Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10.Bölüm "PİNHAN"

@dolunaydakigelgit_

Öncelikle hepinize merhabalaar.

 

Sizi selamlamadan bölüme geçmek istemedim. Bölüm sonunda buluşalım.

 

Pinhan: gizli,saklı,gizlenmiş.

 

Bölüm şarkısı: Yüzyüzeyken Konuşuruz-Ölsem Yeridir

 

İyi okumalar...

 

***

Gecenin karanlığını güneş silip attığında,içimdeki kasveti silecek bir şeyler aramaya başlamıştım. Bu arayış hâlâ devam ediyordu. Sanki benim de bir güneşe ihtiyacım vardı. Eskiden geceye aşık bir insan olduğumdan gündüz az da olsa uyumaya çalışır gece uyanık kalırdım. Gecenin,rüzgarı da ışığı da anladım ki önceden benim karanlığıma rakipmiş. Üzerini kapatacak kadar güçlüymüş.

 

Gece benim içimdeki karanlığı yenebilecek güçteyken bir şeyler olmuş ve karanlığım onu mağlup etmişti. Gece kurtulmak için gündüzden yardım istemişti. Güneş onu o karanlıktan kurtarmıştı. Ama karanlık hâlâ oradaydı. Peki beni karanlığımdan kurtaracak bir güneşim var mıydı?

 

Belki de gündüzlerdi.

 

Aylar sonra kendi isteğimle uyanmış, sıcak havaya rağmen sıcak bir duş almıştım. Gece o kadar halim yoktu ki yattığım gibi uyumuştum,haliyle sabah da oldukça erken uyanmıştım.Evimde olmanın rahatlığı içimi huzurla doldurmuştu,gece olan tüm olumsuzluklara rağmen. Evet burada,gitmeden önce bir iki gece kalmıştım ama içinde sevdiklerimin olduğu ya da içimin sindiği her evi sahiplenebilirdim. Ve burada bana aitlik hissettiren bir şeyler vardı.

 

Bu evimiz o kadar güzeldi ki, özellikle bahçesi... Mardin'deki merkezden baya uzakta böyle bir site olması çok güzeldi.

 

Duştan çıktıktan sonra kurulanıp iç çamaşırlarımı giydim. Üzerime çiçekli elbisemi geçirdikten sonra saçlarımı kurutup açık bıraktım. Sol bileğime saatimi takıp oldukça hafif bir makyaj yaptım. Odamdan aşağıya inerken annemlerin hâlâ uyuduğunu biliyordum çünkü saat şu an sabah altıydı.

 

Parmak uçlarımda aşağıya indiğimde,spor ayakkabılarımı giydim. Boy aynasında son kez kendime bakıp minik çantamı aldım ve kartımla telefonumu koyup kapıyı yavaşça açtım. Dışarıya çıktığımda aynı yavaşlıkla kapıyı kapattım. Kapımızın etrafında sarmaşık toz pembe güller vardı ve içimdeki o çocuksu heyecan beni sarıp sarmalamıştı. Eskisi gibi hissediyordum. Ya da yeni gibi. Yenilenmiş gibi. Eskisinden daha da iyi... Biraz yürümek,siteyi keşfetmek,hatta bahçede vakit geçirmek istiyordum. Bu yüzden çantamı alıp bahçeden dışarıya çıktım.

 

 

 

Yürüdüğüm kaldırımlarda hiç kimseye rastlamamıştım. Erken saatler olmasına rağmen hava çok ama çok güzeldi. Kuş cıvıltıları,sessiz sokaklarda çalan birer şarkı gibiydi. Bu saatte açık market bulamayacağımı biliyordum bu yüzden ilk önce fırın aramaya başladım. Site oldukça büyüktü ve bir sürü villalar vardı. Hepsi aralıklarla dizilmiş şekildeydi. Yürümeye devam ederken artık iş saatlerinin gelmesinden dolayı burada kalan aileler siteden araçlarıyla çıkmaya başlamıştı.

 

Askerlerin daha erken kalktığını biliyordum. Bu yüzden ailelerinin çıktığını düşünmüştüm.

 

Sağdaki sokağa saptığımda tam karşımda açık bir fırın görmek beni çok mutlu etti. Hızlı adımlarla oraya girip derin derin soluklar aldım.

 

Hadi ama sadece ben mi bu kokuya bayılıyordum?

 

Fırından çıkmış taze yiyecekler raflara dizilmişti. Evde ekmek olmayacağını düşündüğümden üç ekmek aldım. Karnım fazla acıkmıştı. Kendimi aylar sonra gerçekten aç hissediyordum. Kabul bir de oradayken canım kebap istemişti ama sabah sabah kebap yiyemezdim. Bugün ikinci günüm sayılırdı. Akşam gider yerdik.

 

Kendime aldığım açmayı ve çilekli sütü ayrı bir poşete koydurdum ve fırından ayrıldım. Ayrılmadan önce sitenin içinde bankamatik olup olmadığını sormuştum. Para çekmem gerekiyordu çünkü aileme yük olmak istemiyordum. Zaten evimizin kirasının bir kısmını devlet ödemişti. Geri kalanını da ailem.Ben yokken o eve alınan eşyalar da kendi ceplerinden çıkmıştı. Evet durumları iyiydi ama içim rahat etmiyordu işte.

 

Evde bazı şeyler eksikti. Salondaki koltuk takımı, boş odalara alınması gerekenler bu yüzden en kısa sürede bir alışveriş yapmalıydık.

 

Sonuçta artık Tuana'yla birlikte yaşıyordum ve onun da fikirleri benim için her zaman önemliydi. Kendi kafama göre hareket edemezdim. Küçük bir park gördüğümde gidip parktaki banka oturdum. Zaten kimsecikler yoktu. Açmamı yiyip sütümü içtim ve kalktım. Acil bankamatik bulmam ve eve dönmem gerekiyordu. İlk günlerden ailemi merakta bırakmak istemiyordum.

 

Özellikle annem daha baskıcı olmaya başlamıştı. Dün gece uyurken,beni kontrol etmeye geldiğini biliyordum.

 

Bulduğum bankamatikten belli miktarda para çekip evin yolunu tuttum. Saate baktığımda çoktan sekize gelmişti. Bu duruma şaşırmıştım ama uzun bir süre yürümüştüm. Keşfetmek, etrafı incelemek için yavaş yürüdüğümü de var sayarsak bu süre normaldi.

 

Karşımdan gelen adam kafası eğik bir şekilde yanımdan geçip gitmişti. Artık insanlardan eskisi kadar korkmuyordum. Etrafı tedirginlikle incelemiyor ya da sürekli arkama bakıp durmuyordum.

 

Belki de bu bana verilen güvenden dolayıydı. Bu sitenin oldukça yoğun güvenlik önlemleriyle korunduğunu biliyordum.

 

Karşımdan gelen bir kadınla adımlarımı yavaşlattım.

 

"Pardon, günaydın ben bir şey sormak istiyordum da..." Dediğimde kadın gülümsedi.

 

"Günaydın,tabii buyrun." Dediğinde gerginlikle bende tebessüm ettim.

 

Aynen Almina insanlardan tedirgin olmuyorsun.

 

İç sesime göz devirmek istesem de kadının yanlış anlayacağını bildiğimden kendimi durdurdum. Ne var yani, kolay şeyler yaşamamıştım ister istemez vücudum kasılıyordu. Zamanla geçerdi.

 

"Ben bu sitede yeniyim de oldukça büyük bir yer o yüzden kırtasiye olabileceğini düşündüm ama bilmiyorum. Burada bir kırtasiye var mı?" Dedim normalde hemen eve gidecektim ama aklıma bir şeyler gelmişti.

 

Kadının kaşları havalanıp tekrar düzeldi ve tebessümle "Evet ama biraz arka sokaklarda kalıyor dediğiniz gibi büyük bir site, arabayla gitmeniz daha doğru olabilir. Buranın dört sokak arkasında hemen sağda. Vaktim olsaydı yardımcı olurdum ama servisime yetişmem gerekiyor." Demişti.

 

Tebessüm edip boşta olan elimi avuç içim yere bakacak şekilde kaldırıp sorun yok der gibi iki yana salladım. "Hiç sorun değil yardımcı olduğunuz için teşekkürler. Size kolay gelsin." Dedim.

 

Kadın teşekkür edip gittiğinde saate baktım. 08:12.

 

Hemen arkamı dönüp biraz ilerledim ve sola döndüm. Kırtasiyeden almam gerekenler vardı.

 

🧭

 

Güç bela çıktığım hafif eğimli yokuş,nefes nefese kalmama neden olmuştu ama sonunda kırtasiyeyi bulmuştum. Bir adet tuval,akrilik boya ve fırçalardan aldım ardından da başka şeyler alıp kırtasiyeden ayrıldım.

 

Geldiğim yokuşu inmek oldukça zevkliydi ve daha hızlı inebilmiştim. Telefonum çaldığında olduğum yerde sıçradım. Aylardır teknolojiden uzak yaşadığım için varlığını unuttuğum bir şey kendini aniden hatırlatınca korkmuştum.

 

Tuana arıyordu.

 

"Efendim canım?" Diyerek açtım telefonu.

 

"Ay Almina sen neredesin?"

 

Telaşlı sesini duymak benim de o neşemin kaybolmasına neden oldu.

 

"Siteyi geziyordum. Bir şeyler aldım,eve geliyorum şimdi." Dedim.

 

"Seni göremeyince aklımız çıktı. Off! Neyse tamam iyiyim. Sende iyisin. Kahvaltı hazırlıyoruz ne zaman gelirsin bebeğim?" Dediğinde güldüm.

 

Biz çocukluktan beri birbirimize bir türlü nasıl hitap edeceğimize karar verememiştik. Adımızla konuşsak çok ciddi oluyordu. Aşkım, canım, bebeğim, tatlım,kuzum desek bir garip oluyordu... Ortaya karışık kullanıyorduk işte.

 

"Bilmiyorum ki şu an yoldayım işte. Ekmek falan aldım,anneme söylersin." Dedim.

 

"Tamamdır öptüm hadi çabuk gel."

 

"Bende,tamam." Dedim ve kapattım. Konuşarak zaten yolun yarısına gelmişttim.

 

Elimdeki eşyalarla yürümek de zor oluyordu.

 

Evleri incelerken sol tarafımda herkesten uzakta bir ev gördüm. Daha uçta,buradaki evlere göre daha uzakta ama yine sitenin içindeydi.

 

İki katlı bu ev diğer evlere göre bir tık daha büyüktü. Dış tasarımı o kadar güzeldi ki... Hele bahçesi,kocamandı. Acaba kimin eviydi? Büyük ihtimalle burada kalan üstlerden birinin eviydi. Ama oldukça merak etmiştim çünkü çok güzeldi. Oldukça da pahalı olmalıydı.

 

Kendi sokağımıza girdiğimde adımlarımı daha da hızlandırdım. O sırada karşı evden çıkan Mihriban teyzeyi ve Lale ablayı gördüm. Lale abla hamileydi ve çok güzeldi. Bir kızları olacakmış ve ben merakla bekliyordum. Bunları da bana Mihriban Teyze dün anlatmış, fotoğraflarla aklımda yer edinmesine neden olmuştu.

 

"Günaydın Almina kızım. Nereden böyle?"

 

"Günaydın Mihriban Teyze. Öyle birkaç yere uğradım. Fırındır, kırtasiyedir... Nasılsınız?" Dedim nezaketen.

 

"İyiyiz kızım. Leyla'mın kontrolü var da eşi gelecek birlikte oraya gideceğiz." Dedi.

 

Leyla ablaya döndüğümde "Merhaba Leyla Abla,ben Almina." Dedim. Çünkü gerçekte tanışmamıştık. Ben onu anlatıldığı kadar biliyordum. Emindim ki o da beni o kadar biliyordu.

 

Ben iş ve resmi durumlar dışında hanım,bey,efendim gibi kelimeleri kullanmaktan hoşlanmıyordum. Sadece olması gereken kişilere öyle davranıyor,hitap ediyordum.

 

"Memnun oldum Almina'cığım. Bu arada sabah sabah tadını kaçırmak istemem ama yaşadığın şeyler kolay değil çok geçmiş olsun." Demişti. Çok güler yüzlü bir kadındı.

 

"Teşekkür ederim. Alışmaya çalışıyorum." Dedim.

 

O sırada yanaşan arabadan bir adam indi. Leyla abladan biraz uzun, kumral bir adamdı. Leyla ablanın eşi olmalıydı adını Mihriban teyze dün söylemişti ama hatırlamıyordum.

 

"Günaydın anne." Dediğinde ben kenara çekildim. Geçip elini öptü ve sarıldı.

 

Mihriban Teyze de onu sevgiyle kucakladı.

 

"Görüşürüz kızım." Dediğinde arabaya bindi. Gülümsedim ardından eşine, bebeğine sarılan adam bana döndü ve elini uzattı.

 

"Merhaba Ahmet ben. Adınızı çok duyduk geçmiş olsun."

 

"Sağ olun. Almina bende memnun oldum." Dedim elini sıkıp hemen geri çekerek.

 

Eşine döndüğünde, gidelim mi diye sormuştu ve Leyla abla bana veda edip arabaya binmişti. Adamın sevgisi gözlerinden okunuyordu ki bu çok hoş bir şeydi. Olması gereken bir şey.

 

Karşıya geçip bahçeye dolandım.

 

Annemin sesi bahçeden geliyordu.

 

Elimdeki tuvalin olduğu çantayı duvar kenarına bıraktım. Diğer eşyaları da odama çıkaracaktım.

 

"Günaydın." Dediğimde hepsi görüş açımdaydı.

 

Üçü de aynı anda günaydın dedikten sonra babamın bana sarılması beni oldukça şaşırttı. Ama hemen ona sarıldım. Elimdeki ekmek poşeti çekilip alındı.

 

"İyi misin?" Dediğinde.

 

Başımı salladım.

 

"Açım." Dedim ve güldüm.

 

Babam da güldüğünde masaya oturmuşlardı ben de eşyaları odama çıkarıp aşağıya indim ben gelince kahvaltıya başlamıştık.

 

"Hepsinden az az da olsa tabağına al ve ye kızım." Annemin yüzünden tabağıma bir sürü yiyecek dolduran Tuana'yı kesinlikle alttan dürtmüyordum.

 

"Ben gelmeden de yolda açma yedim çok koymasak?"

 

"Ye ye,vitamin bunlar. Kırk üç kilo kalmış gibisin." Dediğinde güldüm. Bu aramızda bir espriydi.

 

Lisedeyken kuzenim Emir ve Tuana'yla sınıf gezisine gitmiştik. Bizimle aynı yaşlarda olan bir kız da vardı ve kız apaçık Emir'e yürüyordu. Sürekli kendini anlatıyor bizimle kendini kıyaslıyordu. En son sorduğu soru kilomuzla ilgiliydi ve biz de o zamanlar altmış kilo civarındaydık. Ki hâlâ öyleydim.

 

O kız da bizimle aynı kilolardaydı. Ama kendisi sürekli kırk üç kilo olduğunu iddia ediyor bir de üzerine ergence tavırlar sergileyerek Emir'e 'kucağına alsana bak ne kadar hafifim?' gibisinden sorular soruyordu.

 

O gün kuzenimin yüz ifadesini çok iyi hatırlıyordum. Bizi kahkahalara boğan anılardan birisiydi.

 

Emir benim çocukluktan beri gizlice görüştüğüm tek kuzenimdi. Ailem kazada hayatlarını kaybedince akrabalar benim varlığımı yeryüzünden silememiş ama beyinlerinden silmişti. Ki Emir hep yanımdaydı.

 

İletişimimiz ise bu olaylardan sonra kopmuştu ama Tuana'yla hâlâ konuştukları için benden haberi vardı ve olabildiğince kısa bir zamanda onunla konuşmam gerekiyordu. Endişelendiğine emindim.

 

Kahvaltımızı yapıp bir yandan da sohbet ediyorduk. Gerçekten o kadar özlemiştim ki... Hani derler ya 'bir şeyin değerini onu kaybedince anlarsın' diye. O kadar haklılardı ki... Anlamıştım hem de en acı şekilde. Sanki hayat bana gülen yüzünü göstermek istemiyordu. Ben neye değer versem elimden kayıp gidiyordu.

 

Avucumda kalanlarla yetinmek benim için mucizeydi. Halimden tabi ki şikayetçi değildim ama özlüyorum. Kaybettiğim her şeyi özlüyorum.

 

"Ne yapacaksın bugün?" Dediklerinde düşüncelerimden sıyrıldım.

 

"Bilmem bir program yapmadım ama çocukları ziyaret etmek istiyorum. Hepsinin adresine nasıl ulaşacağımı bilmiyorum ama galiba Kemal Amca yardımcı olur." Dedim babama yönelip.

 

Babam başını salladı.

 

"Evet sen ona şimdiden mesaj at. O sana ulaşır. Tuana'yla gidersiniz."

 

Tuana'ya baktığımda gözlerini açıp kapadı. Kemal amcaya kısa bir mesaj attım.

 

"Kemal amca iyi günler. Benim bir ricam olacaktı. Benimle birlikte kaçırılan çocuklarla iletişime geçmek istiyorum ama elimde adresleri ya da onlara ulaşabileceğim bir bilgi yok. Acaba yardımcı olabilir misiniz?"

 

Annem sessizce kahvaltısını yaptığı için dikkatimi çekti.

 

"Anne? Neyin var?" Dedim.

 

"Yok bir şey çocuğum. Öyle geçmişi düşünüyordum." Dedi.

 

Sandalyeden kalkıp yanına gittim ve oraya oturdum. "Anne,biliyorum zor şeyler yaşadık. Sizin için de zordu benim için de ama geçti gitti. Sizi böyle görmek istemiyorum. Yarın buradan gideceksiniz ve sizi böyle üzgün, düşünceli yollamak istemiyorum. Bakın, ben iyiyim, hayattayım,her açıdan sağlıklıyım. Giden tek şey zaman olsun. Geçmişi boşverin. Unutmamız mümkün değil evet ama en azından yaşanmamış gibi yapamaz mıyız? Ben deniyorum. Sizde deneseniz olmaz mı?" Dediğimde annem sıkı sıkı sarıldı. Dün beni ilk gördüğünde yaptığı gibi ağlamaya başladı.

 

Tuana olduğu yerden kalkıp geldi ve o da ağlamaya başladı. Bana sarılan bu iki kadını teselli etmek biraz sürmüştü.

 

Babam da bana uzaktan bakınca dudağımı büzüp ona baktım. Kollarını açınca annem ve Tuana'nın yanaklarına birer öpücük kondurdum sonra da babama koşup sarıldım.

 

Annem ve babam burada işleri olduğunu söyleyip gittiklerinde masa toplama işi Tuana'yla bize kalmıştı.

 

"Emir'le konuştun mu dün?" Diyen Tuana'ya başımı olumsuz yönde sallayarak cevap verdim. "Birazdan aramayı düşünüyorum."

 

"Tamamdır. Seni çok merak ediyor." Dediğinde içimde bir şeyler uçuştu.

 

Beni merak eden birileri vardı. Ve kendi kanımdandı. Bu garipti.

 

"Bende onu merak ediyorum. Arayacağım birazdan." Dedim. Telefonuma gelen mesajla ellerimi havluya kuruladım.

 

"Adreslerini attım Almina ama yanında askerlerle gitmen gerekiyor. O yüzden iki askerimiz sana eşlik edecek bir saate yanında olurlar."

 

"Tamam Kemal amca. Çok sağ ol."

 

"Bir şey değil kızım."

 

Mesajları Tuana'ya da okuduğumda üst kata çıkmış hazırlanmaya başlamıştı. Ben böyle gidecektim.

 

O hazırlanırken bende Emir'i aradım yaklaşık bir saat süren bir konuşma gerçekleştirdik. Bu bir saatte oldukça fazla duygu değişimi yaşadık. Onu özlemiştim. Bir ay sonra gelebileceğini ama kesin olmadığını söyledi. Emir yurtdışında çalışıyordu.

 

Tuana aşağıya indiği sırada kapı çalınca salondan çıkıp oraya ilerledim. Gözüm kenardaki tuvale kaydığında iç çektim. Resim yapmak istiyordum. Kapıyı açtığımda karşımda duran iki asker başlarını eğerek bana selam verdiler.

 

"Merhaba Almina hanım. Bizi Kemal Albay gönderdi. Eğer hazırsanız gidebiliriz."

 

"Merhaba. Hoşgeldiniz ben hemen geliyorum isterseniz buyurun içerde bekleyebilirsiniz."

 

"Yok biz sizi burada bekleriz." Dediğinde kapıyı açık bırakıp odama çıktım. Sabah kırtasiyeden kendime bir şeyler alırken çocuklara da okul malzemeleri almıştım. Ama bunu dillendirmek istemiyordum sadece hepsine ufak birer hediyeydi.

 

Odamdan ayrı ayrı çantaları aldım. Tuana da geldiğinde bir kısmını ona verdim. Askerlerle birlikte kapıdan çıktığımızda babamın arabasının anahtarını almama rağmen askerler bizi kendi araçlarıyla götürmek konusunda ısrar edince bir şey demedim.

 

O yüzden şu an onların arabasındaydık. Konumu açmış telefonumu askere vermiştim. Arabanın içi o kadar sessizdi ki gerginlik tüm bedenimi sarmış gün içinde rahatlayan kaslarım gerilmişti.

 

İlk adrese vardığımızda arabadan indik. Askerler arkamızda ilerlerken biz oldukça sessizdik. İlk durağımız şehir merkezine yakın bir apartmanda oturan Gökçen'di.

 

Ailesinin geleceğimizden haberi olduğunu bildiğim için rahatlıkla isim yazan zilden soyisimlerini bulup zile bastım. Açılan kapıyla Tuana ve ben beşinci kata çıkmak üzere asansöre bindik.

 

"Umarım hepsi iyidir. Çok gerginim." Dedim ister istemez. Tuana kolumu sıvazlayarak "Sakin ol. Hepsinin iyi olduğuna hatta seni görünce sevineceklerine de eminim." Dedi.

 

Asansör durunca indik ve açık olan kapıda en önde bekleyen Gökçen'i gördük. Birkaç ay içerisinde daha da büyümüştü. Onu fiziksel olarak sağlıklı görmüştüm. Çocukları ziyaret etmemin bir diğer nedeni de onların ruhsal sağlığını merak etmemdendi. Bir psikologtum ve her ne kadar alanım çocuklar üzerine olmasa da yine de çoğu şeyi biliyordum. Kendimi bu alanda da geliştirmiştim.

 

O yüzden bir durum olursa aileleriyle konuşacaktım. Elbette ki tedavi gördüklerini biliyordum ama benim amacım ters giden bir şey olup olmadığını,evde nasıl davrandıklarını incelemekti. Yani kısacası tedavinin işe yarayıp yaramadığını merak ediyordum.

 

Gökçen,annesinin elini bırakıp bana sarıldı elimdeki hediye çantasını kenara bırakıp eğildim ve bende ona sarıldım.

 

Küçücük kolları boynuma dolanmıştı.

 

"Hoşgeldiniz. Buyurun lütfen içeriye geçelim kapıda kaldınız. Anneciğim hadi içeride sarılmaya devam edin." Dediğinde Gökçen kollarını bedenimden çekti. İçeriye geçtiğimizde salona ilerledik ve oturduk.

 

"Ben Fatma.Gökçen'in annesiyim. Bu da eşim Gökhan. Hoşgeldiniz Almina hanım. Sizde hoşgeldiniz." Diyen kadın en son Tuana'ya gülen yüzle selam vermişti.

 

Gökhan bey de gülümseyerek başıyla selam verdi. Gergin görünüyordu. Elleri dizlerinin üzerindeydi ve omuzları oldukça genişlemişti. Kolları dirsekten kırıktı ve dik şekilde duruyordu.

 

Fatma hanım da gergindi ama eşi kadar değildi.

 

"Hoşbuldum ben Tuana. Almina'nın arkadaşıyım."

 

Onlar sessizliğini korurken Gökçen'in beni izlediğini hissettim. Ona takılan gözüm ışıltıyla parlayan gözlerini görünce içimdeki kelebekler havalandı.

 

Kollarımı ona açtığımda bu anı bekliyormuş gibi hemen koşarak bana sarıldı onu yan şekilde kucağıma oturttum.

 

"Almina abla ben seni çok özledim. Neden hiç yanıma gelmedin? Yoksa bana küstün mü?" Diye masum masum sorduğunda kaşlarım havalandı.

 

"Hayır tabi ki kuzum. Sana asla küsmem ben. Sadece burada değildim. Yeni döndüm hemen yanına geldim." Dediğimde başını göğsüme koydu.

 

"Sizler nasılsınız? Ben bir süredir burada değildim o yüzden ne sizi ne de çocukları arayıp soramadım kusuruma bakmayın." Dediğimde kadın mahçuplanmış şekilde konuştu.

 

"Hiç olur mu öyle şey. Siz bizim yavrularımızı o kadar kötülüğün içinde o kalbi kararmışlardan korudunuz. Asıl bizim size kusurumuz varsa-" dediğinde onu yarıda kestim.

 

"Asla, estağfurullah." Dedim.

 

Gökçen'in biraz buradan uzaklaşması için bir yol bulmam gerektiğinden odasındaki oyuncaklarıyla oynayakoymasını birazdan onu ziyarete geleceğimi söyledim.

 

Gökçen uslu uslu istemese bile kucağımdan kalkıp odasına gitti.

 

"Bir şey içer misiniz? Çay,kahve ne alırdınız?" Diyen kadına gülümsedik.

 

Ben sadece su istediğimde Tuana bir şey istememiş teşekkür etmişti.

 

Gökhan beyle başbaşa kaldığımızda bu fırsatı kullanıp birkaç soru sordum.

 

"Gökhan bey, belki biliyorsunuzdur belki haberiniz yoktur bilmiyorum. Ben bir psikoloğum. Açıkçası sizi ziyaret etmemin sebebi hem Gökçen'in hem de sizin yani çocukların ailelerinin ruhsal sağlığını öğrenmek. Elbette sizin de tedavi gördüğünüzden haberim var. Bu çok güzel bir şey. Peki ya sizin durumunuz nedir? Bir baba olarak Gökçen'den öncesini ve sonrasını kısaca anlatabilir misiniz?"

 

Adam derin bir nefes aldı. Ellerini önünde birleştirdiğinde eşi de gelmişti. Gökhan beyin konuşmasıyla kısık bir teşekkür sundum Fatma hanıma. Fatma hanım da eşinin yanına geçip oturdu.

 

"Açıkçası Gökçen yokken çok kötüydük. Canımdan bir parçayı sökmüşler gibiydi. Fatma'mı toparlamaya çalıştım, kızımı aramaya çalıştım. Bir türlü bulamadık ama Allah razı olsun askerlerimiz buldular. O an dünyalar bizim oldu. Gökçen'in ilk tepkileri tabii ki fazlasıyla korktuğu için agresifti ama o her şeyiyle kabulümüzdü. Biz de iyi değildik o da değildi o yüzden hemen psikologlarla, psikiyatri uzmanlarıyla görüşmeye başladık. Zamanla aştık. Şimdi Gökçen eskisi gibi. Arada kabuslar görüyor ama bunlar da geçecek inşallah." Diyen adamı,Fatma hanım gözleri dolu dolu dinlemişti.

 

"Anlıyorum ben gerçekten orada emin olun ki onlara zarar gelmemesi için elimden geleni yaptım. Ve olabildiğince fiziksel açıdan az zarar gördüler. Bunu kendimi övdüğümden ya da başka bir sebepten duye sakın düşünmeyin. Amacım sadece aklınızdaki varsa şüpheleri yok etmek."

 

"Yok,olur mu öyle şey Allah sizden de Türk askerimizden de razı olsun. Çocuklarımızı korudunuz kolladınız." Diyen kadına buruk bir tebessüm yolladım. O sırada Tuana konuştu.

 

"Gökçen, hâlâ kaçırılan arkadaşlarıyla iletişim halinde mi?"

 

İki ebeveynin gözleri ona yöneldi.

 

"Evet evet hâlâ görüşüyorlar. Ailecek de görüşmeler ayarlıyoruz. Kopmadılar yani gayet iyi anlaşıyorlar." Dedi Fatma hanım.

 

"Çok sevindim." Diyen Tuana'yla bende gülümsedim.

 

"Ben izninizle biraz Gökçen'i gözlemlemek istiyorum." Dedim.

 

Gökhan bey "Tabii buyurun, odası koridorda soldaki oda." Demişti.

 

Elime hediye çantayı da alıp odasına ilerledim. Kapısı yarım şekilde açıktı biraz durup sessizce hareketlerini gözlemledim. Ama bir anormallik yoktu gayet düzgün bir şekilde oyuncaklarıyla oynuyordu.

 

Kapısını tıklattığımda başımı Aralık alandan içeriye soktum. "Gelebilir miyim?" Dediğimde başını hızlı hızlı salladı.

 

"Almina abla bak,sana hep anlattığım bebeğim." Dedi.

 

Yere onun yanına oturup çantayı kucağıma koydum.

 

"Anlattığın gibi çok güzelmiş. Ne oynuyorsunuz bakalım?" Dediğimdeyse "Aynı senin gibi ona İstiklal Marşını söylüyordum. Uyku vakti geldi." Dedi.

 

Gözlerime dolan yaşlar yanaklarımdan değil kalbimden vicdanıma doğru usul usul sızdı.

 

Gülümseyip saçını okşadım. "Aferin sana. Bak hediye getirdim hadi aç bakalım." Dediğimde heyecanlı gözleri beni buldu. Ardından arka tarafıma baktığında ailesi uzun zamandır sessizce bizi izliyordu biliyorum.

 

Heycanla hediye kutusunu açtı içinden çıkan kırtasiye malzemelerini dikkatle inceledi. Kalemlik,kalemler, silgi, kalemtıraş... Boya kalemleri... Renk renk defterler almıştım.

 

Bir süre hediyelerini inceleyip boynuma atladığında ona sıkı sıkı sarıldım.

 

"Çok teşekkür ederim Almina abla.Bunlar çok güzel."

 

"Rica ederim güzelim. Beğenmene sevindim." Dedim.

 

Aradan geçen on dakikanın ardından Gökçen'le zor da olsa vedalaşıp Çiçek'lere gelmiştik. Onlar da merkezde oturuyorlardı.

 

Kapıyı çalmış girmiş oldukça da hoş karşılanmıştık. Aynı Gökçen'de olduğu gibi Çiçek'in ailesiyle de konuşmuştum. Çiçek fazlasıyla normal ama bir o kadar da normal dışı şekilde duygusal bir kızdı. Ve o zamanları ağır atlatmıştı. Ailesi de aynı şekildeymiş. Ama sonra tedavi olmaya başlamışlar. İnsanların yargılanmayı düşünmeden,korkmadan psikologlara,psikiatrlara gitmeleri çok güzeldi.

 

"Almina abla seni çizdim bak. Güzel olmuş mu?" Dediğinde gülümsedim. "Çok beğendim çiçeğim çok güzel çizmişsin." Dedim.

 

Aradan bir süre geçtiğinde Çiçek'e de hediyesini vermiştim. Onun için de aynı şekilde okul malzemeleri almıştım. Heyecanından yerinde duramamış sürekli oradan oraya koşturup durmuştu.

 

Kalkma vaktimiz geldiğinde yine zor bir vedalaşma olmuştu. Oradan sonraki durağımız Talha'nın eviydi. Bir tık daha şehir dışında kalıyor gibiydi.

 

Talha'lara gittiğimizde ilkte tepkili bir karşılamayla karşılaşsak da sonradan fazlasıyla duygusal dakikalar yaşamıştık. Talha bu süreci atlatmıştı ama tedavisi fazla ağır geçmişti. Şimdiyse iyiydi. Benden uzak durmuyor aksine elimi tutmuş şekilde sırayla hediyelerini inceliyordu.

 

"Beğendin mi canım?" Dediğimde hızla başını salladı. "Evet çok beğendim. Bende okula gitmeye devam edeceğim değil mi baba?" Dedi.

 

"Tabii ki aslanım o nasıl söz?" Demişti babası Selim bey.

 

"Almina abla ziyarete hep gel olur mu? Olur mu anne?" Dedi bu sefer de. Kaybetmekten, yalnızlıktan hâlâ korkuyordu. "Olur oğlum. Niye olmasın?" Dediğinde bende başımı salladım. Kısa saçlarından parmaklarımı geçirdim "Fırsat bulduğum her zaman sizi ziyaret etmeye geleceğim. Korkma yalnız değilsin biz hep seninleyiz tamam mı Talha?" Dediğimde yutkundu ve başını salladı.

 

Onlardan da ayrıldığımızda Ali'lere gittik. Ali de gayet iyiydi. Onunla çok iyi bir şekilde ilgilenen ailesi vardı ve bu durumdan çok mutlu olmuştum. Ali sevgi dolu bir çocuğa dönüşmüştü. Zaten öyle bir çocuktu ama artık bunu hissettiriyordu. Durduk yere herkese onu sevdiğini söylüyordu.

 

Sıra Melih'e geldiğinde artık şehirden fazlasıyla uzaklaşmıştık. Bir köydeydik. Melih'in ailesi oldukça kalabalıktı. Ve ilkte bizi garip karşılaşmışlardı ta ki arkamızda Türk askerlerini görene dek. Emindim ki korkuyorlardı. Tekrar aynı şeyleri yaşama ihtimali onları panikten nefes aldırmayacak hale getirmişti.

 

"Melih,hele abana bir tabak daha tatlı getir." Diyen kadını elimle durdurdum. O kadar çok şey yedirmişlerdi ki midem bulanmaya başlamıştı. "Yok valla çok yedim ellerinize sağlık sağ olun." Dedim.

 

"Evet ellerinize sağlık çok güzel olmuş her şey." Dedi Tuana da.

 

Askerler de bizimle yiyordu hatta çoğu yemeğimi onlara vermiştim. Canım bir şey istemiyordu. Onlarsa mahçup mahçup bana bakıyordu ama ben aldırış etmiyordum. Minnet duyduğum bu askerlere canımı verirdim yemeğimi mi vermeyecektim?

 

"Melih,hediyelerini beğendin mi?" Diye sorduğumda o gözleri çok şey anlatıyordu. "Beğendim." Dedi sadece ama gözlerindeki o minnet, hayranlık ve teşekkür bana yansımıştı. Çocuklarımın hepsi masumdu. Melih çok uzun süre tedaviye gidememiş sonrada girmeye başlamıştı. Aklında biriken olaylar sıcağı sıcağına müdahale edilmediğinden onda fazla kalıcı olmuştu. Ama görüyordum ki tedaviden sonra oradaki o çocuk gitmiş yerine yepyeni mutlu,huzur dolu bir çocuk gelmişti. Melih'e minnettardım. Onun sayesinde oradan kurtulmuştuk.

 

Konuştuğumuzda öğrendim ki o gün Melih en yakın köye ulaşmış yardım istemişti. Köylüler hemen polislere, polisler de askerlere ulaşmıştı. Ama zaten onun öncesinde Boran'ların timi operasyondaymış bu operasyon biz kaçırıldıktan bir ay sonra başlamış ve biz üçüncü ayı doldurduğumuzda da onlar bizi bulmuşlardı. Melih sayesinde diğer askerler de operasyona dahil olmuşlardı.

 

"Melih sen o kadar akıllı bir çocuksun ki seninle gurur duyuyorum. Kendine çok iyi bak tamam mı?" Dediğimde başını salladı.

 

"Yine gel Almina abla lütfen." Dedi.

 

Melih'le de vedalaştığımızda son durağımız Boran'dı. O yüzden yetimhanenin yolunu tuttuk.

 

"Hepsi nasıl da sevindi. Aileleri de onlara iyi bakmışlar,korktuğum başıma gelmedi ben daha tepkili aileler bekliyordum ama hepsi sana minnettar. Seninle gurur duyuyorum kız kardeşim benim." Diyen Tuana'ya sarıldım. Saat,akrep ve yelkovanını akşam üzerlerine vurmuştu.

 

"Bende çok mutlu oldum. Dediğin gibi bende başka şekilde bekliyordum ve korkuyordum. Tepkinin bana değil de çocuklara alınan bir gard olacak olması beni çok korkutuyordu ama öyle olmadığı için mutluyum." Dedim.

 

"Geldik Almina Abla." Diyen askere tamam diyerek indim. Yetimhanenin kapısında bizi karşılayan kadın bizi Boran'ın yanına götürdü.

 

Birkaç yılımı geçirdiğim,ömrümden çalan, yetimhanelerden nefret ediyordum.

 

"Boran bak Almina ablan geldi." Dediğinde Boran kısaca o kadına ardından da bana döndü.

 

Onu böyle sağlıklı görmek,diğer çocuklarımı gördüğümdeki gibi beni mutlu etmişti. Elbiseme dikkat ederek yere eğildiğimde kollarımı iki yana açtım. Şaşkın bakışları son bulduğunda çekinerek yanıma geldi ve bana sarıldı.

 

"Beni bıraktın sanmıştım." Dediğinde yüreğime çöken ağırlık nefesimi kesti.

 

Geçmiş'ten kesit;

 

"Almina abla,benim ailem yok ya sen benim ablamsın ya ailem de olur musun?"

 

"Ailen olamam ama hep yanında olurum Boran'cığım. Seni sürekli ziyarete gelirim. Birlikte vakit geçiririz. Olur mu?"

 

"Olur ama hep gel tamam mı? Söz ver."

 

"Söz bebeğim."

 

Günümüz;

 

"Sana böyle düşündürttüğüm için özür dilerim."

 

"Neden hiç gelmedin?"

 

Ne diyeceğimi bir an bilemedim gerçeği açıklamak için derin bir nefes aldım. Buz kesen ellerimle,onun küçük sıcacık ellerini tuttum.

 

"Ben çok hasta olmuşum o yüzden doktor bana birkaç ay hastanede kalmam gerektiğini söyledi. Size gelmek çok istedim ama dışarıya çıkmama izin vermedi doktor amca. O yüzden gelemedim beni affet olur mu?"

 

Geçmişten kesit;

 

"ALEX! Bırak beni dedim. Gideceğim. Çocuklara söz verdim. Söz verdim Alex, yalvarırım bırakın. Dokunma! DOKUNMA! SÖZ VERDİM..."

 

Neden izin vermiyorlardı,neden hâlâ özgür değildim?

 

Günümüz;

 

"Doktor şimdi izin verdi mi? O yüzden mi geldin?" Dedi o çocuksu saf sesiyle.

 

"Evet. Artık beni çağırdığın çoğu zaman yanına gelebilirim." Dedim.

 

"Bu sefer sözünü tut ama tamam mı?" Derin bir nefes aldım. Parmak uçlarımla alnına düşen birkaç tutam saçları çektim.

 

"Tamam." Dediğimde tekrar sarıldık. Ardından Boran hakkında bilgiler aldım. Tedaviye ilkte hiç cevap vermemiş ama sonradan baya olumlu ilerlemişlerdi. Tek olumsuz yön ise fazla hırçın davranıyormuş. Sessizmiş ama sürekli ortamda fırtına estiriyormuş. Boran'la yaklaşık yarım saat kadar oyunlar oynamış hediylerini incelemiştik. Yarım saatin sonunda oranın da telefon numarasını alıp ayrıldım. Bütün ailelerden bir kişinin numarasını iletişime geçmek için almıştım.

 

Yola çıktığımızda hepsinin tedavi gördüğü pedagog, tanıdık olduğu için irtibata geçtim. Hepsinin bilgileri elbette mesleki deformasyondan gizliydi ama Boran'ın durumunu ve gözlemlediğim birkaç bilgiyi onunla paylaştım.

 

Öğrendiğim bilgi gülümseme yetmişti.

 

Çocukların hepsi son tedavi sürecindeydi. Yani sağlıklılardı ve az kalmıştı.

 

Eve geri dönerken arabada dönen muhabbete katıldım. Tuana askerlere yemek yedirmek konusunda fazla ısrarcıydı. Ki haklıydı da sabahtan beri bizimle dolaşıyorlardı. Gerçi Melih'lerde biraz yemiştik ama yine de sormazsak ayıp olurdu.

 

"Tuana abla valla aç değiliz. Cidden hem komutanın emir verdiği saat yaklaşıyor karargaha gitmemiz gerek." Diyen sürücü koltuğundaki Hakan'a,Tuana göz devirdi.

 

"İyi tamam. Ama evdeki kurabiylerden katalım buna itiraz yok. O kadar peşimizde dolaştınız öyle şey olmaz." Demişti.

 

"Peki abla." Diyen de ön koltuktaki Bülent'ti.

 

Eve vardığımızda hemen aşağıya indik. Koşa koşa eve gittiğimizde ailelerin minnet duyup teşekkür için kattıkları güzel yemekleri ve hediyeleri mutfak masasına bıraktım. Sabah annemle Tuana'nın yaptığı börek ve kurabiyelerden ayrı iki kaba bolca koyduk.

 

Tuana'yla koşarak tekrar arabanın yanına ulaştık. Sebepsizce gülüyorduk.

 

Elimdeki börek kabını Hakan'a verip "Çok teşekkür ederiz her şey için. Bir şey ihtiyaç olursa çekinmeyin bir şekilde ulaşın, siz de kardeşimiz sayılırsınız." Dedim.

 

Evet onlar bizden birkaç yaş küçüklerdi ve oldukça terbiyeli,temiz çocuklardı.

 

En büyük etken Türk askeriydiler. Hepsini bağrıma basasım geliyordu. Ama tabii ki böyle şeyler yapmam çok yersiz olurdu.

 

Tuana da elindeki kabı verdi. "Gerçekten çok sağ olun. Allah'a emanetsiniz." Dedi.

 

"Ne demek rica ederiz. Sizde Allah'a emanet olun abla. Bu yiyecekler için teşekkürler ama şey bu kapları ne yapalım?" Dediler.

 

Tuana bana baktığında "Boran komutana değil ama timindekilerden birine verin ben onlardan alırım. İsmimi söylerseniz tanırlar ama sakın Boran Bey'e vermeyin onu tanımıyorum." Deyiverdim.

 

Tuana öksürüğe boğulurken askerler tamam demiş ve arabayı döndürüp gitmişlerdi.

 

"Kızım ne demek adamı tanımıyorum?" Demiş gülmüştü.

 

"Tanıyamamışım,zaten kısa sürede kim kimi çok iyi tanır da, ben hiç tanıyamamışım. Adam cins,iyi dedik minnet duyduk,gittim sarıldım sonra olanlara bak!" Dedim öfkeyle bu sırada eve girmiştik. Verilen eşyaları yerleştiriyorduk.

 

Tuana kaşlarını çatmış beni dinliyordu.

 

"Ne yaptı ki? Bir şey falan mı dedi?"

 

"Ya boşver önemsiz zaten." Dedim içimdeki kırıklara rağmen.

 

"Saçmalama Almina. Baksana kırılmışsın belli ki bu çok normal yani adama gidip kimseye temas etmemene rağmen sarıldın sadece minnet duyduğun için. O da sana belli ki bi şeyler yapmış aslında o da sana sarılmıştı o kadar sevinmiştim ki şimdi seni böyle görünce sinirlendim. Ne dedi sana? Tabi anlatmak istersen." Dedi durup tezgaha yaslanırken.

 

Oflayarak anlatmaya başladım.

 

🧭

 

Tuana'yla konuştuğumuzda düşündüğümün aksine çok rahatlamıştım. O da duyunca Boran'a oldukça öfkelenmişti. Biz haklı taraftık ne olursa olsun o sözleri haketmiyordum. Yaptıklarımın,dediklerimin karşılığı bu olmamalıydı. Oysaki çok anlayışlı bir adam gibi görünüyordu.

 

Hı aynen anlayışından yanına yaklaşılmıyor.

 

Sevgilisi olduğu için belki dedi demiştim, yani bakışlarımı, hareketlerimi yanlış anlamış da olabilir diye ihtimaller sunmuştum ama o zaman ilk baştan böyle davranmasaydı. Efsunkâr demeseydi.

 

Bir de onun için vicdan yapmıştım bilmiyorum belki o,o kelimeye çok bir anlam yüklemeden söylemişti ama sevgilisi varsa ki olduğunu "çok güzel" bir üslupla ifade etmişti bana ya da başka bir kadına öyle kelimeler kullanmamalıydı. Sanki iki aşığın arasına girmiş kötü kadın gibi hissettirmişti.

 

Aynanın karşısına geçip son kez kendimi inceledim. Birazdan Tuana'yla, dün davet edildiğimiz yemeğe katılacaktık. Hani şu Boran ve sevgilisinin de geleceği yemeğe... Aslında gram gitmek istemiyordum ama Tuana zorla götürmekte ısrarcıydı bana dediği cümlelerle zaten ikna olmuştum.

 

İki saat önce;

 

"Gelmiyeceğim dedim işte. Sen git kendin."

 

"Ya kızım saçmalama sen gelmezsen ne işim var benim orada. Hem gitmezsen bu sefer de Boran kafasında kurabilir. Baksana neler demiş sana. Sen gitmezsen diyeceği şey şu olacak "Hislerimde yanılmadım,benden hoşlanıyordu, kırıldı,sevgilimle geldiğimden gelmek istemedi demekki haklıymışım. Hareketlerini de bakışlarını da doğru anlamışım." Diyecek. O yüzden geliyorsun ve ona sözlerinin seni kırmadığını gösteriyorsun. Hem beni de düşün Kaan'ı görmek istiyorum. Onu içimde bitiremiyorum Almina. Ne olur gidelim."

 

"Off of iyi tamam. Hadi hazırlanalım." Dediğimde heyecanla boynuma atladı. Ona sıkıca sarıldıktan sonra duş almak için banyoya geçtim. Bugün eskisi gibi giyinmek çok güzel olmak istiyordum. Ve bunun sebebi neydi bilmiyorum sadece kimseye artık o yıkık tarafımı göstermeye niyetim yoktu. Yepyeni güçlü bir kadın vardı.

 

Şimdi;

 

 

 

 

Çok ağır bir makyaj yapmamıştım. Saçlarımı ince maşayla kıvırcıklaştırıp topuz yaptım ve birjaç tutamın yüzüme düşmesine izin verdim. Tek bant siyah topuklu ayakkabılarımı da giydim. Masada duran rujlardan hangisini süreceğime karar veremeyince parfüm sıkıp Tuana'nın odasına gittim.

 

O da alt üst takım yapmıştı. Siyah bir kumaş pantalon,siyah bir blazer ceket giymişti içinde bralet tarzı bir crop vardı ama ceketini kapalı kullanmayı tecih etmiş. Cropun az görünmesine neden olmuştu. Kıvırcık saçları açıktı ve doğal bir makyaj yapmıştı. Ayağına giydiği siyah stilettolarla çok şık duruyordu.

 

Islık çaldım. "Çok güzel olmuşsun cimcime. Kaan seni görünce bayılmazsa iyidir." Dedim gülerek. Kaan'ın,Tuana'nın onu sevdiğinden tabii ki haberi yoktu ve bu beni korkutuyordu. Eğer bir sevgilisi varsa bu gece Tuana yıkılırdı. Tuana güçlü bir kadındı ama hepimizin boynu, aşkta kıldan ince değil miydi? Elbette düşecekti ama kalkmasını bilirdi.

 

Umarım öyle bir durum yoktur.

 

"Kızım asıl sen kendine bak! Bu nasıl bir güzellik?! Çok güzelsin de niye ruj sürmedin?" Dedi.

 

"Ben kararsız bir insanım. Hangisini sürsem bilemedim." Dedim gülerek.

 

"Tabii ki kırmızı mat rujunu süreceksin. Çok güzel olmuşsun. Allah'ım,yerim seni." Demişti.

 

Kahkaham odasında yankılandı.

 

"Ama ağır kaçmaz mı hem nereye gittiğimiz bile belli değil." Dedim.

 

"Hayır tatlım belli. Kerem'le konuştum ben. Şehir merkezinde bir restaurant kapattırmış Boran. Elit bir yermiş. Öyle dedi." Derin bir nefes aldım.

 

O küpelerini takarken ben odama girmiş tek eksiğim olan kırmızı mat ruju sürüp çıkmıştım. Boynumdaki kırmızı minik taşlı kolye göğüs aralığıma düşmüştü. Küpelerimse dikkat çekmeyecek şekildeydi.

 

Siyah, altın zincirli çantamı da alıp odamdan çıktım.

 

Tuana da odasından çıktığında aşağıya kol kola indik.

 

Babam ve annem bizi görünce bir sürü övgüler yağdırmıştı. Kerem,bizi almaya geldiğinde yanındaki Selin'e ve Asu'ya tebessüm ettim.

 

"Çok güzel olmuşsunuz." Dediğimde ikisi de bize iltifat ettiler. Arkadaşlarımı seviyordum.

 

"Kerem,biz böyle davetsiz gibi gidiyoruz ama ayıp olmasın şimdi." Diyen Selin'e,Kerem sert bir bakış attı.

 

"Saçmalama hayatım. Hem öyle anlaştık isteyen istediğini çağıracak. Orhan var şimdi gidince tanışırsınız onun eşi de gelecek,Boran var ya hani Almina'yı kurtaran askerlerin komutanı o da sevgilisiyle gelecek. Siz bunlara takılmayın. Güzelce yemeğinizi yiyin,kaynaşın,sohbet edin..." Dedi Kerem.

 

Selin onu onaylayıp önüne döndüğünde Asu konuştu.

 

"Kaan'ı çok merak ediyorum ya. Tuana,sakin ol orada tamam mı? Şimdi olumsuz konuşmak istemiyorum ama her şeye hazırlıklı ol. Sen çok güçlü bir kadınsın eğer düşündüğümüz şeyler olursa bile sakinliğini koru kıvırcığım."

 

"Tamam merak etmeyin. Hiç sorun değil. Her şeye hazırım ben." Dedi.

 

Kerem bu konuda sessiz kalmıştı.

 

Restaurantın önünde durduğumuzda arabalar dikkatimi çekmişti. Sanırım en sona biz kalmıştık bilmiyorum. Boran'ın arabası da buradaydı.

 

Kerem ve Selin el ele tutuşup önde yürüyor biz de arkalarından ilerliyorduk. Tuana zaten gergindi bende sebepsizce gergindim. Acaba gurursuzluk mu yapıyordum? Ama Tuana'nın dedikleri de aklımdaydı ve haklıydı. O yüzden boşverip içeriye girdim.

 

İçimdeki korkuyla karışık heyecana anlam veremiyordum. İlk defa aylar sonra tanımadığım kişilerle aynı masada oturacak sohbet edecektim.

 

Ama bu heyecanımın da korkumun da nedeninin farklı olduğunu biliyordum.

 

Restauranttan içeriye girdiğimizde konuşma sesleri boş mekanda yankı yapıyordu. İçerinin dizaynı o kadar güzeldi ki... Işıklar,içerinin koyu renk tonlarını olabildiğince aydınlatmıştı maslarda çiçekler bulunuyordu. En ortaya kocaman bir masa kurulmuş tanıdığım tanımadığım herkes masaya oturmuştu sadece birkaç sandalye boştu. Onlar da bize ait olanlardı.

 

Kerem herkese selam verdiğinde sesler anında kesildi bakışlar konuşmaya başladı. Gözlerim kimsede dolanmadan tek bir kişide takılı kaldı. Onun da bana bakıyor oluşuyla göz göze geldik.

 

Boran,üzerine tam oturmuş beyaz bir gömlek giymişti. Kollarını dirseklerine kadar katlamış sol koluna da siyah bir saat takmıştı. Tıpkı benim taktığım saat gibi...

 

Gözleri yavaş yavaş üzerimde gezindi. Bunu o kadar aheste aheste yapıyordu ki ister istemez utandım. Yüzümde fazlasıyla dolanan gözleri,yanındaki beden hareketlenince benden çekildi. Yanındaki kadın...

 

Sevgilisiydi.

 

Esmerdi,uzun saçları vardı. Kahverengi gözlüydü, güzel bir kadındı. Mutlu olmalarından başka ne deyip,dileyebilirdim ki? Ama kalbimi bu kadar acıtan neydi?

 

Herkesle kısaca merhabalaştık. Bir tek Boran'ın sevgilisi yanında oturuyordu. Orhan abinin eşi olmak üzere diğer tüm sevgililer ya da nişanlılar karşılıklı oturmuşlardı. Boran'ın tam karşısında ben vardım. Aman ne büyük tesadüf.

 

Tuana yanımda oturuyordu ve Boran'ın karşısındaki sandalye boştu. Kaan hâlâ yoktu.

 

Selin, Tuana'nın yanındaydı ve diğer yanında Asu vardı. Selin'in karşısına Kerem geçmişti. Benim solumda,o kadının karşısında da Fatih vardı.

 

"Merhaba canım. Çok merak ettin sanırım sürekli bakıyorsun da tanışalım istersen." Dedi bir anda kadın. Sesi tüm sesleri kestiğinde bana denilen şeyler yutkunmama neden oldu. Tüm cesaretimi topladım.

 

Asla kendini ezdirme.

 

"Üzerine alınma lütfen. Sadece bu aralar fazla dalgınım. Almina ben." Dedim normal bir şekilde. Kadının beni dövdüğü,bana sövdüğü yoktu. Şu anlık sakinliğimi koruyabilirdim.

 

Tamam ona karşı içimde nedensiz bir his vardı. Öfke gibiydi ama değildi de. Değişikti işte. Yakıştıramadım onu Boran'a.

 

"Arin ben de. Memnun oldum." Dediğinde. Dört kelimeden biri beni vurmuştu.

 

Arin.

 

Arin?

 

Arin...

 

Yutkunamadım ellerim titremeye başladı. O yakalanmamış mıydı?

 

Nefes alamıyorsun. Bak nefesin yetmiyor Almina. Bak dedim BAK! NEFES ALAMIYORSUN!

 

İç sesim susmuyordu. Kendimden geçmeye başladığımı hissediyordum. Kendimi kontrol etmeliydim. Kimseye farkettirmeden derin derin nefes almaya başladım. O isimleri sadece bu masadaki sayılı kişiler biliyordu.

 

Arin,o Arin'e hiç benzemiyordu ama şu an kötü olduğumdan birkaç haftadır sadece kabuslarımda kalan o silüet kadının yüzünde belirip belirip siliniyordu.

 

Ben hiç memnun olmadım demek istedim.

 

"Bende. Ben bir lavaboya gideyim." Dedim. Ve çantamı da alıp ayağa kalktım.

 

"Geleyim mi bende?" Diyen Tuana'ya itiraz edercesine başımı salladım. Hızlı hızlı işaretleri takip ederek lavoboya ulaştım. Kapıyı açıp kendimi içeriye attığımda derin derin nefesler almaya başladım.

 

Gözlerimin doluş sebebi çok açık değil miydi? Adı evet tamam belki benzerlikti ama neden yani? Dünyada başka isimde başka kadın kalmamış mıydı? Zaten birinin olması bile sebepsizce içimdeki kırıkların kalbime çizikler atmasına neden olmuştu. Şimdi de ismi o haysiyetten yoksun düşmanla aynıydı.

 

Keşke gelmeseydim,keske aptal gibi davranmasaydım ne düşüneceğini de önemsemeseydim.

 

Ellerimi lavobonun tezgahına koyarak kendime baktım. Güçlü olacaktım evet ama... Aması vardı işte.

 

Kapı aniden açıldığında olduğum yerde sıçradım.

 

Ani hareketlere hâlâ alışamamıştım.

 

İçeriye Boran'ın girmesi gözlerimin irileşmesine neden oldu. Kapıları karıştırmayacak kadar zeki bir adam olduğunu biliyordum.

 

"Ne işin var burada?" Dedim hayretle. Sol elimi biraz havaya kaldırmış avcumu açmıştım.

 

İşaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz ol işareti yaptı. Kaşlarım çatıldı elimi indirdim ve bedenimi dikleştirdim. Benim sessizliğimi gördüğünde ilk önce tek tek tuvalet kapılarını kontrol etti içerinin boş olduğundan emin olduktan sonra yanıma geldi ve uzun boyu yüzünden eğildi. Lavobonun tezgahinin altını kontrol etti. Ne yaptığını anlayamıyordum.

 

Sonra bir şey bulmamış olacak ki doğruldu.

 

"Şimdi konuşabiliriz. Hatta bir saniye." Dedi arkasını dönüp girdiği kapıyı açtı. Etrafa göz atıp kapıyı kilitledi. Tekrar bana doğru geldi aramızda kısa bir mesafe bıraktı.

 

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Dedim sakince.

 

"Dinleme cihazı koymuş olabilirler. Etrafı inceledim." Dedi rahat bir tavırla sonra etrafta gözlerini gezdirdi. Cebinden sigara paketini çıkardı ve bir adet sigarayı dudaklarının arasına aldı. Çakmakla ateşlediği sigarayı gözlerime bakarak derince içine çekti aynı şekilde dumanını, başını geriye atarak havaya üfledi. Bunları yaparken gözleri gözlerimden bir saniye bile ayrılmamıştı.

 

İçerisi mi sıcak olmuştu bilmiyorum ama bir alev gözlerimden içime düşmüş organlarımı yakmaya başlamıştı.

 

"Neden buradasın? Kadın ve erkek tuvaletlerini ayırt edebilecek zekaya sahip olduğunu düşünüyorum." Dedim kollarımı göğsümde bağlayıp.

 

Aferin kız umursamaz davran.

 

Kırılmamış gibi,yaşanmamış gibi...

 

"Doğru düşünüyorsun," dedi yüzünde beliren serseri gülüşle.

 

"Sadece konuşmak istedim,yalnız kalabileceğimiz bir an olduğunu düşünmüyorum o yüzden fırsat değerlendirdim." Dedi.

 

"Hayırdır neden yalnız kalıyoruz?" Dedim sert bir ifadeyle sesim de biraz istemeden kalınlaşmıştı.

 

Tamam sert ol dedik de semt abisi de olma kızım.

 

Hayırdır ne?

 

Ne yaptığımı farkedince boğazımı temizledim,o da farketmiş olacak ki kısık sesle güldü.

 

Kabul güzel gülüyordu.

 

Bir anda duruldu sigarasını açtığı suyla söndürdü ve arkasındaki çöpe fırlattı. Ve girip girmediğine bakmadan bana baktı. İzmarit çöpün içine düştüğünde kaşlarım havalandı. Kendinden oldukça emin birisiydi.

 

Anında ciddileşen mimiklerine baktım.

 

"Çok vaktim yok dikkat çekebiliriz. Sadece ben,dün fazla üzerine geldim. O dediklerim fazla kırıcıydı." Elini ensesine attı belirginleşen pazuları dikkatimi dağıtmak için can atsa da umursamaz ifademi korudum.

 

"Bunu farketmen ne kadar güzel. Bugün yaptığının farkına da yarın varıp mı aynı konuşmayı yapacaksın?"

 

O kadar öfkeliydim ki. Belki çok saçmaydı ama çok sinirliydim. Kırgınlığım,öfkeye dönüşmüştü.

 

"Bugün ne yapmışım?" Dedi kaşlarını çatıp.

 

"Sevgilin varmış tamam. Dün bunu çok iyi anladım zaten merak etme. Bari adını söyleseydin,isim benzerliğini falan geç bu kadar tesadüf çok fazla, hayatımın içine eden o şerefsizlerden birisiyle aynı ismi taşıyor. Evet tedavi gördüm,evet iyileştim sayılır ama bu, bu kadarına hazırlıklı olduğum anlamına gelmiyor. Biliyordun Boran, isimlerini biliyordun. Eğer dün bana dediklerinin yanında yarın gelme deseydin onca kırgınlığın içinde kaynar giderdi."

 

Gözlerim sonlara doğru öfkeden dolmuştu. Bu huyumdan nefret ediyordum. Sinirleniyordum, tartışırken gözlerim doluyordu.

 

Sözlerim sitemliydi.

 

Dişlerini sıktı,keskin çene kemiği daha da belirginleşti ve başını sağ tarafa çevirdi. Elleri belindeydi.

 

Başını öne eğdi ve burun kemiğini sıktı.

 

"Bak dün dediklerim için özür dilerim. Senin iyiliğini düşünürken daha da kırdım. İleri gitmemeliydim ama zorundaydım. Zorunluluklara öfkeliydim,sinirimi en istemediğim kişiden çıkardım. Normalde kendimi kontrol edebilen biriyim ama o an olmadı işte. Özür dilerim kalbini kırmak istemedim." Dedi.

 

Başımı iki yanıma salladım. Bana öyle davranması gerekmezdi. Huyunu suyunu bilmediğim bir adama ne kadar ılımlı yaklaşabilirdim ki? Yine de özür dilemesi erdemliğindendi. Kalbimin bazı kırık parçaları bir yapboz gibi birleştirilip dikiş atılmış onarılmaya çalışılmıştı.

 

Ama ne zaman iyileşirdi bilmiyorum.

 

"Arin kim Boran?" Dedim.

 

İlkte kaşları havalandı ve dudaklarıma baktı sonra tekrar gözlerime odaklandı.

 

"Boran?" Dedi sorar gibi ve öfkeyle başını iki yana salladı.

 

Sonra kaşlarını çatıp "Arin ile ilgilenmeni istemiyorum Almina. Bu konu hakkında keskin sınırlarım var. Arin'i gözetlemeyi bırak." Dedi.

 

Alayla güldüm.

 

"Ne o benden mi kıskandın? Merak etme yönelimim sadece adamlara. Kadınlar ve erkekler ilgi alanımda değiller. " Dedim.

 

Ofladı.

 

"Ayrıca neyini gözetliyecekmişim? Banane ondan. Ama benden sana tavsiye ister doğru ister yanlış anla hiç umrumda değil. O kızda bir şeyler var, rahatsız edici bir şeyler. Hem sen dünyada bunca kadının içinde nasıl gidip de Arin adında birini bulursun çok şaşırtıcı doğrusu. Seviyor musun cidden onu?" Dedim gözleri ışıltıyla parladı.

 

O ışıltı anında yanıp söndü.

 

Dudaklarını yaladı.

 

"Çok zeki,tehlikeli bir kadınsın ama sana bu konuda açıklama yapmam Almina. İlişkim maalesef halka açık bir konu değil." Dedi umursamazca.

 

Onun umursamaz tavrına karşın benim içimde bir yangın vardı. Neden bu his geçmiyordu?! Seviyor muydu o kadını?

 

"Beni ilgilendirmez zaten. Onun olduğu bir ortama beni çağırmazsanız daha az kırıcı olur." Dedim ve yanından geçip tam kapıdan çıkacaktım ki sesini duydum ve kapıyı açmaktan vazgeçip ona döndüm.

 

"Seviyorum sanırım." Dedi bir anda. Anlamayan ve afallayan bakışlarım onu buldu. Az önce öylesine sorduğum soruyu kastediyordu. Öyle bir bakışı vardı ki hem duygusuz,hem bütün duyguları çalıp gözlerine hapsetmiş gibi...

 

"Sanma,sanıyorsan vazgeç. Seven adam 'sanıyorum' demez" Dedim. İçim acısa da.

 

Neden kalbim, neden ruhum acıyordu?

 

"Yapamam,zorundayım." Dedi bir anda.

 

Acaba kadın hamile falan mıydı?

 

Sende amma kurdun.

 

Bu tavırları,zorunluymuş gibi davranması. O kadına temastan olduğunca uzak durması. Garipti işte. Anlam veremesem de omuz silkip oradan çıktım.

 

O kadına soğuk oluşu, karşımdaki o duygusuz ifadesi,benimle konuşmak için yalnız bir an kovalaması,tuvaleti incelemesi ve bir süre kapıyı dinlemesi, yaptığı kontroller...

 

Bir olaylar dönüyordu.

 

Ve ben bu gizemi bu gece çözmeden hiçbir yere gitmeyecektim.

 

🧭

 

Yemek yerken hislerimde yanılmadığımı anladım. Kadın, Boran'a sürekli yanaşmaya çalışıyordu ve bize nefret kusar gibi bakıyordu.

 

Bütün gece onun nazlanmasını çekmiştik. Bir onu beğenmiyordu bir bunu.

 

Geceye bomba gibi düşen ise Kaan'ın gelişiydi. Tuana bir yarım saat kendini toparlayamamıştı ama şu an iyiydi. Kaan onunla iletişim kurmaya çalışsa da Tuana olabildiğince cevap vermekten,konuşmaktan kaçıyordu. Kaan oldukça olgunlaşmıştı,hem görünüş olarak hem de karakter olarak ama emindim ki o hâlâ Tuana'nın sevdiği Kaan'dı.

 

Asu,gece boyu Tuana'yla ilgilenmişti bende olabildiğince yardımcı olmuştum ama o kadın bana o kadar çok laf atmıştı ki ona öfkemden doğru düzgün yemek bile yememiştim.

 

Ki Boran'ın arkadaşları da kızın hareketlerinden rahatsızlardı ama bunu ona belli etmiyorlardı.

 

Boran ise o da rahatsızdı ve farketmiştim kızı sevmiyordu. Ne kadar öyle sansa da sevmiyordu işte. Yıllarca bunun eğitimini görmüştüm diğerleri belki çok farkında değildi ama hareketlerini,gergin duruşunu farkediyordum. Bunu sanırım bir de asker arkadaşları anlayabilirdi çünkü onlar da benzer eğitimler görmüşlerdi.

 

Boran'ın gözleri yemekte sık sık beni bulmuştu ama ben,bana yapma denilen şeyi eğer mantık çerçevesinde ise inadına yapmayı çok sevdiğimden kızı gözetlemeyi asla bırakmamıştım.

 

En sonunda herkes için gerici bu yemeğin sonuna gelmiştik tatlı yiyip kalkacaktık.

 

"Ya aşkım bu güzel değil başa bir tatlı söylesen ben de lavoboya gitsem gelsem. Olur mu? N'olur?" Bir de dudak büze büze konuşması yok muydu şimdi herkes ortaya kusacaktı.

 

Boran ona yaklaşan yüzden uzaklaşmıştı.

 

"Tamam aşkım sen git ben hallederim." Dedi dişlerini sıkarak konuşuyordu.

 

Kız kalkıp gittiğinde herkes derin bir nefes verdi Orhan'ın eşi Tuğba konuştu. Çok tatlı biriydi çok sevmiştim onu.

 

"Boran, yanlış anlama ama bu kızı sevdiğine emin misin? Sanki sana göre birisi değil gibi." Dedi.

 

Boran garsona başka bir sipariş verdiğinde Tuğba'ya döndü. Ben onu dinlemek isterdim ama daha önemli bir şey aklıma gelmişti. Sandalyemi itip ayaklandım. Herkesin gözleri beni bulmuştu.

 

"Nereye gidiyorsun?" Diyen Tuana'ya boşver der gibi elimi salladım. "Geleceğim,telefonla konuşmam gerekli." Dedim. Telefonumu elime alıp hızlı hızlı yürümeye başladım.

 

Tuvaletin önüne geldiğimde etrafı kontrol ettim.Kimse yoktu.Kulağımı kapıya dayadım,ses de duyulmuyordu ki.

 

Eğilip kapı deliğinden bakmaya çalıştım oradan da bir şey gözükmüyordu.

 

Kapıyı yavaş şekilde açtım ve sadece aynayı görüş açıma aldım. Aynanın yansımasında kadını görmediğimden içeriye girdim. Onun sesi tuvaletlerden birinden yükseliyordu. Bende ondan iki yanda olan rastgele tuvalete girip kapıyı kilitledim. Biraz beklediğimde tekrar sesi duyuldu. Hemen telefonumdan ses kaydını açtım.

 

"Kes sesini Bejno. Geldik buraya verdiğin haltları yapıyoruz. Tamam dedim işte adımı deyince karının yüz ifadesini görmen gerekirdi. Yüzü bembeyaz kesildi. Ölüye döndü."

 

"Boran komutan mı? Ondan birkaç bilgi çaldım. Herif çok zor biri bilgi falan çok zor veriyor bir de fazla zeki,fazla da yakışıklı kendimi kaptırırsam benden olursun bak." Dedi kahkaha atarak.

 

Bejno'nun adını duyunca ayaklarım yerden kesilir gibi oldu. Kaydı kapattım. Sifonu çekip kapımı açtım ve hemen tuvaletten çıktım.

 

Çıkar çıkmaz kolumdan birinin beni çekmesiyle neredeyse çığlık atacaktım ama bir el ağzıma kapandı. Çırpınsam da o kadar kuvvetliydi ki. Bahçeye çıktığımızda beni kuytu bir köşeye çekti ve elini ağzımdan çekip karşıma geçti.

 

Kalbim o kadar hızlıydı ki, gözyaşlarım gözlerimden süzüldü.

 

"Özür dilerim,yapmak zorundaydım." Diyen Boran'la kendime geldim.

 

Nefes.

 

Nefes alamıyordum.

 

"Almina?" Telaşlı sesi beni bulurken eğilip elimi göğsüme bastırdım.

 

Ölecek gibi hissediyordum. Ellerim de dahil bedenim titriyordu.

 

Omuzlarımdan tutup dik durmamı sağladı. Sonra bedenini bana daha da yaklaştırıp dik tutmaya devam etti. İki eli de yüzümü avuçladı. Gözyaşlarımı silmeye başladı.

 

"Özür dilerim. Çok özür dilerim..." Demeye devam etti. Defalarca, fısıltı gibi çıkan sesiyle benden özür diledi. Gözyaşlarımı sildi. Gözlerindeki endişe hiç silinmedi.

 

"Hadi benimle nefes al. Hadi,n'olur." Dedi. Ona eşlik etmeye çalıştım.

 

"Aferin,aferin güzelime." Dedi.

 

Sakinleştiğimde gücüm kalmamasına rağmen elimi yumruk yaparak tam kalbinin üzerine vurdum.

 

"Ne yapıyorsun ya? Korkularımı bile bile neden ikidir canımı yakıyorsun?! Yeter tamam mı? Ne yapmaya çalışıyorsun? Kimseye güvenmemem gerektiğini mi öğretmeye çalışıyorsun,ne istiyorsun?!" Dedim yumruklarımı vururken.

 

Bana hiç engel olmadı.

 

"Hayır asla asla öyle bir şey yapmam. Almina sakinleş konuşalım,vaktim yok. Göreve gitmem gerek."

 

"İstemiyorum bırak beni!" Desem de kollarımdan sıkı sıkı tuttu ama tutuşu can yakıcı değildi.

 

"Pinhan Almina!" Dedi öfkeyle.

 

"Pinhan ne demek biliyor musun?" Diye sordu ben durgunlaşınca.

 

İlgilenmiyordum. Yaptığı,dediği hiçbir şeyle ilgilenmiyordum.

 

"O kaydı kimseye dinletmeyeceksin tamam mı? Gizli Almina. Susman gerekiyor. Bak görevdeyim tamam mı? Pinhan Almina." Dedi ve sustu.

 

Pinhan.

 

Gizli Almina.

 

Görevdeyim.

 

Gizli görevdeydi. O kadın sevgilisi falan değildi.

 

Dün sana öyle davranmak zorundaydım.

 

Seviyorum sanırım.

 

Yapamam,zorundayım.

 

Şimdi anlıyordum.

 

Peki kayıt aldığımı nereden biliyordu?

 

"K-kayıt aldığımı nereden biliyorsun?" Dedim titreyen sesimle.

 

"Askerim ya hani? O gidince sende gittin,elinde telefon vardı,gece boyunca hareketlerini izledin. Bir şeyler yapacağını biliyordum. Kendini tehlikeye atıyorsun.Atma. Bak sana bunu söylemem yasaktı tamam mı bunu kimse öğrenmemeli Almina,gizli görevdeyim ve evet onu sevdiğim falan yok elimde olsa ilk fırsatta çeker vururum çünkü o kadının ellerinde kardeşlerimin kanı var,senin kanın var. Sadece birkaç gün,birkaç gün sessiz kalman geliyor. O kaydı ömrün boyunca benden başkası bilmeyecek. Ben sadece üstlerime gösterip kaydı kendim aldığımı söyleyeceğim ve sen o kaydı bana attıktan sonra sileceksin. Anlaştık mı?" Dedi sakinlikle. Bir eli belimde bir eli kolumdaydı.

 

Uyuşmuş gibiydim.

 

"Anlaştık." Dedim sadece.

 

"Teşekkür ederim." Dedi ve yutkundu. Derin bir nefes aldığında bir şey yapmak istiyor ama yapamıyor gibiydi.

 

"Beni affettin mi? Göreve gidiyorum ucunda ölüm var. Allah korusun gözüm açı-" Kalbim korkuyla çarptı kimse ölsün istemiyordum. Zaten yeni toparlanmıştım buna gücüm yoktu.

 

Avcumu dudaklarına kapadım.

 

O kadar yorgun hissediyordum ki. Her panik atak krizinden sonra uykum geliyordu,bedenimi taşıyacak gücüm kalmıyordu.

 

Gözleri elim ve gözlerim arasında gidip geldi. Elimi anında kor gibi yanan dudaklarından çektim.

 

"Ölüm deme lütfen gücüm yok artık. Çok yorgunum sus lütfen. Affettim hem ama bir daha yapma tamam mı? Söz ver." Dedim.

 

Yüzünde öyle güzel bir tebessüm belirdi ki gözleri kıymetli bir şeye bakıyormuş gibiydi.

 

"Sen konuştuğumuz konularda söz verirsen..." Dedi düşünür gibi dudak büzdü.

 

"Söz." Dedim.

 

"Asker sözü." Diye ekledim.

 

Gülümsedi.

 

"Benden de söz. Asker sözü." Dedi ve arkasını dönüp gitti. Gitmeden önce son bir kez bakmış arkama bir işaret vermişti. Kaan yanıma geldiğinde gözlerim Zafir'i buldu. Onu affettiğime göre istediğim şekilde seslenebilirdim değil mi? Yürürken bir sigara yaktı ve arka taraftan çıkıp onu bekleyen siyah bir arabaya bindi.

 

"Almina,seni eve bırakmam konusunda emir aldım. Gidelim mi?" Diyen Kaan'a baktım. Başından beri burada mıydı bilmiyordum. Şu an aklım o kadar doluydu ki zihnimde kendime bile yer yoktu.

 

Onu onayladım. Omuzlarıma bir ceket bırakıldığında sorar gibi ona baktım.

 

"Ceket komutanımın. Emir böyle." Dedi gülerek.

 

İkimiz de bahçeden çıktığımızda artık bildiğim bir şey vardı ki bir şeyler hâlâ pinhan olsa da bir şeyler ayandı.

 

***

Ayan: gözle görülen, açık, belli.

 

BÖLÜM SONU.

 

 

 

Bölüm nasıldı sizce?

 

Yazdığım en uzun bölümdü. Ama değdi.

 

Çocukları artık uzun bir süre görmeyeceğiz.

 

Affettik mi Zafir'i?

 

Hala biraz kırgın olabiliriz. Almina da öyle merak etmeyin.

 

Daha çok başlardayız,Almina'yı tamamen olmasa da tanıyoruz hikaye zaten çoğu zaman Almina'dan o yüzden Zafir'e kızmayın. Daha nasıl birisi, amaçları ne karakteri ne bunları ilerleyen zamanlarda öğreneceğiz.

 

Ve eminim ki onu seveceksiniz.

 

Bölüm içinde en sevdiğiniz sahne ya da paragraf?

 

Sizin hayal ettiğiniz bir olay ya da sahne var mı peki?

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.

 

Sizleri kocaman seviyorum.

Loading...
0%