@dolunay034
|
Güzel yazdığımı iddia etmiyorum. Yazdıkça güzelleşmesini diliyorum...
Yazım veya noktalama yanlışım varsa lütfen kusuruma bakmayın gözümden kaçmış olabilir.
İyi okumalar dilerim.
&&&&&&&
YER: Lavinia Bölgesi
Araştırma Tesisi
Yıl: 2524
Zaman: Belirsiz
"Cesedin boynunda, kollarında ve bileklerinde daha önceki cesetlerde gördüğümüzle bire bir diş izleri var. Bir insanın diş izlerine benziyor ancak değil. Daha sivri, daha keskin ve daha parçalayıcı. Kayıt altındaki hiçbir hayvanın diş izleriyle de uyuşmamakta. Vücudundaki kan oranına baktığımızda nerdeyse hiç yok. Bu sebepten dolayı vücudu olması gerekenden çok daha yaşlı görünüyor. Dişlerinde ve tırnaklarında kırılmalar olmuş. Devam etmekte. Cesed, diğer olaylardan farklı olarak insan yerleşkelerine daha yakın bir yerde ortaya çıktı. Bulunması üzerinden uzun zaman geçmediğinden önem teşkil ediyor." Chae elindeki kâğıda incelediği cesedin bilgilerini kaydediyordu. Alışkın olduğu bir görüntüydü. Bu yüzden bilgileri yazarken soğuk kanlıydı. Yanındaki asistanları da o bilgileri not ederken bedenin bulunduğu koordinatları not ediyordu. Etraf sessiz ve kasvetliydi. Her zamanki gibi. Evet, turuncu bölgeye hoş geldiniz.
Lavinia üssü 5 aşamadan oluşuyordu. İlk bölge yeşil alandı. Gelen bilgilerin önem derecesine göre ayıklandığı ve gerekirse tepki gösterildiği alandı. Yani arama kurtarma ekibi yeşil alandadır ve önemsiz olayların olduğu durumlarda izin almaksızın göreve çıkabilirler. Bir diğer kısım ise gelen bilgilerin diğer departmanlara yönlendirildiği mavi alandır. Önemli bir alandır ve istihbarat bölümünden sonra üsteki en gizemli alandır. Bilgilerin gizliliği ve doğru yerlere ulaşmaları bu alandan sorumlu olduğu için dikkatin fazla olduğu bir alandır. Bir diğer alan ise daha az önemli olayların incelendiği ya da kaybolmuş teknolojiyi yeniden bulmaya çalışan sarı alandır. Önemli bir alan olmasına rağmen gizlilikte diğer alanların gerisinde kalmaktadır. Onun bir üst alanı istihbaratın olduğu alan olan kırmızı alandır. Turuncu alandan sonraki en önemli alandır ve devletle ilgili özel olaylar bile burada incelenir.
Lavinia üssü, yerin 5 kat aşağısına inşa edilmiş korunaklı bir yapıdır. İlk başta yetkililer bütün üsse renk adının verilmesini gereksiz bulduğu için karşı çıkmıştı ancak o dönemdeki bir yetkili yaşadıkları durumu okuduğu kitaba benzettiğini ve bundan ilham alarak isimlerinin oradaki renk kategorisi gibi olmasını öne sürmüştü. İlk başta bu saçma gelse bile sonrasında kabul edilmişti.
Yapı, ilk bakışta 10 binadan oluşan bir üs gibi görünür ancak bu sadece yanılgıdır. Sınırın ön tarafları askeri yapılanmadır ve özellikle de üssü korumak için kompleks bir yapıda inşa edilmiştir. Arkalarda yiyecek gibi hayati öneme sahip yapıların sevk ve depolanmasına yönelik düzenleme vardır. Sağ ve sol taraflarda üssün yerleşim alanları bulunur. Buraya küçük bir şehir demek bu yüzden daha doğrudur.
Araştırma üssünün asıl binası ise bütün binaların ortasına inşa edilmiştir. Önem derecesi aşağıya indikçe artmaktadır ve buna bağlı olarak güvenlik önlemleri de her kat indikçe artar. Binanın 5. katında ise bu üssün belki de en önemli alanı olan turuncu alan yer alır. Vampirlere dair bütün araştırma ve yürütme bu alana aittir. Bu konuda tamamen bağımsızdırlar ve devlete hesap vermek zorunda değillerdir. Büyük felaketten sonra kurulan bu üssün asıl amacının bu yaratıkları incelemesi düşünüldüğünde turuncu alana bu kadar önem vermeleri kabul edilebilir bir durumdu.
24 yaşındaki bu genç kadın da dünyada insanların acımasızca ölümüne sebep olan vc17 virüsüne sahip insanları normale döndürmeye, virüsü yok etmeye ya da kontrol altında tutmaya çalışan binlerce araştırmacıdan sadece biriydi. Fakat bırakın normalde döndürmek ne olduğunu çözmeyi bile başaramamışlardı. İşleri çok zordu. Şu an da bile kaç insanın katledildiğini kimse bilemezdi. Kar, çoğu cesedin üstünü örttüğünden bu canavarların en büyük işbirlikçisiydi. Doğa bir kez daha intikamını alıyordu.
Virüs ortaya çıktığında etrafa ölümü çağrıştıran bir kaosun hâkim olduğu söyleniyordu. En azından korunabilen birkaç yazılı kayıtta böyle yazıyordu. Anlatılanlara göre dünya 500 yıl önce amansız bir savaşın göbeğindeydi. Şu anda nasıl bir teknoloji olduğundan emin olamadıkları ve sadece kayıtlardan öğrendiklerine göre yaşanılan nükleer savaş, gelişmiş bu medeniyetin sonu olmuştu. Nükleer serpinti insanların genleriyle oynamış, birçok gaz stratosfere kadar çıktığı için dünyaya geri inememiş ve şu anda yaşanılan buz devrinin temellerini atmıştı.
Ancak insanların beklediği bir diğer şey, genlerdeki bu değişimin sadece fiziksel aksaklık olması yönündeyken gerçekler çok başkaydı ve bunu fark ettiklerinde ise geç olmuştu. Her yer artık kan ve çığlık içindeydi. Savaştan yıllar sonra bile... İnsanlar; o yaratıkların vahşetinden kurtulmak için birbirini ezerek barınaklara gitmeye çalışırken çoğu insan ezilmekten dolayı ölmüş, hükümetler işlevsizleşmiş ve dünyada artık güvende olduğun hiçbir yer kalmamıştı. Ancak en kötüsü kendini sadece sahnenin sonuna hazırlamıştı.
Nükleer savaş zamanlarındaki sıcaklık, buzulları bir zamanlar yalnızca kutuplardayken olması gerekenden hızlı erittiğinde denize kıyısı olan ülkelerin çoğu sular altında kaldı. Ardından birtakım gazların bulutları kaplamasıyla buz devri yaşanmaya başladı ve sular altında kalan yerler donarak yaşamı imkânsız kıldı. Dünyada yaşamın hala sürebildiği tek yerler yüksek yerlerdi. Çoğu ülke sular altında kalma ile baş edebilse bile donma karşısında hiç şansları yoktu ve yok olmaya mahkûm oldular.
İnsanlığın hala devam edebildiği tek yerde olduğu için kendini şanslı hissedenlerden biri olamamıştı Chae. Eskiden dünya nasıl bir yerdi bilmiyordu ama şu anda yaşadıkları dünya cehennemin bir maketiydi. Yaşamak için kesinlikle en kötü yerdi. Dışarıdaki dondurucu soğuk ve kanınız için yaşayan canavarların olduğu bir dünyada yaşayabildiği için kimse mutlu olamazdı. Çünkü sadece av olana kadar yaşayabilirdiniz. Dünyanın bir tek buna izni vardı.
Chae kayıt işlemi bittiğinde sedyenin yanından bir iğne alıp poşetin içinden çıkardı. Poşeti çöpe attıktan sonra masanın üzerindeki mavi sıvıyı eline damlasının bile dökülmemesi için dikkat ederek iğnenin içine çekti.
İğne istediği gibi mavi sıvıyla dolunca sedyenin üzerindeki kadavraya yaklaştı. Diğerleri onu gerginlik ve biraz da heyecanla izlerken Chae herhangi bir şey hissetmeden mavi sıvıyı cesedin vücuduna enjekte etti.
Beden kuruduğu için bir DNA örneği alınamayacağından bilim insanları çok uzun zaman önce birçok zorlu testin ardından ölen insan vücudunun kısa süreli canlanması için 'Gecenin Göğü' adını verdikleri bir sıvı icat ettiler.
Bu sıvı sayesinde cesetlerin DNA değerleri araştırmacılar tarafından alınabilecek ölçüde ve kolaylıkta oluyordu. Geçen 5 saniyenin sonunda cesette gözle görülür bir değişim olmuştu bile. Chae zamanın geldiğini anlayıp vücudundan yavaşça bir DNA örneği aldı. Aldığı örneği yanlarında bulunan asistan Daehyun'a verdi.
Asistanı da DNA örneğini alıp özel buzluklara götürdü. Geri geldiğinde kadavra diğer görevliler tarafından çoktan götürülmüştü ve içerisi toplanmıştı. "Pekâlâ kokuya dayanarak bile iyi iş çıkardınız. Gördüklerinizle ilgili rapor yazmanızı istiyorum. Masama koyduktan sonra evinize gidebilirsiniz. İyi akşamlar."
Öğrenciler, doktoru kafasıyla onaylayıp iyi akşamlar dileyerek kalan işleri halledip lavabarotuvardan çıkıp gittiler.
Öğrencilerinin aksine o ise biraz daha kalıp masasındaki raporları okuyup değerlendirmelerde bulunuyordu. İnceleme alanının yan tarafında olan odası sadece bir kapı uzaklığındaydı ve dondurucularda ölmüş insanların olduğunu bilmek ilk başlarda onu gerse bile zamanla alışmıştı. Odasının dekorasyonu ise diğer araştırmacıların aksine fazlasıyla sadeydi. Aradığını çabuk bulmak isteyen biri olarak aşırılıktan her zaman uzak durmuştu. Pencerenin önündeki masasında okumalarını yaparken kapının tıklatıldığını duydu. Ardından da izni beklemeyip açıldığını.
"Seni burada bulacağımı biliyordum genç hanım. Kendini bu kadar yormamalısın. Fazladan yaptığın her mesai seni çözüme falan yaklaştırmaz sadece koyu halkalar veriri o kadar. Tabi senin hasta olup evden çıkmama gibi planların varsa işler değişir o zaman biraz daha kalmalısın." Chae daldığı işinden amcasının sesiyle çıktığında ona doğru dönüp baktı. General kolunu kapı pervazısına yaslayıp biraz alay barındıran gülümsemesiyle bakıyordu. Bu gülümsemesi hiç değişmemişti. Ne zaman bir şeye sinirlense bunu yeğenine belli etmemek için gülümsemesiyle kamufle ederdi. Bu gerçek Chae'nin içini sıcacık ediyordu. Amcasının aksine gülümsemesi gerçekçiydi. Ruh hali tamamen düzeldi.
"Tamam" Ellerini hava kaldırıp teslim oluyormuş gibi göründü. "Elimdeki raporları kilitli dolaplara yerleştirip hemen geliyorum az kalmıştı zaten. Sen de o zamana kadar dışarıda bekle beni ne dersin?" Genç kadının gülümsemesi fazlasıyla sevimliydi. Kahverengi çekik gözleri biraz kısılmıştı ve amcasının böyle zamanlarda onu ısırmak isteyecek kadar sevimli bulduğunu biliyordu ve bunu sonuna kadar da kullanıyordu. İşe yaramıştı da. Amcası gülümsedi ve tek kelime etmeden kafasını onaylar anlamda sallayarak odadan çıktı. Amcasının çıkmasından sonra Chae'de elindeki raporlar şifreli kasalara koydu ve zaman kaybetmeden amcasının yanına gitti.
İkili kol kola evlerinin olduğu bloğa giderken belki de Chae için günün en güzel zamanını geçiriyorlardı. İşlerinin yoğunluğundan amcasıyla konuşmaya vakit bulamazdı çoğu zaman. Aynı evde yaşamadıkları için de bu gibi küçük zamanlarda konuşmaya bayılıyordu. Zamanın daha değerli olduğunu düşünüyordu.
Yine de en sevdiği aktivite olmasına rağmen kendini huzursuz hissediyordu. Üstelik sebebini bilmek onu daha da geriyordu. Nasıl germezdi ki? Gece yarısını çoktan geçmişlerdi ve o yaratıklar dışarıda kaos çıkartıyorlardı. Nedenini bilmedikleri bir şekilde saldırılar çoğunlukla hep gece oluyordu. Bazen bulutların göğü tamamen sardığı zamanlar da gündüzde olurdu ama bu o kadar seyrek yaşanmıştı ki göz ardı edilmesi kolaydı. Saldırı periyodunu incelediklerinde ve çoğunlukla gece saldırdıklarını keşfettiklerinde ülke genelinde havalar karardıktan sonra sokağa çıkma yasağı gelmişti. Buna göre her noktaya hanlar inşa edilmişti ve geceyi geçirecek yeri olmayan insanlar ki bunlar daha çok evinden uzak insanlardı o hanlarda geceyi ücretsiz bir şekilde kalabiliyorlardı. Devletin bu konuda politikası çok netti. Yine de o canavarların sınırlarını bilmediğimizden bu önlemlerin onları ne kadar tuttuğunu bilemiyorlardı. Şimdilik işe yarıyordu o kadar.
"Amca, dışarıyla ilgili bir haber var mı?" Chae uğursuz düşüncelerinden kurtulmak için amcasına herhangi bir soru yöneltti. Biraz da Victor'un söylediklerini teyit etmek istiyordu ve biraz da haklı çıkmak. Ancak amcası çarpılmış gibi görünen yüzüyle genç kızın kolundan çıkıp ona döndüğünde ilk defa haksız çıkmayı dilemişti. Amcasının daha önce ona bakarken bu kadar ürkmüş göründüğünü hatırlamıyordu.
Park Chae, amcasının neden bu kadar korktuğuna anlam veremedi. Onun gibi olan kahverengi gözleri titreyerek bakıyordu. Beyaz teni daha da solmuştu. Normal bir soru sorduğunu düşünüyordu. Herkesin birbirine sorduğu rutin sorulardan birini sormuştu. Bu kadar tepki verdiğine göre ortada dönen bir şeyler olmalıydı. Ama ne? Bu belirsizlik onu daha da tedirgin etti.
Chae konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki yanlarına gelen bir asker, amcasını General David'in çağırdığını söyledi. Daha sonra da geldiği yere hızlıca geri döndü. Hatta o kadar ki Chae askerin gelip gelmediğini zihninin bir oyunu sandı. Ama değildi. Daha sonra amcasını generalin çağırdığı gerçeği zihninde yankılanınca amcasına dönüp sesindeki endişeyi ve şaşkınlığı saklama ihtiyacı hissetmeden bunu sorguladı: "Yine mi? Normal zamanlarda sen ve general birbirinizi boğazlarsınız. Ama bu kaçıncı çağırışı böyle? Amca dışarıyla ilgili bir sorun mu var? Bu çağırmaları hiç normal değil." diye sordu. Son kısmı söylerken her insan gibi Chae'de bunun adını bile bahsetmekten memnun olmadığı için sesini biraz kıstı. Genç kızın sorduğu soru üzerine zaten beyaz olan teni iyice kireç gibi oldu generalin. Bu tavırlarına bakılırsa Chae tahminlerinde haklıydı. Yanılmayı diledi.
Tek kaşını kaldırıp amcasının cevap vermesini beklerken nefesini tuttuğunu yeni fark etti... Şu an, avını kıstırmayı bekleyen Sibirya kaplanı gibi ya da izlediği tiyatronun yeni bölümünü bekleyen biri gibi göründüğüne emindi. İşin tuhaf tarafı ise daha önce hiç tiyatro izlememişti. Burada sosyal aktivite sayılabilecek pek etkinlik yoktu. O tür şeyler daha çok Zambak şehrinde olurdu. Lavinia bölgesinde değil.
Park Baekhyun bu uzun ve tuhaf bakışmaya daha fazla dayanamayarak boğazını temizleyip söze girdi. "Elbette ki hayır kızım. Gelmesini beklediğimiz askeri konvoy yoldaki buzlanmadan dolayı gelemedi. Sanırım General David bunun için çağırıyor. Sen şimdi eve git. İşim bitince ben de gelirim." Sözlerini bitirir bitirmez yeğenini yanaklarından öpüp ıssız koridorlarda kayboldu. Arkasında şaşkın bakışlarla bakan bir adet Park Chae bırakarak...
Chae kaç dakika geçti bilmiyordu ama hem insanların garip bakışları hem de ayaklarının sızlamasından olsa gerek girdiği transtan çıkıp evine doğru yürümeye başlayabildi. Amcasının mazeretini düşünüyordu. Hiç ikna edici değildi. Amcası burada yüksek rütbeli biriydi ve askeri bir konvoyun tesise gelememesiyle o ilgilenemezdi. Ondan önce başka departmanlar olaya el atardı. Turuncu bölgeye kadar sıçrayan bir iş kesinlikle basit olamazdı. Bu işte bir tuhaflık vardı.
Tesisin kapalı alandaki yapay bahçesinden geçerken eve gidince ne yemek yapması gerektiğini düşünüyordu. Bu o yaratıkları birazda olsa aklından uzaklaştırmayı başarmıştı. Böyle düşünceler Chae'ye insan olduğunu hatırlatıyordu ve bunu seviyordu.
Nihayet bir üst basamağa çıkabildiğinde dalgınlıktan sıyrılmaya çalışıyordu. Başarılı olduğu pek söylenemezdi.
Düşüncelerini hızlı giden bir araştırmacı koluna çarpana kadar sürdürebildiğinde olduğu yerde durdu. Erkek araştırmacı özür dileme zahmeti göstermeden yanından geçip koşmuştu. Genç kadın çatık kaşlarla onun gittiği yere baktı. İstihbarat fazlasıyla gizli bir departandı ve kırmızı bölgeydi. Büyük ihtimalle kimse ona bir şey demeyeceği için bilgi sahibi de olamayacaktı ancak bu yine de merak etmesine engel olamadı. Bu yüzden onu takip etmeye karar verdi. Adam fazla şüpheli davranıyordu ve eve gittiğinde yapacak hiçbir şeyi olmayan Chae için şu an da onu takip etmek cezbediciydi.
Hafif koşar adımlarla önündeki araştırmacıyı takip ederken insanların ona olan garip bakışları umurunda değildi. Biraz da ilerledikten sonra ilerideki kalabalıkla olduğu yerde durdu. Acil alarm varmış gibi görünüyordu. O halde neden diğer departmanlar bilgilendirilmemişti? Olağanüstü durumlarda tüm üs haberdar edilmeliydi. Chae'yi gören ve beraber çalıştıklarından onu tanıyan bir görevli selam verip ayrılmaya çalıştı ancak kolunu sıkıca tutan parmaklar buna engel oldu.
"Neler oluyor burada?" Görevli biraz tedirgin duruyordu. Durmadan terliyordu da. Yine de konuştuğunda sesi bile titrememişti. Disiplini taktire şayandı. "Efendim beklenen konvoy geldi. Onları karşılıyoruz." Bu açıklama genç kadını pek tatmin etmedi. "Birçok üst rütbeli araştırmacıyla mı? Bana neler olduğunu eksiksiz anlatmanızı istiyorum gerekirse araştırmacı kimliğimi kullanırım." Doktorlar arasında rütbe yoktu ancak departmanlar arasında vardı. Her üst basamaktaki bir araştırmacı onun üstündeydi ve bu rütbe görevi görüyordu.
"Bunu ben de anlatabilirim Bayan Park." İkisinin sözlerini kesen, amcasını konuşmak için çağıran General David'di. Chae şaşkınlığını saklamaya çalışarak Generale selam verdi. "General. Sizin burada olmanızı beklemiyordum. Ciddi bir şey mi var efendim?" "Var doktor. Odama geçelim burası çok kalabalık." İkili o kaos ortamından ayrılıp General David'in odasına gittiler. Chae, işin içine generalinde girmesiyle huzursuzluğunun arttığını hissetti. Bu adam önemli bir durum yoksa bırakın gelmek bakma zahmetine bile girmezdi.
Odaya gelip oturduklarında general hemen söze başladı. "Gördüğün gibi doktor. Amcan sana hiç bahsetti mi ya da ne kadar bahsetti bilmiyorum ama gelmesi beklenen keşif birliği saldırıya uğradı." Chae dehşete düşmüş bir halde "Bu nasıl olabilir?" diye sordu. Ardından "Keşif Birliğinin varlığından nasıl turuncu departmanı haberdar etmezsiniz general. Bu bir suç! Eğer öğrenilirse başınız büyük belaya girer. Ölebilirsiniz bile." General buz gibi bir ses tonuyla doktoru cevapladı. " İnanın bana tamamen kontrol dışı bir olaydı. Bu birliğin varlığını turuncu departmana söylememizin ardında General Park var. Birlik döndükten sonra varlığından bahsedilecekti ancak işler çığırından çıktı. Nedenini bilmediğimiz bir şekilde geceye yakın yola koyulmuşlar ve hava karardığında da kamp kurmak zorunda kalmışlar. En azından tutulan yazılı kaynaktan öğrendiğimiz şekilde bu olmuş. Çünkü kurtulan kimse olmadı bu bilgiyi teyit etmemiz zor. O birlikte çok sayıda yetenekli araştırmacı ve asker vardı. Bu insanlık için büyük bir kayıp doktor. Ne yapıp edip o verilere ulaşmamız lazım. Beni anlıyor musunuz? Hiç değilse ölen o insanlar için almalıyız. Canları pahasına toplamaya çalıştıkları o bilgilere ulaşmalıyız. Ne uğruna öldüklerini öğrenmeliyiz."
Chae, generalin ne demek istediğini anlıyordu. Victor'un söylediğinin aksine inceleme ekibinin oluşturulması dedikodu değildi. Zaten varlardı. Ellerinin buz tuttuğunu hissetti. Generale belli etmeden terini pantolonuna sürdü. "Peki benden ne istiyorsunuz General? Bu bilgileri bana boşuna söylemiş olamazsınız."
General, Chae'nin sözleriyle gülümsedi. Sevecen bir gülümseyiş değildi. "Dikkatli birisiniz doktor ve bu görev için de biçilmiş kaftansınız. Kısa keseceğim. Araştırma ekibinin başında olmanızı istiyorum. O verilere fazlasıyla ihtiyacımız var ve bu iş için herhangi birine güvenemem. Sizin görev almanızı istiyorum. Emir veremem bu yüzden rica ediyorum bunu düşünün. Ekip çok yakında yola çıkacak."
Chae durumun öneminin farkındaydı. O canavarlar daha önce hiç insan konvoyuna saldırmamışlardı. Saldırdıklarına göre araştırma ekibi önemli bir şey öğrenmiş olmalıydı. Yine de generalin kibri onu sinirlendirdi. Nasıl bu kadar sakin durabildiğini dehşete düşmüş halde izledi. O insanların ölüp ölmediğini umursamadığı ortadaydı. Sadece bilgileri istiyordu. Görevin öneminin farkındaydı ve itiraz etmeyi de düşünmüyordu. Yine de bunu karşısındaki adama belli etmemeye karar verdi. Victor'dan duyduğu zamanki heyecanı yoktu içinde. Öğrendiği bilgiler kanını çekmiş gibiydi.
Generale ondan haber beklemesini söyleyip odadan çıktığında hemen eve gitmek yerine saldırıya uğrayan birliğe bakmaya karar verdi. Bütün ekip imha edilmişti. Hayatta kalan kimse yoktu. Eğer yoklukları belki olmasaydı ölü bedenleri belki de haftalarca o soğuk yerde yatardı. En sonunda da yok olurdu. Kalabalıkta daha fazla kalmak istemiyordu. Uzaktan baktığında bile tüyler ürpertici görüntüler midesini bulandırıyordu. O yaratıklar, kimseye acımamıştı.
Sonra aklına Victor geldi. İçini dehşet verici bir korku sardı. Arkadaşının ölü bedenini incelediğini düşünmek bile istemiyordu. Onların da saldırıya uğrama ihtimalleri mahvetti.
Terlediği için giymediği ceketini şimdi buz tutan bedenine geçirdi. Hayatın acımasızlığı karşısında hayrete düştü ve bir kez daha yaşadığı dünyadan nefret etti. Hayat, unutmalarına izin vermeden kendini hatırlatıyordu. İnsanlarla dalga geçercesine...
Evine doğru giderken bu yollardan belki de son kez geçiyordu. O ekip gibi saldırıya uğramayacaklarının garantisini kimse vermemişti. Eski zaman insanların inandığı dinlerden biri olan İsa'nın, son akşam yemeğinde olduğu gibi Chae'de buradaki son yemeğini yediğini düşündü. Amcasıyla bir kadeh şarap içmeye karar verdi. Konuşmaları gereken şeyler vardı.
&& "Zambak, temizlik ve saflığı simgeler. Sanatın en gelişmiş bölgesidir. Ülkenin en önemli sanatçıları ve sanat etkinlikleri bu şehirde düzenlenir."
KAMU SPOTU: Beğenmediğin bir şey olduğunda ya da sana hitap etmeyecek bir olay yaşandığında yapıcı eleştiri yapmak zor değildir. Bir dene. Çıkıp gitmek ondan da kolay inan bana:) Kendine iyi bak 💜
Devam edecek
Dolunay
|
0% |