@dolunaydakigelgit_
|
Oy verip yorum yapmayı unutmayalım<3
Bu kitapta geçen olaylar,kurum ve kuruluşlar birer hayal ürünüdür.
İyi okumalarr.
***
"Almina, kızım gel hadi." Mihriban teyzenin sesiyle olduğum yerde dikilmeyi bıraktım ve içeriye yöneldim. Gitmişti evet üzerinden dakikalar geçmişti. Her şeyin üst üste gelmesinden dolayı da olabilirdi bilmiyorum ama içimde değişik bir his vardı,korku muydu endişe mi anlayamıyordum.
Kapıyı kapatıp kollarımı bedenime sardım ve yürümeye devam ettim.
"Gelin hanım buraya gel bakalım." Salonun önünden mutfağa geçecekken salondan yükselen ses Berire hanıma aitti. Önümden ilerleyen Mihriban teyze, mutfağın kapısında durup bana döndü.
Gözleri endişeliydi nedenini çok anlamadım ama bildiğim bir şey varsa o da Zafir'in ve Mihriban teyzenin de Berire hanımdan haz etmediğiydi.
Gözlerimi açıp kapattım,rahat olmalarını istiyordum çünkü kendime zarar verdirmeyecektim evet elbette ki Berire hanıma da saygısızlık etmeyecektim ama bir noktada da müdahale edecektim.
Gülümsediğimde o da karşılık verdi ve derin bir nefes alarak salona doğru döndüm.
Salondan içeriye girdiğimde bütün ağırlığıyla oturan ve ezici bakışlarıyla beni süzen kadına üstten bir bakış attım. Ayakta durup bekledim,ardından güçlü bir ses tonuyla konuştum.
Az önce duygularım gitmişti,kalbim de onun göğsünde ona emanetti. Canım,canıma emanetti ve artık kendime odaklanmalıydım,en başta kendim için sonra onun için güçlü durmam gerekiyordu.
"Sizi dinliyorum Berire hanım."
Yüzünde bir gülüş belirdi ardından kafasını kaldırıp dudaklarını yaladı,kırışıklarla bezeli yüzünde kara gözleri cam gibi parlıyordu.
"Otur da öyle dinle,bana üstten üstten konuşma." Dediğinde bıkkınca bir nefes verdim. Göğsümde birleştirdiğim kollarımı indirip onun oturduğu koltuğun karşısındaki koltuğa oturdum.Kalçamı geriye vererek dirseklerimi dizime dayadım ve hafifçe öne meylettim.
Ellerimi birleştirdim,rahat bir pozisyon aldım. Normalde bir büyüğümün karşısında böyle oturmazdım. Bana göre hoş bir hareket değildi bu kadar rahat ve umursamaz görünmek. Fakat bu kadının da hâl ve hareketleri, sözleri de dahil olmak üzere davranışları saygıyı hak eden cinsten değildi.
"Üstten üstten konuşmuyorum Berire hanım,şimdi tekrardan sizi dinliyorum." Dedim sakin bir dille.
Gür ve kulak çınlatan kahkahası boş salonda yankılandı.
Yutkundum ve geriye doğru çekilip dik bir şekilde oturdum,kahkahasını izledim o ise sanki çok komik bir şey varmış gibi gülüyordu. Bu kadar çok neye gülüyordu anlam verememiştim belki de ona bir randevu ayarlamalıydım.
Gülüşünü aniden kesince randevu teklifimi sunmaya karar verdim, sanırım birazcık psikolojik sorunlarımız vardı. Yüzünde beliren iğrenti ve öfke kaşlarımı çatmama neden oldu.
"Aynı onun gibisin,dik kafalı,kindar... Bakışlarından nefret yağıyor ama çok da iyi gizliyorsun. Onunla vakit geçireli ona benzemişsin ya da torunum aynı kendi gibi birini bulmuş." Elini, öylesine örttüğü şalına götürdü ve şalı boynuna indirdi.
Sonra tekrardan ilgi odağı ben oldum.
Zafir'e benzemek bir onurdu,o da bana benzeyebilirdi ben bunda bir sorun göremiyordum zaten seven insan sevdiğine benzerdi. Evet,Zafir öfkeli bir adamdı açıkçası buna anlam veriyordum çünkü yıllarını dağlarda ya da eğitimlerde geçirmişti. Görmediği kötülük, yaşamadığı olay kalmamıştı ki keza dağa ne amaçla çıktığı belliydi karşısındakilere öfkelenmemek içten bile değildi ben bile sadece üç ay kalmama rağmen yaşadıklarım sebebiyle, gördüklerimle hayata karşı nefret dolmuştum,herkese karşı güven sorunlarım arşa ermişti.
Ki o yıllardır bu görevi yerine getiriyordu.
Mesleği zordu,kutsaldı ve o mesleğine, vatanına aşık biriydi bu yüzden kendini daha da çok kaptırıyordu tıpkı diğer askerlerimiz gibi.
Hiçbirinin ayağına taş değmesin.
Bu yüzden ben Zafir'in yapısal olarak öfkeli,ters bir adam olmasına anlam veriyordum. Zaten bu yönlerini çoğu zaman elinden geldiğince bizden,ailesinden ve benden,gizliyordu. Sakinliğini korumaya çalışıyordu, olması gereken de buydu ve bunu gayet iyi başarıyordu evet,elbette zamanında tartıştığımız,birbirimizi yanlış anladığımız olmuştu. Beni kırmıştı belki ben de onu kırmıştım ama bunlar olabilecek şeylerdi, önemli olan daha da ileri boyuta taşınmamasıydı.
Zafir de asla öfkesini gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddete dökecek biri değildi,ben de öyle biri değildim.
"Bunu duymak beni mutlu eder Berire hanım, Zafir'in dik kafalı ya da kindar olması sizin için tam olarak ne anlam ifade ediyor bilmiyorum. Zafir,evet inatçı birisi ama dik kafalı demeniz hoş bir tabir değil,evet öfkeli bir yapıya sahip ama herkesin bir karakteri var önemli olan bu öfkenin neye olduğu ve hangi boyutta olduğuna göre değişir ve o bunu kontrol edebilen birisi. Ayrıca onun kindar olduğunu size düşündüren ne merak ettim doğrusu." Dedim tane tane.
İşte o an bahsettiği kin yüzünü bürüdü.
Gözlerine inatla bakmaya devam ettim.
"Sen benim torunumu ne zamandır tanıyor da böyle konuşuyorsun? Onun çocukluğu benimle geçti,her huyunu bir bakışından ne hissettiğini bilirim ben onun. Boran kindardır, yarın bir gün sen de diğerleri gibi olursun onun için hiç meraklanma. Senin gibileri onun elinden çok geçmiştir emin ol. Ah ah benim lafımı dinleyeydi şimdiye evlendiydi şimdi de beni senin gibi dağdan toplama kirli bir kızla gönül eğlemek zorunda kalmaz karısının koynunda yat-" sözünü öfkeyle kestim.
"Berire hanım! Benim sevdiğim adamla ilgili böyle hurafeler kurarak hayal dünyanızı bana anlatamazsınız, bırakın anlatmayı o hayal dünyanızı kurmanıza bile izin vermem. Ahlaksız fikirlerinizi de ettiğiniz hakaretleri de kendinize saklayın zira o çok tanıdığınızı söylediğiniz torununuz size inat benim elimi tutacak,size öfkeyle bakacak ve yüreğinde size büyük bir kin besleyecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın." Dedim ve gülümseyerek ayağa kalktım,içimde derin bir öfke vardı cidden bazen öfkemi kontrol etmek zor geliyordu bu kadın şimdiden canımı sıkmıştı.
Mihriban teyze de Zafir de endişelerinde de öfkelerinde de haklıydı.
Arkamı dönüp tam salonun çıkışına ilerliyordum ki onun yere vurduğu bastonunun sesi beni durdurdu.
"Haysiyetsiz! Sen bana nasıl böyle saygısızca konuşursun? Sen nasıl müsade istemeden çekip gidersin?!" Diye bağırdı.
Usulca ona döndüm, kaşlarımı çatıp dudaklarıma sinsi bir gülücük kondurdum.
"Siz bana nasıl konuştuysanız ben de o şekilde karşılık verdim Berire hanım ama aramızda bir fark vardı saygısızca bir üslup kullanan ben değildim ayrıca müsade isteyebileceğim tavırlar sergilediğinizi düşünmüyorum." Dediğimde öfkeli adımlarla bana doğru gelmeye başladı,geriye gitmedim. Kaçmadım,korkmadım.
Havaya kaldırdığı eli bile beni korkutmadı.
Bu beni gülümsetti,terapilerim işe yaramıştı ve artık iyiydim. Bugün de son seansım vardı evet hâlâ görüşmeye devam edecektim ama belirlediğimiz takvimin sonuna gelmiştik ve bu hafta içinde mesleğime geri dönebilecektim. Evet başvurumu yenilenmiştim, bunları birazcık habersiz yapmış olabilirdim ama yanıt aldığım zamanlama çok iyi denk gelmişti. Zafir de gidince kendimi iyice yalnız hissedecektim bu yüzden aldığım yanıtın zamanlaması iyiydi hem artık mesleğimi yapabilecektim hem de yalnız kalmayacaktım ve kafam dağılacaktı yoksa biliyordum ki ben sürekli kalbimi isterdim.
"Anne!" Arkamdan yükselen ses Mihriban teyzeme aitti.
Onu da telaşlandırmıştı bu kadın gerçekten sinir bozucuydu.
Mihriban teyzenin eli bileğimde duruyordu boşta kalan elimle bileğimdeki elini tuttum. Mihriban teyzenin yüzünde endişe vardı sabahtan beri bu ruh halinden sıyrılamamıştı,korkuyordu hissediyordum. Acaba bu kadın ona neler yaşatmıştı?
"Mihriban teyze sorun yok,lütfen sakin ol." Dedim yatıştırıcı bir tonlamayla.
"Almina." Dedi fakat sözünü yine Berire hanım kesti.
"MİHRİBAN! Sen de mi bunu mu koruyacaksın?! Kendine gel ve benim kim olduğumu unutma." Dişlerini sıkarak konuşuyor ve Mihriban teyzenin üzerinde psikolojik baskı kurmaya çalışıyordu buna izin verecek değildim.
"Babaanne kendine gel ve nerede olduğunu unutma." Leyla ablanın sesiyle hepimiz merdivenlere döndük. Leyla abla bir eli kasıklarında diğer eli tırabzanlarda,merdivenlerde durmuş Berire hanıma öfkeyle bakıyordu. Anlaşılan bu kadını kimse sevmiyordu.
"Sen de kim olduğumu unutma Leyla,yerinizi bilin. Kim olduğumu da unutmayın ha içinizde kim olduğumu bilmeyen de varsa ben öğretmesini bilirim." Dedi Berire hanım gözlerimin için bakarken. Aynı bakışlarla karşılık verdim.
Arkasını dönüp kalktığı koltuğa oturmak için tekrar yöneldi. Mihriban teyze ise bileğimde eliyle beni çekiştirdi ve mutfağa çekti, arkamızdan duyulan adım seslerine bakacak olursak Leyla ablam da arkamızdaydı.
Derince iç çektim, az önce neler olmuştu öyle, nasıl bir durumdaydık hiçbir şey anlamamıştım Berire hanıma bir şey yaptığım yoktu ama o ilk saniyeden bama karşı bir kin beslemeye başlamıştı nedenini sorgulamama gerek yoktu zaten kendisi de ima etmişti ona göre kirli bir kadındım ona ne oluyorsa ayrıca öyle bir durum söz konusu bile değildi ben izin vermemiştim bana kimsenin dokunmasına.Kirli değildim ki, öyle miydim? Değildim, Zafir değilsin demişti,psikoloğum da öyle demişti.
Kirli değildim ki ben.
Kadın laflarıyla resmen beni zehirlemeye çalışmıştı.
"Almina,ben onun adına özür dilerim." Dedi Mihriban teyze o an gözlerimi büyütüp kollarını tuttum, başımı da hızla iki yana salladım.
"Hayır hayır, Mihriban teyze. Kimsenin günahının bedelini sen ödemeyeceksin asla kendini suçlu hissetme hem kusura bakma ama gerçekten kendisi umursayabileceğim birisi değil." Dedim ve gülümsedim. O ise mahçup mahçup etrafına bakındı, kirpiklerinde gördüğüm nemlilikle iç çektim ve kollarımı ona sarıp sarıldım.
Mutfaktaki kadınlar da sessizliğe bürünmüştü,içlerinde Suzan hanım da vardı. Mihriban teyzeye sarılırken onunla göz göze gelince gülümsedim o da aynı karşılığı verdi ama gözlerindeki acıyı gördüm. Kaşlarım çatılır gibi oldu ama buna izin vermedim.
Mihriban teyzenin sırtını sıvazladım.
"Öyle de, kendimi kötü hissediyorum kızım. Neler dedi sonuçta ailemize yeni yeni katılıyorsun bizi böyle tanımanı istemem." Mihriban teyzenin sözleriyle geri çekildim. Cevap verecektim fakat Leyla abla önce konuştu,boynumu hafif bir açıyla çevirip ona baktım.
"Anne,yapma ama ne konuştuk? Bilmiyorsun sanki babaannemin huyunu niye sen kendini kötü hissediyorsun ki? Hem Almina aylardır içimizde o bizi biliyor,babaannemi de Allah'a havale ediyorum. Umursayacağım son insan bile değil. Değmez,değmiyormuş." Dedi.
Gülümseyerek başımı salladım ve mihriban teyzeye döndüm,o ise dolgun yanaklarını siliyordu.
Ay ben bu kadını çok seviyorum of! Yerim.
"Evet,evet Leyla abla çok haklı. Ben sizi biliyorum kendini lütfen kötü hissetme." Dedim gülümseyerek o da başını hevesle salladı.
Yufka yürekli annem.
Annem?!
Anne???
Ama çok tatlı, sevgi manasında ynai.
Sen de az çakal değilsin fırsattan istifade sahiplendin kadını. Boran duymasın annesine annem dediğini.
Duysun ne olacakmış,bir şey demez ki o.
Ben söylemeyeyim diyorum ama sen söyle diye resmen ısrar ediyorsun!
Hih! Tamam sus sus aramızda
İyi öyle olsun bakalım
Anlaştık.
"E madem sen öyle diyorsan... Suzan,sen çorbaya başla akşama yemeği yetiştirelim kızmasın şimdi." Kadın da diken üstündeydi.
"Almina,biraz konuşalım mı?" Diyen Leyla ablayla daldığım noktadan uzaklaştım ve ona döndüm. Derin bir nefes vererek dudaklarımı birbirine bastırdım. Mutfakta gerginlik ve müthiş bir telaş vardı.
Hiç de tatlı bir telaş değildi.
"Konuşalım abla." Dedikten sonra mutfaktan çıktık.
Üst kattaki odaya çıkarken Berire hanımı önemsememiştik. Koridorda yürüyüp hemen karşı odaya girdiğimizde Leyla abla kapıyı kapattı. Sessizce onu izliyordum.
Ellerini üzerine sürtüp odadaki berjere oturdu. Ardından ben de diğer berjere oturdum.
"Almina,ilk önce babaannem adına ben de özü-" dediğinde elimi kaldırıp kucağındaki ellerini tuttum.
"Leyla abla,bu mevzuyu hallettiğimizi düşünüyorum bu sizin özür dilemeniz gereken bir konu değil cidden. Bu Berire hanımın kendisini ilgilendiren bir konu lütfen bunu kendinize yük bilmeyin Berire hanımı böyle bir kişiliğe sahip olduğu için çok da önemseyemiyorum."
Derin bir nefes alarak kahverengi gözlerini benden kaçırdı,sonra da tekrar bana baktı. Nefesini üfleyerek ellerimi sımsıkı tuttu.
"Ben seninle başka bir konu hakkında konuşmak istiyorum,babaannem konusunu sana Zafir anlatır diye düşünüyorum çünkü o konulara çok daha hakim." Dedi.
"Seni dinliyorum abla." Dediğimde Leyla ablanın yanından bir an olsun ayırmadığı cihazdan ağlama sesi yükseldi. Anlaşılan Deniz uyanmıştı. Leyla abla endişeyle yerinden kalktı.
"Canım kusura bakma,Deniz'e bakıp geleyim sonra konuşuruz olur mu?" Dediğinde onun endişesini gayet de iyi anlıyordum. Riskli bir doğum atlatmıştı ki zaten Deniz ona tamamen mucizelerle gelen bir bebekti. Anlayışla başımı salladım arka arkaya odadan çıkarken konuştum.
"Hiç sorun değil benim de zaten dışarda birkaç saatlik bir işim var onu halledip gelirim. Belki de gelemem, Berire hanımla pek hoş başlamadık ve akşam yemeğinizi de zehir etmek istemiyorum." Deniz'in odasına girdiğimizde Deniz çoktan ağlamayı bırakmıştı, gözleri hâlâ açılmamıştı. Çünkü daha çok küçüktü sürekli uyuyor gibi görünüyordu. Arada dünyaya bakıp hemen gözlerini geri kapatıyordu.
"AA duymamış olayım,akşama gel mutlaka hem sen demedin mi o kadını önemsemiyorum diye. Hem annem üzülür,Berire hanım yüzünden gelmediğini düşünür keza öyla ama iyice huzursuz olur." Dediğinde saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Böyle de olunca insanları kıramıyordum,Leyla abla da haklıydı,Mihriban teyze kesinlikle böyle düşünecekti ve ben kendimi ne kadar açıklarsam açıklayayım,ona her ne kadar kırgın olmadığımı söyleyeyim Mihriban teyze kendini mahçup hissedecekti.
"Tamam,gelmeye çalışırım o zaman." Dedim cılız çıkan sesimle. Memnuniyetle gülümsedi ve bebeğine baktı. Deniz'in tek tük olan saçlarına ufak bir buse kondurdum ve Leyla ablanın da kolunu sıvazlayarak sessizce,çıktığımı söyledim.
Başıyla onayladı.
Merdivenleri inerken kafamda artık geleceğime odaklı planlarımı kurmuş ve gerçeklestirmek üzere emin adımlar atıyordum.
Kapıya ulaşmadan mutfağa uğradım,Berire hanım sanırım odalardan birindeydi çünkü ortalarda yoktu.
"Mihriban teyze,ben çıkıyorum." Dedim gülümseyerek. Elindeki bezle ellerindeki ıslaklığı aldı ve bana doğru geldi.
"Yavrum nereye,ay annem yüzünden mi gidiyorsun?" Dediğinde Leyla ablaya bir kez daha hak verdim. Mihriban teyze bu konuyu kafasına fazlaca takıyordu.
Gözlerimi kapatıp başımı hızla iki yana salladım ve gözlerimi açıp gülümsedim.
"Yok yok, dışarda biraz işim var. Onları halledip geleceğim,akşam yemeğine yetişmeye çalışırım."
Bir oh çekti.
Endişeyle yukarıya doğru kıvrılmış kaşları düzeldi ve gülümsedi.
"Tamam kızım, akşama istediğin bir şey var mı?"
"Hayır çok teşekkür ederim. Böyle de size yardım edemeden gidiyorum ama kusira bakmayın lütfen." Mutfakta gözlerimi gezdirdim. Ortalık biraz karışıktı.
"Olur mu öyle şey,git sen hadi. İşlerini hallet." Mihriban teyzem ne kadar da anlayışıydı, ilerde eğer Boranla evlenirsek böyle bir annem olacağı için şanslıydım.
Gülümsedim.
"O zaman size kolay gelsin,istediğiniz bir şey olursa söyleyin lütfen alıp gelirim." Kendimi evin kızı gibi hissetmiştim. Bu his çok ama çok güzel ve garipti. Zafir yanımda olmasa bile bana güzel bir hayat bırakıyordu.
Keşke hep yanımda olsaydı.
Ama görevleri vardı, gitmesi gerekiyordu ve ona asla gönül koymuyordum onun mesleği buydu ve ben ona her şeyiyle tamam demiştim. Bu yoldan da asla geri dönmezdim.
"Ben seni geçireyim." Suzan hanıma teşekkür ettim ve kibarca reddettim. Ayakkabılarımı giyip arabanın anahtarını ve eşyalarımı aldım.
Bahçeye çıktığım anda bana dikkat kesilen birkaç koruma beni biraz ürküttü ama sonra onlara bakmadan ilerledim ve kendimi rahat bıraktım. Bunları artık aşmıştım,tabi ki hepsinin kalıcı izleri mevcuttu ama onlar da normaldi.
Arabama bindiğimde dikiz aynasından bahçede konumlanmış adamlara tekrar göz gezdirdim ve başımı iki yana salladım. Bu kadın nasıl birisiydi ki etrafında bu kadar koruma vardı? Nedenini merak ediyordum.
Kemerimi takıp yolu kontrol ettim ve arabayı çalıştırarak ilk önce psikoloğumun yanına gittim. Bugün çoğu şeyi halletmem gerekiyordu.
🧭
Zafir Boran Algan;
"Salih,telsizini aç.Bu bir emirdir." Öfkeyle soludum.
"Emredersiniz komutanım ama telsizim sanırım kırıldı." Alaylı sözlerine göz devirdim.
"Yedeğin yok mu oğlum? Çıkar lan şunu!" Diye bağırdım. Dalga geçiyordu sanki,it herif.
"Çıkardım komutanım,telsiz aktif." Dedi bu sefer de.
"İzci,valla Boran komutan o telsizin antenini şimdi bir yerine monteleyecek biraderim sadece sus ve yap." Fatih yine konuşmaya başladığında ellerimle toprağı eşeliyordum.
Bu çocuğun çenesi hiç bir görevde mi durmazdı kardeşim?!
"Lan sen karışma,komutanım lütfen Fatih'e emreder misiniz sizinle aramıza girmesin." Salih ile Fatih'in atışmaları diğerlerini bıktırmış olacak ki bana baktılar.
Başımı kaldırıp iki metre ötemde yerde kamufle olmuş ve bilmesem asla görünmeyecek ikiliye bir bakış attım.
Gözlerimi gördükleri an ikisi de önüne döndüğünde Fatih'in olduğu yerde gittikçe küçüldüğünü farkettim. Bu çocuk çok iyi kamufle oluyordu.
"Emredersiniz komutanım." Sesi yükseldiğinde hiçbir şey söylememiştim.
Kazdığımız toprağın içine orta boyutlarda bir taş koyduk,taşa bağladığımız incecik tel ip kalınlığındaydı ve o tel ilerdeki ağaca bağlıydı açtığımız çukuru toprakla geri örttük.
O aptallar buradan illaki geçeceklerdi,bu tele takıldıklarında tuzak olduğunu düşünecek ve geri kaçışmaya çalışacaklardı ama iş istedikleri gibi gitmeyecekti.
Etrafta kamufle olmuş birçok asker vardı,hepsi de bordoydu. Açılarını hesaplayıp öyle yerleşmişlerdi, o açılardan açılan ateşle gafil avlayacaktık. Tek bu da değildi. İkinci bir durum daha vardı,onlara fırsat verecek hatta nefes alacak tek bir an bile bırakmamıştık. Açıların ters yönüne doğru bir hareket ya da aldıkları herhangi bir desteğe karşı belli bir uzaklıkta,belli aralıklarla döşenmiş bombalar vardı.
Önümüzdeki iş bittiğinde doğruldum,ve kamufle olabileceğim otların arasına girip yattım. Silahımı ölçtüğüm açıyla konumlandırıp hazır pozisyona geldim. Artık sessiz nefesler vardı,kulaklarımız dikkat kesilmişti.
Bizde ihtimaller olmamalıydı,bizde tahminler olmamalıydı.
Askerliğe yeni başladığım vakitlerde komutanımın bir sözü vardı.
"Siz kumar oynamıyorsunuz,kumarı sizle oynamak isteyenler var ve buna da izin vermeyeceksiniz,işinizi şansa bırakırsanız,ihtimal ve tahminlerle hareket ederseniz hareket ettiğiniz bacaklarınızı koparırlar!"
Burada ihtimale,şansa,tahmine ya da kadere bırakabileceğim hiçbir şey yoktu.
Telsizimi açıp askerlerimle iletişime geçtim,şu an iki tim buradaydı. Bir yüzbaşı daha benimle birlikteydi.
"Adayış,sizi dinliyorum bana konum bildirin." Dedim,şafak vaktiydi. Gün aydınlanıyordu.
"1453,45 derecede konumlandı komutanım." Dedi Fatih. İstanbul'un fethinden geliyordu. Doğum tarihi de 14-5-93'tü büyük bir denk gelişti.
"İzci,60 derecede 3 konumundayım komutanım." Salih çok iyi iz süren bir askerdi,nerede ne varsa hemen bulurdu.
"Şahin,120 derecede emrinizdeyim komutanım." Kaan'ın konumu çok önemliydi. Keskin nişancımız oydu ve şu an bir ağacın tepesindeydi.
Orhan,Mustafa,Umut da ayrı noktalarda farklı görevler için konumlanmıştı.
Onlardan da onay aldıktan sonra diğer timle sessiz bir iletişim kurdum.
"Yüzbaşım,timin durumu nedir?" Diye sordum ilk önce telsizden Talha yüzbaşının sesi duyuldu.
"Hazırız, yüzbaşım. Sizde durumlar nedir?" Dediğinde yüzümde sinsi bir sırıtış belirdi.
"Her daim hazır." Dediğimde onun da gülüşünü duydum. Sonrasında ise derin bir sessizliğe gömüldük. Operasyon asıl şimdi başlamıştı.
🧭
Almina Öztürk;
Günler günleri kovalarken Zafir gideli bir ay olmuştu,hiçbir şekilde iletişime geçmemiştik sadece Kemal amcamla sürekli iletişim halindeydim,o da olmasa cidden kafayı yiyecektim. Tabi ki bana neredeyse hiçbir şey anlatmıyor,hiçbir durumdan bahsetmiyordu sadece iyiler diyip gönderiyordu fakat bunu bilmek bile bana da, Zafir'in ailesine de yetiyordu.
Bu bir ayda ne olduğuna gelecek olursak,devlet hastanesinde mesleğimi yapmaya başlamıştım,hatta şaşırtıcı derecede danışanım vardı. Bu beni çok ama çok mutlu ediyordu,insanlara iyi gelmek onların hayatlarına olumlu anlamda dokunabilmek hayallerimin arasındayken şimdi gerçekleştiriyordum.
Açıkçası zorunlu görevimi tamamladıktan sonra burada kalır mıydım bir fikrim yoktu ama Zafirle hayatlarımızı birleştifme kararı alırsak ve onun görev yeri hâlâ Mardin olursa burada kendime ait bir klinik açmak istiyordum. Düşüncelerimin arasında vardı ama bunu geleceğim,kendi isteklerim ve sevdiğim adamın düşünceleri şekillendirip kesinliğe kavuşturacaktı. Şimdilik mesleğimi yapıyor olmak bile bana yetiyor ve derin bir mutluluk veriyordu.
Ailemle sürekli iletişim halindeydik fakat annem de babam da çalıştığı için çok da görüşemiyorduk çünkü ben de çalışıyordum ve denk gelemiyorduk ama birbirimizi arayıp sormaya çalışıyorduk. Her ikisi de iyiydi.
Bu bir aylık süreçte kısa bir süreliğine İzmir'e gidip gelmiştim,biyolojik ailemi ziyaret etmiştim. Onları ihmal ettiğim her an kalbimde bir sancı beliriyordu hatta mezarlarının başında uzun bir süre ağlamış onlara yaşadıklarımı anlatmıştım. Bir ses yoktu,cevap veren bir ses ya da sırtımı sıvazlayan eller yoktu. Ama onları Allah'a emanet etmiştim,onlar da eminim beni Allah'a emanet ediyorlardır. Böylelikle kendi ailemi de görüp gelmiştim Mardin'e.
Selin ve Kerem işlerinin başındaydılar ve gayet iyi giden bir evlilikleri vardı,arada tartıştıkları olduğunda telefonda Selin'e biraz motivasyon verdiğim oluyordu ama bunlar evliliklerin içinde olan normal şeylerdi. Yeni evlenen bazı çiftler zaten her zaman birbirlerinin evdeki varlıklarına alışmakta ilk başlarda zorlanıyorlardı. Genel olaraksa hiçbir sıkıntıları yoktu her ikisi de birbirlerini hâlâ aşkla seviyorlardı ve iyilerdi.
Tuana,Kaan da göreve gittiğinden beri aynı benim gibi işine daha çok sarılmıştı, açtığı kafeye oldukça bağlıydı çünkü orası onun hayalleriydi ve her gün aşkla işine gidip geliyordu. Ben de fırsat buldukça orada vakit geçiriyordum.
Özlüyordu,ben nasıl Zafir'i deli gibi özlüyorsam o da Kaan'ı özlüyordu. Bazı geceler ağladığını odamdan duyuyor soluğu yanında alıyordum ben alışmıştım sanırım...
Alışmamıştım.
Tuana'nın korkusu,Kaan'ı tekrardan ne olursa olsun kaybetmekti. Bir gün ya şehit olursa diye ağlıyordu,ki bu hepimizin korktuğu bir şeydi,bir günse ya beni yine bırakırsa diye ağlıyordu. Kaan'ın Tuana'yı bir daha bırakacağını düşünmüyordum bunun garantisi yoktu elbette ama Kaan Tuana'yla defalarca kez konuşmuştu.
Ve ben de artık pek bırakıp da gideceğini düşünmüyordum.
Allah'ın izniyle de bize sağ salim döneceklerdi.
Mihriban teyze pek iyi değildi ve ben haftanın üç dört günü ondaydım. Hastaneden çıkar çıkmaz hemen onun yanına gidiyordum ve birlikte vakit geçiriyorduk tabi Berire hanım buna ne kadar izin verirse...
Tuana da kafeden çıkıp yanımıza gelince pek bir şey demeden odasına çekiliyordu fakat o gelesiye kadar yaka silktiriyordu.
Leyla abla da Deniz ile meşguldü onlar da gayet iyilerdi her ikisi de toparlanmışlardı ve Ahmet abi de onlara çok iyi bakıyor ilgileniyordu. Berire hanımdan da uzak durdukları için hiçbir sorunları yoktu. Berire hanımsa sürekli Deniz'i sevmek için onları ayağına getirtmeye çalışıyordu ama pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Leyla ablayla o gün konuşacağımız konu her neyse konuşamamıştık. Maalesef bir fırsat yakalayamamıştık.
Şimdiyse hastaneden çıkmıştım,Mihriban teyzelere doğru gidiyordum.
"Alo,Mihriban teyze." Dedim.
"Efendim kızım?" Mihriban teyzenin sesinden aldığım boğukluk bir şeylerin yolunda gitmediğinin kanıtıydı.
"Sen iyi misin?" Tereddütle sorduğumda yüreğime bir ağırlık çökmüştü,ya Zafir'e bir şey olduysa diye sorgulamadan edememiştim.
Arka arkaya yutkunmaya,soluklarım hızlanmaya başlamıştı.
"Mihriban teyze n'oldu?!" Dedim endişeyle.
Orman yolundan ilerlerken buğulanan gözlerim yüzünden arabayı yavaşlattım ama karşımdan süratle gelen tır yüzünden direksiyon hakimiyetimi sağlayamadım ve o an alamadığım cevapla birlikte kendimi bilinmez bir karanlığa bıraktım.
🧭
Zafir'den;
"Ne yapıyorsun lan,it herif?!" Dedi Kaan öfkeyle.
Gerizekalı Fatih iki saattir salak salak konuşuyordu,sorularıyla beynimi şişirmişti. Görevdeydik, bugün bir ay olmuştu hiçbir şeyden haberimiz yoktu,kimseyle iletişim kuramamıştık bir tek telsiz açıktı. Kemal albayla iletişim kurabiliyorduk ya da haritadan sorumlu askerlerle onun dışında hiçbir haber yoktu.
"Lan deme lan ayıp oluyor bak he. Minnoş,ponçik ultra eşsiz kalbim çatırdıyor." Fatih yüzünden derin bir nefes verdim bu çocuk on beş gündür doğru düzgün yemek yemediği için bu haldeydi açlık boş kafatasına vurmuştu.
Konserveler tükenmişti,onun dışında da yiyecek pek bir şeyimiz yoktu çoğu yiyecek bozulmuştu ama bir şekilde idare ediyorduk.
"Kes,siktin adamın kafasını. Pardon komutanım ama bir aydır bütün herkesin dedikodusunu yaptık anasını babasını satayım." Orhan'a hak veriyordum ama konuşmayacaktım. Dönüşte gösterecektim Fatih'e.
"AA üstüme iyilik sağlık amin. Ne dedikoduculuğumu gördün ne var yani komutanımın özel hayatındaki gelişmeleri bilmek istiyorsam ne var yani düğün planını ben yaptıysam ne var yani çocukları erkek olunca Bahattin, kız olunca Dilara koyalım dediysem."
Bıkkınca nefes verdim. Biraz daha bu konu hakkında konuşursa cidden bir daha konuşamamak üzere belasını hoplatıcaktım.
"Allah'ım sen bize sabır ver,sorun sence bunlar mı?! Adama bir aydır kızın olursa adını Dilara koy yok Neriman koy diyip duruyorsun bir de üstüne yok "Dilara ateş düştü dağlara yok işte Neriman sallan gel,yok dolan gel." adam seni dönünce parkurda sündüre sündüre haşat edecek."
Fatih omuz silkti tabi bunlar konuşurken beni görmüyordu hepimiz farklı yerde konumlanmıştık ve şu an operasyonun içindeydik. Haklıydı haşat edecektim,yalatacaktım o parkuru ona.
Onları mikrafondan, kulağıma takılı olan cihazdan dinliyordum.
"Beyler,mikrafonunuz açık. Geçmiş olsun,çelenkleriniz benden merak etmeyin." Diyen Salih'le yüzümde tehlikeli bir sırıtış peydah oldu. Çelenk güzel fikirdi.
İkisinden de aynı anda aynı küfür yükseldi.
"Siktir."
"Merak etmeyin o iş komutanımda." Dedi Kaan.
"Zevzekliği kes. Adayış Timi, son kez başlıyoruz ve bitirip Allah'ın izniyle dönüyoruz. Hedef görünürde,1453 (Fatih) kırk beş derecelik açıyla sol tarafa yönel. Üç dediğimde,gazamız mübarek, canımız Türk varlığına armağan olsun." Diyerek komut verdim.
Ateş sesi ilk onlardan yükseldiğinde salaklıklarına güldüm,biz bordo bereliydik ve onlar da bunun farkındaydılar. Biz işimizi sessiz ama gürültü yaratarak hallederdik ve şu an o anlardan birisiydi.
"1'de 1." Diyen Kaan gecenin karanlığında bile şahin gibiydi. Gece görüş gözlüğüyle baya bir övünüyordu.
"Sayıyor muyuz?" Dedi Orhan.
Silahımı sola doğru çevirdiğimde sağ taraftaki bir hareketlilik gözüme çarptı,çapraz ateşe geçeceklerdi.
"Çapraz ateş." Diye uyardım bizimkileri. Sağdakini indirdikten sonra soldakini de indirdim.
"Ecel gecikmez değil mi komutanım?" Diye gülen Fatihle bende sessizce güldüm. Bu çocuk iflah olmazdı.
Hepimiz sessiz bir şekilde yer değiştirdik biz sessizliğe gömüldüğümüz an bu salaklar paniğe kapılıp çapraz ateş açtılar işte o an kalbime bir şey saplandığını hissettim,nefesim kesildi.
Bizimkiler ateş etmeye devam ederken olduğum yere iyice sindim,nefes alamıyormuşum gibi hissediyordum.
"Boran!" Diye bağıran Kaan'ın sesini duyduğumda askerlerimi endişelendirdiğimin farkına vardım ve kendimi toparlamaya çalıştım.
"Abi yaralandın mı?" Dedi Fatih.
"Hayır,iyiyim aslanım. Sanırım bir ayda yerde yattık diye üşüttüm kalbime ağrı girdi." Dedim yarı dalgaya vurarak hâlâ nefes alırken zorlanıyordum.
Ne oluyordu?
Kalbim,Almina'nın sıcaklığına alıştığı için mi böyle ağrıyla kasılmıştı azıcık soğuktan etkilenir mi olmuştum?
"Devam et Adayış!" Diye komut verdim ve kendim de silahımı kavradım. Kalbimdeki ağrıya öfke duydukça daha çok leş indirdim. Biz onları indirdikçe kaçışıyorlardı çünkü bizi biliyorlardı.
Biz Adayış Timiydik,biz bordonun en güzel tonuyduk,biz Türk'tük.
***
"Sonunda ya bitti,cidden hiçbir görevden bu kadar çabuk dönmek istememiştim komutanım. Ne oluyor bana anlamıyorum." Diyen Fatih'in ensesine bir tane geçirdim.
"Anlarsın koçum, anlarsın aslanım. Bir dönelim karargahta anlarsın." Dedim sinirle. Doğmamış kızıma,oğluma neler dediğini unutacak değildim bir güzel canına okuyacaktım.
"Yapmayın etmeyin komutanım,zaten ayaklarım su toplamış vallahi o parkuru yedi defa bitiremem ben. Affedin komutanım, yaptım bi eşşoğlubeşkulaklık." Herkes güldüğünde ben gülmedim,aksine dik dik Fatih'e bakmaya devam ettim.
O ise sanki aklına hain bir emel gelmiş gibi gözlerini partlattı.
"Hem siz,Almina yengemle vakit geçirin komutanım. Boşverin beni." Dediğinde Kaan'ın kısık sesle güldüğünü duydum. Diğerleri de kıkırdadağında hepsine öfkeyle baktım.
"Kesin gülmeyi,bundan sonra yengenizle ilgili,benim özel hayatımla ilgili görev başındayken tek kelime etmeyeceksiniz. Sivilde de karşıma geçebiliyorsanız geçin,konuşun." Dedim.
Almina benim özelimdi.
Onu da kimseyle paylaşmazdım,ne bir cümlede ne bir gülüşte. Ona olan sevgimden,bunu ona göstermekten de asla ama asla utanıp gocunmuyordum gülünecek bir durum yoktu ve özel hayatım da kimseye açık değildi.
"Emredersiniz komutanım." Sesleri yükseldiğinde beklediğimiz helikopter gelmişti.
"Karakartal ve tim komutanı Yüzbaşı Talha Güngör sizinle birlikte görev almaktan şeref duydu." Diyerek selam duran time gülümsedim ve aynı şekilde biz de selam durduk.
"Aynı şekilde Adayış ve tim komutanı Yüzbaşı Zafir Boran Algan da sizinle görev almaktan büyük şeref duydu." Dedim gür çıkan sesimle.
Kısa bir bayrak selamlama töreninden sonra helikoptere bindik ve Mardin'e doğru yol aldık. İçimdeki sıkıntı hâlâ geçmemişti oysa şehit vermemiştik,yaralılarımız olsa da genel anlamda iyiydik ve yaralılar da ağır değildi iyi olacaklardı evelallah.
Sıkıntılı bir nefes aldım, üzerimdeki kamuflaj ilk defa beni boğuyor gibiydi.
"Boran,iyi misin sen?" Kaan'ın sorusu ciddiydi herkes bir anda muhabbeti kesmiş ve ciddiyetle bize odaklanmıştı onlar da farkındaydı bir şey olduğunun bunu gizlemiyordum,gizleyemiyordum ilk defa gizlemek istemiyordum.
Neyim vardı bilmiyordum fakat dizlerimin üzerine çökmüş gibi hissediyordum.
"Bilmiyorum ama bir şey var. Beni huzursuz eden bir şey." Dedim sıkıntıyla.
"Kemal albay telsizde komutanım." Diyen helikopter pilotuyla uzanıp telsizi aldım.
"Yüzbaşı Zafir Boran Algan,emredin komutanım." Dedim.
Kemal albayın sesini duyduğumda Mardin'de bir şeylerin yolunda gitmediğini kesinleştirdim. Acaba anneme mi bir şey olmuştu? Ya da ablamlar... Babaannem olacak o kadın zarar mı vermişti onlara, dolaylı ya da dolaysız yoldan yapmış olabilirdi.
"Her şey yolunda diye duydum yüzbaşım."
"Yolunda albayım fakat sanki orada bir sorun var gibi." Dedim sıkıntıyla.
"Gelince konuşuruz evlat." Dediğinde güçsüzlükle emredersiniz demiştim.
Almina'm.
Elim kucağıma düşerken,birisi telsizi almıştı.
"Boran,ne düşünüyorsun?" Dedi Orhan.
"Ben,bilmiyorum." Dedim ilk defa. İlk defa bilmiyordum.
Ya tekrardan...
Ya tekrardan kaçırıldıysa? Ne yapardım,nereye sığardık? Onun kalbinden başka bir yere sığamazdım ben. Dağlar bu sefer dar gelirdi bana.
Helikopter inişe geçesiye kadar düşündüm sonra duran helikopterin ardından dalgınlıkla indim. Adımlarım güçsüzdü sarsaktı. Bindiğimiz askeri araçta bile elim sıkıca kavradığım fotoğraftan ayrılmıyordu.
"Komutanım,ne oldu daha bilmiyoruz ama sakin olmaya çalışın." Dedi Umut. Başımı salladım. Emre bu görevde yoktu o yaralı olduğundan izinliydi. Onun yerine Umut timdeydi.
Sakin olmak falan istemiyordum.
Karargahtan içeriye giriş yaptığımızda oldukça endişeliydim ama belli etmemeyi deniyordum. Dişlerimi birbirine bastırdım.
Kemal albay dimdik bir şekilde bizi bekliyordu.
Sırayla indiğimizde uygun adımlarla karşısına dizildik.
Bir adım öne çıkarak selam durdum ve her şeye rağmen dimdik durarak karşıma bakıp tekmil verdim.
"Asil Türk milletinin,namus ve şerefini, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü korumak, bu uğurda verdiğiniz görevi yerine getirmekle yükümlü; bir asteğmen,bir üsteğmen,iki kıdemli asteğmen,bir kıdemli üstçavuş,bir kıdemli üsteğmen ve yüzbaşısıyla yedi kişilik Adayış timi tam tekcizah emir ve görüşlerinizi hazırdır komutanım."
"Rahat." Diyen Kemal komutanla yerime geçtim.
"Yine başarılı bir görev dönüşü ve yine Adayış timi, hepinizle gurur duyuyorum aslanlarım. Karakartal timiyle oldukça üstün bir başarı elde ettiniz. Bir hafta sizi buralarda görmeyeyim,Yüzbaşı Boran siviline dön ve odama gel."
"Emredersiniz." Dedik aynı anda. Kemal albay gittiğinde hepimiz dağıldık.
Timdekilerin silahlarını teslim almış ve imzamı atmıştım herkes üzerini değiştirirken kısa bir duş alıp bende üzerimi değiştirmiştim bir an önce gitmem gerekiyordu.
Siktiğimin hissi bir türlü geçmemişti.
Tam çıkıyordum ki bizimkiler durdurdu.
"Bize de haber ver." Dediklerinde sadece başımı salladım.
Odanın kapısını kapatıp hızla merduvenleri çıktım ve albayın kapısının önüne geldim.
Gel komutunu bekleyip içeriye girdikten sonra hazır ola geçtim tam ismimi söyleyecektim ki Kemal albay elini kaldırıp beni durdurdu.
"Rahat,otur aslanım." Dedi.
"Komutanım." Diyip sustum.
"Sana verecek tavsiyelerim de sana diyeceğim hiçbir kelime de seni sakinleştirmeye yetmeyecek. Ama şunu bil ki bir şeyi yok. Gayet iyi, sadece şu an uyuyor." Dediğinde şartellerim attı.
"Kim?" Dedim sesim titrerken,bu Kemal albayı bile korkuttu. Çünkü ben her zaman güçlü durmuştum ama şimdi öyle değildi ilk defa karşısında yenilgiyi kabullenmiş bir adam vardı.
"Almina." İşte o an yüreğimden kopan bir parça göğüs kafesime çarptı orada can verdi.
🧭
Koştum,karargahtan çıkar çıkmaz arabaya atladım ve arabayı süratle kullanarak durdurdum. Hastanenin önünde ona koştum. Bu ikj değildi belli ki son da olmayacaktı ama ben yorulmazdım o yaşayacaksa ona her zaman koşardım.
Yarım saat önce;
* "Ne?" Diye sordum hiddetle.
"Ne oldu,ne oldu ona?" Dedim.
"Sakin ol Boran,nerede olduğunu unutma." Duymadım, görmedim,önemsemek dahi istmedim onu. Dışımdan değil ama içimden saygısızlık ettim bu sefer.
"Komutanım!" Dedim devam etmesini ister gibi.
"Kaza yapmış ama ciddi bir şeyi yok. Kendine gel Fırtına!"
Bakışlarımla yalvardım. İlk defa değil ama yine onun için yalvardım. Daha önce de ona yalvarmamış mıydım? Konuşsun diye,bana baksın diye,sussun diye,bana dokunsun diye,beni sevsin diye... Ben ona çok yalvarmıştım.
Ona ilk yaşasın diye o dağda yalvarmıştım ben.
Sonra benden korkmasın diye yalvardım ona.
Tedavi olsun diye yalvardım.
Kırdım,beni affetsin diye yalvardım.
Gizli görevdeydim,bunu anlasın diye yalvardım.
Bilgi gizliliğinden dolayı görev arkadaşlarımı ve onlardan biri olan Camelia'yı açıklayamayınca beni yanlış anlamasın diye yalvarmıştım.
Beni sevsin diye
beni sevince benden korkmasın diye,
bana kendi isteğiyle temas etsin diye,
bana dokununca ona dokunmama izin versin diye,
ona dokunduğumda yaralarını sarabilmem için bana izin versin diye;
bakışlarımla yalvarmıştım.
Evet ondan özür dilediğim olmuştu ama ben ondan en çok sessizce özür dilemiştim.
Şimdi yine başa mı dönmüştük?
Yine yaşasın diye yalvarmalıydım, hiçbirini anlamadığı için yeniden mi başa dönüyorduk? Yaşasın. Yaşasın. Ben ondan bu sefer sessiz özürler dilemezdim,ben onun önünde diz çöküp yalvarırdım.
İzin istedim ve zorlukla aldığım cevapla o kapıdan çıktım. *
İlerledim, danışmaya güzelimin adını zorlukla söyledim. Onun adını dudaklarım zikrederken ilk defa bu kadar söylemekten acizdi.
Arkamdan gelen birileri vardı,duymuyordum, görmüyordum ben çiceğimi görmeden nefes dahi almayacaktım.
İkinci kata çıktım.
Koridoru geçtim, odanın önünde duran annemi,babaannemi gördüğümde ellerim titremeye başladı. Acı yerini öfkeye bıraktı. Babaanneme ikinci kez bu kadar öfkeliydim.
"Sen mi yaptın?!" Diye bağırdım, öylece baktı.
Etrafındaki korumalar tereddütle duruyorlardı. Hepsi emrimdeydi,babaannemse sadece öylesine biriydi. Adamların bakışlarını bile görmedim umursamadım.
Babannemin karşısında dikilirken annem önüme geçmişti.
"Oğlum dur!"
"SEN Mİ YAPTIN LAN?"
"Abi sakin ol." Dedi adamlarımdan Kadir.
Babaannem de onlara şokla bakmıştı.
Ne sanıyordu ki?
O çok önemsediği aşiretinin başı bendim, miraslarının, köpeği olduğu bütün mal varlığın sahibi bendim ama bunların hiçbirini istememiştim üzerimde dursalarda sikimde değildi.
"Babaanne! Benim kadınıma ne yaptın?!" Dedim öfkeyle.
O da bana öfkeyle baktı.
"Oğlum, Almina iyi. Uyuyor sadece." Dedi annem yine.
İyiydi.
İyi miydi sahiden?
"Boran sakin ol." Dedi Kaan.
Kolumu elinden kurtardım.
"Kesin lan sesinizi,konuş bir tek sen konuşacaksın. Ne yaptın lan, onu da mı öldürmeye çalıştın?! Berire hanım o öldürmeye teşebbüs edebileceğin biri değil,o benim müstakbel karım. Ben 16 yaşında değilim 31 yaşında adamım, düşmanların yüzünden babamı elimden aldığın gibi sevdiğim kadını da elimden almana izin vermem. Duydun mu beni?" Dedim öfkeyle.
Yutkundu.
Öfkeyle gözlerine baktım ve başımı tehditvari bir şekilde ağır ağır salladım.
"Aferin,aferin. Anlamışsın. Şimdi git buradan."
Kimseyi umursamadan arkamı dönmeden önce Kadir'e başımla işaret vermiştim.
Elim kapının kolundayken soğuk soğuk terliyordum,kalbimdeki ağrının tüm nedeni oydu. O iyi olmadığında bunu ben de hisseder olmuştum çünkü kalbim ona bağlıydı.
İçeriye sessizce girdiğimde yatakta yatan bedenini görünce sıkıntılı bir nefes aldım ve gözlerimi kapattım.
Gözlerimi geri açıp yutkunduğumda onun aşık olduğunu bildiğim adem elmam aşağı yukarı hareket etti.
Tuana'nın ayağa kalktığını gördüm.
Bana doğru gelirken gözlerimle onu takip ettim.
"İyi o, merak etme sadece ufak bir kaza." Dedi gülümseyerek. Başımı salladım zorlukla. O odadan çıkıp gittiğinde ben de kapıyı kapatıp yatağa doğru adımladım. Ayaklarım botların içinde kalmaktan su toplamıştı ve yürüdükçe acıyordu ama umrumda değildi çünkü ona gelmiştim.
Yüzü görüş alanına girdi, alnında ufak bir sargı bezi vardı. Serum takılıydı ve uyuyordu. İçime çekmeye doyamadığım mis kokulu saçları yastığa dağılmıştı.
Elimi uzatıp saçlarını okşadım.
"Sevgilim." Eğilip alnından öptüm.
"Güzelim, güzel sevgilim." Bir daha öptüm onu. Belki izinsin öptüm ama öpmezsem ölecekmişim gibiydim.
"Yavru ceylanım,ceylan gözlüm. Hadi uyan. Yalvarırım uyan." Dedim gözümden akan yaşa aldırış etmeden.
İlk önce gözyaşımın düştüğü dudakları aralandı ve sanki suya muhtaçmış gibi gözyaşımdan nefeslendi.
Güzel kirpikleri titredi,saymaya cesaret edemediğim bakmaya doyamadığım uzun kirpikleri...
Sonra gözlerini araladı,nefes aldım yemin ederim o an derin bir nefes aldım.
Allah'a içimden binlerce şükür yağdırdım.
"Zafir." Dedi fısıldayarak. Öpmeye doyamadığım dudaklarıyla...
O an geri döndüm,kalbim can buldu.
"Geldim bebeğim. Buradayım."
Gülümsedi, yeryüzünde bana cenneti yaşatan kadın.
"Geldin. İyi misin,iyi misiniz?" Diye sordu. Bu haldeyken bile beni,askerlerimizi düşünüyordu. Nasıl sevmeyecektim ki? Yüreğini nasıl görmeyecektim?
"İyiyim,iyiyiz. Asıl sen iyi misin? Nasıl oldu bu kaza?" Dedim.
Gözlerinde gördüğüm ışıltı dünyaya bedeldi.
"Ben iyiyim,bilmiyorum orman yolundaydım tek şeritli ya orası... Mihriban teyzeyle konuşuyordum ama telefonum arabaya bağlıydı,sonra onun sesi kötü gelince bir şey oldu sandım arabayı sağa çekecekken dikkatim dağıldı karşıdan gelen tırın da ışığı gözlerimi alınca kontrol edemedim. Ama yavaşlamıştım,o yüzden ucuz yırttım." Dedi yavaş yavaş konuşarak.
İçim yine de rahat değildi.
"Doktorunla konuşacağım." Çıkmak için hareketleniyordum ki elimi tuttu.
İlk önce eline sonra güzel gözlerine baktım.
"Gitme, lütfen." Dediğinde sımsıkı sarılmak istedim ama yapamazdım canını yakamazdım.
"Buradayım geleceğim hemen." Dediğimde ağlamaya başlamasıyla şaşırdım. Canı mı acıyordu.
"Neden ağlıyorsun? Ağrın mı var bir tanem?"
"Gideceksin,gitme işte.Bugün bırakma beni. Sonra, sonra tekrar gidersin." Dediğinde anlam veremedim istemiyorsa gitmezdim ki...
Acaba sakinleştirici mi yapmışlardı,ilk sakinleştirici aldığı zaman da böyle olmuştu biraz kendinden geçiyor ve yavaş yavaş konuşuyordu. Ne dediğini çok bilmiyordu bu halleri bile tatlıydı,sevimliydi. Masumdu işte. Ve benimdi,benim ona ait olduğum gibi.
"Tamam,gitmiyorum. Gitmeyeceğim de. Buradayım." Dedim.
Onunla konuşurken uzanıp hemşire çağrısına bastım.
"Tamam sakın gitme,her şeyimi aldılar gitme." İçimi yakıyordu haberi yoktu.
Hemşire içeriye girdiğinde sessizce Almina'ya baktım, gözleri kapalıydı.
"Sakinleştirici mi yapıldı?" Diye sordum.
Hemşire beni onayladı.
"Evet,dışardaki hanımefendi ile bir konu hakkında konuştular sonrasında kendini kaybeder gibi olunca da sakinleştirici yaptık." Dediğinde kaşlarımı çattım ne oluyordu Allah aşkına?!
"Bana doktoru çağırabilir misiniz,onu yalnız bırakmak istemiyorum." Dedim kadın gittiğinde durup yarı uykulu yarı uyanık sevgilimin yüzünü izledim. Derince iç çektiğimde içeriye doktor girmişti.
"Merhaba, Zafir bey siz olmalısınız." Dedi adam.
"Evet," dedim sorar gibi adını da söyleseydi ya.
"Ben Macit, hastamızın doktoruyum. Durum hakkında kısa bir özet geçelim. Trafik kazası bulgusuyla ambulansla geldi hastamız ama durumu iyi hafif sıyrıklarla atlatmış kazayı sadece biraz ağrısı vardı bu yüzden ağrı kesici bir serum taktık. Onun dışında iyi." Dedi.
Çok şükür iyiydi.
"Müstakbel eşime neden sakinleştirici yaptığınızı öğrenebilir miyim?" Bir şey mi olmuştu,birisi bir şey mi yapmıştı?
"Almina hanıma bir takım testler yaptık bunlardan birisi de iç organları hasar görmüş mü diye yaptığımız testti. Testin sonucunda kazadan dolayı herhangi bir hasara rastlamadık fakat bildiğiniz üzere Almina hanımın yumurtalıklarında büyük bir kist ve kasıklarına ağır darbe aldığını düşündüğümüz olasılıklar var bunun yanı sıra bir de spiral takılmış. Ve bunu bir doktor nasıl yaptı inanın hiç bilmiyorum bu çok riskli." Dedi
"Ne?"
Almina'ya baktım,bakakaldım. Uyuyordu. Çok güzel uyuyordu. Acı çekmiyordu.
"Bilginiz yok muydu? Ben kusura bakmayın biliyorsunuz diye düşünmüş-"
Bilmiyordum ben,anlatmamıştı ki...
"Sonuçları ne? Neye sebep oluyor bunlar." Adam boğazını temizledi.
Nefesim kesilmiş gibiydi.
Aldığı darbeler.
Kist?
Spiral...
"Yumurtalık kisti,adet dönemlerinde yoğun ağrıya neden olur özellikle de Almina hanımınki gibi büyük bir kist ise... Aynı zamanda cinsel ilişki esnasında ağrıya,acıya da sebep oluyor. Darbelerin rahme bir zararı olduğunu düşünmüyoruz tabi darbeyi aldığı zaman ve darbe şiddetinin önemi büyük. Eğer darbe alındıktan sonra tedavi edildiyse ya da doktor kontrolünde bir sorun olmadıysa sıkıntı yoktur.Yine de adet döneminde daha şiddetli ağrıya sebep olabilir. Spirale gelince,hastamızın son bir yılda hiç jinekolog randevusu gözükmüyor,belki özel bir yerde yaptırmıştır ama bunun sistemde gözükmesi gerekiyor.
Spiral isteğe bağlı takılan bir araçtır,rahmin içine yerleştirilir ve doğumu engeller yani eğer ilişkide kadın korunuyorsa doğum kontrol hapı kullanmak ya da iğne vurulmak yerine bazı hastalar bunu tercih ediyor ama bu da adet dönemlerinde yoğun ağrıya neden oluyor." Dediğinde yanımdaki yatağa tutundum.
Ayakta durmak zordu.
"O bilmiyor muydu?"
"Hayır Almina hanım biliyordu ama o çocuğunuzun olmayacağını biliyormuş yani bir doktor ki büyük ihtimalle spirali takan o doktordu Almina hanımı çocuğu olmayacağına inandırmış. Almina hanım hakkında bir kaçırılma olayından bahsettiler belli bir miktarda uyuşturucu vermişler bu yüzden Almina hanım kendisine spiral takıldığını unutmuş ya da spiralin istediği zaman çıkarılabilecek bir araç olduğunu unutturmuşlar. Bunu ona unutturduklarından dolayı hatırlayınca biraz fenalaştı ama şu an iyi. Kendisiyle de gerçekleri görüştük, konuştuk,tedavisine de başlayacak işinde uzman profesyonel arkadaşlarım var. Yani bebek sahibi olabileceksiniz, Allah izin verirse. Tek sorun Almina hanımın ameliyat olması gerekiyor,kist için."
Delirecek gibiydim,delirecekmişim gibi hissediyordum.
Öğrendiklerim beni delirtecek gibi hissettirdi,nefes alamadığımı hissettim hem de o yanımda olmasına rağmen.
Bana neden söylememişti? Neden saklamıştı? Çocuğumuzun olmayacağını söyleyebilirdi, dürüst olabilirdi ben onu durdurmazdım ki hemen doktora götürürdüm. İçindeki bu ihtimal onu yakmazdı, günden güne küle çevirmezdi.
Neden söylememişti?
Bu kadar derdi yine kendisi yüklenmişti.
Korkuyor muydu?
Yine onu kabul etmeyeceğimi falan mı düşünüyordu?
Neden yapmıştı?
İlk defa ona olan sevgim gözümü korkuttu.
Kör olmuşum gibi hissettim,farkedebilirdim. Her adeti olduğunda kıvranıyordu,onu doktora götürebilirdim bunu teklif edebilirdim.
Aptaldım.
Aptal.
Deniz'i kucakladığım ilk an bunları mı düşünüyordu?
Çocuğumuzun olmayacağını...
Neyi amaçlamıştı?
Neyi düşünmüştü?
Doktor,odadan ne zaman çıkmıştı bilmiyordum. Ayakta bile zor duruyordum.
"Zafir." Diyen Almina'nın sesi daha güçlüydü,kendine gelmiş miydi? Ben gelmiştim yattığı yerden bana güzel bir tokat atmıştı.
"Zafir?" Ona döndüm öfkeliydim ama ona öfkeli oldmadığımı biliyordum,ona gerçeği unutturmuşlardı,demek ki bu spirali takan o piç kurularıydı. Onu buna inandıranlar da onlardı.
Hepsini ters yatırıp düz sikmek istiyordum ama çoğalırlar diye elleyemiyordum.
"Neden bana söylemedin?" Dedim bir anda. Kendimden bile beklemediğim bir fevrilikti bu.
"Ben..." Diyerek doğrulmaya çalıştığında ona yardımcı oldum. Onu yıpratmak istemiyordum, bağırıp çağırmak şu an istediğim son şeydi.
Ama kendimi dağa taşa vurasım vardı.
"Niye benimle paylaşmadın?" Dedim tekrardan.
"Neyi?" Dedi,derin bir nefes verdim.
"Bebeğimizin olmayacağını neden bana söylemedin?" Dediğim an dumura uğramış yüz ifadesiyle bana bakakaldı.
Bir yalan bir gerçekle harmanlanmış bizi en zayıf noktamızdan vurmuştu ama benim onu bırakmaya,yere düşmesine izin vermeye hiç niyetim yoktu.
***
Bittiii.
Nasıldı?
Diğer bölüm İKİ KAT AKSİYON!
Hiç okumadım bir kusurum varsa affola.
Bu arada birkaç araştırma yaparaktan yazdım ama yine de tabiki hatalarım vardır bu yüzden kusuruma bakmayın ve her şeyi hayal gücüne birakiinnn.
Sizleri seviyorum.
YILDIZIMIZI AYDINLATIM.
BOL BOL SATIR ARASI YORUMLAR YAPALIM.
Sizlere kocamaannn sevgi.
İyi gecelerr... |
0% |