@dolunaydakigelgit_
|
*Bu kurguda geçen hiçbir olay,kurum,kuruluş,gerçek değildir.*
🧭
Bu bölümü deprem bölgesinde bulunan,bulunmasa bile canı yanan bütün okuyucularıma ithaf ediyorum.
İyi ki varsınız hep var olun.
İyi okumalar.
Bölüm şarkıları;
Dedublüman,Mavzer Tabancas-En Dibine Kadar Emre Aydın-Beni Vurup Yerde Bırakma Nilipek-Gömülür Perdenin Ardındakiler-Hatıralarım Sezen Aksu-Ünzile
🧭
(YN: Leyla karakterinin eşinin adını hatırlamıyorum bu yüzden Ahmet olarak belirledim iyi okumalar.)
***
"Risk mi?" Dedim çaresizce korkuyla ona bakarken boynundaki damarların belirginleştiğini görmek beni kendime getirdi. Şu an güçlü durmak ve ona destek olmak zorundaydım. Kendime vurulan darbeyi zihnimin en derin köşelerinde durdurmalı ve ortaya çıkmasını önlemeliydim.
"T-tamam sen,sen sakin ol tamam mı? Hadi,hemen hemen gidelim." Elinden tutup onu ön koltuğa çekiştirirken,bu halde araba kullanmasına izin veremezdim. Hiç iyi görünmüyordu, göz bebekleri olabildiğince genişlemişti bu yüzden de gözleri koyulaşmıştı. Zihninden geçen düşünceler her neyse tek bir noktaya takılı kalmış gibiydi. Onu çok nadir böyle görmüştüm,birisi ona kendi geçmişimi itiraf ettiğim geceydi,birisi de şimdi.
Ön kapıyı açtığımda kendine gelip irkildi.
"Ne yapıyorsun?" Diye sorduğunda sesi oldukça güçsüz çıkmıştı, bunu farkedip boğazını temizledi ve kaşlarını çatıp bana baktı. Bir eli kapıda diğer eli benim elimdeydi.
"Arabayı ben kullanacağım,hadi anahtarı ver." Dedim yatıştırıcı bir ses tonuyla.
"Ben kullanırım Almina. Hızlı gitmemiz lazım." Gözlerimi üzerine dikip, bakışlarımı kıstım.
"Anahtarı verir misin? Geç kalıyoruz Zafir, lütfen. Leyla ablaya geç kalamayız." Dediğimde anahtarı çıkarmıştı. Anahtarı elinden çekip aldığımda sıkıntılı bir nefes verdi. Normal şartlarda şu an o anahtarı asla bana vermez,arabayı kendi kullanırdı. Ama gerçekten iyi değildi ve bu benim canımı ciddi anlamda acıtıyordu. Sadece belli etmemem gerekiyordu.
Zafir'in ruhu çekilmiş gibiydi.
Ön koltuğa oturduğunda hemen sürücü koltuğuna geçtim,arabası otomatik vitesti bu yüzden biraz daha hızlı gidebilecektim.
🧭
"Almina,hızlan biraz." Diyen Zafir ile sıkıntılı bir nefes verdim.
Olduğum yerde dikleşip gaza yüklendim,ilkte 120'ye oradan 180 çıkan hızımla Zafir'in yutkunuş sesi kulağıma doldu. Git gide hızlanmaya devam ediyordum.
"Tamam,tamam yavaşla!" Dedi bu sefer koltuğa iyice yaslanarak.
"Hızlı git demiştin." Diye soludum sinirle.
Bir elinin kapı koluna gittiğini yan aynaları kontrol ettiğim sırada farketmiştim.
"Güzel sevgilim,bu kadar da hızlı git dememiştim. Öleceğiz Almina! Yavaşla!" Gözlerini kapatıp hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladığında birazcık yavaşladım.
"Oldu mu?" Dediğimde derin bir nefes verip gözlerini açtı.
"Oldu bebeğim çok güzel oldu."
Arabayı dikkatle kullanmaya çalışıyordum,zaten uzun yıllardır araba kullanıyordum bu yüzden rahattım ama Zafir gereksiz şekilde gerilmişti. Gerçi şu an ablasını düşündüğünü biliyordum ve ona hak veriyordum.
Ben de çok endişeliydim ne yapacağımı da bilmiyordum umarım kötü bir şeyler olmazdı çünkü kimsenin buna dayanabilecek gücü olduğunu sanmıyordum herkes gelecek olan miniği heyecanla bekliyordu ve eğer Leyla ablaya veya miniğimize bir şey olursa kahrolurduk.
Bu ihtimali düşünmek bile istemiyordum.
Arabayı dikkatle kullanırken ışıklarda durmak o sürenin bitmesini bekleyip,yeşil ışığı görmek istemek bile canımı daraltmaya başlamıştı. Bir an önce varmak adına büyük bir uğraş veriyordum,Zafir de bu sürede Leyla ablanın eşiyle konuşuyor onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
Yanımdan geçip bana korna basan arabaya bende korna çalmıştım,ne diye basıyorsa! Gidiyorduk işte.
"Ne var ne,ne basıyorsun?" Diye çemkirdim kendi kendime.
Otomatik viteste duran elimi Zafir avcunun içine aldığında gözlerim kısa bir an onu buldu ama o bana bakmıyordu ve hâlâ telefonla görüşüyordu.
Bu kez de Mihriban teyzeyle konuşmaya başlamıştı.
"Anne, lütfen ağlamak bir şeye çözüm olmayacak. Ablam da yeğenim de oradan sağ salim çıkacaklar siz şimdiden gidip odasını hazırlar mısınız?" Diye masum masum sorular sorması annesini sakinleştirmeye çalışması içimden bir sıcaklığın ona doğru akmasına neden oluyordu.
"Geldik annem,kapatıyorum." Diyip telefonu avcuna hapsetti. Arabayı hastanenin otoparkına park ettikten sonra ikimiz de hızlı bir şekilde arabadan indik. Kapıları kilitleyip anahtarı cebime koyduğumda, hızlı bir şekilde hastane kapısına ilerliyorduk. Zafir'in büyük adımlarına karşın geride kaldığımda koşuşturuyordum. Bunu farkedip durduğunda elini uzattı, parmaklarının arasına parmaklarımı hapsettim.
Onun önderliğinde hızlı hızlı yürüdük,içeriye varıp danışmaya doğumhane katını sorup öğrendikten sonra asansöre ilerledik. Zafir'in telaşlı bir şekilde olan hareketleri beni geriyordu fakat ona belli etmeden parmağımla elinin üstünü okşadım.
Yere odaklı gözleri beni bulduğunda yukarıya doğru kıvrılan kaşları düzeldi ve derin bir nefes verip ellerimizi dudaklarına götürüp elimin üzerine öpücük bıraktı. O sırada gelen asansöre binip katı tuşladık. Allah'tan asansör boştu.
Sessizliğini bir şekilde bölmem gerektiğini düşünüyordum.
"Lütfen sakin ol,korkulacak bir şey olmayacak inan bana. Lütfen inan." Dediğimde geriye doğru, arkamızdaki aynaya yaslı başını düz bir konuma getirdi ve asansörün kapısına gözlerini dikti.
"Sana inanıyorum,sana hep inandım ama... Ama çok,ben... Ben çok." Bir şey demek istiyor gibiydi ama kendince suçlu çocuk maskesini yüzüne geçirmiş gibiydi.
"Sen? Sen sevgilim?" Dedim onu teşvik etmek için.
"Yüzüm olmadığı halde korkuyorum. Ablamı,yeğenimi kaybetmekten çok..."
"Korkuyoruz." Diye tamamladım onu. Yalnız değildi ki o. Birlikteydik,birlikte mutluyduk,birlikte üzgün. Korkuyorsak da birlikteydi, göğüs geriyorsak da birlikte. O ve ben yalnız düşünebilecek kavramlar bile değildik. Bizdik. En az biz olabilirdik,en çok biz.
Bana bakıp başını usul usul salladı.
Beni göğsüne çekip bastırdığında bir elim hala avcundaydı, diğer elimi de belinin yanına koydum.
Asansör durduğunda birbirimizden ayrılıp indik. Ellerimiz birbirine kenetliydi,terleyen avuç içlerimiz umrumuzda değildi.
Koridorun sonunda telaşlı şekilde bekleyen Mihriban teyze,Kaan ve Tuana'nın bakışları bize döndü. Ahmet abi ise yere çökmüş başını ellerinin arasına almış oturuyordu.
Zafir'in elimi tutuşu gevşedi gözlerim ona doğru çevrildiğinde ardı ardına yutkunduğunu gördüm.
Destek verircesine elini sıktım ve bana bana bakmasını sağladım, gülümsediğimde derin bir nefes verdi. Gözleri tebessümümle gözlerim arasında gidip geldiğinde dudaklarını yaladı ve başını öne çevirip ailesine doğru yürüdü.
Peşinden tıpış tıpış giderken bizim dışımızda içeriden eşinin çıkmasını bekleyenler de vardı. Onlar da oldukça telaşlı duruyorlardı ama hepsinin yüzünde mutluluk vardı.
"Abi?" Diyen Zafir'in sesiyle Ahmet abi başını kaldırdı. Zafir gözlerime bakıp kulağıma doğru eğildiğinde anlam veremeyerek ona bakmıştım.
"Elini bırakıyorum." Diyip geri çekildi, gözlerina bakıp onu onayladım. Sanırım artık bütün konularda yani bana temas ederken ve bu teması sonlandırırken izin alma kararı konusunda netti.
Parmakları,parmaklarımı sıyırıp geçti ve ellerimiz ayrıldı.
Ben, Ahmet abi ve Zafir'e biraz izin vermek için geriye çekildim ve Mihriban teyzenin yanına gittim. Tuana da Kaan da onun yanındaydı onlara gülümsediğimde onlar da bana gülümsediler. Mihriban teyze, gözü yaşlı şekilde uzaktan, damadıyla oğluna bakıyordu.
"Mihriban teyze?" Dediğimde irkilip kendine geldi ve bana baktı,buruk bir tebessüm gönderdiğinde acısını,sevincini, telaşını, heyecanını iliklerime kadar hissettim. O bir anneydi,ve içerideki kızıydı. Canının acısını elbette tam olarak anlamam mümkün değildi çünkü şu an onun ne kadar üzgün olduğunu ama güçlü durmaya çalıştığını görebiliyordum.
"Mihriban teyze,ne desem boş gelecek aklına girmeyecek biliyorum. Sana güçlü ol asla demeyeceğim,içerideki senin kızın ve kızının da bir kızı olacak sana verebileceğim tek tesellim bu." Dedim usul usul konuşurken. O,bekleme koltuğunda oturduğundan önünde diz çökmüştüm ve kucağındaki ellerini ellerimin arasına aldım.
"Biliyorum kızım,inan teselli de beklemiyorum bu acı çok başka..." Gözlerim kısa bir an yanımızdaki hareketliliğe kaydığında Tuana ve Kaan'ın bizden uzaklaştığını farkettim.
Tekrardan Mihriban teyzeye döndüm.
"Ben hep evlatlarımla sınandım, Almina. Hiçbir zaman isyan etmedim,etmem de çünkü Rabbim her musibetin arkasından bir ferahlık verdi amma velakin yüreğim ağzımda yaşamak beni çok yordu be kızım." Dedi acı içinde, gözleri dolu doluydu.
Yutkundum,ilk başta sessiz kaldım çünkü benim birkaç defa hissettiğim o acıyı bu kadın yıllardır yaşıyordu. Gözlerim aheste bir biçimde sevdiğim adama kaydı. Uzun bacaklarını uzatmış, sırtını duvara yaslamış Ahmet abinin yanına oturmuştu. Ve ona bakmasa boş duvarı izlese bile onunla konuşuyordu.
Mihriban teyzeye tekrar döndüğümde onun da birleşik ellerimize baktığını gördüm.
"Biliyorum,bu ne kadar inandırıcı olur bilmiyorum ama seni çok iyi anlıyorum Mihriban teyze. Hatta o kadar iyi anlıyorum ki hiç bu kadar anlamamak istememiştim. Senin ufacık bir haberi beklediğin gecelerde ben o dağlardaydım Mihriban teyze ve inan gönlünü rahatlatacak tek bir cümleyi bırak kelimem bile yok. Ama bunlara rağmen bize umut olacak bir gerçek var. Ben de dahil olmak üzere kurtulduk,hep bir şekilde kurtulduk. Umut hep var Mihriban teyze... Umut var oldukça güzel ve sen de iyi biliyorsun ki biz hep o ufacık umutlara tutunup gerçeğini elde ettik.
Lütfen umudunu yitirme.
Sen o kadar güçlü bir annesin ki... Evlatların da bu gücünü senden almış,biliyorum oldukça yorgunsun. Yıllar seni yordu, yaşadıklarınız, düşündükleriniz,bekleyişleriniz sizi çok yordu ama sonucu güzel olan şeyler için yorulmaya değmedi mi Mihriban teyze?" Dedim umutla gülümseyerek.
Başını sallayarak kızarmış gözlerini sildi ve ellerimi sıkı sıkı tutup dolmuş gözlerime baktı. Yüzünde anne sıcaklığından bir tebessüm vardı.
"Sen de çok güzel bir anne olacaksın kızım. Eğer bir gün olur da oğlumla hayatlarınızı birleştirme kararı alırsanız senin benden de güçlü bir anne olacağına eminim yavrum." Dediğinde tebessümümü buz kesti.
Anne olmak.
Ben.
Zorla tebessüm ettim ardından doğumhanenin açılan kapıdan çıkan bir hemşire ve kucağında ağlayan bebekle dikkatimi oraya verdim. Bir baba ve sanırım ailesindan birkaç kişi hızla hemşireye ilerledi. Adam ilk önce eşinin ve oğlunun sağlık durumunu öğrendikten sonra rahat bir nefes aldı. Neşeyle oğlunu kucakladı, telaşı yüzünden okunuyordu. Ailesinden herkes dualar ediyor ve bütün ilgileriyle minicik bebeği inceliyorlardı.
"Hayırlı olsun birader,Allah analı babalı büyütsün." Dedi Zafir,sonra Kaan da aynı şeyi dedi ve her şeye rağmen tüm acısına rağmen Ahmet abi de iyi dileklerini iletti.
Baba olan adam o kadar sevinçliydi ki hepsine tek tek teşekkür etti ardından bebeğini hemşireye teslim etti ve kapıdan sedyeyle çıkan eşinin peşinden odaya gittiler, kalbime saplanan hançerle burukça gülümsedim.
Birbirimize uzak olmamıza rağmen onunla gözlerimiz kesişti. Yüzümdeki buruk tebessüm öylece havada asılı duruyordu ne yapacağımı bilemez halde ona bakakalmıştım. Onun ne düşündüğünü tahmin ediyordum çünkü ben de aynı şeyi düşünüyordum.
Hayal ediyorduk fakat bu...
Onun yüzündeki heyecanla karışık tedirgin ifade beni afallattı. Oturduğu yerden kalktığında yutkunup ben de ayaklandım.
"Biz kantine inip bir şeyler alalım tansiyonunuz düşecek." Dedi Kaan.
"Aynen, istediğiniz bir şey var mı?" Tuana bunu sorduğunda Mihriban teyze başını iki yana salladı, Ahmet abi zaten hiç iyi değildi onu es geçerek bize baktıklarında ben de reddettim aynı şekilde Zafir de bir şey istemedi.
Tuana'ya gülümsediğimde o da bana gülümsedi ve ikisi aşağıya inmek üzere asansöre ilerlediler.
Zafir ile birbirimize doğru ilerledik o da hiç iyi değildi fakat belli etmiyordu,her zaman ki gibi.
"Ben bir Ahmet abiye bakayım." Dedim usulca. Elinin tersini yüzümde gezdirdi ve sıkıntılı bir nefes verdi. "Bak dünyam,ben annemle bir konuşayım. Melis arayıp duruyor onla da konuşacağım." Dedi.
"Tamam sevgilim,istersen ben de konuşurum Melis ile." Dedim yanağımdaki elini tutarken, başını olumlu anlamda salladı ve eğilip alnıma bir buse bıraktı. O, Mihriban teyzenin yanına doğru ilerlerken ben de Ahmet abinin yanına yürüdüm.
Çaresizce, başını ellerinin arasına almış öylece oturuyordu. O kadar hareketsizdi ki nefes alıp verdiğini görmesem başka şeyler düşünebilirdim.
"Ahmet abi..." Dedim fısıldayarak. Ellerini başının arasından çekip başını bana doğru kaldırdı, gözlerim gözlerini gördüğü an dolmaya başladı. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve yüzü hâlâ ıpıslaktı. Gözyaşları tükenmiş olsa da yüzünde izleri mevcuttu.
"Oturabilir miyim?" Diye sordum titrek sesimle.
Başını olumlu anlamda salladığında yavaşça yanına oturdum.
Dizlerimi tıpkı onun yaptığı gibi kendime çektim.
Bir süre birbirimizin sessizliğini dinledik,sonra konuşmam gerektiği zamana karar verip boğazımı temizledim ve göz ucuyla ona baktım. Dikkati karşısındaki anneyle bebek resmi olan tablodaydı. Etrafıma bakındığımda kimsenin bizi duymayacağı bir mesafede olduğumuzu biliyordum ki zaten Zafir telefonla konuşuyordu. Mihriban teyze de onun göğsüne yaslanmış gözlerini kapatmıştı. Tuana ve Kaan daha gelmemişti. Zorlukla yutkundum, sevdiğim adamın yüzünü incelerken o bunu hissetmiş gibi baba doğru baktı.
Göz göze geldiğimizde gülümsedim. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı ve sonra annesinin bir şeyler demesiyle ona dikkatini verip telefonla konuşmaya devam etti. Bense onu izlemeye devam etmeyi bırakıp gözlerimi karşımdaki tabloya çevirdim.
"Biliyor musun Ahmet abi,ben hiçbir zaman anne olamayacakmışın." Dedim pat diye.
Yanımdaki adamın irkildiğini saatler sonra sarsıldığını ve kendine geldiğini hissettim.
"Ne?" Diye bir fısıltı döküldü çatlamış dudaklarından.
"İhtimal,ihtimaller hep var. Bu büyük bir ihtimalmiş. Çocuğum olmayacakmış ve bu büyük bir ihtimalmiş." Dedim titrek ama bir o kadar da umursamaz şekilde. Kendi sesimin soğukluğu,acımasızlığı beni bile korkuttu. Bu yüzden onda oluşturduğum bu etkiye hak verdim. Oldukça şaşkın olmalıydı,bunu çok bir konuşmuşluğumuz olmasa bile ilk söylediğim kişi Ahmet abiydi. Şu an bu gerçeği üç kişi biliyordu.
Birisi bana bunu söyleyen doktor,birisi ben ve diğeri de ailesini kaybetmekle yüz yüze kalmış yanımdaki adam.
"Ama bu, nasıl? Neden?" Dedi zar zor.
"Onlar yüzünden,beni kaçıran eşkıyalar yüzünden abi."
Zorlukla ona baktım ve tebessüm ettim.
Yutkundu ve gözleri Zafir'e dokundu kısacık bir an ona bakıp hemen bana baktı.
"Biliyor mu?" Diye sorduğunda gülümsedim,sevgili sevgilime baktım. Dünyadan,dünyasından bir haber olan adama baktım. Yüzümdeki tebessüm yerli yerindeyken Ahmet abiye döndüm, başımı iki yana salladım.
"Bilmiyor, söyleyemedim. O çok güçlü olsa da bu kadarını kaldırabilir mi bilmiyorum."
Derin bir nefes verdi,nefesindeki keder havaya dağılıp hepimizi yaktı.
"Sen bundan daha fazlasını kaldırmışsın nasıl dayandın kardeşim? Ben nasıl dayanacağım?" Diye sordu çaresizlikle. Bana üzüldüğünü gözlerinde görmek samimiyetini hissettirdi.
"Bir şeyi kaçırdın abi. İhtimal dedim,tamamen çocuk sahibi olamayacağım demedim. Büyük bir ihtimalle olamayacağım ve küçük de olsa bir çocuk sahibi olma ihtimalim var. Ve ben,o ufacık umuda tutunuyorun.
Tutunduğum için susuyorum,dayanıyorum,katlanıyorum. Korkuyorum çok korkuyorum biliyorum çok düşük bir ihtimal ama ben yine de umudumu yitirmiyorum. Onun için,o ihtimaller için,hayallerim için o umuda tutunuyorum." Dedim Zafir'e bakarken.
Konuşsam faydasızdı belki beni anlamayacaktı ama susamıyordum. Ona umudun olduğunu,buna tutunması gerektiğini ona anlatmak,beni anlamasını sağlamak istiyordum.
"Ben,ne diyeceğimi bilmiyorum. Sen çok güçlü bir kadınsın Almina. Evet umut hep var ama dedin ya,korkuyorum,diye ben de Almina,inan ben de. Ve bu korkum umudumu söküp benden almaya çalışıyor. Beni buna mecbur bırakıyor." Dedi bir damla gözyaşı sakalları arasına karışırken.
"İnan seni çok iyi anlıyorum Ahmet abi. Ben seni gerçekten çok iyi anlıyorum ama değdi. Hep değdi Ahmet abi. O dağda üç ay boyunca her gün umutla bekleyişlerime,korkularıma, Zafir vurulduğunda onu beklerkenki korkuma ama umutlarıma ve kesin olmasa da bebeğimizin olabileceği umudunun her bir saniyesine değdi. Sadece inan,korkma demiyorum ama inan. Umut hep var,her zaman ve her yerde ama en çok kalbinde." Dedim sessizce ve o an kapı açıldı.
İçeriden çıkan hemşirenin kucağında bir bebek vardı, bembeyaz bir battaniyeye sarılmış,beyaz zıbınların içinde minicik bir beden...
"Ahmet bey?" Diye sorduğunda Ahmet abi telaşla ayağa kalktı, kalkarken düşecek gibi oldu ama kalktı,Mihriban teyze ağlayarak Zafir ile bize doğru hızla yürüdüler. Birkaç dakika önce gelen Kaan ve Tuana da arkamızda yerlerini aldılar.
"B-benim." Dediğinde titrek çıkan sesi hemşirenin kucağında ağlayan bebeğin sesine karıştı.
"Bir kızınız oldu,hayırlı olsun." Dedi hemşire sevinçle.
"Ne?" Şaşkınlığı kucağına bırakılan bebekle son bulur gibi oldu.
"Çok şükür." Diyen Mihriban teyze ağlamaya devam ediyordu.
"Leyla'nın durumu nasıl?" Dedi Zafir.
Ahmet abi de dikkatini zorlukla hemşireye verdi.
"Leyla hanım iyi fakat çok kan kaybetti bu yüzden bir süre yoğun bakımda misafir edeceğiz. Detaylı bilgileri doktorumuz verecek.Geçmiş olsun." Dedi.
Kenara çekilip bir süre Ahmet abiye izin verdiler çünkü saatlerdir ağlıyordu.
"Babacığım,hoşgeldin. Ağlama n'olur. Allah'ım sana şükürler olsun. Babam... Kızım..." Diye hıçkırıklarının arasından konuşan adamla gözlerimde zorlujla tuttuğum yaşlar akmaya başladı.
"Evet,bebeğimizi alabilir miyim artık götürmem gerekiyor sağlık kontrolleri yapılacak." Dedi hemşire güler yüzle.
"Biraz daha kalsa olmaz mı? Hem eşim daha çıkmadı ki..." Dediğinde arkamı onlara döndüm ve hıçkırmamak için dudaklarımı dişledim. Zafir o kadar yakınımdaydı ki yüzüm göğsüne çarptı. Başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Gözleri kızarmıştı ve o da ağlıyordu.
Ağlıyordu... Yine.
Yutkundum. Yanından geçmek istediğimde kolumu tuttu ve yüzüne bakmama neden oldu. Başını omzuna doğru eğip gitmemi istemezmiş gibi baktığında zorlukla tuttuğum hıçkırık dudaklarımın arasından kaçtı. O sırada doğumhanenin kapısı açıldı. Hemşire ise yeğenimizi götürmüştü.
Sedyede uzanan, yüzü bembeyaz kesilmiş Leyla ablayı görmek o kadar kötü hissettirdi ki... Ama bu tek bana böyle hissettirmemişti. Kolumu tutan el usulca kaydı.
"Leyla." Diyen Ahmet abi eşinin yanına ilerledi.
"Leyla'm." Dedi tekrar. Elini tuttu ve alnına öpücük kondurdu.
"Kızım," diyen Mihriban teyze Tuana'nın kolları arasında güçlükle duruyordu.
"Dur,Mihriban teyze dur." Dedi Tuana.
Kaan ile ikisi ona destek olurken arkamdaki adamın hareketlendiğini hissettim.
Sol tarafımdan güçsüz adımlar atarak geçip gitti. O akdar yavaş ilerledi ki... Onun Zafir olduğuna inanmak bile güç bir hale geldi çünkü o güçlü adımlar atardı,dik yürürdü,ağlamazdı.
"Abla." Diye bir fısıltı döküldü dudaklarından. "Zafir." Diyip yanına ilerledim. Yıkılacak gibi duran bedenini kolunun altına girerek destek oldum. Onu hiç böyle görmediğim için gözyaşlarım hızlandı. Onu yıkan sevdikleriydi. Demişti,bana demişti. Değerlilerime bir şey olmasından korkuyorum demişti.
Zafir korkuyordu,saatlerdir korkuyordu.
"A-abla uyan." Dedi titreyen sesiyle. Oysa onun sesi herkesi korkudan titretmez miydi? Ben onun,bir çocuğu seven sesiyle,beni seven sesiyle,annesine duyduğu saygılı sesiyle, komutanına duyduğu saygının sesiyle,emrindeki askerlere emir yağdıran sesiyle, düşmana korku veren sesiyle,kahkaha atarkenki sesiyle bile duymuştum; görmüştüm ama korktuğunu duymamıştım ben onun ağzından mutlu olduğunu, komutanına,annesine saygılı olduğunu, çocukları sevdiğini cümleler halinde duymasam da sesinden duymuştum.
Ben ondan korkuyorum sözünü çok duymamıştım ki. Ben onun sesinden korkuyu çok duymamıştım.
Bir kere benim için duymuştum,bir de şimdi.
"Abla,uyansana." Dediğinde sesindeki o küçük oğlan çocuğunu duydum.
"Hadi ama abla,uyansana. Hep ben uyurdum sen niye uyudun ki? Abla. Uyansana." Dedi sitemle,onun dudakları büzülmese de karşımdaki çocuk dudaklarını büzmüş hıçkıra hıçkıra ablasına yalvarıyordu,uyanması için.
"İzin verin gidelim,hasta mikrop kapacak zaten güçsüz." Dedi bir hemşir.
"Leyla'm,iyi olacaksın güzelim." Dedi Ahmet abi.
Leyla abla giderken,götürülürken Zafir ufacık adımlarla arkalarından gitmek için hareketlendi.
"Abla," diye fısıldadı. Gözlerinden akan yaşlar çatık kaşlarına rağmen onu öfkeli göstermiyordu. Masum gösteriyordu.
Ahmet abi ağlayarak Mihriban teyzeye sarıldığında Kaan ve Tuana geri çekildi. Zafir hâlâ bizden birkaç metre uzakta öylece dikelmiş sedyeyle götürülen ablasından kalan izlere bakıyordu.
Arkasından yavaşça yaklaşıp göğsümü sırtına yasladım,kollarımı da beline doladım.
"Ben hep arkandayım,yorulduğunda,yaslanmak istediğinde hep buradayım." Dedim bir elimi kalbine götürürken. Konuşmaya devam ettim.
"Ben hep kalbindeyim,korktuğunda, ağladığında,güldüğünde,cesaretini yitirdiğinde, gücün tükentidiğinde kalbindeyim." Dedim sonra kollarımı çözüp yanına geçtim. Onun gibi durdum ve onun baktığı yere baktım.
"Ben hep yanındayım, yürümek istediğinde,durduğunda, koştuğunda, yorulduğunda, düştüğünde hep yanındayım. Seni kaldırmak için,seninle durmak, yürümek,koşmak, düşmek için." Sonra önüne geçtim ve ellerimi pazularına yerleştirdim.
"Ben hep karşındayım. Yardım istediğinde,konuşmak istediğinde,bir şeyleri hatırlamak istediğinde,arkanda yanında olduğumu sana göstermek için karşındayım. Sana gelecek darbeleri önlemek için,eksik yanını sarılarak tamamlamak için, gözyaşlarını silmek için... Hep karşındayım." Dedim avuç içlerimi yüzüne yerleştirip parmaklarımla gözyaşlarını silerken. Yüzünü avuç içlerime bastırdı.
Ona biraz daha yaklaşıp alnına alnımı bastırdım. "Ben hep seninleyim,ben hep sendeyim. Tıpkı senin bende olduğun gibi. Benimle olduğun gibi..."
"İyi ki sen... İyi ki sen Almina. İyi ki sen her şeyimsin. Her şeyimsin. İyikimsin." Sarıldığımda gülümsüyordum. Eksik yanımız tamamlandı,onun kalbini göğüs kafesimin boş olan tarafında hissediyordum.
🧭
Karşımdaki bebeğe hayranlıkla baktım,Deniz. Öyle güzeldi ve minicikti ki sabahtan beri hayranlıkla onu izliyorduk. Ah evet,odadaydık. Leyla abla bu sabah gözlerini açmıştı elbette ki hepimiz çok zor bir gece geçirmiştik. Hemşireler Deniz'e anne sütü vermişlerdi ve bu bize yardım eden süt anne sayesindeydi,bu kadın bizimle beraber bekleyen o adamın eşiydi.
Bu dünyada güzel insanların olduğunu bilmek bile umut etmeye yetiyordu.
Leyla ablanın durumu şu an çok daha iyiydi normal odaya alınmıştı ve kızıyla ilgileniyordu. Acı çekmesini bile umursamıyor kızını besleyebilmek için sütü gelsin diye sürekli beslenmeye çalışıyordu ve yürümeye çalışıyordu. Etrafından yani bizlerden de aldığı destekle çok daha iyiydi. Melis yola çıkmıştı ve sanırım yarın burada olacaktı,Mihriban teyze sabahtan eve gitmiş kızı için yemek yapmış gelmişti. Ahmet abi adadığı adağı dağıtmak için birkaç saat yok olmuş sonra da hemen gelmişti çünkü ailesinden asla ayrı kalmak istemiyordu.
Kaan görevinin başına dönmüştü,Tuana da kafeye gitmişti. Ben,Leyla ablaya destek olmak için buradaydım. Zafir ise izin almıştı,zaten yaklaşık bir haftalık izin alacaktı bunu bir gün erkene çekmişti.
Şimdi dışarıya çıkmıştı,sabahtan beri ablasıyla ve yeğeniyle oldukça dikkatli bir şekilde ilgileniyordu fakat Leyla ablayla ikisinin arasında sessiz bir iletişim vardı. İkisi de birbirini gördükleri zaman duruluyorlar ve sadece susuyorlardı. Bunun nedenini merak etsem bile soramıyordum.
"Almina otur artık,sabahtan beri ayaktasın." Diyen Leyla ablayla elimdeki çantayı kenara bıraktım ve odada kimsenin olmamasını fırsat bilip yanına ilerledim.
"Geldim." Dedim gülümseyerek.
"Ağrın var mı abla?" Diye sordum.
"Yok kuzum,inan çok iyiyim. Allah'a şükür." Dediğinde gülümsüyor ve uyuyan kızına bakıyordu.
"Bizi çok korkuttunuz." Dedim usulca. Niyetim asla onu üzmek değildi sadece içimden geçeni söylemiştim.
"Biliyorum, görebiliyorum hepiniz iyi ki varsınız. Yalnız olmadığımızı bir kez daha öğrettiniz." Dedi gülümseyerek. Ben de tebessüm ettiğimde kapı tıktıklandı.
Leyla abla,gel,dedikten sonra içeriye giren Zafir'in elinde çiçek ve oyuncak minicik bir ayıcık vardı. Birkaç poşette diğer elinde duruyordu. Ayaklanıp gulerek elindekilere uzandım.
"Bunlar ne?" Dedim oyuncaklara bakarken. Bir yandan da gülüyordum. "Yeğenime aldım." Dedi Zafir.
Leyla abla da kahkaha attığında eli karnına gitti.
"Güldürme beni ablacım. Çocuk daha dün gece doğdu." Dedi Leyla abla sırıtarak.
Zafir elindeki çiçeği ablasına uzattı.
"Olsun,ben almak istedim. Bu da senin için." Dedi gülümseyerek. Uzanıp gamzelerinden öpmemek için zor direniyordum.
"Teşekkür ederim ablacığım,ne gerek vardı?" Dedi tebessüm ederek. O benim yapmak istediğimi yapıp kardeşinin yanağına bir öpücük kondurdu.
"Ellerimi yıkayıp geliyorum." Dedi ve gitti. Gitmeden önce göz işaretiyle beni çağırdığında ilgisi çiçeklerde olan Leyla ablaya bakıp büyük adımlarla arkasından ilerledim.
Banyoya girer girmez kapıyı kapattı ve beni kapıyla arasına aldı.
"Güzelliğin başımı döndürüyor." Dedi dudaklarıma bakarak. Zorlukla yutkundum. Nefes nefese kaldığımda dudaklarımı yalamak istedim ama yapmadım.
Gözlerimi kırpıştırarak gözlerine baktım.
Elini, üzerine giydiği ince,siyah,mevsimlik ceketin iç cebine doğru götürdü.
Gözlerim eline odaklandığında elinde beliren tek dal çiçeğe baktım.
Gözleri aheste aheste yüzümde dolaştı ve aralık duran kısık bakışları dudaklarımda durdu. Sonra dilini dudaklarının üzerinde gezdirip tekrar gözlerime baktı. Ben de istemsizce dudaklarımı yaladığımda gözlerinde beliren kor alevler ve oynaşan kıvılcımlar yutkunmama sebebiyet verdi.
Dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrıldı.
"Bu çiçeği biliyor musun?" Dediğinde sesindeki boğukluk ellerimi kapıya bastırmama neden oldu.
Dudaklarım aralandığında başımı iki yana salladım. Bir elini başımın üzerinden kapıya bastırdı, başını eğip boynuma doğru yaklaştı ve nefesini boynuma doğru verip burnunu boynuma değdirdi ve hemen geri çekti. Boynumdan derin bir nefes aldığını hissettiğimde gözlerim kapandı. İçimden bir şeylerin alev almaya başladığını hissettim.
"Nergis Zambağı,güzel hatun çiçeği de deniyormuş." Dedi boynumdan çekilmeden. Yutkundum.
"Bu çiçek, görkemli güzelliğin simgesi,senin gibi. Ayrıca güzelliğin ötesinde değeri belirtmek için kullanılır,sana olan aşkım gibi. Nergislerin yetişmesine neden olan soğanı zehirlidir buna rağmen baş döndürecek şekilde güzel kokar. Senin gibi... Üzerine Deniz'imin kokusu sinmiş." Derken çiçeği boynumun açıkta kalan yanında gezdiriyordu.
"Nergis çiçeğinin hikayesini anlatayım mı?" Dediğinde hala bana kendisi temak etmiyordu ve o teması benden beklediğine emindim ellerimi kaldırıp ilk önce beline,oradan da sırtına doğru yerleştirdim ve gözlerimi kapatıp başımı olumlu anlamda salladım.
"Duyamadım sevgilim." Dedi dudaklarıma doğru nefesini verirken.
"Anlat." Diye fısıldadım.
"Narcissos bir gün dağlarda gezinirken susar ve su içmek için önüne çıkan pınara doğru yönelir. Ancak birden karşısında bir hayal belirir ve kendisi bu hayale Âşık olur. Elini uzatıp dokunmak istese de bir türlü ulaşamaz. Çünkü gördüğü hayal kendisinin görüntüsüdür ve kendisine âşık olmuştur. Ardından Narcissos zamanla bu aşka dayanamaz ve ölür. Öldüğü yerde de bir çiçek belirir ve bu çiçek nergistir." Sustu ve duraksadı, gözümün önüne gelen saçımı usulca kenara çekti.
"Ben Narcissos'sam sen benim yansımamsın,ben kendime değil sana aşığım. Ölürsem sana olan aşkımdan,kendimi düşündüğümden değil. Asla da olmaz... Ve öldüğüm yerde bu çiçek belirir çünkü o çiçek sensin,kalbimde yaşadığın gibi benim öldüğüm yerde sen bitersin,sen yeşerirsin. 'Nergis çiçeğini koklayınız; o sizi delilikten, barastan ve cüzzamdan korur,' demiş peygamber efendimiz. Sen benim koklamaya doyamadığımsın." Dediğinde dolan gözlerimden birer damla yaş aktı.
"Sen o kadar güzel bir adamsın ki... Zafir. Teşekkür ederim. Beni böyle sevdiğin için,çok teşekkür ederim." Dedim zorlukla. Ne denir bilemedim ki... Onun sevgisi karşısında ne desem bilemedim.
"Teşekkür etmesi gereken benim,bana layık olanın fazlasısın, özür dilerim sevgilim. Zamanında kalbini kırdığım için yine özür dilerim senden." Dediğinde hıçkırıklarımı zapdetmek zor geldi.
"Geçti,geçiriyorsun." Dedim gözlerine bakarken.
"Geçireceğim,izi kalırsa üzerini çiçeklerle süsleyeceğim." Dedi,parmaklarımın ucunda yükselip sırtında olan ellerimi boynuna doladım. Ve yanağına ufak bir buse kondurdum.
"İznim var mı?" Dediğinde boynuna dudaklarımı değdirdim ve ona sözsüz izin verdim.
Elleri belimi bulup sıkı sıkı kavradı,dudaklarını defalarca kez boynuma bastırdı ve öptü,kokumu içine çekti. Saçma sapan bir yerdeydik ama o olduğu için bu bile önemsizdi.
"Buradan çıkmamız gerekiyor ama seni bırakamıyorum." Dediğinde kıkırdadım.
Geriye çekilip aniden tebessüm eden dudaklarımdan sertçe öptü.
"Zafir." Diye fısıldadım başımı döndürüşüne karşılık.
"Hım?" Dediğinde gırtlaktan gelen sesi beni garip şekilde etkilemişti, kasıklarıma yayılan sızılar beni utandırsa da ondan etkilendiğim reddedilemez bir gerçekti.
"Çıkmamız gerekiyor." Dedim zorlukla.
Kirpiklerinin arasından bana bakıp gülümsedi. "Çıkalım." Dedikten sonra geri çekildi ve kapıdan çıkmadan önce dudaklarıma yine sertçe bir öpücük kondurdu. Ve ardından kapıyı açıp çıktı. Ardında sarhoş gibi bir ben bırakmıştı, ayrıca elime de çiçeği ne ara tutuşturduğunu bilmiyordum.
🧭
Kucağında Deniz'i tutan Zafir'i dakikalardır izliyordum. Yaklaşık yarım saat önce o tuvaletten çıktıktan sonra odaya herkes doluşmuştu. Herkes hediye olarak bir şeyler almıştı,Leyla abla da Ahmet abi de çok mutlulardı ve bütün ilgi Deniz'in üzerindeydi.
Fakat en ilgili kişi dayısıydı.
Zafir, yarım saate yakındır Deniz'i bir an olsun kimseye bırakmamış kucağında konforlu bir uyku çekmesini sağlamıştı. Deniz, dayısını çok sevmişe benziyordu çünkü hiç ama hiç ağlamamıştı ve arada bir gülümsüyor gibi oluyordu. O anlarda Zafir'in ona bir şeyler anlatıyor olması ise ona bir kez daha hayran olmama neden oluyordu.
Açıkçası onun bu kadar ilgili olmasını beklemiyordum. Elbette ki yeğenine olan sevgisini biliyordum fakat onu bu şekilde sanki bir çocuğun yeni doğan kardeşine ilgili olması gibi ilgi göstermesi yüzümden eksilmeyen bir tebessüme neden olmuştu.
"Oğlum ver biraz da biz sevelim ya." Diye sitem eden Mihriban teyzeyle hepimiz güldük. Zafir ise üstten bir bakışla annesine baktı.
"Benden sonra seversiniz." Dedi Zafir. Küçük bir çocuk gibi inatlaşıyordu. Emindim ki o sıra hiçbir zaman gelmeyecekti.
"Hayır kolunda mı ağrımadı senin?" Dedi Leyla abla.
"Ufacık bir şey,Leyla ne ağrıması?" Dedi ablasına kızgınlıkla. Bu duruma Leyla abla kahkaha attı.
"Delirmiş bu. Yakında bu da yapar çocuk görürsünüz." Dediğinde Leyla ablanın bana bakması baştan aşağı kızarmama neden oldu.
Utançla gözlerimi kaçırdım o sırada gözlerim ilk önce bana imalı tebessümü ile bakan Mihriban teyzeye oradan da Zafir'e değdi. O imalı bakmıyordu,ima o olmuş gibiydi. Dünden razıyım der gibi bakıyordu. İki kat kızardım.
Yanımda duran Tuana koluyla beni dürteklerken utançla ayağa kalktım.
"Ben bir lavaboya gideyim." Dedikten sonra kaçarcasına odadan çıktım. Odadaki tuvaleti kullanmak doğru değildi, Leyla abla mikrop kapabilirdi ki amacım zaten tuvalete gitmek de değildi, kaçmaktı.
Kapıdan çıktıktan sonra sırtımı hemen yandaki duvara yasladım.
Elimi kalbime bastırıp derin derin nefes aldım. Neyine heycanlanıyorsam? Sanki çocuğum olacakmış gibi bir de gereksiz heyecana kapılmıştım. Zafir zaten bana izinsiz dokunmazdı ki olay bu değildi. Olay biz birlikte olsak bile bizim bir çocuğumuzun olma ihtimalinin çok düşük olmasıydı. Hiçe yakınlıktı bu.
Gözlerim,kattaki duvarlarda bulunan bebek tablolarına takıldı. Her birinde çok sevimli bebekler vardı,koridorda gezinen anneler ve onlara eşlik eden babalar. Bazı odalardan yükselen bebek ağlama sesleri... Burukça tebessüm ettim. Yavaş adımlarla bu katta bulunan camekan bebek yoğun bakımına ilerledim. Bebekler kuvez içinde kimisi mavi ışıkla uyuyor, kiminin minicik burnunda solumuna yardımcı olan tüpler bulunuyordu. Hepsi birer mucize gibiydi...
Biraz ilerleyip bir erkek çocuğunun önünde durdum,ismi Umut'tu kuvezin altında adı yazıyordu.
Umut.
O kadar sevimli bir bebekti ki... Tıpkı diğer melekler gibi...
Elimi kaldırıp camdan ona dokundum. Dokunduğumu sandım,hayal ettim. İçli bir nefes çektim,tedavi olsam da olmayacak mıydı acaba? Hayal ettim,bir bebeğimizin olduğunu. Zafir'in onu çok sevdiğini onunla ilgilendiğini, kucağından indirmemek için benimle inatlaştığını,ilk anne-baba diyişinde,ilk adımında,ilk diş çıkardığında,ilk gülüşünde,ilk banyosunu yaptırırken, büyüdüğünde,birlikte yemek yediğimizde, onunla oyunlar oynadığımızda... Hepsinde bebeğimizle Zafir'i,bizi hayal ettim.
Sahiden sadece hayal olarak mı kalacaktı?
Zafir'e söylediğimde ne tepki verecekti?
Çok üzülür müydü?
Evet, üzülürdü.
Seni hiçbir zaman bırakmam demişti,bu yüzden bırakır mıydı? Vazgeçer miydi?
Sanmam.
Peki neden kalbim bunlara rağmen acıyordu? Onun hayallerini yıkacağım için mi,yoksa hayallerimin gerçek olmayacağı için mi?
Onun Deniz'e olan ilgisini şimdiden görebiliyordum,ona kapıldığı bile belliydi. Bu beni o kadar sevindirmiş ve heyecanlandırmıştı ki gerçek olmayacak hayaller kurar olmuştum.
Yanımda bir hareketlilik sezdiğimde soluma doğru döndüm.
Gelen Ahmet abiydi.
Onun da gözleri karşımızda uyuyan Umut bebeğe kaydı.
Elimi usulca camdan indirdim.
"Umut hep vardır demiştin,umut hep varmış Almina." Dedi sesindeki buruk sevinçle.
Gülümsedim.
"Sana,senin bana verdiğin gibi tavsiyeler verebilecek biri değilim. Çok konuşmayı sevmem ben ama senin için deneyeceğim. Ben seninle ve Boran'la konuştuktan sonra umut etmeye başladım Almina. Çünkü ikinizde bana aynı cümleyi kurdunuz hem de birbirinizden habersiz. Umut et dediniz,umut hep var. Umuda tutundum,sizin sayenizde... Ve gerçek de oldu. Dediğin gibi. Sen de umuda tutun kardeşim,ne kadar zor olduğunu inan anlayamasam bile tahmin edebiliyorum özellikle Boran'a dalıp dalıp giderken o anları hayal ettiğinin de farkındayım.
İçeride sana yapılan imadan sonra kaçıp gidince gerçekler bir ok gibi kalbini delip geçmiş olmalı ama unutma Almina umut hep var. Varmış bana da siz öğrettiniz. Sen tıpkı Melis gibi benim de kız kardeşimsin ve inan bana bir abi olarak istediğin zaman kapımızı çalabilirsin. Elimden ne geliyorsa yapmak için hazırım. Ayrıca tanıdığım bir kadın doğum uzmanı var, İstanbul'da istediğiniz zaman size yardımcı olacak." Dediğinde gözlerimden akan yaşlarla ona baktım.
"Gerçekten mi?" Diye sordum zorlukla. Gülümseyerek başını salladı.
"Gerçekten." Dedi.
"Teşekkür ederim abi ama şimdi Zafir bilmesin olur mu aramızda kalsın ben uygun bir zamanda ona da söyleyeceğim sadece şu an onun hayallerini yıkmak istemiyorum." Dediğimde anlayışla gülümsedi.
"Sen nasıl istersen abiciğim,hadi gel sil gözyaşlarını da gidelim. Sen gidince Boran benim kızı bıraktı kucağından arkandan gelecekti de ben durdurdum,meraklanmıştır şimdi o." Dedi gülerek.
Gözyaşlarımı silerken ben de güldüm.
"Gidelim de merak etmesin." Dedikten sonra odaya ilerledik. Umarım ağladığımı anlamazdı.
İçin kan ağlıyor onu ne yapacağız?
Olsun. Umut hep var belki bir gün hayallerimiz gerçek olur iç ses.
Haklısın,umut hep var.
Kapıdan içeriye girdiğimizde yaklaşık bir saat daha orada durduk ardından Leyla abla tabiri caizse hepimizi kovdu. Zafir ile şimdi onun evine gidiyorduk. Tuana ile konuşmuş öyle ayrılmıştık o da Kaan'la bir plan yapmıştı. Hepimizin içinde değişik bir huzur vardı ve sonunda mutluyduk iki gündür duş almadığım için kaşınan saçlarım dışında cidden bir problemim yoktu.
Bir de zihnimdeki düşünceler olmasa...
Nasıl söyleyecektim bilmiyordum ama sanırım bunu bugün yapamayacaktım.
Araba evinin önünde durduğunda ikimizde indik. El ele tutuşup evine doğru ilerlerken yine ilk benden adımı beklemişti.
Kapıyı açtıktan sonra boş ev bizi karşılamıştı, bütün çalışanlar izinli olmalıydı ki yoktular.
Zafir, içeriye geçmemi sağladıktan sonra kapıyı kapattı ve sırtını kapıya yaslayıp gözlerini kapattı.
"Zafir?" Dedim iç çekerek.
Gözlerini açıp merede olduğunu hatırlamış gibi gülümsedi.
"Efendim?" Dedi doğrulurken. Aslında çok yorgundu ve anladım ki belli etmek istemiyordu.
Anlayışla yaklaştım ve ona ayak uydurdum,o anlatmadan ben sormak istemiyordum. Ve onun anlatmak istediğine emindim sadece birazcık zaman gerektiğini düşünüyordum doğru zaman geldiğinde de ona ne olduğunu soracaktım. Ablasıyla arasında bir sorun vardı sorun değildi ya da adı her neyse ama bir şey vardı işte. Onları sessizleştiren, güçle birbirlerine bağlayan ama bir yandan da birbirlerine bakamadıkları bir sebep vardı.
Bekleyecektim ve emindim o da anlatacaktı.
"Duş alabilir miyim?" Diye sordum konuyu değiştirerek.
Rahat bir nefes verip beni kollarının arasına çekti ve merdivenlere yöneldik.
"Sorman hata yavrum,ev senin istediğini yap.Ben koridordaki duşa girerim,sen de burayı,benim odamdaki duşu, kullan ama önce sana kıyafet ayarlayalım." Dedi ve beni odasına soktu. Ben önde o arkamda ilerlerken duraksadım.
O da yanımdan geçip giyinme odasına gitti. Yatağında gri çarşaflar vardı ve takımı olan bir nevresim. Odasında uzun bir pencere vardı ve hemen yanında da bir balkon kapısı bulunuyordu.
"Güzelim? Yanıma gel." Diye seslendiğinde odayı incelemeyi kesip giyinme odasına ilerledim.
Giyinme odasına girdiğimde oldukça geniş olduğunu gördüm,ortada camdan bir ayaklı masa gibi bölme vardı ama üzeri örtüyle kaplı olduğu için altında ne olduğunu bilmiyordum sadece büyüktü. Merak uyandırıcı olsa da gözlerimi oradan çekip sola çevirdim burada yani sol bölmede üniformaları vardı, tişörtleri,hatta botlarına varıncaya kadar hepsi bu sol bölümdeydi.
Tam karşıda duvara gömülü bir boy aynası vardı. Başımı sağ bölüme çevirdim,burada ise takım elbiseleri,tişörtleri,pantalonları,eşofman takımları bulunuyordu.
Saatleri, kemerleri, parfümleri ve ayakkabıları için de ayrı cam bir raf vardı. O kadar düzenliydi ki bu beni şaşırttı.
"Seç beğen bebeğim,ne istiyorsan al." Dediğinde şaşkın şaşkın bakmayı kesip birkaç adım attım, iç çamaşırı alamayacak olmam birazcık kirli hissetmeme neden olsa bile yapacak bir şey yoktu,kısa kollu bir tişört ve bir tane de sporcu şortu aldım.
"Bunlar olur." Dedim fısıltıyla.
"Tamam, istediğin başka bir şey varsa al. Çekinmeni istemiyorum." Dedi elleri saçlarıma dokunurken.
"Yok,yani istediğim başka bir şey yok bunlar yeterli." Dedim boğazımı temizleyerek.
"Tamam o zaman sen burayı kullan ben koridordakinde olacağım." Dedi ve ahşaptan yapılma alttaki çekmeceleri açıp kendine iç çamaşırı aldı,benim gibi o da şort ve tişört aldıktan sonra doğruldu ve alnıma bir buse bırakıp çıktı. Odadan çıktığını da kapattığı kapı sesinden anladığımda transa geçmiş gibiydim.
Kendime gelip olduğum yerde başımı iki yana salladım.
"Kendine gel Almina,kendine gel. Manyak! Delirdin iyice." Dedikten sonra aptal aşıklar gibi sırıttım. "Seviyorum ben bu adamı ya... Of deliriyorum." Dedikten sonra sırıta sırıta giyinme odasından çıktım gözüme takılan o cam bölmeye bakmamaya çalışmış büyük bir savaş vermiştim. Kesinlikle takdire şayan...
Banyoya geçip kapımı kapattım ve elim kilide gitse de kilitlemedim çünkü onun asla gelmeyeceğini biliyordum bu yüzden rahattım,kendimi güvende hissediyordum. İlk önce kıyafetleri kenara bıraktım ve suyu ılığa ayarlayıp açtım.
Ardından banyoyu inceledim bu sırada da üzerimdeki kıyafetleri çıkarmaya başladım.
Banyosu gri tonlardaydı evin çoğu bölümü gibi burası da grinin tonları ve beyaz ağırlıklıydı.
Gayet modern ve sade dizayn edilmişti.
Banyo tezgahında tek bir diş fırçası, macun,tarak, tıraş köpüğü ve makinesi görmek tebessüm ettirdi.
Tamamen çıplak kaldıktan sonra saçlarımı da çözüp duşakabine ilerledim. Gözlerim kısacık bir kapı kilidine takılsa da umursamadım içimdeki güven korkumu bastırıyordu.
Ilık su vücuduma değer değmez irkildim fakat sonradan alışmaya başladım ve yavaş yavaş gevşedim. Vücudumdan ruhumdan akan ve zihnimdeki kötü düşüncelerden günlerin ağırlığından arındıran su yeniden doğuş gibiydi.
Zafir'in şampuanına uzanıp avcuma biraz döktüm ve yayılan mentollü parfüm kokusuyla derin bir nefes aldım. Saçlarımı köpürtüp temizledim, vücudumu da vücut jeliyle yıkandıktan sonra durulandım. Dikkatli şekilde banyodan çıkarken sağda asılı duran havluyu es geçip dolabı açtım ve alt taraftan kendime temiz bir havlu aldım.
Aynada kendime baktığımda rahatlamış vücudumla gözlerime çöken uykunun resmi belirmişti.
Kurulanıp üzerimi giyindim ve kirli kıyafetlerimi sepete attım ardından da saçlarımın nemini alıp kuruttum.
Banyodan çıktıktan sonra bana bol olan kıyafetlerin rahatlığıyla da gelen uykum yatağı görünce daha da arttı fakat Zafir'i bulmam gerekiyordu.Konuşmak istiyordum, duygularını merak ediyordum. Aklımdaki soruyu sorup sormamam onun elinde olacaktı. Eğer kötü bir haldeyse sormayacaktım.
Onu zorlamak istemiyordum.
Zafir için ablası çok değerliydi ve o konu ablası olunca küçük bir çocuğa dönüşüyordu, tıpkı on altı yaşındaki haline dönüyordu.
"Zafir?" Diye bağırdım birazcık. Koridordaki banyoya ilerlerken ama ses gelmedi.
"Zafir." Diye bağırdım tekrardan.
"Sevgilim?" Diye sordum.
Banyodan gelen hıçkırık sesiyle elim banyo kapısında asılı kaldı,çalamadım. Bir süre sessizleştim. Su sesi yoktu ve tek duyulan ses bir şeylerin devrilme sesiydi.
"Zafir!" Diye yine bağırdım. Bu sefer kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi ve ardı ardına vurmaya başladım.
"Zafir? Sevgilim kapıyı açar mısın?" Dedim korkuyla.
Ses gelmedi, kapı da açılmadı. Ardından onun ağladığını kanıtlayan bir hıçkırık sesi daha duyuldu. Sesi boğuktu, kalın sesi çatlayarak çıkıyordu.
"Zafir,korkuyorum. Lütfen kapıyı açar mısın?" Dedikten sonra onun sesini duydum.
"Git." Dedi fakat başımı iki yana salladım görmeyecekti biliyordum ama hissederdi değil mi? Onun ağlaması beni her zaman ağlatacaktı. Gözlerim hızla dolmuştu.
"N'olur aç,gitmek istemiyorum. Korkuyorum, lütfen Zafir." Dedim sakince.
Kilidin çevrilme sesi duyulduğunda hemen kapıyı ittim. İçeriye girdiğimde etrafa dağılmış birkaç eşya ve şortuyla duvar dibine çökmüş Zafir'i gördüm. Gözleri kan çanağına dönmüş ve şişmişti.
Gözümden bir damla yaş akarken hızla dizlerimin üzerine,onun yanına çöktüm. Avcu kesilmişti,yere damlayan birkaç damla kan buz kesmeme neden oldu.
Dizlerimin üzerinde yükselip başını göğsüme bastırdım ve ellerim tuvalet kağıdına uzandı. Bir demet peçete koparıp Zafir'in avcuna bastırdım ve ellerimizi birbirine kenetleyip peçeteyi avucumuzun arasına hapsettim.
Diğer elim başını göğsüme bastırmış şekilde saçlarıyla oynuyordu.
"Sevgilim,elini mi kestin?" Dedim usulca. Ne oldu diye sormadım şimdi değildi şu an sırası değildi. O koskoca adam karşımda ufacık bir çocuğa dönüşmüşken değildi. Dertleri onu büyütmüştü buna tekrar izin vermeyecektim.
Onu dertlerine döndürmeyecektim.
"Yanlışlıkla oldu,sakallarımı kesecektim. Deniz'e batmasın diye." Dedi usulca. Gözlerimden akan yaşla burnumu çektim ve yutkundum.
"Tamam,tamam olsun yarabandı yapıştırırız. Sakallarını da ben keserim olur mu?" Diye sordum.
"Çok yoruldum," dedi sadece yorgunca verdiği nefes bol gelen tişört sebebiyle açılan göğsüme çarptı.
"Anlatmak ister misin?" Dedim sakince.
Ses tonumu ayarlamam önemliydi. Vazgeçmesini ya da ters tepmesini istemiyordum anlatsın istiyordum. Onu bu hâle getiren ne merak ediyordum. Ne olmuş olabilirdi ki?
"Ağır gelir,çok ağır gelir sana. Kıyamam ben sana da." Dediğinde başımı iki yana salladım.
"Hayır, hayır ağır gelmez sen bana kıymazsın. Hadi anlat bana. Hadi sevgili sevgilim." Dedim usulca.
Gözünden damlayan bir damla yaş göğsüme damladı,kalbime aktı.
"İçimdeki çocuk çok çaresiz,on sekiz yaşındaydım. Babaannem ablamı evlendirmek istiyordu,Mardin'den bir adamla ama ablam istemiyordu ailecek istemiyorduk. Adam belalı bir tipti, başımızda babamız yoktu. Korkuyordum çünkü ailemi korumak istiyordum. Babaannem de adamın belalı bir tip olduğunu öğrenince vazgeçti ama herif ablama takmış. Ben birkaç defa tehdit ettim bunu. Biz de aşirettik sanırım buna güvendim hiçbir bağım olmasa da güvendim ve defalarca kez ablamdan uzak dursun diye tehdit ettim ama fayda etmedi.
Kaçırdı ablamı,askerden yeni dönmüştüm ve askeriyedeydim. O gün eve geç gitmiştim.
Annemler evde yoktu, korktum. Sonra bayılmışım uyandığımda bir evin bodrumundaydım ablam... Ablam da." Duraksadı yutkundu. Nefes almaya çalıştı sakinleşsin diye saçlarıyla oynadım. Avuçlarımızı ayırdı. Doğrulmak istediğinde izin vermedim. Diğer elimi de saçlarına yerleştirdim ve usulca okşadım.
"Devam etmelisin sevgilim." Dedim sakin bir biçimde.
İç çekti.
Gözyaşları hızlandı.
Benimkilerde...
"Ablam yerdeydi,ç-çıplaktı." Dedi ve başını boynuma gömüp parmaklarını belime bastırdı. Canı yanıyordu,can çekişiyormuşcasına sesler çıkarıyor hıçkırarak ağlıyordu.
"Şşt, geçmişte kaldı bak şu an iyiyiz. Ablan iyi,hadi devam et. Devam et de son bulsun bu acıyı tek başına taşıma. Hadi sevgilim." Dedim nemli saçlarının arasına bir öpücük kondurarak.
Derin derin soludu sakinleşmeyi bekledi öfkesi ciğerlerine dolmuştu.
"Ellerim,ayaklarım bağlıydı. Çözebileceğim bir şey değildi. Zincirle bağlıydım. O piç,ablama gözümün önünde..." Dedi dişlerinin arasından ve sustu.
Leyla abla...
Leyla ablam...
Bunu hiç düşünmemiştim bırak düşünmeyi aklımın ucundan geçmemişti.
Aklımda bir zelzele olduğunu hissettim.
Ellerim, ayaklarım buz kesti, Zafir'i tutuşum gevşedi. Leyla ablaya, kardeşinin gözü önünde... Allah'ım sen,sen aklıma dirayet ver ne olur Rabbim.
Ben...
Çok kötü hissediyorum,bu çok çok kötüydü bu aşırı kötüydü. Çok ağırdı bu, nasıl kaldırmıştı? İkisi de nasıl ayaktaydı? Ben nefes,nefes alamadığımı hissediyordum.
Onlar daha küçüktü,izinleri yoktu. İstemedikleri için,Leyla abla'm... Büyüdükçe un ufak olmamış mıydı? Gülüşü çok güzeldi,çok yaralı olduğu için mi böyleydi? Gözlerinde bana karşı anlayış gizliydi sebebi bu muydu? Susuyordu,sessizliği kardeşinden mi geliyordu? Zafir de susuyordu? İkisi de zamanında birbirlerini kurtarmak için bağırdıklarından yorulmuşlar mıydı, bu yüzden mi susuyorlardı?
Sessizliği mi kardeşlik bilmişlerdi? Sırların mihnetini bellerine mi yüklemişlerdi? İyi de bu sır çok ağır değil miydi?
Beni kendime getiren tuvalete eğilmiş kusan Zafir'di.
Gözlerinin önüne gelenler içine fazla mı gelmişti? Bu yüzden içindekileri dökme ihtiyacı mı hissetmişti?
Güçlükle ayağa kalktım ve yalpalayarak ona ilerledim ve sırtını sıvazlayıp alnına elimi koydum.
"Ben yanındayım,arkandayım, sağında,solunda, önündeyim,ben seninleyim ben sendeyim Zafir." Dedim bağırarak ağlarken.
Rahatladıktan sonra sifonu çekti ve tutunarak ayağa kalktı.
Aynanın karşısına tutunarak geçti elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Ellerini tezgaha yaslayıp aynadaki aksine baktı. Avuç içinden damlamaya devam eden tek tük kan lavaboya akıyordu. O ise sadece aynaya bakıyordu.
"Zafir?" Diye seslendim fakat o transa geçmiş bir şekilde kendini izliyordu. Kesik olan elini kaldırdı ve yüzünü sıvazladı,elindeki kan yüzüne bulaştı.
Sonra aniden kapıdan çıkıp gitti. Hemen doğrulup koşarak peşinden ilerledim. Yüreğim hem korkuyla hem de öğrendiğim gerçeğin altında eziliyordu korkuyordum hem de çok korkuyordum.
Nefesim kesiliyordu, ağlamaktan gözlerim acısa da umrumda bile değildi.
Canım öyle bir yanıyordu ki hiçbir su,bu yangını söndüremezdi.
Odasına girdi,ben de arkasından girip kapıyı kapattım. Yatakta duran nergis zambağı gözüme çarptı. Giyinme odasına girdik. Ardından o büyük camın üzerinde örtülü duran siyah, kadife örtüyü aniden çekti ve yere attı. Ortaya çıkan kurşunlar ve çakılar bir adım geri gitmeme neden oldu,kurşunlardan bazıları kanlıydı.
"O piç teröristmiş." Dediğinde tehlikeli bir şekilde bana döndü.
"Aşiret ya da mafya falan değilmiş o piç kurusu teröristmiş." Soluk soluğa konuşuyordu. Yüzünde tehlikeli bir tebessüm oluştuğunda yutkundum. Göz bebekleri büyümüştü.
Yüzündeki kan onu korkunç bir hale getirmişti, kendinde değildi biliyordum.
"Ben ablamı kaybetmemek için o herifi gömdüm. Keşke diri diri yaksaydım ama tek kurşunla işini bitirdim. Resmi olarak askerdim ilkte ceza aldım çünkü izinsiz yapmıştım ama sonra affedildim. Fakat ben kendimi hiçbir zaman affedemedim. Ben ablamın ruhunu kaybedişine şahit oldum,Ahmetle tanışasıya kadar benim ablam bir ölüydü,bunun nedeni o herifti. O herifin ablama takık olmasına sebep olan bendim çünkü o herifin kızı dağda mahsurdu ben onu masum sanıp kurtardım,o kız bana aşık olmuş ama benim umrumda bile değildi. Kız kendini öldürmüş babası da intikam almak istemiş güya. Orospu çocuğu, benim ablamı yaktı." Dedi kinle.
Gözyaşlarım boynumdan süzülüyordu.
"İlkte sana olan öfkem,korkum,nefretim, bütün o saçma imalarım,sözlerim bu yüzdendi. Korktum. Aileme yakındın,korktum. Yine aynı şeyleri yaşamaktan ölesiye korktum. Nefretimi kustum yeri geldi yakın oldum yeri geldi senden nefret ettiğimi yansıttım öyle olmasa bile öyle gibi davrandım çünkü gözlemlemeye çalışıyordum. Seni yurtdışında bile takip ettirdim seni oradan çıkarttım çünkü inanıyordum sen o soysuzlardan değildin ama bu sefer de sen bana inanmıyordun çünkü seni kendimden soğutmuştum. İlk döndüğün zamanlar yine sana kötü davranıyordum çünkü bir anda iyi davranırsam işi bok edeceğimi düşündüm. Salaklık ettim ama korkuyordum. Özür dilerim Almina,seni kırdığım için çok özür dilerim ama ben ablamı o gün koruyamadığım için bu sefer korurum sanmıştım." Dediğinde çaresizce yere çöktü.
Dizlerime ellerini koyduğunda hıçkırdım ve ellerimi dudaklarıma götürüp durdurmaya çalıştım.
Yere çökmesine engel olmayı denedim.
"Zafir,kalk lütfen." Dedim zorlukla.
"Affet beni,ben affedemiyorum sen affet. Sen bensin demiştim,sen affedersen belki ben de kendimi affederim Almina,affet beni." Dediğinde yere çöktüm ve boynuna sarıldım.
"Affettim ben seni,sen de kendini affet. Sen suçlu değilsin Zafir,o kız yüzünden ya da o şerefsiz herif yüzünden bunları yaşmanız ve senin engel olamaman senin suçun değil asla değil. Olması gerekiyormuş oldu. Bazen olması gerekir ve olur, kötü de olsa olmak zorunda olan bir şeyi bazen durduramazsın." Dedim ağlayarak.
"Ama neden geçmiyor? Ablam beni affettiğini söyledi hem de yıllar önce,Ahmet biliyor o da beni suçlamıyor,annem de Melis de sen de beni suçlamıyorsun ama neden? Neden bu siktiğimin hissi geçmiyor?" Dedi boğuk ve çaresiz sesiyle.
"Sevgilim,bana bakar mısın?" Başını kaldırdım ve bana bakmasını sağladım.
"Bazı yaralar geçmez ama umut hep vardır. Bak şimdiki hayatlarınız ne kadar güzel. Ablan mutlu,seviyor seviliyor ve bir evlatları oldu. Annen iyi, kardeşin iyi. Biz iyiyiz evet geçmişin izleri hâlâ duruyor ama hepimiz her şeye rağmen iyiyiz Zafir. Yapılması gerekenin fazlasını yapmışsın. Ve sen asla suçlu değilsin. Kendini affetmelisin Zafir. Kendini affet sevgilim." Dedim zorlukla gülümseyerek.
Yerin soğukluğu bu yangınımızı söndürür müydü? Sanmıyordum.
"Affetmek istiyorum ama gözümün önünden gitmiyor, aklıma geldikçe delirecek gibi oluyorum. Babamın emanetlerine sahip çıkamadım ben."
Yutkundu.
"Sen yapılması gerekenlerin fazlasını yaptın ve ailene bir evlattan,kardeşten,abiden öte oldun. Sen o aileye baba oldun korudun, kolladın,elinden hiçbir şey gelmezdi olacak olan her zaman olur Zafir. Sen istediğin kadar engel olmaya çalışsan da bazen engel olmazsın." Dedim kararlılıkla.
"Umut hep var Zafir. Bak,mutluyuz çünkü mutlu olmak için bir zamanlar umutluyduk. Değil mi?" Dediğimde başını olumlu anlamda salladı ve beni gülümsetti.
"Biliyorum hafızandan o görüntüleri silemem ama denerim,hatırlamaman için uğraşırım eğer kabul edersen profesyonel bir yardım alırız. Senin iyi olman için her şeyi yapmaya hazırım yeter ki sen kendini affet." Gözlerinden akan yaşları sildim ve sonra kendi gözyaşlarımı sildim.
"Belki bir gün,olursa da senin sayende olur. Zaten hayatıma giren güzel şeyler senin sayende oldu." Dedi ve gülümsedi.
Gülümsedim.
"Seni seviyorum." Diye fısıldadım dudaklarına doğru.
"Canımdan çok, canımın en içi." Dedi karşılık olarak.
Ben bu akşam yanan biriydim.
O bu akşam yanan biriydi.
Ve biz bu akşam tanışmıştık çünkü;
yanan yananı tanırdı.
***
Bölüm sonu.
Umarım beğenmişsinizdir. Okumadım ve dalgın bir kafayla yazdım bu yüzden saçma kelimeler ya da yazım hatası olabilir sonradan düzelteceğimi bilin <3
Sizleri seviyorum,her şeye ve herkese rağmen iyi ki varsınız.
Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin çünkü hayat çok kısa tıpkı bir soluk nefes gibi.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınız kendinize ve sevdiklerinize iyi bakın 💗 |
0% |