@dolunay034
|
Güzel yazdığımı iddia etmiyorum. Yazdıkça güzelleşmesini diliyorum...
Yazım veya noktalama yanlışım varsa lütfen kusuruma bakmayın gözümden kaçmış olabilir.
Başladığın tarihi yazar mısın?
İyi okumalar dilerim.
&&&&&&&
YER: Lavinia Bölgesi
Araştırma Tesisi
Yıl: 2524
Zaman: Belirsiz
Hava kapalıydı. Bulutlar tek bir ışık tanesinin bile geçmesine izin vermiyordu. Güneş yüzlerce yıl önce yaptığı işlevini unutmuşçasına uzun zamandır dünyayı ısıtmayı unutuyordu. Bugün de bu unutkanlığının en çok hissedildiği günlerden biriydi. İnsanlarınsa buna şaşırdığı pek söylenemezdi. Artık güneşin ışık vermiyor olmasını yadırgamıyorlardı bile. Buna alışmışlardı. Belki de eski zaman insanlarının söyledikleri doğruydu. Zaman, en iyi hilekardı.
Dağların ardına gizlenmiş yapı, alışık olduğu manzaraya ev sahipliği yaparken fazlasıyla masum görünüyordu. Sanki yarım saat dışarıda dolaşılsa hava onu öldürmeyecekmiş gibi mutluluk veriyordu. Ve huzur. Yağan her kar tanesi adeta huzuru müjdeliyordu. En iyi ressamlara ilham kaynağı olmaya ant içmiş her bir kar tanesi özene özene yağıyordu bu harabe olmuş dünyaya.
Genç kadın, elindeki olumsuz verilere bakarken kızaran burnunu görmezden geldi. Yine kar yağıyordu ve birazdan bu karları temizlemek için birileri geleceğinden yalnız olduğu son dakikaların tadını çıkarmaya çalıştı ancak bu zordu. Kalın giyinmişti, yine de üşümesine engel olamadı. Biraz hava almak için çıktığı ve tesisin sahip olduğu bu tek bahçe, belki de dinlenmek için en iyi seçenek değildi. Hayır, kesinlikle değildi. Çiçeklerin bile yetişemediği donmuş bir açıklığa kimse bahçe demezdi.
Çıktığı kapıya hızlı adımlarla ilerlerken bir taraftan da buzda kaymamaya çalışıyordu. Uzun süreli bir kırık tedavisini istemiyordu. Özellikle de eskilerin sahip olduğu tıptaki ilerlemelere henüz yaklaşamamışken kesinlikle istemiyordu. Nihayet kapıya ulaştığında ve içeri girdiğinde kantindeki ısı içini ısıttı. Soğuk havaları severdi fakat üşümeyi değil. O daha çok soğuk havaların insana sunduğu imkanları severdi. Sıcak çikolata ve şömine gibi.
"Veriler yine mi olumsuz Chae?" Genç kadını ilerlemekten durduran bu ses iş arkadaşı Hazal'a aitti.
"Olumsuz olması bir tahmin değil artık Hazal. Biliyorsun ki teknolojimiz bu testleri yapmak için yeterli değil. Belki birkaç yüzyıla daha ihtiyacımız var." İki genç kadın yüzlerindeki hüzünlü gülümsemeyle kantinden çıktılar. Koridorda birkaç meşale haricinde başka ışıklandırma yoktu ve biraz karanlık görünüyordu ama bunu ikisi de umursamadı.
"Belki de çok yanlış bir yerden bakıyoruzdur olaylara Chae. Bir çözüm yolu olmalı. Olmak zorunda. Birkaç yüzyıl beklersek insan nüfusunun kalacağından şüpheliyim" diyerek sessizliği bozdu genç kadın. Chae elindeki kağıtları sıkarken Hazal ile aynı fikirde değildi. Daha doğrusu bir fikre de sahip değildi. Bir araştırmacı olarak bunu söylemekten utanıyordu ama artık araştırmalarının son aşamalarındaydılar. Bundan sonra nasıl ilerleyebilecekleri hakkında hiçbir fikri yoktu. Yine de bunu Hazal ile paylaşmama kararı aldı. Daha fazla umutsuzluk kimseye fayda sağlamazdı.
"Bulabilir miyiz bilmiyorum ama bildiğim bir şey varsa o da 1368. verinin de başarısız olduğu gerçeği. Başka bir yol denememiz gerektiği kesin sadece bunun henüz ne olduğunu bilmiyoruz." Chae elindeki kağıtları bir saniyeliğine Hazal'a göstererek konuşurken uzak durmaya çalıştığı umutsuzluğu verdiğinin farkında değildi. Yalnızca gerçekleri söylemişti üstelik. Hayatları lanet olasıca bir umutsuzluklar yumağıydı.
İkisi de sessizlik içinde ilerlemeye devam ederken laboratuvarın giriş kapısının önüne gelmişlerdi. Hazal bu cevap üzerine sessizliğini korudu ve bozmaya niyeti varmış gibi de görünmüyordu. Chae bunun üzerine rahatlamış gibiydi. Arkadaşı konu hakkında üzerine gelmediği için mutluydu. Sinirleri zaten gergindi.
Kapıyı açıp çok da uzun olmayan sarmal bir merdiveni inmeye başladılar. Araştırma üssündeki her alanda olduğu gibi Chae'nin alanı da yerin altına inşa edilmiş devasa yapılardan oluşuyordu. İlk görüşte Lavinia Araştırma Üssü tek katlı birkaç binadan oluşuyormuş gibi görünebilirdi ancak bu sadece görüntüden ibaretti. Asıl üs, yerin altındaydı.
3 kat aşağı inince nihayet Hazal'ın odasının olduğu bölgeye gelebilmişlerdi. İki kadın birbirlerine sadece gülümsemeyle yetinip yollarına devam ettiler. Chae'de arkadaşına arkasını döner dönmez yüzündeki gülümsemeyi daha fazla koruyamadı ve boğazındaki rahatsız edici hissi geçirmek için birkaç defa öksürmek zorunda kalırken elindeki verileri tekrar gözden geçirmeye başladı.
Aklında tek bir soru dolaşıyordu. Bu şeyler tam olarak neydi? İnsana benziyorlardı. Ama değillerdi. Şimdilik tespit edilebilen tek şey inanılmaz hızları ve akıl almaz güçleriydi. Bir de isimleri... O da tesadüf üzerine bulunmuştu ancak önemli olan bu değildi. Kendilerine vampir diyorlardı. Ne kadar da tuhaf bir isimdi. Kelimenin kökeni hakkında araştırmalar yapılsa bir şey bulunabilmiş değildi. Uzun zaman önceki savaş sadece teknolojik olarak değil her anlamda bir kayba neden olmuştu. Buna yazılı kayıtlar da dahildi. O zamana ait çok az kayıt günümüze kadar gelebilmişti. Bu yüzden araştırmacılar örneklerle bir çıkarıma ulaşmaya çalışıyorlardı ancak bu çok zordu. Vampirlerin de bu konuda yardımcı oldukları pek söylenemezdi. O kadar hızlılardı ki insan gözüyle görmek mümkün değildi. Görmeyi sağlayacak teknolojiye de onlar sahip değillerdi. Haklarında yeterli bir bilgi yoktu. Eski zamanlardaki insanlar da bu konu hakkında hiçbir şey yazmamıştı. Yazılı tek bir kaynak yoktu. Varsa bile yok olmuştu.
Yine de Chae bunun işe yaramayacağının farkındaydı. O şeyleri durdurmak için daha fazlası gerekiyordu. Bildikleri tek şey, zavallı insanlara her ne yapıyorlarsa buldukları zaman vücutlarında kanın kalmamış olmasıydı. Bazen çoğu kurban bu kadar şanslı da olmuyordu. Vücut parçalarını bir araya getirip kimlik tespiti yapmaya çalıştıkları çok olmuştu. Karşılarındaki düşman her anlamda canavardı.
Genç kadın yavaş ve düşünceli bir ruh halinde koridorlardan geçerken diğer bölgeye geçebilmek için merdivenlerden inmek üzereydi ancak birinin kolundan tutmasıyla dalgın olduğundan geriye doğru sendeledi ve bu yüzden elindeki dosyalar dört bir yana dağılıp düştü. Arkasını dönüp kolunu tutan kişiye günün sinir ve hıncıyla baktı. Ama gördüğü tanıdık sima, kaşlarının havaya kalkmasına ve sinirin yerini şaşkınlığa bırakmasına neden oldu.
Victor Break. Bu genç adam Chae'nin amcası kadar olmasa da burada yüksek rütbeli bir askerdi. Bir albaydı. Koyu kahverengi saçları, açık mavi göz rengi, üzerine tam yapıştığı için tüm kaslarını ortaya çıkaran askeri üniforması ve çalışkanlığı ile örnek bir askerdi. Ve onun çocukluktan beri en iyi arkadaşıydı.
Genç adam yüzündeki alışık gülümsemeyle arkadaşına "Nasılsın?" diye sorarken yerinde zor duruyormuş gibi görünüyordu. Chae onun bir bakışta bile heyecanlı ve gergin olduğunu söyleyebilirdi ama neden olduğunu o söyleyene kadar sormayacaktı. Victor böyle durumlarda konuşmayı açmaktan çok hoşlanırdı ve her seferinde o kadar heyecanlı başlardı ki yakın çevresindeki insanlar sırf bunun için hiçbir şeyi bilmiyorlarmış gibi davranırdı.
"İyiyim. Sen nasılsın?" Chae'nin normal çıkan sesi hiçbir şey olmamış izlenimini verse bile Victor her şeyi anladığını fark edince bozuntuya vermemeye çalıştı. Üst düzey bir askerdi ve arkadaşı henüz tek bir kelime bile söylemeden onda bir şeyler olduğunu fark etmişse tanrılar yardımcısı olsun. Tek temennisi düşmana karşı iyi rol yapabilmekti.
"Her zamanki gibiyim. Sadece seni merak ettim. Daha doğrusu son çıkan dedikodulardan sonra senin nasıl bir tepki vereceğini merak ettim o kadar." Omuzlarını silkip her zamanki duruşunu takınırken elleri ceplerinde, Chae'ye attığı kozun nasıl karşılanacağını bekliyordu. Bir bakıma meydan okuyordu.
O sırada Chae'nin düşünceleri çok farklıydı. Son dedikodular mı? Bunu duymaması normaldi. Etrafında olup bitenlere hâkim biri olduğu pek söylenemezdi ve bundan şikayetçi değildi. İşi bütün zamanını yeterince alıyordu. Bu yüzden meraklanmayarak hatta Victor'un ağzındaki baklayı bir an önce duymak amacıyla kollarını göğsünde birleştirip ona sordu: "Tam olarak ne dedikodusu? Yine bir erkek tuttuğu buz hokeyi takımının kazanması için rüşvet mi teklif etti yoksa?" Dudaklarını büzerek alaylı bir şekilde sorarken kollarını çözüp bir taraftan yere çil yavrusu gibi dağılan dosyalarını toplamaya başladı. Victor da yerdeki kağıtları kastederek sessizce özür diledi ve toplamasına yardım etmeye başladı.
Yardım ederken sesinde birazcık alıngan bir ton eklemeyi ihmal etmeyerek onu cevapladı: "Ah, hayır. Ben bu tür haberlerle ilgilenmem. Fazla basit bir olay." İğrenç bir şeyden bahsediyormuş gibi yüzünü ekşitti. Eski halini takınması uzun sürmedi. Tekrar gülümseyerek dosyaları toplamasına yardım etmeye devam etti. Bir taraftan da sorusunu cevaplıyordu:
"Ben dışarıdaki felaketten bahsediyorum. Duyduğuma göre bir ekip kurulacakmış. Keşif ekibi. Çoğunluğu araştırmacılardan ve koruma amacıyla bir düzine askerlerden oluşan bir ekip. Saçmalık! O insanlar sadece araştırma yalanıyla ölüme gönderiliyorlar. Hem de göz göre göre ve kimse çıkıp da karşı çıkmıyor. Ya bu olasılığı kimse düşünmedi ya da insanlar gerçekten de bunu yapacak kadar hırsın kurbanı oldular. İnanamıyorum buna!"
Sonlara doğru fazla yükselen sesi üzerine bir an dururken etrafına bakıp davetsiz misafir olmaması için kolaçan etti. Burası Lavinia Bölgesi'ydi. Yanlış bir kelime yüzünden ölmeniz işten bile değildi. Bulunulan bu zor durum hesaba katılırsa güç, her şey demekti. Kimsenin olmaması üzerine rahatlayarak Chae'ye döndü ve bu sefer daha kısık sesle devam etti:
"Chae, amcan bu bölgede sözü geçen bir asker. Eminim ki onunla konuşursan bu saçmalıklara karşı çıkacaktır. Çıkmak zorunda. Yoksa çok kayıplar verebiliriz. Katliam olacak bunu ben bile görebiliyorum. Kaldı ki benden daha yüksek rütbeli askerler de görüyorlardır ve göz yumuyorlar! Sen bu durumun benden daha çok içindesin. Cesetleri görüyorsun. Neler yaptıklarını az da olsa görüyorsun. O yaratıklar hakkında bizden daha bilgilisin. Neler yapabileceklerini, yaptıklarını biliyorsun. Bizlerse her şeye sadece körü körüne atlıyoruz. Birkaç operasyon hepsi bu."
Derin derin nefesler alıp verirken bir taraftan da Chae'nin tepkisini ölçmek amacıyla yüzüne bakıyordu. Chae, Victor'un nasıl bir cevap beklediğinden emin değildi. Bu konuşmayı da amcasıyla konuşup fikrini değiştirmesi için yapmıştı ve Chae'ye bu konuda güvendiğini bakışlarından bile anlayabilirdi bir insan. Ancak bilmediği ve kaçırdığı şey ise Chae'nin de araştırma amacıyla böyle bir fırsat aramasıydı! Birkaç örnekle insanlık hiçbir yere ilerleyemezdi. Aksiyon alınmak zorundaydı ve işin içinde olmadığından bunu anlayamayan Victor'u yargılamadı.
Sadece heyecanlı hissediyordu. Fırsatın Chae'nin ayağına kadar gelmesi onun şansı mıydı yoksa şanssızlığı mıydı emin olamadı. Yine de önemsemedi. Bu fırsatı kaçıramazdı. Üstelik başına en fazla ne gelebilirdi ki? Yanlarında dalında uzman askerler de olacaktı. Sınırlardan çok uzaklaşmamalarıyla olası bir tehlike yok oluyordu. Chae, oldukça kibirli düşünüyordu. İncelediği cesetlerle yeterince bilgi sahibi olduğunu düşündü. Ne büyük yanılgı!
Bu yüzden Chae'nin o an vampirlerden daha fazla korktuğu biri vardı. Amcası! Amcası buna asla izin vermezdi. Genç kadının işi bu konuda çok zor zordu.
"Victor, senin söylediğin olayları daha yeni duydum yani haberim yoktu ve eminim amcam da senin deyiminle 'göz göre göre ölüme gönderilmek' ile ilgili hiçbir şey bilmiyordur." Sesinin titrememesi için nefesini düzene sokup devam etti. "Görevin intihar olduğunun ben de farkındaydım. Büyük ihtimalle sadece bir dedikodu ve gerçeklik payı yok. Hem baksana! Senin işin yok mu?"
Victor, Chae'ye tek kaşını kaldırıp yapmaya çalıştığın şeyin farkındayım gibi baksa bile Chae'nin korktuğu cevabı vermedi. Galiba gerginlik, Victor'un dikkatini sandığından daha fazla etkilemişti.
"Benimle aynı fikirde olmana sevindim Chae. Fikirlerin benim için önemli. Generalin haberinin olmadığını ben de düşündüm ama bu imkânsız. Buradaki her şey amcandan geçiyor. Yani biraz mantıklı olmalısın..." Sonlara doğru sesi kısıldığı için Chae, ne dediğini duyamadı ve Victor'da sormasına izin vermeden devam etti.
"Her neyse çok konuştum sanırım... Menekşe Askeri Tesisine gidecek askerler beni bekliyor olmalı daha fazla oyalanmayayım. Ben sadece bir süreliğine gideceğim için seninle vedalaşmaya geldim. Geriye bir sen kalmıştın ve döndüğümde beni dakikalarca kovalayıp en sonunda da dövme diye geleyim dedim." Yüksek sesli bir kahkaha attı Victor. Chae ise yüzünü buruşturmasına rağmen gülümsüyordu çünkü haklıydı. Vedalaşmaya yanına gelmemiş olsaydı iyi bir dayak yerdi.
Sonunda kahkahasını durdurabildiğinde devam edebildi. "Bu bir veda değildi zaten. Tekrar görüşeceğiz. Sadece senden ona dikkat etmeni istiyorum ben gelene kadar bir de kendine dikkat etmeni. İkincisi biraz zor olur ama en azından dene." Omuz silktiğinde omzuna Chae'den bir yumruk daha yedi. Victor yumruğu umursamadan konuşmasına devam etti. "Ha bir de onun yanına bana tehdit olacak birileri yaklaşırsa hemen tüm çirkefliğinle engellemeni istiyorum tamam mı canım arkadaşım yoksa bu arkadaşın hayatının sonuna kadar bekar yaşayabilir." Yalandan ağlıyormuş gibi yaparken Chae yüksek sesli bir kahkaha attı. Victor'un neden bu kadar gizem yapıp sevdiği kişinin adını yüksek sesle söylemediğini bilmiyordu. Yakın çevresindeki herkes zaten biliyordu ve buna Chae'de dahildi yani bu sır falan da değildi.
İkisi de bir süre birbirine baktıklarında ilk önce Victor sonra da Chae gülmeye başladı. Neye güldüklerini bilmiyorlardı. Sadece Chae bir süre sonra yüzünde bir ıslaklık hissettiğinde gülmeyi bıraktı ve şaşkınlıkla yüzüne dokundu. Ağlıyordu... Ne kadar belli etmek istemese de arkadaşının bu kadar uzak ve tehlikeli bir yere gidişini gülerek kamufle etmek istemişti ancak vücudu onunla aynı fikirde değildi. Ağlamasını durduramıyordu.
Victor, genç kadını kendine çekip sımsıkı sarıldı. Daha sonra bu duygusallığı için onunla dalga geçecek olmasına rağmen şimdi çok merhametliydi. Sırtını sıvazlarken kendince yatıştırıcı sözler söyledi. "Hey, ağlamanı istemiyorum. Evet, biraz uzak ama bu muhteşem bedene ihtiyaç duyuyorlar ve ben de çok merhametli biri olduğum için kıramadım ne yapayım." Victor'un oyuncu sesi işe yaramışçasına Chae sonunda güldüğünde genç adam da gülümsedi. "Ben daha sevdiceğime böyle sarılamadım Chae o yüzden ölmek gibi fikirler uzun süre bende yok. Sana da aynısını tavsiye ederim yoksa insanda alerjiye neden oluyor."
Chae sonunda biraz daha rahatlamış bir ruh halinde geri çekildiğinde arkadaşının yüzüne uzun süre baktı. Sonunda tek söylediği şey "Dikkat et." Olmuştu. Victor yeniden gülümseyerek başını salladı ve geldiği koridorlarda sanki hiç var olmamışçasına yok oldu.
Chae bir süre Victor'un kaybolduğu koridorlara dalarken en sonunda kendi alanına geçmek için iki kat daha aşağıya indi. Her kat aşağı indiğinde artan güvenlik önlemleri onu boğsa da ses ettiği pek söylenemezdi. Gün henüz bitmemişti. Ortalarında olmasına rağmen yorucu geçeceği belliydi. Odasında yirmiye yakın kadavra daha vardı ve akşama kadar en azından birkaçını daha inceleyip rapor tutmalıydı. Kadavralardaki kokuyu hatırlayınca yüzünü buruşturmadan edemedi. Galiba bu akşam hafif bir yemek yiyecekti.
&&&&&&&
YER: Gardenya Şehrinin Çıkışındaki Donmuş Bir Göl
Birinci Keşif Birliğinin Kamp Alanı
Yıl: 2524
Zaman: Belirsiz
Geniş düzlükte kamp kurmuş birliğin çadırlarına dağılmasının üzerinden uzun zaman geçmişti. Araştırmacılar ilk başta bu kadar açık bir alanda kamp kuracakları için gergindi ancak askerlerin güven verici konuşmaları biraz daha iyi hissetmelerini sağlıyordu. 15 çadırdan oluşan ekip birbirine yakın sıralanmıştı. Bu hem soğuk havayı kesmek içindi hem de olası bir tehlike durumunda hızlı toparlanabilmek içindi.
Nöbet tutan askerlerden biri, uykusuzluktan ağrıyan gözlerini ovuştururken etrafı gözlüyordu. Karanlıkta bir şey görmek zordu. En azından meşaleleri belli bir noktaya kadar görmelerine izin veriyordu. Kendini böyle teselli etti. Özel malzemelerden yapılan çadırları ve kıyafetleri havanın bile donduğu bu gecede hayatta kalmalarını sağlasa da yeterli değildi. Soba, bu havayı biraz daha katlanılır kılabilen tek şeydi.
Donmuş gölü sis kaplayalı neredeyse bir saat olmuştu. Bu sisin kampı sarması ise yarım saat. Askeri komutanlar araştırmacılara bir şeyleri belli etmemeye çalışsalar da bu yüzden çok gerginlerdi. Lavinia Bölgesinden fazla uzakta değillerdi. Neredeyse gelmişlerdi ancak kararan hava ekibi ikiye bölmeye yetmişti. Bir grup fazla açıkta oldukları için devam etme taraftarıyken diğer grup risk almanın gereksiz olduğunu ve havanın daha yaşanılabilir bir zaman diliminde yola koyulmalarını savunuyordu. İki taraf da kendince haklıydı. Her fikrin eksi tarafları bütün ekibi öldürmek için yeterliydi.
Yine de kalmak her geçen dakika daha tehlikeli bir hal alıyordu. Sadece birkaç üst düzey komutanın haberdar olduğu bu keşif gezisi şimdiye kadar sorunsuz ilerlemişti. Hedeflenen bölgede fazlasıyla önemli bilgilere ulaşmışlardı ve artık kendi canlarından çok bu bilgilerin üsse güvenle ulaşmasını umursuyorlardı. Ölürlerse bilgilerin tehlikeye düşeceği bir gerçekti. Varlıkları sır olduğu için ölümleri uzun süre sonra anca fark edilebilirdi ve şu anda kurtarma ekibi ile irtibata da geçemezlerdi. Tüm gezinin sır olması ellerini kollarını bağlıyordu. Belirsizlik sanki her dakika aleyhlerine işliyordu.
Bütün bu ikilemlerden habersiz nöbetini tutmakta olan bir başka asker komutanlarına kıyasla fazlasıyla mutluydu. Normal bir meslek yapsaydı görmesinin mümkün olmadığı yerleri gördüğü için mutluydu. Elinde defteri geçtikleri her yeri çizerken sanatçı ruhu bu dünya için fazla naif kalıyordu. Defterine karalamalarına devam ederken çadırının önündeki bir hareket dikkatini çektiğinde durup o bölgeye baktı. İlk başta rüzgâr sanmıştı ancak havada hiç rüzgâr yoktu. Sadece görmeyi sınırlayan bir sis vardı... Defterini yanındaki sandalyeye bırakıp ayağa kalkarken defterin yere düşmesini umursamadı. Gözleri uyuyan arkadaşına takıldı. Derin bir uykuda gibi görünüyordu. Sıkıntılı bir nefes verip uyuyan askeri boş verdi ve çadırın kapısını aralayıp kontrol etmek için dışarı çıktı.
Soğuk hava tokat gibi yüzüne çarparken kendine gelebilmek için birkaç saniyenin geçmesi gerekmişti. Ardından gözlerini sesin geldiği yere çevirdi ve yavaşça ilerlemeye başladı. Yaklaştıkça tahminlerinde haklı olduğunu fark etti. Dışarıda biri vardı ve ses ondan gelmişti. Rahatladığını hissetti. Büyük ihtimalle yolunu şaşırsan bir araştırmacıydı ya da biraz hava almak isteyen biri. Ona yaklaşırken bir taraftan da sesleniyordu. "Dışarıda olmanız tehlikeli lütfen çadırınıza dönün."
Önündeki beden sesini duyduğunda ilerlemesini kesmişti. Sisteki duruşundan bir erkek olduğunu düşündü. Fark ettiği detaylarla gerilmeden edemedi. Beden, iri duruyordu. Asker, ekipte bu kadar iri biri olup olmadığını sorgularken bir taraftan bedeni incelemeye başladı. Bu kişi her kimse biraz tuhaf görünüyordu. Sanki zar zor ayakta durabiliyormuş gibiydi. Genç asker bir rahatsızlığı olabileceğinden endişelendi ve gerginliğini unutup hareketsiz bedene yaklaşmaya başladı.
"Bayım iyi misiniz? Bir rahatsızlığınız varsa doktora yönlendirebilirim." Sisteki beden askere doğru dönerken yavaştı. Acelesi yokmuş gibiydi. Sanki bu havada dışarıda olmak onu zorlamıyormuş gibiydi. Tasasızdı. Cevap vermemesinden endişelenen asker biraz daha hızlandı. Adamın hipotermi geçirdiğini düşündü. Ölüyor olabilirdi.
Adamın yanına geldiğinde tekrar seslenmek üzereydi ancak ses tellerinden tek bir kelime bile çıkamadığında boğazındaki keskin ağrının farkına varabildi. Nefesi kesildi. Acı o kadar yoğundu ki başını döndürüyordu. Bilincini kaybetmemek için tüm varlığını ortaya koydu. Kanlar durmadan boğazından akıp kendi için ördüğü atkıyı kirletiyordu. O an alakasız anılar zihnini doldurdu. Örgü örmeyi ne zaman hobi olarak gördüğünü düşündü. İrkilmeden edemedi. Hayatının gözlerinin önünden geçmesi böyle bir şey miydi diye düşündü. Yere çöktüğünü hissediyordu. Ama buna anlam veremedi. Ona ne olmuştu? Neden boğazı kanıyordu? Neden önündeki adamın pençelerinde kan vardı? Bir insanın pençesi olur muydu? Ya da kırmızı gözleri...
Çığlık atmak istedi ancak tahrip olan ses telleri buna izin vermedi. Korkuyordu. Ölmek istemiyordu. Daha resmini tamamlayamamıştı. Ölemezdi. Hiç âşık olmamıştı. Arkadaşıyla girdiği saçma iddiayı kazanamamıştı. Bu yüzden ölmemeliydi. Okumak istediği bir sürü kitap vardı. Ölmek istemiyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Korku tüm hücrelerini sararken vücudu tamamen yere düşüp kara saplandı. Gözleri kapanmaya başlamıştı. Gittikçe hissizleşiyordu. O sırada son dikkat kırıntıları ile o canavarın yanına diz çöktüğünü hissetti. Kendinden uzak durmasını haykırmak istiyordu. Ancak yapamayacağının farkındaydı. Ölmek üzereydi.
Adam, yerdeki askerin künyesini eline alıp ismin okudu "Darren..." yerdeki bedenin ona cevap veremeyeceğinin farkında olduğu için onu umursamadan devam etti. "Ölen ilk kişi olduğun için şanslısın Darren çünkü senin aksine insan arkadaşların pek şanslı olmayacak. Aptal bir insan olman senin daha acısız bir ölüme kavuşmanı sağladı. Bana minnettar olmalısın. Kimseye böyle bir imtiyaz vermemiştim."
Adam çöktüğü yerden kalkarken yerdeki genç adama bir daha bakmadan ilerlemeye başladı. Darren aslında fark etmemişti ama saldırıya uğradığında aynı zamanda bütün ekip de saldırıya uğramıştı. Vampirler sisten faydalanıp bütün kampı kıskaç altına aldığında geriye saldırı için sadece komutu beklemek kalmıştı. Komut geldiğinden itibaren de ıssız bu yerde çığlıklar geceyi süslemeye başlamıştı. Vampir haklıydı. En kolay ölüm Darren'e aitti. Çünkü katliamdan sadece birkaç saat sonra olay fark edildiğinde araştırma tesisinin cesetleri tespit edebilmesi için özel bir çaba göstermesi gerekmişti. Komutanların korktukları başına gelmişti. Veriler ne yazık ki çalınmıştı ve bir kopyası olmadığı için bu insanların ne uğruna öldüklerini bilmek imkansızdı. İnsanlık o gece ağır bir darbe yemişti. Üstelik fazlasıyla kanlı olanından.. .
& Bölümde adı geçen yerlerin anlamları:G "Gardenya çiçeğinin anlamı da oldukça etkileyicidir. Çiçekleri hep beyaz renkte olduğu için melekleri temsil eden bir çiçek olarak hatırlarda kalır. Ayrıca beyaz renkten dolayı saf ve temiz duyguların temsilidir. İyi niyet, duygusal bağ ve temiz kalpli olmak bu çiçeğin anlamlarından biridir. Gardenya, eğitimin en iyi olduğu şehirdi. Bu yüzden zengin insanlar çocuklarını buraya okumaya gönderirler.
Menekşe ilkbaharın müjdecisi, sevgi ve sadakatin simgesidir. Aynı zamanda ülkenin başkentinin adıdır.
Lavinia çiçeği, dünya üzerindeki pek çok ülkede ölüm çiçeği olarak bilinmektedir. Araştırma üssü ve askeri üssün ismi bu çiçekten ilham alınmıştır.
KAMU SPOTU: Beğenmediğin bir şey olduğunda ya da sana hitap etmeyecek bir olay yaşandığında yapıcı eleştiri yapmak zor değildir. Bir dene. Çıkıp gitmek ondan da kolay inan bana:) Kendine iyi bak 💜
Devam edecek.
DOLUNAY
|
0% |