunun bir an da hızlanmasından anlamıştı aslında. İnci tehlike anında gerçekten de hızlı koşan biriydi. Öyle ki sportif olan Boyunduruk bile onu geçmekte zorlanırdı.

Genç kız koşarken uzaklarda duyduğu çığlık sesleriyle olduğu yerde durmak zorunda kaldı. Sonra öncesinden de hızlı bir şekilde koşmaya devam etti. Sopa artık ceketinde değil sol elindeydi ve gözleri her yerde delicesine İnci'yi arıyordu. Nefesi artık ona yetmiyordu, ciğerleri yandı. Korktuğu başına gelmişti. Burada öleceğini düşündü. Hiç değilse İnci hayatta kalmalıydı. Düşünceleri buydu. Bu kadar hızlı koşmasının ve duyduğu seslere rağmen hâlâ ileriye doğru koşmasının tek sebebi buydu.

Şaşkın kalabalığa rağmen içlerinden bir kişi hızlıca Boyunduruk' a doğru koşuyordu. Boyunduruk tanıdık simayla rahatladığını hissetti. Gelen kişi İnci'ydi. Aralarında biraz fazla mesafe vardı ancak Boyunduruk yine de İnci'yi tanıdı.

İnci'de tanımıştı. İleride gördüğü Boyunduruk 'la başından aşağıya kaynar suların döküldüğünü düşündü. Hissettiği endişeyi tanımlayacak kelime dağarcığına sahip bile değildi o an. Arkasına kısacık sürede bakıp önüne döndüğünde Boyunduruk olduğu yerde durmuş İnci'yi bekliyordu. İnci ağrıyan ayaklarına rağmen koşmaya devam etti. Panelvana vardıklarında istediği kadar dinlenebilirdi. Tek tesellisi buydu. Bıçağı terleyen elinden diğer eline aldığında başına aldığı bir darbeyle dünyanın birkaç dakikalığına dönüp karardığını ve gece olduğunu zannetti. Dönen sadece kendisiydi. Yere ne zaman çöktüğünü bilmiyordu. Elleri hızlı düşme yüzünden aşınmıştı ve acıyordu. Biri ona doğru seslendi. İnci sesi zar zor duyabildi.

Kararan gözleriyle arkasına baktığında elinde tuttuğu kürekle virüs fazla işlemediği için bilinci yerinde olan insana baktı. Bilinci yerindeydi ancak son demleriydi. Gözlerinde kırmızı ve kahverengi savaş halindeymiş gibiydi. Elleri titriyordu, yine de küreği indirmedi. Salyalar akan ağzını umursuyormuş gibi görünmüyordu. İnci ağrıyan başını tuttuğunda daha fazla ağrımasına rağmen tutmaktan vaz geçmedi. Başının kanadığını tahmin etmek zor değildi. Panelvana varana kadar- ki varması bu durumda mucize gibi bir şeydi- kan kaybından ölmemek için kanamayı durdurmaya çalıştı.

İnci elindeki bıçağı sıkıca tutarken virüslü insana doğru doğrulttu. Gözleri, sallanan zihni yüzünden çok iyi görmüyordu. Bayılması an meselesiydi yine de kürekli kişi bir daha saldırmaya çalışacak olursa eğer bulduğu yere saplayacaktı. Genç adam boğuk ve titreyen sesiyle konuştu "Bu kişisel bir mesele değil tamam mı? Sadece... sadece içimdeki sese daha fazla tahammül edemiyorum ben ve şimdi seni..." adamın konuşmasını hıçkırığı böldüğünde bir süre konuşamadı. İçinde git gel yaşadığı belliydi. İnsan tarafı bunun yanlış olduğunu söylerken zombiye dönüşen tarafı sadece öldürmek istiyordu.

Geçen saniyeler sadece zombi tarafına fayda sağladı. Titreyen eli artık daha az titriyordu. Göz yaşları yavaşça azaldı ve en son da tamamen kesildi. Çevresine dikkat ettiği pek söylenemezdi. Sadece önündeki kurbanına bakıyordu ve onun da kalkacak durumu yoktu. Adamın dudakları yavaşça kıvrıldı. Kafasını tutarak kendine gelmeye çalışan genç kızın acizliğinden büyük bir zevk aldı. Daha sakin bir sesle konuşmasına devam etti. Her kelimeyi vurgulayarak konuşuyordu "İçimdeki sese daha fazla tahammül edemiyorum ben ve şimdi seni öldüreceğim..." Konuşmasını bitirdiğinde elinde tuttuğu küreği havaya kaldırarak hızla kıza doğru indirdi.

Çığlık seslerine bir çığlık sesi daha eklendi.

Her yer kırmızıya bulandı...

 

 

&&

KAMU SPOTU: Beğenmediğin bir şey olduğunda ya da sana hitap etmeyecek bir olay yaşandığında yapıcı eleştiri yapmak zor değildir. Bir dene. Çıkıp gitmek ondan da kolay inan bana :)

Kendine iyi bak 💜

Devam edecek...

Dolunay

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%