Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14.Bölüm "KIZIL ÇİÇEK"

@dolunaydakigelgit_

Selam!

 

Biz geldik, çok güzel bir şekilde geldik.

 

İyi okumalar :)

 

Oy kullanıp bol bol yorum yapalım olur mu?

 

Bölüm duyurularından haberdar olmak için: dolunaydakigelgit

 

❤️

 

***

 

"Sormak istediğin bir şey varsa sor iki saattir kıvranıyorsun zaten buraya konuşmak için geldik." Dedi az önce istediği sade maden suyundan bir yudum almadan önce.

 

"Ben mi kıvranıyorum? Bence sen bana soru sormak istiyorsun." Dedim hayretle, evet kıvranıyordum çünkü onu tanımak istiyordum ama bunu anlamasını istememiştim.

 

"Sen ters psikoloji uygulayıp sorudan mı kaçmaya çalışıyorsun?" Dedi alayla gülerken.

 

"Yo ne alakası var, hiç de öyle bir şey yapmıyorum. Psikoloğum ben,hareketlerinden anlıyorum yani ondan sordum." Hareketlerine hiç de dikkat etmemiştim.

 

Sende iyice numaracı oldun. Üçkağıtçı.

 

Sen sus!

 

"Tamam kıvrandığım soruyu sordum cevapla işte." Dediğinde ukalaca bir tebessümle arkasına yaslandı. Tongaya düştük iyi mi?!

 

"Of ama sen beni tuzağa düşürdün sayılmaz bu." Dedim ve kollarımı göğsümde bağlayıp arkama yaslandım. Oyun oynarken, oyunu kaybetmiş bir çocuktan farkım yoktu.

 

Sanırım bu halim onun komiğine gitmiş olacak ki başını geriye atarak kahkaha attı ki bu çok kısa sürdü öyle dikkat çekici bir sesle de gülmemişti.

 

Ses tonu of of...

 

Sende iyice leyla oldun he!

 

Ama güzel gülüyor kabul et iç ses.

 

Tamam kabul adam dört dörtlük de biz? Biz öyle miyiz?

 

Yüzünde kalan tebessüme dalıp gittiğimde gülümsediğimin farkında bile değildim.

 

"30 yaşındasın sanırım doğru mu?" Dedim kollarımı masaya dayarken.

 

"Evet de sen nerden biliyorsun?"

 

"Künyeni verdiğinde incelemiştim. Kan grubun A Rh pozitif, 1992 doğumlusun ama ayını gününü falan bilmiyorum 30 yaşındasın bu kadar başka..." Düşünürken dudaklarımı büzüp yanağımın içini dişliyordum.

 

"19 Nisan 1992." Dedi aklıma kazıdım. Geçmişti tabi ki ama olur da mümkün olursa ilerde ona hediye alıp kutlardım.Düşünmeye devam ettim sonra gözlerim aklıma gelen bilgiyle ışıldadı ve kısık sesle konuştum.

 

"Hem bordo berelisin hem de yüzbaşısın."

 

Etrafı kontrol ettiğimde az önce dolan iki masanın da kendi halinde olduğunu gördüm. Belki bordo bereli olması gizli bir şey olabilirdi kimse duysun istemedim ama o kadar gururla söylemiştim ki bu tavrıma dudaklarından ufak bir gülüş sesi duyuldu sonra da dudaklarını dişledi ve aynen benim gibi kollarını masaya koydu. Kısık bakışları etrafta gezindi ve bana baktı,dişlediği dudağını serbest bıraktı ve dilini dudaklarında gezdirdi.

 

"Öyleyim,bir heycanlandın sanki hayırdır?" Dedi göz kırpıp.

 

"EVET!" Yükseldiğimi farkedince etrafımdaki insanlara baktım bir iki kişi bize bakmış tekrar önlerine dönmüştü utançtan kısılan sesimle ona döndüm.

 

"Bir kere,bordo berelisin çok güzel anladın mı? O kadar gurur verici ve kutsal ki... O kadar zor şartlarda eğitim alıp bordo bereli olmuşsun sonra bunun üzerine bir de yüzbaşı olmuşsun,nasıl heyecanlanmam?"

 

Hayranlıkla,ellerimi kollarımı kullanarak ona kendi mesleğini övmem duraksamama neden oldu ve gözlerimi büyütüp küçülttüm. Bir şeyi çok sevince enerjim fazla yükseliyordu ve ben askerlere doğuştan beri hayrandım.

 

Kaşları havalandı ve indi, alt dudağını tekrar dişledi.

 

Boğazımı temizledim "Güzel yani tebrikler." Dedim. Ben daha ne kadar batacaktım! Adama bir bordo bereli bir yüzbaşısın diyip teşekkür etmediğim kalmamıştı.

 

"Eyvallah." Dedi gülmemek için zor dururken. Utançla gözlerimi kaçırdım onunsa iç çektiğini daha sonra boğazını temizlediğini duydum ve başımı ona çevirdim.

 

"Maaşımı da bilmiyorsundur herhalde."

 

Kaşlarım çatıldı. "Yok canım ne münasebet bu da nereden çıktı?"

 

Dudaklarını bilmem dercesine büktü. "Hayatıma giren kadınlar genelde bordo bereli olmama ya da yüzbaşı olmama hayran olmadılar 'askersin iyi maaş alıyorsundur' dediler. Garipsin." Dedi.

 

Kendimi gösterdim yalancı bir şaşkınlık ve sinirle "Ben mi garibim? Senin hayatına giren kadınlar garip ve asıl onlar anormal eğer hayatına giren kadınları doğru seçseydin verdiğim tepkinin normal olduğunu anlardın onlar fazla para gözse ben ne yapayım?" Dedim ve alaycı bir ifadeyle güldüm.

 

Ellerime ve hareketlerime baktı sonra güldü ve başını yere eğip elini ensesine attı,ensesindeki kısa saçlarını çekiştirdi sonra başını kaldırdı elini masaya koyup parmaklarıyla ritim tuttu.

 

"Tamam ben hatalıyım o zaman annemin gün arkadaşlarını hayatımdan çıkarayım." Dediğinde yüzüm utançtan alev aldı. Ben de kendi yaşlarında ya da benim yaşlarımda çok başka anlamlarda kadınlar girip çıkıyor sanmıştım.

 

Boğazımı temizleyip gözlerimi kaçırdım ve ağzımda "Bence de." diye geveledim.

 

Kısa bir sessizliğin ardından onun bariton sesi duyuldu.

 

"Biraz da seni öğrenelim bakalım. Kimdir Almina Öztürk?" Dedi tekrar göz kırparak.

 

Göz kırpma lütfen.

 

Bayılacağım şimdi.

 

Utancı bir kenara bıraktım sonuçta içimi okumuyordu ve düşüncelerimi de bilemezdi bu yüzden utanmamalıydım yoksa kendimi ele verecektim.

 

"Bence biliyorsundur yani ne anlatabilirim ki? 25 yaşındayım,2 Temmuz 1997'de İstanbul'da doğmuşum. Üniversite mezunuyum yarışmaya İzmir'den katılıyorum." Dedim ve güldüm.

 

Sırıttı.

 

"Benim aklıma böyle bir şey gelmiyor ki." Dedim ellerimle oynarken.

 

"Soru sormayı daha çok seviyorsun yanılıyor muyum?" Dedi telefonuna gelen aramayı reddederken.

 

"Yani,mesleki deformasyon." Deyip gülümsedim.

 

"Sor o zaman." Arkasına yaslandı. Sormak istediğim elbette bir sürü şey vardı ama bunları yaşayarak da öğrenebilirdim tabi beni hayatına ya da kalbine alırsa... Bu yüzden hangi rengi seversin,en sevdiğin yemek ne gibi soruları sormak istemedim aklım babasına takılmıştı hâlâ o konudaydım. Ne kadar gülüp kafamızı dağıtmaya çalışsam da biliyordum ki ikimiz de güzel rol yapıyorduk o da bunun farkındaydı.

 

"Belki bu konuda çok konuşmak istemiyorsundur bilmiyorum ama bir şey sormak istiyorum." Dedim çekinceyle.

 

Kaşları çatıldı yanımıza çağırdığı garsona hesabı getirmesini söyledi,garson gidince dikkatini bana verdi.

 

"Sor."

 

"Babanın öldüğü çatışma öylesine bir çatışma mıydı yani demek istediğim bir suikast olabilir mi? Babanın mesleği neydi bu arada?" Dediğimde derin bir nefes verip tekrar arkasına yaslandı ve önündeki şişenin dibinde kalan bir yudumluk suyu içti. Su dudaklarından sızıp boynuna süzüldüğünde hareket eden adem elması beni kendime getirdi anında gözlerimi masaya diktim. Çok mu ağır bir soru sormuştum acaba? Geri dönmeden miydik bu konuya?

 

Ne güzel birbirinizi tanıyordunuz ne diye tekrar hüzne boğdun adamı?

 

Of.

 

"Bunları konuşmak istemiyorum." Dediğinde anlayışla başımı salladım.

 

"Kalkalım mı evde işlerim var." Hesap üstü gelince bunu demişti bende bunu bekler gibi sandalyemi geri ittirdim onu izlemek,onunla sohbet etmek hoşuma gitmeye başlamıştı fakat anlattıklarının derin kasveti bizi bir kör kuyuya itmişti. Sorum da sanırım onun sınırlarına basan bir adım olmuştu ve kestirip atmıştı. İkimiz de sessizleşmiştik ve cidden halsiz halimin üzerine bu duyduklarım ağır gelmişti, her ne kadar ortamı neşelendirmek adına çocuksu tavırlar sergilemiş heyecanımı ona yansıtmış olsam da bu pek mümkün olmamıştı.Kim bilir o zamanlar ona ne kadar yük olmuştu bu dert.

 

"Olur kalkalım hem benim yine uykum geldi senin de dinlenmen gerekiyor." Adam yaralıydı ama hiç oralı değildi ben olsam şimdiye yataktan asla çıkamazdım. Bir kere o kurşunu yemiştim de günlerce ağrı çekmiştim bir daha bu durumu yaşamak asla ama asla istemezdim umarım o da diğer askerlerimiz de yara almazlardı. Evet bu neredeyse imkansızdı,onlar büyük bir savaşın içindelerdi ama dua etmekten başka bir şey yapamıyordum keşke onları koruyabilecek sihirli güçlerim olsaydı.

 

Ayağa kalktığımızda yanımdaki yerini aldı uzun boyundan dolayı bana yukardan bakarken omzunun hizasına gelen başımı kaldırdım ve duraksayarak bana baktığını gördüm.

 

"Daha yeni uyanmadın mı sen?"

 

"Evet yani yorucu bir gündü senin de bildiğin gibi ve bedenim dinlese de zihnimi dinlenmiş hissetmiyorum bu da beni yoruyor. Çocukluktan beri böyleyim uykuya düşkünlüğüm var ha bir de yemek yemeye." Ona kendimden bilgi vermek hoşuma gitmeye başlamıştı. Ben eğer gerçekten bana hisleri olduğunu anlarsam her şeyi gerektiği kadar açıklarım demiştim ve şu an hem onu tanıma hem de kendimi tanıtma ihtiyacı duyuyordum bu yüzden ona bazı şeyleri anlatmaktan çekinmeyecektim.

 

Çünkü onun da bana karşı hisleri olduğunu düşünüyorum. Umarım düşüncelerim beni yanıltmazdı.

 

Merdivenleri bu sefer o önde ben arkada olmak üzere sırayla ve dikkatle indik. Merdiven bitiminde bana dönüp elini uzattı,avcuna bıraktığım elimi kavradı ve merdivenlerin son basamaklarını dikkatle inmem için yardımcı oldu. Sağ tarafta dikkatimi çeken bir kapıdan içerisi gözüküyordu kafenin içinde kütüphane gibi bir bölümü vardı. Oraya bakmak istesem de çekinmiştim bu yüzden Zafir'e de bir şey söyleyemedim zaten çok konuşmuştum normalde daha sakin ve ağırbaşlı bir yapım vardı ama sevdiklerimin yanında çocuklaşasım geliyordu.

 

Sevdiklerim...

 

"Bir dahakine orayı da gezersin." Dediğinde oraya baktığımı farkettiğini anladım ama bir şey demeden sadece baş hareketimle onu onayladım, kapının önüne çıktığımızda elini belimde hissedince bedenim gerildi ve kenara kaydım. Gözleri, neden böyle bir şey yaptığımı anlamaya çalışır gibi üzerimde dolandı mahçup bir ifadeyle gözlerimi kaçırdım ve burnuma dokundum o da bir şey demedi.

 

Anlıyordu ve üzerime gelmiyordu.

 

Arabaya bindiğimizde hemen kemerlerimizi taktık ve o arabayı çalıştırdı. Geriye döndürdüğü araçla geldiğimizin aksine oldukça yavaş bir şekilde ilerlemeye başladık.

 

"Radyoyu açabilir miyim?" Diye sorduğumda benden önce uzanan elinden dolayı cevap vermesine gerek kalmamıştı.

 

Radyoda kısık sesle çalan bilmediğim bir şarkı vardı. Çok kulak vermedim çünkü sadece arabada ses olsun diye açmak istemiştim,sessizlik gericiydi.

 

Esneyip elimle ağzımı kapattım.

 

"İstersen kemerini çıkar,koltuğu yatır biraz dinlen zaten oldukça yavaş gidiyorum."

 

"Yok olmaz öyle." Dedim.

 

Ara ara beni bulan gözleri genel anlamda yoldaydı, kaşları çatıldı.

 

"Neden rahat edemez misin?" Dedi.

 

"Yok ondan değil uyursam uyursun diye." Saçmalıyordum bahane bulamamıştım.

 

Burnundan sesli bir nefes verdi.

 

"Kırk gün uyumadığım oldu Almina. Ne uyuması? Yat işte." Dedi.

 

Şaşırmıştım ama bunu belli etmedim. Bu adamlar biz birkaç saat bile olsa güvende uyuyalım diye kırk gün belki de daha fazla uyanık kalıyorlardı onlara bir kez daha hayran oldum.

 

Ona bir kez daha hayran oldum.

 

Dediğini yapıp kemerimi çıkardım ve koltuğu biraz geriye yatırıp ona doğru yan döndüm. Rahat bir pozisyon için bir bacağımı kendime doğru çektim ayakkabım koltuğa tabi ki temas etmiyordu arabasını kirletmek istemezdim.

 

Bir elimi yüzümün altına koydum diğerini de bacaklarımın arasına sıkıştırdım. İyi ki eşofman giymiştim çok rahattım ve cidden uyku bastırmıştı.Gece yolculuğunu çok seviyordum.

 

"Rahat mısın?" Dediğinde mırıltıyla onu onayladım.

 

"Sen iyi misin yani ağrın var mı?"

 

Bana bir süre bakıp tekrar yola döndü, yüzünde ufak bir gülümseme peydah olurken bunu gizlemek ister gibi kafasını cama çevirdi ve aynadan yolu kontrol etti.

 

"İyiyim yok ağrım falan.Hadi uyu sen düşünme bunları."

 

Zaten daha yolun başında olmamıza rağmen araba yolda akıp gittikçe uyku çöküyordu buna karşı çıkmadım gözlerim istemsizce kapandı.

 

🧭

 

Uzaktan bir ses bana sesleniyordu ama gördüğüm kabustan kurtulamıyordum evet biliyordum rüya görüyordum ama uyanamıyordum.

 

"Almina,uyan."

 

Sıçrayarak uyandığımda hareket edemedim sadece gözlerimi açabildim,derin derin soluklar alırken yüzümün yakınındaki yüzünü görmek başımı geriye çekmeme neden oldu ve nerede olduğumu anlamaya çalıştım.

 

Karnım o kadar çok ağrıyordu ki iki büklüm olmamak için zor durdum,hep de ağrılı geçsin zaten. Elimi ağrıyan karnıma götürüp etrafa bakındım ve koltukta oturur pozisyona geldim.

 

"Kabus mu gördün? İyi misin?" Normal bir sesle sorduğu soruyla tamamen gerçeğe döndüm.

 

Kurumuş boğazıma rağmen zorlukla yutkundum. Parmak uçlarımla gözlerimi ovaladıktan sonra ellerimi kucağımda birleştirdim. Temkinli bakışları ve çatık kaşlarıyla bir eli otomatik viteste diğer eli dikreksiyonda hafif açıyla bana dönmüş yüzüme bakıyordu.

 

"İyiyim sadece kötü bir rüyaydı önemi yok. Uyuyakalmışım,ne zamandır buradayız?" Hâlâ nefes nefeseydim,onunsa gözleri karnım ve gözlerim arasında gidip geliyordu.

 

"Çok olmadı.Uyandırmak istemedim yorgun görünüyorsun." Öyleydim gerçekten yorgun hissediyordum sanırım bedenimi bugün çok kasmaktan böyle olmuştu. Sakin kalabilmek için kendimi sıktıkça sıkmıştım bu da beni kötü etkilemişti beynim yorulmuştu.

 

"Evet yani bilmiyorum, dedim ya halsiz hissediyorum. Seni de böyle alıkoydum kusura bakma ve bu akşam için teşekkür ederim biraz olsun kafam dağıldı." Utangaç bir şekilde kurduğum cümlelerin sonunda ufak bir tebessüm ettim.

 

Başını eğip kaldırdı doğruca karşısına bakıyordu sonra bana döndü.

 

"Teşekküre gerek yok." Dediğinde sustuk bu sessizlik artık gitme vaktimin geldiğini tasdikledi.

 

"Ben gideyim,iyi geceler." Diyip kapı koluna uzandım.

 

"İyi geceler." Dedi tam adımımı atmıştım ki tekrar adımı söyledi bir ayağım kapının dışındayken ona döndüm.

 

"Almina."

 

"Efendim?" Esen rüzgarla yüzüme doğru savrulan saçlarımı tek elimle çektim. Diğer elimde telefonum, cüzdanım vardı.

 

"Az önce konuşulanları unutalım." Dediğinde mesafeli çıkan sesine aldırış etmedim çok hassas bir konuydu ve bu onun içinde sakladığı bir şeydi tabi ki kimseye anlatmazdım ama bana henüz güvenmiyor olması beni tam olarak tanımamasındandı bu yüzden bunu söylemesine de alınmadım. Hâlâ inanamıyordum,evet babasını hiçbir zaman görmemiş olmak dikkatimi çekiyordu ama altından böyle can yakıcı bir olayın çıkmasını beklemiyordum. Orada o anlattıkça zihninde, yaşananlar bir film gibi oynamıştı. Bu dağ gibi duruşunu bir anlığına yıkmıştı ve ben onun gözlerindeki yıkıma şahit oldum bu canımı oldukça yaktı. Bu acımak değildi bu onun canı yandığından kalbimin için için acımasıydı.

 

Ben düşüncelere dalmışken beni kendime getiren onun hareketlenmesi oldu.Arkaya doğru uzanıp eline aldığı kabı bana uzattı. Bu bizim askerlere verdiğimiz kurabiye kabı değil miydi? Zafir'de ne işi vardı, üstüne üstlük bir de onları tembihlemiş Zafir'e vermemeleri gerektiğini söylemiştim çünkü o zamanlar ona kızgındım ve de haklıydım.

 

Yani haklı olduğumu düşünüyordum, öyle değil miydim?

 

"Bir daha askerlerimi tehdit etmezsen sevinirim." Diyip bıyık altından alayvari bir şekilde güldü.

 

Kaşlarımı çatıp omuz silktim.

 

"O zamanlar sana kızgındım ayrıca da haklıydım. Hem tehdit falan da etmedim ki. Sadece seni tanımadığımı söyledim. Hayır askerlerin de hemen sana koşmuşlar üstelik tembihlemiştim! Gören de kafalarına silah dayadım sanacak."

 

Kahkaha attı. İlk defa,benim yanımda benim dediğim bir şeye kısa sürede olsa sesli bir şekilde güldü. Bu beni saçma bir şekilde gülümsetti oysa az önce yalancı bir sinire sahiptim güya göz dağı veriyordum.

 

"İyi işte demek ki onları iyi yetiştirmişim, baskı altında kalmışlar gelip bana anlattılar." Bu sefer bir ufak gülme sesi çıkardı. Benimle alay ediyor ve bundan zevk alıyordu ki ben karşısında hem yarı öfkeli yarın şaşkın bir ifadeyle oturuyordum. Tabi ki öfkem sahteydi.

 

"Aman ne hoş,gidiyorum ben."

 

"Kurabiyeler güzeldi eline sağlık." Tekrar şaşkınca ona döndüm.

 

"Yedin mi bir de?"

 

Omuz silkti bu haliyle bile karizmatikti. Bana ne oluyordu,kendime de bu düşüncelere de engel olamıyorum.

 

"Evet ne olmuş,yemese miydim?" Kaşları havalanıp geri düştü. Elinden kabı aldım ve kaptaki yapışkanlı kağıdı tırnağımla oynamaya başladım.

 

"Hiç." Dedim 'i'yi uzatarak ve ekledim "Ye tabi ki afiyet olsun." Başını eğmişti kaldıramadan gözleri elimdeki kapta takılı kaldı bakışlarının doğrultusunu takip edince aslında bileğimdeki yanık izine baktığını gördüm gözleri kısa bir an daldı. Dişlerini sıktığını çene kemiğinin belirginleşmesinden anlamıştım. Onun dikkatini dağıtmak için kısık sesle mırıldandım. Yüksek sesle konuşsam yani normal ses tonumla konuşsam bile ani tepki gösterebilirdi çünkü gerçekten dalmıştı,göz bebekleri büyümüştü.

 

"Ben gideyim."

 

Daldığı noktadan sesimle sıyrıldı başını kaldırdı bir şey demesini beklemeden arabadan inecekken aklıma gelen şeyle duraksadım ve hızla ona döndüm. Ben onu nasıl unutmuştum ya?

 

"Şey sana bir şey vermem gerekiyor biraz bekler misin?" Dedim.

 

Kaşları çatılsa da başıyla onayladı. Arabadan inip koşarak eve girdim. Kabı vestiyerin üzerine bıraktım ve odama çıktım,cüzdanımı da yatağa fırlattım. Telefonumu cebime sokuşturdum. Dolabıma koyduğum, bugün hastanede aldığım künyesini avcuma hapsedip tekrar aşağı indim. Bu sırada Tuana arkamdan seslenmişti ama kısa bir cevapla geçiştirmiştim.

 

"Almina?"

 

"Geliyorum!"

 

Tekrar koşar adımlarla kapıdan çıktım ve arabasına ulaştım,kaputa yaslanmış sigara içiyordu bu kadar çok sigara içmesi dikkatimi çekti. Önünde durduğumda doğruldu ve sigarasını söndürdü,az uzakta bulunan çöp kutusuna olduğu yerden fırlattığı izmarit deliksiz girince dudak büzdüm sonra tekrar ona döndüm.

 

Dikkatini bana verdi, dudaklarıma bakıp bakışlarını gözlerime çıkardı bir şey dememi bekledi.

 

"Künyen, bugün o odadan çıkmadan önce almıştım kargaşada vermeyi unutmuşum." Dedim.

 

Parmaklarımın arasında sallanan künyesine bir kere bile gözleri değmemişti.Gözlerini gözlerime kenetledi ve uzun bir süre baktı o baktıkça ben gözlerimi kaçırdım ama onun o delici bakışlarından kurtulamamıştım. Niye bakıyordu ki?

 

En sonunda boğazını temizleyip başını iki yana salladı ve elimdeki künyesini aldı.

 

"Sağ ol." Dediğinde sadece gülümsedim. Künyeyi boynuna taktı ve tişörtünün içine koydu başka bir şey demeden arkasını dönüp arabasına bindi. Bir anda soğuyan tavrına yani hareketlerine anlam veremedim. Sesi mesafeli çıkmıştı zaten bariton olan güzel ses tonu kulağı rahatsız etmese bile yükseldiğinde kesinlikle herkesi korkudan titretirdi. Bana olabildiğince hep normal tuttuğu hatta sıcak olduğunu düşündüğüm bir şekilde konuştuğu ses tonundan şimdi bu mesafeyi hissetmek beni gerçekten sersemletti.

 

Bir şey yapmadığıma emindim. Belki de ben yokken telefon gelmişti ona kızmıştı bilmiyorum. Öylece arabasının önünde dikildiğimi farkedince çalışan arabanın önünden usulca geri geri adımlarla yana kaydım. Üzerimdeki hem uyku hem de ses tonunun sersemliği nedeniyle elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi ellerimi önümde birleştirip mahzunca onun gidişini izlemeye başladım.O ise arabayla önümden geçip gitti.

 

Derin bir nefes alıp verdim bu gece canımı hiçbir şeyin sıkmasına izin vermeyecektim. Mutlulukla zıplaya zıplaya bahçe yolundan geçip açık kapıdan içeriye girdim ve kapıyı kapattım. Anında salondan koşarak çıkan kızları görünce şaşırdım gözlerim büyüdü. Kapıya yaslı bedenim ve yüzümdeki heyecanını koruyan tebessüm onları görünce daha da büyüdü ve onların çığlık atmasıyla utanıp yüzümü ellerimle kapattım.

 

Ellerimi yüzümden çeken Asu beni mutfak kapısından çıkarıp bahçeye çekiştirdi. "Çabuk hemen ne oldu ne konuştunuz anlatıyorsun ve biz bu gece sabahlıyoruz!" Diyen Asu ile kıkırdadım. Yere serili bir sofre bezi ve sofra bezinin etrafına konulmuş büyük minderlerle çember oluşturmuşlardı sırayla oturduk. Sofra bezinin üzerinde bir termos,çeşit çeşit abur cuburlar ve meyveler vardı. Bardaklarda gördüğüm kadarıyla kahve içiyorlardı.

 

"Kız etrafı inceleyeceğine anlatmaya başlasana çatladım burada!" Selin sırıtmama neden oldu aslında pek bir şey olmamıştı hatta hiç ama onları çıldırtmayı seviyordum.

 

"Ya gülüp durma da anlat hadi Almina of çok merak ediyorum ben uyurken gitmişsiniz kaç saat oldu daha yeni geldiniz illaki bir şeyler olmuştur. Ne oldu?"

 

"Hıım..."diye mırıldandındıktan sonra termosa uzandım ve boş kupaya kahve doldurdum, ağzıma bir adet cips atıp parmaklarımı ıslak mendile sildim. Bacağıma çimdik atan Selin'e şaşkınca baktım dudaklarımdan acıyla karışık bir inleme çıktı. "Ne oldu diyoruz kızım anlatsana! Ay dilini mi yuttun aç bakayım?" Dediğinde kızlar gülerken tebessüm ettim ve saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp ellerimi birleştirerek kucağıma koydum ardından da "Bir şey olmadı." Dedim ve önümdeki çilekten bir ısırık aldım.

 

"Nasıl olmadı saçmalama olmuştur." Gülerek bunları söyleyen Asu'ya nazlı bir bakış attım. Onlarsa bir anda tezahürat yapmaya başladılar. "Anlat,anlat,anlat..!"

 

Elimle onları durdup arkamı dönerek karşı eve baktım tabii ki bahçeyi çevreleyen ağaçlardan bir şey görmedim. "Ya susun Mihriban teyzeler duyacak şimdi.Tamam anlatacağım durun!" Diye panikle konuştum anında sustular ve heyecanla dikkat kesildiler.Etrafta gözlerimi gezdirip yutkundum.

 

"Ya aslında çok bir şey olmadı zaten konuşmak istemişti aradı hazırlandım sonra merkezde bir kafeye gittik oldukça sevimli bir kafeydi biz de öyle bir yer açabiliriz."

 

Tuana "Ya güzelim boşver şimdi bizim kafeyi anlatmaya devam et sen." Dedi heyecanla.

 

"Tamam tamam. Sonra oturduk tatlı yedik bir şeyler konuştuk."

 

"Biz de ne konuştunuz onu merak ediyoruz Alminacığım." Selin'e göz devirdim. Tabii ki sırrını anlatmayacaktım ama sadece konu başlığı olarak belirtecektim.

 

"Ya öyle çok önemli şeyler değildi havadan sudan konuştuk sonra bana kendisiyle ilgili özel bir konuyu anlattı." Dedim gözlerim dalıp giderken sonra Asu'ya kulak kesildim "Başka bir şey daha olmuş işte pek bir neşelisin ne oldu?"

 

"Evet evet hem sana kendi için özel olan bir şeyi anlatması çok güzel ama seni mutlu eden şey ne?" Dedi Tuana.

 

"Ya of bilmiyorum. Ben şey dedim 'Burada bir yer bilmiyorum' dedim sonra o da 'Boş zamanlarımda ben seni gezdiririm' dedi bende 'yorgun olmaz mısın' gibi bir şey dedim tam hatırlamıyorum bu sefer de 'ben sana yorgun olmam' dedi." Deyip elimle yüzümü kapattım kızların kıkırtıları ve çığlıkları bahçede duyuldu.

 

"E sen şimdi nasıl hissediyorsun bunu dediğine göre adam sana bir şeyler hissediyor senin de hissettiğibi görebiliyoruz ama tam olarak ne hissediyorsun." Asu'nun cümleleri beni çok uzağa sürüklemedi duygularım bana oldukça yakın bir yerde,kalbimdeydi.

 

"İnanın bilmiyorum garip hissediyorum evet dönmeden önce o hastanede iyi hissettikçe onu düşünmeye başladım ona bir mektup bile yazdım o cevap veremeden Mardin'e döndüm sonra buraya yemeğe geldikleri akşam ilk defa bana bağırdı yani sesi yükselmese bile zihnimde yükseldi o gün ilk defa kalbimin kırıldığını hissettim. Yani onu o kahraman konumuna oturtmuştum ama o gece bunu yıktı orada olmadığını gösterdi bu beni korkutsa da içimde bir yerde ona ait bir yer olduğunu biliyordum saçma ama bir arayışa girdim. Ona öfkelendim o gece sevgilisinin olduğunu da öğrenince çok şaşırdım,korktum, panikledim."

 

Duraksayarak kahvemden bir yudum aldım elimdeki kupayı kucağıma indirip kenarlarıyla oynamaya başladım ama dikkatim çimlerdeydi.

 

"O akşam bir şeyleri kabul etmek için o yemeğe gittim,beni daha da yıkan şeyler olsa bile sonra bana bu ilişkinin yalan olduğunu söyledi o an içimdeki kırıklar tamamen iyileşmese bile garip bir şekilde daha az acıtmaya başladı. Bilmiyorum onunla karşılaşmak istiyorum,beni kırmasın kırsa bile o toparlasın istiyorum sonra korkuyorum o kadar güvenim kırılmış ki bana zarar vemeyeceğini bilsem de yalnız kaldığımda kendimi onda bulsam da onun yanında geri çekiyorum ve kendimi bir ilişkiye hazır hissetmiyorum...

 

Söyledikleri,hareketleri,gülümseyince yüzünde oluşan gamze çizgileri bile dikkatimi çekiyor hoşuma gidiyor daha fazlasını istiyorum. Daha fazla onu görmek onunla sohbet etmek belki de ona uzun süre sarılabilmeyi istiyorum ama yapamam yani ben ona bakmaya da ona dokunmayada hazır değilim cesaret edemem çünkü o zaten bana cesaret vermiyor ki, benim de bu konuda hiç cesaretim yok ama evet kabul ediyorum ondan hoşlanıyorum. Korksam da gerçek beni görünce beni sevmeyeceğini bilsem de ondan hoşlanıyorum." Dedim buruk bir gülümsemeyle.

 

Asıl gerçek buydu beni sevse bile gerçek beni görünce benden tiksinecekti sonra uzaklaşacaktı ve bu masal bitecekti.

 

"Almina sen aşık olmaya başlamışsın hatta olmuşsun bile ve şu an bu kafayla saçmalıyorsun bunu da bugün yaşadıklarına yoruyorum yoksa yastığı yüzüne yemiştin. Kızım ne demek beni sevmez falan? Tabi ki sever hem senin sevilmeyecek neyin var Allah aşkına." Tuana'nın sözlerine sadece gülümsedim başımı az önce kendime çektiğim dizime koydum.

 

"Evet abicim ben Tuana'ya katılıyorum sen baya baya aşıksın onu da geçtim ne demek gerçek beni sevmez sen zaten bu halinle gerçeksin Almina." Asu'nun dedikleri de benzer şeylerdi ama canımı sıkmak istemediğim için bu konuyu kapatan Selin'e minnettar bir bakış attım.

 

"Sever ve seviyor da olabilir sen boşver biz ayarlarız bir şeyler. Ay ay ay çok mutluyum kızım! Kalkın dans edelim. Demek sen gamzelerine bile aşık oldun o zaman bu şarkı sana."

 

Selin ayağa kalkıp Tuana'yı de kaldırdı ve açtığı müzik bahçede yükseldi tabii çok yüksek bir ses değildi ikisi deli gibi dans edip zıplarken Asu'yla ikimiz onlara gülüyorduk.

 

"Kapımı çal, hadi kapımı çal

Hazır ettim ben, beni geçir kendimden

Hadi, hadi nefesim ol

Zehirlendim, zehirlendim

 

Turuncu bir ateş gibi sıcaksın

Aşkı kalbime tutuşturan tek sen olacaksın

 

Yaz günü yakar bu güneş, kavurur ya

Kalbimi çalar bu deniz, tadı aşk ya

Geceye düşer yakamoz ışığında

Beni al kollarına, sar, bırakma"

 

Sonra bizi de kaldırmalarıyla zıplayarak dans etmeye başladık sağımızda ve solumuzda ev yoktu sadece karşımızda vardı o da ağaçlardan bizi göremezdi. Serdar Ortaç'ın Gamzelim şarkısı hafif sesle çalarken bizi eğlendirecek şekilde yüksekti. Aniden ellerimizden tutulup ayağa kaldırıldığımızda kahkaha attık az önceki bungun hava geride kalmıştı.

 

"Bak bak büyümüş de aşık olmuş!"

 

Selin kahkahalarla etrafında beni döndürüyordu. Değişen şarkıların hızına yetişmek oldukça zordu.

 

"Tanrı o gamzeyi nasılda kondurmuş beline

Canım feda olsun ölürüm inan her yerine

Kız seni kaçırmalı dağlara tepelere

Belam oldun hadi gel

Hadi beni bir sarıver

Haydi gamzelim, gece yanar tenim

Haydi gamzelim, bu gece raks edelim..."

 

"Sen şu gamzelerini gördün mü asıl o seninkilere aşık olsun!" Tuana'ya güldüm.

 

"Oh yandan yandan!" Asu'yla Selin kopmuş şekilde dans ediyordu. Şarkı aniden değişti Sezen Aksu'dan çalmaya başladı.

 

"Gönül gözüm kapalı

Bilerek sana yazılıyorum

A penceresi aralı

Her yerine bayılıyorum"

 

Elimden tutup beni kendilerine çektiler olduğumuz yerde salınıyor bir sürü video çekiyorduk aynı zamanda şarkıya eşlik ediyorduk.

 

"Yavrum baban nereli

Nereden bu kaşın gözün temeli

Sana neler demeli

Ay seni çıtır çıtır yemeli"

 

"Anam babam aman

Kaçın kurası bu

Ne baş belası bu

Gönül kirası bu."

 

Bastıra bastıra söylediği şarkının bölümünü nişanlısına atan Selin'e oldukça güldük. Şarkının nakaratı girdiğinde ise yüksek sesimiz bahçede duyuldu şu an kimseyi takacak durumda değildik çünkü aşırı eğleniyorduk.

 

"Aman bize nasip olur inşallah

Boyuna da posuna da bin maşallah

Senden gelecek cefalara

Nazlara sözlere sazlara eyvallah!"

 

Şarkının bitmesiyle kendimizi minderlere attık,sırt üstü yan yana uzanırken nefes nefeseydik telefonumun çalmasıyla yutkundum arayan kişiye baktığımda onun aradığını görünce panikle oturur pozisyona geldim "Hih arıyor. Beni arıyor,niye arıyor ki daha yeni ayrıldık?" Kalbim hızla çarpıyordu ve nefeslerim oldukça sıktı.Şaka gibiydi hiç beklemediğim birinden hoşlanıyordum git gide kapılıyordum ve bunu kabul etmiştim aramasına bile heyecanlanıyordum.

 

İnanılır gibi değil.

 

Onlar da doğrulmuştu "Zafir Bey ne be? Ayrıca açsan da öğrensen ya biz nereden bilelim ay terledim." Asu'ya kulak verip telefonu açtım. İşaret parmağımı dudaklarıma dayayıp sessiz olun işareti yaptım sonra hepsi sessizleşince aramayı yanıtladım elimi de kucağıma koydum.

 

"Efendim." Dedim titrek bir sesle bir süre ses gelmeyince ekrana baktım arama devam ediyordu kulağıma tekrar yasladım. "Alo." Dedim bu sefer.

 

"Neden nefes nefesesin?" Dedi. Kızlara baktım dikkatle beni izliyorlardı ama alanıma saygı duymuş bizi dinlemiyorlardı.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

Sorusuna dürüstçe cevap veremeyeceğim için soruyla karşılık verdim ve nahif bir ses tonuyla konuştum.

 

"Arabada kolye buldum, senin mi?" Elim korkuyla boynuma gitti onun soğuk sesini düşünecek değildim panikle boynumu yokladım yoktu, kolyem yoktu!

 

"Nasıl bir kolye?" Dedim titreyen sesimle kızlar da etraflarına bakınıyorlardı.

 

"Camın içinde çiçekler var." Ses tonu garip gelmişti belki de ben duymak istediğimi duyuyordum ama o da birazcık telaşlanmış gibiydi yani o kadar değil tabi ama bir garipti işte.

 

"T-tamam benim o kolye, ben gelip alayım şey evinin konumunu atar mısın?" Anında ayağa kalktım, kızlar sadece beni izliyordu.

 

"Bu saatte mi, yarın ben getiririm gelme şimdi." Dediğinde anında itiraz ettim hatta yükseldiğimi farkedince ses tonumu düşürdüm.

 

"Olmaz! Olmaz sen konum at ben geleceğim."

 

"Ben getiririm." Dediğinde de itiraz ettim onu yormak istemiyordum sanki bütün her şeyde o bana geliyormuş benim yardımıma hep o koşuyormuş gibi hissediyordum ki öyleydi bu da beni mahçup hissettiriyordu zaten yaralıydı. "Yok,yok ben gelirim sen konum at lütfen." Dediğimde bahçe kapısına doğru yürümeye başladım.

 

Kızlar bıyık altından gülseler bile telaşımı anlıyorlardı bu yüzden oturdukları yerden benim gidişimi izlediler onlara döndüğümde sırıtarak el salladılar bu duruma göz devirdim. Ben neyin derdindeydim onlar neyin derdindeydi?

 

Telefon suratıma kapandıktan sonra ekrana konum bilgisi düştü.

 

Hızlı hızlı onun evine doğru ilerledim çünkü kolyem benim için çok değerliydi kastettiğim maddi bir değer değildi manevi değeri oldukça yüksekti.

 

Yaklaşık yedi,sekiz dakikada geldiğim eve şaşkınlıkla baktım burası o evdi çok güzel dediğim hatta üst rütbelere sahip komutanların yaşadığını düşündüğüm o evdi. İki katlı bir villaydı ama bahçesi o kadar büyük ve güzeldi ki evi ihtişamlı gösteriyordu.

 

Büyük bahçeye adımımı attım etrafı dikkatlice incelemeye başladım. Yerler çimdi ve etraf yüksek çam ağaçlarıyla çevriliydi. Kapıya ilerleyen şu an yürüdüğüm taş bir yol vardı ve bir arabanın geçeceği bir boyuta sahipti. Yolun ortasında göbekte bir adet süs havuzu vardı. Etrafından dolanarak kapıya ilerledim daha zili çalmadan açılan kapıyla bir adım geriye attım.

 

Kapıyı açan bir kadınla uzunca bir süre bakıştık. Yaşını almış ama buna rağmen de oldukça genç duran orta boylu hafif kilolu birisiydi bana gülümsediğinde bende ona gülümsedim.

 

"Ben Zafir'e bakmıştım ama..."

 

"Yukarda, kızım. Buyur geç." Dedi.

 

Ayakkabımı evin içinde çıkarıp mermerden yerlere basarak yürümeye başladım. Etrafta göz gezdire gezdire salonu buldum,salondan yukarıya yükselen merdivenleri dikkatle çıktım evi öyle güzel dizayn edilmişti ki hayran kalmamak elde değildi. Merdivenleri bitirdikten sonra nereye gideceğimi bilmediğimden etrafıma bakındım sağ tarafta da sol tarafta da bir sürü ahşap renk kapılar vardı.

 

"Zafir?" Diye seslendim titrek bir tonda.

 

Sağ taraftan açılan bir kapıdan tişörtünü giyerek çıkan adamın bedenine hiç bakmadım,utandım. Yeni duş aldığı belliydi zaten çıktığı kapı banyoya açılıyordu.

 

"Gelmişsin."

 

"Evet koly-" sözümün yarıda kesilmesine sebep olan sol tarafımdan bir kapının daha açılması oldu içeriden çıkan bir kadın kalbime üst üste yumruk darbeleri almışım gibi nefeslerimi sekteye uğrattı,kan pompalayan kalbimde ritmin bozulmasıyla o kan içimde patladı. Kan damlalarının düştüğü her nokta yanmaya başladı elim göğüs boşluğuma gitti ama kolyem yoktu.

 

Stres bir örümcek ağı gibi içimi sarmaya başladı ama elimle destek alabileceğim tek eşya, çocukluğumun değerli hazinesi bile ondaydı. Bütün mutluluğumu, heyecanımı söküp almıştı sanki. Kadın kimdi bilmiyordum altında bir tayt,üzerinde göğüs dekolteli bir crop vardı. Crop boynunu oldukça meydana sermişti. Güzeldi,güzel ve fazlaca cesur.

 

Saçlarını bileğindeki lastikle toplayan, yüzünde sıfır makyaj olan ama doğal bir güzelliğe sahip kadının kahve gözleri ikimizin arasında dolandı.

 

"Kendime kahve almaya inecektim,sana da getireyim mi?" Dedi benim varlığımı umursamayıp.

 

"Yok çok içtim bugün sen al." Diyen Zafir de ona cevap verdi. Bugün ikinci kez dışlanmış hisseden varlığım kalbime inkâr etti. Buradayım işte. Neden beni görmüyorsunuz?

 

İçimdeki bu ses beynimden geliyordu ve her seferinde beni saçma bir krize sürükleyip panik atak geçirmeme sebebiyet veriyordu her panik olmaya başladığımda göğüs aralığımda duran kolyeme dokunur nefes egzersizleriyle sakinleşirdim şimdiyse elim yine aynı noktada olmasına rağmen varlığını hissettiren kolyem yoktu.

 

Kadın yanımdan geçip merdivenleri indiğinde yoğun parfüm kokusunu bırakıp gitmişti. Arkamı döndüğümde sırtındaki dekolteyi farkettim. Üzerindeki dar crop arkasından iple bağlanmıştı ve sırtının neresi her tarafı gözüküyordu. Göz alıcı bir teni vardı kıyafeti ona yakışmıştı.

 

"Çabuk gelmişsin." Diyen Zafir beni arkasında bırakıp sağ taraftaki koridora ilerledi ve sondaki odaya girdi. Arkasından minik adımlarla ilerledim kalbimin kırıklarına basıp yaralanmamak için.

 

Erken mi sevinmiştim? Ben zaten mutluluğu hakeden biri değildim,ne sevmeyi ne de sevilmeyi bilmiyordum. Sevince çok severdim bir ortam yoktu işte sonra böyle kendimi kaptırıp yükseldikçe yere çakılıyordum.

 

Odasının kapısında bekledim onun özel alanına girmedim bu yanlış olurdu hatta odasının ışığını açınca bile sadece yer baktım gözlerim tek bir sefer odasında dolamıştı o kadar.

 

"Yanlış bir zamanda mı geldim? Keşke müsait olmadığını söyleseydin."

 

Dilimden çıkan sözler adres sormayan bir kurşundu. Ben çabuk sinirlenmezdim ama sinirlenince de dilime sahip çıkamıyordum sürekli bir laf sokma girişimine giriyordum yandığım kadar yakmak istiyordum kırdıkları kadar kırılsınlar istiyordum ama karşımdakini asla geçmişiyle ya da sırlarıyla vurmazdım bu oldukça kırıcı olurdu artık ileri bir boyuta ulaşırdı bunu yapmaya gönlüm el vermezdi.

 

Yaptığım ince imayı onaylar gibi bir cevap vereceğini hiç düşünmemiştim.Ona gizliden bir ima yapmıştım reddeder sandım ama bunu yapmadı. Kabul ettiğine dair cümleler duymasam da tavırları bu yöndeydi.

 

"Sana yarın getiririm demiştim inat ettin."

 

Midemin bir asitle çalkalandığını o asitin yukarıya doğru çıkıp beni yaktığını hissettim. Ne bekliyordum ki herkese aynı davranıyormuş demek ki o tavırları sadece bana özel değilmiş ben büyütmüşüm bir de salak gibi arkadaşlarıma anlatmıştım.

 

Benim gibi bir kadını sevmesini zaten bekleyemezdim,sevilmeye ihtiyacı olan birisi değildim ama ona karşı beslediğim hisler karşılık bulur diye düşünmüştüm.

 

Yanılmışım.

 

Gerçek Almina'yı sevmeyeceği gibi şimdiki Almina'yı de sevmiyordu.

 

Kolyemi uzattı ona bakmadan uzanıp almaya çalıştığımda yukarıya kaldırdı. Bundan sonra ona o gözle bakamazdım madem bir ilişkisi vardı uzun süreli ya da günübirlik beni ilgilendirmiyor ona olan duygularımı bastıracaktım mesafemi de koyacaktım bunu yaparken ne onu ne de karşımdaki kadını asla suçlamayacaktım,ters davranmayacaktım.

 

Ben hissediyordum o bilmiyordu şimdi nasıl olur da onu suçlardım? Bu ona da onu seven kadına da haksızlık olurdu.

 

"Gelirken mi bir şey oldu yüzün kireç gibi." Dedi. Az önceki hayran bakışlarımın yerini buza dönmüş hislerimin soğukluğu aldı.

 

"Hayır."

 

Bir şey diyeceği sırada kolunu indirdi kolyemi avcuna hapsetti merdivenlerden yükselen çıplak ayakların adım sesleriyle kimin geldiğini anlamak çok zor değildi. Kadının yukarıya geldiğini birbirimize baksak da hissettik.Arkamı döndüm Boran'dan uzaklaştım, kadın yanlış anlasın istemedim çünkü sevdiğim adama birisi yakın olsa bu saatte evine gelse sanırım çok kıskanırdım bu hissi bilmesem de empati yapabiliyordum hatta bizzat şu an yaşıyordum.

 

Yüzümde buruk bir tebessüm yer edindi kadın bir elinde tuttuğu kupayla karşımda dikildi boşta duran elini uzattı.

 

"Merhaba ben Camelia."

 

Kalbime bastırdığım elimi uzatıp yabancı olduğu belli olan kadının elini tuttum,elime temas eden eli düşüncelerime düşünce anında elimi geri çektim.

 

Bu elleriyle belki de benim dokunmaya korktuğum adama dokunmuştu.

 

"Almina,memnun oldum."

 

Olmamıştım yüzümde buruk bir tebessüm vardı kadının benim aksime ışık saçan gözleri Boran'a değdi. "Arkadaşın mi? Güzel kadin." İltifatına utandım ben onun için kafamda ne gibi senaryolar kurarken o beni güzel bulmuştu.

 

"Arkadaşım." Diyen Boran'dan sonra kadına iltifatı için teşekkür ettim.

 

"Ne demek Almina? Ben bilmiyor sen bakma kusuruma."

 

"Kutsal bölgelerde yetişen kırmızı çiçek. Ayrıca güneşin tutulma esnasında aldığı kızıl renk anlamına da gelir." Dedim nezaketen,bana kalsa bırakın konuşmayı nefes bile almak istemiyordum.

 

"Çok güzel memnun oldim. Görüşüriz o zaman Almina. Seni odada bekliyor beni bekletmezsen sevinirim koca adam." Şuh bir kahkaha atan kadınla elim trabzanları buldu ve oraya tutundum bozuk aksanına rağmen Türkçeyi iyi konuşuyordu.

 

"Tamam geç sen." Dedi Boran, kadın bana baktığında sadece gülümsemekle yetindim.

 

O odaya girince kapanan kapının sesiyle yüzüm otomatikman düştü. Hızla arkamı döndüm daha fazla burada durmak istemediğim için eline uzandım ama refleksleri o kadar iyi gelişmişti ki hareketlerimi tahmin edip anında elini çekti.

 

"Verir misin şunu?"

 

Sinirle konuşmama rağmen yüzü sabit kaldı.

 

"Bir şey olmuş." Dediğinde bıkkınca nefesimi verdim. "Bir şey falan olmadı diyorum, sana yalan borcum yok kolyemi verir misin?"

 

Yüzümü bir süre inceledi boş bakışlarımla gözlerine odaklanmıştım.

 

En sonunda,ne istiyordu bilmiyorum ama,istediğini alamayıp kolyeyi bana uzattı avcunun içindeki kolyeyi ona temas etmeden aldığımda kaşları daha da çatıldı. Ona bakmaya devam ederken bir adım geri gittim düşeceğimi düşünüp elini uzattı ama ben bir adım daha attım böylece merdivenin basamağını inmiş oldum havada kalan eli yumruk olup yanına indiğinde ona bakarak kolyemi boynuma taktım.

 

"Sağ ol." Dedim ve cevap vermesini beklemeden olduğum yerde dönüp merdivenleri dikkatle indim, arkamı asla dönmedim tıpkı künyesini ona verdiğimde bana nasıl davrandıysa aynı şekilde davrandım. Geldiğim kapıdan geri çıkarken evdeki hizmetli kadın beni geçirdi.

 

"İyi akşamlar kızım."

 

"Teşekkür ederim..." Deyip adını söylemesini bekledim.

 

"Suzan, adım." Dedi.

 

"Teşekkürler Suzan hanım size de iyi akşamlar." Dedim kadın bana tebessüm edince bende gülümsedim ve arkamı dönüp taş yolda yürümeye başladım. Buraya koşa koşa gelen adımlarım şimdi oldukça yavaştı, omuzlarım çökmüş, dermansız kalmış boynum eğilmişti.

 

Bir yıkıma uğrayacağımı biliyordum ama bunun bu kadar yakın bir zamanda ve bu şekilde olacağını tahmin edememiştim. Zaten beni tercih edecek bir nedeni var mıydı? Tamam kendimi tercih olarak sunmuyordum aciz değildim ama gerçekten Camelia gibi kusursuz kadınlar varken beni ne yapsındı?

 

Bir kere kadın güzeldi,doğaldı,cesurdu yani güzel giyiniyor ve fiziğini göstermekten çekinmiyordu, bir de kendimi düşündüm.

 

O kadın gibi doğal değildim,giydiğim kıyafetlerden açıkta kalan tenimi hep kapatıcılarla kapatıyor yaralarımı gizliyordum ki görünmeyen yaralarım da cabasıydı. Ona sadece bir kere dokunabilmiştim kendi isteğimle... Bir daha cesaret edemezdim. Onun elini tutmaya bile korkardım,benim kirim ona bulaşsın istemezdim.

 

Anladığım şey eğer doğruysa o kadın ve Boran...

 

Ben bunu yapamazdım hadi diyelim ki yaptım çok zor ama ona dokunmak onun bana dokunmasını istedim bunu ileri boyuta taşıdık... Benim bedenimi görünce beni asla ama asla istemezdi bana o gözle bakmazdı, içindeki arzu sönüp giderdi.

 

Evet her şey tensel temas değildi ama bunun dışında ona cesurca aşk sözleri söyleyemezdim utanırdım,iltifatlar yağdıramazdım. Onu çok severdim, sürekli onu düşünürdüm, annesi gibi yaklaşırdım ama bir yere kadar.Benim çekincelerime nereye kadar sabredecekti ki? Sabretse bile sonucu ne olacaktı yine koca bir hüsran. Onu benim sevdiğim gibi sevebilecek belki bir sürü kadın vardı,benden daha güzel kadınlar,tenlerinde tek bir çizik bile bulunmayan ruhu yaralarla dolu olmayan kadınlar...

 

Ben ona göre çocuk gibi kalacaktım.Utangaç, sürekli kendini geriye çeken bir kadın...

 

Ayaklarımı sürüye sürüye geldiğim yol bitmek bilmiyordu,arkamda bir hareketlilik hissettiğimde aynı şekilde yürümeye devam ettim bir şey çaktırmamaya çalıştım elimdeki telefonu kavradım ve ön kamerasını açtım. Video kaydına başladım ve kamerayı hafif bir açıyla yüz hizama kaldırdım kameraya yansıyan bir beden görürüm diye düşündüm.

 

Eğer birisi beni takip ediyorsa en azından bir delilim olurdu.

 

Eve ulaşasıya kadar kayıtta kaldım ve bahçe kapısından girip kapıyı kapattım. Kayda son verdim ve orada bir süre bekledim sonra aniden kapıyı açıp etrafıma baktım kimsenin olmaması içimi rahatlattı belki de bir kediydi.

 

Kapıyı tekrar kapatıp arka bahçeye ilerledim. Kızlar hâlâ otururlarken beni görünce ayaklandılar yüzleri gülüyordu bana doğru heyecanla atıldılar onlara belli etmek istemesem de illaki anlayacaklardı.

 

"Ne yaptın?"

 

Yüzlerine boş boş baktığımda yüzlerindeki gülümseme soldu.

 

"Bir şey oldu.Ne oldu? Kötü bir şey mi dedi?"

 

"Galiba hayatında biri var." Dedim alnımı Tuana'nın omzuna yaslarken. Elini sırtıma koydu. "Ne demek bu,nereden çıkardın?"

 

"Evinde bir kadın vardı."

 

"Hih! Vay şerefsiz." Daha yarım saat önce bizi yapmaya çalışan Selin bir anda üç yüz altmış derece döndü.

 

"Öyle demeyin,beni sevmek zorunda değildi." Bende sevilecek biri değildim.

 

"E güzelim birkaç saat önce sana umut verip oradan sonra da eve kadın atmış olunca şerefsiz olunuyor." Dedi Asu.

 

"Emin değilim." Dedim kızlar beni minderlere oturturkem.

 

"Sen anlat biz anlarız." Dediklerinde kısaca olandan bahsettim.

 

Belki de o cennetini bulmuştu bense arafta kayıptım çünkü onun kapıları bana kapalıydı.

 

🧭

 

Kızlarla oturmaya devam ederken artık sohbetimizde neşeden eser yoktu.

 

"Sen Kaan'la görüşecektin o olay ne oldu?" Dedim Tuana'ya.

 

Sıkıntılı bir nefes aldı. "Pek bir şey olmadı birazcık tartıştık yani ben bağırdım o sustu çünkü haklı olduğumu biliyordu ve bunu dile de getirdi sürekli haklısın deyip durdu, zaten bir noktadan sonra ben de duruldum öfkem yerini sakinliğe bıraktı karşısında ağlamaya başladım. Sonra sarıldı anlatmaya başladı,neden gittiğini neden haber vermediğini söyledi. Hak verdim ama ona kırgınlığım geçmedi. Bana karşı hislerinin olduğunu söyledi ben de ona itiraf ettim, şaşırmadı bekliyordu ben de bekliyordum.Sonra kendimi affettireceğim dedi bu kadar." Diyen Tuana'nın yüzünde buruk bir gülümseme vardı onun adına sevinmiştim mutlu olmayı hak ediyordu.

 

"Ne güzel konuşmuş halletmişsiniz eminim her şey hallolur giden zaman olsun da başka bir şey olmasın telafi edersiniz." Diyen Asu'ya hak verdim.

 

"Katılıyorum hem her şey çok güzel olacak en azından sizin adınıza, buna eminim. Sonunda mutlu olacak olmana sevindim kuzum." Dedim.

 

Selin de bize katıldığında ortalığı toplamaya başladık. Mutfağa onlar taşıyordu ben de bulaşıkları makineye diziyordum. İşim bittiğinde ellerimi yıkadım. Telefonuma gelen bildirimle ellerimi önümdeki havluya kuruladım.

 

Gönderen: Zafir Bey

 

Evde misin?

 

Hemen cevap yazmak istemesem de çevrimiçiydi ve bekliyordu ayrıca görüldü atmıştım.

 

Ne oldu?

 

Yazıp gönderdim.

 

Yazıyor... Çevrimiçi... Yazıyor...

 

Gönderen:Zafir Bey

 

Merak ettim.

 

Uzatmak istemedim normalde olsa uzatabilecek bir konu bulabilirdim belki bir ihtimal ama bunu yapmadım.

 

Evdeyim.

 

Deyip gönderdim.

 

Gönderen:Zafir Bey

 

İyi geceler kızıl çiçek.

 

Yazdığını görünce cevap vermedim ve uygulamadan çıktım. İsmimin iki anlamını birleştirip böyle bir iltifatta bulunmuştu ya da ismimin anlamını o kadına söylediğim için bir ima yapmıştı bilmiyorum, ilgilenmemem gerekiyordu. Tam merdivenleri tırmanacaktım ki Selin'in bağıran sesi duyuldu,bu gece burada kalacaklardı bu yüzden Kerem'e haber veriyordu ama bağırmasıyla hemen bahçeye çıktım.

 

"Ne oluyor ya?" Dedim Asu ve Tuana'ya.

 

"Biz de anlamadık ki." Cidden bir kötü olayı daha kaldıracak gücüm kalmamıştı umarım öyle bir şey değildir.

 

"AY KEREM DELİRTME BENİ! Ne demek bir ay sonra düğünümüz var? Saçmalama, nasıl yetiştireceğim gelinliğimi?!"

 

Gözlerimiz büyürken şaşkınlıkla bakıyorduk. Kerem bir ay sonra evleniyoruz demişti bu duruma kızlarla kahkaha attık.

 

"Bizimki sonunda evleniyor." Dedi Asu.

 

"Kavuşsunlar da başka bir şey istemiyorum. Kerem'e de yazık adam bekle bekle öldü." Dediğinde kıkırdadım.

 

Selin sinirle telefonu kapatınca ağlamaya başladı. Hepimiz yanına gittiğimizde ona sarıldım. "Ya bir ay sonraya gün aldım diyor ben aileme ne diyeceğim onu geçtim nasıl yetişecek bütün hazırlıklar?"

 

"Ciddi mi peki sarhoş falan değil, değil mi?"

 

Burnunu çekip gözyaşlarını sildi geri çekildi. "Çok ciddi of bende hemen evlenmek istiyorum ama ya hiçbir şey yetişmezse ne yaparım?"

 

"Sen sakin ol, biz varız her şekilde her şey yetişecek merak etme. İlk önce yarın sabah ailene bir haber ver gerekirse yanlarına gidin yüzyüze konuşun. Sonra hemen gelinliğini diktirmeye başla onlara hazırlansın uzun sürebilir. Biz de burada bir liste hazırlarız sonra bilen birinden yardım alırız. Boran'ın ablası hamile ama Melis var,Mihriban teyze var buradan alışveriş yaparız çünkü İstanbul kalabalık ve gereksiz pahalı. Bu sırada da düğün yerini ayarlarsınız,davetiyeleri dağıtırsınız." Dedim.

 

"Evet biz de kınayı organize ederiz, İstanbul'da yapacaksın değil mi?" Dedi Asu.

 

"Evet ikisi de İstanbul'da olacak. Kınayı yapacağım yer belli hani şu geçen sene bizim butiğin müşterisi Hülya'nın yaptığı mekan var ya orayı düşünüyorum. Düğün için de bilmiyorum sanırım bir otelde olur ya da kır bahçesinde." Dedi Selin.

 

"E tamam sen zaten çoğu şeyi belirlemişsin merak etme kızıl patron her şey emin ellerde sen bize güven stres yapma her şeyi hallederiz. Siz gidin gelin bir konuşun ailelerinizle sonra da buradan alışverişini yaparız olmadı İstanbul'a geliriz."

 

"Aslında İstanbul'a gitsek bir süre orada kalsanız en azından düğüne bir kaç hafta kala."

 

Hepsi bana bakınca onayladım.

 

"Tamam o zaman, biz de gidelim hem burada kalmak için bir sebebim yok. Çalışmıyorum da,gidebiliriz dert değil."

 

"Aynen siz bir gidin konuşun ailecek alışverişlerinizi yapmaya başlayın sonra da Almina ve ben geliriz.Hem bu sürede buradaki kafe işlemlerine az az başlarız sonra da sana yardım ederiz." Diyen Tuana'ya katıldım.

 

Böylece Asu,Selin ve Kerem yarın İstanbul'a gidiyorlardı. Biz Tuanayla onlardan sonra gidecektik bu süreçte hem ev sahibiyle konuşacak hem de kafe için görüşmeye başlayacaktık. İstanbul'a gidince ailemin yanında kalacaktık ve Selin'e yardım edecektik. Biz buradayken de bize kargoyla gönderilen davetiyeleri buradaki tanıdıklara biz dağıtacaktık.

 

Bu konu da böyle hallolduğunda Selin, Kerem'le konuşmuştu sonra da ailesini aramıştı. Biz de artık odalarımıza çekilmiştik. Üzerime şortlu ince pijama takımımı giydim,elimi yüzümü yıkayıp yattım.

 

Elim boynumdaki kolyeye gittiğinde derince iç çektim ve yatakta sağa doğru döndüm.

 

Bu sabah olanlar sonra akşam birlikte geçirdiğimiz vakit yüzümü tebessümle aydınlatsa da o son olan olay karabasan gibi üzerime çöküyor bütün aydınlığımı içine çekip bir kara delik gibi yok ediyordu.

 

Düşünmek istemiyordum ama engel de olamıyordum bir sağıma dönüyor bir soluma dönüyordum ama bir türlü uyuyamıyordum. Komodinin üzerindeki telefonumdan saate baktığımda gece yarısını çoktan geçtiğini gördüm ayağa kalkıp omuzlarıma pikeyi aldım ve aşağıya indim.

 

Bahçeye çıkıp bir süre temiz hava almak için salıncağa oturdum. Kaygılarım yeniden uyanıyordu ve bu hisler beni korkutuyordu.

 

Onu sevmek kadar sevmek istememek de zordu. Vazgeçmem gerekiyordu ama bu nedense canımı çok fazla yakıyordu keşke tekrar çıkıp görevdeyim deseydi cidden bu kez kızıp bağırmazdım.

 

Cidden birisini sevmek ve sevilmemek çok zordu.

 

Vazgeçmem gerekiyordu. Bedenime çöken uykunun ağırlığıyla geniş salıncağa uzandım ve üzerimi örttüm. Hava güzeldi soğuk değildi ve hafif hafif esiyordu burada uyuyabilirdim. Belki rüyalarımda beni severdi ya da en azından ben ona özgürce sarılabilirdim.

 

***

 

Bölüm sonu.

 

Düşüncelerinizi merak ediyorum.

 

Camelia sizce kim?

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Almina'nın her geçen gün kendini bulduğunu farkediyoruz peki siz Almina'yı seviyor musunuz?

 

Boran'ın yaşadıkları?

 

Oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın kutsal çiçeklerimm.

 

Bölümde bahsi geçen kolye:

 

 

 

Görüşürüz,sevgiyle kalın. <3

Loading...
0%