@dolunaydakigelgit_
|
Oy vermeyi ve satır arası yorum yapmayı unutmayınızzz...
Siz her şeyden ve herkesten değerlisiniz bunu unutmayın.
❤️
İyi okumalar
***
Yüzüme bomboş bakarken sağ elinde tuttuğu telefonu bana doğru çevirdi, ekranında kendimi görmek beni afallatırken tam karşımdaki adam Zafer'di. Ellerim titremeye başlarken ikimizin yan yana oldukça yakın bir şekilde çekilmiş fotoğrafına bakakaldım.
Ne yapacağımı elbette ki iyi biliyordum fakat sorun şuydu ki karşımdaki adam bana sadece bakıyordu, bakışları buzdan farksızdı. Korku yüreğimi tekrar ele geçirdiğinde ikimiz de hareketsizce birbirimize bakıyorduk. Bu sefer sessizliği bölen tek ses benim korkuyla çarpan yüreğime ait değildi,onun da yüreği titriyordu. Aramıza giren bu sefer mesafeler olmayacaktı.
"Evet? Hâlâ açıklamak istediğin bir şey var mı?" Diye sordu. Sanılanın aksine sakince sormuştu, göz bebeklerinde kıvılcımlar oynaşsa da sesi de yüzü de oldukça sakindi. Beden dilini kontrol edebiliyordu.
Ne diyeceğimi bilemediğim için yutkundum, yüzümü buruşturdum ve boğazımdaki yanma hissinin geçmesini bekledim. Dudaklarımı yalayarak bir onun gözlerine bir de elindeki resmime bakıyordum. Gözlerim de zihnimdeki sözcükler gibi gelgit yaşıyordu ama anlatmak en doğrusuydu.
İç çekip gözlerimi kaçırdım,o anları tekrar tekrar yaşamak bana bir zulüm bir işkence gibiydi zaten olabildiğince düşünmemeye çalışıyordum ama gözümün önünde canlanan o sahneler bana hiç de yardımcı olmuyordu.
Boş duran sol elini,sağ elimle tuttum ve onu yatağıma doğru çektim. Bu sefer itiraz etmeden peşimden geldi,onu oturttuğumda kendim de yanına oturdum ama ben ona,o da bana dönük oturuyorduk. Ben bağdaş kurmuş bir şekildeydim ama onun ayakları yere basıyordu sadece bedenini hafif bir açıyla bana döndürmüştü.
Yutkundum, söze ne şekilde başlasam diye değil de Zafir'in sakin kalmasını nasıl sağlarım diye düşünüyordum.Elindeki telefonun ekranını kilitleyip yan tarafa fırlattı ve gözlerini bana çevirdi.
"Seni dinliyorum." Dedi yine sakin bir ses tonuyla ama kesinlikle son raddedeydi,sabrı taşacak ve de bir yerleri yakıp yıkacak gibiydi.
"Ben,ablanlara gidecektim. Onları her ziyarete gittiğimde yeğenimize bir şeyler alıyordum,yine almak istediğim için her zaman uğradığım mağazaya uğradım. Sonra kıyafet bakarken yan tarafımda o varmış ilkte görmemezlikten geldim ama o selam verince ben de selam vermez zorunda kaldım. Birkaç bir şey zırvaladı ben de ters cevaplar verdim,sonra bir anda arkama geçti bana bir şeyler ima etti onu itmeye uzaklaştırmaya çalıştım hatta sesimi de yükselttim,görevliler geldi bu sefer de o hiçbir şey olmadığını falan söylediğinde sinirlendim kimse de müdahale etmedi görevliler tuttu beni. Ben de sonra ayrıldım oradan anneni de yolda aradım gerçeği anlatırsam telaşlanır diye halsizim dedim aslında yalan da değildi, böyle bir olayla karşılaşınca bütün sinirlerim boşalıyor üzerime ölüm sakinliği yerleşiyor sanki."
Yutkundum ve derin bir nefes aldım gözlerine bakmak istemiyordum garip hissediyordum.
"O fotoğrafı kim çekti bilmiyorum ama zamanlaması mükemmel tam onu ittiğim anda çekilmiş ama fotoğraf olduğu için ittiğimi düşünmemen çok normal, yanlış anlamanı istemezdim. Ben sana ihane-" sözümü sesli nefesi kesti,öfkelendiğini düşünerek başımı kaldırdım ve ona baktım.
Bir elini uzatıp yanağımı kavradı.
"Almina,senin bana ihanet etmeyeceğini ben adımdan daha iyi biliyorum, benim kızdığım şey bu fotoğraf olsun olmasın bana gelip anlatmaman. Er ya da geç anlatman gerekirdi. Sana sordum,sana defalarca sordum. Ama sen? Sen ne yaptın Almina?" Dediğinde yüzümü eğmek istedim ama parmaklarıyla çenemden destek verip başımı eğmeme engel oldu.
"Eğme şu başını. Bundan sonra ne olursa olsun,ister görevde olayım ister başka yerde,ne olursa olsun anında beni ara ya da bana mesaj at anlaştık mı? Bana ulaşamazsan Kaan'ı ara,Kerem'i ara başkasını ara ama ilk beni ara Almina,ilk bana gel,ilk bana anlat. Benden bir şey gizlemeni istemiyorum bu,konu her ne olursa olsun. Tamam mı?" Dediğinde gözlerimi kaçırıp başımı salladım.
"Tamam mı, dedim." Diye sorusunu yenilediğinde gözlerimle temas kurmak için birazcık öne doğru eğilmişti. Gözlerimi, gözlerine çevirip kısık sesimle mırıldandım.
"Tamam." Başıyla beni onaylayıp alnıma dudaklarını değdirdi ardından beni göğsüne çekip bastırdı. Başımı sıcak göğsüne yasladığımda derin bir nefes aldım,teninin sıcaklığı tişörtünden üzerime geçiyor ikimizinde yakıyordu. Zaten kokusu ciğerlerimde çiçek bahçeleri açtırmıştı.
Göğsü yükseldiğinde derin bir nefes aldığını anladım, öfkesi dinmeyen yüreğinin atışları kulağıma doluyordu.
"Şimdi de bana,o itin neler dediğini anlat. Sana neler dediyse, virgülünden noktasına kadar her şeyi bilmek istiyorum."
İç çekip dudaklarımı yaladım, anlaşılan o ki duymadan bitmeyecekti ve o an kendime söz verdim bu saatten sonra ondan hiçbir şey gizlemeyecek ve her şeyi anında ona anlatacaktım.
Boğazımı nazikçe temizlediğimde onu sakinleştirmem gereken bir konudmaya başladım çünkü anlattıklarım bu adamı oldukça sinirlendirecekti.
🧭
"Yok annem iyi merak etme,bu gece yanında kalırım ben onun."
"Tamam hadi sen de yat artık sabah kahvaltıya geliriz. İyi geceler."
Sesler ilkte boğuk boğuk gelse de sonradan netleşmişti,Zafir hâlâ gitmemiş miydi?
Gözlerimi yavaşça araladığımda gözlerim komodinde duran ufak saate kaydı, yaklaşık bir saattir uyuyordum. Onunla konuşup her şeyi anlattıktan sonra kolları arasında uyuyakalmıştım,haftalar sonra güzel ve huzurlu bir uyku çekmek bana çok iyi gelmişti. Bir saat bile olsa kendimi çok dinlenmiş hissediyordum.
Yatağın içinde hareket ederek yavaşça doğruldum ve oturur pozisyona geldim.
"Yavrum?" Dediğinde midemde havalanan kelebekler boğazıma hücum etmişti.
Başımı ona çevirip gözlerimi ovuşturdum.
"Neden uyandın? Daha uyuyalı bir saat olmuştu,hadi geri yat." Dediğinde dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarımın etrafına doladım ve başımı da dizime yaslayıp ona baktım.
"Gitmemişsin." Dedim. Elindeki telefonu bırakıp yanıma adımladı, başımı kaldırıp gözlerimle onu takip ettim.
Gelip önüme oturdu.
"Gitmeni istemiyorum,dedin. Ben de gitmedim." Evet demiştim çünkü korkmuştum her ne kadar yansıtmasa da Zafir'in öfkesi dağlardan da büyüktü ve sinirlenince her şeyi yakacak birisiydi. Ve gözlerinde gördüğüm yangın Zafer'i yakacak kadar da büyüktü,bu yüzden onu göndermek istememiştim.
O da gitmemişti,benim için.
Onun tarafından sevilmek çok güzeldi,sanki yıllardır gönlüm bir arayıştaydı ve sonunda aradığını bulmuş gibi hissediyordum, aradığım ruh ikizim oymuş ve o olmazsa yapamazmışım gibi. Ben Zafir'i seviyordum,hem de çok. Ve onun da beni sevdiğini biliyordum. Ben onun kadar bu sevgimi dışarıya yansıtamasam da gittiğim terapiler sonucu denemek istiyordum.
Çünkü ben onu gördüğüm ilk andan beri sanki evleneceğim adam oymuş gibi hissediyordum. Onu gördüğüm o ilk an bile beni,ona bağlayan değişik bir his vardı. Ve bu his hâlâ içimde kol geziyordu.
Üzerimdeki pikeyi yan tarafa attırıp dizlerimin üstünde yükseldim ve emekleyerek kollarının arasına girdim. Bu süreçte şaşırdığını belli edercesine beni izliyordu. Kalçam yatakta kalacak şekilde kollarının arasına girmiştim, saçlarımı geriye doğru attırdım ve beni kollarıyla sarmasına izin verdim.
Gözlerimle dikkatle yüzünü inceledim, kuruyan dudaklarımı nemlendirip yutkundum ve bir kolumu beline sarıp ondan destek aldım,diğer kolumu da uzatıp avcumu göğsüne bastırdım. Yüreğim hızla ve heyecanla çarpıyordu evet zaten biz birbirimize temas ediyorduk ama hiç ben adım atmıyordum atsam bile çok nadir,evet ona engel olmuyordum çünkü rahatsız etmiyordu ama kendim de gitmiyordum.
Doktorum,bunun karşı taraflı olması gereltiğiyle ilgili bir sürü tavsiyelerde bulunmuştu bu yüzden denemek istiyordum olur da rahatsız hissedersem zaten kendimi geriye çekerdim ve Zafir de bunu farkederdi.
"Kalbin çok hızlı atıyor." Dedim sessizliği bölerek.
Yüzüne ufak bir tebessüm yayıldı.
Bir eli sırtımdan beni desteklerken diğer kolu de belimdeydi.
"Senin kalbin de öyle." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Hiç de bile." Dediğimde yalan söylediğimi ikimiz de biliyorduk çünkü kalbim onunki kadar hızlı atıyordu.
"Çok hızlı atıyor." Dediğinde bana doğru birazcık yaklaşmıştı.
"Nereden biliyorsun?" Dedim saçma bir şekilde.
Dudaklarıma gözlerim arasında gidip gelen bakışları duraksadı ve verdiği sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçti.
"Çünkü iki insan birbirine aşık olurlarsa,kalpleri aynı atarmış." Dediğinde kalp ritimlerim bozulmuş gibi hissettim. O bana yaklaşınca ellerim titremeye başladı ama bu seferki heyecandandı,dudaklarıma yaklaşınca gözlerimi kapatmamak adına bir savaşa girdim. İlk değildi ama her defasında çok özeldi.
Onunla her şey çok özeldi.
Dudaklarımda olan bakışları gözlerime çıktığında aniden başını geri çekti ve kafasını yan tarafa çevirip yutkundu. Şaşkınlıkla,hareket eden adem elmasına bakakaldım.
Dudaklarım aralandığında bedenini tam geri çekecekti ki kollarına ellerimi koydum ve çekilmesini engelledim.
Bana baktığında yutkundum,kalbim endişeyle kasıldı.
"Bir şey mi oldu?" Dediğimde uzun uzun gözlerime baktı ve ardından başını iki yana salladı.
"Hayır,uyuman gerekiyor." Dediğinde kendimi daha da kötü hissettim.
"Uykum yok ki." Desem de o beni çoktan yatağa yatırmıştı.
"Annemle konuştum,senin için endişelenmiş. Bu gece yanında kalacağımı söyledim, yarın da kahvaltıya çağırdı." Dediğinde konuyu değiştirme çabası kalbimin kırılmasına neden oldu. Sanırım bana temas etmek artık onun hoşuna gitmiyordu.
Duyduklarından sonra benden uzaklaşmasını bekliyordum ama sözleri beni bu düşünceden uzaklaştırmıştı. Şimdiyse böyle yapması hatta buna benzerini önceden de yapması kafamı karıştırıyordu. Beni sevdiğini biliyordum ama... Burada sözcüklerim tükeniyordu.
"Tamam gideriz." Diye mırıldandım,bana bakmadan başıyla onayladı ve oturduğu yerden kalkmak için hareketlendi bu sefer hemen yerimden doğrulup yine kolundan tuttum.
Gözleri bana çevrilmedi.
Neden böyle yapıyordu,niye yüzüme bile bakmıyordu? Ben onun için bu kadar uğraşırken neden bana uzak duruyordu? Ve bunu neden bir anda yapmıştı? Oysa birkaç dakika öncesine kadar oldukça iyiydik.
Derin bir nefes alıp yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Elim hala kolunda duruyordu.
"Zafir,eğer sen de istersen artık herkese bir ilişkimiz olduğunu söyleyebiliriz." Dedim içimden geçenlerle. Bu aslında o gittiğinde verdiğim bir karardı,sadece o ister miydi yoksa istemez miydi bilmediğim için mesajlarda bahsetmemiştim. Zaten böylesine ciddi bir konunun bence yüzyüze konuşulması daha da doğru olurdu.
Başını aniden bana doğru çevirdi.
Gözleri yüzümü dikkatle inceledi.
"Bunu gerçekten istiyor musun?" Dediğinde yüzümdeki tebessüm daha da büyüdü ve hevesle başımı salladım. O olmayacaksa başka birisi de olmayacaktı. Zaten çoğu kişinin anladığını düşünüyordum sadece bunu bizden duyacaklardı. Kötü bir tepki vereceklerini de düşünmüyordum ki verseler bile ben bu adamı seviyordum gerisi önemli değildi.
"Evet, sen istemiyor musun?" Dedim tereddütle.
"Bunun ciddi bir şey olduğunu biliyorsun değil mi?" Dedi yüzüne oturan hafif tebessümle.
Biliyordum,bu konu ciddiydi. Eğer bir gün olurda tamamen hazır hissedersek evliliğe kadar gidecek bir konu olduğunu da biliyordum hele aileler araya girince bu tür konuların hızlanacağını da biliyordum fakat nihai karar bizde olacaktı.
"Evet." Dedim sadece.
Kolundaki elimi tutup beni kendine doğru çekti.
"Söyleyelim bebeğim." Dedi nahif bir tonla.
Kendimi geri çekip dikkatle yüzüne baktım.
"Neden kendini geri çekiyorsun Zafir? Bu ikinci oldu,ben şey..." Utançla başımı önüme eğdim ve gözlerimi kaçırarak devam ettim. "Artık bana temas etmeyi sevmiyor musun?" Diye sordum içime kaçan sesimle. Sormazsam rahat edemeyecektim ve bu sorun sürekli aklımı karıştıracaktı.
Bana bir o kadar yakın bir o kadar da uzak olması beni üzmüştü.
Sessizliğe büründüğümüzde ona baktım, tebessümü yüzünde donmuştu.
"Korkuyorum." Dediğinde kaşlarımı çattım ve ona dik dik baktım. Şaşırmıştım ama belli etmemeye çalıştım.
"Neden korkuyorsun ki?" Dedim masumca.
"İleriye gidip seni incitmekten." Dediğinde kaşlarım düzeldi ve rahat bir nefes aldım.
"Sen beni incitmezsin." Dedim sadece.
Başını arkaya atıp yutkundu ve tekrar yüzüme baktı,az önce boynunun sunduğu görsel şöleni unutmaya çalıştım,ne oluyordu bana? İyice abartmıştım!
"Seni incitmem ama senin o an düşündüğünün aksine ben yakın gelecekte olabilecekleri de düşünüyorum bu yüzden de kendimi geri çekiyorum." Dediğinde anlamayan gözlerle ona baktım buna rağmen anlamış gibi yaptım.
"Anladım... Evet. Hımm." Gibi sözcükler kurdum onun yüzünde oluşan garip bir ifadeyle başımı iki yana salladım.
"Anlamadım." Dediğimde odada kahkahası yayıldı.
Ne var yani anlamamıştık Allah Allah!
"Gülme. Zafir! Anlamadım ya ne var bunda?!" Dediğimde ben hiç de eğlenmiyordum. Kahkahasını bastırıp iki elini de iki yanıma koydu ve üzerime doğru eğilmeye başladı. O bana doğru eğildikçe ben de geriye doğru eğiliyordum.
Sırtım tamamen yatağa değdiğinde yutkundum, vücudunun ağırlığını hissetsem de tamamen kendini bırakmamıştı.
"Yani diyorum ki... Eğer ben sonumuzu düşünmezsem masum bir öpücük ateşimizi harlayabilir. Yanabiliriz ve ben seni göz göre göre yakamam,bunu bile bile de ileriye gidemem çünkü benim bebeğim şu an masum bir öpücükten fazlasına hazır değil."
Dediğinde sesli bir şekilde yutkundum, haklıydı. Sessiz kaldım.
"Hazır olmadığımı nereden çıkardın?" Diye sordum deli cesaretiyle, bütün uzuvlarım uyumuş gibi hissediyordum. Bu çok ama çok garipti.
Yüzüne ufak bir gülümseme yayıldı,bu tebessüm oldukça tehlikeliydi.
Bacaklarımın arasına tamamen girip kendini hafifçe üzerime bıraktı ve ağırlığının birazını daha bana verdi. Kaslı vücudunun altında nefesimi kesen şey bedeninin ağırlığından ziyade kasıklarıma değen uzvuydu.
Titrek bir nefes aldım,nefes alışverişlerim hızlandı.
Ellerimi iki yanımda duran kollarına koydum ve istemsizce tırnaklarımı kollarına hafifçe geçirdim. Yüzündeki tehlikeli tebessüm giderek büyüdü.
"Şu an daha iyi olmaya çabalasan da altımda öyle bir kasılıyorsun ki kendimi istemsizce geri çekiyorum. Ben dayanamam Almina... Ben senin gözlerinde korkuyu görmeye,sana dokunduğumda heyecandan değil de korkudan titriyor olmana dayanamam ve ben senin zihninde o piç kurularının canlandığını bilerekten sana dokunamam. Seni öperken gözlerinin kapalı olmasına şu an izin veremem ama ilerde... İlerde, sen de hazır olduğunda,bedeninin altımda heyecandan titremesini, gözlerinin zevkten kapanmasını sağlar zihnini kendimle doldururum. Ama şimdi değil,sen daha hazır değilken değil. Ve sen hazır olasıya kadar kendimi belli bir noktadan sonra hep geri çekeceğim bunu bil." Dedi ve ağırlığını üzerimden kaldırırken dudaklarıma sert bir öpücük bırakıp çekildi.
Yüreğim yaşadıklarımın ve duyduklarımın şokuyla hızlı hızlı çırpınırken o bana üstten bir bakış attı.
"Ben duşa giriyorum,gelesiye kadar uyumaya çalış yavrum." Dedi ve göz kırparak karşı banyoya geçti. Kapımın kapandığını duyunca ellerimi yüzüme götürüp yüzümü sıvazladım.
Elimin birini kalbime bastırıp sakinleşmeyi bekledim fakat pek de mümkün gibi durmuyordu. Yattığım yerden doğrularak sarsak adımlarla odadan çıktım ve mutfağa doğru yol aldım,merdivenlerden inecekken sessiz evde duyulan su sesi içimi garip hislerle doldurmuştu.
Yutkunup avcumun içiyle kendime bir tokat attım.
"Salak mısın sen?! Saçma sapan şeyler düşünme! Of çok utanıyorum ne salağım ben? Off offf!" Aşağıya inip mutfağa girdim ve dolabı açıp sürahideki buz gibi suyu büyük cam bardağa doldurdum.
Kana kana içtiğim su içimde oluşan bu değişik yangını anca söndürürdü.
Suyu geri dolaba koyup bardağı da tezgaha bıraktım ardından da aşağı inerken yanıma aldığım telefonun arama kısmına girerek Tuana'yı aradım.
İlkte açmasa da bir süre sonra geri döndü.
"Alo!" Diyen neşeli sesiyle kafamı dağıtmak adına derin bir nefes verdim.
"Kıvırcık,n'aber?" Dediğimde kıkırdadı.
"İyiyim kuzucuk,Kaan'dayım. Birlikte film izliyoruz sen ne yapıyorsun?" Dedi
"İyi ben de,Zafir var. Uyuyacaktım da arayayım dedim." Dediğimde kıkırdadı.
"Biliyorum Boran'ın orada olduğunu. Şapşikler sizi. Umarım sadece uyursunuz." Dediğinde yanaklarım kızardı.
"Tuana!" Diyerek kızdım.
"Şaka yapıyoruumm. Hadi iyi geceler bebek,seni seviyorum." Dediğinde gülümsedim aynı zamanda da merdivenleri çıkıyordum.
"Ben de seni seviyorum,iyi geceler." Aramayı sonlandırıp odamın kapısını açtığımda elimdeki telefon aniden çekildi.
Attığım çığlık odamda yayıldı.
Zafir'in karşımda sırıttığını görünce elimi kaldırıp avuç içimle koluna vurdum.
"Zafir! Aklımı aldın ne yapıyorsun ya?!"
Kızgınlıkla ona bakarken onun hiç umrunda değilmiş gibi boştaki eliyle ona vurduğum elimi tuttu ve avuç içime ufak bir buse bıraktı.
"Kaslarıma vurma avcun acıyacak güzelim." Diye egoist egoist konuşunca ona ters ters bakarak odanın içine tamamen girdim ve onu arkamda bırakarak yatağa geçtim.
Kapının kapanma sesi geldiğinde pikenin altında nefesimi tutarak kıpırdandım,bu odada mı kalacaktı?
Yok askim evine gidecekmiş de sana rol yapıyor.
Ya yan odada falan kalır diye düşündüm!
Kov o zaman!
Saçmalama.
E sen de hem ayranım dökülmesin hem de çay içeyim istiyorsun.
O laf başka türlü değil miydi ya?
Sorgulama istersen o laf ayıplı, mübarek ağzımı bozdurma.
Aman! Ne mübarek,ne mübarek anlatamam.
Sus kız, günahkar. Bir de sevgilisiyle aynı odada kalıyorsun ayıp ayıp hiç edep kalmamış. Bu gençlik nereye gidiyor...
Sus istersen, öp öp, diye bağıran ben değildim sendin hatırlatırım. Hem ayrıca günah benim suç benim kurdum bırak bu düş benim sana n'oluyor?
Ayy hatırladım tamam ama öpsek fena olmazdı şimdi mhh,buldun dağ gibi adamı yapış bırakma sakın.
Emredersin.
Başkası etsin sana emri ama nerede artık kim bilir...
Sus artık sus rezil olacağız.
İyi be gittim ben, yapış bak adama bakmıyorum ben hadi .
Hıı aynen,kolaydı.
Yatakta uzanmış gözlerim kapalı bir şekilde onu bekliyordum.
Yatağın benden tarafı hafifçe çöktüğünde gözlerimi araladım,üzerinin çıplak olduğunu yeni görüyordum, altında nereden bulduğunu bilmediğim bir şort vardı, kalacağını biliyor ve evden getirmiş olabilirdi çünkü tam ona uygun bedende,siyah bir sporcu şortuydu.
Üstü de hiçbir şey yoktu, bütün kasları ortadaydı, vücudundaki yara izleri mesleğinin ona bıraktığı birer anı olmalıydı. Gözlerimi yavaşça yüzüne çıkardım. Saçları hâlâ ıslaktı ve alnına doğru dağılmıştı, saçlarının uçlarından damlayan sular direkt olarak karın kaslarına düşüyor oradaki labirentlerden dolanarak kasıklarına doğru bir yol çiziyor ve şortun bel kısmında kayboluyordu.
Elinde tuttuğu telefonumu komodinin üzerine bırakırken künyesi göğsünden ayrılıp yavaşça sallanmaya başladı.
Geçmiş;
Künyesinin yanında bir kurşun takılıydı. Saçma ama o an dikkatimi başka şeylere vermem gerektiğini bildiğimden kolyesini incelemek istedim. Geri çekileceği sırada işaret parmağımı kolyesine taktım ve uzaklaşmasını engelledim. Gözlerim sadece boynuna odaklıydı. Yutkundu,sanki özenle çizilmiş gibi olan adem elması aşağı yukarı hareket etti.
Gözlerine baktım.
Yutkunup dudaklarımı araladım.
"Biraz kalamaz mısın? Ben pek iyi hissetmiyorum." Dedim. Hâlâ aynı pozisyondaydık.
Konuşmadan yanıma oturdu. Bir kolunu başımın yanına diğerini de koltuğun arkasına attı hâlâ üzerime eğilmiş şekilde duruyordu.
"Bu kurşun..." Dedim devamı gelmedi. Nasıl ve ne soracağımı bilemedim.
Şimdi;
Doğrulduğunda gözlerim hâlâ o künyeye sabitliydi,kurşun hâlâ duruyordu.
Onun sesiyle gözlerimi gözlerine çevirdim.
"Kime 'seni seviyorum' dedin?" Diye sordu sakince.
"Tuana'ya." Dedim,onun gibi sakince.
"Hımm,hoşuma gitmedi." Dediğinde kaşlarımı çattım, gözlerim künyesiyle gözleri arasında mekik dokurken duraksadım.
"Allah Allah o neden?" Dedim.
Yüzünü buruşturdu,bilmem dercesine dudak büktü.
"Benden başkasına demen hoşuma gitmedi işte." Dediğinde kahkaha attım.
"Kıskandım deme bana." Dediğimde kaşlarını çattı.
"Niye demeyecekmişim?" Dediğinde tekrar kıkırdadım.
"Arkadaşız ya biz, kıskanacağın bir durum yok sevgilim." Dediğimde dudaklarını yaladı.
"Olsun,rakip rakiptir kızım. Belli mi olur?" Dediğinde tekrar güldüm.
"Saçmalama arkadaşlarım da dahil olmak üzere heteroseksüeliz. Birbirimize aşık olacak halimiz yok." Dedim.
Burnundan alaycı bir nefes verdi.
"Bundan şüphem yok ama racona ters benim hatun başkasına seni seviyorumlu,aşklı böcekli cümle kuramaz." Dedi tek kaşını kaldırarak,şu an dalga geçtiği o kadar belliydi ki.
"Bak sen... Demek öyle Zafir bey. Pekala o zaman çalışmanıza izin vermiyorum, kır dizini otur evinde." Dediğimde kahkahası odamda yayıldı. Odama kendisi de gülüşü de yakışan bir adamdı Zafir.
"Tamam sen ne dersen o hanımım." Dediğinde ben de güldüm.
Eğilip burnumun ucunu öptüğünde göğsüme düşen künyesinin soğukluğu ve yanindaki kurşundan sebep çıkardığı şıkırtı irkilmeme neden oldu.
"Sadece bana söyle,başka kimse duymasın. O cümle başkası için güzel dudaklarından çıkmasın. Kıskançlıksa kıskançlık,bencillikse bencillik. Senden gelen her şey sadece bana olsun,iyi de olsa kötü de olsa sen sadece bana ol." Dediğinde gülümsedim ellerim saçlarına uzandı,parmaklarım nemli saçlarını geriye doğru taradı. Usul usul okşadım saçlarını.
"Ben sadece sanayım,her şeyimle. Ve biliyorum ki sen de sadece banasın,sen de şunu bil ki seni seviyorum. Çok, böyle kocaman kocaman seviyorum seni." Dediğimde gülümsedi. Dudaklarıma yaklaşıp gözlerime bakarak duraksadı.
Gözlerimi açıp kapayarak ona izin verdim.
Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmadan dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Alt dudağımı kavradığında göğsüme sıkışan nefesi yüzüne doğru bıraktım. Ufak ufak ona karşılık vermeye başladığımda bütün kontrol artık onda değildi,oldukça sakindik. Birbirimizi incitmiyor ve daha da hızlanmıyorduk.
Gözlerim kapanmaya başladığında ellerimi saçlarından boynuna ve oradan da yüzüne indirdim.
Onu hissetmek,bana dokunanan kişinin sevdiğim adam olduğunu bilmek istiyordum.
Duş almış olmasına rağmen teninin kokusu yerli yerindeydi,onun göğsünden benim göğsüme düşen künye ve kurşun adamızda hareket ediyordu. Tenime değdikçe buz gibi olan metaller ısınmaya başlamıştı.
Nefesimin kesildiğini hissettiğimde geri çekilmek adına hamle yapmak istedim fakat Zafir benden önce davranarak geri çekildi. Kirpiklerim titreyerek aralandığında derin bir nefes alarak ona baktım,dudakları şişmiş ve kızarmıştı. Benimki de aynı durumda olmalıydı.
Utançla gözlerimi kaçıracaktım ki yaptığı hareketle başımı kuma gömmek istedim. Keşke şu an deve kuşuna dönüşseydim.
Dili dudaklarının üzerinde aheste aheste gezindi.
"Gözlerini kaçırma." Dediğinde tekrar ona baktım.
Ellerini saçlarıma daldırdı,parmakları yavaş yavaş saçlarımda gezinmeye başladı.
"Gözlerini kapattığında, kötü hissettin mi?" Diye sorduğunda kalbime bir ağırlık çöktü,evet üzerime titremesi hoşuma gidiyordu ama onun kendini kötü hissetmesini asla istemiyordum ki ben.
Evet korkuyor,çekiniyordum ve temastan hâlâ hoşlanmıyor oldukça zorlanıyordum.
Ama bu onun için geçerli değildi,evet bir noktadan sonra oldukça geriliyordum ve biliyordum ki bu da zamanla geçecekti.
"Hayır,aksine seni hissettim." Dedim fısıltıyla.
Rahat bir nefes verdiğinde saçlarımdaki elleri usulca dolaşmaya devam etti.
Eğilip alnımı öptü.
"Hadi uyu,ben aşağıda uyurum." Dediğinde kenara koyduğu ve yeni farkettiğim çantadan bir tişört çekip çıkardı üzerine geçirdiğinde saçlarını elleriyle dağıttı. Ayağa kalktığında onu durdurmak için adıyla seslendim.
"Zafir."
Bedenini yarım şekilde bana döndürdü.
"Efendim?" Dediğinde yutkundum.
"Senden iki şey istesem..." Dedim ve sustum.
"İste bakalım." Dedi.
"Benimle... Yine benimle uyur musun?" Diye sorduğumda yüzüne yerleşen afallama gözle görülür derecedeydi.
"Diğer soru?" Dediğinde kırılan cesaretimle kendimi yatağa bıraktım.
"Onu da cevabına göre sorarım." Dedim.
"Işığı kapatıyorum o zaman." Dediğinde üzgünce başımı salladım. Niye bu kadar üzülmüştüm bilmiyordum. Sadece onunla uyumak bana iyi geliyordu,elbette ki başka hiçbir amacım yoktu ki zaten bu tür olaylara hazır değildim ve ileri boyutlu olayların evlenmeden olmasını da istemiyordum.
Işık kapandığında sessizce kapının sesini duymayı bekledim fakat bana doğru gelen adım seslerini duymak kalbimin şiddetle atmasına neden oldu.
Geliyordu.
Gitmiyordu.
Yatağın boş tarafı çöktüğünde pikeyi açmıştım ama o bu karanlığa rağmen elimi bulup tuttu ve indirdi.
"Bedenim sıcak, yazın üzerime bir şey örtmeyi sevmiyorum." Dedi.
"Peki. Teşekkür ederim teklifimi geri çevirmediğin için." Diye mırıldandım.
Yan şekilde dönüp yüzünü yüzüme hizaladı,oda zifiri karanlık olsa da bu karanlığa alışmaya başlayan gözlerim onu hafif hafif görmeye başlamıştı.
Bir elini belime atıp beni kendine doğru çekti.
"Diğer sorunuzu merak ettim küçük hanım." Dediğinde gülümsedim.
Elimi kaldırıp tişörtünün içinde duran künyesine götürdüm ve künyeyi çıkardım.
"Bu kurşunu anlatır mısın?" Dediğimde yutkunduğunu duydum.
"Sonra an-" dediğinde sözünü yarıda kestim. "Lütfen." Dediğimde elimi geri çekip kendi göğsüme koydum.
O da elimi kavrayıp kendi göğsüne koydurttu.
Elini tekrar belime koyduğunda sessizce onu dinlemeye başladım.
"Bu kurşun senin vücudundan çıktı, doktorlardan isteyip sterilize ettirdim ve dolabıma koydum. İster psikopatlık de ister başka bir şey ama benden alınan bütün canların,silah arkadaşlarımın,babamın hepinizin bedenindeki kurşunları toplayıp dolabıma dizdim. Günü geldikçe teker teker hepsini yanıma aldım,her gittiğim görevde o mermilerle intikam aldım. Hiçbir kardeşimin kanını yerde bırakmadım ben. Bir tek babamın ve seninki duruyor.
Senin de intikamını alacağım ama babamınkini nasıl alacağımı bilmiyorum bu yüzden o hep o dolapta değil kasamda duracak ama seninki hep künyemde kalacak. Ta ki intikamını aldığım gün boynumdan çıkaracağım. Buna da az kaldı çok az kaldı." Dediğinde yutkundum,onun sesindeki o arzu beni korkutmadı yine de onun ilk defa bu halini görünce ister istemez gerildim. Asla ama asla ona bu durumu yansıtmadım çünkü yapılması gerekeni yapıyordu.
"Peki neden benimki boynunda duruyor da diğerlerini..." Dediğimde sözümü kesti.
"Eğer bir gün olur da seninle birlikte diğerlerinin intikamını alamadan şehit olursam,künyemi aldıklarında kardeşlerimin yeminimi unutmaması için orada taşıyorum."
Gözlerim dolduğunda karanlık olduğu için Allah'a şükür ettim, ağzımdaki acı tat yavaşça tüm vücuduna yayıldı.
Gözlerimden akan yaş yastığa doğru aktığında elimi göğsünden çekip yüzüne uzattım ve yüzünü okşadım.
"Seni seviyorum. Çok seviyorum." Dediğimde başını hafifçe çevirip yanağındaki avuç içimi öptü.
"Bir de kocaman kocaman seviyorsun değil mi?" Dediğinde gözyaşlarıma rağmen kıkırdadım.
"Evet." Dedim güçlü bir sesle.
"Ağlama." Dediğinde şaşırarak ona baktım.
"Ağladığımı nereden çıkardın?" Diye sordum.
"Görüyorum."
"Bu karanlıkta."
"Hee,askerim ya hani. Eğitim aldım."
"Bana da öğretir misin?" Dedim çocuk gibi.
"İki soru dedin, cevapladım. Bu gece başka soru yok,hadi uyu." Dedi.
"Ya ama..."
"Şşt uyu dedim." Beni göğsüne çektiğinde sırt üstü uzandı.
"Zafir." Dedim ısrarla.
"Bebeğim." Dediğinde itiraz etmememi belirten bir ses tonu kullanmıştı.
"İyi geceler sevgilim." Dediğimde güldüğünü hissettim.
"İyi geceler canımın en içi." Dedi.
Gözlerimi kapatırken bile aklım hâlâ o mermideydi. Kim bilir kaç kişinin intikamını almıştı,iyi ki de yapmıştı. Her geçen gün onun bir yönünü daha keşfediyordum. Bu çok değişik bir duyguydu. Hem güzel hem de ürkütücü. Ama ben her şeye rağmen onu seviyordum çünkü o kusurları olan kusursuz bir adamdı.
🧭
Yüzümde gezinen parmaklarla uykumdan sıyrıldığımda gözlerimi zorlukla araladım.
Güneş ışığını gölgeleyen bedene dikkatle baktığımda Zafir'i görmek beni değişik duygulara itti.
"Günaydın." Diye mırıldandım.
"Günaydın." Boğuk ve kalın sesi oldukça dinlenmiş şekilde çıkıyordu.
"Ne zaman uyandın?" Diye sorduğumde gözleri komodindeki saate kaydı.
"İki saat olmuş,saat şu an sabah sekiz,on altı." Dedi.
"Neden erken uyandın,bir şey mi oldu?" Dedim telaşla.
"Hayır,bir şey olmadı. Birkaç işim vardı,sabahtan onları hallettim sonra da hemen yanına geldim." Dediğinde yutkundum. İçimi kaplayan merak duygusuyla ona baktım.
"Ne işin vardı ki?" Dediğimde gözleri kısa bir an daldı ve sonra hemen o transtan çıktı.
"Dünden kalan bir işti,boşver sen. Hadi kalk da giyin bakalım. Annemlere geçeriz oradan sonra da gezelim biraz." Dediğinde az önce ne sorduğumu bile unuttum. Beni bir telaş sardı.
Herkese her şeyi açıklayacaktık.
Aniden yataktan kalktığımda gözlerim karardı. Tutunma ihtiyacıyla ön atıldığımda belime dolanan kollar beni ayakta tuttu.
"Neden aniden ayağa kalktığını sorabilir miyim?" Diye konuştu sitemle.
"İ-iyiyim yok bir şeyim." Dediğimde kollarının arasından çıkmak istedim fakat izin vermeyip beni kendine doğru çevirdi.
"Bak bakayım bana." Gözlerine baktığımda yüzümü taradı.
"İyi misin?" Diye sordu endişeyle.
"İyiyim,aniden kalktım diye oldu. Ben hemen üzerimi giyineyim de gidelim." Dedim.
Koşar adımlarla ilk önce banyoya girdim,gerekli ihtiyaçlarımı giderip elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım ardından tekrar odama geçtiğimde yatakta oturup telefon oynayan Zafir'in elinden telefonunu çekip aldım ve kapatıp kenara koydum.
"Hadi bana kıyafet seç." Dedim dolabın kapaklarını açarak.
"Ben ne anlarım kızım? Giy istediğini." Dediğinde göz devirdim.
"Zafir hadi ya. Bak bu eteğimle bu gömleği giyebilirim. Ya da bu pantalonla bu tişörtü ama basit kaçar mı? Şu tulumu mu giysem? Çocuk gibi mi görünürüm? Bugün özel bir gün hadi Zafir ya!" Dediğimde yüzündeki gülümsemeyle benim telaşlı halimi izliyor bundan da oldukça keyif alıyordu.
"Rahat bir şeyler giyin." Dediğinde raflarda kararsızca göz gezdirdim.
Elime birkaç parça bir şey aldığımda yanıma gelip aldığım eşofmanı yerine koydu. Ve kot pantalonumu çekip çıkardı.
"Bunları giyin, aşağıda bekliyorum. Acele etme." Dediğinde başımı salladım. O kapıyı kapatıp çıktığında hemen üzerimi giyindim, yüzüme çok hafif bir makyaj yapıp takılarımı ve kemerimi taktım. Parfümden sıkıp saçlarımı taradım,kabaran saçlarıma saç spreyimle şekil verdim ve ardından da çantamı alıp aşağıya indim.
"Zafir?" Dediğimde salondan gelen sesle oraya yöneldim.
"Buradayım."
"Ben hazırım." Dediğimde yanıma doğru geldi ve elimi avcunun içine alarak bizi çıkışa yönlendirdi.
Ayakkabılarımızı giyerek kapıdan çıktığımızda, kapıyı kilitledim.
Bahçeden geçerken Zafir'in elini tutsam mı yoksa bıraksam mı çok kararsız kalmıştım ama şimdi bilmedikleri için bırakmak en doğrusu gibi gelmişti.
Elimi usulca avcundan çektiğimde onun bakışları bana döndü,ufak bir tebessüm yollayarak onunla yürümeye devam ettim. Birbirine uyumlu adımlarımız aslında bir o kadar da zıttı çünkü onun büyük adımlarına benim küçük adımlarım yetişmiyordu.
Karşı evin bahçesine ulaştığımızda arka taraftan gelen sesler ile oraya yöneldik,Mihriban teyze ve Suzan teyze birlikte kahvaltı hazırlıyorlardı ve masada tabiri caizse bir tek kuş sütü eksikti. Leyla abla oturuyor yanında eşiyle sohbet ediyordu. Bizi ilk farkeden de Leyla abla oldu.
"Geldiler. Hoş geldiniz canlarım." Dediğinde ayaklanmaya çalıştı fakat zorlandığı oldukça belliydi.
"Leyla abla otur lütfen." Dediğimde oturdu ve mahçupça gülümsedi.
"Hoşbulduk." Diyen kişi de Zafir olmuştu.
"Hoş geldiniz anneciğim." Diyen Mihriban teyzeye gülümsedim ve Zafir'in cevap vermesini bekledim fakat Mihriban teyze gözümün içine bakınca onu ben yanıtlama durumunda kaldım.
"Hoşbulduk." Dedim.
Anneciğim dedi farkında mısın?
Hayırlı olsun yeni gelin.
Sus sen bir.
"Geçin hadi." Dediklerinde ben Leyla ablanın, Zafir de Ahmet abinin karşısında yerimizi aldık. Mihriban teyze masanın başına geçtiğinde Suzan teyze izin isteyip içeriye geçti.
"Nasılsınız,Almina kızım iyi oldun mu?" Dediğinde söylediğim tatlı yalan içime batıyordu. Kadın benim için endişelenirken benim yaptığım şeylere bak hem ayrıca dün gece de sormuştu keşke arayıp da iyiyim deseydim.
Of of.
"İyiyim Mihriban teyze sana da bir daha arayıp haber veremedim kusuruma bakma lütfen." Dediğimde uzanıp elimi tuttu.
"Olur mu öyle şey ne kusuru. İyi ol da gerisi önemli değil. Oğlum,sen nasılsın valla yüzünü gören cennetlik anneciğim." Dedi Mihriban teyze sitemle.
Zafir annesine ters bir bakış attı.
"O nasıl söz anne? Hemen hemen her gün uğruyorum yanınıza." Dediğinde Mihriban teyze tabağına yiyecek bir şeyler koyuyordu.
"Ona lafım yok zaten oğlum. Biraz da bizim evde mi kalsan acaba?" Dediğinde bu imayı üzerime alındım. İçtiğim çay genzime sıçradığında tek tük öksürmeye başladım. Ardından bir yudum daha aldım. Utançla başımı önüme eğdim,kendimi bu söze karşın biraz fazla kötü hissetmiştim.
"Ne demek istiyorsun anne? Ablamlarda kalıyorsun ya da ablamlar burada. Ben zaten çoğu zaman görevdeyim ne ara kalayım yanında?" Dediğinde masanın altından elimi dizine koydum. Birazcık, ortamın nabzı yüksekmiş gibiydi.
"Tamam oğlum bir şey demedim." Dediğinde kendimi istenmiyormuş gibi hissettim. Mihriban teyze, Zafir'in dün gece benim yanımda kalacağını biliyordu. Bu yüzden bu sözü üzerime alınmıştım. Bütün cesaretim bir balon gibi sönüp gittiğinde söyleme kararımı sorguladım.
Ya beni istemiyorsa? O zaman ne yapacaktım? Zafir ile annesi arasına asla ama asla girmek istemezdim. Evet belki ilişkimiz her şeye rağmen bozulmaz devam ederdi ama ben bunu istemiyordum. Benim isteğim herkesin bu ilişkiye razı olmasıydı. Huzur istiyordum, belki de güzel bir aile. Birlik,beraberlik,ne bileyim işte...
"Almina sen nasılsın?" Diyen Leyla ablayla düşüncelerimden çıktım.
"İyiyim Leyla abla, aynı devam ediyorum. Sen nasılsın bugün daha güzelsin sanki." Diyerek gülümsedim. Önümde kestiğim börekten bir parça alıp ağzıma attım.
"Teşekkür ederim canım benim,o senin güzelliğin. Valla nasıl olayım her gün daha da büyük hissediyorum,kocaman oldum baksana artık gerçekten zor nefes alıyorum. Günler kaldı ama gerçekten yerimde duramıyorum." Dediğinde onun bu heyecanlı hali mutlulukla dolmama sebebiyet verdi. Az önceki konuşmalar silinip gitti benim için.
"Az kaldı biraz daha sabır." Dediğimde gülümsedi.
"Ahmet abi sen nasılsın?" Dediğimde Ahmet abi çayından bir yudum alarak bardağını masaya bıraktı bir yandan Leyla ablayı kontrol ediyor bir yandan da kendisi bir şeyler yemeye çalışıyordu.
"İyiyim abiciğim nasıl olayım, bizimkini bekliyoruz bakalım. Her an tetikteyiz." Dediğinde gülümsemeye devam ettim.
Gözlerim masada gezindiğinde Mihriban teyzeyle Zafir'in çayının bitmiş olduğunu gördüm.
Sandalyemi geriye çekerek ayağa kalktım.
"Nereye?" Diye soran Zafir'i birazcık duymamazlıktan geldim. "Çayları dolduruyorum." Dediğimde Mihriban teyze teşekkür ederek onayladı.
Zafir kendi bardağını tuttuğunda ona baktım.
"Ben katarım,otur sen." Dediğinde elinden bardağı çekip aldım.
"Ben gidiyorum sen yorulma." Dedim.
"Peki,sen bilirsin." Diyip oturdu.
Bardakları alarak mutfağa geçtiğimde çayları doldurup çaydanlığı yerine koydum. Elime aldığım çayları dökmemeye dikkat ederekten masalara götürdüm.
"Sağ ol kızım." Diyen Mihriban teyzeye afiyet olsun dedikten sonra yerime oturdum. Gerginlikten Zafir ile tek kelime edemiyordum.
Konuya o mu girecekti yoksa ben mi girmeliydim bilmiyordum.
Kahvaltımız oldukça sessizdi sadece arada bir doğum hakkında sohbetler dönüyordu o kadar.
Kahvaltının sonuna geldiğimizde Suzan teyzeye yardım ederek masayı toparlamaya başladım.
Mutfakta bulaşıkları makineye dizerken yanıma gelen Leyla ablaya baktım.
"Bir şey mi istedin abla?" Diye sorduğumda kolumdan tutup beni birazcık kenara çekti.
Tek gözünü kırptıktan sonra bana baktı.
"Bir şey olmuş. Ne oldu kız! Ayy ay,siz bir şey saklıyorsunuz. Hamileyim de de çat diye doğurayım." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım,korkulu gözlerim etrafta gezindikten sonra onu buldu.
"Abla saçmalama ne diyorsun? Yok öyle bir şey! Hem bir şey saklamıyoruz sadece bir şey açıklayacaktık onun gerginliği var." Dediğimde Leyla abla dikkatle bana baktı.
"Ne açıklayacaksınız?" Dediğinde etrafa baktım kimse yoktu. Ahmet abi, Zafir ve Mihriban teyze salondalardı. Suzan teyze de mutfakta...
"İşte sevgili olduğumuzu söyleyecektik ama Mihriban teyze sabah öyle cümleler kurunca istenmediğimi düşündüm onun gerginliği var üzerimde." Dedim hüzünle.
Leyla ablanın kahkahası etrafta yayıldı.
"Abla sus n'olur biri duyacak şimdi." Dedik sitemle.
"Ay,ay hiç güleceğim yoktu. Liseliler gibi. Ay doğuracağım. Kız anneme ne bakıyorsun sen? O dünden razı size,evlenseniz diye gün sayacak durumda da işte Boran'a kızıyor o. Yoksa o lafları sana değil sakın kendine yüklenme tamam mı? Ay çok heyecanlı dur gideyim de oturayım yoksa ben gidesiye siz konuyu açar, konuşur bir de üstüne kapatır başka konuya geçersiniz." Dediğinde cevap vermemi beklemeden arkasını dönüp gitti. Onun salina girdiğini görünce ben de arkasından gitmek için herketlendim.
"Suzan teyze bir şeye ihtiyaç var mı?" Dediğimde yok dercesine başını iki yana salladı.
"Yok kızım sen geç hadi içeriye." Dediğinde onu onaylayıp titrek adımlarla içeriye geçtim. Salona adım atar atmaz birkaç bakış bana dönmüştü, Zafir'in yanındaki boşluğa oturduğumda gerginlikten terleyen avuç içlerimi pantalonuma sürttüm.
Derin bir nefes aldığımda gözlerimi usulca Zafir'e değdirdim.
Mihriban teyze Ahmet abiyle sohbet ettiği için dalgındı.
Gözleriyle benden bir onay bekleyen Zafir'i bakışlarımla onayladım, ardından sessizce olup bitecekleri izlemeye koyuldum. O kadar gergindim ki sırtımdan belimd doğru süzülen ter damlalarını bile hissediyordum.
"Anne." Diyen Zafir ile birlikte soluğum ciğerlerimde asılı kaldı.
Mihriban teyze usulca bize doğru döndüğünde bir şeyler olduğunu sezmiş gibi bakıyordu. Ahmet abi Leyla ablanın elini tuttuğunda ikisi de bana gülümsedi ben de onlara gülümsediğimde Mihriban teyze konuştu.
"Efendim oğlum."
Titrek bir nefes aldığımda, parmaklarımla oynuyordum.
Zafir aniden elimi tuttuğunda kalp atışlarım arsa çıkmıştı,her şey şimdi başlıyordu.
"Ben gönül eşimi buldum anne." Dediğinde tek bir cümle benim içimde koca bir karadelik yarattı oluşan o boşkuktan içeriye ben düştüm.
Dediği cümle öylesine hoş bir şeydi ko ağırlığı altında ezildim.
Başımı ellerimizden kaldırıp Mihriban teyzeye baktığımda yüzündeki ciddi ifade beni afallattı.
"Emin misiniz?" Dediğinde Zafir'in avcunda duran ellerim daha da çok titremeye başladı ve o bunu hissedip ellerimi daha da sıkı kavradı.
Bana verdiği güven ve güçle Mihriban teyzeye cevap verdim.
"Eminiz." Dedim.
Zafir, parmağıyla elimin yüzeyini okşadı.
"Eminiz." Dedi o da.
"Bakın çocuklar bunun şakası olmaz,eğer bir konuda emin değilseniz bu konuyu açmam. Bende sır olarak kalır ama eğer eminseniz ve geleceğinizi de düşünüyorsanız ha kader ne getirir bunu bilemem ama siz yine de eminseniz beni kimse durduramaz." Diyen Mihriban teyzeyi anlamakta zorlanıyordum.
"Eminiz anne,emin olmasak karşına çıkmazdık." Dedi Zafir.
"ALLAAAAHHH! Kız Suzan dök lokmaları döökkk... Sonunda ya Rabb'im." Diye bağıran Mihriban teyzeyle olduğum yerde sıçradım.
Sanırım oldukça fazla sevinmişti.
🧭
Nereye gittiğinizi asla ama asla bilmiyordum,Zafir ile Mihriban teyzelerden zar zor ayrılmıştık çünkü Mihriban teyze bize çeşit çeşit yiyecekler yedirmişti sebebi de nazar olmaması içindi. Heyecandan ne yapacağını bilemez hale gelmişti ve benim bütün gerginliğim uçup gitmişti. Çünkü beni defalarca bağrına basmış aradığı gelin adayının ben olduğunu söylemişti. Oldukça rahatlamıştım.
"Zafir,nereye gidiyoruz?" Diye sorduğumda burnundan güler gibi bir nefes verdi.
"Ben de ne zaman soracaksın diye bekliyordum,sana Mardin'i gezdireceğim." Dediğinde gülümsedim.
Saat akşam üzerini gösteriyordu,zaten öğlen saatlerinde gitseydik bu sıcakta pişerdik. Mihriban teyzenin bizi tutması birazcık da iyi olmuş olabilirdi.
Bu akşam eve dönünce de annemle babamı arayıp onlara anlatmayı düşünüyordum aslında yüzyüze anlatmayı da isterdim fakat İstanbul'dan zaten daha yeni dönmüştük ve aksiyonlu bir yolculuğu daha kaldıramazdım.
Bu yüzden görüntülü arayıp söyleyecektim,Mihriban teyzeye söylerken oldukça gergindim fakat kendi ailemde bu gerginliği hissetmiyordum nedeni hakkında bir fikrim yoktu fakat hissetmiyordum işte.
"Durgunlaştın,neyin var?" Daldığım düşüncelerden beni ayıran ses ile kendime geldim ve başımı ona doğru çevirdim,dikkatli bir şekilde araba kullanıyordu.
"Hiç,olanları düşünüyordum." Dedim.
"Ne gibi?" Dediğinde gülümsedim o da haklıydı hayatımızda çeşit çeşit olay vardı hangi birini düşüneceğimi tahmin etmesi zordu.
"Sevgili olduğumuzu söyledik ya. Boşuna gerilmişim,Mihriban teyze çok sevindi." Dediğimde güldü,aynalardan yolu kontrol edip kavşağı döndü.
"Senin o halini izlemek zevkliydi yoksa ben annemin aksi bir tepki vermeyeceğini biliyordum." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Zevkli miydi? Ne hallere girdim orada, meğer beyefendi eğleniyormuş. Akşam da ben seni görürüm o zaman." Dediğimde kahkaha attı.
"Görürsün yavrum. Geldik,hadi in bakalım." Başımı iki yana salladım ve gülerek aşağıya indim.
Etrafıma bakındığımda oldukça sakin olması birazcık şaşırttı.
"Burası neresi?" Derken parmakları parmaklarıma kilitlendi.
"Sıti Radviyye Medresesi,ilk önce birkaç tarihi yer gezeriz diye düşündüm. Bir şehri tanımak istiyorsan önce tarihi yerlerini gezmelisin." Dediğinde başımla onayladım ve içeriye adımladık.
"Buranın diğer adı Hatuniye Medresesi. Artuklu döneminde zengin taş işciliğine işaret ediyormuş." Dikkatle ilerlediğimizde aslında içeride turistlerin de olduğunu görmüştüm.
"Peki özelliği ne?" Dediğimde meraklı gözlerle etrafı inceliyordum.
"Kutbettin İlgazi'nin annesi Sitti Raziye'nin burayı yaptırdığı ve vefat edince buraya gömüldüğü biliniyor. Bir de bak şu camekan bölümü gördün mü?" Dediğinde oraya baktım.
Oldukça kalabalıktı ve camekan bölüm görünmüyordu.
"Evet." Dedim yine de.
"O kalabalık dağılınca oraya gideceğiz, o camekanda Peygamber efendimizin ayak izi bulunuyor." Dediğinde kalbim hızla çarptı.
"Gerçekten mi?" Diye heyecanla sorduğumda bu heyecanıma gülümsedi ve başıyla onayladı.
"Hadi gidelim, boşver kalabalığı ya." Diyerek onu çekiştirdiğimde olduğu yerden bir santimetre bile oynamadı.
"Biz bu tarafı dolaşalım orası zaten gezi grubu olduğu için dağılacak,seni kalabalık bir yere sokmam ben." Dediğinde duraksadım, haklıydı kalabalık yeere giremiyordum ki en son olanlar zaten girmemem gerektiğinin göstergesi olabilirdi. Belki de o gün o dükkanda olan patlama yüzünden ölmüş olacaktım.
"Peki. Hadi oraya gidelim o zaman." Dediğimde beni kendine doğru çekip o tarafa yönlendirdi.
Biz birkaç tur attığımızda o kalabalık da yavaşça dağılmıştı, boş kalan camekanın önüne Zafir'i çekiştirdiğimde itiraz etmeden geldi.
Heyecanlı adımlarım camekanın önünde son buldu.
"Zafir..." Dediğimde bir elini belime koydu.
Çok bir şey konuşmaya gerek yoktu,eğer İslam dinine mensupsanız ve müslümansanız bu duygunun tarif edilemeyeceğini anlatmama gerek yoktu.
Oradan çıktığımızda bile hâlâ yüzümde taşıdığımız tebessüm ve kalplerimizdeki heyecan yerli yerindeydi.
"Şimdi seni çarşıya götüreceğim, alışveriş yaparız."
"Tamam." Diye onu onayladığımda olduğumuz yerin çektiğim fotoğraflarına bakıyordum, buranın iki katlı bir avlu olduğuna ama maalesef değerini ve yapısını koruyamadığına çok üzülmüştüm. Şimdilerde camii olarak kullanılsada tarihi eserden pek eser kalmış gibi değildi çünkü tadilat adı altında bir sürü oynamalar yapılmıştı.
Oldukça üzücü olsa bile yine de büyüleyici bir güzelliğe sahipti.
"Şimdi gideceğimiz yer Tellallar Çarşısı,Revaklı Çarşı da deniyor. Oldukça kalabalık olacak, elimi asla bırakma bir yere gideceksen de birlikte gideceğiz. Tamam mı güzelim?" Dediğinde başımı salladım.
"Tamam,sevgilim." Beni korumak istemesini anlıyordum ve zaman geçtikçe ikimiz de düzelecektik ve bu koruma iç güdülerine bile gerek kalmayacaktı bunu biliyorduk.
Arabayı park ettiğimizde o dar sokaklar bile bana ilgi çekici geldiği için sürekli etrafı inceliyordum.
"Bu sokaklar bile çok güzel." Dediğimde birlikte yürüyorduk gülümsedi.
"Seni birazdan bir yere götüreceğim orayı daha çok seveceksin." Böyle diyince heyecanlanıyordum.
"Ya bak böyle beni heyecanlandırıyorsun gezdiğimiz yere doğru düzgün odaklanamıyorum ama ben." Dedim gülerek.
"Ben sana bir şey diyor muyum?" Dedi gülerek anlamayarak ona baktım.
"Nasıl yani?" Diye sordum.
"Bu güzelliğin başkalarının dikkatini çekecek diye sürekli teyikteyim,ben seni suçluyor muyum? Hayır." Dediğinde utanarak başımı önüme çevirdim.
Sessiz kaldığımızda çarşıya giriş yaptık.
"Dediğin kadar varmış." Gözlerim kalabalıkta gezindi.
"Elimi bırakma olur mu?" Dedim ben.
"Bırakmam güzelim." Elimi tutup dudaklarına götürdü ve ufak bir buse bıraktı.
"Hadi bakalım istediğin şekilde gez,eğlen. İstediğin bir şey varsa çekinmeden al. Anlaştık mı?" Dediğinde.
"Tamam." Dedim.
Aslında hiçbir şey almayacaktım fakat her şey o kadar cezbedici gözüküyordu ki birkaç kıyafet,hediyelik eşya almadan duramadım.
Mihriban teyzeye bir sürü hediye almıştım aynı şekilde Leyla ablaya da,kendi evimize de birkaç tane süs eşyası aldıktan sonra Zafir bana Mardin'in meşhur yiyeceklerinden tattırma çabasına girmişti,tabi ki hepsini yememiştim yine de tadlarına bakmıştım. Kimisi çok güzel olsa da bazıları benim damak zevkime uymuyordu. Hatta ne yazık ki midemin bulandığı bile olmuştu.
"Zafir buna da bakar mısın?" Diye sorduğumda herhangi bir cevap gelmedi. Bu yüzden arkamı döndüm. Zafir'in yanımda olmamasıyla kalbim panikle çarptı.
Elimdeki süs eşyasını bırakıp anında cep telefonuma sarıldım.
Gözlerim bir yandan etrafı tararken bir yandan da telefonumdan Zafir'i aramaya başladım.
Telefon çalmaya başladığında bir umut telrar etrafıma bakındım ama yoktu.
Telefonun yanıtlanmasıyla birlikte benim seslenmeme kalmadan o konuştu.
"Arkana bak bebeğim." Dediğinde hemen arkamı döndüm. Tam dibimde onu görünce irkilip bir adım geri gittim. Telefonunu indirip bir elini belime sardı.
Nefes nefese kalmış bir şekilde ona bakarken elimdeki poşetler bileğime doğru kaydı.
"Neredeydin? Hani elimi bırakmayacaktın?" Dediğimde dudaklarıma bakıp gülümsedi ardından gözlerime baktığında kahverengi gözleri bir ok gibi gözlerime saplandı.
"Elimi sen bıraktın,eşyalara dalıp gitmiştin ben de hem sigara içmek için hem de senin ne yapacağını görmek için birazcık uzaklaştım." Dediğinde avuç içimle göğsüne vurdum.
"Aklımı aldın,seni göremeyince... Ne diye haber vermiyorsun? Beni mi deniyorsun?" Dediğimde oldukça öfkeliydim ama sıcak kahveleri,elaya dönük olan sıcak kahveleri ona kızmama bile izin vermiyordu.
"Sadece ne yapacağını merak ettim. Kızma güzelim." Dediğinde kendimi geri çekmeye çalıştım,onu görmeyince gerçekten de aşırı korkmuştum.
"Öğrendin mi bari? Geçtim mi sınavı?" Dedim soluk soluğa. Etraftaki kimse umrumda değildi şu an ona oldukça kızgındım. Hem elimi bırakma diyordu hem de kendisi gidiyordu.
"Geçtin. Aferin,korktuğun ilk an hemen beni ara. Bana ulaşamazsan..."
"Kaan'ı o da olmazsa diğerlerini ya da polisi evet anladım yüzbaşım."
"Güzel,ezberlemişsin. Şunu da ezberle,senin yalnız olduğunu düşündüğün her anda seni izleyen bir Allah ve bir de ben varım. Ben yoksam seni koruyacak adamlarım var." Dediğinde gözümün önüne gelen o fotoğrafla yutkundum. Yalnız değildim o gün benim yanımda biri daha vardı Zafer'in bana yaklaştığı gün beni izleyen,o fotoğrafı çeken birisi vardı. Zafir'in adamı olan birisi.
"Neden müdahale etmedi peki?" Diye sordum. Evet anladığımı o da biliyordu. Şimdi bunu cevaplaması gerekiyordu, öyle bir durum olduğunda eğer yanımda Zafir varsa anında müdahale edeceğini biliyordum peki ya görevlendirdiği adam neden bunu yapmamıştı?
"Hakettiği cezayı aldı sen merak etme." Dediğinde, yüzündeki o ürkütücü ifade beni ürkütmedi artık alışmaya başladım.
Onun karanlık taraflarından birisi de buydu ve onun karanlığı benim de karanlığımdı ona ışık olmama gerek yoktu çünkü onun karanlığına ışık da tutsam aydınlanmazdı.
Ve ben onun her şeyine kabuldüm.
Razıydım.
"Artık gidelim mi?" Dediğimde kaşlarını kaldırıp itiraz edercesine 'cık' dedi.
"O baktığını da alalım,sonra yemek yiyelim gideriz." Dediğinde arkamı dönüp o tezgaha yanaştım. Elini tutmamıştım hâlâ birazcık kızgındım.
"Amca bu ne kadardı?" Dediğimde adam dikkatini bana verdi.
"55 lira,kızım o." Dediğinde cüzdanımdan para çıkardım ve uzattım. Zafir'in uzanan kolunu gördüğümde avcundaki parayı da farkettim. Adam bir ona bir bana baktığında uzanıp Zafir'in elindeki parayı aldı.
"Amca niye buradan almıyorsun?!" Diye kızdığımda adam masumca gülümsedi.
"Beyim böyle uygun gördü hanım kızım." Dediğinde içimden Zafir'e birazcık kızmış olabilirim.
Beymiş,beyini yesinler onun. Gıcık şey.
Adam aldığım eşyayı poşete koyup bana uzattı.
Poşeti alıp teşekkür ettim ve arkamı dönüp hızlıca geldiğimiz yolu geri çıktım.
"Güzelim,bekler misin? Almina,kime diyorum ben?" Dediğinde ona döndüm.
"Efendim?" Dedim tripli bir şekilde.
"Bak ben her zaman yanında olamam tamam mı? Hazır buradayken ne yapacağını öğrenmem gerekiyordu yoksa Zafer itinin olayına dönecekti. Bana kızmana gerek yok." Dedi.
"Bunu bugün mü denemen gerekiyordu? Korkacağımı biliyordun,ne güzel bir gün geçiriyorduk niye bozuyorsun ki?" Dediğimde sıkıntılı bir nefes verdi.
"Tamam benim hatam haklısın." Dediğinde bu sefer de içime battı. O da benim iyiliğimi düşünüyordu sonuçta.
Arabaya doğru yürürken uzanıp elini tuttum.
"Tamam ben de fazla yükseldim özür dilerim." Dediğimde duraksadı.
Bana dönüp derin bir nefes verdi.
"İyiliğini düşünüyorum ve şu inatlaşmama huyunu çok seviyorum." Dediğinde duruldum.
"Ben mi inatlaşmıyorum. İnadım tutmasın bence." Dediğimde güldüm.
"Bilmez miyim?" Dediğinde o da güldü.
"Zamanında iyi çektimişsin bana,yaralıyken yürümeler,açken yemek yememeler... Benimle konuşmamalar falan..." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"O zamanlar iyi değildim ama beyefendi." Dediğimde elime öpücük kondurdu.
"Biliyorum, şaka yapıyorum." Dedi.
"Acıktın,yemek yiyelim öyle geçeriz." Dediğinde itiraz etmeden başımla onayladım. Gerçekten de acıkmıştım. Gezdikçe yeni yeni yiyecekler görüyordum ve tabiri caizse ağzım sulanıyordu.
Tam ağzımı açmış konuşacaktım ki Zafir'in telefonu çalmaya başladı.
Durduğumuzda elini cebine attı bu yüzden elimi bırakmak zorunda kaldı. Diğer elinde poşetler vardı.
"Annem." Dediğinde gülümsedim.
Mihriban teyzem bugün biraz fazla neşeliydi.
"Efendim anne?" Diyen Zafir'in yüzü an be an gerildi. O gerildikçe ben de gerildim. Duydukları her neyse yüzünü endişe sardı.
Elimi uzatıp boştaki kolunu tuttum,belki temas edersem gerginliği azalırdı.
"Tamam geliyoruz biz hemen." Dediğinde yüzünün rengi mi atmıştı onun? Korkum gitgide arttı.
Aramayı sonlandırdığında merakla ona baktım.
"Ne oldu?" Diye sordum.
İlkte cevap vermeden boş boş yüzüme baktı.
"Zafir ne oldu,korkuyorum." Dediğinde kendine geldi ve yutkundu.
"Ablam,doğuma alınmış." Dediğinde değişik ruh hallerine büründüm heyecan,korku karıştı fakat Zafir'in neden bu kadar endişelendiğine çok anlam veremedim.
"Başka bir şey mi var?" Doye sordum tedirginlikle.
"Doğum riskliymiş,ikisinin de ölüm riski varmış."
***
Bölüm sonu.
Gecikme için özür dilerim ama ilham gelmiyor.
Sizleri seviyorum.
Oy vermeyi unutmayalım kendinize iyi bakın ❤️ |
0% |