@dolunaydakigelgit_
|
Hi Ken! Hi Barbie...
Şaka şaka... HOŞ GELDİNİZZZZ!
Uzun zamandır görüşemiyoruz nasılsınız?
Umarım iyisinizdir.
Bu hayatta hiçbir şey kendinizden daha önemli değil bunu lütfen unutmayın...
Her şeye ve herkese rağmen iyi ki varsınız!
Bölüm şarkıları: M
abel Matiz~Mert Demir-Antidepresan DKTT-Gitme İzah-Gitme Demem Derya Yıldırım-Alev Alev
Sizleri seviyorum, İyi okumalar...
Canhıraş: yürek parçalayan, dayanılmayacak kadar acı veren.
***
Ellerimi boynundan çözerek kendimi geriye çektim sonra birbirimize tebessüm ettik. Ailelerimizin yanına ilerlemek adına arkamı döndüm ve annemle babamın yanına gittim.
"Anne." Dediğimde dudaklarım istemsizce titriyordu.
"Canım," Zerrin annem kollarını bana sararken babam da hemen yanımızdaydı ve saçlarımı okşadı.
"Çok şaşkınım,siz ne zaman geldiniz?" Diyebildim zorlukla.
"Birkaç saat oluyor,hep mutlu olun kızım." Geri çekilip kollarımı babama dolarken annemin iyi dileğine karşılık tebessüm etmiştim.
"Babacığım." Başımı boynuna koyup babama sıkı sıkı sarıldım.
"Güzel kızım,hep mutlu ol. Biz her zaman,her kararında senin yanındayız bunu unutma tamam mı?"
Geri çekilip gözlerimi sildim ve başımı salladım.
"Biliyorum,ben de sizin yanınızdayım siz de unutmayın lütfen." Babamın gözlerinin dolduğunu görünce annem destek olmak adına gülümseyerek ona sarıldı. İç çekerek zorlukla arkamı döndüm yoksa aralıksız ağlayabilirdim.
Mihriban teyzeyle Zafir'in sarıldığını gördüğümde saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve onlara doğru yürüdüm.
Beni farkeden Zafir gözleriyle beni süzdü ve arkasından annesiyle olan temasına son vererek bana izin verdi.
Utangaç bir tebessümle Mihriban teyzeye baktığımda uzanıp elini öptüm ve alnıma koydum.
Beni çekip sarıldığında ilkte şaşırsam da kollarımı sırtına koydum.
"Ay sen benim ciddi ciddi gelinim mi oldun şimdi?" Değdiğinde kıkırdadım,bu kadın çok tatlıydı.
"Öyle oldum galiba." Dediğimde geri çekildi.
"Ben şimdi yarın bir gün düzenleyeyim de herkesi çatlatayım özellikle de o Zehra'yı." Dediğinde gülüp geri çekildim.
"Almina!" Diye arkamdan gelen bağırtılarla arkamı döndüm.
Kızların hepsi buradaydı ve bana doğru koşmaya başladılar.
Mihriban teyzeye doğru döndüğümde aramızda sessiz bir iletişim geçti ondan aldığım izin sonucunda kızlara doğru yürüdüm ve ortada buluştuğumuzda hepsiyle aynı anda kucaklaştık.
Kahkaham ortamda yayılırken aileler kalenin aşağısına inmeye başlamışlardı.
"Demek sende evlenenler kervanına katılıyorsun!" Diyen Selin'e güldüm.
"Öyle yapıyorum." Asu'nun söze atlamasıyla kızlar kıkırdadı.
"Annem aramaya başlar şimdi 'sen daha evlenmiyor musun Asu' diye."
"Hayırlısı kuzum." Dedim kolunu sıvazlarken.
"Tebrik ederiz bebeğim,hep mutlu olun." Tuana'nın sesiyle içimden sessiz dualar geçirdim.
"Almina tebrikler." Diyen Kerem'e uzaktan tebessüm ettim. Kaan,Kerem ve Zafir önümüzden aşağıya inerken biz de kızlarla arkalarındaydık.
"Teşekkür ederiz."
"Çok heyecanlıyım,çok mutluyum kalbim birazdan havalanıp uçacakmış gibi hissediyorum." Dedim kızlara.
"Çok normal ama ben demiştim ilk tanıştığınız zamanlarda evleneceksiniz siz dedim. Demedim mi?" Tuana Selin'e dönünce yüzümdeki sırıtış genişledi. Bir taraftan onları dinliyor bir yandan da önümdeki adamın gömleğinden belli olan geniş sırtını inceliyordum.
"Dedin valla ne yalan söyleyeyim,helal kız." Selin'in uzanıp Tuana'yla beşlik çakmaklarına güldüm.
Aşağıya inmemize az bir yol kalmışken merdivenlerden koşarak çıkan bedene kaşlarımı çatarak baktım. Nefes nefese kalan adam Zafir'in üzerine doğru geliyordu. Tebessümüm yüzümde donduğunda adama dikkatle baktım.
Adamın ayağı takıldığında yere düşecek gibi oldu,refleksle hepimiz öne atıldık ve korku nidaları dudaklarımızdan firar etti.
"Alp!" Diye bağıran Zafir öne atıldı ama adam toparlayıp ayakta durdu.
"Kuzen!" Dediğinde kızların bana baktığını hissettim ama gözlerim adının Alp olduğunu öğrendiğim adamla Zafir üzerindeydi.
"Yine geç kaldım oğlum ya! Azıcık bekleseydin ya beni." Diyen Alp ile Zafir tokalaştıktan sonra sarıldılar ve sırtlarına dostça vurdular. Zafir'in Alp adında bir kuzeni olduğunu bilmiyordum daha önce de tanışmamıştık. Hatta konusu bile geçmemişti.
"Vaktinde gelmeyi ne zaman öğreneceksin acaba? Bir de seni mi bekleseydim." Diyen Zafir'in arkasında durup elimi sırtına koydum.
Kolunu üzerimden geçirip sırtıma koydu ve beni kendine doğru çekti,boştaki elim göğsüne ilişti.
"Hiçbir zaman öğrenemeyeceğim sanırım." Diyip göz kırptı ve sırıttı.
"Yenge? Hih,çok güzelsin kız sen. Dur bir bakayım size. Lan kuzen kedi olalı bir fareyi tutmuşsun." Alp geriye doğru bir adım atıp bizi incelerken bedenim istemsizce gerildi. Biraz fazla mı rahattı?
Gerildiğimi anlayan Zafir başımın üstüne dudaklarını bastırıp geri çekildi,ona alttan bir bakış attığımda elini kuzenine doğru uzattı.
"Alp Algan, amcamın oğlu." Dedikten sonra Alp'e baktı.
"Yengen," dediğinde Alp koca bir kahkaha attı.
"Adı yok mu yengemin? Bu herifin kıskançlığı mağara döneminden kalma." Dediğinde istemsizce güldüm. Ellerimin altındaki beden kasıldığında Zafir'in yüzüne baktım ve kaşlarının çatık olmasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Pardon." Diyerek boğazımı temizledim ama hâlâ gülesim geliyordu. Kaan Tuana'nın elini tuttuğunda onlar aşağıya ilerlerken Alp çoktan tüymüştü. Sanırım Zafir'in bakışlarından tırsmıştı.
Selin ile Kerem de önümüzdeyken Asu telefonla konuşuyordu bu yüzden en arkada biz kalmıştık.
"Demek öyle." Az önceki kıskançlık lafına atıf yapıyordu.Gözleri tam karşımızda ufuk çizgisindeydi, yüzüme bakmıyordu.
"Yani... Birazcık komikti." Dedim hâlâ gülmemeye çabalarken.
Aniden bana döndü.
"Öyle mi oldu şimdi?" Dediğinde kahkaha attım. Biraz alıngan mıydık?
"Şaka yapıyorum sevgilim, kıskançsın ama öyle mağara döneminden kalma da değilsin yani." Dedim etrafı izlerken.
"Bunu sonra tekrar konuşalım küçük hanım, gösteririm ben sana kıskançlık ne demekmiş." Elimi sıkı sıkı kavrarken parmağımda hissettiğim soğukluk bana yabancı geliyordu ve yüzüğü garipsiyordum.
Restaurantın önüne geldiğimizde arkadaşlarımız içeriye girerken kapıda Erdem ve Kadir'i görmüştüm. Zafir'in elini sıkıp bana dönmesini sağladım.
Tek kaşını kaldırarak bana ne oldu der gibi baktı,boştaki elini de elimle tutuğumda başımı kaldırarak ona doğru baktım heyecandan yerimde duramadığım için kıpır kıpırdım.
İlk önce birleşen ellerimize oradan da çöken akşama rağmen ışıkların yansıdığı gözlerine baktım.
"Teşekkür ederim." Gülümsediğimde yüzündeki gergin ifade yerini rahatlığa bıraktı.
"Bir şey oldu sandım,sen mutlu ol yeter bir tanem." Dediğinde ellerimi çözerek beline doladım.
Ellerini sırtıma koyduğunda çenesini başıma dayadı.
"Boran! Hadi sizi bekliyoruz." Diyen Alp'in sesiyle birbirimizden ayrıldık. Zafir yüzümü incelediğinde gözlerindeki yoğunluk farkedilmeyecek gibi değildi.
"Alp rahat heriftir ama bir yanlışını göremezsin yine de rahat hissetmiyorsan ben onu uyarırım sana karşı-" sözünü yarıda kesip restauranta doğru çekiştirdim.
"Hayır ben farkettim ve bir yanlışı olmadığı sürece uyarmana gerek yok ki olacağını düşünmüyorum olsa da ben söylerim zaten merak etme." Dedim onu rahatlatmak adına.
Dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı ve çekiştirdiğim için benimle birlikte ilerledi. Ailelerimiz masaya çoktan geçmiş,iki aile kaynaşmış, sohbet ediyorlardı.
Herkesin içli dışlı ve mutlu olması yüzümde huzurlu bir tebessümün belirmesine neden oldu.
"Oo bizi unutmuşsunuz hemen." Dedi Zafir gülerek. Bu duruma şaşırdım çünkü o genelde sessiz olan ve ciddiyetinden asla ödün vermeyen biriydi. Benim şaşırdığımı bilse de bana bakmadı.
Belki de bugün fazlasıyla özel ve mutlu bir gün olduğu için böyle davranmak istiyordu. Bu beni sevindirirdi.
"Estağfurullah oğlum gelin." Diyen babamla Zafir yutkundu, yüzü sarsılır gibi oldu ama çaktırmadı. Şu an babasının eksikliğini hissettiğini ve kalbinde bir boşluk oluştuğunu biliyordum. Bunu empati yapan herkes anlardı,babama uzaktan ufak bir işaret vermeye çalıştım mimiklerimi kullanarak.
Babam benim ne demek istediğimi çoktan anlamıştı belki de çoktan harekete geçmiş ve 'oğlum' demişti.
Zafir'in düşen ve düşmemek için de zorladığı yüzünü güldürmek istiyordum. Her an gülsün hiçbir şekilde eksiklik hissetsin istemiyordum.
"Size burayı ayırdık,gelin." Dedi Tuana. Benim yerim annemle babamın ortasında, Zafir'in yeri de tam karşımda annesiyle Alp'in arasındaydı. Ama ben, bana ayrılan yere geçmek yerine Mihriban annemin yanına geçmek üzere ilerledim.
Annem.
Anne,içimde alıştırmam gereken;kendim kabul edip alıştığımda da Mihriban teyzeye hitap etmem gereken bir şekildi. Ben zaten başkalarına anne demeye alışık büyümüştüm. Kimsesi olmayan,yetim ve öksüz bir insansanız başkalarına anne ve baba demek hem zor hem de oldukça kolaydı.
Zaten yetimhanedeki öğretmenlerime de ilk zamanlar anne demiyor muydum?
Zafir'in durduğunu hissetsem de arkamı dönüp bakmadım,madem ciddi bir yola girmiştik onun ailesi benim,benim ailem de onun ailesiydi. Bunu böyle benimsemem gerekiyordu, sürekli kendi ailemi tutamaz ve yanlarında hâlâ o eve bağlı kalamazdım,kalmamam gerekiyordu.
Mihriban teyze,anne; bana tebessüm ederken sandalyemi birazcık geriye itti. Hemen ona gülümseyerek sandalyemi çektim ve yanına oturdum. Zafir de masanın ucundan ilerleyip heybetli bedeniyle karşımdaki sandalyeye ailemden izin alarak oturdu. Bu hareketine başımı eğerek tebessüm ettim.
Başımı kaldırdığımda masada dönen sohbete kulak vermeye çalıştım. Alp herkese kendini tanıtıyordu.
"Evet ya aslında ilk başlarda çok zorlandım sonuçta tıp okumak kolay bir şey değil ama bir şeye kitlenmiştim ve o hedefi gerçekleştirmek istiyordum yaptım da. Sonra zaten mezun ol üzerini oku falan derken yaş geldi 29'a ben bir de atamamı direkt buraya yazdım benim kuzen burda görev yapıyor diye ama hiç beyefendinin yüzünü görmedik anca yaralıysa görüyoruz o da hastaneye uğruyor da öyle." Dediğinde güldü. Birkaç kişi daha güldüğünde gözlerim herkesin üzerinde gezindi ve en son olarak Zafir'in üzerinde durdu. Sandalyesinde geriye yaslanmış yanımdaki Alp'i yüzündeki sırıtışla dinliyordu.
Yaralandıklarını elbette biliyordum onunla tanıştığımız ilk zamanlarda da yaralanmıştı ama bilmiyorum bu duruma asla alışamayacaktım. Bu düşüncelerimden dolayı gülemedim sadece ufak bir tebessüm ettim.
Masaya gelen garson hepimizin dikkatini çekerken herkes bir anda sessizleşti.
"Hoşgeldiniz efendim,ne alırdınız?" Dediğinde çoktan ailelerimizin ve arkadaşlarımızın karar vermiş olmasıyla Zafir'le birbirimize baktık. Gözlerimi kaçırıp önümdeki menüyü açtım ve sayfaları çevirerek yemekleri inceledim. Biz yemeklerimizi seçerken herkes de siparişini veriyordu.
Biraz kararsız kalsam da yiyeceğim yemeği seçip menüyü kapattım ve tekrardan Zafir'e baktım. O çoktan menüyü kapatmış bir kolu sandalyesine doğru atılmış diğer kolu da masaya doğru koymuştu. Bakışları beni baştan aşağı süzerek inceleyen bir arsızlık niteliğindeydi.
Göz ucuyla annemi ve babamı kontrol ettiğimde kimsenin dikkati bizde değildi tekrardan ona baktım ve ne oldu dercesine başımı salladım.
Dudağının sol köşesi hafifçe kıvrıldı.
Gözleri kısılmıştı yüzümü değişik bir bakışla inceliyordu. Utanıp gözlerimi çektim ve garsonun bana seslenmesiyle boğazımı temizledim.
"Siz ne alırdınız efendim?"
Karar verdiğim yemeği söyledikten sonra sandalyemde geriye yaslandım. Garson yönünü bu sefer Zafir'e döndü ve ona da aynı soruyu sordu.
"Siz ne alırdınız efendim?" Dedi.
Zafir bana kısa bir bakış attı ve iki elini de masada birleştirerek öne doğru eğildi. Bu duruşu yüzünden pazuları şişmiş ve gömleği üzerine yapışmıştı.
"Bana da aynısından koçum." Dedi Zafir bana bakarak. Sonra gözlerini üzerimden çekti garson her şeyi yazdı ve içecekleri de not ettikten sonra tebessüm ederek masamızdan ayrıldı.
Diğer yanımdaki Alp'in doktor olması garibime gitmişti yani çok eğlenceli bir tipti ve hiç de öyle çalışkan birine benzemiyordu fakat çok çalıştığını hatta zamanında herkes gezip tozarken onun geceleri bile test çözdüğünü öğrenmiştim şimdiyse cerrahlık yapıyormuş,hayallerine ulaştığı için de gezip eğleniyor ve mesleğini icra ediyormuş. Beni şaşırtan konu aynı hastanede çalışıyor olduğumuzdu,sohbet arasında konu açılmış ve hangi hastanede çalıştığını ben sormuştum.
Hiç karşılaşmadığımız için ve de bölümlerimiz farklı olduğu için farklı katlarda görev yaptığımızdan onu tanımıyordum.
Zafir,Alp ve babam ile muhabbet ederken Mihriban teyze de karşısındaki annemle konuşuyordu. Kızlar masanın bir ucunda çiftler halinde otururken Asu da telefonuyla ilgileniyordu. Herkes mutlu gibiydi, yüzlerinde ufaktan da olsa tebessümler vardı ve masada kahkahalar yer yer vuku buluyordu. Elimi yanağıma koyarak masaya yaslandım ve herkesi izlemeye başladım.
O sırada masanın öbür ucundaki Selin sözü devraldı ve herkesin dikkatini çekti.
"Tarık amca?"
Babam ona tebessüm ederek cevap verdi.
"Efendim Selin?"
Selin olduğu yerde birazcık hareketlendi ve gözleri bana gidip geldi.
Anlam vermezcesine kaşlarımı çattım.
"Ben herkes adına bir şey rica etmek istiyordum."
Meraktan çatlama evresine geçiş yapmış bulunmaktaydım.
"Seni dinliyorum."
"Şimdi şöyle ki biz heo birlikte arkadaşça düşündük taşındık ve bu olaylar bizi çok yordu,üzerimizde bir senenin yorgunluğu var ve yaşamadığımız şey kalmadı dedik. Biraz uzaklaşıp kafamızı mı dinlesek dedik ama herkesin işi malum uyuşur mu uyuşmaz mı diye bayadır erteliyoruz. Hazır hepimiz gençler olarak burdayken ben sizden bir şey rica edecektim. Diyorum ki yani hepimiz diyoruz ki kızlı erkekli kısa bir tatile çıksak biraz eğlensek sonra geri dönsek. Ne düşünürdünüz?" Dedi sevimlice. Bu konuyu ben de konuşacaktım hatta geçen sabah annemi aramıştım ama farklı şeyler konuşmuştuk.
Babamla da aynı durum olunca bu konuyu açamamıştım.
Babam,anneme ve Mihriban tey-,anneme baktıktan sonra kısa bir anlaşma geçti aralarında.
"Kim kim gideceksiniz bakalım?" Heyecanlanırken derin bir nefes aldım verdim.
"Valla şöyle hepimiz gençler olarak gideriz." Dediğinde babam durur mu yapıştırdı cevabı.
Adam,Nasreddin Hoca mübarek.
"He biz artık yaşlıyız yani." Selin dumura uğrarken Tuana'yla biz gülmemek için zor durduk.
"Ay yok,yok siz de gelirsiniz tabi de yani ben öyle şimdi yani genç derken-" Selin lafı nasıl döndüreceğini bilemezken babam bir kahkaha attı,anneler de eşlik etti.
Biz de gülerken Selin utanıp Kerem'e yaklaştı.
"Utanma karıcığım," diyen Kerem'le daha da çok güldük. Çok tatlılardı.
"Nereye gideceksiniz?"
"Hiç düşünmedik ama akdenize doğru gidebiliriz sanırım amca." Dedi Asu.
"İyi bakalım dikkat edin,gezin eğlenin." Dediğinde bize izin çıkmasıyla gözlerim direkt Zafir'i buldu.
Sevinçle gülümsediğimde Selin utancı bir tarafa bırakarak ellerini birbirine vurdu.
"Oley be,her şey harika olacak." Dedi.
İçimdeki neşe ve heyecanla etrafa bakınırken yemekler geldiğinde kendimi geriye çekip servis yapan garsonlara izin verdim.
🧭
Yemeklerimizi yedikten sonra tatlıya geçmiştik arkadaşlarımız gitmişlerdi buna Alp de dahildi,konuşacağımız konular olabileceğini söylemişlerdi saygı duymuştuk,şu an herkes çay ya da kahve içiyordu,gece oldukça eğlenceli geçmişti ve herkes kaynaşmıştı. Şüphesiz ki herkes Alp yüzünden kahkahalara boğulmuştu. Zafir bile o kadar çok gülmüştü ki yüzümdeki tebessümün solmamasının en büyük sebebi bu olmuştu.
Ortam kısa bir an sessizleştiğinde herkesin üzerinde gecenin ağırlığı vardı.
Babamın boğazını temizlemesiyle hepimizin gözleri onu buldu.
"Geceyi sonlandırırken ufak bir konuşma yapmak istiyorum. Bu gecenin asıl sebebi Boran'ın iki gün önce görevi gereğince bulduğu fırsatta beni aramasıyla başladı." Zafir olduğu yerde dikleşti ve başını eğip gözlerini babamdan kaçırdı nefeslerim sıklaşırken kulak kabartmış babama dikkat kesilmiştim.
Babam ikimize de sırayla baktığında Zafir tekrardan babama baktı. Ben zaten tüm dikkatimi ona vermiştim.
"Ama ikinizin de bilmediği bir şey var. Bu da Zerrin ile benim,Mihriban hanımla ilk günden beri sizden haberdar olmamızdı. Almina yurtdışından döndüğü gün Boran'a sarıldığında bir şeyler sezmiştik fakat göz ardı ettik ama Zerrin ile Mihriban hanım irtibatı hiç bırakmadılar. Duygularınızı belki daha siz bile farketmemişken biz biliyorduk ve sizi birçok kez denedik. Almina'nın haberi yokken ben defalarca Boran ile konuştum ve eminim ki Boran'ın da haberi yokken Mihriban hanım Almina ile defalarca konuştu." Zafir ile birbirimize baktığımızda yüzümüzdeki ifade saf bir şaşkınlıktı.
Sözü Mihriban anne devraldı.
"Ben Almina kızımı da,oğlum Boran'ı da bu konuda defalarca denedim. Kimi zaman Almina'ya bazı imalarda bulundum kimi zaman Boran'a. Almina bana karşı hep saygılıydı,oğlum yaralandığında koşup geldiğinde de Almina'nın samimiyetinden emin oldum ve artık o benim kızımdı çünkü ondan emin olmuştum ve bu konunun peşine düştüm fakat hiç kimseye hissettirmedim ve asla zorlamadım zaten birkaç gün önce de bu durumu gelip bana anlattılar tıpkı düşündüğümüz gibi." Dedi Mihriban annem.
Yutkunarak ondaki bakışlarımı yeniden konuşan babama çevirdim.
"Aynı şekilde de Boran'ın bize karşı her zaman saygısını koruduğunu söyleyebiliriz,ilk zamanlarda kızımı birkaç konuda kırdığının farkındaydım. Biz Almina'nın gerçek ailesi olmasak da onu biz büyüttük ve hemen hemen yaşadığı olaylar karşısındaki tepkilerini çok iyi biliyoruz. Almina üzüldüğü zaman kendini dışarıya vurur,sessizleşir, uzaklaşır. Bir gün ikinizin ufak bir atışmasına şahit olmuştum buradaki evde ama açıkçası dinlemedim yine de o gece Almina'nın tüm gece dışarda,bahçede kalması ve sabaha kadar orada oturması sana değer verdiğini gösteriyordu çünkü o sadece değer verdiği insanlara karşı bu tavırlara bürünür,düşünürdü."
Babam önündeki sudan bir yudum aldı ve derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti. Kalbim hızlı hızlı atıyordu karşımdaki adamın da benden farkı olmadığını düşünüyordum.
"Bunlar olabilecek durumlar tartışmalar her ilişkide olur önemli olan şiddete başvurmamak ki Boran'ın da Almina'nın da bunu yapmayacağına eminim. Çocuklar,siz bizim için oldukça değerlisiniz. Boran beni iki gün önce arayıp durumu anlattı,Almina da annesine bahsetmişti ve Boran aramadan bir gün önce de benimle konuşmuştu, araya Leyla kızımızın doğumu girince birlikte arayamamışlar. Hiç sorun değil."
Annem babamı onayladı.
"Boran,beni arayıp durumu saygı çerçevesinde izah etti ve benden izin istedi, kızım da bu duruma gönül verdiği için bana bir söz düşmüyordu,Boran'dan bir takım sözler aldım ve onların bu ilişkisini onaylayıp bugün için izin verdim. Sizler artık iki birey değil tek bir bireysiniz,ciddi bir yola girerken attığınız bu adım basite alınacak bir adım olmamalı. Düşünmeniz ve bütün olumlu,olumsuz durumları değerlendirmeniz,birbirinizi her yönünüzle kabul etmeniz gerekiyor." Babamın sözlerini ikimizde onayladık.
"Yarın, ileriki zamanlarda daha büyük adımlar attığınızda bu zamanları hatırlamanız gerekiyor. Ha olur da ayrılmaya karar verirsiniz biz yine sizin arkanızda dururuz her ikinizin de, fakat bu ayrılık sudan sebeplerden olacaksa hiç başlamadan bitsin diye düşünüyorum. Yanlış mıyım Mihriban?" Dedi annem, gülümseyerek.
Mihriban teyze oğluna ve bana baktıktan sonra tebessüm etti ve sözü devraldı.
"Haklısın tabi ki Zerrin, bütün sözlerine katılıyorum ufak tartışmalar bu ciddi adımların tuzu biberidir önemli olan geçinmek istiyorsanız bunları olabildiğince göz ardı etmek ve birbirinizi kırmamaya çalışıp,unutmaktır. Söylemek istediğim birkaç şey var sonrasına ne ben ne de başka birisi karışamaz." Mihriban annem bana döndüğünde ona doğru baktım ve masanın üzerindeki ellerimi birbirine kenetledim.
"Almina sen benim için kendi kızım gibisin,her şeyinden memnunum ama önemli olan benim değil oğlumun ne düşündüğü çünkü benimle değil onunla bir yolda yürüyeceksin. Sen Boran'ı tanıyabildiğin kadar iyi tanıyorsundur ama sevgi gözleri kör eden bir duygudur ve karşındakinin hiçbir kusurunu görmezsin ta ki ilk hataya kadar. Bu yüzden sana bahsedeceğim şeyleri can kulağıyla dinle. Sen de ailen de..." Dedikten sonra gözlerim kısa bir an Zafir ve ailem üzerinde gezindi. Dikkatle Mihriban anneme bakıyorlardı.
"Boran gençliğinin en çılgın olacağı zamanlarda babasını kaybetti,evin babası artık o gibiydi çünkü iki kardeşi daha vardı,ben çocuklarımı özellikle Boran'ı kayınvalidemden uzak tutarak büyüttüm,tek başıma kimsem olmadan mücadele ettim. Üç çocuğuma sarıldım,birisi genç olsa da evlendi çünkü onun da başına seninki gibi bir felaket gelmişti ama eşi konusunda şanslıydı ki geçinip gittiler. Boran kendini dağa taşa vurdu, üzüntüsünü,öfkesini en üst noktalarda yaşasa da belli etmemeye çalıştı, küçük yaşta asker oldu. Diğer kızım hâlâ okuyor. Ben onlara hep merhamet aşılamaya çalıştım,Boran üç kadının arasında büyüdü ve onca erkeğin içinde de askerlik yapsa da tek bir adamın; babasının eksikliğini kapatamadı." Dediğinde dolan gözlerimi kaçırdım ve tekrardan ona baktım,sesi titriyordu ama oldukça da güçlüydü.
Ona hayran olmamak elde değildi,o muhteşem bir anne ve muhteşem bir kadındı.
"Boran her şeye rağmen merhametlidir,saygılıdır,dürüsttür,ondan bir şey gizlenmesinden hoşlanmaz,çok belli etmez ama sevgi doludur. Bir gün onun sevgisinden şüphe edersen,etme. O sevgisini içinde yaşar,elinden geldiğince belli eder ama beceremediği de olur çünkü o görmedi, babasının bana karşı nasıl yaklaştığını,sevgisini nasıl gösterdiğini çok fazla görmedi. Göreceği yaşta onu kaybetti. Ama ona rağmen kendini yetiştirdi,ben onun bir gün bile bir kızla gezip tozduğunu görmedim,ona güvenmekte de şüphe etme,o birisine bağlanınca ona her zaman sadık kalır ne olursa olsun bunu yapar. Ama kötü özellikleri de vardır. Sana kendi oğlumu övmüyorum sakın yanlış anlama,sadece aklında şüphe kalsın istemem. Çünkü ben evlendiğimde aklımda şüpheler olsa da bunları giderecek bir kaynanam yoktu."
Zorlukla gülümsedim.
"İnatçıdır,öfkelidir hatta öfkesi öyle büyüktür ki yanar söner geriye kül bırakır ama pişman olur hem de anında. Özrüne inan. Kırar,kırmaz diyemem ama o kırgınlığı bir güzel onarır. Bazen ağır konuşur, gönlünde değildir dilindedir onun öfkesi. Elinden geleni yapacağını biliyorum,seni kırmamak için ama olur da seni kırarsa,öfkesine yenik düşüp sana bağırırsa eğer geçinmek istiyorsanız bazen duymamazlıktan geliver olur mu kızım?"
Öfkesini biliyordum, yakıp yıkıyordu buna olabildiğince tolerans gösterebilirdim olmadı zaten tedavi olabilirdi ama öyle beni çok kıran bir olay yaşamamıştık ve öfkesinin çok da büyük boyutlu olduğunu düşünmediğimden buna gerek yoktu şimdilik.
"İçkisi yoktur,kumar oynamaz. Bir tek arada sigara içer, hayatında biri varsa başka kadınlarla işi olmaz, hayatında biri olmasa bile o kimsenin kızına yan gözle bakmaz çünkü ona böyle öğrettim ve o da kendini böyle yetiştirdi. Affetmeyi bil kızım çünkü Boran affedilmeye aç bir çocuk,o hep suçlanarak büyüdü. Öfkesini kontrol etmeyi askeriyede öğrendi, babasından değil,o bir derdi olduğunda babasıyla paylaşmadı bana zaten oldukça nadir anlatırdı,o derdine hep arkadaşlarının babaları ne diyorsa onlara bakarak çare bulmaya çalıştı. Yanlış yaptığı olur, hatası büyük olmadığı sürece affet. Sana olan sadakatinden şüphe etme bu konuda ona kefilim çünkü benim oğlum ona her bağırdığımda kafasına göre çıkar giderdi ama gittiği yer Allah'ın evi olurdu."
Gözlerimden birer damla yaş aktığında Zafir görmesin diye alel acele sildim.
"Seni sevdiğinden de şüphem yok,onu tanıyorsan gözlerinden tüm duygularını okuyabilirsin. Ona Zafir diye bir tek babası seslenirdi,dedesinin adı Zafir'di Mardin'de bir ağaydı eşim de Zafir'e onun adını verdi,Boran'ı da ben koydum. Babasını kaybettiği ilk yıllarda Zafir ismini herkese yasakladı,yıllar sonra ilk kez birine izin verdi bu da sendin. İlk o zaman anlamıştım sana olan saygısını ve değer verdiğini. Birbirinize olan saygınızı her daim koruyun tek isteğim bu,birinizin memnun olmadığı bir şeyi diğeriniz yapmayın,birbirinizi kırmayın çünkü Tarık beyin de dediği gibi siz iki birey değil tek bir bireysiniz. Ve hiç aklınız kalmasın Boran bu sabah gelip benden de izin aldığında ona bir güzel fırça çektim, kızınızı üzeceğini düşünmüyorum bu konuda söz verdi."
Uzanıp ellerimi tuttuğunda iç çektim ve Mihriban annemin tuttuğu ellerime baktım.
"Senden sadece şu sözü istiyorum bu sözü sabah oğlumdan da aldım,ben her sorununda yanındayım Boran seni kırarsa gel bana anlat. Ben kulaklarını çekerim ama bana söz ver kızım o zaten oldukça yalnız kaldı,girdiğiniz bu evlilik yolunda ne olursa olsun onu yalnız bırakma. Kateddiğim şeyi anladın değil mi kızım?"
Anlamıştım, Zafir'in bana karşı büyük bir hatası olmadığı sürece;sevgisi, saygısı,sadakati olduğu sürece onun yanında olmamı ve ufak sebeplerden dolayı elini bırakmamamı istiyordu. Bundan süphesi bile olmamalıydı,ben onu bu bahsettiğim konular olmadığı sürece, ki olmayacağından da emindim, asla yalnız bırakmaz ve bu yoldan da dönmezdim.
"Hiç şüpheniz olmasın, dediğiniz gibi Zafir'i az çok,sizin kadar olamasam da tanıyorum ve bütün bu huylarını iyisiyle kötüsüyle kabul ediyorum, söz veriyorum kastettiğiniz konular olmadığı sürece onun elini asla bırakmam,ölünceye dek ona sadık olacağıma,onu yalnız bırakmayacağıma hem size hem de Zafir'e söz veriyorum." Tebessüm ederken güven verici bir şekilde Mihriban annenin gözlerine bakıyordum. Böyle konular ne kadar utandırıcı olsa da kendinden emin olman gereken ve konuşulması gereken konulardı.
Mihriban anne ellerimi sıkıp Zerrin anneme döndü.
"Ben de Boran'a bir şeyler söylemek istiyorum." Zafir öne doğru dikleşip direkt olarak anneme baktı.
Annem kısa bir an bana baktıktan sonra hemen ona döndü.
"Mihriban çok haklı,bu konuların en başından konuşulması çok daha doğru diye düşünüyorum."
Es verildiğinde hepimiz annemi onayladık.
"Almina'yı küçük yaşlarda evlat edindik,sorunsuz sakin bir çocuktu fakat çok ağır şeyler yaşamıştı bunları Almina sana zaten anlatmıştır ya da anlatır diye düşünüyorum. O da senin gibi eksik büyüdü biz her ne kadar ona aile olsak da bu durumu değiştiremezdik. Ama elimden geldiğince ona anne olmaya çalıştım, olabildiğince bütün duyguları ona yaşattım, nasıl baş etmesi gerektiğini gösterdim ama elbette ki senin nasıl öfken bir kusur olarak görünüyorsa Almina'nın da olumsuz bazı özellikleri yok değil. Kızımı övebilecek milyonlarca şey bulabilirim ama bunun zaten sen de farkındasındır tıpkı Almina'nın senin farkında olduğu gibi ama önemli olan şu an az önceki gibi olumsuzlukları konuşup sizi uyarmak çünkü evlilik ciddi ve kutsal bir durum."
Annemden böyle bir konuşma beklemiyordum annemi çok seviyordum ama o genelde konuşmak yerine dinlerdi ve konuştuğunda da olumsuzluklar üzerine giderdi,biraz mükemmelliyetçi bir kadın olduğundan olabilirdi.
"Almina; babasının da dediği gibi kırıldığında sessizleşip, uzaklaşır. Bir konuya kızdığında seni uyarır öyle hemen küsmez, doğrusunu göstermeye çalışır ama karşısındaki anlamazsa sinirlenir ve kırıcı konuşur dili biraz sivridir. Ama son ana kadar öfkesini belli etmez hep alttan almaya çalışır aniden parlamaz uzun vadeli sinirlenir ve tartıştığınızda da oldukça ağır konuştuğu olur,o da senin gibi pişman olur gelir özür diler hatta ağlar,kendini affettirmek için her şeyi yapar,affet. Mihriban'ın da senin için dediği gibi; sadakatinden şüphe etme buna kefilim seni çok seviyor bunun da farkındayım, saygısını yitirmez,dürüsttür bazen iyiliğini düşündüğü için bir şeyleri gizleyebilir ona kızma ve anlamaya çalış olur mu? Ve kızım,madem Boran bir şeyler gizlenmesinden hoşlanmıyor iyi de olsa kötü de olsa ondan bir şey gizlememeye çalış. Birbirinizle her şeyinizi paylaşın,birbirinizi anlayın."
Derin bir nefes aldı ve dolan gözlerini gizlemeye çalışarak konuşmaya devam etti.
"Almina,panik atağının da etkisiyle bazen kafasına ufacık konuları hatta bizim saçma dediğimiz şeyleri bile takabilir, kafasında ufacık olayları büyütebilir ama bunu elinde olmadan, yaşadıklarından dolayı yapıyor bundan emin ol yoksa Almina ilgi çekmek için bunları yapacak bir kız çocuğu değil en azından ben onu öyle yetiştirmedim. Oğlum, onunla konuş, kafasına bir konuyu taktığında, saçma da olsa açıklamaya çalış, kafasında kurduğu konuları lütfen ona usanmadan açıklamaya çalış ve anlayışla yaklaş olur mu? Ben de senden bir anne olarak söz istiyorum."
Zafir dikkatlice onu dinliyordu, annemin dediklerini zihnine kazıyor ve başıyla onaylıyordu.
"Kızım seni sinir edici bir davranış yaptığında onu güzellikle uyar ve anlamıyorsa bize her zaman gelebilirsin biz onu uyarırız ama ikiniz de olgun insanlar olduğunuz için bize ihtiyacınız olacağını düşünmüyorum yine de olursa her zaman bize danışabilirsiniz. Boran,tek isteğim Almina'yı yaşadığı kötü olayların sonuçlarıyla kabul etmen ve ne kadar öfkeli olursan ol elinden geldiğince onu kırmamaya çalış hele ki şiddet asla. Bunun için bana söz vermeni istiyorum." Dedi annem.
Zafir derin bir nefes aldı ve kendinden emin bir duruşla hem anneme hem de babama sırayla baktı.
"Ben ne kadar öfkeli olsam da bu benim karşımdaki kişinin davranışlarıyla ortaya çıkan bir durum olur ve her ne kadar öfkeli olursam olayım karşımda bir kadın olduğu sürece asla el kaldırmam hele ki bu değer verdiğim bir kadınsa vatanım üzerine yemin ederim... Bu konuda asla şüpheniz olmasın. Ve dediğiniz diğer tüm konular içinde söz veriyorum,Almina her şeyiyle iyi veya kötü tüm yaşadıklarıyla benim değer vermekten ve emin olarak adım attığım bu yoldan dönmeyeceğim kadın. Ona her zaman anlayışla yaklaşacağıma ve bana anlattığınız konuları asla unutmayacağıma söz veriyorum." Dedi başını eğip kaldırarak.
Babam elini Zafir'in omzuna koyup omzunu sıktı.
"Nasıl Almina annenin kızıysa sen de Zerrin ile benim oğlumsun. Bir derdin olduğunda bana gelmekten asla çekinme,baban yerine geçemem ama her zaman arkanda dağ gibi duracağımı bil,ister ayrılın ister bir arada olun ben hep senin yanında olacağım oğlum."
Zafir anlamlı bir şekilde babama baktığında yutkundu, dudaklarını sertçe birbirine bastırdı ve dişlerini sıktı. Kirpiklerinin titrediğini görünce dudaklarımı dişledim.
Bu anın Zafir için büyük bir şey olduğunun oldukça farkındaydım. Oldukça önemli ve zor bir konuydu bu.
"Biliyorum, teşekkür ederim. Kızınızı elimden geldiğince üzmeyeceğim,ona gözüm gibi bakacağımdan şüpheniz olmasın. Şeref sözü."
Bayrak yemini...
Gülümsedim.
"Sana güveniyorum oğlum." Babam bunu dediğinde Zafir başını eğdi ve o an kızaran gözlerinden bir damla yaş çenesine süzüldü.
Mihriban anneme baktığımda elindeki peçeteyle gözlerini kuruladığını gördüm,annem uzanıp masanın üzerinden elini tutup ona destek olduğunda ben de elimi sırtına koyup sıvazladım. Babam, Zafir'i kendine çekip sarıldığında tebessüm ederek Mihriban anneme yaklaştım ve göz ucuyla iki adama bakarken ona söz verdim.
"Size söz veriyorum onun bütün yaralarını iyileştireceğim." Dedim tebessüm ederek.
O sırada Zafir'in de aynı sözü babama verdiğinden habersizdim.
🧭
Geceyi sonlandırırken hoş sohbetlerle devam etmiştik şimdiyse evlerimizin önündeydik.
"Tarık amca?" Babam Zafir'e döndüğünde dik duruşuyla iki adam bakıştı. Anneler birbirleriyle vedalaşırken ben de Mihriban anneme sarılmış iyi geceler dilemiştim.
"İyi geceler kuzum."
"Efendim oğlum." Dedi babam. Zafir,oğlum,demesiyle duraksadı. Hâlâ garipsediğini biliyordum.
"İznin olursa, Almina'yla bir saat vakit geçirsem? Sonra zaten göreve gitmem gerekiyor." Dediğinde babam bana baktı utangaç bir tebessümle minik minik adımlar atarak Zafir'e yaklaştım.
Babam bu halime güler gibi ses çıkarıp bana yaklaştı, olduğum yerde istemsizce gerilirken babam alnıma dudaklarını değdirdi.
Zafir'in de koluna iki kere erkekçe vurdu.
"Gecikmeyin." Dedikten sonra arkasını dönüp bizim evin bahçesinden içeriye girdi. Anneme hızlıca sarıldım.
"Dikkat edin çocuklar." Dediğinde Tuana'ya öpücük atıyordum.
"İyi geceler gelirim ben merak etmeyin." Dedim.
"İyi geceler hepinize." Zafir'in sözlerinden sonra elimi tutmasıyla topuklarımla olduğum yerde döndüm ve onu takip ettim.
Arabasına bindiğimizde kemerimi taktım.
Arabayı çalıştırırken göz ucuyla yandan bir bakış attığımda dikkatle arabayı kullanmaya başladığını ve bir takım düşüncelere kapıldığını farkettim. Sanki kafasına bir şey takılmış gibi kaşlarını çatmıştı. Belki de birazdan gideceği görevi düşünüyordu, boğazıma bir yumru otururken zorlukla yutkundum ve ortamın kasvetini dağıtmak için gülümseyerek konuşmaya başladım. Bu sürede siteden çıkış yapmıştık.
"Zafir?" Dedim parmaklarımla oynarken, gözüm sürekli yüzüğüme gidip geliyordu.
Biraz büyük müydü sanki?
"Bir sorun olmazsa iki gün sonra geleceğim." Soracağım şeyi nasıl bilebilirdi aklım almıyordu. Gözlerimi büyütüp ona baktıktan sonra tekrar yola baktım.
"Onu soracağımı nereden anladın?" Dedim kıkırdayarak.
Yüzünde ufak bir tebessüm belirdi.
Aynalardan yolu kontrol ettikten sonra bana kısa bir bakış attı ve sol eliyle direksiyonu tutarken sağ eliyle uzanıp,elimi tuttu. Yolu takip ederken benimle konuşuyordu.
"Bana bir şey soracak olduğunda yani..." Gözlerini kısa bir an kapatıp açtı ve devam etti.
"Göreve gittiğim zamanlarda bir şey soracağın zaman hep çekiniyorsun,cevabı belirsiz olan bir soruyu sormak seni geriyor ve parmaklarınla oynuyorsun." Tuttuğu elimi dudaklarına götürdü ve öpücükler sıraladı.
Ona doğru döndüğümde gözlerim dolmuştu galiba bugünün önemi bana ağır gelmişti ve sürekli duygusallığa bağlamama neden olmuştu.
"Beni benden bile iyi tanıyorsun. Hani demiştim ya bazen kendimi eksik hissediyorum diye,ben de seni iyi tanıyor muyum bilmiyorum." Bana kısa bir bakış attığında gözlerimi sımsıkı kapattım ve yan şekilde oturduğum koltuğa başımı yasladım.
"Tek bildiğim seni her geçen gün daha çok sevdiğim." Diye fısıldadım utanarak.
Yaklaşık iki dakika sessiz kaldı ve benden tarafa da hiç bakmadı arabayı sürmeye odaklandığını düşünüp birleşik olan ellerimizi kendi kucağıma çektim ve elinin üzerindeki damarlarda sağ elimin işaret parmağını gezdirdim.
Elleri çok güzeldi.
Araba gittikçe yavaşladı ve en sonunda durduğunda nereye geldiğimize bakmak adına gözlerimi ellerimizden ayırıp başımı kaldırdım.
Burası orasıydı,onunla ilk kez dışarı çıktığımda beni getirdiği,kitaplardan oluşan odasına bakmak istediğimde bir daha geldiğimizde bakarsın dediği kafeydi.
Mutlulukla istemsizce gülümsedim kemerimi açtığımda onun hâlâ hareketlenmemiş olması dikkatimi çekti ve ona baktım.
Başını arkaya doğru atmış, saçları alnına doğru dağılmıştı; başını koltuğa yaslamış, gözleri baygın ve kısık bir şekilde bana bakıyordu.
Yüzümdeki tebessüm donduğunda gözümün önüne gelen saçımı omzumdan aşağıya ittim.
Ne oldu der gibi baktığımda bir cevap vermedi kaşlarını çattığını görünce bir şey mi yaptım diye düşünmeye başladım. Ama yapmamıştım bundan da emindim.
"Bir şey mi oldu?" Dedim çekinerek.
Korktuğumdan değildi Zafir'den niye korkayım ki? Ama endişelenmiştim biraz.
"Seni hak edecek ne yaptım? Hangi duamın karşılığısın sen? Hım,Almina söyle bana... Nereden geldin sen?" Nefesimin kesildiğini hissederken dudaklarımı yalayıp yutkundum.
Kısık bakışlarının ardında ev sahipliği yapan güzel gözleri,kıvrak kirpiklerinin arasından arzu saçarcasına dudaklarıma baktı.
Gözlerim istemsizce onun dudaklarını bulduğunda bu kadar yakışıklı olmasına olduğum yerde tepinebilirdim.
Çene hatları özenle çizilmiş gibiydi.
"Söylesene,cennetten mi geldin sen bana? Hım?"
Elimi nazikçe tutup beni kendine doğru çektiğinde onun yörüngesine girdim ve bir elim koluna bir elim de göğsüne tutundu.
"Sinirlenince camiye mi gidiyorsun?" Diye sordum fısıldayarak,anın büyüsünü bozmak istemiyordum. O nasıl beni süslü ve güzel cümlelerle seviyorsa benim de sevgimi ona bir şekilde yansıtmam gerekiyordu çünkü hâlâ temastan kaçıyordum.
Annesinin cümleleri aklıma kazınmıştı.
Sana olan sadakatinden şüphe etme bu konuda ona kefilim çünkü benim oğlum ona her bağırdığımda kafasına göre çıkar giderdi ama gittiği yer Allah'ın evi olurdu.
Gözlerini benden çekip kısa bir süre arabanın camından gökyüzüne doğru baktı ve hemen bana döndükten sonra başını yine koltuğa doğru yasladı, gözlerine daha da yakındım.
Yakından daha yakışıklıydı.
Yavaş yavaş başını olumlu anlamda salladı.
"Babamla annem bazen tartışırdı, babam anneme sinirlendiğinde evden uzaklaşmak isterdi. Annemi daha fazla kırmamak için ya da kırılmamak için... Yanına beni de alırdı, küçüktüm ama nereye gittiğimizi bilmeyecek kadar da değildim. Babam, öyle dört dörtlük namaz kılan bir adam değildi ama İslam'a da olabildiğince uymaya çalışırdı."
Gözleri uzaklara daldığında arabada olduğumuzu umursamayıp dikkatle onu dinliyordum.
Özlüyordu,özlemesi bile güzeldi.
"Neyse..." Gözlerini bana çevirip gülümsedi ve yüzüme dökülen uzun perçemlerimi tek eliyle geriye doğru itti. Bakışları hâlâ kısıktı. Elini çekip devam etti.
"Giderdik camiye,babamla abdest almayı o kadar çok severdim ki... Sonra içeriye girerdik bazen dolu olurdu bazen kimseler olmazdı. Babam, kafası atık ya..." Erkeksi bir şekilde kıkırdadı.
"Geçirirdi bizi en tenha yere,seccadeler önümüzde... Namazı kılardı,ben de ona bakarak kılardım. E çok bir şey bilmiyorum ki,babam ne yaparsa küçükken hep onu taklit ederdim o yüzden de anneme kızdığında ben de kızardım annem de ikimizi kovardı evden. Çok bir dua bilmiyordum,namaz kılmayı da bilmiyordum fazla. Hep babama bakıyordum öyle... Namazı kıldıktan sonra babam oturur ellerini açar dua etmeye başlardı. Sesini sadece o zaman duyardım,namaz kılarken fısıldayarak dua okusa da namazdan sonra dua ederken hep benim duyabileceğim şekilde dua ederdi." Sol gözünden akan bir damla yaş gözünün kenarından şakağına kaydığında gözleri arabanın tavanındaydı.
Parmaklarımı uzatıp şakağına akan yaşı sildim, gözleri beni buldu. Kendini toparlayıp boğazını temizledi ve dik oturdu.
"Rabb'im bana öyle bir eş nasip et ki halimden anlasın,beni dinlesin,onu sevdiğim gibi beni sevsin,evlatlarıma doğru yolu göstersin,iyi günde de kötü günde de yanımda olsun,canıma yoldaş gönlüme eş olsun..." Dedi ve duraksayıp yüzüme biraz daha yaklaştı.
"Bunları tekrar ederdim bunu bilerek yaptığını büyüyünce anladım,onu kaybettiğim gün. Ve babam benim duyabileceğim duayı ettikten sonra birkaç cümle daha fısıldardı o zamanlar birazını duyar birazını duymazdım ama onu kaybettiğimde cenaze namazında bütün kelimeler birleşti."
Parmaklarınıza baktı, bugün bana taktığı yüzüğe ve babasından kalan kendi yüzüklerine...
"Allah'ım sen bana o eşi verdin,onun yolunu hep açık et. İyi de olsak kötü de olsak onun kalbine hüznü düşürme, birbirimize kırgın kalmamıza izin verme;derdi babam,anneme dua ederdi."
Gözlerini ellerimizden çekti ve ikimiz de aynı anda gözlerimize baktık.
Çok yoğun bakıyordu,yoğun ve güzel, güzel ve anlamlı...
"O günden sonra, babamı kaybettiğim ve büyüdüğüm günden sonra annemle bazen bilerek tartışma çıkarırdım. Sırf babamın tutturduğu bu oyunu oynamak için. Her namazımın arkasına bu duayı ederdim, göreve çıkmadan önce zamanım varsa,cuma günleri,bayramlarda,bazen vaktim varsa gün içinde mutlaka namaz kılarım ve arkasına da bu duayı ederim."
Alnımı alnına yasladım.
O, öyle güzel bir adamdı ki bende hayranlık uyandırıyordu. Her şeyiyle güzeldi.
"Kalbim durana kadar,son günüme kadar;her anımda,her nefes alışımda seni seveceğim. Seni, Allah'a karşı mahçup etmemek için elimden geleni yapacağım ettiğin duadaki eş olmak için elimden geleni yapacağım. Biz bir şekilde karşılaştıysak ikimizin de ettiği dualar sayesinde,kendi kaderimizi yazmamız için Allah bize aynı kalemi vermiş ve farkında olmadan aynı kağıda birbirimizi işlemişiz Zafir."
Duraksayıp geri çekildim ve gözlerine baktım.
"Senin gibi birinin eşi olacağım için asıl ben çok şanslıyım,sana da babana da minnettarım;ettiğin duaları kabul eden Rabb'ime şükürler olsun." Dediğimde alnıma öpücük kondurdu.
"Şükürler olsun." Dediğinde gülümsedim.
"Eğer sen de istersen, görevden dönünce beni babana götürür müsün?" Dedum zorlukla.
İlkte şaşırdı sonra yutkundu ve dağılan yüz ifadesini toplamaya çalıştı.
"Olur, götürürüm tabi." Dedi zar zor.
Gülümsedim.
"Hadi inelim." Heyecanla konuştuğumda uzanıp kemerini çıkardı ama gözlerinin yoğunluğunu üzerimde hissediyordum, hâlâ bana bakıyordu fakat ben ona bakmıyordum.
Kapıyı açıp indiğimde üzerimi düzelttim ve onun da inmesiyle hemencecik yanına ulaşıp elini tuttum.
Dışı ledlerle süslenmiş olan kafeye bu seferki gelişimiz daha anlamlı olduğundan heyecanlıydım.
İçeriye doğru ilerlerken onun sessiz olması beni üzse de bir şey diyemiyordum büyük ihtimalle hâlâ az önceki anın etkisindeydi. Üstelemek istemediğimden kafasını dağıtacak şekilde davranmak istedim.
"Hih! Burası değişmiş mi? Daha güzel olmuş. Zafir. Baksana dekarasyonunu değiştirmişler." Dedim gülerek.
"Merak etme o kitap odaları hâlâ duruyor,gel." Bizi oraya çekti.
"Hoşgeldiniz efendim." Diyen çalışana gülümsedim. İkimiz de hoşbulduk demiştik.
Kitap odasına girdiğimizde burayı büyük minderlerle çevrelediklerini gördüm.
Ortam loştu.
"Mini kütüphane, burası ilk geldiğimde de dikkatimi çekmişti. Çok güzel bir düşünce insanlar kitap okurken kahve içebilir." Dedim kitapları incelerken.
Kısa bir an elimi elinden çekmek istediğimde elimi sıkı sıkı tuttuğu için yapamadım ve ona baktım. Gözleri bana dalmıştı ve öylesine bakıyordu.
Bir şey vardı, kafasına takılan ve beni ilgilendiren bir şey vardı.
Artık emindim.
Ona baktığımı fark edince elimi bıraktı.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi yapıp az önce gördüğüm kitaba doğru ilerledim.
Kitabı elimde tuttuğumda ona döndüm bıraktığım yerde duruyordu.
"Bu kitabı okudun mu?" Diye sordum.
Gözleri kitabın kapağında durdu.
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu.
Bana doğru geldi ve önümde durdu,cevap vermemesi üzerine neşemi kaybetmeyip heyecanla konuştum.
"Ben defalarca okudum,defalarca. İlk okuduğum klasik kitaptı, aşırı sevmiş ve ağlamıştım. Konusunu biliyor musun? Dur bak anlatayım. Bir kadın var bu kadın adama aşık oluyor ve gizlice izliyor sonra bir şeyler oluyor ve bu adamdan ayrı kalıyor birçok şey oluyor ama ona mektup yazıyor. O kadar çok ağlamıştım ki ama çok güzeldi. Ben de sana mektup mu yazsam acaba... Sonuçta göreve gidiyorsun,her gün sana mektup yazarım ama göndermem hepsini bir kutuya koyarım sen gelince benden gizli okursun. Benden gizli okumazsan çok utanırım." Diyip güldüm ve kitabı aldığım yere geri koydum.
Ben kitabı koyarken arkamdan uzandı ve bir üst raftaki kitabı eline aldı. Ona doğru döndüğümde alttan bir bakış attım. Elinde Milena'ya Mektuplar'ı tutuyordu.
"Ben de sana mektup yazayım o zaman." Dedi gülümseyerek.
"Yazdıklarımızı bastırıp kitaba dönüştürürler belki." Dedim saçma bir şekilde.
Bakışları bugün çok yoğundu.
Dilini damağına vurup itiraz sesi çıkardı.
"Bizim onlardan farkımız olmalı." Kaşlarımı çattım.
"Nasıl yani?" Dediğimde eğilip kulağıma fısıldadı.
"Mutsuz son olmasın,mutlu sonsuz olsun."
Dudaklarım yüzüne usulca değip geçtikten sonra kirpiklerim titreşerek kapandı.
Derin bir nefes aldığını duydum.
"Çabuk gel,bekletme beni." Dedim atıf yaparak.
Yanağını yanağıma sürttü.
"Geleceğim,sana;hep sana sonra size." Dediğinde belimdeki eli usulca karnıma doğru yol çizmişti. Gözlerimi açıp gözlerine baktım.
"Beklerim,bekleriz zamanı geldiğinde." Dedim ona büyük bir onay vererek. Elbette ki çocuğumuz olmalıydı tabi nasipse çünkü ikimiz de çok istiyorduk fakat her şeyin bir zamanı vardı.
"Bir şeyler içmek ister misin?" Derken elimi tuttu.
"Aslında çok uykum geldi,sen de göreve gideceksin yorulmanı istemiyorum dönsek olur mu?" Odadan çıkıyorduk. Bizim gelişimizin üzerine sanki alt katta müşteriler artmıştı.
"Tamam güzelim." Kapıdan çıkarken çalışan kadına selam vermiş çıkmıştık.
Tekrardan arabaya bindiğimizde Zafir dikkatle sürmeye başladı.
"Tatile nereye gidelim?" Dedim gerici sessizliği bölerek.
Ortam sessiz olduğunda fazla geriliyordum ve konu açma isteğiyle dolup çok konuşuyordum, bunu istemsizce yapıyordum her kim olursa olsun.
"Fark etmez,siz nereyi düşündünüz?" Uzanıp sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırdı. Bugün onu hiç öpmediğini fark ettim.
Birazdan vedalaşmak zorunda kalacaktık bunun gerginliği de üzerime binince veda öpücüğü beni üzdü.
"Bilmiyorum ki ama Antalya olabilir." Dedim.
Dudaklarını büktü,içine çektiği dumanı az önce araladığı cama doğru üfledi.
"Olabilir,siz ayırtın. Maddi kısmını biz hallederiz." Dediğinde geçen arabaların ışığı ara ara yüzüne vuruyordu. Sigara içerken yanaklarının içine göçtüğünü bu sayede görüyordum ve bu içimdeki bazı hislerin yükselmesine neden oluyordu.
"Saçmalamayın,birlikte hallederiz maddiyatı." Dedim yarı kızgınlık yarı alevle.
Hareketleri alev alevdi.
Bana yandan ters bir bakış attı.
"Konuyu kapat,maddi konulardan hoşlanmıyorum. Maddi durumum gayet yerinde,sadece askerlikle geçinmiyorum,mesleğimi de para için yapmıyorum. Babamın bıraktığı bir şirket var orasıyla da ilgileniyorum,sadece vaktim olmadığı için gidip gelmiyorum." Dediğinde şaşırdım bunu bilmiyordum.
Ayrıca askerliği de para için seçmediğini çok ama çok iyi biliyordum.
"Ne üzerine?" Dedim şirketi kastederek.
"İnşaat. Karışık biraz." Diyerek kestirip attı ben de uzatmak istemedim.
"Babamı aradığında ne dedin? Bir de annene ne dedin çok merak ettim." Hevesle sorduğum soruyla gözleri kısa bir an uzaklara daldı.
İrkilip kendine geldiğinde parmak uçlarıyla burun kemerini hafifçe sıktı.
"Meraklan biraz." Dedi hafiften gülerek.
Canı sıkkın gibiydi...
Hain adam,merak ediyorduk işte.
"Ya ama ediyorum zaten,daha ne kadar merak edeyim." Sızlanarak söylenmeme burnundan nefes vererek güldü.
"Çatla." Aa,adama bir haller oldu kız!
"Ne demek çatla,annene söylerim seni." Tamamen dalga geçiyorduk.
"Of çok korktum. Bacaklarım titredi korkudan." Dudaklarım titrese de bozmadım.
"Yaaa işte böyle, adamı böyle ipe dizerler." Bana yandan havalı bir bakış atıp göz kırptı.
"Komutanıma da söylersin sen şimdi beni." Dedi gülerek.
"Söylerim tabi,Kemal amcamı da özlemiştim zaten hem seni şikayet ederim hem de onu ziyaret etmiş olurum." Dediğimde yüzündeki gülümseme dondu ve durularak konuştu.
"Belki o senden önce sana gelir,o da seni özlemiştir,bu hafta ansızın kapını çalabilir." Anlamaya çalışsam da anlamadım. Ne demek istemişti?
Kemal amcanın bir anda kapımı çalması... Bilmiyordum ne demek istediğini anlayamamıştım.
"Tamam tamam,hadi yine iyisin seni kimseye şikayet etmeyeceğim. Şimdi bana ne konuştuğunuzu anlat tabi özel değilse." Dedim.
O durgun ifadesinden sıyrılıp bana baktı.
"Konuştuk işte bir şeyler,sonra da izin aldım baban da sağ olsun onayladı ve bana destek oldu. Öyle, bugün için herkesi davet ettim. Senin yalnız kalmanı istemediğim ve değer verdiklerimizin de bize eşlik etmesi için bir ortam hazırladım." Dedi.
Fazla detaya girmeyecektim,belli ki anlatmak istemiyordu.
"Çok güzel düşünmüşsün.Bugün için sana ne kadar teşekkür etsem az,o kadar mutlu oldum ki... İyi ki varsın." Diyebildim gözlerim dolu doluyken.
"Sen de iyi ki varsın bebeğim."
Kalbimin içine akan sözleri pompalanarak tüm vücuduma yayılıyordu. Güzel sözleri ve bakışları bir yana kendi varlığı bile bana sevgi aşılıyordu. Resmi olarak bir hafta içinde eylüle girecek olcak da hava hâlâ yaz günü gibiydi,sıcaktı, güneş yakıyordu. Geceleri bile şu an olduğu gibi sıcaktan bunalıyordunuz. Ama Zafir,benim sıcaktan bunalmadığım gündüzüm ve gecemdi,güneşimdi aynı zamanda ayımdı;her bir kalp atışım,her güneşli güne uyanışımın sebebiydi.
Arabanın gittiği yöne bakılırsa eve gitmiyorduk.
"Nereye gidiyoruz?" Diye sordum.
Cevap vermedi,sigarasını arabadaki küllüğe bastırıp söndürdü.
İnce parmaklarımı koluna koyduğumda yine hiçbir tepki vermedi.
"Zafir? Nereye gidiyoruz?" Dedim tekrardan.
Yine cevap vermeyip sadece yola odaklı olduğundan kalbimde bir ağırlık hissettim. Kesinlikle bir şeyi vardı.
Gideceğimiz yeri bekledim ve elimi,kolundan çekerek arkama yaslandım. Akıp giden yolu takip etmeye başladığımda gece vakti olduğundan çok da araç yoktu ve yollar boştu.
Site yakınlarında bir parka geldiğimizde arabayı uygun bir yere park etti,sessizlik hiçbir zaman bu kadar gerici olmamıştı neden böyleydi bir fikrim yoktu sadece babasının boşluğunu hissettiğini düşünüyordum aklıma da başka bir şey gelmiyordu.
İndiğimizde elimden tutmadan önümden yürümeye başladığında zorlukla yutkundum ve ilk başta duraksasam da onu sarsak adımlarla takip ettim.
Parkın içine girdiğimizde kimseler yoktu,sessizlik beni germişti arkamda bir hareketlilik hissettiğimde hızlıca arkama döndüm. Kalbim sanki kilometrelerce koşmuşum gibi hızlı atıyordu,arkamdan koşarak geçen kediyi fark edince derin bir nefes vererek elimi kalbime bastırıp önüne döndüm Zafir'in biraz uzaklaştığını fark ettim.
Hâlâ daha benden önde yürürken ağaçlarla dolu sıkışık yola doğru ilerledi. Etrafta kimsecikler yoktu, kendini kaptırmış olduğunu anladım ve arkasından koşarak elini tuttum.
"Za-" ismini söyleyemeden kendimi bir anda çimlerin üzerinde bulduğumda boğazıma dayadığı kolu yüzünden nefes alamadığımı hissettim. Tek eliyle iki elimi başımın üstünde tutuyor tek dizini de kasıklarıma bastırıyordu. Ne ara bu pozisyona geldiğimizi bilmiyordum fakat o kadar hızlı hareket etmişti ki neye uğradığımı sapıtmıştım.
Gözlerimi sımsıkı kapattığımda ellerimi kurtarmak için uğraştım ama olmayınca gözlerimi açtım. Kalbim acıyla sıkıştı,neden böyle davranıyordu? Arkasından yaklaştığım içindi evet ama niye yalnız kaldığımızdan beri garip garip davranıyordu.
Dolu ve irileşmiş gözlerim, gözlerine değdiğinde aniden irkildi, yüzünün endişeyle kasıldığını gördüm; ellerini ve dizini çekti.
Ciğerlerime çarpan oksijenle öksürdüğümde kasıklarıma aniden saplanan acıyla gözlerimi sımsıkı yumdum ve dizlerimi kendime çekip cenin pozisyonunu aldım.
"Ah!" Acıyla inledikten sonra dişlerimi dudaklarıma geçirdim,kasıklarıma aslında o kadar çok da bastırmamıştı ama şu an saplanan bir ağrı vardı.
"Almina." Fısıltısı boş parkta yankılandı sonra adımı daha yüksek bir sesle söyledi.
"Almina!" Ellerini dizlerimin altından ve sırtımdan geçirerek beni kendi kucağına çekti ve yere oturdu.
Ağrı yavaşça kesilmeye başladı.
"Almina,can parçam. Özür dilerim, özür dilerim ben... Özür dilerim bilerek yapmadım asla asla seni incitmem." Bir sürü özür dilerken ellerimi karnımdan çektim ve yutkunup ağaçların arasından gözüken siyah gökyüzüne baktım.
"Bak bana, özür dilerim. Kendimi kaybettim, özür dilerim." Demeye devam ederken yüzümü kendine çevirdi.
Bir an,bir an için geçmişe ışınlanmıştım.
O kaçırıldığım günlere.
Vücuduma nasıl darbe aldığım gözümün önünden bir film şeridi gibi akıp geçmişti. Bedenim korkuyla titrediğinde sanırım bunu hissetti.
"Hayır, hayır korkma benden. Özür dilerim bir an kendimi başka bir yerde sandım ben... Almina?" Dediğinde kısık bakışlarım onu buldu.
Yüzü pişmanlıkla yıkanmıştı, kaşları yukarıya doğru kavislenmiş, gözlerinde endişeye ev sahipliği yapıyordu.
Yutkundum.
"İyiyim. Sorun değil,iyiyim ben." Diyerek doğrulmaya çalıştım.
Ellerimi bacaklarına bastırarak oturur hale geldim.
"Güzelim çok öz-" elimi kaldırıp sözünü kestim.
"Dedim ya,sorun değil. Dakikalardır zaten seni kendine getirmeye çabalıyordum,kafan dağılsın; bugün bozulmasın,diye. Kendinde olmadığının farkındaydım yani." Dedim buz gibi bir ses tonuyla. Ayağa kalktığımda o da anında dibimde bitti ve elimi tutup beni kendine doğru çekti.
"Sana dokunmama hâlâ izin veriyorsun değil mi?" Dedi ellerini çekerken. Çekimserdi, pişman olmuştu görüyordum.
Sadece başımı salladım.
"Gözlerime bakar mısın?" Dediğinde ona baktım.
Neyin var?
Neyin var söyle artık.
Ben sormadan bana bir şeylerini anlat.
"Almina ben." Beklentiyle baksam da yüzüm duvar gibiydi.
"Göreve gidiyorum." Dedi.
"Bunu söyledin, biliyorum." Dedim canım yana yana.
Sustu ve başını salladı.
Biraz sessiz kaldıktan sonra sordum.
"Ne zaman bana,ben sormadan içindeki karmaşayı anlatacaksın?" Dedim pat diye.
"Korkmanı istemiyorum." Dediğinde endişeyle ellerimi yumruk yaptım ve arkama saklamaya çalıştım.
Neyden korkacaktım.
"Al işte bunu istemiyorum ama bilmen de gerekiyor sadece nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum, saatlerdir düşünüyorum bunu." Derken arkama sakladığım ellerimi tutup açmış ve kendi parmaklarını parmaklarıma kenetlemişti.
"Söyleyeceğin şey her neyse senden duyacağım için korkmam ben." Diyebildim korkusuzca.
Dudaklarını yaladı.
"Peki ya benimle ilgiliyse?" Bunu beklemediğimden irkildim, gözlerimi kaçırıp yere baktım. Omuz silkip bir cesaret ona baktığımda konuştum.
"Olsun birlikte savaşırız."
"Şehit olabilirim." Dediğinde karnıma yumruk yemiş gibi irkildim. Nefesim kesildi.
Gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda inanmazcasına başımı iki yana salladım.
Güler gibi bir ses çıkardım. "Saçmalama,yok öyle bir şey." Dedim kendimi inandırmak ister gibi.
Vardı öyle şey. Vardı ve kaç ailenin canını yakmıştı...
"Rüyamda,bir haftadır rüyamda görüyorum. Sana söylemek istemedim ama en son dün gece gördüm ve sabahına ben teklif için hazırlık yaparken görev bilgisi geldi zaten. Göz ardı etmeye çalıştım, bugün senin mutluluğunu gördükçe ve görev saati yaklaştıkça..." Sustu ve başını eğdi.
Askerler hissederdi,içine doğardı...
İçine mi doğmuştu?
Gözlerim dolduğunda zar zor nefes almaya başladım.
"Hayır, hayır dedim.Kabustur,yalan işte. Bilinçaltına işlenen bir oyun.Tamam izin al. Gitme o zaman,olmuyor mu öyle,yapamazsın. Kaçamazsın tamam. Biliyorum sus. Hayır git, arkadaşlarına da söyle. Fatih'e söyle,Orhan abiye söyle diğerlerine söyle onlar korur ki seni. Ben,ben..."
"Tamam,tamam bana bakar mısın? Bak bakayım bana. Almina!" Ona baktım, yüzümü avuçlarının içine aldı.
Gözyaşlarım ne ara yüzümü ıslatmıştı.
"Böyle olsun istemezdim,sana söylemeyecektim ama..." Başımı iki yana salladım.
"Söyleyecektin! Benden hiçbir şeyini gizleyemezsin. Zafir..." Sesim öyle çok titremişti ki gözlerini kapatıp boynunu yavaşça geri attı acı çekiyordu.
"Gitme." Dediğimde bana baktı ve titreyen dudaklarıma dudaklarını bastırdı.
"Zorundayım,bunu ben seçtim." Dediğinde gözlerimi kapattım.
"Korkuyorum." Diye fısıldadım dudaklarının üzerine.
"İlk defa,ben de korkuyorum seni yeni bulmuşken kaybetmekten ama sadece bir rüya diye düşün. Vereceğin tepki beni korkutuyordu,bu yüzden dalgındım özür dilerim." Dedi dudaklarıma doğru.
"Yalvarıyorum. N'olur dikkat et,hem kendine hem diğerlerine. Yalvarırım sana." Dudaklarımın arasından zaptedemediğim bir hıçkırık kaçtı.
"Nefes alamıyorum sanki." Dedi boynuma doğru.
"Yapma bunu lütfen, bırakma beni. Sana bir şey olursa ne yapacağım ben! Sensiz bir hayat istemiyorum,seninle ayağa kalkmışken başkalarının beni ayakta tutmasıyla sağlam duramam ben." Dedim göğsüne yaslanıp.
"Eğer olur da amacıma ulaşıp şehit olursam sakın Almina,sakın bu hayattan da kendinden de vazgeçme. Ailemin de vazgeçmesine izin verme tamam mı?" Başımı iki yana salladım, gözyaşlarım artarken üzerindeki gömlek ıslanmıştı.
"Bırakma beni,ayakta duramam ben." Dediğimde geri çekildi ve elini pantalonunun arka cebine atıp bir kağıt çıkardığında artık kendimi bastırmayı bırakıp ağlamaya başladım.
"Hayır istemiyorum başkasına ver onu." Dedim.
"Lütfen,senden başkasına vermem bunu. Ailem zaten perişan olacak bir tek sen,benim güçlü kadınım olarak sadece sen isteklerimi yerine getirirsin..." Dediğinde elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve öfkeyle göğsüne yumruğumu geçirdim.
"Hayır dedim! İstemiyorum! Defol git kime veriyorsan ver onu!" Elindeki vasiyeti istemiyordum.
"Yapma böyle zaten askeriyeden de gelecek size mektup." Ellerimle ona vurarak onu itmeye çalışıyordum.
"İstemiyorum dedim anlamıyor musun?! Defol Boran,defol git. Sensiz bir hayatı da, yazdığın vasiyeti de, şehit olmanı da istemiyorum."
Gurur duyardım evet,o şerefe ulaşmak herkesin isteğiydi ama ama olmazdı işte.. Canımı yakmasındı.
"Güzelim lütfen."
Gücüm tükendiğinde ayakta duramaz hâle geldim.
"Bırakma beni lütfen,gitme. Gitme kal." Dedim ellerini belime koyarken.
Daha mektup yazacaktık,daha tatile gidecektik,evlenecektik,aile olacaktık... Bana yazdığı ilk ve son mektup nasıl vasiyetnamesi olabilirdi! Olamazdı,olmamalıydı lütfen.
"Güzel gözlüm. Yapma böyle,bu sadece yerine getirmem gereken bir görev.Belki de sağ salim döneceğim bilemeyiz, bak sana ne olursa olsun döneceğim.Hem bunları kabul ederek bana evet dedin. Güçlü dur sevgilim hadi."
Öfkeyle baktım.
"Ben her şeyini istedim senin,evet her şeyinle seni kabul ettim. Ama ama bu çok ağır,çok ağır geldi Boran. Hissedersin,hissedersin sen askersin,askerler hisseder. Korkuyorum."
"Gel buraya." Belimden tutarak bir çırpıda kendine yasladı.
"Sana söz veremem ama dikkat edeceğim,ben gelesiye kadar kendine iyi bakıyorsun;yemene içmene dikkat ediyorsun anladın mı? Eğer olurda kapınız ansızın çalarsa,açarken tereddüt etme. Ben gelemesem bile benden olanlar gelmiştir. Seni her zaman izleyeceğimi bil,her daim varlığım yanında olacak,kalbinde yaşayacağım. Bunu da o kapıyı açmadan okuma. Tamam mı canımın en içi." Dediğinde başımı hâlâ iki yana sallıyordum. O inatla gülümsüyordu,ben ağlarken o asla gülmezdi ama bugün gülüyordu. Çoktan kabullenmişti...
"Seni eve bırakacağım, sonra gideceğim. Ne şekilde olursam olayım yine sana döneceğim,anneme bu durumdan bahsetme olur mu? Seni sevdiğimi unutma." Dediğinde alnına alnımı bastırdım.
"Beni de seninle götür."
"Sen zaten benimlesin." Derken ellerimizi kalbine götürdü. Son kez mi bilmiyordum ama ona aşkımı haykırmak istedim.
"Sana aşığım,sana deliler gibi aşığım. Yalvarırım beni bırakma, vazgeçeceğin an aklına beni getir,ben sensiz yapamam lütfen. Lütfen bırakma." Dedim hıçkırarak.
"Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki,benim aşık olduğum kadın çok güçlü. Bensiz de başaracaksın. Seni seviyorum sevgilim." Dedi kısık sesle.
"Beni bırakma." Dediğimde beni çekip sıkı sıkı sarıldı. Başını boynuma gömüp derim derin soluklandı. Boynumun her tarafına öpücükler sıraladı.
Veda mı ediyordu.
Etmeseydi ya...
Sımsıkı sardım onu. Kollarımı bedenine bastırdım.
Kalbinin atışlarını hissettim,belki de son defa.
Mabedim olan göğsüne yaslandım,yuvam olan boynunda soluklandım ve geri çekilip bugün öpemediğim kadar dudaklarına öpücükler sıraladım.
Ona dokunmadığım her an için pişmandım.
Saçlarımdan öptü, yüzümde öpmediği tek bir nokte bile kalmadı.
"Çok seviyorum seni,çok aşığım sana." Dedim.
"Çok... Çoksun sen bana." Dedi.
Başımı iki yana salladım.
"Ben en çok sanayım,sendeyim." Dedim.
"Ben en çok senim,seninim." Dedi.
O: "Seni seviyorum." Derken, "Beni bırakma." diyebildim ben de. Hangimiz en çok seviyorduk?
Öleceğini bildiği halde son nefesinde bile seni seviyorum diyen mi?
Öleceğini bildiğim halde son nefesinde bile beni bırakma diyen ben mi?
Kazanansa kısa bir veda öpücüğü...
***
Bölüm sonu.
Ağlamaya gidiyordum bb.
Of çok kötü oldum la ben.
Diğer bölüm daha kötü olacağız, üzgünüm.
Sizleri seviyoruz.
Kendinize iyi bakın yeni bölümde buluşalım.
💗 |
0% |