@dolunaydakigelgit_
|
Nasılsınız canlarım?
Umarım iyisinizdir.
Mevlid kandilimiz mübarek olsun :)
Medya temsilidir, aklınızda canlansın diye koydum bölümde anlayacaksınız.
Bugün bölüm şarkısını sizden alalım mı?
Buraya yazabilirsiniz =>
İyi okumalar.
***
Eve geldiğimizde her şeyi yeni yeni idrak ediyordum. Ceketi yatağımın üzerindeydi ve ben dolabıma dayanarak yere oturmuş dizlerimi de kendime çekmiştim. Olan biteni düşünüyordum ve yeni yeni her şey oturuyordu.
Elbisem kalçama doğru toplanmış olsa da umrumda değildi. Bütün düşünceler beynime toplanmış,ruhuma ağırlık yapıyordu.
"Bana bak kızım, ne senin anlattıkların sikimde ne de sen umrumdasın."
Ben ne kadar aptaldım! Bana bu sözleri kullanan bir adam vardı ve ben yine de onu affetmiştim. Ben onun umrunda değildim ki. Ama neden? O zaman neden önemsiyordu beni?
"Dün dediklerim için özür dilerim. Senin iyiliğini düşünürken daha da kırdım. İleri gitmemeliydim ama zorundaydım.Özür dilerim kalbini kırmak istemedim."
Özür dilemişti. Kırmak istemedim demiş, beni birçok yerimden yaralayıp ertesi gün özür dilemişti.
"Ne yaşadıysan kendi iyiliğin için yaşadın,bir bok duymak da bilmek de istemiyorum. Çünkü inan sikimde değil."
"Ben,dün fazla üzerine geldim. O dediklerim fazla kırıcıydı."
Çok çelişiyordu,anlamlandıramıyordum. Hangisi gerçekti? Hangisi gerçek Zafir'di?
"... küçük bir kız çocuğu gibi peşinde koşturamazsın.Biraz büyü." Diyen adam mı?
Yoksa...
"Özür dilerim. Çok özür dilerim..."
Benden defalarca kez özür dileyen adam mı gerçekti?
"Hadi benimle nefes al. Hadi,n'olur."
Umrunda olmadığımı söyleyen bir adam neden beni bu kadar umursuyordu?
Neden bir gün zehrini salıp canımı yakan dili,diğer gün sözleriyle beni o zehirden kurtarıp yaşatmaya çalışıyordu?
Kimdi bu adam ve ben neden onu bu kadar çok düşünür olmuştum?
Ayağa kalkıp dolaptan tişört ve eşofman aldım. Üzerimi hızla değiştirip yüzümdeki makyajı sildim ve saçlarımı topuz yapıp telefonumu; üzerime giydiğim mevsimlik,ince ceketin cebine koydum.
Hızla merdivenleri inerken bir cevap beklemeden evdekilere hava almaya çıktığımı haber verdim ve spor ayakkabılarımı giyerek evden çıktım.
"Ben biraz hava alacağım gelirim birazdan, merak etmeyin."
Normalde asla ama asla bu saatte çıkmazdım çünkü o olayı da bu saatlerde yaşamıştım. Ama burası güvenlikli bir siteydi içime akan bu güvenin yayılmasını önleyemiyordum.
"Almina! Çabuk buraya gel. Nereye gidiyorsun bu saatte?!"
Annem bahçeden seslense de kulaklıklarımı takıp yürümeye devam ettim. Arkama bakmadım ama kulaklıktan da herhangi bir ses yükselmesine izin vermedim annemi dinliyordum yani.
"Kime diyorum ben?! Almina!"
Uzaklaştıkça susan annemden sonra müzik listeme girdim ve rastgele bir şarkıya bastım. Kulaklığımın sesini tamamen açtım ve kaldırıma çıkıp yürümeye devam ettim.
Beni hatırladın mı? Kalbimdeki harabelerin mimarı Hatırladın mı? Nasıl yıkıp döktüğünü...
Hayat o kadar acımasızdı ki her seferinde canımı yaktı ve hep yaşadığımı hissettirdi. Hayattaydım,acının içindeydim. Ne çocukken ne de büyüyünce hayat bana acımamıştı. Ben hep eksiktim,eksildikçe yandım. Yandığım için eksilmedim. Belki büyüyünce suçum olmuştu ama çocukken ne suçum vardı? Hayatın benden aldıklarının yerini acılar doldurmuştu. Boşluğumu hep kırıklar doldurmuştu. Ben çocuktum ya da içimde o çocuğu yaşatıyordum.
Her acı zamanla geçmez Her giden mutlaka dönmez Her âşık bir gün affetmez Kalbi artık çarpmayınca...
Ruhum kırıktı benim,kalbim kırılsa ne yazardı ki?
Zafir beni en fazla ne kadar kırabilirdi? En küçük parçalara ayrılıncaya kadar kırılmış bir kalbin, kırıntılarını daha da parçalayamazdınız. Özür dilese ne yazardı? Kırılmaya hakkım var mıydı ki de affedeyim? O benim hiçbir şeyim değildi.
O bana kahramandı,ben ona umrunda olmayan şımarık bir kız çocuğu...
Ne bekliyordum? Niye başka şeyler beklemiştim de bu kadar incinmiştim? Affetmiştim evet, çünkü dedikleri,şehit olma ihtimali... Şu an olduğumdan daha da can yakıcı olacaktı ama ona kırgınım sebepsizce, hakkım varmış gibi. Sözlerim affetse de gözlerim affedememişti.
Her ateş küllenip sönmez Her yara bir gün iyileşmez Her umut yine yeşermez Artık hiç inanmayınca...
O minik parka geldiğimde gecenin bu saatinde kimsenin olmamasını garipsemedim. Bankları bırakıp salıncağa ilerledim ve mavi olana oturdum. Kulaklarımda yükselen,zihnimin duvarlarında yankılanan Cem Adrian'ın sesi sanki kırıkları süpüren bir rüzgar gibiydi.
Gözyaşlarım yüzümden boynuma doğru ince ince yol çizerken olabildiğince sessizdim. Hissiz şekilde ağlıyordum.
Canım yanıyordu çok acıyordu.
Birilerinin,değer verdiğim birilerinin, umrunda olmamak ve bunu hakaret eder gibi ifade etmeleri içimde bir yerlerde; ıssız bir ormanda kaybolmuş,sevgi,ilgi isteyen o küçük,kimsesiz kızın ellerinde sıkı sıkı tuttuğu balonunun patlamasına neden olmuştu.
Derin bir nefes alıp sesli bir şekilde havaya üfledim. Tam yeni bir şarkı açacakken arkadan duyduğum hışırtı sesleriyle yüreğim korkuyla çırpınmaya başladı. Telefonumdan hemen ses kaydına girdim ve hazırda tuttum. Yüklediğim 'KADES' uygulamasını da açtım. Olur da bir şey olursa hemen yerimi bildirirdim. Gözyaşlarımı sildim.
Çalıların arasından fırlayan ufak bir köpek tüm yüreğime su serpti. Uygulamalardan çıkıp ayaklarımın dibine gelen köpeği sevdim. Ellerim o kadar titriyordu ki dokunduğum köpek bile beni sakinleştirmek ister gibi bacağıma kafasını sürtüyordu.
Sevdiğim köpek beni sakinleştirince bunu hissetmiş gibi geri çekildi. Dilini dışarıya çıkarmış sesli soluklar alıp veriyordu,bembeyaz tüyleri vardı ve çok şirindi. Tasmasına gözüm kaydığında ismini okudum Casper. Havladı.
"Memnun oldum Casper bende Almina." Dedim başını okşayarak. Bir kere daha havaladığında arka tarafımda hissettiğim hareketlilikle oraya döndüm. Korku tekrar etrafımı sarmıştı.
Bir adam elinde küçük bir topla ayakta dikiliyordu. Aniden ayağa kalkıp Casper'ın arkasına geçtim. Yüzü çok tanıdık olan bu adam beni oldukça tedirgin etmişti.
"Casper? Buraya gel." Dedi bir anda.
Casper bir kere daha havladı ama yanıma daha çok sokuldu o adama gitmedi.
"Kusura bakmayın,köpeğimle oynuyorduk. Evim buranın arkasında ondan buraya kaçtı Almina hanım." Dedi.
İsmimi duymak yutkunmama sebep oldu.
"Siz kimsiniz?" Sesim biraz titrek çıkmıştı.
Ben bu adamı bir yerden tanıyordum ama hatırlamıyordum ki.
"Beni tanımamanız üzdü.Zafer ben. Karargahta karşılaşmıştık. Pek tatlı bir tanışmamız olmadı."
Şimdi hatırlamıştım. O gün,sorguya gittiğim ifade verdiğim gün, bu adamla koridorda karşılaşmıştık. Hatta Zafir aşağıya inerken bizi görmüş bu adama biraz çıkışmıştı.
"Beni tanıyorsunuz zaten." Dedim sadece. Konuşmak istemiyordum.
"Evet namınız oldukça büyük. Bir daha gelmeseniz de tüm karargahın aklında kaldınız." Yüzünde yamuk bir sırıtış vardı. Ve bu mimiklerinden hoşlanmamıştım.
"O nedenmiş?" Dedim biraz aksi şekilde. Acaba kaba mı davranıyordum? Ama mesafe her zaman iyiydi.
"Cesursunuz, o çocuklar için kendinizi feda etmişsiniz. Tam bir Asena'sınız. Sizden çok iyi bir asker olurdu. Hiç düşünmedin mi?"
Derin bir nefes verdim.
"Estağfurullah dedikleriniz için sağ olun ama hiç asker olmayı düşünmedim."
Tabii ki asker olmayı isterdim yani içimdeki akan kanım al bayrağa dökülsün şehit olayım isterdim ama pek benim yapabileceğim bir meslek değildi. Vatanım için elbette canımı verirdim ama asker olmak her yiğidin harcı değildir diye düşünüyorum ve de çok fazla duygusal biri olduğumdan kaldırabileceğimi düşünmemiştim.
Psikoloji bana daha uygun bir meslekti. Hem o alanda derslerim iyiydi hem de insanları dinlemeyi,onlara yardımcı olmayı çok seviyordum.
"Anlıyorum. Manken falan mısınız? Yani yanlış anlamayın ne meslek yaptığınızı bilmiyorum ama çok güzel olduğunuzu görebiliyorum." Dedi pat diye. Biraz yürüyor muydu ne?
Yüzümde zoraki bir tebessüm belirdi.
"Teşekkürler ama hayır manken değilim. Psikoloğum." Dedim.
"Çok iyi. Bir sorunum olduğunda size gelebilirim öyleyse değil mi?" Dedi. Hiç bitmeyecek gibi gelen konuşma yüreğimi daraltmaya başladı. Normal sorular soruyordu, aslında hiçbir sorun yoktu ama onda beni rahatsız edici bir şeyler vardı.
"Tabii randevuyla gelebilirsiniz ama şu an mesleğime ara verdim." Dedim.
Yutkundu ve dudaklarını yaladı ardından gülümseyecek gibi oldu ama kendini durdurdu. Mimiklerini yakalayabiliyordum. Zafir gibi kendini kontrol edemiyordu sadece kontrol etmeye çalışıyordu.
Zafir ne alaka canım benim? Hayırdır bir kıyaslama falan bilmediğimiz bir şey mi var?
Beynimde susmayan bu iç sese ne yapabilirdim? Boş boş konuşuyordu.
Bilmediğin bir şey yok iç sesciğim. Öyle aklıma o geldi kıyasladım ne var yani?
Ben bilmem çok şüpheli davranıyorsun.
Sus lütfen.
"Evet bilgim var yani duymuştum öyle çok bir şey bilmiyorum. Ben o zaman sizin kişisel numaranızı alsam? Olmaz mı?" Deyince kitlendim. Bir şey yapıp kaçmam gerekiyordu. Numaramı belki kötü niyetle istemiyordu ama veresim yoktu. Dedim ya beni rahatsız eden bir enerjisi vardı.
Hem mesleğine ara verdiğini biliyor ama mesleğini bilmediğini söylüyor. Dikkat et Alminoş,benden sana tavsiye.
N'olur sus artık! Beni panikletmekten başka bir işe yaramıyorsun iç sesciğim. Tamam dediklerin çok zekice sana katılıyorum ama belki de sadece dedikleri gibi mesleğine ara vermiş denmiştir. Ne meslek yaptığım söylenmemiştir. Nereden bileceğiz ön yargılı olmayalım.
Köpeği ona doğru gidecekken başını sevdim ve o sahibinin yanına ilerledi.
Tam konuşacak ve numaram konusunda sıkıntı olduğunu bahane edecektim ki telefonum çalmaya başladı.
Bütün şansımı burada harcamış gibi hissettim.
"Pardon." Dedim adama ve aramayı yanıtladım.
"Kuzum gelmiyor musun? Bak endişeleniyoruz." Diyen Tuana resmen kurtarıcım gibi yetişti.
"Tamam hemen geliyorum." Dedim ve cevabı beklemeden Zafer beye döndüm. "Çok üzgünüm benim acil gitmem gerekli. Bir dahaki sefere artık." Dedim.
Yapmacık olduğum belli olmuyordur herhalde.
"Bu saatte tek gitmeyin ben sizi bırakırım." Dedi.
"Yok yok gerçekten yarı yolda alırlar beni zaten." Dedim.
"Peki iyi geceler." Dedi yüzü az önceye göre oldukça düşmüştü.
"Sağ olun, sizede." Dedim ve arkamı dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladım. Parktan uzaklaştığımda arkamı dönüp baktım kimsenin olmayışı beni rahatlattı.
🧭
Dönüp dönüp arkama baksamda sonunda eve gelmiştim. Kapıdan girip ayakkabılarımı çıkardım. "Kızım?" Babamın seslenmesiyle salona yürüdüm. Üçü de oturmuş bana bakıyorlardı.
"Efendim?" Diyerek ayakta durdum.
"Gel böyle biraz vakit geçirelim."
Yavaşça salona ilerledim gözlerim tedirginlikle yüzlerinde dolaşsa da en yakın arkadaşımın bana gülümsemesi beni rahatlattı. Babamla annemin ortasına geçip oturdum.
"Nereye gittin anneciğim?" Diyen Zerrin annem saçlarımı okşadı.
Başımı hafif açıyla ona doğru çevirdim. "Biraz hava almak istedim." Kısık sesimle gözlerini açıp kapadı ve elini saçlarımdan çekti. "Almina,bu gece sabaha karşı dönüyoruz. Aslında yarın akşam veya sonraki gün gidecektik ama acil bir şekilde çağırıldım. Gitmemiz lazım o yüzden bu gece son gecemiz ve biraz seninle konuşmak istedik." Babam cümlelerini oldukça sakin bir şekilde kuruyordu.
Başımı onaylar biçimde ağır ağır salladım. Şaşırmış ve üzülmüştüm ama belli etmedim.
"Ben, biliyorum döndüğümden beri size çok vakit ayıramadım. Sizi çok özledim,sizi çok seviyorum ki benim bir ailem de sizsiniz. Sadece buraya adapte olmak,geçmişteki herkesi tekrar görmek... Bilmiyorum alışmaya çalışıyorum,yeni insanlar hayatıma girdi ve daha kendimi dinlemeye vakit bulamadan onlarla içli dışlı oldum. Çok iyi insanlar,hepsi. Sadece ben alışık değilim ve bu yüzden size de özlemimi yansıtamadım özür dilerim." Dedim yerdeki halının desenlerini incelerken.
"Olur mu öyle şey Almina? Bunlar çok normal ve senin bizi özlediğinin de gayet farkındayız hiç kendini suçlama. Ve zaten seni yeni tanıştığın ama bizim de çokça zaman geçirip tanıdığımız,bize destek olan Mihriban hanıma emanet ediyoruz. Tuana ve sen onlara emanetsin." Dedi annem. Babam destek olur gibi başını sallayıp elini uzattı, kucağımdaki ellerimi tuttu.
"Ben de sizi hem Boran'a hem de Kemal Bey'e emanet ediyorum,zaten arkadaşlarınız da burada birbirinize destek olacağınızdan şüphem yok birbirinize emanetsiniz. Kemal amcan bildiğin gibi babanların arkadaşıymış. Biz de kısa sürede iyi anlaştık, yürekli bir adam.Boran da öyle. Biliyorum korkuların devam ediyor ama onların sana zarar vermeyeceğini düşünüyorum ve inanmak da istiyorum eğer oldu ki size bir zararları dokundu hemen bize ulaşıyorsunuz kızlar. Anlaştık mı?"
"Anlaştık Tarık amca." Dedi Tuana.
"Tamam baba. Anlaştık." Dedim ben de.
"Kendinizi asla üzmeyin ve mutlaka yanımıza geleceksiniz. Tuana da artık burada çalışmaya başlayacak o sana detayları anlatır. Senin de Tuana'nın yanında vakit geçirmeni istiyorum ve tamamen iyi olduktan sonra mesleğini yapmana izin veriyorum kızım. Yanlış anlama sen artık yetişkinsin sana ya da size karışmaya hakkımız yok ama öz olmasa da bu ailenin de kızlarını korumak istediğini bilin." Babamı çok seviyordum. Çok anlayışlı ve iyi birisiydi annemi de çok seviyordum arada tartışsak da minnettardım.
"Merak etmeyin. Tuana'yla kafamıza estiğinde geleceğimizden eminim ve bu bir kopuş değil siz de gelin lütfen. Öz ailem ben çocukken öldüler ve ben sizinle büyüdüm, sizle daha çok vakit geçirdim,yemediniz yedirdiniz hep her açıdan destek oldunuz. Hem Tuana'ya hem de bana o yüzden sizden asla kopmuyoruz ve emin olun iyileşmeden mesleğime başlamayacağım çünkü iyi olmayan birisi karşısında ondan medet uman birisine derman olamaz."
Babam beni göğsüne çekti ve annem de bana sarıldı o sırada Tuana'nın öyle uzak kalmasını istemedik ve üçümüz de aynı anda ona kollarımızı açtık bu duruma gözlerimiz yaşlı olsa dahi güldük. Aramıza o da gelince sarıldık. Tüm gece salonda sohbet ettik,abur cubur yedik,televizyon izledik,yeri geldi şakalaştık yeri geldi hüzünlendik. Gece saat üçe kadar uyumadık annem ve babam yola çıkacakları için dinlenseler de biz uyumadık ve sohbet ettik.
Tuana "Bu siteden bir dükkan kiraladık orayı pastane yapacağız. İş ilanı da vereceğiz ama sadece siteden çalışmak isteyenler çalışabilecek ya da siteden olmayanlar kimliklerle giriş çıkış yapabilecekler. Çok güzel olacağını düşünüyorum Almina. Düşünsene çocukluğumuzdaki gibi, birlikte tatlılar,kurabiyeler,pastalar yapacağız. Taze ekmek kokusunun içerisinde günümüz geçecek tam da hayallerimdeki gibi. Birlikte yöneteceğiz hatta çok kişi gelmeye başlarsa orayı bir kafeye çevirebiliriz. Masalar kurarız,servis açarız,sadece kahve ve tatlı,tuzlu ürünler üretip satarız. Ekmek gibi ürünler satmayız. Çok güzel olmaz mı?"
Gözümde canlanan o sevimli vızır vızır çalışan hallerimiz yüzümde kocaman bir tebessüme neden oldu. Bahçedeki koltuklara uzanmış gökyüzünü izliyorduk.
"O kadar güzel olur ki... Aslında sabah gittim burada bir fırın var ve çoğu şey satılıyor ama kafe tarzı bir yer görmedim yani var mı bilmiyorum tabi ama burada bir sürü asker,asker aileleri yaşıyor. Her yaştan insan olduğuna eminim ve bu kafe fikri çok cazip geldi. Direkt kafe olarak başlasak çok zorlanır mıyız sence?" Dedim yüzümdeki gülümsemeyle.
"Yani ilk başta tabi ki zorlanırız ama sonra hallederiz. O zaman direkt kafe olarak başlayalım. Ufak ufak büyütür devam ederiz. Büyümeye başlayınca masaları çoğaltır yeni ürünler üretiriz. Kahve çeşitlerini artırırız. Çok güzel olacak içim kıpır kıpır Almina. Burası bize iyi gelecek eminim."
Kıkırtım bahçede yayıldı.
"Sen böyle anlatınca bende öyle hissettim. Burası bize bir meşguliyet olacak iyi gelecek. Hem senin de hayalindi hayalini gerçekleştireceğiz." Dedim ve tebessümle başımı onun olduğu tarafa çevirdim. Yattığı yerden doğruldu ve yanıma doğru geldi kollarını boynuma doladığında ben de doğrulup ona sarıldım.
"Teşekkür ederim. Her halinle beni önemsediğin için." Dedi. Omzuna öpücük kondurup yüzümü geriye çektim.
"Asıl ben teşekkür ederim. Ama şunu unutma biz kardeşiz, iyi de olsak kötü de olsak birbirimize destek olacağız." Dedim ve gülümsedim başını salladı, gözleri dolmuştu.
"Özlemişim." Deyince muziplikle ona baktım.
"Beni mi yoksa Kaan'ı mı?" Dedim.
Elini yüzüne kapatıp ofladı. Bu haline güldüm.
"İkinizi de. Almina ben anlamıyorum bu kadar tesadüf yani çok saçma nasıl ben anlam veremiyorum.Gitmişti o. Nereye gittiğini bile söylememişti. Yıllar sonra karşıma çıktı ve hiç ummadığım bir yerde,hiç ummadığımız kişilerin arkadaşı olarak. Asker olmuş Almina biz üniversite okuyor sanıyorken o aslında bunun için uğraşıyormuş. O kadar yakışmış ki ona asker olmak. Of kafam çok karışık. Dün benimle konuşmaya çalıştı ama ben yüz vermedim çünkü ona kırgınım nedeni yok. Hakkım da yok biliyorum çünkü aramızda bir şey yoktu ama kırgınım işte. Çok özlemişim o kadar değişmesine rağmen içimde yerini koruması çok saçma. Ne yapacağım ben Almina?"
Kollarını sıvazladım.
"Sana o kadar hak veriyorum ki bende beklemiyordum. Hele Zafir'in timinden olmasını üstüne üstlük yakın arkadaşı olmasını hiç beklemiyordum. Kaan evet çok değişmiş ki senin için aynı olduğunu biliyordum garip hissetmen çok normal. Kafanın karışması da çok normal kırgın olman da. Bak bundan eminim ki onunla sürekli karşılaşacağız ve aynı ortamlarda bulunacağız bunu biliyorum. Çünkü Kerem de artık onlara katıldı ve biz de az da olsa iletişime geçeceğiz o yüzden şimdilik akışına bırak. Bakalım hayatında biri var mı? Umarım yoktur ki olduğunu düşünmüyorum çünkü olsa dün beraber gelirlerdi gibi geliyor. Yine de emin olmadan kendini tekrar çok kaptırma,içinde onu hep yaşattın uzak olsa da duyguların vardı ama biraz daha içinde tut."
"Eğer sevgilisi ya da herhangi bir ilişkisi olmadığını kesin olarak öğrenirsek red edilsen de git açıl, artık çocuk değiliz ve her şey denemeye değer. Hayat çok kısa Tuana. Ben acı şekilde öğrendim, acı taraflarıyla tanıştım ve birçok defa öleceğimi sandım. Hayat bana geç kalmamayı öğretti. Bu yüzden hiçbir şeye geç kalma,erteleme sadece şu anlık bekle."
Derin bir nefes aldı gözleri dolu dolu olsa da o yaşları akıtmadı. Ellerimiz sıkı sıkı birbirine kenetliydi. "Tamam,tamam öğrenesiye kadar bekleyeceğim sonra da açılacağım. Zaten artık daha fazla içimde tutamam." Dedi.
"Aferin benim kıvırcığıma." Gülümsedim ve birbirimize sarıldık. O sırada okunan sabah ezanı bize huzur verdi. İçimizdeki sıkıntılar sanki süzülüp gitti.
Annemler uyandığında,uyumadığımız için birazcık azar işittik. Evet arkadaşlar 25 yaşına da gelseniz ailenizden azar işitiyordunuz.
Bavulları arabanın bagajına yerleştirdiler. Tuana'yla ikimizde de pijamalar vardı ve benim ayıcık baskılı pijamam oldukça komik görünüyordu.
"Kendinize dikkat ediyorsunuz ve annenizi sürekli arıyorsunuz tamam mı? Her akşam ne yemek yaptığınızı öğreneceğim." Diyen anneme güldük.
"Tamam anneciğim merak etme. Sizde dikkat edin tamam mı?" Dedim anneme sarılırken o sırada babam da Tuana'ya sarılıyordu. Canım ailem ya çok seviyordum onları söylemiş miydim?
Annem Tuana'ya doğru sarılmak için atıldığında babam da bana doğru geldi ve beni kolları arasına aldı.
"Kendinize çok dikkat ediyorsunuz bizi habersiz bırakmıyorsunuz anlaştık mı?" Dedi.
"Anlaştık babacığım siz de dikkat edin tamam mı?" Dedim.
"Merak etme. Tuana'nın dükkanıyla Kerem ilgilenecek onunla iletişim halinde olacağınızı biliyorum."
"Evet merak etme." Dedim ve geri çekildim ikisi de arabaya doğru ilerlediler ve el sallayarak bindiler. Bir süre sonra araba çalıştı ve biz de onalara el salladık bu sırada Tuana'yla sarıldık. Gözden kaybolasıya kadar arabayı takip ettik ve ardından içeriye girdik. Hava yeni yeni aydınlanmaya durmuştu ama o kadar yorgunduk ki...
İkimizde birbirimize iyi geceler dileyip gülerek odalarımıza geçtik. Derin bir nefes alıp kapattığım kapıya yaslandım. Ardından saçlarımı topuz yapıp panjurumu indirdim ve içeriye giren ışığı kestim. Annemlere uyuyacağıma dair bir mesaj attım eğer ararlarsa merak edebilirlerdi çünkü akşama kadar uyumayı düşünüyordum ki onlar da zaten o saate anca varırlardı.
Annemle mesajlaştıktan sonra telefonumu yanımdaki komodinin üzerine koydum ve yorganın altına girdim. Havalar sıcak da olsa ben yorganla yatmayı seven biriydim. Sağa sola dönüp rahat edeceğim bir pozisyon buldum ve gözlerim kendiliğinden kapandı.
🧭
Sıcak her yanımı öylesine kaplamıştı ki kan ter içinde uyandım. Telefonumu elime alıp saate baktığımda akşam olduğunu gördüm gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Annem, vardıklarına dair iki saat önce mesaj atmıştı. Ona yeni uyandığıma dair kısa bir mesaj yazdım ve yorganı üzerimden atıp kalktım.
Sessizce odadan çıktığımda evin içinin karanlık olması beni biraz panikletti. Tuana da hâlâ uyuyor muydu ki?
Koridorun başında olan odasına gidip baktığımda yatağının gayet düzenli olduğunu kendisinin de odasında olmadığını gördüm. Aşağıda olması durumunda ışık gelmesi gerekiyordu ya da bir ses ama hiçbir belirti yoktu. Bahçede olabileceğini düşünüp aşağıya indim.
Dediğim gibi salon boştu,sarsak adımlarla mutfağa ilerledim içimdeki kötü his karanlığın kasvetiyle bütün hücrelerime yayılmıştı.
Mutfakta da olmaması yutkunmama neden oldu korkuyla etrafıma baktım o sırada içeriden bir ses geldiğinde titreyen elimi hızla çekmeceye attım ve elime ekmek bıçağını aldım. Arkamı dönüp yavaş ve temkinli adımlarla sesin geldiği yere ilerlemeye başladım ama o kadar korkuyordum ki elimde tuttuğum bıçak düşecek durumdaydı. Terlemeye başlamıştım.
Salona geçtiğimde koltukta ayağını dizinin üzerine atmış,rahat bir şekilde oturan Zafir'i gördüm. Burada ne işi olduğunu anlamasam da derin bir nefes aldım. Elimde tuttuğum bıçağı arkama sakladım. En azından başka birisi değildi ama onun bu saatte burada tek başına ne işi vardı ve Tuana neredeydi?
"Ne yapıyorsun?" Dedim sesim titremişti ve biraz kekelemiştim.
Başını usulca bana doğru kaldırdı ve yüzüme baktı. Gözleri,loş ışığın yansımasıyla daha açık bir kahveye dönmüştü.
Dudaklarında dilini gezdirdi hâlâ beni izliyordu ve ayağını yere koyarak ayağa kalktı. Bana doğru bir adım attı,geriledim.
Birkaç büyük adımda aramızda mesafe bırakmayacak şekilde yanıma geldi. Elini uzatıp arkamda sakladığım bıçağı aldı ve arkasını dönüp orta sehpahaya bıraktı.
Ardından doğruldu konuşmadan bana bakmaya devam etti ve ardından da ellerimi avuçlarının içine aldı.
"Tuana yok." Dedi ne olduğunu anlayamıyordum.
Yutkundum.
"Nerede peki?" Diye sordum.
"Sadece ikimiz varız başkalarını boşver. Benim seninle konuşmam gerekiyor Almina."
Kaşlarımı çattım. Sorgular gibi ona baktım o ise ellerimizi ayırmadan beni koltuğa oturttu ve kendi de yanıma oturdu. Garip bir şekilde kalbim hızla çarpıyordu.
"Seni çok seven arkadaşların ve ailen var. Aynı şekilde benim de bunun farkındayım ve ailem de seni çok seviyor." Konunun nereye gideceğini şimdiden merak etmiştim çünkü bocalarcasına bir tavrı vardı ki hâlâ Tuana'nın nerede olduğunu merak ediyordum. Aklım bin parçaya dağılmıştı. Yine de gülümsedim ta ki o sözleri duyana dek...
"Ama ben senden nefret ediyorum. Kendini herkesin gözüne sokmaya çalışan şımarık bir kız çocuğusun ve ben kız çocuklarından nefret ederim özellikle de şımarık olanlarından." Ellerimde olan bakışları cümleye başlar başlamaz beni buldu. Az önceki şefkatli bakışlarının yerini öyle bir nefret almıştı ki nefesim kesilir gibi oldu. Ellerimi tutuşu sıkılaştı.
Sessizce ne diyeceğini bekledim çünkü kitlenmiş gibiydim. Yüzümdeki tebessüm soldu.
"Şu yemekler yapıp kardeşlerimi doyurduğun ellerinde benim kardeşlerimin kanı var! Her şey senin suçun." Ellerimi nefretle ittirdi ve bir anda ayağa kalktı.
Sert bir şekilde kolumdan tutup ayağa kaldırdığında arka tarafta duran arkadaşlarımızı gördüm. Bedenimi onlara çevirip hepsine tek tek baktım.
Boran'ın timi,Kerem,Selin,Asu ve Tuana hepsi bana öfkeyle bakıyordu. Konuşmak için tekrar Boran'a dönecektim ama gözyaşlarım yanaklarımdan dökülsede sözlerim dudaklarımdan dökülmüyordu.
Boran'a döndüm elinde tuttuğu bıçağa bakıyordu. Yutkundum bana bir şey mi yapacaktı? Öldürecek miydi beni? Zaten sözleri katletmemiş miydi? Neydi bu öfke ben suçlu değildim ki ben masumdum çocuklar hep masumdur. Şımarık olsalar da çocuklar masumdur değil mi? Ben de masumdum, ben kötü değildim ki.
Öyle miydim?
"Zafir." Dedim sadece.
Bana baktı üzerime geldi geriye doğru adımladım,daha da üzerime geldi çığlık attım. Arkamdaki bedenlere çarparak durdum hepsi bir anda bana bağırmaya başladı.
"Katilsin sen!"
Boran'a döndüğümde elindeki bıçağı kaldırdı.
"Zafir değil katilim diyeceksin!" Diyerek bıçağı bana sapladı.
🧭
Nefes nefese uyandığım uykumdan ağlayarak gerçeği idrak etme aşamasına geçmiştim. Odamdaydım. Kabus görmüştüm. Öyle gerçekçiydi ki...
Nefes alamıyordum,telefondan saate baktığımda rüyamda gördüğüm mesajı gördüm annem mesaj atmıştı ve aynı cümleleri kullanmıştı. Hızla yatağımdan kalktım gözlerim kararsa da umursamadım. Yürümeye devam ettim. Sağa sola çarpa çarpa ilerliyordum. Duvara tutuna tutuna yürümeye devam ettim. Nefesimi sanki birisi ciğerlerimden sökmüştü.
Tuana'nın kapısına geldiğimde titreyen elimle kapının kolunu aşağıya indirdim. Başımı kapıdan içeriye sokarak baktığımda yatakta yatan bedenini görünce ilk defa ciğerlerime bir solukluk nefes bahşedildi.
Çölde susuz kalmış bir canlıya bir damla su verilmişcesine can buldum.
Kapısını yavaşça kapatıp duvara yaslandım. Sağ elimi dudaklarıma kapatıp hıçkırığımı içime hapsettim. Gözyaşlarım sicim gibi akıyordu. Elimin tersiyle yüzümü silsemde yerine yenileri ekleniyordu.
Titreyen bacaklarım ve omuzlarıma çöken yükten sebep iki büklüm olmuş şekilde mutfağa indim. Bir bardak su içtim. Gözlerim bulaşıklıkta duran bıçağa kaydı. Bu o bıçaktı. Elime bıçağı alıp öfkeyle bahçeye çıktım. Evin biraz ilerisinde çöp vardı atıp kurtulacaktım.
Karmaşık zihnim düşüncelerimin beni boğmasına neden oluyordu bu yüzden mi nefes alamıyordum?
Çıplak ayaklarıma çimlerin batışını umursamıyordu. Bahçe kapısından çıkıp asfalt yolda yürümeye devam ettim. Hava karanlıktı,tıpkı rüyamdaki gibiydi.
Çöpe az bir mesafe kalmışken birisi aniden bileğimden tuttu ve beni kendine çevirdi. Tam çığlık atacaktım ki avuç içi dudaklarıma kapandı. Bileğimi tutan eli, bıçağı savurmama izin vermiyordu.
Sıkı sıkı kapattığım gözlerimi açmadan önce Zafir'in sesini duydum.
"Benim.Almina, benim sakinleş!"
Göğsüm hızla inip kalkarken çırpınmayı bıraktım.
Ellerini çekti.
"Ya bu iki oldu sen ne yaptığını sanıyorsun cidden yeter artık şikayet edip uzaklaştırma kararı alacağım en sonunda!" Diye yükseldim.
Gözleri ona doğru salladığım ekmek bıçağına kaydı.
Bende farkına varıp bıçağı indirdim ve arkamı dönüp çöpe ilerledim ki yine bileğimden tutuldum.
"Uzak dur benden! Dokunma bırak." Dedim bıçağı tekrar sallayarak. O ise ellerini teslim olur gibi kaldırdı.
"Tamam tamam sakin ol sadece nereye gidiyorsun bu halde diye soracaktım." Dedi.
"Ne varmış halimde?" Ona o kadar öfkeliydim ki...
"Elinde bıçak var farkındasın değil mi?" Dedi ellerini siyah pantolonunun ceplerine koyarak.
"Gayette farkındayım sen de farkındasın değil mi?"
Kaşlarını çattı.
"Farkındayım." Dedi.
"Arkamdan sessiz sessiz yaklaşıp beni sıkıştırınca farkında olmadığını düşündüm!" Dedim öfkeyle.
Buna güldü. Şaka gibi ben sinirden kuduruyordum adam gülüyordu.
"Ben bir şey yapmadım sadece seni bu halde görünce bilincinin yerinde olmadığını,kendine ya da başkasına zarar vereceğini düşündüm." Dedi.
"Sen hala anlamadın galiba. Bak oğlum ben tedavi gördüm anladın mı? İyileştim. Evet etkileri hâlâ sürüyor ama eskisine nazaran neredeyse bir hiç. Yani ne yaptığımın,düşündüğümün gayet de farkındayım. Kendime zarar verecek bir şey de artık yapmam.Ben iyileştim ama senin sıkı bir tedaviye ihtiyacın var."
"Bak sen. O niyeymiş?" Dedi.
Bir adım atıp ona yaklaştım.
"Güven problemin var da ondan. Sen herkese karşı mı böylesin yoksa aa dur bu kız zaten ruh hastası düşünceleri onu boğuyor bende duygularını yok edeyim diyerek beni mi seçtin? Çok pardon unutmuşum! Ben senin için şımarık bir kız çocuğuydum.Çocuklar kandırılmaya meyillidir o yüzden mi bu tavırların?"
Tam konuşacaktı ki buna izin vermedim. Aralık dudakları tekrar kapandı.
"Dur dur unutmuşum. Ben ve düşüncelerim aynı zamanda ailem senin umrunda değildik çok pardon umarım bunu unuttum diye beni arkadaşlarıma ya da aileme ispitleyip bu kız iyileşmemiş size yalan söylüyor demezsin!" Dedim nefes nefese kalmıştım.
Aniden gelen öfkem konuyu saptırmıştı. Rüyanın da etkisiyle biraz fazla yükselmiştim. Bir adım geriledim. Öfkem söndü gibi oldu. Derin bir nefes aldı.
"Bitti mi?" Dedi.
"Bitti." Diye mırıldandım. Bitmiş miydi bilmiyorum sakinleşmiştim ama hâlâ kızgın ve kırgındım.
"Bana bu kadar kırıldığını bilmiyordum. Şımarık bir kız çocuğu değilsin ve ailen de sen de düşüncelerin de benim umrumda. Sonuçta ben vatanını ve vatandaşımı koruyan bir askerim. Umrumdasın, yani vatandaşım olarak. Ne kadar özür dilersem dileyeyim o günü geriye alamam sana bunun açıklamasını yaptım ve diyebileceğim fazladan bir şey yok ama yine söylüyorum hatalıydım özür dilerim. Ayrıca affettiğini sanıyordum." Dedi.
Yüzü çok mimiksizdi yani ne düşündüğü kesinlikle anlaşılmıyordu.
"Affettim. Ama sana çok öfkeliyim o dediklerin... Her neyse konuşmak istemiyorum." Diyerek arkamı döndüm ve en sonunda elimdeki bıçağı çöpe attım. Tekrar ona döndüğümde gözleri çöpteydi.
"Neden attın?" Dedi.
Üzerime bir anda çöken yorgunluk az önceki minik panik atak krizinin sona ermesindendi.
Cevap verecek gücüm bile kalmadı.
Zaten umrunda değildim o her ne kadar umrumdasın dese de. Öfke anında ağızdan çıkan çoğu söz düşüncelerimizi yansıtır ve o öyle düşünüyordu her ne kadar şu an aksini söylese de.
Yanından geçip gidecekken aniden başım döndü. Gözlerim karardığında tutunacak bir dayanak aradım ama ellerim boş kaldı bu sırada belime dolanan kol dengemi korumama yardımcı oldu.
"Almina?" Dedi sadece.
"İyiyim." Diye cevap verdim. Yüzüne bakmış sorun yok dercesine elimi sallamış öne doğru bir adım atmıştım. Elim başıma gitti ve saç diplerimi ovaladım.
Kolunu belimden çeker gibi oldu ama tekrar başım döndüğünde gücüm bedenimi terk etti sandım. Titreyen bacaklarım eklem yerinden kırılır gibi oldu. Ama dizlerimin üzerine düşmedim tam aksine o kırılan yerden Zafir tuttu.
Beni kucağına aldı.
"İyi değilsin,koy başını göğsüme." Dedi başımı göğsüne koydum büyük adımlarla bizim eve girdi ve beni bahçe koltuklarına taşıdı.
Beni yatırırken üzerime eğilen bedeni gömleğinin açık yakasından künyesinin sarkmasına neden oldu.
Künyesinin yanında bir kurşun takılıydı. Saçma ama o an dikkatimi başka şeylere vermem gerektiğini bildiğimden kolyesini incelemek istedim. Geri çekileceği sırada işaret parmağımı kolyesine taktım ve uzaklaşmasını engelledim. Gözlerim sadece boynuna odaklıydı. Yutkundu,sanki özenle çizilmiş gibi olan adem elması aşağı yukarı hareket etti.
Gözlerine baktım.
Yutkunup dudaklarımı araladım.
"Biraz kalamaz mısın? Ben pek iyi hissetmiyorum." Dedim. Hâlâ aynı pozisyondaydık.
Konuşmadan yanıma oturdu. Bir kolunu başımın yanına diğerini de koltuğun arkasına attı hâlâ üzerime eğilmiş şekilde duruyordu.
"Bu kurşun..." Dedim devamı gelmedi. Nasıl ve ne soracağımı bilemedim.
"Neden bu halde dışarıdaydın Almina?" Dedi. Sesi hesap sorar gibi değildi daha çok endişe barındırıyordu.
Gözleri yüzümü ezberlemek ister gibi detaylı şekilde inceliyordu. Bende ona bakıyordum ama onun bakışları bana güzel geldi. Bende onu incelemeye başladım. Daha önce farketmediğim kadar yakışıklıydı yani en azından böyle düşünüyordum. Kahverengi gözleri,koyu kahve saçları vardı. Düzgün ama aynı zamanda hafif kemerli bir burnu çok kalın olmayan dudakları, yüzüne özenle dağıtılmış sakalları ve gözlerini süsleyen kıvrık kirpikleri... Kalıplı vücudu,uzun boyu... Beni cezbeden kokusu beni derin düşüncelere çekecek cinstendi.
Bakışları güzel adam geceme güneş olmuştu.
Ama ben daha farkında değildim.
Parmağımı çektim ama o hâlâ öyle durmaya devam etti. Kolyesi aramızda sallanıyordu.
"Kabus... Kabus gördüm." Gözlerimi kaçırdım. Kaşlarını çattı.
"Ne gördün hadi anlat bana." Sesi öylesine dinlendirici ve sakin gelmişti ki gözlerim kapandı,farkında olmadan her şeyi anlatmaya başladım ve sonra gözlerimi açtım. Yutkunduğunu gördüm. Gözlerinde garip bir duygu vardı. Aklımda gördüğüm kabusun görüntüleri dönerken ona korkuyla baktım.
Göğsümün altında duran elime dokundu tedirginlikle tuttu.
"Sadece bir kabustu. Sen suçlu falan değilsin ve bu ellerinde kardeşlerimizin kanı da yok. Çevremdekilerin seni sevmesi beni mutlu eder bu senin gerçekten iyi biri olduğunu gösterir ve ben senden nefret falan etmiyorum.Tamam mı?"
Onaylar biçimde başımı salladım. Dudaklarım titrek bir şekilde aralandı.
"Elimde değil çok gerçekçiydi bir de benzer şekilde uyanınca..." Ellerimi yüzüme kapattım. Verdiği derin nefes ellerimi yalayıp geçti. Ellerimi yüzümden çekti.
"Ayakların acıyor mu?" Dedi,yalın ayak yürüsem de bastığım yerlerde herhangi kesici,delici bir şey yoktu o yüzden canım acımamıştı.
Başımı iki yana salladım. Ellerimi bıraktı ve saatine baktı. Kahve gözleri akşam olduğundan gökyüzüne bürünmüş siyaha dönmüştü.
"Sanırım iyisin gitmem gerekiyor. Görevden döndüm, karargâha uğramam lazım." Dediğinde ayağa kalkacaktı ki kolundan tuttum. Hep o mu durduracaktı?
Bana döndüğünde gözlerim tekrar o kurşunlu künyesine kaydı.
"Zafir." Dedim kabusumdaki gibi.
"Efendim?" Dedi rüyamın aksine.
"Bu kurşun..." Dedim ve yine sustum. Zaten sesim olabildiğince kısıktı. Merak etmiştim ve bir cevap almak istiyordum.
Bana yaklaştı tekrar üzerime eğildi kolye tekrar aramıza düştü ama tenime değmedi. Biraz daha yaklaşsa öpüşecektik ve kolye tenime değecekti. O derece yakın duruyordu. Bu beni paniklettirse de aldırış etmedim, rahatsızlık da duymadım. Ona duygusal bir şeyler hissettiğimi sanmıyordum onun da bana karşı böyle hisler düşündüğünü sanmıyordum. Ya da bilmiyorum işte.
"Bu kurşun çok değer verdiğim birinin canını yaktı. Ben unutmam ama olur da bana bir şey olursa intikamımı askerlerim unutmasın diye boynumda, künyemin yanında duruyor." Dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle.
Yutkundum. Gözlerim kurşun künyesi ve gözleri arasında gidip geldi.
"Kim peki? Kimin canını yaktı bu kurşun?" Dedim artık uyuşmuş gibiydim gözlerim açılmıyordu.
Yüzümü inceledi. Gözleri en çok alnımdaki ve dudağımın üzerindeki benlerde oyalandı. Yutkundu adem elması yine ahenkle dans etti. Sonra doğrulup beni kucağına aldı. Şaşırsam da bir şey demedim. Kollarımı boynuna doladım. Açık duran mutfak kapısından evin içine girdi. Beni salondaki koltuğa yatırdı.
"Biraz daha dinlen, bunları sonra konuşuruz." Dedi ve bedenini geriye çekip kokusuyla beraber gitti... Bana cevabımı kendi kalbim vermiş gibiydi çok hızlı atıyordu ve inkâr ettiğim hisleri kabul ettirmek istercesine her bir vuruşta göğsüme çarpıyordu.
🧭
Uyuyamamıştım. O gittikten sonra beni bıraktığı şekilde uzun süre tavanı seyrettim. Sonra kalkıp yiyecek bir şeyler hazırladım,kafam dağılsın diye elimden gelen her şeyi yaptım. Kokusu burnumdan gitsin diye çeşit çeşit kurabiyeler,kekler yaptım. Mutfağın kokusunu o yiyecekler sardı. O sırada Tuana uyandı,annemlerle saatler önce konuştuğunu sonra tekrar uyuduğunu söyledi o da ruhsal olarak iyi değildi ikimizin de bu kadar çok uyumasına hak veriyordum.
Olanları ona anlattığımda oldukça şaşırdı.
"O an cidden Boran'ın orada olması çok büyük bir tesadüf. Kader işte sizi bir araya getirmeye çalışıyorsa..." Dedi ve güldü, önündeki kekten yedi. İfadesizce bakmaya devam ettim.
Sessiz kalışıma yükseldi ve bir anda ayağa kalktı.
"Hih! YOKSA AŞIK MI OLDUN?" dedi.
Güldüm. Başımı olumsuz anlamda salladım ve bir cevap vermedim.Bu cevabı kendim de bilmiyordum çünkü ona aşık olduğumu düşünmüyordum.
Aşık bir insan nasıl hissederdi ki?
Evet daha önce hoşlandığım bir iki kişi olmuştu ki bu hep ergenlik zamanımdaydı ve tek taraflı bir sevgiydi. Hiç sevgilim olmamıştı ve aşık olduğumu da hiç düşünmemiştim. O yüzden bu duyguyu bilsem de hissetmemiştim.
"Allah'ım, sonunda. Hemen anlatıyorsun! Hemen!"
Derin bir nefes aldım ve elimdeki çatalı tabağıma bıraktım.
"Öyle bir şey yok.Aşık değilim sadece kafam karışık bunu inkâr edemem evet. Ama aşık olmadığımı biliyorum. Belki biraz hoşlantı olabilir ama bu da karşılıksız diye düşünüyorum. Sadece çok fazla denk geliyoruz ve her zor anımda yardımcı oluyor o kadar,buna kapılmak istemiyorum." Dedim tabağımdaki kurabiyeyi ileri geri ittirirken.
"Olsun bu da bir şey en azından ona karşı bir şeyler hissediyor musun,evet. Ki sen her ne kadar yardım ediyor desen bile ben Boran'ın da sana karşı hisler beslediğini düşünüyorum. O da büyük ihtimalle aşk değil hoşlantı olabilir zaten bu kadar kısa sürede,birbirinizi tanımadan her şeyinize aşık olamazsınız ki."
"Öyle tabii ki. Yani neredeyse kavga etmekten başka bir iletişimimiz yok. Zaten o bir asker konuşacak vaktimiz de olmaz ben zaten yeni geldim ki bende onu tutup oturup konuşalım diyecek cesarete sahip değilim." Dedim ve çayımdan bir yudum aldım.
"Eninde sonunda konuşup birbirinizi tanırsınız yani öyle umuyorum. Hem şu Arin olayı her neyse açıkçası Boran'ın onu sevmediğini söylemiştin ayrılırlar diye düşünüyorum zaten neden hâlâ beraberlerse? Eğer Boran sana bir şey hissediyorsa o kadına da haksızlık her ne kadar ismiyle birlikte kendinden haz etmesem de hemcinsime bunun yapılmasına karşıyım." Dedi.
Ona tabii ki görevden bahsetmemiştim. Sadece sevmiyormuş başka bir şey bilmiyorum deyip geçiştirmiştim. Pek inanmasa da inanmış gibi yapmak zorunda kalmıştı.
Sadece gülümsemekle yetindim eğer bu bir görev olmasaydı bende Tuana'yla aynı fikirde olurdum ve Zafir'e karşı duvar örerdim. Ama öyle değildi ve ben gerçeği ona söyleyemezdim.
"Her neyse film izleyelim mi?" Dedim saat gece yarısını çoktan geçmişti. Bu zaman diliminde tekrar annemlerle konuşmuştuk. Tuana beni onaylayınca herhangi bir film açtık ve izlemeye başladık konusu aksiyondu. Ve seri şeklinde bir filmdi. Ki ben ilk filmi çok beğenmiştim.
Hafif hafif uykum gelirken filmin ikincisi de bitmişti ve biz odalarımıza geçip uyumuştuk.
🧭
Sabah dışarıdan gelen çığlık sesleriyle uyandığımda korkuyla yataktan fırladım telefonumu elime aldım gözlerim kararsa da umursamadım o sırada odasından çıkan Tuana'yla merdivenin başında karşılaştık dün gece giydiğim eşofman ve kısa kollu tişörtle üzerimi düzeltme gereği duymadan aşağı inmeye başladım.
"Ne oluyor ya?" Diyen Tuana'ya bilmiyorum der gibi dudak büktüm.
Spor ayakkabılarımın yanında duran çorabımı hızla giyip ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. Tuana eline anahtarı aldığında kapıdan alelacele çıktık. Neler oluyor bilmiyordum ama dışarıdan yakına yakına bağıran sesler duyuluyordu.
Bahçeden çıktığımızda Mihriban teyzenin evindeki kalabalığı gördük kalbim korkuyla çarptı.
Zafir?
Zafir'e mi bir şey olmuştu?
Ellerim titrerken durduğumun farkına Tuana belimden destekleyince vardım.
"Tuana." Diyebildim sadece.
"S-sakin ol bir şey olmamıştır." Dedi ama dediklerinin zıttı duygular hissediyorduk.
O an bacaklarım harekete geçti koşmaya başladım ve Mihriban teyzelerin evinde toplanan birkaç kişinin arasından sıyrıldım. Mihriban teyze sandalyede oturmuş içli içli ağlıyordu. Leyla abla da buradaydı ve o da ağlıyordu. Omzuma dokunan elle irkildim. Kerem'i farkettiğimde gözlerimde biriken yaş yüzüme aktı.
Başımı diğer tarafa çevirdim. Kaan da buradaydı ve Mihriban teyzeyi teselli ediyordu. Ama onun ne dediğini anlamayacak kadar duyma yetimi kaybetmiş hissediyordum.
"Kerem... Kerem?" Sustum. Aklıma gelenler dilime ağır geldi. Konuşamadım,sadece baktım.
"Yoğun bakımdaymış." Dedi sadece.
Yoğun bakım.
Yoğun,
bakım?
"Olur da bana bir şey olursa intikamımı askerlerim unutmasın diye boynumda, künyemin yanında taşıyorum."
"Olur da bana bir şey olursa..."
"İntikamımı askerlerim unutmasın diye..."
Ciğerlerimde yükselen yangın boğazımı öyle yaktı ki kusmak istedim. Daha birkaç saat önce beraberdik bana bu sözleri söylemişti. Kanlı canlı karşımdaydı,nefesini hissetmiştim. Gözlerine dalıp gitmiştim. Yoğun bakıma alınacak kadar ağır yaralıydı. Daldığım gözleri kapalıydı...
Ağır yaralıydı.
Artık ağır yaralıydım.
Göğsümde derin bir yara oluşmuş gibi hissettim. Ben ne ara kapılmaya başlamıştım?
"Zafir." diye fısıldadım kimse duymadı o olsa duyardı.
Efendim diye bir cevap yükseldi gönlümdeki yerinden.
Beni bırakma,bizi bırakma.
Dedim ama cevap vermedi. O olsa er ya da geç cevap verirdi. Gitmek istedim,ona gidesim vardı. Onun bana gelesi var mıydı?
Yine gelsindi.
Ayaklarım geri geri gitti. Kimseye bir şey demedim birkaç kişi arkamdan seslendi umursamadım. O kalabalıktan birine hangi hastanede olduğunu sorup öğrendim.
Koştum.
Bu kez de onu ben kurtarayım istedim.
Hep o bana geldi belki yorulmuştur diye ben ona gitmek istedim.
Koştum.
Hiç durmadım sitenin çıkışına gelince taksi istedim. Taksiye binip hastanenin ismini verdim. Ellerim buz tutmuştu, bütün vücudum titriyordu. Gözyaşlarım istemsizce akıyordu.
Gittim ama bu sefer ona gittim.
Ondan gitmedim.
İlk ona sarıldığım,yaralarımın ilkini onda sardığım adamın yarasını sarmaya gittim.
Yanacağımı bilsem de küllerim sonunda ona savrulur diye ona gittim.
Ama umarım o benden gitmezdi.
***
Bölüm sonu.
Zafir...
Siz nasıl buldunuz bölümü?
Almina'nın hisleri ve düşünceleri sizce doğru mu?
Sizce aşk birini tanıyınca mı bizi ele geçirir yoksa ilk görüşte aşka inanan tarafta mısınız?
Zafir Boran sizce yaşayacak mı? Yoksa başka bir şeyler mi olacak bir düşünceniz var mı?
Diğer bölümde buluşalım lütfen oy verip yorum yapalım...
Sizleri seviyorum. Kendinize iyi bakın ❤️ |
0% |