@dolunaydakigelgit_
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım...
İyi okumalarrrrr
Bölüm şarkıları:
Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın-Hande Mehan
Shameless-Camila Cabello
***
Yanan yananı tanırdı.
Öyleydi,dakikalar geçmişti ama hâlâ yanıyorduk.
Zafir'i yerden kaldırıp yatağa getirmiştim. Şimdiyse dizlerime başını koymuş, gözlerini huzurla kapatmıştı. Yüzü karnıma doğru dönüktü. Bir eli belimde diğer eliyse bedeninin altındaydı. Benim sırtım yatak başlığına yaslıydı dakikalardır bu pozisyonda durmak belimin ağrımasına neden olmuştu ama buna asla takılmıyordum zaten ağrıması çok normaldi dünden beri ayaktaydım. Ama sorunumuz bu değildi.
Zafir.
Leyla abla.
Düşünmekten kafayı yeme derecesine gelmiştim,bir elim Zafir'in omzundayken diğer elim de saçlarında dolanıyordu. Parmaklarım hafif dalgalı saçları arasından geçerken bunu bir alışkanlık haline getirmişim gibi tek bir noktaya dalıp gitmiştim, yüzünde; gözünün az altında bulunan yara izine odaklanmıştım ve dakikalardır onun bana anlattıklarını düşünüyordum.
Düşündüm.
Hayal ettim.
Ağladım.
Durgunlaştım.
Sonra tekrar düşündüm,bir çare aradım.
Bilimsel yaklaşmayı denedim ama yapamadım,elimde olmadan gözlerim doluyordu. İlk defa birisini anlamamayı istedim,ilk defa birisini bu kadar anlamamış olmayı diledim ama olmadı. Gerçekler,ben ne kadar uzaklaşmak istesem de benim yüzüme buz gibi suyu çarpa çarpa beni kendime getirtti.
Yaşanmışlıklar insanı her daim yorardı.
Derin bir iç çektim, gözlerimi yüzündeki izden ayırıp başımı arkamdaki başlığa yasladım,çok uykum vardı fakat uyumaya cesaretim yoktu. Zaten bu gece öğrendiklerimin beni uyutabileceğini de çok fazla düşünmüyordum. Yutkunup gözlerimin önüne gelen görüntüleri itelemeye çalıştım,Leyla ablanın başına gelenler beni o kadar etkilemişti ki sürekli kendimi geçmişimin yarattığı o boşluğa doğru düşmek üzereyken buluyordum.
Dün olanlara bugün öğrendiklerim eklenince hayli yorgun düşmüştüm,saatlerdir ağlamak da beni çok yormuştu ve istemsizce uyku bastırıyordu ama sanki uyursam kendime ihanet edecekmişim gibi hissediyordum. Canım yanacaktı ve benim yüzümden de bu gece Zafir'in tekrar acı çekmesini istemiyordum. Zaten ablasının yaşadıkları onu olabildiğince yormuştu.
Leyla ablaya kocaman sarılmak,onunla aynı olan yaralarımızı sarmak istiyordum ama bu konuyu açmasam sanırım daha doğru olacaktı. En iyisi bilmiyormuş gibi yapmaktı. Eğer bir gün Leyla abla bana kendini açmak isterse onu seve seve dinlerdim ama ona sorular sorup ya da bildiğimi belli eden bakışlar atıp onu zan altında bırakmak istemiyordum. Canı yanacaktı çünkü geçmiş her koşulda can yakardı ve ben bunu istemiyordum.
Derin bir nefes daha aldım,Zafir sanırım uyuyordu hiçbir fikrim yoktu çünkü çok sessiz nefes alıp veriyordu. Göğsü yükselip alçalmasa onu da bilmeyecektim. Onun sakin nefesleri ve gevşemiş yüzü beni de rahatlatmıştı oysa ki hâlâ çok gergindim. Gözlerim ağlamaktan acıyordu bunu tabi ki umursamadım.
Zafir'in hareketlenmesiyle aldığım nefesi tuttum. Yavaşça sırt üstü dönüp gözlerini açtı, kıpkırmızı olan gözlerini görmek içindeki paramparça olmuş acıların kalbime batmasına neden oldu.
Yine de yüzüme sahte bir tebessüm kondurdum. Ona, acı çektiğimi belli etmeyecektim çünkü Zafir bu konuda oldukça hassastı artık emindim ki ben ona yaşadıklarımı anlatırken de bu konuda bu yüzden o kadar çok ağlamıştı. Çünkü ablasıyla benzer durumlardaydık. Leyla ablam... Sanırım gerçekten de abla kardeştik.
Zafir'in yutkunmasıyla gözlerim adem olmasına kaydı,kurumuş dudaklarını yaladı ve zorlukla araladı. Onu ağlarken görmek çok garipti. Evet erkekler de ağlardı ama çoğu erkek gizli ağlardı. Bana göre Zafir de o erkeklerden biriydi çünkü bu zamana kadar iki defa ağladığına şahit olmuştum birisi benim için birisi de ablası içindi. Zafir'in herkesten gizli ama benim yanımdayken ağlaması beni çok üzse de,bana güzel hissettiriyordu çünkü o sadece güvendiği, sevdiği kişilerin yanında duygularını belli eden bir adamdı. Dışarıya karşı ise tamamen soğuk ve mesafeliydi. Olması gereken de buydu fakat onda ayrı bir şey vardı. Annesinin önünde bile ağladığını görmemiştim.
O çevresine duvar örmüyordu,o duvarın kendisi olmuştu.
"Yavrum." Dediğinde kalın,boğuk sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Efendim?" Saçlarını okşarken gülümseyerek bunu sormak bana çok zor gelmişti. Ama başarıyordum,onun yaptığı gibi güçlü görünmeye çalışıyordum.
Dışarıya karşı ikimiz de güçlüydük ama birbirimize yeniktik. Sorun değildi zaten biz ilk önce birbirimize yenilmiştik.
Doğrulup oturur pozisyona geldi,bir süre öylece durdu.
Sonrasında ise sağ elini ensesine götürüp saçlarını çekiştirdi. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
"Nereye gidiyorsun?" Diye sorduğumda beni yanıtsız bıraktı.
"Uyu,geliyorum." Dedi ve odadan çıktı. Ona biraz izin vermenin mantıklı olduğunu düşündüm. Yalnız kalmalı ve kendini toparlayacak bir fırsat edinmeliydi emindim ki bu ona iyi gelecekti çünkü Zafir yalnızlıktan beslenen bir adamdı.
Aynı bizim gibi.
O gelmeden önce sol tarafa geçtim ve ince pikenin altına girdim. Onunla birkaç kez uyumuştuk ve ben istemsizce buna alışıyordum. Rahatsızlık duymuyordum ama değişik hissettiriyordu hem yanlış hem de bir o kadar doğruydu.
Odanın sessizliği yüzünden tekrardan düşüncelerimin istilasına uğramak üzereydim ilgimi dağıtmak için başka şeyler düşünmeye çalıştım. Mesela Deniz'i... Öyle tatlı bir bebekti ki, büyüyünce çok güzel olacağı kesindi.
Umarım kaderi de çok güzel olurdu.
Zafir de yeğenini çok sevmişti zaten ilgili olduğu daha doğmadan belliydi fakat Deniz'i kucağına alır almaz aralarındaki bağı görmemek için kör olmak lazımdı. İstemsizce yine onun nasıl bir baba olacağını hayal ettim sonra ise bunun gerçekleşmesi zor bir durum olduğunu hatırlayıp düşünmemeye karar verdim. Kafamda dönüp duran bir sürü soruna karşı ilk önce içimden birkaç tane dua okudum sonra ise odadaki sessizliği bozmak adına kafamın içinde dönüp duran şarkıyı kısık sesle mırıldanmaya başladım.
Ben şarkıyı mırıldanırken ve uyumamaya çalışırken odanın kapısı yavaşça açıldı,içerinin karanlığına daha da karanlık katan Zafir içeriye girdi. Kapıyı kapattıktan sonra yatağa doğru adımladı, karanlıkta onu görmek çok ama çok zordu bu yüzden genel olarak sesleri dinliyordum.
Yatağa adımladıktan sonra pikenin üstüne bedenini yavaş bir şekilde bıraktı ardından da derin bir nefes verip başını bana doğru çevirmeden konuştu.
"Neden uyumadın?" Diye sorduğunda sesi mesafeli ve soğuk değildi.
"Seni bekledim." Diye fısıldadım onun aksine. Yavaş bir şekilde bana doğru döndü. Bir eli havalanıp dağılmış saçlarıma uzandı.
"Bekleme," dediğinde garipsedim ve yutkundum.
"Neden?" Diye sordum istemsizce.
"Beklemeye alışma." Bu kez de bunu demesi merakımı körükledi, parmakları masaj yapar gibi saç diplerimde dolaşıyordu.
"Niye ki?" Ne demeye çalışıyordu?
"Uyu dediğimde uyumak zorundasın,beni beklemeye alışma çünkü gelmediğim günler çok olacak Almina." Dedi sakince. Sanki çok olağan bir şey söylüyormuş gibiydi. Evet olağan bir şeydi ve evet ben zaten bunları bilerek bu yola çıkmıştım ama bunun alakasızca konumuz olması garibime gitmişti. Ne alakası vardı ki? Bu konu da nereden çıkmıştı?
"Neden böyle bir şey söyleme ihtiyacı duydun?" Diye sordum yarı öfkeli ses tonumla.
"Kızma,sadece hatırlatıyorum. Başka bir sebebi yok." Dedi fısıldayarak. Saçlarıma bir öpücük kondurdu.
"Kızarım Zafir. Ben bunları zaten biliyorum ve her şeyi göze aldığım için seninle birlikteyim bu durum hep aklımda hiçbir zaman da unutmayacağım, senin mesleğin benim özelim ve ben bana özel olan hiçbir konuyu unutmam. Senin de defalarca hatırlatmana gerek yok hele ki zor zamanlar geçirdiğimiz bu günlerde." Dedim hızlı hızlı konuşarak bu konu beni öfkelendirmişti.
Saçlarımı son kez okşayıp alnıma bir buse kondurdu ardından da beni göğsüne çekti.
"Haklısın,özür dilerim." Sesli bir nefes verdim ellerimi beline öylesine koyduğumda ona hâlâ kızgındım, hayır nereden çıkmıştı yani bu?
"Çok mu kızdın?" Sesi derinden geliyordu,yorgunca sormuştu fakat oldukça da önemsiyor gibi merak duygusu sesini ele geçirmişti.
"Hayır." Dedim düşüncelerimin ve hissettiklerimin aksine.
Belimde olan elini sıkılaştırdı.
"Sarıl o zaman."
"Sarılıyorum zaten."
"Hayır sarılmıyorsun." Aniden kendini geri çekti.
Başımı geriye doğru attığımda ne olduğunu sorgulayarak baktım. Kaşlarını çatmıştı,karanlıkta çok seçilmeyen yüzüne bahçenin ışığı az da olsa vuruyordu. Yüzünün sağ tarafı aydınlanmış keskin yüz hatları belli oluyor kıvrık kirpikleri kaşlarına değiyordu.
"Ne oldu?" Diye sordum sorgulayarak.
Yutkunuş sesi kulaklarıma doldu,elini belimden çekip,eliyle yüzüme gelen saçlarımı kenara çekti.
Derin derin soluyordum ve her bir nefeste onun kokusu ciğerlerime nüfuz ediyordu.
"Dokunuşum seni rahatsız mı etti? Düşüncesiz herifin tekiyim." Sorusu üzerine yutkundum, Böyle düşüneceği aklıma gelmemişti ki düşünmekte haklıydı.
Başımı iki yana salladım,onu anında reddettim.
"Hayır,hayır öyle değil. Senden rahatsız olmuyorum ki ben, rahat olabilirsin Zafir." Dedim yanaklarım ısınırken. Aklımda değişik görüntüler beliriyordu ve bu hiç iyi değildi, neden böyle düşünceler altında kaldığımı bilmiyordum ama utandırıyordu.
"Dalgınım biraz,düşünmeliydim." Dediğinde kaşlarımı çattım ve iç çektim. "Sorun yok sevgilim, lütfen rahat olur musun? Sana söz veriyorum rahatsız olursam bunu belirteceğim ama sen düşünüp durma artık." Dedim gülümseyerek.
Baş parmağı yüzümde gezindi.
"Elimde değil sana zarar veririm diye aklım çıkıyor." Derinden gelen yutkunuş sesini duydum.Olduğum yerde yarı şekilde doğruldum ve adem elmasına dudaklarımı bastırdım.
Bir süre bekleyip geri çekildiğimde,dudaklarım temasını kesmiş olsa da Zafir'in kaskatı kesilen bedeni gevşememişti. Art arda yutkunduğunu duydum ve de gördüm. Gün artık aydınlanmaya başlamıştı ve ben hiç uyumamıştım ama bunu sorun etmiyordum çünkü uyursam daha kötü şeyler olacağını biliyordum.
"Sen bana zarar vermezsin,hadi uyuyalım." Kaçarcasına sarfettiğim sözlerle birlikte ona doğru sokulup gözlerimi kapadım. Hızlı nefesleri kulağıma doluyordu,uyuyamayacağımı biliyordum ama yine de kaçmak için bir kurtuluş olarak bunu bahane etmiştim.
İlk önce kastığı bedenini gevşetti. Bacaklarını hareket ettirerek benden uzaklaşır gibi oldu sonra ise belimden tutarak beni kendine çekti ve sıkı sıkı sarıldı.
"İyi uykular bebeğim." Dediğinde sesinde daha önce çok rastlamadığım boğukluk irkilmeme neden oldu fakat bunu ona yansıtmamaya çalıştım.
Ses tonuna hayrandım.
"İyi geceler sevgilim." Dedim fısıldayarak.
Kollarının arasında uykuya dalmak istesem de bu pek mümkün olmadı. İlk defa onunlayken rahat değildim çünkü içimde uyumamamı söyleyen bir his vardı.
🧭
Bir aşkın kör kuyusuna düşmüş,uçsuz bucaksız bir derinlikte kaybolmuştum. Gücüme giden,beni güçsüz hissettiren hiçbir şey yoktu. Tam aksine aslında çok daha iyiydim,eksiklerim tamamlanmış geceme güneş doğmuştu. Beni tamamlayan, anlayan ve bana saygı duyan bir adamla beraberdim. Evet bir zamanlar birbirimizi kırdığımız olmuştu bunu asla inkâr etmiyordum ama bazı kırgınlıklar için gereksiz şekilde kin tutulmazdı çünkü gereksiz ve orantısız bir nefret kötü sonuçlara,çok fazla kin tutmak da insanın kendisine zarar vermesine sebep olurdu.
Beni bugüne kadar kıran anneme de,aynadaki benliğime de gönlümdeki adama da kin tutmamıştım,tutamazdım. Çünkü bazen minnet duygusu ve sevgi bazı olaylarda ağır basardı.
Kin tutmana neden olan olaylar ve kişiler elbette vardı. Ve şu an o anlardan birindeydim.
Geçmişe karşı büyük bir kinim vardı ve bunun bana zarar verecek olması hiç mi hiç umrumda değildi. Yanımdaki adam yaşadıkları yüzünden kabus görüyordu ve bunu farkeder farketmez soluğu yanında almıştım. Hava aydınlanmıştı fakat saat daha çok erkendi,evet gece boyunca hiç mi hiç uyumamıştım ama bir saniye bile yataktan da kalkmamıştım,yorgun bakışlarımla sevgili sevgilimi izlemiştim.
O da sık sık uyanmıştı ve beni her uyanık gördüğünde uyumam gerektiğini söylemişti ama yapamamıştım. Her seferinde tamam desem de olmamıştı. Çünkü biliyordum ki kabuslar girecektim ve bu kabuslar daha kötü olaylara sebep olacaktı. Zafir ise sanki kendisinin kabus göreceğini biliyormuş gibi her seferinde beni uyutmayı denemişti.
Yapmadım ve onun kabus gördüğü anlara şahit oldum.
Lavaboya gitmek için yataktan ayrıldığım o beş dakikalık süreçte geri döndüğümde yatakta,boş yastığıma elini atıp sıkmış, alnında damla damla terler ve dağılmış saçlarıyla derin derin nefesler alıp veren adamı bulmuştum.
Nefesimi tuttum,korkuyla yutkundum.
Saçlarımı taradığım tarağı komodinin üzerine hızlıca koydum ve ilk nefesimi onun yanında aldım. Yatakta hemen ona sokulup elimi alnına attım,bu hissin nasıl olduğunu çok ama çok iyi biliyordum hem de hiç bilmek istemediğim halde biliyordum.
Alnına dokunup saçlarını geriye iteledim, yanlış bir şekilde uyandırmayı istemiyordum çünkü o bir askerdi hem de bordo bereliydi her an tetikte olduğu için alnıma dayanmış bir silah bulmayı istemiyordum çünkü daha önce buna benzer bir olay yaşamıştık.
Tabi ki kafama silah falan dayamamıştı ama refleksleri oldukça gelişmiş olduğundan kendimi tepetaklak bulmuştum.
"Zafir." Diye fısıldadım adını.
Parmaklarım alnındaki saçlarını geriye itmekle meşguldü ve olabildiğince ses tonumu ayarlayarak adını fısıldıyordum.
"Yap-ma. Yapma. Abla... U-uyan." Sayıklamaya başlamasıyla yutkundum ve ses tonumu biraz daha yükselttim çünkü şu an zihninin içinde büyük bir karmaşa vardı. Kendimi duyurmam ve onu gerçek hayatan döndürmem gerekiyordu.
"Zafir,sevgilim. Hadi uyan. Kabus görüyorsun hadi..." Gülümseyerek söylediklerim onun beni ilk gördüğü anda panik yapmaması içindi. Telaşlı halimi görürse bir şey olduğunu düşünebilirdi çünkü zaten daha dün ablası için korku içinde hastanedeydik yeni bir şey olmuş olma ihtimali bu kabusun üzerine ona ağır gelirdi.
Gördüğü rüyanın içeriği geçmişiyle ilgiliydi,bu canımı çok daha fazla yaksa da yüzümdeki titrek gülümsemeyi silmedim. O ise hâlâ sayıklıyordu, yüzü sıkıntılı bir ifadeye bürünmüştü. Yüzünün yarısı yastığa gömülüydü ve acı acı nefesler alıp verirken gözlerini sımsıkı kapatmıştı.
Boynundaki belirginleşmiş damarlara dokundum.
"Abla... Uyan. Abla. Bırak." İçim daha fazla el vermedi daha fazla mantıklı düşünecek halim kalmayınca ses tonumu iyice yükselttim çünkü uyanacak gibi değildi.
"Zafir! Uyan." Dedim.
İlk önce yüzü gevşedi bu anı kaçırmayıp daha yumuşak bir ses tonuyla tekrar seslendim.
"Uyan,sevgilim. Hadi,Zafir..."
Gözleri hızla açılırken soluk soluğa bana baktı, göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm sıktığı yastığı bıraktı ve yüzümü inceler incelemez doğrulup beni kendine çekti. Sıkı sıkı sarıldığında yüzümdeki buruk ifadeyle onu sarmaladım.
Ellerimi dağılmış saçlarına daldırdım,diğer elimle de boynuna tutundum ve onu kendime daha da çok çektim. Başını boynuma gömdüğü için bütün nefes alışverişlerini teminde hissediyordum. Derin derin soluyordu daha kendine gelememişti.
"Sadece bir kabustu,geçti. Bak hepimiz iyiyiz,sen iyisin ben iyiyim. Biz iyiyiz... Ailelerimiz çok iyiler, arkadaşların da iyi. Kötü hiçbir şey yok." Diye konuştum gülümseyerek oysaki içimde bir yerler yanıyordu.
Yutkunduğunu ve derin bir nefes verdiğini hissettim.
"İyi miyiz?" Diye sordu masumca.
Küçük bir oğlan çocuğundan farksızdı şu an. Ve ben onu alıp içime sokmak istiyordum o kadar tatlı ve masum gelmişti ki ses tonu... Boynuna ufak bir öpücük bıraktım.
"Hıhım iyiyiz."
"İyiyiz." Diye onayladı beni,kendini inandırmak istediğini anladım.
"Ne gördüğünü anlatmak ister misin." Geri çekilip yüzüne bakmıştım,ona güven verircesine gülümsemiştim.
Birkaç saniye yüzümü inceledi.Gözleri, yüzümdeki her bir noktada dolaştı. Bakışlarının değiştiğine şahit olduğumda yüzümdeki tebessüm dudaklarımda asılı kaldı. Gözlerini sıkıca kapatıp açtıktan sonra başını sağ omzuna doğru eğdi.
"Bana şarkı söyler misin?" Sorusuna şaşkınlıkla bakakaldım,sesim çok da iyi değildi ki. Evet piyano falan çalıyordum yani müziğe ilgim vardı. Aslında birçok sanat alanına ilgim vardı ama bilmiyorum sesim ortalama güzeldi. Ona başka bir alternatif sundum.
"Piyano çalsam,sesim çok da güzel değil." Dedim dudaklarımı bilmiyorum dercesine bükerken.
Başını iki yana salladı ve soluk soluğa yatağa uzandı.
"Hayır lütfen şarkı söyle. Ablam, uyuyamadığımda ya da kabus gördüğümde öyle yapardı ve benim şu an senin sesini duymaya ihtiyacım var. Başka birinin değil sadece senin..." Kararlılığı karşısında sessiz kaldım.
Yutkunup boğazımı temizledim ve geriye çekilip doğruldum,hemen yanımda bulunan komodindeki bardağa sürahiden su doldurdum ve birkaç yudum içtim. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp saçlarımı geriye doğru iteledim. Sabah kalkar kalmaz üzerime şort taytımı ve oversize tişörtümü giymiştim çok rahat olmana rağmen kıyafetlerim bir an için bana dar gelmişti.
Arkamı dönüp tekrardan onun yanına doğru kaydım ve kollarına dokundum. Yatak başlığına yaslanırken onu zorlukla kendime çekmiştim çünkü ne yaptığımı anlamamıştı.
"Ezileceksin." Diye homurdanmasına ve anlamsız bakışlarına kıkırdadım.
"Şarkı söylememi istemedin mi?" Kaşlarını çattı ve şaşkın şaşkın baktı.
"İstedim." Dedi anlamsızca.
"E gel o zaman." Dedim ve ellerimle küçük bir bebeğin ilk adımını bekler gibi gelmesini işaret ederek onu bekledim.
Doğruldu ve derin bir nefes vererek başını iki yana salladı. Başını göğsüme koyduğunda ellerini belime doladı. Ağırlığını vermemeye çalışırken onu bir anda kendime daha da çok çektim ve ellerimi saçlarına koydum. Alttan alttan yüzüme baktı ama umursamadım ve güldüm o ise homurdandı.
Kızgınlıkla değildi tatlı tatlı homurdanıyor ağırlığı yüzünden bana bir şey olacağını söylüyordu. Neymiş nefes alamazmışım da bilmem ne... Umrumda falan değildi,ondan uzak olmak istemiyordum. Dediğim gibi gün geçtikçe onun aşkına daha da çok düşüyordum ayrıca temastan nefret etsem de sürekli ona temas etme isteğimi bastıramıyordum. Bu yüzden o bana ağırlık falan değildi,olduğum halden de şikayetçi değildim.
"Almina." Söylenmesine kulak asmadım,doğrulmak istediğinde de izin vermedim ve şarkıya bir giriş yaptım.
"Bir kızıl goncaya benzer dudağın... Açılan tek gülüsün sen bu bağın... Bir kızıl goncaya benzer dudağın... Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Sözlerin arasında duraksadığımda onun saçlarına öpücük kondurmuştum.
Kurulur kalplere sevda otağın Kim bilir hangi gönüldür durağın Kurulur kalplere sevda otağın Kim bilir hangi gönüldür durağın
Her gören göğsüme taksam seni der Kimi ateş gibi yaktın beni der Her gören göğsüme taksam seni der Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder Kim bilir hangi gönüldür durağın
Kimi billur bakışından söz eder Kim bilir hangi gönüldür durağın."
Tepki vermeden sessizce dinlemesini göz ardı edip şarkının son sözlerini söyledikten sonra ben de onun gibi sessiz kalmıştım.
Yutkunup geriye çekildi ardından kolumdaki beliyle beni yatakta aşağıya kaydırdı ve üzerimde yerini aldı.
Nefes nefese kalan şimdi bendim. Saçlarım yastığa pervasızca dağılmıştı emindim ki bakışlarım da öyleydi, gözlerimin içine baka baka dudaklarını yaladı ardından yine gözlerini gözlerimden tek bir salise bile ayırmadan yavaşça başını eğdi. Gözlerim istemsizce kısılırken gözlerine zorlukla bakıyordum.
O ise beni yakacak derecede çakmak çakmak yanan gözleriyle bana bakarken dudaklarını boynumda bellir bir noktaya bastırdı. Islak dudaklarını tenimde hissedince gözlerimi kapattım ve titrek bir nefes verdim.
Usulca kendini geri çekti fakat nefesi boynumdaydı, dudakları hâlâ boynuma değiyordu.
"Adımı söyle." Dediğinde içimde bir şeyler kırıldı ve arasından lavlar sızmaya başladı. Mideme yumruk yemiş gibi oldum,hislerimi bastırmak için yutkundum.
"Zafir." Adını söylediğimde boynumda belirginleşen damara dudaklarını yine bastırdı.
"Adımı öylesine farklı... Öylesine kendince söylüyorsun ki... Ses tellerin sen adımı söylediğin için ahenkle dans ediyor ve bu dansı sadece ben görebiliyorum." Burnunu boynuma değdirdi ve burnunu sürtüp boynumda biraz daha aşağıya indi, köprücük kemiklerimin arasında bulunan çukur boşlukta durdu ve dudaklarını tekrar yalayıp dudaklarını oraya bastırdı.
Derin bir nefes aldım ellerim saçlarını sıkıca kavradı ve biraz çekiştirdim bu yaptığım tamamen dürtüseldi.
"Benim sevda otağım da gönül durağım da senin kalbin,benim bakışlarımda da sadece sen varsın ve herkes senden bahseder ama ben..." Sustu ve dudaklarını tekrardan boynuma sürttü ve boynumdaki yaşam damarıma dudaklarını bastırdı.
"Ama ben kimsenin senden bahsetmesine izin vermem. Ayrıca beni göğsüne takan da,ateş gibi yaktığım da bir tek sen olabilirsin ve biz birlikte yanacağız. Göğsümde açılan,benim eşsiz,kutsal çiçeğim... Şimdi iznin varsa kızıl goncaya benzeyen dudaklarından bir buse alacağım." Yer yer bıraktığı öpücükleri ve söylediği sözlerle kendimden geçerken kasıklarımda bilindik bir sızı baş göstermişti, bacaklarımın arasında o olmasa bacaklarımı birbirine bastırırdım.
İç çekip ne zaman kapadığımı bilmediğim gözlerimi araladım.
"Al,benim iznim hep sana. Zafir Boran Algan." Diye fısıldadım dudaklarına doğru ardından gözlerine baktım ve o an büyümüş göz bebeklerini görmek kirpiklerimin titremesine neden oldu.
Dudakları,dudaklarımın üzerine sertçe kapanırken dişlerimiz birbirine çarpmıştı bunu umursamadık,ilk defa bu kadar iç yakıcıydı. Masumluktan uzak şehvetliydi,yabancı bir histi ama bir o kadar da tanıdıktı. Üst dudağımı kavrayıp emdikten sonra alt dudağıma da aynı muameleyi uyguladı. Ona olabildiğince ayak uyduruyordum zira bende ona karşı yoğun bir arzuyla karşı karşıya kalmıştım ve bu ilkti bu,bu çok başkaydı.
Kadınsal bir hisle dilimi diline değdirdim.
Bu sanki onu daha da körüklemişti bedenini bedenime asla temas ettirmese de bu hareketimden sonra kolları dermanı kalmamış gibi titredi ve bedeni bedenimin üzerine ağırlığını bıraktı.
Kasıklarıma değen uzvuyla inledim,bunu hissedip o da inlediğinde aramızdaki incecik kumaşlara rağmen onun çok sert olduğunu hissettim.
Yanaklarımı alevler bassa da umursamadım. Evlenmeyi istediğim tek adam Zafir'di ve eğer o da bunu isterse zaten zamanı geldiğinde böyle şeyler yaşanacaktı hatta daha da ilerisi olacaktı.
Alışmam gerekiyordu. Heyecandan titreyen ellerimi omuzlarından sırtına indirdim onun üzerinde tişört olmamasını fırsat bilip tenini hissettim, alışmaya çalıştım. Onu tenini tanımaya çalıştım. Bu his o kadar güzeldi ki. Yavaşça geri çekildiğinde o an nefessiz kaldığımı farkettim ve derin derin nefesler aldım. Gözlerimi araladığımda kıpkırmızı dudağıyla karşı karşıya kaldım.Yutkunup bakışlarımı gözlerine çıkardım.
Elleri tişörtümün içinde ilerledi çıplak belime değdiğinde hâlâ göz gözeydik. İrkildim o da bunu farkedip yutkundu ve elini geri çekmeye başladı bu durumu yanlış anladığını farkettiğimde hemen omuzlarına tutunup buna engel oldum. Bütün kasları elimin altında gerilmişti, kaslarına bakıp iç çektim.
"Seni tanımak istiyorum,teninle... Tanışmak istiyorum yani sen de istersen." Dedim utanırken. Gözlerimi gözlerinden kaçırmıştım. Parmakları çenemden usulca tutup ona bakmama neden oldu.
"İstiyor musun gerçekten?" Diye sordu şaşkınca. Bu hallerim beni bile şaşırtıyordu. Tabi ki ileriye gitmeyi şu an istemiyordum buna henüz hazır değildim ama biraz olsun onu hissetmek pek de fena bir fikir değildi.
Başımı olumlu anlamda salladım.
(+16 bile sayılmaz ama uyarı canlarım ucundan ayıplı sahne)
Dudaklarını yaladı.
"Beni biterecek olan bir tek sen varsın. İznim var mı?" Diye sordu elleri tişörtümün eteklerini kavrarken. Başımı olumlu anlamda salladım, tereddüt etmedim ilk defa bunu istemedim. Göğsüm hızla inip kalkarken onun ellerinin titrediğini hissettim.
Elleri o kadar titriyordu ki tişört kafamdan sıyrılıp yeri bulduğunda bile elleri ilk önce,tenimden bile önce saçlarıma değdi ve onları düzeltti. Gözlerini gözlerime kitlemişti ve başka bir yere bakmıyordu.
İçimde beyaz bir bralet sütyen vardı.
Utandım ama cesur olmaya çalıştım.
Ellerimi omuzlarından ilerletip yüzüne çıkardım, yüzünü avuçladım ve onu kendime çektim. Dudaklarına öpücükler kondurdum o ise tepkisizce bu hallerimi izledi ardından dudaklarıma kapandı ve az öncekinin daha da alevli bir halini alan öpüşmemiz başladı.
Ellerimi yüzünden çekip sırtına koydum. Kendini bana bastırdığında nefessiz kalıp duraksadım sanki şimdiki daha farklıydı her zaman böyle güzel mi olacaktı bu his?! Öyleyse razıydım...
Dudaklarım aralık kalırken içimde kanat çırpan kelebekler mideme baskı yapıyordu,kasıklarımdaki nabız atışını hissediyordum. Korkusuzdum sadece yabancıydım işte bu zevke.
Kirpiklerimin arasından yüzüne baktım o da beni izliyordu sanırım ne hissettiğimi merak ediyordu her an geri çekilecek bir hâli vardı.
Gözlerimi açıp kapadım işte o an gözleri göğüslerime değdi.
Güçlü bir nefes çekti içine, göğüslerim derin derin aldığım nefesten dolayı o kadar hızlı kalkıp iniyordu ki... Gözleri karnımda, göğüslerimde gezinirken ben de onu inceledim. Karın kaslarını,adonislerini, pürüzsüz; tek tük tüylerin bulunduğu göğsünü ve geniş omuzlarını. Kol kasları iyice belirginleşmişti.
Başını yavaş yavaş eğerek kalbimin üzerine dudaklarını bastırdığında ellerim saçlarını bulmuştu.
İç çekip saçlarının arasını öptüm.
Boynuma öpücüklerini sıraladı, göğüslerime tekrar indiğinde ilk öpücüklerini kondururken sürekli göz gözeydik ve benim ellerim onun saçlarını çekiştiriyordu. İstemsizce arada kendimi tutamayıp inliyordum.
"Güzelliğin beni sarhoş edecek umarım çok günaha girmem." Dedi. Göğüs oluğumdan göbeğime doğru ıslak öpücükler bırakarak aşağı indiğinde belim yükseldi ve kendimi ona batırmış bulundum. O ise buna inledi ve o boğuk sesi kasıklarımdan birkaç damlanın iç çamaşırıma aktığını hissettim.
Büyük eli karnıma bastırıp beni yatağa sabitledi.
"Sakin ol yavrum."
"Zafir." Dediğimde ellerim kaslı sırtında dolanıyordu.
O ise tenimde öpülmedik tek bir nokta bırakmama derdindeydi. Bende bunu istedim dudaklarımı boynuna birkaç defa bastırdım,sanki yarasına basmışım gibi inledi.
Ellerimi göğsüne indirdim ve tırnaklarımla çizdim.
Islak dudakları göbek deliğimin hemen aşağısına bir öpücük bıraktığında inledim.
"Zafir." Diye sızlandım istemsizce,ne istediğimi ya da istemediğimi bilemeyecek durumdaydım.
"Tenin,benim mahremim,gönül durağım,canımın yongası. Kokun benim bağımlılığım. Sana canımı veririm,senin için canımı veririm. Uğruna ölürüm dirilir uğruna karşımda duran herkesi öldürürüm,sen yaşa diye. Sırf nefesin tenime vursun diye." O konuştukça bedenim daha da kıvranıyordu.
Önce göz göze geldik sonra "Gözlerini kapatma ve gözlerime bak tamam mı?" dedi. Anlamasam da başımla onayladım.
İlk önce dudaklarını dudaklarıma bastırıp çekti sonraysa göz göze birbirimizi öptük. Bakışlarımı gözlerinden bir saniye olsun ayırmadım ve o da dikkatle tepkilerimi izliyordu. Alnında biriken damlacıklar sanırım kendini tuttuğundan dolayıydı,utandım ama bu hoşuma da gitti.
İsteğim dışında gülümsedim. Öpüşürken bunu yapmam onun daha da vahşileşmesine neden oldu ve dudaklarımızın arasına aynı anda inledik.
Sonra biraz yavaşladı ve o anda kendini aniden bana bastırdı. Bu sefer bu hisse alıştığımdan durmadım fakat gözlerim aldığım zevkten kapandı ve boynumu geriye atıp inledim. Dudaklarımız benim yüzümden kopmuşken o an gözlerimi açmak istemedim dudaklarını göğsüme bastırdı elleri belimde dolaşıp kalçama indi ve parmakları kalçamı sıkıp serbest bıraktı ufak ufak iniltilerle gözlerimi araladım gözlerim beyaz tavanda asılı durdu ve onun dudakları sutyenden taşan göğsümü buldu ıslak dudaklarıyle tenimi emdiğinde inledik ve belim yine ona doğru kavislendi.
Bu aramızdaki baskının daha da artmasına sebep oldu, kasıklarımda kaynayan bir lav vardı,kendini belli eden nabız hissi buna ek olarak taşan zevk damlaları...
O ise fazla büyüktü,cüssesi iri biyu uzun olduğundan olsa gerekti... Sertti, nabız gibi atışını hissediyordum o da benimle aynı durumdaydı.
Kendini birkaç defa bastırıp geri çekti en sonuncuda sızlanarak adını yüksek sesle inledim.
Kendini bana sürttüğünde göğsümdeki işkencesine kısa bir an son verdi ve geri çekildi.
Soluk soluğa yüzüme öpücükler kondurdu.
"Almina, yalvarırım. Durdur beni. Yoksa devam edeceğim ve sona gelmeden bırakmam n'olur durdur beni." Diyerek resmen inledi. Kendini arada bana sürtüyordu ve altında kıvranıyordum. Kasıklarımda hafif bir ağrı vardı çok hafifti ama vardı işte.
Yutkundum,durmazsak ne olur diye düşünmek istemiyordum ama bunu yapmak zorundaydım şu an hazır değildim.Bunu ona güzel bir dille söylemek zorundaydım.
Uzanıp dudaklarına ufak bir buse bıraktım ve geri yattım,kan ter içinde kalmıştık. Her bir saniyesi çok güzeldi... Mutluydum,bu adam tenimi sevdiği için mutluydum işte.
"Şu an hazır değilim,daha ilerisi için. Özür di-" dudakları dudaklarıma değerken kendi bedenini biraz kaldırmıştı ve o temasımıza son vermişti.
Geri çekildi ve alnıma öpücük kondurdu.
Burdan devam edebilirsiniz
"Aşığım sana,geberiyorum senin için. Asla kendi isteklerini söylediğin için benden özür dileme bir daha duymak istemiyorum. Tamam mı?" Dediğinde gülümsedim ve başımı hızla küçük bir kız çocuğu gibi nazlı nazlı salladım.
Sağ elini kaldırıp alnımdaki saçları geriye itelerken yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı, gözlerinden taşan sevgiyi görüyordum ama bu mutluluğunun sebebi neydi anlamamıştım oysaki ben de mutluydum.
"Çok mutlu görünüyorsun." Diye mırıldandım gülümseyerek. O ise gözlerime baktı. Teni hâlâ tenimi ısıtıyordu ama kendini anında dizginlediği için sanki hiçbir şey olmamış gibiydi.
"Öyleyim,sevdiğim kadın ona dokunurken benden korkmuyor. Aşkından yanıp bittiğim bir güzel bugün beni teniyle tanıştırdı.Cennet bahçesinden bir çiçek gibi kokan teniyle... Nasıl mutlu olmam?" Dediğinde gülümsedim ve utandım.
Aynı duyguları ben de onun için hissediyordum. Benden iğrenmiyordu hatta tam tersiydi. Zamanında korktuğum her şeyin yersiz olduğunu anladım.
"Benden iğreniceğini düşündüğüm olmuştu ama bunun yersiz olduğunu anladım. Seni tanıyınca... Ama o zamanlar pek de iyi değildim senin sevgin beni iyileştiriyor. Teşekkür ederim sevgilim." Sıkıntılı bir nefes verdi ve burnumun ucunu öpüp geri çekildi.
"Zamanı geriye alamam ama şunu bil böyle bir şey asla yaşanmadı yaşanmayacak da ben senin tek bir lafına bakarken senden iğrenmek mi?" Yüzünü buruşturup güldü ve ardından ciddi ifadesine geri döndü.
"Bu mümkün değil sana bunu düşündüren her şeyi herkesi keşke zihninden arındırsam." Dedi yüzündeki acıyla.
Başımı iki yana salladım ve yanağımda duran avuç içini öptüm.
"Sorun değil, geçti gitti.Artık olumsuz hiçbir şey düşünmüyorum. Ayrıca şu an düşündüğüm tek şey acıktığım. Acıktım ben. Sen acıkmadın mı?" Dedim ufak çocuklar gibi.
"Ben seninle doymuştum ama neyse hadi kalk bakalım karnını doyuralım." Dedi üzerimden kalkıp kendi tişörtüne uzanırken.
Oturduğunda yüzünü buruşturduğunu gördüm. Tam ne olduğunu soracaktım ki eliyle şortunu çekiştirdi. Dudaklarımı dişleyip gözlerimi kaçırdım hızlıca doğrulup kendi tarafımda yere fırlatılan tişörtümü alıp giydim. Ayağa kalktığımda Zafir ise telefonunu alıp balkona çıkmıştı. Yatağa baktığımda oldukça dağılmıştı. Yanaklarım utançla yandı ve yatağı hızlıca düzeltip balkondaki Zafir'e seslendim.
"Ben aşağıdayım."
Kulağında telefonla bana döndü yüzündeki sıkıntılı ifadeyle elini uzatıp avuç içini yanağıma bastırdı ve baş parmağıyla okşadı.Aşağıya inmeyip onu bekledim zaten o da kolunu omzuma sarıp beni kendine çekti. Başımı göğsüne koyduğumda çenesini başıma dayadı.
"Tamam Fatih,görüşürüz aslanım." Dedi ve telefonu kapadı ellerimi belinde birleştirmiştim çenemi göğsüne batırıp başımı kaldırıp ona alttan bir bakış attım.
"Kahvaltıdan sonra ablamların yanına uğrayalım,olur mu?" İç çektim ve başımla onayladım. Açıkçası ona ne olduğunu sormak istemedim o da açıklama yapmadı zaten bordo bereli olduğu için her şeyi gizliydi,telefonunda bile özel programlar vardı dinlenemiyordu.Bana da anlatamayacağını bildiğimden sormadım sadece iki tahminim vardı ya göreve gidecekti ya da bir sıkıntı çıkmıştı.
Yüreğim burkulsa da tebessüm ettim.
"Gidelim.Hadi çok acıktım." Dedim onu çekiştirirken.
"Ben beş dakika duşa gireyim sen aşağıya in geliyorum hemen güzelim." Başımla onu onayladım ve parmaklarımın ucunda yükselip yanağına bir buse bıraktım sonra ise zıplaya zıplaya aşağıya indim.
İlk önce hemen çay suyu koydum.
Buzdolabına ilerleyip masaya,dolaptaki kahvaltılıkları çıkarmaya başladım bu sürede de masaya çatal bıçak yerleştirdim.
Sonra ekmekleri dilimledim,masaya her şeyi döşedikten sonra omlet yapmayı istedim umarım severdi ki aslında o çoğu şeyi yiyordu bunu kendisi de söylemişti o yüzden sıkıntı yoktu.
Tavayı alıp ocağa koydum altını açıp biraz yağ koydum, dört tane yumurtayı tabağa kırdıktan sonra çırptım içine biraz kaşar rendeledim ardından da tavaya yumurtayı döktüm.
Ben omleti yaparken izlendiğimi hissedip başımı sağ tarafa çevirdim, Zafir omzunu duvara yaslamış veni izliyordu,duş aldığından saçları nemliydi. Beyaz bir tişört ve siyah bir kot pantalon giymişti.
Şaşkınlığı kenara atıp gülümsedim.
"Saçlarını kurutsa mıydın, göreve gideceksin." Diyerek ortaya yem attım. Gülümsedi hatta bunu durdurmaya çalıştı.
"Bir şey olmaz, yardım edeceğim bir şey var mı?" Dedi üstü kapalı,ne inkar etmişti ne de kabul... Ama biliyordum gidecekti zaten bu kadar durması bile garipti.
"Çayı demler misin?" Ben de bozuntuya vermedim.
Evli gibisiniz kız.
Sus ya!
Nee? Sanki evliliğinizin ilk günü gibi işte.
Arsız.
Bana diyene bak,yedin adamı yedin! Ah ah o da yenmeyecek gibi değil tamam hak verdim. Kız azıcık nazlan ne bu hemen evlenmiş de ev işlerine saraklamış kadın pozları???
Sen sussana ne diye geldin ne güzel yoktun bi süredir,bana diyene bak dedikoducu mahalle teyzeleri gibisin.
Ay of kes kenar mahalleli seni! Vallahi bir çarparım görürsün he! Neyse gittim ben adamı ye. Ay! Yemeğini ye. Aç tavuk seni..
Çok bilmiş,git hadi.
"Kaşlarını çatmış ne düşünüyorsun acaba?" Kendime geldiğimde yumurtayı yaktığımı düşünüp korkuyla iç çektim.
"Sakin ol,kapattım ben altını." Dedi bıyık altından gülerek.
"Dalmışım öyle." Elimdeki tavayı aldı ve belimden iteleyerek bizi masyaa yönlendirdi.
"Otur bakalım kraliçe." Sandalyemi çekip oturdum. Tabakaları ne ara koymuştu bilmiyorum ama tabaklara omleti bölüştürdü. Sonra ise tavayı geri götürüp tezgaha bıraktı ardından da çayı alıp geldi ve bardaklara çayı doldurdu.
Çaydanlığı da koyup geldiğinde onun ne kadar da beyefendi bir insan olduğunu düşünüyordum. Dirseğimi masaya dayamıştım,avuç içime de yüzümü yerleştirmiştim. O gelip oturduğunda tabağına ekmak aldı ve omleti bıçağıyla parçaladı sonra da benim tabağımdaki omleti küçük parçalara ayırdı. Ekmekten benim tabağıma da bırakıp masadaki şekere uzandı ve bir buçuk kaşık şekeri çayıma attı.
Kendisi şeker çok kullanmıyordu.
Uzanıp kahvaltılıklardan ilk benim sonra da kendisinin tabağına doldururken onu izliyordum,gidecekti biliyordum. Yine onu özleyecektim... Bu yüzden tek bir anı kaçırmak istemiyordum.O ise bunu biliyor gibi inatla yüzüme bakmıyordu.
"Hadi bakiyim tabaktakiler bitecek." Dediğinde çayımı karıştırıp, elime çatalımı aldım. Yumurtadan bir parça ağzıma attım. Gözlerim hâlâ ondaydı.
"Yavrum,yapma böyle." Yumruk yemiş gibi oldum elimdeki çatal titredi. Zihnimi okuyordu sanki.
"Neyi yapmayayım?" Dedim anlamamazlığa gelirken.
"Yapma işte, aklım sende kalacak. Kahvaltını yap hadi." Gözlerime bakarken yutkundum.
"Elimde değil." Dedim.
"Yavaş yavaş kilo alıyorsun hadi, kahvaltını et. Döndüğümde seni bıraktığımdan zayıf bir halde bulursam kötü olur." Dediğinde kıkırdadım.
"Allah Allah ne yaparsın? Ağzıma yemek mi tıkarsın beni öyle görünce?" Diye güldüm. Yüzünde bir sırıtış belirdi.
"Onu da o zaman görürsün. Hadi bakayım yumurtanı bitir. O tabaktakiler bitmeden kalkmak yok sana." Dedi şakayla karışık tabağımı çatalıyla işaret ederken.
"Tamam tamam yiyorum." Dedim.
Gideceğini kabul etmesi içime kötü bir hissin dolmasına neden oldu ama bunu ona yansıtmadım ve ikimiz de yarı şakalaşarak yarı susarak kahvaltımızı yaptık, mutfağı birlikte topladık.
Tıpkı yeni evliler gibi.
Sonra ise Leyla ablalara geçtik.
🧭
"Ama sen çok tatlısın." Dedim kucağımdaki Deniz'e bakarken.
"Yedin çocuğu ecnebi,yeni doğdu o. Bırak biraz aaa görülmüş şey mi bu?" Dedi Berire hanım. Berire hanım, Zafir'in babaannesiydi. Kapıdan el ele girdiğimizde kadın ufak bir şok geçirmişti bense daha girmeden...
Yarım saat önce;
Zafir'in öfkeli sesi ve ettiği küfür kulaklarıma dolduğunda ne olduğunu anlamadım ablasının evinin etrafında bir sürü siyah giyinimli adam vardı çoğu orta yaşın üstündeydi. Simsiyah bir araba vardı ve adamlar sıralı bir şekilde farklı yerlerde konumlanmışlardı.
"Sikeceğim,tam zamanında."
"Ne oluyor?" Dedim korkuyla. Çünkü Zafir oldukça öfkeliydi. "Bu adamlar kim?"
"Babaannemin adamları." Kaşlarımı çattım. Babaannem?
"Ne?" Dedim anlamayarak.
"Almina beni iyi dinle güzelim. Berire hanım yani babaannem. Kendisinden hoşlanmam ve inan bana bunun için çok geçerli sebeplerim var. Babaannem olması hiçbir şeyi değiştirmez eğer olur da ben yokken sana bir saygısızlık yaparsa kendini savunmaktan çekinme." Dedi öfkeyle.
Anlaşılan bu kadın Zafir'e kötü şeyler yaşatmıştı yoksa Zafir kolay kolay kinlenecek birisi değildi.
"Ne yaptı ki sana?" Dedim merakla.
"Bunu dönünce anlatayım söz ama şimdi içeriye girdiğimizde o kadınla çok muhabbet etmeni istemiyorum ve ben yokken de mecbur kalmadığın sürece bizimkilerin yanına uğrama görüşeceksen telefonla görüş zaten ablamla annem de neyin ne olduğunu bildikleri için sana asla gönül koymayacaklardır." Dedi.
"Tamam,sen nasıl istersen ama bu adamlar ne alaka ben anlamadım."
"Babaannem, hâlâ şu aşiretini devam ettirme fikrinde o yüzden korumalarla geziyor anlayacağın düşmanları var." Ürktüm bu kadın kaç yaşındaydı da hâlâ bunlarla uğraşıyordu Allah aşkında?!
"Uzak dur,sana fiziken zarar vereceğini asla düşünmüyorum zaten sorun da bu. Kadın insanın ruhunu sömürüyor. Sana zarar vermesini istemiyorum eğer böyle bir şey olursa ve ben bunu öğrenirsem hiç iyi şeyler olmaz. Anladın mı bebeğim?" Dedi
"Anladım." Ne olduğunu anlamasam da dediklerini yapacaktım o asla benim kötülüğümü istemezdi.
"Aferin benim çiçeğime. Hadi gel." Arabadan inip eve el ele yürürken yanımdaki adamın gerginliğini sonuna kadar hissediyordum bu beni de germişti ama ikimiz de bunu dışarıya yansıtmadık ve evden içeriye girdik.
Mihriban teyze bizi coşkuyla karşıladı gözlerindeki korku görünmeyecek gibi değildi. Ne olduğunu gittikçe merak etmeye başlamıştım.
"Oğlum lütfen bir tatsızlık çıkmasın zaten ablan hassas aman oğlum." Dedi annesi.
Zafir elimi bırakmadan boştaki eliyle annesini göğsüne çekti ve sarıldı.
"Bir şey yok, sakin ol. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın. Göreve gideceğim anne, anlamları ve seni göreyim diye geldim bir de sizi birbirinize emanet edeceğim sonra gideceğim vaktim yok olsa da durmam burda." Dedi Zafir. Annesinin gözlerine acı oturdu bana gülümsedi ve beni kendine çekip sarıldı bende bir elimle ona sarıldım çünkü Zafir asla elimi bırakmıyordu.
"Hoşgeldin güzel kızım." Diyen Mihriban teyzeme gülümsedim.
"Hoşbuldum Mihriban teyze." Dedim geri çekilirken. O da gergindi belliydi ona güven verici tebessüm gönderdim.
"Ay geldiniz mi! Hoşgeldiniz canlarım." Diye salondan bir ses yükseldiğinde Zafir'e baktım gözlerini kapatıp açtı ve ardından kendinden smin adımlarla içeriye doğru ilerledi,bende doğal olarak onunla birlikte ilerledim. Mihriban teyze ise mutfağa gitmişti sanırım bu karşılaşmayı görmek istemiyordu.
Nedenini gittikçe daha çok merak ediyordum.
Ama Zafir dönünce anlatacaktı,sorun yoktu beklerdim. Yeter ki o dönsündü.
Salona girer girmez yaşını başını almış, yüzünde yaşının verdiği kırışıklıklar olan başında saçlarının birazını gösteren siyah bir şal ve üzerinde de siyah kıyafetler olan bir kadın vardı.
Kadının yüzünde yani bakışlarında aşırı derecede iticilik vardı elindeyse bir adet namaz tesbihi.
İlk önce Zafir'e baktı, baştan aşağı onu süzdü ve zorlukla yutkundu.
Zafir elimi sıkıp gevşettiğinde parmağımla elini okşadım.
Kadının gözleri birleşik ellerimize çevrildi sonraysa bana baktı. Midemin oraya bir ağırlık çökerken güçlü durmaya çalıştım etrafta negatif enerji kol geziyordu. Sabahki mutluluğum uçup gitmişti.
Kadın bedenimi iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi süzdü Zafir elini elimden ayırdığında ona baktım o ise tam olarak babaannesine bakıyordu.
Elini belime atıp beni kendine çekti.
Bende elimi onun sırtına koydum.
"Bu mu bulduğun kız?" Dedi kalın bir sesle. Konuşma tarzı tamamen buraya aitti.
Harbiden de bulduğu kızdım sonuçta kaçırılmış sonra da onun tarafında bulunmuştum.
"Düzgün konuş,ilk saniyeden birbirimizi yemeyelim babaanne." Dedi öfkeyle.
Parmaklarımla sırtını okşadım. Sakin olmalıydı.
"Dilimizi biliyor mu bari?" Diye sordu bu sefer.
"Biliyor anne." Dedi ne zaman geldiğini bilmediğim Mihriban teyzem.
"İyi. Gel bakalım gelin kız, öp elimi." Dedi elini uzatırken. Zafir'in sırtı gerilmişken bırakıp da gitmek istemiyordum zaten belimdeki parmakları tişörtün üstünden tenime gömülmüştü.
İlk önce Zafir'e baktım o bana bakmadı. Oldukça öfkeliydi. Gözleriyle kurşun saçıyordu sanki.
"Yemem seni korkma,gel." Kadının sesi algımı dağıtsa da Zafir istemediği sürece oraya da girmezdim o eli de öpmezdim.
Belimdeki parmakların beni yavaşça destekleyip istmesiyle onayı almış oldum.Mesele burada onay almak değildi sadece onun sevmediği istemediği bir şey benim de sevdiğim bir şey olmamalıydı madem birlikteydik birbirimize saygımızın olması gerekiyordu yoksa ota boka gurur yapıp kafanın dikine gidilirse ilişki falan yürümezdi.
Kadına doğru temkinli adımlarla ilerleyip uzattığı eli öptüm ve alnıma koydum. Ardından geri çekildiğimde bana alttan bir bakış attı.
"Tam kendine layık birini bulmuşsun." Dediğinde iyi mi bir şey dedi yoksa kötü mü anlamadım çünkü cidden bana bakarken kusacak gibiydi.
Zafir'in öfkeyle babannesine seslendiğini duydum ama onu bölen ses Leyla ablanındı.
"Ablacığım, lütfen."
Geri çekilip kadınla birbirimize olan dik bakışlarımıza son verdim.
Zafir'in yanında yerimi aldığımda kadın ikimizi de umursamadı.
Hiçbir şey anlamamıştım.
Zafir gerisin geri giderken Leyla ablanın Deniz'i getirmesiyle onu durdurdum.
Şimdi;
Ecnebi?
Sensin ecnebi diyecektim o olacaktı. Kadın harbiden sinir bozucuydu sürekli karışıyor herkesi aşağılıyor emirler yağdırıyordu.
"Berire hanım!" Dedi Zafir bilmem kaçıncı kez. Babaannesine sadece bir kere babaanne demişti sonrası hep isminden ibaretti.
"Sen daha dağda sürünmeye gitmiyor musun?" Dedi Zafir'e.
YN: sürünmekten kast edilen eylem olarak yerde sürünmektir. Ama Berire hanıma kızmanız için bir engel değil.
"Gideceğim, gideceğim. Senin yüzünü de uzun süre görmeyeceğim, döndüğümde burada olma." Dedi Zafir.
Kadın güldü.
"Benim saf salak torunum,sen döndüğünde burada olmayan sadece ben olmayacağım bunu bil. Gelin hanım sen verebilecek misindir böyle bir evlat?" Dedi kadın bana laf atarak bir anda ne diyeceğimi bilemeyip öylece kaldığımda kucağımdaki Deniz'e rağmen kollarım boşalır gibi oldu. Ama onu sıkı sıkı tuttum.
"Ne?" Dedim saçma bir şekilde. Kadın hem Zafir'i terk edeceğimi hem de anne olamayacağımı ima ediyordu. Şaka mıydı bu kadın?!
"Anlayışı kıt bunun,benden sana tavsiye torunum. Sen bunu bırak gitsin."
"YETER!" diye bağıran Zafir'le olduğum yerde sıçradım. Leyla abla oturduğu yerden hızla kalktı ve gelip kucağımda ağlayan bebeğini yukarıya çıkarmak i in aldı gitmeden önce yüzüme burukça gülümsedi.
Zafir öfkeyle ayağa kalkmıştı.
"Oğlum sakin ol." Mihriban teyzenin titrek sesini bile önemsemedi.
"Benim evleneceğim kadın hakkında böyle konuşamazsın sen!" Dedi öfkeyle.
"Neyi ima ettiğine, sözlerine dikkat edeceksin. Senin karşında ezeceğin, istediğin her lafı edip kapında kul köle yapacağın bir kadın yok. Benim sevdiğim kadın senin emir uşaklarına benzemez!" Dedi nefretle.
Yutkundum ve uzanıp kolunu tuttum.
"Zafir tamam." Dedim güçlükle.
"Tamamı falan yok,duydun mu dedim sana?" Diye bağırdı tekrar.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"Demek onu bu kadar çok seviyorsun,sana babandan sonra Zafir dememizi yasaklamışken sen ona izin verecek kadar onu seviyorsun he mi?" Diyerek bağırdı kadın. Boyu uzundu benden uzundu ama Zafir'den tabi ki kısaydı. İri bir cüssesi vardı.
"Ne yapacaksın babamı aldığın gibi onu da mı elimden alacaksın? O günler eskide kaldı Berire hanım! Senin karşında babasının yasını tutan genç çocuk yok artık." O kadar sinirliydi ki boynundaki damarlar belirginleşmişti. Bir anda bu hâle nasıl geldik anlamamıştım.
Babasını bu kadın mı? Ne? Hayır, hayır umarım düşündüğüm gibi bir şey değildir. Kendi oğluna mı kıymıştı?! Bunu nasıl yapmıştı? Nasıl?
"Kes sesini, karşında kim olduğunu unutma! Küçüklüğünü bil. Mihriban ah Mihriban heç bir zaman eyi bir gelin olamadın, görüyorum ki eyi bir ana da olamamışsın." Dedi kadın bu sözleri beni öfkelendirirken Zafir çileden çıkmış gibiydi ellerini saçlarından geçirdi ve öfkeyle çekiştirdi.
"Annemle düzgün konuş!"
"De get hayde işine. Şimdi de biraz beni anan ve geliniylen baş başa bırak. Döndüğünde de gerçekleri gör, bakalım senle evlenecek bir karı kalacak mı ortada?" Dediğinde cevap vermek istedim. Herkes istedi ama Zafir'in telefonu çaldı.
"Eğer onun saçının teline bir zarar gelmiş olsun,seni yakarım Berire Algan. Sen unutmuşsundur ben hatırlatayım miras hakkı bende ve o çok sevdiğin aşiretinin de törenin de sahibi hâlâ benim şimdi ayağını denk al. Ve ailemden uzak dur." Arkasını dönüp giderken bir süre orada dikildim kadının gözü seyrirken ben de Zafir'in arkasından gittim.
Telefonla konuşuyordu. Durdum ve bir süre onu izledim o ise yanıma geldi. Aramayı sonlandırdı, alnıma bir öpücük kondurdu.
"Bizimkilerle vedalaşıp geliyorum bekle beni burada." Dedikten sonra içeriye gitti. Oldukça gergindi, öfke vücudunun her bir zerresindeydi. Onu beklerken straftaki adamları inceledim hiçbiri buraya bakmıyordu başımı olumsuz anlamda iki yana salladım akıl alır gibi değildi duyduklarımı hazmedemiyordum.Bu kadında nasıl bir zihniyet vardı? Aklım almıyordu.
Oğluna bir şey yapmıştı ya da onun yüzünden bir şey olmuştu bu tam bir canilikti.
Mihriban teyzeye ve bana ettiği laflar cabasıydı saygımı bozmak istemiyordum ama bu asla bize hakaret edince susacağım anlamına gelmiyordu.
Zafir ise gidecekti bir de bunun yükü omuzlarıma binmişti ne kadar uzak duracaksın dese de Mihriban teyzeyi ve Leyla ablayı bu kadınla yalnız bırakacak değildim. Yine de elimden geldiğince Zafir'in dediklerini yapacaktım.
Gidiyordu,yine ve bu sefer uzun olacağını düşünüyordum çünkü morali çok bozulmuştu. İçimde bir sıkıntı vardı sabah mutluyken bir anda bunların olması moralimi ciddi anlamda bozmuştu gece de uyumadığım için ağır gelmişti. Evime dönüp köpeğimle vakit geçirmek biraz da dinlenmek istiyordum ama Zafir olmayınca nasıl dinlenecektim bir fikrim yoktu.
Daha da çok uykusuz gecelerim olacak gibiydi.
"Dikkat et oğlum, sağ salim dönün buraya." Diyen Mihriban teyzenin sesiyle arkamı döndüm.
Zafir elinde bir çantayla yanıma geldi.
"Anne,birbirinize emanetsiniz. O kadını da gönder eğer döndüğümde sizi bu halde bulmazsam Mardin'i ona dar ederim. Gereken cevabı verin aklım sizde kalmasın tamam mı?" Dediğinde Mihriban teyze ve Leyla abla onu onayladı. Üçü sarıldıktan sonra Leyla abla ve Mihriban teyze içeriye geçtiler.
Her veda vakti geldiğinde yüreğim sancıyordu.
Alışmam gerekiyordu...
Elindeki çantayı bıraktı ve ellerini yüzüme koydu.
"Güzel sevgilim,bu ilk değil son da olmayacak. Ama uzun bir süre burada olmayacağım,kendine dikkat et. Dediklerimi unutma,yemeğini ye,uyu sen uyumazsın biliyorum dün gece de uyumadın ben gidince burada durma eve geç ve dinlen. Yemeklerini düzenli ye hâlâ şu düzeni oturtamadık ama dönünce yani dönebilirsem bununla ayrı olarak ilgileneceğim kilo alman gerekiyor sağlıklı beslenmen lazım. Seni çok seviyorum,uğruna canımı verecek kadar çok seviyorum kutsal çiçeğim. Aramaya çalışacağım." Dedi alnıma bir sürü öpücük kondururken.
Gözüm dolmuştu ama ağlamayacaktım aklı burada kalacaktı bunu istemiyordum.
"Merak etme,dediklerinin hepsi aklımda. Dediklerini yapacağım,yemek de yiyeceğim uyuyacağım da ama sen de kendine de arkadaşlarına da dikkat edeceksin tamam mı,bana sağ salim döneceksin. Ne olursa olsun Zafir,ne olursa olsun seni asla beklemekten yılmayacağım bunu unutma. Aklın burada kalmasın ailen bana emanet ve ben de onlara." Dedim sakince ve kararlılıkla.
"Onlar sana,sen de Allah'a emanetsin güzelim. Kendine iyi bak,seni çok seviyorum." Dedi yanaklarımdan öperken.
"Sen de,siz de Allah'a emanet olsun. Ayağınıza taş bile değmezin sağ salim dönün. Hep bana gel sevgilim, seni çok seviyorum canımı sen yapacak kadar çok. Kendine dikkat et." Dedim ona sarılırken o da sımsıkı sardı beni. Sinesine çekti,defalarca kokladı öptü. Ben de onun kokusunu doya doya içime çektim, öptüm.
Birbirimize doyamadık,zaten bu hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.
"İntikamını almaya gidiyorum güzelim, nasıl dönersem döneyim döndüğümde boynumdaki kolyede sana ait kurşun olmayacak. Hoşçakal." Dedi arkasını dönmeden.
"Hoşça kalamam sevgilim ama döndüğünde sen vatanını hoş bul." Dedim.
Gözlerim buğulu görürken gidişini izledim.
Şimdiden özledim, şimdiden yandım,şimdiden kül oldum. Sonra bir rüzgar esti. Onun külleri bana benim küllerim ona savruldu.
Şimdi biz birbirimize kavuştuğumuzda her şeye rağmen yeniden doğabilecek miydik?
İşte orası meçhuldü.
***
İyi gecelerrr
Nasıldı bölüm 💥💥💥
Diğer bölüm Zafir'den olacak ehehehehe
İstediğiniz bir sahne var mı?
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayiiin
Sizleri kocaaaamaaaan seviyorum
Hoşçakalın 💗 |
0% |