@dolunaydakigelgit_
|
Merhaba,
Nasılsınız? Sizi beklettim biliyorum, üzgünüm...
Umarım iyisinizdir.
Daha fazla bekletmek istemiyorum bu yüzden yıldıza bastıysak iyi okumalar.
💛
***
Gözlerimi şiddetli bir karın ağrısıyla açtığımda yattığım yerde iki büklüm oldum,ilk başta nerede olduğumu anlamaya çalıştım sonraysa dün gece bahçede uyuduğum aklıma gelince doğruldum ama karnım öyle şiddetle ağrıyordu ki oturduğum yerde öne doğru eğildim ve elimle karnımı tuttum.
Dün başlayan reglim bugün sanırım bana vurgun yapma kararı almıştı, öyle şiddetli ağrım vardı ki ayağa bile zar zor kalkmıştım.Bu ağrının nedenini biliyordum...
İç çekerek minik adımlarla mutfağa yürüdüm ve kaynaması için ocağa sıcak su koydum, kahvaltı masasını güç bela hazırlarken gözlerimde akmak için bekleyen yaşları her seferinde geri göndermiştim.
Bu nasıl bir ağrıydı ve neden aylar olmasına rağmen düzelmemişti?
Ocağa koyduğum suyla çayı demledim ardından su ısıtıcısına su koydum,su torbası için gerekli olacaktı.
Kızlar sanırım mutfaktan yükselen seslere uyanmışlardı ki mutfağa doluştular.
"Ooo! Güzellik bu ne hız böyle acıktın mı sen?" Dedi Asu sokak serserileri gibi bir tavırla.
"Almina acıktım desin de düşüp bayılayım, üç gram yemek anca yiyor." Selin'e güldüm aslında doğruydu ama hâla düzenim tam oturmamıştı. Öğünleri atlamasam bile çok çok az yemek yiyordum ve bunu aşamıyordum.
"Bu su ne için?" Tuana'ya dönünce su ısıtıcısını işaret ettiğini gördüm.
"Regl oluyorum." Dediğimde hepsi anlamış gibi mırıltılar çıkardılar. Önceden de ağrılı geçerdi evet ama artık başka bir boyuta ulaşmıştı bu ağrı.
Ve sebebi...
"E kuzucum otur sen zaten hemen hemen her şeyi hazırlamışsın."
Beni oturttuktan sonra onlar da geri kalanları hazırlamışlardı. Zar zor yaptığım kahvaltının sonunda odama çıkıp ilk önce bu havaya rağmen sıcacık suyla duş aldım ardından iç çamaşırlarımı ve siyah şortlu geceliklerimi giydim.
Yatağa tekrar uzandığımda pikenin altındaki sıcak su torbasının yaydığı sıcaklık keyiflenmeme neden olsa da gerçekten ağrım çok fazlaydı.
Gözlerim acıdan dolduğunda bile uyumak için yalvarıyor,belime koyduğum su torbasına rağmen bir sağa bir sola dönüp duruyordum. Bu süreçte akşama kadar yatakta kıvranmıştım sadece yarım saatliğine aşağıya inmiş ve Selin,Asu,Kerem üçlüsüne veda etmiştim.
Onları İstanbul'a gitmek üzere uğurladıktan sonra salona geçmiş biraz da orada kıvranmıştım,akşam yemeğinde ise birkaç lokma bir şey yiyip Tuana'ya masayı toplarken yardım etmiş ardından odama çıkmıştım. Tuana ise Kaan'la buluşmak için dışarıya çıkmıştı. Beni evde bu halde tek bırakmak istemese de onu iyi olduğuma ikna edip göndermiştim. İyi değildim ama başımın çaresine bakabilirdim. Bu amansız ağrı sadece vücuduma saf bir acı vermiyor ek olarak midemin bulanmasına da neden oluyordu ve şu an kusmaktan bitap düşmüş bir halde yere çökmüş,banyoda oturuyordum, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken ellerimle karnıma masaj yapmaya çalışıyordum.
"N'olur geç artık. Of! Dayanamıyorum lütfen."
Ağlaya ağlaya banyo paspasının üzerinden zorlukla kalktım ve odama geçtim. Kendimi yatağa bıraktığımda yüzümü yastığa gömüp acıyla bağırdım,yüz üstü yatmama rağmen dizlerimi kendime çektim ve kollarımı karnıma doladım. Hıçkırıklarım şarjöre dizili kurşun gibi boğazıma sıralanmıştı.
Yutkunsam da geçmeyen mide bulantım ağladıkça daha da artıyordu. Gün içinde, dolaplara kaldırılan yorganımı indirmiştim şu an ona sığınmama rağmen bir türlü ısınamıyordum bu yüzden gözyaşlarımı silip doğruldum.
Dişlerim,çenem titrediği için birbirine vuruyordu. Ellerim ve ayaklarım buz gibiydi ki ayaklarımda çorap da vardı.
Ayağa kalkıp dolaptaki kışlık geceliklerimden çıkardım ve zorlukla soyunup üzerimi giyindim.
Polarlı geceliğim ve pudra rengi tüylü çoraplarım bedenimi ısıtmaya başlamıştı sıkı sıkı sarıldığım yorganın altında tekrar mayışmaya başlamıştım ama karnıma aniden giren bilmem kaçıncı sancı beni tekrar inletti. Ağzımın içine doluşan metalik tat ısırmaktan parçaladığım dudaklarımdan geliyordu ama ben buna aldırış etmeden tekrar dudaklarımı dişledim.
Bu ağrı geçecek gibi değildi ya acil hastaneye gitmem gerekiyordu ki araba kullanabilecek durumda değildim bu yüzden de ağrı kesici ilaç almam gerekiyordu normalde ağrı kesici kullanmayı tercih etmesem bile kaçırıldıktan sonraki süreçte ağrı kesici kullanmak zorunda kalmıştım.
Ellerim kasıklarımda, ayaklarımı yere sürüye sürüye zorlukla merdivenleri indim ve aşağıdaki banyoya ulaştım. Ufak ecza dolabını açtığımda gözlerim kullanabileceğim etkili bir ağrı kesici aradı ama maalesef yoktu hatta neredeyse hiçbir ilaç yoktu sadece krem ve benzeri ilaçlar vardı.
"Of! Nereden bulacağım bu saatte ilacı?"
Tuana yeni çıkmıştı arayıp telaşlandırmak ya da rahatsız etmek istemiyordum, kızlar da zaten Mardin'de değillerdi.
Melislerde var mıydı ki? Onlara gidecek gücüm yoktu ama bu ağrıya da dayanamayacaktım, aramayı düşünsem de telefonum yukardaydı ve onları ayağıma getirtiyormuş gibi hissetmek de istemiyordum bu yüzden dış kapıya doğru ilerledim ve ayakkabılarımı giyip vestiyerdeki anahtarı avcuma aldım. Kapıdan çıktığımda oldukça yavaş ve küçük adımlarla karşı eve doğru yürüdüm.
Kaplumbağa bile senden hızlı canım.
Kendi kendime düşüncelerime göz devirdim iç sesimin haklı olması sinir bozucu olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
Bahçe kapılarından içeriye girdiğimde etrafa baktım ama kimse yoktu bu yüzden zillerine bastım. Ağrıdan kıvrana kıvrana bir sağa bir sola gidip gelirken kapı açıldı karşımda gördüğüm Mihriban teyzenin yüzü telaşlı bir ifadeyle sarsılmıştı ama beni görünce rahatladı ve göğsünde olan elini indirdi.
"Ay güzel kızım sen miydin? Ben de başka birisi sandım Boran'ıma bir şey oldu diye endişelendim. Hoşgeldin geç buyur."
"Kusura bakma Mihriban teyze hoşbuldum ama ben hiç geçmeyeyim ben sizden ağrı kesici isteyecektim."
Kaşları çatıldı gözleri hızla bedenimi taradı.
"Kalın kalın da giyinmişsin bu yaz günü hasta mı oldun sen? Hemen bir ıhlamur kaynatayım geç hadi içeriye şu yüzüne bak rengi solmuş." Dedi telaşla kolumdan çekerek.
"Mihriban teyze iyiyim hasta değilim sadece regl oluyorum da sancılı geçiyor birkaç aydır evde de ağrı kesici yokmuş isteyebileceğim biri de olmayınca size sorayım diye rahatsız ettim. Telaşlandırmak istemedim kusura bakma lütfen."
Beni içeriye sürüklerken göz devirmişti.
"Ne rahatsızlığı? Geç bakayım sen şöyle otur sen hemen getireyim ilacı ayakta durma şu haline bak acından yerinde duramıyorsun."
Beni koyu gri koltuklarının üzerine oturttuktan sonra hızlı adımlarla mutfağa gitti bu sırada da Melis'e seslenmişti.
"Melis? Kız Melis!!"
"Ne oldu anne,abime mi bir şey oldu? Ablam mı doğuruyor ne bu telaş?" Diye merdivenlerden kulağında kulaklığıyla koşa koşa inen Melis'in telaşlı hali kalbime bir süngü gibi battı.
"Yok anneciğim sakin ol. Almina ablan regl olmuş baya da ağrısı var sende ablanın etkili ağrı kesicilerinden vardı onlardan veriver bende sıcak bir şeyler yapayım." Melis'in yüzü rahatlamayla gevşedi ardından da gözleri beni buldu ve beni baştan aşağıya süzdü.
"Almina abla bu ne hâl üşüyor musun?"
"Evet." Dedim gözlerimi kaçırarak gece gece onları telaşlandırmak utanmama neden olmuştu.
"Tamam sen otur ben sana hemen ilaçtan vereyim bir şeyciğin kalmaz." Diyerek koşa koşa yukarıya çıktı.
"Mihriban teyze bir şey hazırlama lütfen." Dedim karşımda dikilerek bir şeyler kurcalayan kadına.
"Olmaz öyle iki dakikada bitki çayı hazırlarım ben şimdi sana sıcak sıcak içersin."
"Mihriban teyze gerçekten istemiyorum. Hem midem kaldırmaz gerçekten çok teşekkür ederim ama ilaç yeterli olacaktır." Dedim. Mağlubiyetle ellerini beline koydu.
"E kek,kurabiye yaptım onlardan koyayım?" Başımı iki yanıma salladım bıkkınca nefesini verdi ve gelip yanıma oturduğunda kucağımda sabitli ellerimi avuçlarının içine aldı.
Bu hareket sana da birini hatırlattı mı? Mesela baş harfi Zafir?
Hayır sus,sus!
"Hih ellerine bak buz gibi olmuşlar. Melis! Sınıra mı gittin kızım neredesin?"
Nefes nefese gelen Melis elindeki ilacı bana uzattı. "Ay geldim anne. Abim bir sen iki ne kadar da tez canlıymışsınız! Kadın ölmüyor karnı ağrıyor ikiniz de aynısınız. Yanlış anlama Almina abla senin ağrını asla küçümsemedim ama gerçekten bu aceleci tavırları beni de yordu gencecik yaşımda yaşlandım."
İlacı alırken ufak bir kıkırtı dudaklarımdan kaçtı.
Annesi koltuktaki kırlenti alıp Melis'in poposuna vurdu,Melis de gülerek annesinden kaçtı.
"Öyle mi küçük hanım,abin gelsin de seni bir güzel şikayet edeyim ben." Diyen Mihriban teyzeyle Melis gözlerini büyütüp yutkundu.
"Hayır, hayır anne valla küserim bak bir daha gelmem ziyarete." Dediğinde Mihriban teyze ufak bir kahkaha attı.
"Nasıl da korkuyorsun abinden.Gören de şiddet uyguluyor sanacak alt tarafı sosyal medya hesaplarını kapattırıyor." Melis'in gözleri irileşti benim ise yüzümde buruk bir tebessüm peydah oldu.
O kadınla o aklımdan bir türlü çıkmıyordu ve ben saplandıkça saplanıyordum.
Zaten regl olduğumdan dolayı buhranlı bir ruh haline girmiştim her şeyi kafama takıp ağlayasım vardı.
"Anne sadece sosyal medya hesaplarım değil ki abimin asker arkadaşlarından birisi resmen hacker bütün teknolojik aletlerimi,kitliyor üstüne üstlük telefonumdaki şifreleri değiştiriyor eğer çok kızarsa bir hafta az kızarsa iki gün boyunca hiçbir şey yapamıyorum sadece birisi ararsa açabiliyorum."
Melis'in ağlamaklı bir ifadeyle ,ki bunu ironi olarak yaptığı belliydi, annesine abisini şikayet etmesi beni güldürdü ama ardından karnıma sancı girince dizlerimi kendime çekmeye çalıştım eve gitmek istiyordum ama ayıp olur diye konuşmalarının sonunun gelmesini bekliyordum.
"Ay iyi tamam şaka yaptım, söylemem abine." Deyince,Melis oldukça rahatlamıştı ve annesinin yanağına öpücük kondurdu.
"Almina yarın sitedeki kadınlarla gün yapacağız yaşlısı genci bizde toplanıyoruz bu hafta, Tuana'yla siz de gelin yarın akşam üzeri." Mihriban teyzenin sözleriyle terleyen elimi polarlı geceliğime sürttüm. Bilmem dercesine dudak büzdüm aslına bakarsak hiç gelmek istemiyordum çünkü emindim ki ağrım yarın da çok olacaktı ama Tuana adına karar veremezdim bu yüzden kendi kararımı söyledim.
"Tuana belki gelir ama ben gelemem Mihriban teyze gerçekten ağrım çok ve yarın da geçmez ama uğramaya çalışırım." Dedikten sonra ayaklandım. Onlar da kalktığında hem kapıya doğru yürüyor hem de konuşuyorduk.
"O zaman Tuana mutlaka gelsin aslında ben seni herkesle tanıştırmak istiyordum ama nasip değil demek ki. Bir dahaki sefere artık ama bak iyi olursan hemen çık gel tamam mı?" Dedi yüzü düşen Mihriban teyze. Neye üzüldü bilmiyorum yani gelmememe bu kadar yüzünün düşmesi garip olurdu galiba bir tık beni herkesle tanıştırma hevesini kırmıştım.
Bu hali beni biraz üzdü ama gelebilecek olsam gelmeye çalışırdım evet hâlâ tamamen insanların içine karışmak zor geliyordu nasıl başaracağımı da bilmiyordum ama en azından atlatabilmeyi deniyordum bu da bir fırsat olsa da katılacağımı sanmıyordum.
"Gelirim diyemem yani gelmeye çalışırım ama pek sanmıyorum kusura bakmayın lütfen. Gerçekten iyi hissetmiyorum."
Melis gözlerini devirdi.
"Ay ne kusuru abla dur sen bana numaranı ver haberleşelim olmadı ben kaçıp gelirim yanına çünkü bu ortam beni boğuyor. Aslında bende sonunda benim yaşlarımda birilerinin olacak olmasına heves etmiştim ama sanırım sen gelmezsen Tuana abla da gelmez onunla da geçen gün çöp atmaya çıktığımda sohbet ettik çok iyi birisi ay ben sizi çok sevdim ya! Keşke yarın gelseniz de beni kurtarsanız." Dedi hüzünle dudak büzüp.
Ciğerlerime dolan nefesi verdim, göğsüm söndü. Tebessüm ettim.
"Teşekkür ederiz biz de sizi çok seviyoruz dediğim gibi gelmeye çalışırız. Şimdiden bu güzel davetiniz ve ilaç için teşekkürler." Dedim.
Mihriban teyzenin gözleri ışıl ışıldı, gülümsemesinin etkisiyle belirginleşen yanakları beyaz tenine zıtlıkla pespembeydi ve hareketlerimi sürekli inceliyor bana her defasında tebessümle bakıyordu.
Bir anne şefkatini yüreğinde taşıyan bu kadın o enerjiyi bana da yayıyor ve bana, olmayan annem gibi yaklaşıyordu.
"İyi geceler kızım."
"İyi geceler abla." Dediler sırayla.
İyi geceler diyip el salladım ve hızlı adımlarla evimize geçtim mutfakta ilacı içip odama çıktım ve yorganımın altına girdim, kısa sürede ısınan bedenime ağrı kesicinin etki etmeye başlamasıyla uykuya daldım son hissettiğim ise Tuana'nın yanıma gelip elini alnıma koyması ve açılan üzerimi örtmesiydi.
🧭
Sabah gözlerimi açmakta zorlanarak uyanmış ardından terleyen bedenimi sıcak suyun altına atmıştım, aldığım duştan sonra aşağıya inmiş Tuana'yla kahvaltı etmiştik. Şimdiye üzerimde yeni giydiğim polarlı geceliğim ve ellerimizde kahve kupalarıyla salonda oturuyorduk.
Tuana'yla birlikte sohbet ediyorduk.
"Öyle işte pek bir şey yapmadık,o kendini affettirmeye çalışıyor bende biraz ksndimi geri çekiyorum. Onu sevdiğimin ama kırgın olduğumun farkında bunun için bıkmadan çabalaması beni mutlu ediyor, dünkü sürpriz yemek zaten hiç beklemediğim bir şeydi mutlu oldum yavaş yavaş düzeliyoruz."
Kahvemden bir yudum alıp dudaklarımı yaladım.
"Mutlu olun da başka bir şey istemiyorum hem seni affettirmek için zaten çabalaması gerekiyor ki bunu yapması çok güzel bir şey senin de ona şans vermen çok güzel yavaş yavaş dediğin gibi her şey hallolur." Dedim.
"Aynen öyle, ee sen nasılsın dün o Boran konusunu çok konuşmak istemedim ama..."
Sustuğunda gözlerim halının desenlerine odaklandı elimde sıkı sıkıya kavradığım bardak avuçlarımı ısıtıyordu. Ellerim, ayaklarım yine buz gibiydi ve ağrım yine çoktu.
"Bende bilmiyorum ki. İnan bana garip hissettiriyor,biliyorsun hiç kimseyi sevmedim diyemem tamam aslında onlar lise zamanı yaşadığım ufak hoşlantılardı ama hoşlanmanın ya da sevmenin ne demek olduğunu az çok biliyorum yine de bu çok farklı sanki bu sevginin farklı boyutu gibi. Daha çok yeni ama sanki yıllardır içimde bu his varmış gibi. Sanki yıllardır onu seviyormuşum da bir anda onu başka bir kadınla görmüşüm gibi hissediyorum,bilmiyorum kafam çok karışık. O kadın sıradan bir arkadaşı da olabilir ama işte o öyle ima etmedi 'müsait olmadığını söyleseydin keşke,' dediğimde 'yarın getiririm demiştim,' dedi 'yok müsaitim çalışıyoruz,' gibi bir şey de diyebilirdi."
Elini yanağına yaslamış bir şekilde beni dinliyor gözleri ara ara kısılıyor kafasında yorum yapıyordu.
"Senin zaten o kadınla Boran arasında ilişki olduğunu düşünmen çok normal ve içinde hissettiğin duygu biliyorsun ki kıskançlık şu an mantığın sadece korkularından dolayı onu sevmemeyi istiyor bu yüzden ne hissediyorsan inkâr etmeye çalışıyorsun ama kalbin çoktan tutulmuş o yola koyulmuş bu yüzden hislerin sana yoğun geliyor. Boran... Bilmiyorum hiçbir fikrim yok ama bu dediklerine göre eğer o kadınla arasında bir şey varsa da sana umut verir gibi davranmalıydı." Dedi ve sustu. Kıvırcık saçlarını omzundan geriye ittikten sonra sehpaya bıraktığı bardağını eline aldı ve kahvesini yudumladı.
Elimle yüzüme düşmüş perçemlerimi kulağımın arkasına ittim.
"Haklısın ne diyebilirim ki zaten beni seveceğini düşünmüyordum demek ki böyle bir adammış yani herkese aynı davranıyormuş, umut vermiyormuş ben yanlış anlamışım hem öyle olmasa ben yanlış anlamasam bile dedim ya beni sevmezdi."
"Ne demek seni sevmezdi? Almina sürekli bunu söylüyorsun seni neden sevmesin? Karakterin dört dörtlük,zekisin, başarılısın ve kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kadınsın ayrıca çok ama çok güzelsin e daha ne resmen kusursuzsun." Dediğinde gözlerimi kaçırdım.
Bunları inkâr etmiyordum evet çünkü çok güzel olsa bile güzel değilim diye zırlayacak bir tip değildim ama onun dediklerinin çoğuna katılmıyordum.
"Güzellik kime göre neye göre Tuana? Sen benim bedenimdeki izleri görmedin mi,beni böyle kim sever beni böyle kim kalbinde taşır? Hele ki Zafir gibi mükemmel denebilecek bir adam... Asla."
Göz devirdi.
"Of şu an saçmalıyorsun bunları sen istemedin tamam mı ayrıca ne kusurun olacakmış zaten biliyorum ki sen asla seni bedenin için sevecek bir adamla asla sevgili olmazsın ki Boran'ın öyle biri olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca sen hep demiyor musun bebekler hariç kimse kusursuz değildir diye?"
Yutkundum.
Diyordum,kusursuz olan birkaç kişi daha vardı benim için...
"Tuana o kadını görmen gerekiyordu. Kadın resmen Scarlett Johansson, o derece güzel. Of saçmalıyorum evet normalde asla böyle saçma sapan şeyler düşünmem ama bana hak ver o bir Türk askeri ve..."
Yutkundum,derin bir nefes alıp gözlerimi kapadım ardından fısıldadım.
"Ve bedenine,ruhuna teröristin dokunduğu bir kadını nasıl sevebilir ki? Üstelik o kadın aylarca klinikte tedavi görmüş ve hâlâ yaşadıklarının etkisini üzerinde taşıyor tamamen iyileşmemiş,belki de hiç iyileşemeyecek."
Gözlerimi açtığımda gözlerinin dolduğunu gördüm hemen yerinden kalktı ve yanıma gelip bana sarıldı,ellerimi sırtına koyup sarılışına karşılık verdim.
"Sen her şeyinle o kadar güzelsin ki... İnan bana bir gün gerçekten birinin kalbinde en güzel yerde taşınacaksın." Dedi.
Umarım diye geçirdim içimden...
Geri çekilirken kıvırcık saçlarını ellerimle dağıttım ve güldüm."Benim yerime psikolog olarak yerime geçseydin çok başarılı olurdun kıvırcık."
"Aman Almina hanım sizin elinize su dökemem böyle konularda psikolog kesiliyor olabilirim ama inan bana senin yanında bir hiçim." Dediğinde gülüp kendini karşı koltuğa attı.
Bu dediğine yaşlı gözlerime rağmen güldüm sonra aklıma gelenle sustum.
"Mihriban teyzeler akşam üzeri gün düzenliyormuş bizi de davet ettiler gerçi ben gidemem ağrım var ama sen git istersen ayıp olmasın."
Düşünceli bir hâle bürünürken bedenimi baştan aşağı süzdü.
"Çok yalnız bıraktım seni olmaz öyle.Hem görüyorum gerçekten iyi değilsin,sen böyle değildin bu kadar çok ağrın olmazdı bir doktora falan mı gitsek?" Dedi.
İçli bir nefes aldım,gitmeye korkuyordum.
"Gideriz bir gün, iyiyim ben merak etme. Sen git lütfen hem dün bir uğradım onlara ilaç almak için evde ağrı kesici yoktu çok ısrar ettiler en azından birimiz gidelim tabi gitmek istiyorsan istemiyorsan boşver sonra kısa bir uğrarım ben." Dedim.
"Yok uğrarım da sen de gelsen ya biliyorum ağrın var ama kötü olursan hemen eve geçeriz olmaz mı?"
İç çektim yani şu an çok kötü değildim ama bazen öyle çok sancı giriyordu ki ikiye bükülüp kalıyordum. Karasız kaldığımda buna gitmeye yakın karar vereceğimi söyledim.
🧭
Tuana'nın zorlu çabasıyla ve ağrımın çok az azalmasıyla Mihriban teyzelere götürülmeye ikna edilmiştim saat 18:00'i çoktan geçmişti ama yaz aylarında olduğumuzdan hava hâlâ aydınlıktı.
"Almina? Ne giyindin,of ben karar veremedim ya bu elbisemi mi giysem yoksa pantalon falan mı giysem? Şimdi yeni ortam,bizi inceleyecek bir sürü kadın var... Ne yapsam bilemedim."
Elimi dolap kapağına yaslayıp yükümü dolaba verdim.
"Zaten vazgeçmemek için zor duruyorum bir sürü insan diyip beni geriyorsun, ayrıca istediğini giy güzelim kim ne derse desin hem ben bir şey diyeceklerini düşünmüyorum deseler bile bu kendi kararın kimseye belli bir noktaya kadar karışma hakkı düşmez o belli sınır bile sadece ufak eleştiriler olabilir o kadar. Takılma ve istediğini giy ama bana kalırsa sana bu çiçekli elbise yakışır sonuçta esmer tenlisin kırmızı renk sana yakışıyor." Dedim ona ithafen.
"Ay tamam tamam sakın vazgeçme giyiniyorum bu elbiseyi ben. Sen ne giyeceksin? Hih şunu giysene çok güzel oluyorsun bunu giydiğinde."
Gösterdiği kahverengi, günlük ama oldukça dekolteli kıyafete baktım. Dekoltesi sırtındaydı ve belime kadarki kısımda açıklık vardı bunu asla giyemezdim.
"Saçmalama onu giyemem." Dedim gözlerimi büyütüp abartılı bir şaşkınlıkla.
"Nesi var yavrucuğum mis gibi elbise hem sen demiyor muydun 'kimse bir şey deme hakkına sahip değil istediğini giy' diye, ne oldu şimdi?" Dedi yüzünde bilmiş bir tavırla ama bunu muzipliğine yaptığı çok belliydi burnumdan nefes verir gibi güldüm.
"Öyle dedim de bunu giymememle o dediğimin bir alakası yok aşkım. Sen bunları gördün mü?"
Geceliğimin üstünü çıkarıp ona sırtımı döndüm.
Yutkunduğunu duydum.
Acımı yordu,merak etmesindi.
Üzülürdü o,ne yapıyordum? Anında önüme dönüp alayvari bir ifade takındım. Elektriklenen saçlarımı ellerimle çektim ve konuyu dağıtmak adına saçmalama kararı aldım.
"Bu muhteşem,elektriklenmiş saçlarımı sen yapacaksın. Bak internette geçen gün bir model gördüm onu göstereyim onu dene çok hoşuma gitti sen yaparsın elin yatkın hem ben arkama uzanamıyorum saçlarım çok uzun örmek zor oluyor." Dedim gülerek saçlarımı kulağımın arkasına iterken.
O ise olduğu yerde iki kolu yanına düşmüş bir şekilde bana bakıyordu, gözleri bomboştu. Nasıl ifade edilir bilmiyorum ama arkadaşım bana bomboş bakıyordu bu bir kez daha onu derinden etkileyecek bir hata yaptığımı farketmeme neden oldu.
Ben hemen hemen her gün aynada bu bedeni görüyordum o derin yara izlerine alışmıştım ve bana basit geliyordu ama onlar neredeyse hiç görmemişlerdi bense olabildiğince bu durumdan kaçınmıştım şimdi gerçeği bir anda arkadaşımın yüzüne vurunca ona ağır gelmişti bunu farkedebileceğim kadar şoka girmişti.
Elimi gözlerinin önünde salladım ve tabiri caizse içim yansa bile otuz iki diş sırıtarak ona baktım.
"Ya yapmayacak mısın, ne bu halin?" Dedim yüzümdeki gülümsemenin yerini çatık kaşlarım alırken.
İrkilerek kendine geldiğinde derin bir nefes aldım.
İçim rahatladı.
"Yaparım tabi,sen giyin ben de hazırlanayım gel odama yapayım saçlarını."
Gülümsedim.
Sahte gülücükler.
"Tamamdır. Hadi koş koş." Diyip arkasını döndürdüm ve onu kapıya kadar belinden destekleyerek biraz ittirdim,bu sırada kıkırtılarım etrafa yayılıyordu.
O kapıdan çıktıktan sonra kapımı kapattım ve arkasına yaşlandım,sırtıma değen ahşap kapının soğukluğu titrememe neden oldu.
Dolan gözlerimden yaşlar akmasın diye gözlerimi tavana diktim ve derin derin soluklandım.
Kimse yaralarını bilmeyecek.
Kimse görmeyecek.
Gösterme ve gizle,gizledikçe alışırsın,alıştıkça unutursun.
Avuçlarımla yüzümü sıvazladım ve yaslandığım kapıdan bedenimi ayırıp dolabıma ilerledim kıyafetlerimde göz gezdirdim, sorun şu ki ben hâlâ çok üşüyordum ve ince olan bütün kıyafetlerimi anında tercih listemden eledim.
Siyah kumaş pantalonumu elime alıp yatağıma koydum ardından üzerine giymek için dar,yarım kollu beyaz bir tişört seçtim. Üzerimi giyinip belime zincir kemerlerimden birini taktım ardından kolyelerimi,ki hiç çıkarmadığım kolyem boynumdaydı, eklem yüzüklerimi de taktım. Askıda duran çantamı da alıp içine eşyalarımı yerleştirdim. Aynamın karşısına geçip çok hafif bir ten makyajı yaptım,hava sıcaktı biliyordum ve yapış yapış olmak istemiyordum.
Mardin'in sıcağı gerçekten adamı çarpıyordu ama ben saçma bir şekilde üşüdüğümden bazen titriyordum.
Saçlarımı gelişigüzel tarayıp parfüm sıktım ve küçük el çantamı alıp Tuana'nın odasına geçtim.
O da hazırlanmıştı takılarını taktıktan sonra bir bahane olarak sunduğum saç modelini yaptı. Saçlarımın aralarına örgüler ördü. Alnımın başlangıcından da bir balıksırtı örgü vardı ama yarıda bitiyordu ve orayı da yarım bir şekilde at kuyruğu gibi bağladı. Saçlarımın alt kısmı açıktı ve onları hafif hafif dalgalandırdı.
İkimiz de hazır olduğumuzda aşağıya indik saat çoktan altı olmuştu. Evden çıkıp karşıya geçtiğimizde kapının önünde duran bir yığın ayakkabı ilkte gözümü çok korkutmadı değil.
Zile bastıktan birkaç saniye sonra kapı açıldı karşımda Boran'ın evindeki o kadını görünce ufak bir şaşırma yaşadım ama sonra Mihriban teyzeye yardıma gelmiş olabileceğini düşündüm çünkü elinde bez vardı.
"Hoşgeldiniz,buyrun geçin." Dedi tüm samimiyetiyle.
"Hoşbulduk Suzan teyze." Dedim.
Tuana bana baktığında sonra anlatırım der gibi bir bakış attım ve içeriye adımladım. Ayakkabılarımı kenarda çıkardıktan sonra Tuana'yla önlü arkalı bir şekilde salona yürüdük,evin içinde gerçekten bir koşuşturmaca ve gürültü hakimdi.
Salona girdiğimizde yaklaşık otuz kişilik bir kadın grubu bizi karşıladı, yaşlısından gencine her yaştan kadın vardı,bizi görünce hepsi bir sessizliğe büründü bu sessizlik daha da gerilmeme sebep oldu. Gözlerim direkt olarak Mihriban teyzeyi veya Melis'i aradı. Melis sandalyenin birinde muhabbetten sıkılmış hatta hayattan bezmiş bir şekilde büzülmüş bir halde oturuyordu. Gözleri bizi görünce ışıldadı.
Sağ taraftan duyduğum Mihriban teyzenin sesiyle elimdeki çantamı tv ünitesinin kenarına bıraktım.
"Hoşgeldiniz kızlarım, geçin geçin." Dedi bize doğru gelirken.
Elindeki boş servis tabağını hizmetli olduğunu düşündüğüm bir kıza uzattı ve Tuana'nın elinden tutup onu bir yere beni de onun yanına oturttu. Bir anda avcumuza konan gün tabağına şaşkınlıkla baktım ve Tuana'ya döndüm ki o da benimle aynı durumdaydı. Biz hiç böyle ortamlarda bulunmamıştık ki...
"Hanımlar sizi sitemizin yeni komşularıyla tanıştırayım. Bu kızım Almina, bu da onun en yakın arkadaşı Tuana.İkisi de evladım olsun çok iyidirler hiç çekinceniz olmasın."
Mihriban teyzenin konuşmasıyla birçok göz üzerimize döndü,nefes alamayınca başımı tabağıma eğip soluklanmaya çalıştım. Avuçlarımdaki tabağı ister istemez sıktığımı farkedince parmaklarımı gevşettim ve belime tereddütle değen parmaklarla başımı kaldırdım. Tuana'ya sorun yok der gibi bakıp gülümsedim.
Kadınlardan biri konuşunca dikkatimi ona verdim.
"Ben Zehra,çok memnun oldum kızlar. Adınızı baya duyduk ama kimsiniz hiçbir fikrimiz yok. Mesela mesleğiniz ne,evli misiniz,eşiniz mi asker ondan mı buradasınız, yaşınız kaç,nerelisiniz,kimlerdensiniz,boyunuz, kilonuz,en sevd-"
"Ay Zehra teyze soluklan bir ya. Ne o öyle. İnsanlara tanımak için eşleri bile bu kadar soru sormuyordur. Abimin taramalı tüfeğinden hızlı çalışıyorsun aa!" Dedi Melis kadını yarıda keserek. Birkaç kadın bu duruma gülerken Zehra hanım onlara ters bir bakış atıp saçlarını savurdu ve Melis'e döndü. Melis ise bana gözlerini kapatıp açarak 'rahat ol bende' bakışı attı ona gülümsedim.
"Sen sus bakayım. İlgi senden kaydı diye hemen huysuzlanma küçük hanım." Dedi kadın.
"Zehra tamam uzatmayın,Melis inatçıdır şimdi inada bindirir susuverelim."
Melis annesine ters bir bakış attı ve sabır çekerek çatalını tabağındaki keke batırdı.
Tuana'yla ikimiz de konu mankeni gibi oturuyorduk.
"Tamam konumuza dönelim,cevaplayın bakalım esmer güzelleri." Dedi kadın bize.
İkimiz birbirimize baktığımızda Tuana derin bir nefes aldı ama artık bütün sorumluluğu ona yıktığımı,kendim bir şeylerde zorlandığım için devreye onun girdiğini farkettiğimden kendim konuşmaya karar verdim.
"İkimiz de İzmirliyiz. Ben 25,Tuana 24 yaşında. İkimiz de evli değiliz ve doğal olarak eşlerimiz asker değil buraya taşınma amacımız özel sebeplerden kısacası can güvenliği dolayısıyla diyelim. Mesleğimize gelecek olursak Tuana gastronomi mezunu. Bense psikoloğum." Dedim.
Verebileceğim bütün cevapları vermiştim umarım kadın daha fazla soru sormazdı çünkü gözleri fıldır fıldır dönüyordu.
"Ne güzel ne güzel. Ee aileniz?" Diyen kadınla yutkundum.
"Ailemiz sizlere ömür efendim." Dedi Tuana. Ben sustum cevap veremedim.
"Başınız sağ olsun." Dedi herkes hep bir ağızdan.
"Zor olmuyor mu tek başınıza böyle?" Kadın anlaşılan biyografimizi yazacaktı başka açıklaması yoktu.
"Yok yani tabi zor olduğu oluyor ama kendi ayaklarımızın üzerinde durmak,mesleklerimizin olması bizi kimseye muhtaç etmedi."
Anladım der gibi bir mırıltı çıkardı kadın.
"Evlenmeyi hiç düşünmediniz mi?"
Birbirimize baktık.
Yoo.
"Hayır düşünmedik,dediğimiz gibi hep tek geldik, çalıştık, çabaladık ve evlenmeyi düşünecek bir zamanımız olmadı." Dedi Tuana düşüncelerimi oku gibi."
Melis başını iki yana sallayarak avuç içini alnına vurdu bunu neden yaptığını anlayamasam da kadın konuşunca anladım.
"Şimdi kızım benim iki tane oğlum var,ikisi de maşallah birbirinden yakışıklı. Askerler aynı zamanda sizden de yalnızca iki,üç yaş büyükler. Aslında birisi mühendis diğeri öğretmen de asker olacağız diye tutturdular. E biz de tabi karşı çıktık ilkte sonuçta evlat işin sonunda ölüm var ama vatan sevdası dedik kabullendik taşındık buralara... Şimdi görevde bizim çocuklar da gelsinler bi tanışın, çay için derim siz ne dersiniz?"
Kadın cidden çok konuşuyordu.
Diğer kadınlar homurdanıp itiraz cümlelerine başlayınca hangi birine bakacağımı sapıttım.
En son noktayı Mihriban teyze koydu ama bunu yaparken yediğim kısırın boğazımda kalmasına neden oldu.
"Zehra sordun mu hiç gönülleri boş mu dolu mu? Sen hiç zahmet etme ikisinin de gönlü dolu."
Ben öksürük krizine girdiğimde Tuana sırtıma öyle güçle vuruyordu ki bir an beni başka biri olarak hayal ettiğini hıncını benden aldığını düşünmedim değil.
"Allah! Melis koş su getir kızın boğazına durdu. Koş kız!"
Öksürüğüm dindiğinde Melis bir bardak suyla yanıma geldi,suyu yudumladığımda boğazım yumuşamıştı. Herkes tedirgince bana bakarken ben direkt Tuana'ya baktım umursamazca önündeki poğaçasını yiyordu.
"İyisin değil mi?" İçlerinden bir kadının sorusuna gülümsedim. "İyiyim sağ olun. Bir anda yutkunamadım ondan." Diye geveledim son cümlemi.
"Kız Mihri sen nerden biliyorsun kızların gönlü dolu mu boş mu? Hayır yani Boran'a mı sevdalı ikisinden birisi diyeceğim senin o nemrut oğluna kim baksın? Hele şu gül gibi kızlar ah ah... Tam benim oğullarıma layıklar."
Oğullarına layık?
Oğlun bize layık olsun teyze ne demek istiyorsun sen?!
Nemrut dedin doğru da yani o da kaba oldu sanki biraz.
Ayrıca... Biz biraz bakmış bulunduk o nemrut adama.
Mihriban teyze elindeki tabağı yanındaki masaya koyduğunda kadınlardan çoğu bir anda ayaklandı ne olduğunu anlamadan müsade isteyip toz olan kadınların ardından evde tabiri caizse boran koptu.
Mihriban teyze "Sen benim oğluma nasıl nemrut dersin?!" diyerek kadının üstüne atlarken Zehra hanım ise "Sen benim gelin adaylarımı nasıl oğluna layık görürsün?!" diye saçma sapan sorular yöneltip Mihriban teyzeye saldırmaya çalışıyordu.
Hepimiz ayaklanmış bir şekilde onları izliyorduk. Melis ve kalan birkaç kadın onları ayırıyordu. Hatta zorlanınca onları ayırmak için Tuana bile yardıma koşmuştu bense sırtımı duvara dayayıp bana temas etmelerinden olabildiğince kaçındım.
"Çabuk çık git evimden,bizde sana emanet edecek kız mız yok! Oğullarından utan be kadın! Kim bilir çocuklar ne hakde gelmiş burada evlendirmek için kız kovalıyorsun! İlk Melis şimdi de..."
"Tamam Mihriban sakin ol bak tansiyonun çıkacak." Diyen kadının biri Mihriban teyzeyi zorla sakinleştirdi.
Zehra hanımı diğer kadınlar çıkarıp götürürken bile kadın hâlâ numaramı alma derdindeydi.
Kadın beyninin dibini ekmekle sıyırmış tatlım.
İç ses...
Tamam gerginsin,sustum.
Geride sadece ev sahipleri, çalışanlar ve Tuana'yla ikimiz kaldığımızda Melis annesinin bileklerini kolomyayla ovuyordu. Tuana da elindeki yastıkla Mihriban teyzeye rüzgar yaparken hizmetli kadınlar su getirmiş nasıl olduğunu sorup telaşlanmışlardı.
Buna rağmen Mihriban teyze onlara her şeyi toparlamalarını söylemişti ki hâlâ çok sinirliydi.
Melis "Anne tansiyonun fırlamış bir sakin ol, senin neyine Zehrayla kavga etmek?!" diye annesine kızdı ki o da çok korkmuştu.
"Ayağını denk alsaymış o kim ki sizlere,oğluma dil uzatıyor?! Ay tepemin tasını attırdı. Neyse iyiyim ben tamam,hadi toparlayalım şurayı biraz daha gözüm şu tabakları görürse hepsini parçalayacağım. Tabakları gördükçe Zehra'nın kem gözleri gözümde canlanıyor." Dedi Mihriban teyze doğrulurken.
Karnıma sancılar girmeye başladığında gerek stresten gerekse bu ağrılardan midem de bulanmaya başlamıştı.
"Kızlar sizde kusuruma bakmayın valla hiç tahmin bile etmemiştim böyle olacağını."
"Yok Mihriban teyze ne kusuru olur öyle şeyler sen sakin ol yeterli." Dedi Tuana benim yerime.
"Almina kızım senin rengin atmış. Ay of korkuttuk serçe yürekli kızcağızı."
Bana bakıp,bana doğru geldi ve usulca elimi tutup beni oturttu,girdiğim transtan çıkıp ona baktım kadın bu haliyle bile beni düşünüyordu.
"Yok Mihriban teyze iyiyim ben sen Tuana'nın dediği gibi sakin ol yeter. Hatta sen geç yukarıya dinlen istersen biz yardım eder toplarız burayı." Dedim ayağa kalkarken.
Tedirgince etrafa baktı.
"Olur mu öyle şey misafire iş mi yaptırılır?"
"Hani sen bizi kızın olarak görmüştün,ne misafiri? Toplarız biz burayı elbirliğiyle değil mi Tuana?"
"E-evet Mihriban teyze hadi sen çık yukarıya uyu biraz,belli ki yorulmuşsun."
Mihriban teyzeyi zorlu iina çabalarımız üzerine güç bela odasına yollamıştık şimdiyse Melis,ben,Tuana,evdeki iki yardımcı daha etrafı topluyorduk. Suzan teyze bulaşıkları makineye diziyordu, yanındaki kız da ,Melis ile aynı yaştaydı, tabaklarda kalan artık yemekleri pişete dolduruyordu birazdan taksiye binip geç olmadan eve gitmesi gerekiyormuş poşete doldurduklarını da sokak hayvanlarına vereceğini söylemişti.
"Tamam değil mi abla başka yok?"
"Yok,sen çıkabilirsin artık." Dedi Suzan teyze kıza karşı.
Melis, kızı uğurladıktan sonra yanımıza geldi. Ben mutfata hâlâ tabak sıyırıyordum ve karnıma saplanan sancılarla iki büklüm iş yapıyordum. Melis her ne kadar siz gidin ben hallederim dese de içim el vermemişti. Zaten annesine bakarken göz bebeklerine varıncaya kadar titremişti emindim ki babasını kaybettiği gibi annesi de gider diye korkuyordu bu yüzden son bir saattir ruh gibiydi geçmişini az çok bildiğim bu kızı öyle zor anında yalnız bırakmayı istemedim.
"Ben bir anneme bakayım."
"Sen de dinlen artık az bir şey kaldı biz kendimiz çıkar gideriz bir daha bir daha inme aşağı." Dedim samimi tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla.
Tam bir şey diyecekti ki karnıma giren ağrıyla öne eğildim ve dudaklarımdan bir inleme kaçtı.
"Almina iyi misin? Otur biraz." Dedi Tuana.
"Almina abla? Bak bir bize. Of ne uğursuz günmüş ya ardı arkası kesilmedi." Diyen Melis kapının ziliyle ofladı.
"Bu kim ya! Vallahi cinnet geçireceğim. Almina abla biraz yürü istersen belki bir işe yarar lütfen." Diyen Melis'i başımla onayladım ve ayağa yavaşça kalktım.
Tuana kolumu bıraktı biraz iyi olduğumu görünce Suzan hanıma yardım etmeye devam etti ama gözleri sık sık beni yokluyordu.
Ben birkaç adım attıktan sonra az önce Melis'in verdiği hırkaya sarılarak önümdeki işi yapmaya devam ettim.
"İyi akşamlar." Arkamdan duyulan kuvvetli ses tonuyla olduğum yerde irkildim.
Herkes mırıltı şeklinde yanıt verdi ama ben sustum.
"Abi aç mısın?"
"Biraz. Ne var ki?" Dedi.
Sesini duymak kalbimi sıkıştırıyordu ama aklımdan dün gecenin düşünceleri çıkmıyordu.
"Olaylı günden kalan poğaça, kısır, tatlı ve bir demlik sıcak çay. Ha bir de börek var."
"Tamam yerim ilk bir anneme bakayım." Dediğinde Melis anında itiraz etti.
"Abi,annem bugün çok yoruldu Zehra teyzeyle de tartıştılar ondan da tansiyonu yükseldi sonra da yukarı çıktı bir şeyler hazırladım ilacını verdim tansiyonu normale dönünce de uyudu hiç rahatsız etme bence."
"Ne demek tansiyonu yükseldi?! Beni niye aramadın?" Dedi öfkeyle ve göz ucuyla ona baktığımda mutfaktan çıkmak için hareketlendi ama Melis yine abisinin kolundan tuttu.
"Abi, valla iyi bak inanmıyorsan Almina ablaya sor." Boran'ın gözleri bir an beni buldu ve bakışları saçlarımda oyalandı sonra başını iki yana sallayıp gözlerini kapattı ve açtı kardeşine baktı.
"Görmeden rahat edemem çekil Melis." Dediğinde Melis oflayarak kenara kaydı.
Suzan teyze "Almina, kızım sen Boran'a bir tabak hazırlayıverir misin?" dediğinde itirazsızca kabul ettim.
Melis de abisinin arkasından gitmişti bu yüzden tanımadığım bir evde tabak bulmakta zorlanmıştım. Suzan teyze en sonunda el atmış bana tabak ve bardak vermişti.
E bir sürü şey vardı ne yer ne yemez bilmiyordum ki?
En iyisi beklemekti.
Tabağa poğaça ve börek koydum ardından küçük kaseye kısır kattım, diğer yiyecekler için onu bekleyecektim.
Sandalyeye oturduğumda elimle kasıklarımı ovaladım.
Melis'in mutfağa gelip Suzan teyzeyi eve gitmesi için ikna etmesinin ardından Suzan teyze de evine gitmişti aradan geçen birkaç dakika sonra ise Boran da mutfağa indi, yüzü sıkıntılıydı. Üzerinde beyaz bir tişört ve siyah bir kot pantalon vardı. Parmaklarında ise görev başı dışında sürekli taktığı yüzükleri vardı. İki gümüş,şekilli yüzükten birisi sağ elinin baş parmağında diğeri de sol elinin işaret parmağındaydı.
Onu incelemeyi bırakıp önüne döndüm.
"Başka ne yersin?" Diye sordum mırıltı gibi çıkan sesimle. Onunla konuşasım yoktu.
"Çay yeter başka bir şey istemiyorum sağ ol." Dedi normal bir ses tonuyla.
Çayı koyduğumda tabağın yanına çay bardağını da bıraktım, sandalyeyi çekti ve geçip oturdu.
Melis ve Tuana tezgahı temizliyorlardı.
"Neden tartıştılar,Melis?" Dedi keyifsizce önündeki çaydan yudumlarken. Ellerimi yıkayıp kuruladım ardından böreği önümdeki saklama kabına koymaya başladım onun yanında iş yapmak gerilmeme,nefes nefese kalmama neden olsa da hiç mi hiç keyfim yoktu.
"Zehra teyze sana 'nemrut' dedi annemde çıldırdı." Dedi kıkırdayarak.
"Sadece bunun için çıldırmış olamaz Melis, konunun başı ne abiciğim hadi bin kere sordurtma da anlat."
Melis bıkkınca nefesini verdi ve kollarını göğsünde birleştirdi,omzunda da bez vardı bu haliyle çok komik görünüyordu.
"Valla abi nerden başlasam bilmiyorum ama Zehra teyze Almina ve Tuana ablayı gelini yapmak isteyince annem de 'gönülleri dolu mu boş mu sordun mu Zehra' dedi. Zehra teyze de kısacası 'Ne o Mihriban senin nemrut suratlı oğluna mı istiyorsun bu kızları ne bu sorgu sual' gibi bir şey deyince olay patladı. En son Zehra teyze eline saçlarının bir kısmını almış kapıdan çıkıyordu ben hiçbir şey hatırlamıyorum." Dedi gülerek.
Tam Boran bir şey diyecekti ki sözünü ben kestim.
"Melis bunu nereye koyayım?" Dedim elimdeki kabı ona gösterirken,Melis olduğu yerden doğruldu ve yüzü ufak bir endişeye büründü. Boran'ın delici bakışlarını üzerimde hissediyordum ama dönüp de ona bakmadım.
"Abla sen otur artık, ben hallederim."
"Hasta mısın sen?" Diye bir soru yükseldi yanımdan ona üstten kısa bir bakış attım ve hemen gözlerimi kaçırdım.
"Hayır." Dedim keskin bir tonlamayla eminim ki afallayacaktı.
"Üşüyor musun, üzerindeki hırka ne alaka Mardin'in bu sıcağında? Dün de pek iyi değildin." Dedi bu sefer.
Sesindeki endişe miydi onun?
Bana ne?
"İyiyim." Dedim normal bir ifadeyle.
Çay bardağının boşaldığını farkedip eğilip bardağına uzandım,o da benimle aynı anda bardağa uzandı ve eli elime temas etti. Bu temas beni ilk defa rahatsız etti ve anında elimi ateşe değmiş gibi geri çektim ve onun siyaha dönecek kadar rengini kaybetmiş gözlerine baktım.
"Melis bana çay doldurur musun abiciğim?" Dedi dişlerinin arasından bu sürede benimle göz teması kurmamıştı sonra da "Zehra Hanımla bir konuşalım bakalım,bir de bana söylesin ne söylemek istiyorsa." dedi.
Öfkelendiği her açıdan belliydi neye öfkelendi bilmiyorum büyük ihtimalle Zehra hanımaydı ama umursamadım.
Ellerimi tezgaha koyup garip bir açıyla eğildim,şimdi değildi ya hayır of! Kasıklarıma saplanan ağrıyla dudaklarımı dişledim, ağzıma dolan kan tadı yüzümü buruşturmama neden oldu.
"Almina?" Diyen Tuana'nın fısıltısı kulağıma zorlukla ulaştı.
"Abla gel şöyle otur Allah aşkına bir de bu halde o kadar yardım ettin annem öğrenince terlikle dövecek beni of. Ağrı kesici getireyim mi ben sana,kaç saattir kıvranıyorsun özür dilerim sana da yük oldum." Dedi Melis mahçup bir tavırla.
Beni sandalyeye oturttuklarında Melis'e baktım ve gülümsedim.
"İyiyim ben sadece arada oluyor sorun yok, özür dileme bile tabi ki yardım edecektik."
"Aynen öyle dert etme Melis." Tuana'nın bana uzattığı bir bardak suyu zorlukla içtim.
"Neyin var senin,hani hasta değildin?" Dedi Boran Bey.
Tuana karşımda dudaklarını dişledi ve Melis'i de kolundan tutup kalktı.
"Ben Melis'e bir şey soracaktım,hadi biz içeriye geçelim sonra da gideriz zaten Almina değil mi?" Dediğinde onu başımla onayladım. Amacı bizi yalnız bırakmaktı ama pek doğru bir şey de yaptığı söylenemezdi yine de ses etmedim,ikisi de mutfaktan çıkıp kapıyı kapattılar.
Ona dönmeden ağrımın geçmesi için elimin sıcaklığını karnıma koydum,oturduğu yerden kalktı ve ellerini yıkadı. Koca bedeninin mutfaktaki varlığı oldukça yer kaplıyordu bu nedense hem hoşuma gitti hem de hoşuma gittiği için beni rahatsız hissettirdi.
Ona hissettiklerim canımı yaktı dün gece o eve gidip o kadını görmeseydim bir de kafamda kurmasaydım şu an bu kadar duygusal olmayacaktım,çok düşünüyordum ve buna engel olamıyordum.
Her geçen gün içimde filizlenen bu tohum göğüs kafesimi bir sarmaşık gibi sarmaya başlıyordu ve ben göğüs kafesim parçalanacak diye korkuyordum çünkü bazı sarmaşıklar dikenliydi ve kalbime battıkça canımı yakıyordu.
O suydu,onu sevmek bir sarmaşıktı ve bu sarmaşığı o yetiştiriyor bu sarmaşığa o yön veriyordu. Canımı acıtmak da acıtmamak da çoğunlukla onun elindeydi.
Ellerini kurulayıp bana döndü ve tezgaha yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi. Belirginleşen kol kaslarına gözüm kaysa da hemen gözlerimi kaçırdım ve gözlerine baktım. Doğrudan gözlerimi hedef almış kahve gözleri kısılmıştı.
"Bir şey sormuştum?" Dedi.
"Hasta değilim." Dedim.
Sessizleştik gözlerimi kaçırdım ve masaya baktım, tabağındakiler olduğu gibi duruyordu derin bir nefes verip ayağa kalktım elime tabağını aldım ve az önce Melis'in alt dolaba koyduğu streç filmle yüzeyini örttüm buzdolabına tabağı koydum. Adından masaya döndüm ve bardağını alıp tezgaha yürüdüm, bardağı sudan geçirip makineye koyacaktım ama o buna engel oldu ve parmakları bileğimi kavradı.
"Almina." Dedi ve sustu.
Dokunuşundan kurtulmak için geri çekildim, artık rahatsız oluyordum hele beynimde kurduğum sahnelerden sonra midem bulanacak gibi oluyordu.
Umarım biz yanılıyoruzdur Almi.
Umarım, umarım ben yanılıyorumdur da o kadınla arasında bir şey yoktur. Umarım yanlış anlamışımdır eğer öyleyse Boran'dan bu tavırlarım için bile özür dilerdim...
"Rahatsız mı oluyorsun?" Sesindeki şaşkınlık ve tarif edemediğim bir dışa vurum beni de afallattı. Sesi oldukça güçsüz ve fısıltı gibi çıkmıştı.
Sadece gözlerine bakmakla yetindim,sessiz bir kabullenişti.
Aslında hiç rahatsız olmuyordum ama... Aması vardı işte.
Yutkundu ve ben gözlerimi kaçırdım yanında durup bardağı sudan geçirdim ve makineye koydum.
Belki de ben haksızlık yapıyorum bilmiyorum ama bu düşüncelere kapılmam da çok normal o yüzden geri adım da atamıyorum,sormak istiyor ama cesaret edemiyordum çünkü ne vasıfla soracaktım?
Makineyi çalıştırmak için dolaplardan ilaç aramaya başladım ama bulamayınca etrafıma bakındım o ise önünde durduğu dolabı açıp ilaçtan birini parmaklarının ucuyla tutup bana uzattı ve avcuma parmak ucunu bile değdirmeden bıraktı bu hareketi canımı öyle yaktı ki içim titredi.
"Sağ ol." Dedim sadece.
"En azından neyin olduğunu söylesen?" Dedi başını hafifçe eğerek.
İç çektim ve makineyi çalıştırdıktan sonra ona baktım.
"Bir şeyim yok dedim ya." Artık istemsizce ona mesafeli davranıyordum, başını geriye attı dişlerini sıktı ve gözlerini sımsıkı kapatıp açtı. Tekrar bana baktığında "Regl mi oluyorsun?" dedi pat diye.
Kadınların sağlıklı olduğunun kanıtı olan doğal bir olaydan utanacak değildim ama pat diye söylemesini beklemediğimden utanmıştım.
"Evet." Dedim sadece mırıltıyla.
"Peki bana olan öfkenin nedeni bu mu?" Dedi bu seferde.
"Hayır."
"Ne o zaman? Bir gecede ne olmuş olabilir?" Dedi sinirle.
"Bir şey olduğu yok tamam mı? Sorunu bende aramak yerine kendine mi baksan?" Dedim mutfaktan çıkmak için hareketlenirken.
"Camelia mı, ondan mı bu halin?"
Ona sırtım dönüktü ve gözlerim doldu.
"Daha önce de dediğim gibi senin hayatındaki kişiler beni ilgilendirmez sonuçta senin hayatın ve ben senin için öylesine tanıdığın biriyim sana karışma hakkım yok."
"Bana bakar mısın?"
Bakmadım,bakarsam ağlayacağımdan korktum.
"Almina bana dön." Dedi güçlü tuttuğu sesiyle ki asla emir verir gibi söylememişti.
Ona doğru döndüm birkaç adımla anında dibimde bitti.
"Ne o zaman bu halin? Madem dediklerin gibi bana karışma hakkın yok niye bir anda bana böyle davranmaya başladın?!" Dedi.
Derin bir nefes aldığımda ciğerlerime dolan kokusu burnumu sızlattı.
Daha başında böyleysek ooo...
Ama daha önce kimseyi ciddi anlamda sevmemiştim ve bu yaşadıklarımdan sonra birisini sevmek özellikle de korka korka,olmayacağını bile bile sevmek benim için oldukça zordu.
"Kendimi iyi hissetmiyorum tamam mı, lütfen bu konuyu kapatalım sana oldukça normal davranıyorum bir şey olduğu yok." Dedim sitemkar bir tavırla.
Eliyle yüzünü sıvazladı ve başını sağ tarafa çevirip derin bir nefes verdi.
"Öyle olsun ama şunu bil, kafanda ne kurduysan düşündüğün gibi bir şey yok Kutsal Çiçek. Tamam mı?"
Sandığımız şeyi tahmin etmiş midir?
Yok dedi Almina!
Düşündüğüm şeye mi yok dedi?
Bilmiyordum ama gerçekten sarmaşığın dikeni zehrini salmıştı ve kalbim olabildiğince ağrıyla kasılıyordu.
Başımı öne eğdim çıkmak üzere tekrar hareketlendiğimde karnıma giren sancıyla derin bir nefes verdim.
"İyi misin, yardım edeyim mi?" Dedi arkamdan sonra başımı iki yana salladım.
"Melis'te de oluyor ama hiç bu kadar kötü olmadı senin neden bu kadar ağrın var?" Sesi çaresiz gibi gelmişti,benle konuşmaya çalışıyordu sert tutumu aynıydı ama bana karşı olabildiğince yumuşak konuşmaya çalışıyordu. Sesindeki çaresizliği okuduğumu hissettim bu garip geldi çözemedim.
Bu durum gözlerimden bir damla yaş akmasına sebep oldu.
"Bilmem,birkaç aydır böyle." Dedim titreyen sesimle.
Nedenini biliyordum,içim yansa da nedenini çok iyi biliyor ama kabul etmek istemiyordum.
"Hastaneye götürmemi ister misin?"
"İstemem, teşekkürler." Dedim ve dolan gözlerimle mutfaktan çıktım.
Tuana'yla Melis ayakta dikilmiş bir sağa bir sola yürüyorlardı telaşlı halleri yüzlerinden okunuyordu beni görünce durdular. Melis'in yüzü hayal kırıklığına bulandı neden böyle olduğunu anlamadım.
Tuana'ya baktığımda halimden anladı ve Melis'e iyi akşamlar dileyerek hızlıca o evden ayrıldık,biz kapıdan çıkarken mutfak tarafından gelen kapı çarpma sesi son duyduğum şeydi.
"Kötü mü geçti? Tahmin ettiğin şey miymiş?" Dedi Tuana çekinerek.
"H-hayır." diye başımı iki yana sallayarak.
"Emin değilim,bilmiyorum sonra konuşsak?" diye ekledim. İtiraz etmeden sessiz kaldı o sırada arkamızdan bir koşma sesi geldi ve onun sesini duydum.
"Almina!" Olduğum yerde kalakaldığımda beynimdeki tüm sesler sustu,onun burada ne işi vardı ve buraya nasıl girmişti?! Bugünün kasveti biraz olsun bedenimi terkettiğinde içimdeki boşluk hissinin yerini heyecan doldurdu. Tuana'nın da en az benim kadar şaşkın olduğuna emindim. Yavaş bir şekilde arkamı döndüğümde onu gördüm, yanında bir güvenlik görevlisiyle birkaç metre uzağımda duruyordu.
Gözlerim mutlulukla parladı ve yüzümde bir gülümseme peydah oldu,kalbime batan zehirli sarmaşığın dikenleri geri çekildi.
Bana doğru koştuğunda hızlı adımlarla ona ilerledim.
Çocukluğum,gençliğim,ailemden olan tek kişiydi Emir.
Ne zaman gelmişti,buraya nasıl girmişti hiçbir fikrim yoktu ama onu öyle çok özlemiştim ki... O hep zor anlarımda soluğu yanımda alıyordu ve ben yine zor bir durumdaydım iyi ki gelmişti.
Korkmadan çekinmeden sarıldım ona,belimi kavradığı gibi sımsıkı sardı beni. Olmayan abim,kardeşim; hatta annem,babam gibiydi. Gelişi anılarımızı da beraberinde getirmişti. Hem az önce olanların yükü hem de Emir geldiği için yaşadığım mutlulukla ağlamaya başladım.
Gözlerimden akan, hatta boynuma değen onun göz yaşlarına rağmen kocaman gülümsedim o sırada gözlerim bahçe kapısında duran ve tüm ihtişamıyla bizi izleyen Boran'a takıldı.
Ve göğsümdeki hayali sarmaşık zehirli bir ok olup onun göğsüne saplandı.
Dişlerini sıktığı belliydi,gerginliği buradan hissediliyordu. Gözlerinden çözemediğim binbir türlü duygu geçiyordu ama ilk defa yüzünde bakıp da istediği oyuncağa ulaşamayan masum bir çocuğun ifadesi vardı.
Acı bir nefes ciğerlerimi tıkadı, dudaklarım titredi.
Artık ikimiz de farklı yollardan ama aynı yerden zehirleniyorduk,sadece ikimizin de zehirlendiğinden haberimiz yoktu.
Kıskançlık ya da aşk acısı kimi zaman zehirli bir diken, kimi zaman zehirli bir oktu ama her şekilde de can yakıyordu ve bu zehrin bir tek panzehri vardı bu panzehir iki kelimelik bir cümlede,ikimizin dudakları arasında saklıydı şu ansa kimsenin bu panzehri kullanmaya niyeti yoktu çünkü zehir öldürecek kadar ruhumuza yayılmamıştı.
Tek bilmediğimiz zehrin hızlı yayıldığıydı ve panzehri kullanmak için geç kalırsak ikimizden birisi ölecekti.
***
Bölüm sonu.
Nasıl bir bölümdü sizce?
Şimdi kıskanma sırası Boran'da diyelim mi?
Bakalım Boran bu saatten sonra ne yapacak?
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız.
Bundan sonra bölümler yine eski sıklığıyla gelecek diyebilirim sınavlarım hâlâ bitmedi ama olabildiğince yazmaya çalışacağım.
Sizleri seviyorum bir sonraki bölümde görüşmek üzere ❤️ |
0% |