Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17.Bölüm "KORKU"

@dolunaydakigelgit_

Selaam!

 

Yıldızımızı parlatalım ve bol bol yorum yapalım olur mu 💗

 

İyi okumalar.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

***

 

İstanbul'a ayak bastığımızda gözyaşlarım yeni yeni durmuştu,uçakta sessiz sessiz gözyaşı dökmüştüm ve Tuana sıkılmadan usanmadan gözyaşlarımı silmişti. Ağlamamın iki sebebi vardı birincisi mutluluktandı çünkü artık onun da beni sevdiğini biliyordum ikincisi ise bende kalmayacağını düşünüyordum gelince görecekleri onu hayal kırıklığına uğratabilirdi.

 

Birkaç saat süren uçak yolculuğunun ardından Tuana'nın ve Emir'in desteği ile yavaş yavaş toparlanmıştım çünkü kendimi yermenin hiçbir mantığı yoktu.

 

Bedenim İstanbul'a ayak basmış olsa da ruhun kalbim beynim hala Mardin'deydi. Ben Zafir'e ne ara bu kadar aşık olduğumu bilmiyordum daha geleli üç ay anca olmuştu buna aşk denir miydi bunun hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Düşünüyordum ama bir cevap bulamıyordum çünkü aşk böyle bir şeydi birini sevmenin bir nedeni yoktu hareketleri, bakışları,gülüşü, konuşması ya da dış görünüşü bir yere kadar etkiliydi aşkın bir nedeni yoktu ona ne ara kapıldığım hakkında hiçbir bilgim, fikrim dediğim gibi yoktu.

 

Onunla çok vakit geçirememiştik çok bir konuşmamız görüşmemiz söz konusu değildi ama aramızda bir çekim olduğunun farkındaydım ve bu çekim gerek dış görünüşünden gerek sergilediği tavır ve hareketlerden ötürü beni oldukça etkilemiş ve kendimi bir anda onun kalbinde bulmuştum.

 

Daha başından böyleyse şu anki yaşadığım şey, aşk mı onu bile bilmiyorum, ileride onu tanıdıkça onunla konuştukça onunla görüştükçe ona bakıp ona dokundukça kim bilir içimdeki bu sevgi ne boyuta gelecekti.

 

Biz sadece birbirimiz arasındaki çekime yenilmiştik onu seviyordum onun da beni sevdiğini biliyordun ama sanırım buna henüz aşk diyemezdik. Onu tanıdıkça ona aşık olacağıma emindim ama o bana aşık olur muydu bunu bilmiyordum.

 

Son sözleri bir çark gibi beynimde dönüp duruyordu.

 

Her hareketinde benden izin istemesi kalbimin daha da hızlanmasına neden oluyordu, saçlarıma dokunurken ellerinin titremesi bakarken sadece bakmayıp beni görmesi benim için garip şeylerdi.

 

Bir sürü ders almış gerek stajda gerekse edindiğim deneyimlerde bir sürü insanla konuşup değişik vakalara şahit olmuştum. Benimle konuşan danışanlarımın içlerinde aşka kapılıp kurtulamayan insanlar da vardı onlara olabildiğince soğukkanlı yaklaşırken şu an kendim ne yapacağımı bilmez bir halde bocalıyordum.

 

Tıpkı yüzmeyi yeni öğrenen bir bebek gibi hem sudan korkuyor hem girmek istiyor hem de buz gibi suda üşüyüp bedenim titriyorken o suyun içinde kalmak için ağlıyordum.

 

Çocukken hayal meyal hatırladığım şeylerden birisi annemin babama babamın da anneme delicesine aşık olduğuydu ama tabii ki sevgiyi aşkı hissetmeden anlayamazdınız dışarıdan görünen güzel hediyeler güzel sözcükler birkaç ufak öpücük sarılma ya da güzel sözler bize aşk gibi yansıyordu ama asıl aşk kalbimizde ki bizi saran o tarifsiz eşsiz duyguydu ve bunu ancak yaşayarak anlayabiliyorduk.

 

Adımın Almina olduğu kadar emindim ki bugünden itibaren Zafir'den utanacak, kaçacak, saklanacaktım; duygularımı gizleyecek yani gizlemeye çalışacak ama başaramayacak, aynı zamanda da hem korkup hem de ona sığınacaktım. Bir şeyler için gerçekten erkendi onu bu kadar kısa sürede kapılmam onu sevmem akıl karı değildi ama beklemediğiniz bir anda ummadığınız bir zamanda bir anda birisine karşı bir şeyler hissedebiliyordunuz.

 

Tayinim çıktığı için Mardin'e gelmem yaklaşık 1 ay sonra kaçırılmam ve kaçırılmamanın üzerinden 3 ay geçtikten sonra beklediğim şekilde Türk askerleri tarafından kurtarılmam bir mucizeydi o Türk askerlerinin içinden birine aşık olmam ise olabildiğince garip bir tesadüftü ben buna tesadüf demek yerine kader demeyi tercih edecektim.

 

Size de bu kadar tesadüf normal miydi?

 

Birbirimizin kaderi olup olmadığını ise bize zaman gösterecekti çünkü hala aklımız olabildiğince karışık ve kalbimizdeki duygular net değildi. Her şeyi zamana bırakmaya karar verdim onu tanımayı onu görmeyi onun beni tanıyıp beni görmesini ve yaşayacağımız onca güzel ya da kötü şeyi zamana ve kaderin kollarına bıraktım.

 

Bir iki gün içerisinde onların da İstanbul'a geleceğini biliyordum onlar gelesiye kadar kendimi birazcık toparlamam gerekiyordu bu yüzden onu bu iki gün içerisinde olabildiğince az düşünmeye karar verdim ve duygularımı zihnimin tozlu raflarına ittim.

 

"Kendini nasıl hissediyorsun?" Diyen Tuana'ya gülümsedim.

 

"Daha iyiyim teşekkür ederim kıvırcık." Dediğimde o da bana tebessüm etti.

 

Taksiden inip kaldığımız evin önünde durduk. Annemin arabası evin önündeydi babam işte olmalıydı. Emir elindeki ufak bavulumla birlikte önden ilerlerken Tuana ile biz de onun arkasından ilerliyorduk.

 

Kapıyı çalıp zile bastı.

 

"Zerrin teyze şimdi nasıl da şok olacak?"Dedi Emir.

 

Kapı yaklaşık 1 dakikanın ardından açıldı ve karşımda annemi gördüm.

 

Bizi gördüğünde yüzüne yayılan şaşkınlık ifadesi beni gülümsetti. Aslında geleceğimizi tabii ki biliyordu ama bugün geleceğimizi bilmiyordu bu yüzden şaşırması gayet normaldi.

 

Zerrin annem ile Emir tabii ki tanışıyordu ve Zerrin annem de Emir'i çok severdi.

 

"Siz nereden çıktınız!" Dedi annem sevinçle.

 

"Biz hemen hemen her yerden çıkabiliriz Zerrin Sultan." Dedi Emir anneme sarılmak için hareketlenerek.

 

Emir anneme sarıldığında annem de Emir'in boynuna kollarını zorlukla doladı ve sarılışına karşılık verdi.

 

"Hoş geldin koca oğlan." Dedi annem Emir'e ve ardından bize baktı.

 

Emir "Hoşbuldum,ben şunları içeriye taşıyayım." Dedi ve içeriye geçti.

 

"Kızçelerim, hoşgeldiniz. Selin de evlenmese yanımıza geleceğiniz yok." Diyen annem ikimize de aynı anda sarılıyordu.

 

"Ama anne hemen hemen her gün aramaya çalışıyorum neden öyle diyorsun?" Dedim sitemle.

 

"Yetmiyor ki kuzum, özlemişim sizi. Keşke haber verseydiniz de yiyecek bir şeyler hazırlasaydım size."

 

"Yok Zerrin teyze valla sadece uyusak yetecek." Dedi Tuana içeriye geçerken.

 

"Ay geçin geçin,bol bol dinlenin bende size yemek hazırlarım." Dedi annem.

 

Gülümsedim ve sırtını sıvazladım.

 

Annem dış kapıyı kapattığında salona doğru yürüdük.

 

İstanbul'daki evimiz de gayet lüksü çünkü koruyucu ailemde oldukça maddi durumu iyi olan bir aileydi.

 

Kendimi koltuğa attığımda rahat bir nefes verdim çok uzun zaman olmuştu ve evimi gerçekten özlediğimi fark ettim. Hani bir yerin bir kokusu olurdu ve size hatıralarınızı hatırlatırdı ya bu evde benim için öyleydi çocukluğumun gençliğimin çoğunun geçtiği bu ev gerçekten bana çok farklı duygular hissettiriyordu.

 

Hem canımı yakan hem de içimdeki yangını söndüren bir histi.

 

Ben İstanbul'da doğmuş üyümüş ama üniversiteyi İzmir'de okumuştum. Ardından staj için yurt dışına çıkmış e tekrardan İzmir'e dönmüş bir sürü orada görev yapmıştım. Bu kısa süreli görevim birkaç hafta sürmüş ardından tayinim çıktığı için Mardin'e gitmiştim.

 

İlkokulda hiç başarılı bir öğrenci olduğum söylenemezdi ama ortaokulda gerçekten başarılı bir öğrenciydim daha sonra liseye geçtiğimde ise ilk yıllar yine mükemmel bir öğrenciyken üçüncü senemde yaşadığım bir olaydan ötürü tamamen dibe çakılmıştım ama lisenin son senesi kendimi tamamen içime kapatmamdan dolayı tamamen derslerime odaklanmış ve İzmir'de istediğim bir üniversiteyi kazanmıştım.

 

Üniversite yıllarında da gayet başarılı bir öğrencilik hayatım vardı ve bu yüzden okul bana gerek yurtiçinde gerekse yurt dışında staj imkanı sağlıyordu ama ben daha fazla deneyim kazanmak için yurt dışında staj yapmayı tercih etmiştim ve böylelikle bir dönem Kanada'da kalmıştım.

 

Hayat böyledir ki geri İzmir'e döndükten sonra başarım fark edilmişti ama doğu görevimi yapmak zorunda olduğumdan dolayı Mardin'e gitmiştim. Kaderimde yazılı olan bu acı verici olay gerçekleştikten sonra nereden bilebilirdim ki kariyerimde zirve yaptığım yere bir hasta olarak gideceğimi?

 

Ama olan olmuştu şu an iyiydim çabalamış ve iyileşmiştim tabii ki tam anlamıyla iyileştim diyemezdim ama başardım diyebilirdim.

 

Kader beni çapraz sorguya almış gibi sürekli geçmişimi yüzüme vuruyor farklı zamanlarda farklı yerlerde benzer olayları yaşamama sebebiyet veriyordu ama hiçbir zaman isyan etmemiştim ve etmeyecektim de.

 

Derin bir iç çekip ayağa kalktım annem Emir ve Tuana ile sohbet ediyor arada bana laf atıyordu gerektiğinde cevap veriyor gerektiğinde susuyordum yorgun olduğumu düşündüğünden beni çok zorlamıyordu.

 

Yoğun başlayan bir günü akşam yemeği ile taçlandırmak istedik ama annemin ısrarı üzerine dinlenmek için hepimiz odalarımıza çekildik annem ise yemeği hazırlamak için mutfağa geçmişti. Aylardır hatta yıllardır uzak kaldığım İstanbul'daki odamda yatıp dinlenmek bana oldukça garip hissettirmiş yerimi yadırgamama nedeni olmuştu.

 

Buna rağmen kısa sürede uykuya dalmıştım.

 

Uyandığımda ise ilk önce nerede olduğumu sorgulamış daha sonra da İstanbul'da olduğumu idrak etmiştim. Sıcaktan terlemiş bedenimi duşun altına attım ve soğuğa yakın ılık bir suyla duş aldım ardından odama bırakılan küçük valizin mi açıp içinden uygun iş çamaşırları ve evde rahat olabileceğim ince bir eşofman takımı seçtim.

 

Babam gelmiş olmalıydı ki sesleri geliyor kahkahalar evin içinde yayılıyordu sanırım Emir ile konuşuyorlardı ve annem de onlara eşlik ediyordu.

 

Tuana'nın uyuduğuna emindim çünkü o uykuyu gerçekten çok seven birisiydi ve biliyordu ki bugünden sonra günlerimiz oldukça yorucu geçecekti.

 

İlk işimiz yarın Selinlerle alışverişe çıkmak olacaktı her şeyi tamamlamışlardı bunu biliyorduk ama kendimize kıyafet, ayakkabı, takı gibi şeyler almamız gerekiyordu.

 

Zafirler ya yarın ya da yarından sonra İstanbul'a gelmiş olacaklardı.

 

Hemen onu düşünüyor her şeyi ona bağlıyordum ondan uzak durmaya çalıştıkça zihnimin en gerilerine itmeye çalıştıkça yine kendimi onda buluyordum ve bunun önüne geçemiyordum.

 

Oflayıp saçlarını kurutmadan topuz yaptım ve babamların yanına gitmek üzere odamdan çıktım.

 

Beni yanıltan şey Tuana'nın da uyanık olması ve dördünün de mutfakta güle eğlene yemek hazırlamaları oldu bu durumlarını gülümseyerek uzaktan izledim, kendimi asla hiçbir zaman dışlanmış hissetmemiştim ve bu hala daha böyleydi çünkü biliyordum ki onlar hepimize ayrı ayrı seviyor evlatları gibi görüyorlardı.

 

"Bensiz yemek mi hazırlıyorsunuz? Aşk olsun." Dedim yeni uyanmanın sesimde bıraktığı etkisiyle.

 

"Günaydın! Olur mu öyle şey sen uyuy-" Annemin cümlesini yarıda kesip yanağına bir öpücük kondurdum, hâlâ o gün dedikleri kalbimde yara olsa da ona da hak veriyordum sonuçta evladını, öz olmasa bile,kaybettiğini zanneden bir anne vardı ve psikolojik anlamda o da iyi değildi o yüzden o dediklerini göz ardı ediyordum.

 

"Şaka yapıyorum. Ee ne hazırladınız?" Dedim ocaktaki tencereleri açıp kaparken.

 

"Her çeşitten var ne istersen ye kızım." Dedi babam bana sarılarak, artık hareketlerinin çekinceli olduğunun farkındaydım ve yapabileceğim bir şey de maalesef ki yoktu. "Hoş geldin çiçeğim." Dedi babam.

 

"Hoş bulduk baba." Dedikten sonra gülümsedim ve tezgaha baktım.

 

"Ellerinize sağlık."

 

İç çekerek kenardaki dilimlenmiş ekmeklerin bulunduğu sepeti aldım ve masaya ilerledim.

 

Ardından herkes yerlerini aldığında bir yandan yemek yemiş bir yandan da ayrı kaldığımız günlerin acısını çıkarmak için sohbet etmiştik. Ardından masayı toplamış,çay içmiştik.

 

Oldukça keyifle geçirdiğimiz birkaç saatin ardından herkes odasına çekildiğinde elimde telefonumla sosyal medyada geziniyordum.

 

Yan yatağımda yatan Tuana da aynı şekilde Kaanla mesajlaşıyordu.

 

Ona kısa bir bakış atıp önüme döndüm ve tekrar oflayarak video izlemeye devam ettim.

 

"Tuana." Dedim sonra.

 

"Söyle canım."

 

Göz ucuyla ona baktığımda telefonunu kenara bıraktı ve benim yatağıma doğru yan bir şekilde döndü. Bende onun yaptığı gibi yapıp ona döndüm.

 

"Ya şimdi bir şey söyleyeceğim ama... Bağırmak, çığlık atmak yok, söz ver." Dediğimde gözleri ışıldadı heyecanı yüzüne yansıdı ve gülümsedi,konunun ne olduğunu az çok anlamıştı.

 

"Tamam tamam hadi anlat."

 

"Zafir. Bana karşı bir şeyler hissediyor artık eminim. Buraya gelecekler ya,o zaman konuşacağız gibi bir şey dedi ve ben inan ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Korkuyorum of." Dedim kısık sesle.

 

"Senden hoşlandığını itiraf mı etti?" Dedi.

 

Ellerimle saçlarımı düzelttim ve dudaklarımı yaladım, gözlerim tavanda geziniyordu.

 

"Öyle alenen söylemedi ama sözleri bunu söyler nitelikteydi." Dediğimde anladım der gibi dudaklarından bir mırıltı çıkardı.

 

Ardından başını yastığına gömdü ve çığlık attı, yastık her ne kadar çığlığını bastırsa da duyulmasına engel olamamıştı bu yüzden başımın altındaki yastığı çekip ona fırlattım.

 

Gözlerim sürekli kapıyı kontrol ederken işaret parmağımı dudağıma koyup sessiz olması için işaret ediyordum.

 

"Tuana sus. Of biri gelecek şimdi. Tuana!" Dediğimde kalktı ve bana doğru gelip üzerime atladı kahkahalarla gülerken benim de gülmeme sebep olmuştu.

 

"Çok mutluyum kızım,o zaman sen neden üzgündün? Kötü bir şey falan mı dedi, uçakta sormak da istemedim sürekli ağladın kuzum." Dediğinde durulmuştu şimdiyse ikimiz bağdaş kurmuş bir şekilde karşı karşıya oturuyorduk.

 

"Korktuğum için bir de rahatladığım için... Bak onlarca kişiye bu konularda yardımcı oldum ama kendime gelince kitlenip kalıyorum. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyorum. Hem ondan kaçmak hem de ona sığınmak istiyorum,beni sevsin istiyorum ama aynı zamanda da korkuyorum. Ya güvenim kırılırsa ya ben onu hayal kırıklığına uğratırsam diye... Ne yapmalıyım,bana yol gösterir misin?" Dedim parmaklarımla oynarken.

 

Dizlerinin üzerinde doğrulup yanıma geldi ve bana sarıldı.

 

"Hiç korkma. Boran uzaktan gözlemlediğime göre gerçekten düzgün bir adama benziyor, seni üzüp kuracağını düşünmüyorum hem ben birazcık Kaan'a Boran'ın nasıl biri olduğunu sormuş olabilirim..." Dediğinde geri çekildim ve merakla yüzüne baktım.

 

"Ne sordun?"

 

"Nasıl birisi olduğunu ve seni üzüp üzmeyeceğinin ufak bir sorgulamasını yaptım. Kaan da bana; Boran'ın gerçekten adam gibi adam olduğunu, sevdiği kadınlara kendi canından daha çok değer verdiğini ve önemsediğini söyledi."

 

Kaşlarımın çatıldığını görünce imalı bir gülümseme yüzünde vuku buldu.

 

"Ha buradaki sevdiği kadınlardan kastı, ailesi. Sonra vatanına çok bağlı olduğunu ki askerliği aşkla yaptığını,ilk önce vatan sonra ailem sonra canım dediğini de söyledi."

 

Gülümsedim,onun vatan aşkı evinin girişinde,duvara kazınmış ay yıldız bayrağımızdan belliydi.

 

"Sizin aranızda olanlardan ben bahsetmedim ama o anlamış ben de yalanlamadım. Bunun üzerineyse,senin için gerçekten doğru adamın Boran olduğunu,seni asla bile isteye incitmeyeceğini söyledi. Zaten son zamanlarda hiç görüşmediniz ya Kaan bu süreçte Boran'ın ciddi anlamda dalgın ve öfkeli olduğunu da söyledi biraz sohbet etmişler onu anlatmadı ama o dalgın halini Emir'le sana bağlamış. Kaan da sizi sevgili sanıyormuş,Boran da büyük ihtimalle öyle sanıyordu ve senden uzak durdu,ondan bu kadar dalgındı."

 

Dediğinde nefes aldım,bunu bende tahmin ediyordum. Birine karşı bir şeyler hissediyorsan illaki onunla ilgili en ufak şeyi bile kafaya takıyordun.

 

"Şimdi senin ne yapman gerektiğine gelecek olursak." Yüzüne sinsi bir gülümseme yayıldı.

 

Yandın kızım,geliyor bomba.

 

"Şimdi ilk öncelikle kendin canın nasıl istiyorsa öyle davran,kendini olduğun gibi yansıt ama anda kal. Geçmişi ya da geleceği düşünme. Bak eğer bir adam,bak erkek demiyorum bir adam diyorum.

Bir kadına aşıksa onu her haliyle sever. Bundan kastım kadını her hatasıyla ya da yanlışıyla sevsin değil. O adam seni vücudundaki yaralarla da sever,ruhundaki yaralarla da sever,Allah korusun ama ince bir hastalığa yakalansan da sever... Bunu zaman gösterecek ama gözlemlediğime göre ve edindiğim bilgilere göre Boran da o adamlardan birisi. Yani kendini boşuna üzme ve rahat ol."

 

Haklıydı,ofladım.

 

"Haklısın sadece en boş anımda sanki zihnimi doldurmak adına bir anda beynime çörekleniyor. En ufak anda hemen kusurlarımı düşünüyorum,onu kıskandığımda kendimi kıskandığım kişiyle kıyaslıyorum ve bu kıyaslama,bu düşünceler kendimi ona yakıştırmamama neden oluyor. Kendimi güzel hissedemiyorum."

 

Gözleri kısıldı ve bedenimi baştan aşağı süzdü.

 

"Çok güzelsin ve inan bana o da bunun farkındadır kendini kıyaslamamaya çalış. Giydiğin açık ya da kapalı kıyafetler farketmez o seni her halinle beğeniyordur ve sen gerçekten her halinle çok güzelsin ama istersen aklımda şeytanice bir fikir var ama bak istersen seni asla zorlamam çünkü dedim ya sen her ne giyersen giy onu ya da bir başkasını etkilemene gerek yok her halinle etkileyici ve güzelsin." Dediğinde gülümseyip yanağına öpücük kondurdum. Bu sözleri beni çok mutlu etmişti uzun zaman sonra özgüvenim yeniden gücünü kazanmıştı çünkü gücüm yavaş yavaş azalıyordu şimdiyse iyi hissetmiştim.

 

"Neymiş bakalım o fikir?" Dediğimde o anlatmaya başladı,anlaşılan yarın alışverişe birkaç saatlik uykuyla gidecektik.

 

🧭

 

Zafir'den,bir hafta önce:

 

"Ben çıkıyorum Mustafa."

 

"Tamam komutanım." Diyen Mustafa'yla soluğu dışarda aldım,vakit yine akşam saatlerine akmıştı bu sıralar fazla yoğundum, bütün işlerimi halletmeye çalışıyordum her an yeni bir görev emri gelebilirdi fakat yeni döndüğümüz için şu an daha rahattık yine de ben her şeyi halletmeye çalışıyordum çünkü yeni tanıdığım ama mert bir adam olan Kerem'in düğününe katılmayı düşünüyordum.

 

Şimdiyse bir haftadır yaptığım gibi yine evime gitmek yerine onu izlemeye gidiyordum.Arabaya binip yola koyulduğumda telefonum çalmaya başladı, sıkıntıyla ofladım ve ekranda yazan isme baktım.

 

Melis arıyordu, aramayı yanıtladım.

 

"Abi neredesin?" Diyen kardeşimin sesi arabada yayıldı.

 

"İşim var abiciğim,bir şey mi oldu?" Dedim usulca,sesi heyecanlı geliyordu belki biraz da tedirgin...

 

"Yoo yok bir şey olmadı da annem senin sevdiğin yemeklerden yaptı gelir misin diye soracaktım." Hayır, başka bir şey diyecekti ama vazgeçti.

 

Bu sıralar hep bu saatlerde arıyordu ya bana Almina hakkında bir şeyler soruyor, söylüyor ya da birlikte vakit geçirmek için bir şeyler yapalım diyordu. Birlikte vakit geçirmek istemesinde sorun yoktu zaten iki gün sonra gidecekti bu isteğini gayet normal karşılıyordum,kardeşimdi o benim her isteği benim için bir nevi emirdi.

 

Ama Almina konusuna gelirsek daha çok bir şeyler öğrenmek istiyormuş gibi bir havası vardı ve öğrenmek istediği şey ise onunla aramızda bir şey olup olmadığıydı. Melis saf bir kız değildi ve tabi ki çevresinde gelişen olayları böyle yorumlaması normaldi.

 

"Anladım,işim erken biterse gelirim olur mu? Gecikirsem beklemeyin yiyin siz." Dedim ardından vedalaşıp kapattık.

 

Yirmi dakikalık hızlı bir yolculuğun ardından siteye giriş yaptım ve arabayı kendi evime park ettim. Hava kararmıştı,siyah kapüşonlu ceketimi de üzerime geçirdim aslında hava sıcaktı ama kendimi sebepsiz bir gizleyişe almıştım.

 

Ne hâle düştüğüm gram umrumda değildi.

 

Yaklaşık beş dakika yürümenin sonucunda yine onların bahçesini gören o kuytu köşedeydim.

 

Yine her zamanki gibi bahçedeydi,üzerinde bir eşofman takımı vardı, saçlarını gelişigüzel toplamıştı. Elinde tuttuğu deftere bir şeyler not alıyor bir yandan da telefonla konuşuyordu.

 

Bahçeyi aydınlatan loş beyaz ışıklar kirpiklerinin gölgesini güzel yüzüne düşürmüştü.Yüzüne bir tebessüm yayılınca gözlerim otomatik olarak dudaklarına düştü,yutkundum.

 

Karşımda olsaydı gözleri direkt adem elmama düşerdi,ne zaman yutkunsam direkt oraya bakıyordu bunu fark etmiştim.

 

Bu farkındalıkla gülümsedim ve gözlerimi kısıp dudaklarını okudum.

 

"Görüşürüz,yok hayır,ben teşekkür ederim."

 

Telefonunu kenara koyup ofladı bu hali yüzümdeki gülüşün büyümesine neden oldu, küçük bir kız çocuğu gibiydi.

 

Oldukça masum,oldukça sevimli.

 

Ardından mutfaktan çıkan o herifle gülüşüm soldu ve kaşlarım çatıldı.

 

Almina ise ona gülümsedi.

 

Emir denilen adam yanına oturdu ve benim dokunmaya çekindiğim bedene sarıldı.

 

Almina rahatsız olmuş olacak ki yüzündeki ters ifadeyle geri çekildi,o adam buna güldü ve Almina'mı da güldürdü.

 

Almina'mı.

 

Almina'm...

 

Yeni çıkmaya başlayan sakallarımı elimle sıvazladım, gün geçtikçe ona daha çok kapılıyordum.

 

Arkamı dönüp o köşeden çıkarken son gördüğüm o herifle gülerek sohbet edişiydi.

 

Onu kıskanıyordum ama ona karışma hakkım var mıydı?

 

Asla.

 

Onun ne hissettiğini şimdi çok ama çok daha iyi anlıyordum,o Camelia'yı görünce onun gözlerinde gördüğüm binbir çeşit duyguyu şu an ben hissediyordum. İçimde bir fırtına kol geziyordu ve ona karışmıyordum buna hakkım yoktu.

 

O benim hiçbir şeyimdi.

 

Her şeyim olsun isterdim.

 

Onun bana karşı hisleri olduğunu düşünmüştüm ama bu herif gelince bütün düşüncelerim alt üst oldu. Ona istediği gibi dokunuyor, sarılıyor en önemlisi gülüyordu, onunla konuşuyordu.

 

Peki ya biz, benim yüzümden bir boku becerdiğimiz yoktu!

 

Kızı salak saçma sözlerimle kırıyordum evet köpek gibi pişman olmuştum ama onun o gün gözlerinde gördüğüm acıyı unutamıyordum. O da unutmamıştı biliyordum çünkü bana tebessüm etse bile gözleri acıyla parlıyordu.

 

Ciğerlerim daralıyordu,derin bir nefes alsam da fayda etmedi.

 

Bu geçtiğim hiçbir eğitime benzemiyordu,taşlaşmış bir kalbim yoktu.

 

Direkt kalbim yoktu,yok etmiştim,zorundaydım.

 

Özel eğitimli bir askerdim ve hayatımda maalesef duygulara yer yoktu ama şimdi bocalıyordum yavaş yavaş içimde yer edinse de şimdiden böyle büyük hisler beslemek hiçbir şeyden korkmayan beni korkutuyordu.

 

Çünkü ben onu,olmayan kalbimin boşluğuna kalbim o olsun diye yerleştiriyordum.

 

Ve bu tehlikeliydi,çok tehlikeliydi.

 

Yine de ben onun masumluğu için bu tehlikeyi göze almıştım.

 

🧭

 

Almina'dan günümüz:

 

Sabah uyanıp kahvaltı etmiştik şimdiyse salonda oturmuş günümüzü planlıyorduk. Kınaya iki gün kalmıştı ve biz daha hiçbir şey alamamıştık dün Emir'in biraz rahatsızlanması üzerine tüm gün evdeydik ve Selinler de buraya uğramışlardı o yüzden tüm işler son güne kalmıştı. Bugünse Emir ile babam dışarıya çıkmışlardı ve Kaan'ın Tuana'yı araması üzerine edindiğim bilgiye göre gelmişlerdi.

 

Zafir gelmişti.

 

İçim içime sığmıyor yerimde duramıyordum,ne yapacağımı bilemez bir haldeydim.

 

Annem, birazdan Selin'in ve Asu'nun ailesiyle alışverişe çıkacak birkaç eksiği tamamlayacaktı ve onlara Kaan'ın annesi de eşlik edecekti.

 

Biz de kızlarla çarşıya inecek kıyafet bakacaktık,Asu maalesef çalıştığı için izin alamamıştı o yüzden bize sadece Selin eşlik edecekti. Zaten Asu'nun kıyafetleri hazır olduğu için bunu dert etmemişti.

 

Bu arada annem bu akşam Zafir ve annesini yatıya davet edecekti. Onlara minnettarlardı ve otelde kalmalarını istemiyorlardı,Zafir kalır mıydı bilmiyorum ama annesinin burada kalacağına emindim. Melis yoktu o zaten gideli günler olmuştu ve onunla çok güzel vedalaşmış birbirimizle irtibatta olacağımıza söz vermiştik. O da burada olmak istemişti ama artık yaz okuluna dönmesi gerekiyormuş bu yüzden gitti.

 

Leyla ablalar artık doğuma az bir vakit kaldığı için gelmek istememişlerdi ve bol bol mutluluk dilemişlerdi. Zafir hem Kaan hatrına hem de tabi ki yeni tanıştığı halde yıllardır bağı varmış gibi arkadaşlık kurduğu damadımız Kerem adına bu düğüne katılacaktı.

 

Belki biraz da senin için gelmiş olabilir.

 

Hım? Ne dersin?

 

Olabilir...

 

İçimdeki ses bile utanıyordu.

 

"Almina hadi çıkalım." Dediğinde telefonumu alıp "Tamam!" Diye bağırdım ve odamdan çıktım.

 

"Anne biz çıkıyoruz!" Diye seslendim salona doğru.

 

"Tamam kızlarım dikkat edin,erken dönmeye çalışın akşama misafirimiz var." Dediğinde onu onayladık ve evden ayrıldık.

 

Kapıdan çıktığımızda aklıma gelen şey ile iç çektim ve hemen geri döndüm.

 

"Ne oldu?" Diyen Tuana'ya "Annemin arabasını alacaktım,neyle gideceğiz?" Dediğimde güldü.

 

"Almina? Yavaşça kapıdan dışarıya bak." Dediğinde usulca dediği noktaya baktım.

 

Zafir'in arabası.

 

Nefesim içimde tıkanırken elim kapıda kalmıştı,dudaklarım aralandı.

 

"Tuana..." Gülümsedi.

 

"Yerim seni ya, aptal aşık." Dedi bu halimi görünce.

 

"G-güzel miyim?" Dedim heyecanla ona dönüp, hâlâ idrak edememiş gibi boş boş bakıyordum.

 

Üzerimde rahat hareket edebilmek için, kıyafet denerken giyip çıkarmak rahat olsun diye eşofman ve kısa kollu oversize bir tişört vardı. Saçlarımı ensemde topuz yapmıştım, yüzümde ise hafif bir makyaj vardı.

 

"Güzelsin tabi ki hadi daha fazla bekletmeyelim."

 

Merdivenlerden inerken ona kısık sesle "Onlar da mı bizimle alışveriş yapacaklar?" Dedim.

 

"Galiba, gömlek falan bakacaklarmış." Dedi arabanın yanına geldiğimizde derin bir nefes aldım, Tuana sakinleşmem için sol elimi avcunun içine aldı ve arka kapıyı açıp bindi.

 

Zafir ön koltuktaydı.

 

Çok heycanlanmıştım,şimdi böyleyse kim bilir düğün günü onu görünce ne hale gelecektim?!

 

Kapıyı kapatıp iyice koltuğa yerleştim,Tuana ortada bende tam Zafir'in arkasında oturuyordum.

 

"Hoş geldiniz!" Dedi Kaan.

 

"Hoş bulduk Kaancığım." Diye cevapladı Tuana. Bu duruma ister istemez kıkırdadım,araları çok iyiydi ve aslında sevgililerdi ama Tuana nazar değer diye herkesten gizliyordu,biz arkadaşları dışında herkesten...

 

"Hoş bulduk Kaan,siz de hoş geldiniz." Dedim usulca.

 

Kaan başını eğerken Zafir'in konuşmasıyla kalbim hızlandı ve Tuana'nın elini farkında olmadan sıktım.

 

"Hoş bulduk."

 

"İlk önce Selin'in butiğine uğrayacaktık değil mi kıvırcığım."

 

"Evet evet,orada bir şeyler bakacağız sonra da merkeze ineriz." Dedi.

 

Araba Selin'in butiğine yol alırken başımı camdan dışarıya çevirdim ve özlediğim sitenin sokaklarını izlemeye başladım.

 

"Ellerin yine buz gibi oldu." Diyen Tuana'yla irkilip ona döndüm ve ilk önce ön tarafa bakıp onu kontrol ettim.

 

Göremiyordum ama olsun.

 

"Isınır şimdi." Dedim,gerginlikten böyleydi hem Zafir geldi diye heyecanlıydım hem de aylar sonra dehşet verici bir kalabalığa girecek olmak beni oldukça geriyordu.

 

Tuana ellerimi avcunun içine aldı ve başımı onun omzuna yatırmama sebep oldu.

 

Kısa bir süre sonra geldiğimiz butikle,heyecanla yerimde kıpırdandım burada bir sürü arkadaşım vardı ve hepsi görevde olduğum için gelemediğimi sanıyordu kimse kaçırıldığımı bilmiyordu.

 

Bu yüzden bana kırgın olabileceklerini düşünüyordum çünkü onlara göre onları arayıp sormamıştım.

 

Keşke öyle olsaydı.

 

Hepimiz arabadan indiğimizde Zafir'le göz göze gelmek utanmama neden oldu,o öyle bir bakıyordu ki gözlerimi kaçırmadan edemedim.

 

"Kızlar!" Diye çığlık atarcasına bağıran Selin ile yerde gezinen utangaç bakışlarımı ona çevirdim. Görmediğim süreçte daha da güzelleşmişti.

 

Gelip boynumuza atladığında gülerek ona sarıldık.

 

"Ayayayaay çok özlemişim." Dedi ve ikimizin de yanağına birer öpücük kondurdu.

 

"Biz de seni çok özledik,iyisin değil mi?" Dedim.

 

"İyiyim ama çok heyecanlıyım." Bu her halinden belliydi, gözlerine canlılık gelmişti.

 

"Çok güzelleşmişsin." Dedi Tuana. Kızıl saçlarını savurdu ve "Her zamanki halim asıl siz kendinize bakın çok güzelsiniz." Dedi ardından bizi içeriye çekiştirmeye başladı.

 

Elimden tuttuğunda duraksadı.

 

Gözleri kısa bir an Zafir'e kaydı ve ayıp etmiş gibi Kaan'la ikisine mahçupça gülümsedi.

 

"Siz de hoş geldiniz,kusura bakmayın heyecandan sizi farketmedim." Dedi.

 

Kaan'la Zafir sorun olmadığını söyleyip hoş bulduk dediler ardından Selin'in konuşmasıyla dikkatimi Zafir'den alıp Selin'e verdim.

 

"Gerildin mi sen? Ellerin yine buz gibi."

 

Dudaklarımı yaladım ve alt dudağımı dişledim.

 

"Hayır ya benim ellerim hep soğuk bilmiyor musun?" Dedim ve gülümsedim inanmadım der gibi baksa da bizi tekrar içeriye çekiştirdi.

 

Kapıdan içeriye adım atar atmaz soluğum yarıda kesildi,herkes buradaydı.

 

Selin'in, Asu'nun anneleri... Çalışan arkadaşlarım... Kerem'in annesi...

 

Beni görünce kaos olan ortam derin bir sessizliğe gömüldü, saçlarıma karışan nefesin sahibini tanıyordum bu bana sebepsizce büyük bir güç verdi.

 

Gözlerim dolduğunda sol tarafımdan gelen fısıltıyla gözümden bir damla yaş yüzüme süzüldü.

 

Tuana Selin'e sarılmış kenardan beni izliyorlardı.

 

"Almina..."

 

Çantamı yere bıraktım ve göz temasını koparmadığım arkadaşlarımdan olan Yıldız'a doğru büyük adımlarla ilerledim. O da bana koştuğunda ona sıkı sıkı sarıldım.

 

Yıldız,meslektaşlarımdan birisiydi ve kısa bir süre birlikte çalışmıştık.

 

"Almina nerelerdeydin?"

 

Hıçkırdı.

 

"Özür dilerim." Dedim geri çekilerek.

 

Herkese tek tek baktım.

 

"Özür dilerim." Dediğimde herkes gözleri dolu dolu bana gülümsedi.

 

"Biz her şeyi öğrendik Almina. Asıl biz özür dileriz..." Dedi Selin'in annesi Sema teyze.

 

"Siz... Nasıl yani?" Dediğimde gözümün altındaki yaşları parmak uçlarımla siliyordum.

 

"Öyle biliyoruz işte,hiç o temiz kalbinde soru işareti olmasın hiçbirimiz sana kırgın değiliz. Boşverelim bunları şimdi. Hoş geldiniz,ay görmeyeli daha da güzelleşmişsiniz siz." Dediğinde ortam tekrar neşelenmişti.

 

Hepsiyle tek tek ikimiz de hasret giderdik bu süreçte Kerem geldiği için beyler de yalnız kalmamıştı.

 

"E biz o zaman Zerrinlere geçiyoruz, kızlar burası sizde." Dediğinde Asu'nun annesi Aylin teyzeyle vedalaştık.

 

Kerem'in annesi Vildan teyze de onlarla gittiğinde çalışanlar ve Selinlerle baş başa kalmıştık.

 

"Gelinliğini göremeyecek miyiz şimdi?" Dediğimdi Selin kaşlarını kaldırıp indirdi ve itiraz etti.

 

"Maalesef,ay çok bir şey kalmadı zaten. Bu arada vakit daralıyor artık gidelim mi yoksa düğünüme de eşofmanla geleceksiniz." Dediğinde Tuana güldü.

 

Ne yani rahatlık suç muydu?

 

"Biz çıkıyoruz Yıldız, artık siz ne zaman isterseniz kapatırsınız burayı." Dediğinde Yıldız onu onaylayıp öpücük attı.

 

Üçümüz de butikten çıkarken kapının önündeki taburelerde oturmuş tavla oynayan üçlüye yaklaşıyorduk.

 

İçlerinden birisi kalbimi feci hızlandırıyordu.

 

"Şimdi aşk böceklerim, güzel nedimelerim bildiğiniz üzere kınam dediğim gibi Hülya'nın yaptığı yerde olacak ve erkekler katılmayacak kızlara özel bir organizasyon bu yüzden istediğiniz gibi giyinin, özelikle sen Almi. Biliyorum kendini kasıyorsun ama bunu istemiyorum.Bu düğün için de geçerli kendini sıkmanı istemiyorum istediğin gibi giyinmelisin tamam mı?" Diyen Selin'e gülümsedim.

 

Umarım rahat olabilirdim.

 

Zafir daha biz kapıdan çıkmadan kapıya bakınca göz göze geldik. Sonra sırayla kapıdan çıktık ve bu süre boyunca göz temasımız hiç kopmamıştı.

 

"Gidiyor muyuz?" Diyen Keremle gözlerimi kaçırdım.

 

Selin onu onaylayınca üçü birden ayaklandı ve arabalara dağıldık.

 

Zafir'in arabasını Kaan kullanıyordu ve Zafir beni şaşırtarak Tuana'nın öne geçmesini söylemişti ve kendisi de benim yanıma arkaya binmişti. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilemez haldeydim ama olabildiğince sabit durmaya çalışıyordum.

 

Herkes yerleştiğinde Kaan dikiz aynasından Zafir'e baktı.

 

"Bir daha ağrı kesici vereyim mi?" Dediğinde Zafir şakaklarındaki elini indirdi ve bıkkın bir soluk verip Kaan'a baktı.

 

"Yok,geçti gibi zaten." Dedi.

 

"Abi sana uçakla gelelim, dedim dinlemedin bir de 15 saat boyunca direksiyon salladın beni de geçirtmedin." Dediğinde gözlerim hızla onu buldu.

 

Delirmiş miydi?

 

Bana kısa bir bakış attı,endişeli gözlerimi gördü mü bilmiyorum ama Kaan'a öfkeli bir bakış attı.

 

"Canım direksiyon sallamak istedi sana mı soracağım?" Kaan tam cevap verecekti ki Zafir onu yarıda kesti.

 

"Kaan."

 

Kaan ismini duyar duymaz yutkundu ve sustu,onun üzerinde bıraktığı bu etki şaşırmama neden oldu.

 

Ona baktığımda bana değil dışarıya baktığını gördüm,sonra önüme döndüm ve parmaklarımla oynamaya başladım.

 

Kokusu çok güzel.

 

Erkek parfümleri çoğu zaman hoşuma giderdi bazıları çok ağır oluyordu işte o zaman sevmiyordum ama Zafir'in kokusu o kadar güzeldi ki ciğerlerime oksijen yerine onun kokusu dolsun isterdim.

 

Aniden ellerime uzanan eliyle irkildim ve ön tarafı kontrol edip ona baktım,Kaan ve Tuana kendi halindeydi gülüp sohbet ediyorlardı ve müzikten dolayı onları bile zor duyuyordum.

 

"Ne yapıyorsun?" Dediğimde tuttuğu ellerimi geri bıraktı.

 

Hâlâ gözlerime bakıyordu.

 

"Isınmış ellerin." Dediğinde ellerime bakıp tekrar ona baktım.

 

Başımı olumlu anlamda salladım,yutkundum.

 

Ne diyeceğimi bilemediğimden sustum.

 

Zaten gelmiş olmalıyız ki durduk ve müzik sesi kısıldı.

 

"Ne kadar kalabalık of." Diyen Kaan'a Tuana güldü.

 

"İstanbul'dayız normal."

 

Arabayı zorlukla park edip indik. İner inmez derin bir nefes aldım, nefesimi tuttuğumu yeni yeni farketmiştim.

 

Sakin ol sakin...

 

"Evet nereden başlıyoruz?" Diyen Kaan'a baktım.

 

"Siz de mi bizimle dolaşacaksınız?" Dediğimde Kaan "İstemiyorsanız dolaşmayız baldız." Dedi üzülmüş gibi.

 

Buna güldüm.

 

"Yok yani dolaşın tabi de ben kendinize bir şeyler bakarsınız diye düşünmüştüm." Dedim.

 

"Yok biz takımları getirdik hepsi evde duruyor." Dediğinde anladım der gibi başımı salladım.

 

"E hadi o zaman gidelim bari." Dedi Tuana gülümseyip Kaan'ın koluna girerken.

 

Kerem, Selin'in elini tuttuğunda onlar önümüzde ilerliyorlardı.

 

Zafir'e baktığımda bana baktığını gördüm.

 

Dudağının kenarı yavaşça kıvrıldı.

 

"Gidelim?" Dedim.

 

"Gidelim." Dedi,yan yana yürümeye başladık.

 

🧭

 

Bir saattir dolaşmanın sonucunda Tuana'ya düğün için lacivert bir elbise, kına için ise uçuş uçuş koyu yeşil,mini bir elbise almıştık. Kendime ise kına için beyaz,saten mini bir elbise almıştım ama düğün için kendime uygun hiçbir elbise bulamamıştım.

 

Kaan,Kerem ve Zafir bizden yarım saat önce ayrılmışlardı kendilerine bir şeyler bakmaya gitmişlerdi.

 

"Almina,bak bu nasıl?" Diyen Selin kırmızı mini bir elbiseyi tutup havaya kaldırmıştı. Sırtı o kadar açıktı ki... Başımı olumsuz anlamda salladım.

 

Üzüntüyle dudak büzdü.

 

Ve bu dükkandan da çıktık.

 

"Sizi de uğraştırıyorum ama ben onları cidden giyemem."

 

Selin sinirle bana baktı.

 

"Ay yeter! Giyemem giyemem! Ne zaman giyeceksin acaba, hayır hep böyle düşünsen bir şey demeyeceğim ama sırf yaralarını gizlemek için giymek istememen beni delirtiyor. Almina bak seni yemin ederim anlıyorum ama onları gizleriz bunu sende iyi biliyorsun lütfen rahat olur musun?"

 

Boş bakışlarım Selin'in ve bana endişeyle bakan Tuana'nın üzerinde gezindi.

 

"Ne oluyor?" Diyen Kerem'in sesiyle irkildim arkamı hızla döndüğümde Zafir'in çatık kaşları ve heybetli bedeniyle karşılaştım, gözleri hızla beni taradı olduğum yerde kıpırdandım ve terleyen avcumu üzerime silip herkese hitaben konuştum.

 

"Yok bir şey. Ben biraz kendim dolaşayım,siz gitmek isterseniz gidin ben taksiyle dönebilirim. Görüşürüz." Dedim ve cevaplarını beklemeden gülümseyip hepsine arkamı döndüm, hızlı hızlı yürümeye başladım.

 

Arkamdan seslenseler de durmadım.

 

Yapamıyordum,kaç saattir kalabalığın içindeydik ama rahat hissetmiyordum. Selin elbette haklıydı bu kırgınlığım ona değildi. Kendimeydi. Çünkü gerildikçe kendimi kötü hissediyordum bu da ister istemez fikirlerimi etkiliyordu. Mesele elbise falan değildi.

 

Kalabalığın içine karışıp arkamdan kimsenin gelmediğini farkettiğimde hızımı düşürdüm ve dükkanlara bakmaya başladım. Dükkanların vitrinlerinde asılı duranlar hiç dikkatimi çekmese de bir dükkanın vitrininde,mankene giydirilmiş elbise adımlarımın durmasına neden oldu. Başımı omzuma doğru eğdim ve hayranlıkla elbiseyi inceledim.

 

Simsiyah, göğüs dekoltesi olan, yırtmaçlı bir elbiseydi. Bel kısmı korseli gibiydi ve o kadar iddialıydı ki üzerimde hayal etmeden duramadım. Farkında olmadan dükkana adımlamış içeriye girmiştim.

 

"Kolay gelsin." Dediğimde görevli kadın ayağa kalktı.

 

"Hoş geldiniz buyrun." Dedi.

 

"Hoş bulduk ben mankenin üzerindeki siyah elbiseye bakacaktım." Dediğimde kadın "Tabi hemen yardımcı olayım." Dedi ve bedenimi öğrenip elbisenin eşini elime tutuşturdu. Yakından elbiseyi inceledikten sonra denemek için kabine girdim.

 

Üzerimdeki kıyafetleri çıkardım ve sadece alt iç çamaşırımla kaldığımda elbiseyi üzerime geçirdim.

 

Üzerime tam oturan elbiseyle gülümsedim ve başımı kaldırıp kabindeki boy aynasından kendime baktım.

 

Göz bebeklerimin büyüdüğüne şahit oldum. Sırtında da belli bir yere kadar açıklığı vardı ve bedenimi sımsıkı sarmıştı,derin yırtmacı bacağımı açık bırakmıştı,derin göğüs dekoltesinden bahsetmek bile istemiyordum. Saten kumaşa sahip olan siyah elbise o kadar güzeldi ki elim hızlanan kalbime gitti.

 

Çok güzel hissediyordum.

 

Zafir de beğenir miydi?

 

Umarım.

 

Tek sorun vücudumun açık kalan kısmındaki yara izleriydi onları da artık bir şekilde halledecektik, özellikle belime kadar açık olan kısmı gerçekten kapatıcılarla kapatmam gerekiyordu.

 

Elbiseyi üzerimden çıkarıp kıyafetlerimi giydim ve kabinden çıktım.

 

Kadın orada durmuş bana merakla bakıyordu.

 

"Nasıl oldu? Beğendiniz mi?"

 

"Çok beğendim, alıyorum." Dediğimde fiyatta biraz pazarlık yapmıştık ardından elbisemi alıp o dükkandan ayrıldım ve ayakkabı bakmak için hemen karşıdaki dükkana girdim. Etraf kalabalık olsa da kendimi sadece alışveriş yapmaya odaklamaya çalıştım. Birkaç ayakkabı denemenin sonucun beğendiğim bir modelin siyahını da alıp oradan da ayrıldığımda gülümseyerek dükkandan çıktım.

 

İçimdeki huzurla gülümseyerek geldiğim yöne doğru yürürken duyduğum şiddetli patlama sesiyle olduğum yere çakıldım. İnsanlar çığlık atarak kaçışmaya başladığında ise ben sadece patlama sesinin geldiği yöne yani arkama dönebilmiştim, görünen alevler ve dumanlar ayaklarımın geri geri gitmesine neden olurken,üzerime doğru akın eden insanlar bana çarpa çarpa geçiyorlardı.

 

Arkadaşlarım,sevdiklerim...

 

Nefes alamadığımı hissettiğim an arkamı döndüm ve insanların kaçtığı yöne doğru koşmaya başladım, gözlerim korkuyla dolmuştu ve yüreğimde huzurun emaresi kalmamıştı. Bu ses tanıdıktı,saf acıydı, bazen korku bazen kabustu.

 

Geçmiş~

 

"Hazırladın mı düzeneği Bejno." Diyen Dara'yla ağacın arkasına iyice sindim.

 

"Üç yere kurdum,birinden kurtulsalar diğerinden imkanı yok kurtulamazlar." Dedi kaba ve iğrenç sesiyle Bejno.

 

"İyi yürü zıbarak,sabah ola bayram ola." Dediğinde ikisi de kendi mağaralarına doğru ilerlediler.

 

Elimdeki bıçağı sıkı sıkı kavradım ve şafak sökmeye başlarken önümü aydınlatan gün ışığıyla Bejno'nun kurduğu düzenekleri imha etmeye çalıştım.

 

Bunu da öğrenmek zorunda kalmıştım, döve döve öğretmişlerdi basit bombaları imha etmeyi. Her şüphelendikleri yere ilk beni gönderiyorlardı, onlara göre eğer türk askerlerinin kurduğu bomba veya düzenek patlarsa ben ölmeliydim ya da imha etmeliydim.

 

Gittim, kaç saat geçti bilmiyorum.

 

Hava aydınlandı.

 

İkisini imha ettim ama geldiğim yerden oldukça uzaklaşmıştım ve eğer geri dönmezsem...

 

Bedenime dokunacaklardı.

 

Dönmek zorundaydım.

 

Ama askerlerimizin canını tehlikede bırakmaya gönlüm el vermezdi bu yüzden az önce imha ettiğim patlayıcının üzerine üzerimdeki kanlı sargı bezlerinden birini bıraktım belki işaretimi anlarlar ve dikkat ederlerdi.

 

Hızla geldiğim yolu geri gittim, yürürken aksayan bacağım bana yardımcı olmuyordu ve gözyaşlarım boynuma doğru süzülüp bana derin bir acı veriyordu.

 

Daha yaralarım iyileşmemişti.

 

Sonunda o lanet yere geldiğimde hızlıca çocukların yanına uzandım,içimde bir huzursuzluk vardı zaten iki buçuk aydır aynıydı hiç geçmiyordu.

 

Ölünce geçer miydi?

 

Birinin ayak seslerini duyunca gözlerimi kapattım.

 

Gözlerimin kapanmasına eş şiddetli bir ses duyuldu.

 

Ardından sevinç nidaları ve iğrenç kahkahalar.

 

Kaynar suların başımdan aşağıya döküldüğünü hissettim.

 

Patlamıştı,imha edemediğim bomba patlamıştı.

 

Zorlukla zaptettiğim gözyaşlarım tekrar akmaya başladı.

 

Ya askerimize bir şey olduysa...

 

Benim yüzümden.

 

İmha etseydim patlamayacaktı

 

Benim yüzündendi.

 

Benim.

 

Günümüz~

 

Nefes nefes yürürken gözlerimden sicim gibi akan yaşlar boynuma doğru süzülüyordu,herkes bağırışıyordu,ambulans,itfaiye,polis arabalarının siren sesleri endişeyle sevdiklerinin adını bağıranların sesine karışmıştı.

 

Herkes koşuştururken sırtımı bir dükkanın yanındaki büyük ağaca yasladım ve gözlerimi yumup ellerimi kulaklarıma bastırdım.

 

Benim yüzümden...

 

Benim.

 

Bileklerime dolanan sıcacık parmaklar irkilmeme neden oldu,bu kalabalıkta duyulmayacağını bilsem de çığlık atıp gözlerimi açtım ve bileklerimi kurtarmaya çalıştım.

 

Tam korkuyla tekrar çığlık atacaktım ki Zafir'i görmemle çığlığım içime kaçtı,nefesim boğazıma düğümlendi. Göğsüm,hiddetle kalkıp inen göğsüne değiyordu,gözlerinin rengi yine koyulaşmıştı.

 

"Z-Zafir?" Dediğimde gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı,ellerini bileklerimden çekti ve sırtıma koydu ardından alnını alnıma yasladı,soluk soluğaydı.

 

"Buradasın,buldum seni." Dedi rahatlamış gibi.

 

Etraftaki sesler artmaya başlayınca geriye çekildi.

 

"Gitmen gerekiyor." Dedi ellerini yüzüne koyarak, başımı iki yana salladım. Dudaklarımdan dökülen bir hıçkırığa gözyaşlarım eşlik etti.

 

"Sen?" Dedim titreyen sesimle.

 

"Gitmen gerekiyor,geleceğim tamam mı?" Dedi ve arkasına işaret verdi ellerini yüzümden çekerken gitme der gibi bakıyordum ona.

 

Onun bakışları ise buz gibiydi, büyük ihtimalle aklı şu an olay yerindeydi ve oraya gidecekti.

 

Bileğinden tutup onu durdurdum.

 

"Gitme." Dedim fısıltıyla ama dudaklarımı okudu, beni anladı.

 

Yutkundu.

 

Sonra bana yaklaştı ve tekrar yüzümü avuçladı.

 

"Lütfen." Dedi, yüzümden çekilen ellerinin ardından arkasını dönüp kalabalığa karışınca hıçkırarak ağlamaya başladım ve Kaan'ın beni götürmesine izin verdim.

 

Hiçbir şey konuşmadık, hızlı hızlı yürüdük her bir adımımızda gözyaşlarım daha da arttı.

 

Bütün duygularım alt üst olmuştu.

 

Arabaya bindiğimizde nereye gittiğimizi gram umursamadım, çünkü aklım hâlâ olay yerindeydi.

 

🧭

 

Kaanların evindeydik,saatler geçmişti annesi burada değildi çünkü herkesin ailesi bizde toplanmıştı.

 

Patlamadan onların da haberi vardı,bizim için oldukça endişelenmişlerdi ama iyi olduğumuzu öğrenince rahatlamışlardı şimdiyse hepsi düğünü ve kınayı ertelesek mi diye düşünüyordu. Selin ve Kerem de aynı fikirdeydi,eğer kayıplarımız varsa erteleyeceklerdi.Saatler sonra zilin çalmasıyla herkes oturduğu yerden fırladı.

 

Onlar salonda kalırken ben ayaklanıp kapıya koştum.

 

Yüreğimin telaşlı vuruşları göğüs kafesimi acıtıyordu.

 

Kapının kolunu sertçe çevirdim ve kapıyı açtım, gelmişti,başı öne eğikti ve kafasını kaldırınca beni gördü. Yüzünde yorgunluğun izlerini taşırken bir anda huzura kavuşmuş gibi ikimiz de soluklandık. Bana doğru bir adım attı ve izin ister gibi gözlerime baktı.

 

Konuşmadım,hiçbir şey demedim o da beklemeden elini belime koyup beni kendine çekti ve sarıldı. Dokunuşundan asla rahatsızlık duymadım, kollarımı boynuna doladım. Ellerimin değdiği bedeni kaskatıydı ama ona sarılınca biraz olsun gevşedi ve bundan cesaret alıp alnını omzuma dayadı. Burnum onun boynuna temas edince aldığım duman kokusu soluğumu kesti ve anında gözlerim doldu.

 

Belimdeki tutuşu sıkılaştı ve beni mümkünmüş gibi daha da kendine bastırdı sanki aramızda kalan bir santimlik mesafeye bile tahammülü yokmuş gibi davranıyordu.

 

Derin bir nefes aldığını göğsüme değen göğsünün yükselmesinden anladım, başını kaldırdı ve sadece bana bakmak için geri çekildi,ki hâlâ belimden sıkı sıkı tutuyordu.

 

Bende başımı geriye çektim,boynundaki kollarımı indirdim, kollarına tutundum ve yaşlardan ötürü bulanık gören gözlerimle onun kahve gözlerine baktım.

 

"İyi misin?" Dedi fısıltıyla. Eve gelince açtığım saçlarımdan birkaç ince tel yeni çıkmaya başlayan kirli sakallarına tutunmuştu, sanırım rahatsız olabileceğimi düşündü ve bir elini belimden çekip saçlarımı düzeltti ve boynumu açıkta bırakıp saçlarımın sırtıma dökülmesini sağladı.

 

"Ölen var mı?" Dediğimde burukça gülümsedi bu beni korkutsa da saçlarımı okşadı ve bana sarılmayı bıraktı.

 

"İçeride konuşalım." Dediğinde kollarındaki ellerimi çektim ve geriye adımladım, kapıyı kapatıp içeriye geçtiğimizde herkesin meraklı bakışı arkamda yürüyen adamı buldu.

 

Herkes telaşlıydı.

 

Selin,Kerem,Asu,Emir,Tuana,Kaan.

 

Zafir tekli koltuğa geçerken bende eski yerime tam onun karşısındaki koltuğa oturdum.

 

"Sakin olun, düşündüğümüz gibi bir şey değil. Ev yemekleri yapan bir dükkanda yangın çıkmış ardından da mutfağa sıçrayan yangınla tüp patlamış."

 

Endişeli bakışlarımız hâlâ ondaydı.

 

Kaan "Peki biz niye saatlerdir her şeyden habersiz kaldık? Ne bir internet çekiyor ne de bir televizyon kanalı haber sunuyor..." Dedi. Haklıydı,hepimiz burada endişeden dört dönmüştük.

 

"Çünkü bilerek yangın çıkarılmış yani dükkan zaten kapalıymış ama kamera kayıtlarında birisi içeriye bir şey atıp kaçıyor sonra da yangın başlıyor ve tüp patlıyor büyük ihtimalle suikast diye düşünüp iletişimi kestiler ama öyle bir şey yok adamların kan davalı olduğu birisi mi ne yapmış. Karışık işler." Dedi sıkıntıyla alnını ovalarken.

 

"Peki yaralı ya da..." Dedim sustum. Ortam tekrar sessizleştiğinde Zafir başını boynuna doğru yatırıp bana baktı.

 

"Yaralılar var ama ölen yok." Dediğinde derin bir nefes aldım.

 

Çok şükür, umarım yaralılar da bir an önce iyileşirlerdi.

 

"Ağır olan var mı?" Dedi Emir

 

"Birkaç kişi." Dedi ve sustu Zafir. Konuşurken bile yorgun olduğu belliydi.

 

"İnşallah onlar da iyileşirler." Diyen Asu'yla hepimiz amin dedik.

 

En azından moralimiz yerine gelmişti.

 

Herkes sohbet ederken gözlerim Zafir'in üzerindeydi, gözlerini kapatmış başını da geriye atıp koltuğa yaslamıştı. En son kına muhabbeti dönen ortalıkta hepsi ailesiyle konuşuyordu ve net bir karar verilmişti acı bir kaybımız olmadığı için tarihler aynı kalacaktı. Buna sevindiğimi belli eden tebessümler gönderdim ama gözlerim hâlâ ondaydı ve konuşulan konuya sadece ikimiz dahil olmuyorduk.

 

İzlendiğini hissetmiş gibi gözlerini açıp aniden bana bakınca olduğum yerde dikleştim,bana 'ne oldu' der gibi göz kırptı gözlerimi ondan kaçırdım.

 

Aç olup olmadığını soracaktım ama utandım bu yüzden herkese sormaya karar verdim ve ortaya konuştum.

 

"Aç mısınız?" Hepsi beni onaylayınca ayağa kalktım hiçbirimiz korkudan saatlerdir bir şey yememiştik.

 

"Almina hiç uğraşmayın yemek söyleyelim getirsinler." Diyen Kaan'la geri yerime oturdum.

 

"Ne yiyelim?" Demişti Kerem.

 

"Bana farketmez ben her şeyi yerim." Dedim ve gülümseyip kaçarcasına mutfağa girdim,bir bardak su içsem yüreğimdeki korku yerini ferahlığa bırakacaktı.

 

Dolabı açıp soğuk suyu aldım ve tezgaha bıraktım,bardak aramak için dolapları açmaya başladığımda saçlarımın arasına vuran nefesi hissettim ve hızla arkamı döndüm.

 

Saçlarım, göğsüne çarpıp geçti. Ne ara geldiğini bırakın duymayı hissetmemiştim bile.

 

"Korkuttun beni." Dedim elim hızla atan kalbime giderken.

 

İki elini tezgaha koydu ve beni abluka altına aldı.

 

Gözlerimi elinden çekip yüzüne tırmandırdım.

 

"Sen de beni korkuttun,onu ne yapacağız?" Diyip göz kırptı.

 

Ne dediğini anlamak için kaşlarımı çattım.

 

Bir elini çekip yüzüne doğru uzattı ve gözüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Bu yakınlığı heyecandan tüm bedenimin titremesine neden oldu.

 

Az önce sarılıyordun ne oldu?

 

Sus o an çok korkmuştum.

 

He he sen kandırmaya devam et,kendini...

 

"Gözümün önündeydin bir anda kayboldun sonra o patlama sesini duyunca..." Dedi ve sonra gözlerini kapatıp açtı.

 

Onun bu endişeli hâli hem içimi sıcacık etti hem de içim parçalandı. İlk defa sevgisini hissetmiştim ve kalbim heyecandan kanat takmış ona doğru uçuyordu.

 

Elimi koluna koyup koymamak arasında kaldım,elim havalandı ama utandığım için geri indirdim. O ise elimi tutup kalbinin üzerine koydu ve elini çekti.

 

Kuruyan dudaklarımı nemlendirdim. Heyecandan sık sık nefes alıp veriyordum, göz bebeklerime varıncaya dek titrediğimi görebiliyor muydu?

 

"İyiyim,seni korkutmak istemedim ama kendim de çok korktum..." Dedim.

 

"Şükürler olsun ki iyisin." Dedi fısıltıyla.

 

"Zafir?" Dedim aklıma gelen şeyle. Başımı kısa bir an eğdiğimde parmakları çeneme nazik bir şekilde dokundu ve başımı kaldırdı. Dolan gözlerimi görmek onu bir kez daha afallattı.

 

"Söyle." Dedi bir şey daha diyecekken duraksadı,hep bunu yapıyordu. Bir şey diyecek gibi oluyor diyemediği için susuyordu.

 

Susmasın istedim.

 

"Ben bir şey yapmıştım ama... Ama sonucunu hiçbir zaman öğrenemedim." Dedim parmaklarımla oynarken. Sonra yutkundum ve tekrar ona baktım.

 

"Ne yapmıştın?" Dedi kaşları havalanırken. Sesi oldukça sakin çıkıyordu sanki biraz yüksek sesle konuşsa karşısında paramparça olacakmışım gibi temkinliydi.

 

Ki onun normal ses tonu bile kalındı.

 

"Sen dedin ya hani biz seni,sizi aramak için yaklaşık üç ay boyunca dağdaydık diye."

 

"Hıhım." Mırıldanışı gırtlaktandı ve boğuk çıkmıştı sabırla ne diyeceğimi bekliyordu.

 

"Bir keresinde bir bomba patladı,belli aralıklarla dizilmiş üç düzenekten birisiydi... Zafir ben ikisini imha ettim ama sonuncuya gidemedim,yakalanırdım çok çok zarar verirlerdi. Gitmek istedim ama yemin ederim. Zafir... Çok alakasız biliyorum ama o sesi duyunca aklıma direkt o geldi ben çok korktum." Dediğimde gözyaşlarımı silen parmakları dudağıma dokundu.

 

"Şşt,geçti,izleri de geçecek korkma. Hepsini iyileştireceğim." Dedi yutkundu ve duraksadı.

 

Ardından adım dudaklarından bir şşirin mısrası gibi döküldü. "Almina..." Dedi ve dişlerinin arasından keskin bir soluk çekti.

 

"O kadar güçlüsün ki,o hâlde bile kardeşlerimi,beni düşünmen... Sana hayran olmamak elde değil. O düzeneği biliyorum ve yüreğin rahat olsun o düzeneği senin sayende fark edip imha ettik. Eğer sen oraya o kanlı sargı bezini koymasaydın daha çok canımız yanacaktı ama biz o gün çok ucuz atlattık,senin sayende."

 

Hıçkırdım, hâlâ usanmadan gözyaşlarımı siliyordu. Gözleri gözlerimle olan temasını bir saniye bile koparmıyordu. Sanki bir saniye bile gözlerini kaçırsa beni kaybedecekmiş gibi bakıyordu.

 

"A-ama iki askerimiz..." Elleri saçlarımı buldu ve usulca okşadı.

 

"O iki askerimiz,gazi oldu ama yaşıyorlar ve emin ol şu an çok iyiler. Kendini suçlama sen elinden gelen her şeyin fazlasını yaptın."

 

"Ama." Dediğimde beni susturmak için parmağını dudağımın üzerine koydu. Gözleri bir an bile dudaklarıma değmemişti. Parmağını çekti.

 

"Kutsal çiçeğim,biz Türk askeriyiz; görevimize, vatanımıza aşığız.Biz zaten bu uğurda ölmek için savaşıyoruz,bizim amacımız önce vatanımızı ve sizleri yani vatandaşımızı korumak ardından da Hak yolunda şehit olmak. Biz zaten ölümü göze almış insanlarız, amacımız yaşamak değil yaşatmak. Bir daha asla ama asla kendini suçlamanı istemiyorum,biliyorum yaşadığın şeyler kolay değil ve yine diyorum sana asker sözü hepsini iyileştireceğim yeter ki senin de gönlün olsun. Kendini üzmek yok, ağladığını görmek hoşuma gitmiyor." Dedi ve gözyaşlarımı silip burnuma parmağıyla usulca vurdu.

 

Gözlerimi kaçırıp başımı salladım,ismimin anlamına eklediği sahiplik eki kalp atışlarımı sekteye uğramıştı. Ondan böyle sözcükler duymayı asla ama asla beklemiyordum.

 

"Hem söyle bakalım,sen benden mi kaçıyorsun yoksa bana mı öyle geliyor?" Dediğinde ona baktım.

 

"Kaçmıyorum ki." Dedim inanmasını umarak.

 

Bal gibi de kaçıyordum.

 

Dudağını dişledi ve mırıldandı ardından da dudaklarını serbest bırakıp kıstığı gözleriyle bana baktı.

 

"Hım, öyle mi. Ben yanlış anladım o zaman." Dediğinde başımı hızla olumlu anlamda salladım ve kolunun altından geçip tezgahla onun arasından çıktım.

 

"Sen yanlış anlamışsın." Dediğimde kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi.

 

"Bu kaçmayan halin mi?" gülmemek için kendini zor tutan adama baktım.

 

"Susadım." Dedim alakasız bir şekilde.

 

Yüzüne güzel bir tebessüm yayıldı ve arkasını dönüp dolap kapaklarından birini açtı içinden çıkardığı su bardağına tezgahtaki şişeden su doldurdu ve bardağı bana uzattı.

 

"Ben katardım, teşekkürler." Dedim mırıltıyla utançtan yanaklarım alev almıştı.

 

Başını eğdi.

 

Göz ucuyla onu izlerken suyumu içtim, kolları her hareketinde kol kaslarının belirginleşmesine neden oluyordu. Onu incelediğimi farkettiğimde yine kaçarcasına mutfaktan çıkmak için hareketlendim. Arkamdan onun kahkahasını ve "Kaç bakalım,nereye kadar kaçacaksın..." Dediğini duydum.

 

Aldırış etmeden salondaki yerime geçip oturdum.

 

Utançtan alev alevdim. Yanımdaki Tuana kolumu çimdikledi.

 

"Kız ne oldu, öpüştünüz mü ne bu hâl?" Dediğinde tükürüğüm boğazıma kaçtı. Salona girdiğini hissettiğim adama rağmen delicesine öksürmeye başladım.

 

Sonra etrafı kontrol edip gözlerimi büyüttüm ve fısıldadım.

 

"Saçmalama,konuştuk o kadar." Tuana inanmamış gibi yapsa da imayla gülümsedi ve önüne döndü.

 

Zafir'in bakışlarını üzerimde hissetsem de asla ona bakmıyordum.

 

"Hadi gidelim." Diyen Emir ile kaşlarımı çattım.

 

"Nereye?" Diye sordum.

 

"E tabi senin haberin yoktur,amcam aradı yemeğe sizin eve geçiyoruz." Dedi Emir sonra gülerek bir Zafir'e bir bana baktı.

 

"Aa,tamam gidelim o zaman hemen." Dediğimde ayaklandık.

 

Zafir hâlâ oturuyordu.

 

Kaan ise onu ikna etmeye çalışıyordu.

 

"Lan oğlum orada dinlenirsin zaten annen orada kalacakmış sende kalırsın işte."

 

"Uzatma Kaan,siz gidin işte." Dediğinde Kaan bıkkınca başını çevirdi ve benim onlara baktığımı görünce bizi salonda yalnız bırakıp çıkışa yürüdü. Elimdeki eşyalarımı Tuana'ya verdiğim için rahattım.

 

"Gelmeyecek misin?" Dedim usulca,belki ikna edebilirdim. Gelsin istiyordum.

 

Bir süre baktı,bense olduğum yerde sanki suç işleyen çocuklar gibi bir sağa bir sola hafif hafif sallanıyordum.

 

"O kalabalığı bugün kafam kaldırmayabilir." Başının ağrıdığını görebiliyordum ama... Ama işte of gelseydi orada dinlenseydi.

 

"Ama... Sen bilirsin." Dedim mırıltıyla,son anda ikna etmek yani ona emrivaki yapmak istememiştim.

 

"Görüşürüz." Dediğimde buruk bir gülümsemeyle çıkışa doğru ilerledim,onun cevabını beklememiştim.

 

"Gelmiyor mu?" Diyen Kaan'a başımı olumsuz anlamda sallayarak "Gelmi-."

 

"Geliyorum." Diye arkamdan gelen bir sesle olduğum yerde sıçradım, cümlem yarıda kaldı.

 

Geliyordu?

 

Geliyordu.

 

🧭

 

Kapının önünde durduğumuzda hepimiz sırayla indik.

 

Kızlar üstünü başını düzeltirken buna anlam veremedim,alt tarafı eve gelmiştik. Göz devirip yürümeye başladım.

 

"Almina?" Diyen Asu ile arkamı döndüm ve "Efendim?" Dedim.

 

Elindeki poşetlere baktıktan sonra bana baktı ve masumca gülümseyip "Yok bir şey,tamam." Dedi. Bir şey demeden önüme döndüm.

 

Tuana'nın telefonuna bir saattir arka arkaya mesaj geliyordu ve artık bezmiştim. "Kıvırcığım şu telefonunu sessize almaya ya da mesajlara bakmaya ne dersin? Anlıyorum ellerin dolu,ben taşıyayım diyorum ona da hayır diyorsun ver bari ben bakayım mesajlara." Derken telefonunu tutmuştum ama Kaan elimden telefonu çekip aldı.

 

"Ya baldız, bırak sen benim sevdiğim kadının telefonuna gelen mesajı falan da içeriye girelim,kurt gibi acıktım valla." Diyen Kaan'a şaşkınca baktım ve göz devirdim.

 

Oflayarak önüme döndüm ve hızla yürüyerek anahtarı kapı deliğine soktum,çevirip kapıyı açtığım sırada herkesin mesafe bırakmadan arkamda durması şaşırmama neden oldu. Neler oluyordu? Herkes bir anda garip davranmaya başlamıştı. Birisi hariç,Zafir bizden uzakta duvara yaslanmış ve kollarını göğsünde birleştirmiş şekilde bize bakıyordu.

 

Ona baktığımı görünce gülümsedi ve elindeki çantayı parmak ucunda tutarak doğrulup yanımıza geldi.

 

Herkesin de elinde bir şey var.

 

Önüme dönüp eve adım attığımda hiçbir ışığın yanmaması beni afallattı.

 

Herkes benimle içeriye adımladı,duvara elimi atıp ışığı yakmadan önce aileme seslendim,hiçbir ses gelmiyordu.

 

"Anne? Baba?"

 

Buranın ışığı da uzaktaydı o yüzden biraz daha yürüdüm,arkamdakiler de sesini hiç çıkarmıyordu bu iyice gerilmeme neden olduğu sırada Emir telefonunun ışığını yaktı.

 

"Bu ne oğlum kimse yok mu?" Dedi Kerem.

 

Salona adımladığımda birden önümde beliren pasta,ve ellerinde maytap tutan büyüklerimizle korkuyla çığlık attım.

 

Herkes bir anda "İyi ki doğdun,Almina!" Diye alkış tuttuğunda ellerimi yüzümden çektim ve bir karış açılan ağzımı kapattım. Kalbim mutlulukla çarparken gözlerim dolu dolu oldu, bugünün tarihi neydi ki?

 

Bir süre sonra Emir "Evet ladies and gentleman lütfen sessiz olalım. Bugün biricik kuzenim, sırdaşım, kız kardeşim Almina'nın geçmiş doğum gününü kutlamak için bir aradayız. İyi ki doğmuşsun güzellik!" Dedi.

 

Evet, bugün doğum günüm değildi üzerinden bir ay geçmişti biz şu an Ağustos ayındaydık. Doğum günüm, Zafir'in vurulduğu zamanlara denk geldiği için arada kaynamıştı ki zaten çocuk değildim kutladığım falan yoktu ama yine de hatırlanmak çok hoşuma gitmişti.

 

"Hadi mumları üfle!" Dedi Selin.

 

"Dilek tut,dilek tut!" Ddiye bağırdı Asu. Dediğini yaptım gözlerimi kapamadan önce sırayla herkese baktım gözlerimi kapattım ve dileğimi diledim.

 

Allah'ım lütfen buradaki herkes ömrüm boyunca benimle olsunlar ve eğer hayırlıysa Zafir'i gönlümden de yanımdan da ayırma.

 

Gözlerimi açtım.

 

O tam karşımdaydı,bizden biraz daha uzakta yine duvara yaslanmış şekilde duruyordu. Gözlerimiz buluştuğunda istemsizce gülümsedim sanki dileğimi biliyormuş gibi o da gülümsediğinde gözlerine bakarak derin bir nefes aldım ve pastanın mumlarını üfledim.

 

Etraf karanlığa büründü, alkış sesleri yükseldi,kahkahalarımız yankılandı ama bu sırada zil çaldı, bu sefer herkes sessizleştiğinde salonun ışığını yaktılar. Merakla birbirimize baktık.

 

"Kim ki bu saatte?" Dedi annem.

 

"Saat erken de kim gelir? Beklediğimiz biri mi vardı?" Dedi bu sefer de babam.

 

Annem bilmem dercesine dudak büktü.

 

"Ben bakarım." Dedim ve kaşlarımı çatıp kapıya ilerledim,eksik birisi mi vardı acaba? Kimdi ki bu?

 

Arkamdan bizimkilerin baktığını biliyordum zaten onlar da benimle geliyordu ama bu sefer en önlerinde Zafir vardı ve benim tam arkamdaydı.

 

"Sen dur, ben açarım." Dediğinde ilk defa onu duymazdan geldim çünkü en güzel anımızın içine edildiğini hissedip öfkelenmiştim.

 

Ve kapının kolunu tutup çevirdim.

 

Kapıyı sonuna kadar açtığımda karşımda gördüğüm kişi nefesimi tutmama neden oldu,öfkem söndü gitti bu sefer içime farklı duygular yerleşti.İstemsizce Zafir'e yaklaştım,onun ise gerginlik yayan bedeni ortamı sis gibi kaplamıştı.

 

Karşımdakinin "Sürpriz!" Diyen tok sesi beynimden vurulmuşa döndürdü.

 

Onun burada ne işi vardı?

 

***

 

Bam bam bam!

 

Kimsin lan sen?! Jsoqksjsksksksjs

 

Diğer bölümde öğreniriz artık...

 

Mantık hatası varsa affedin, yazarınız birazcık balık hafızalı tarihlerde sıkıntı olabilir... Öyleyse belirtirseniz düzeltirim aşklarım.

 

Boran hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

 

İstediğiniz bir sahne var mı?

 

Diğer bölümde artık Selin ve Kerem'i evlendiriyoruz...

 

Çok güzel bir bölüm sizleri bekliyor.

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

 

Kocaman kalp ❤️

Loading...
0%