Yeni Üyelik
31.
Bölüm

30.Bölüm "TACI DÜŞEN KRAL"

@dolunaydakigelgit_

İYİ OKUMALARRRRR

 

Sizleri çok çok seviyorum,her şeye ve herkese rağmen iyi ki varsınız.

 

Oy verip, satır arası yorumlar yapmayı unutmayınız lütfen lütfen!!!!!

 

💞💞💞💞

 

***

 

Zafir'den;

 

İşte devran şimdi dönecekti.

 

Almina gideli iki dakika yirmi dokuz saniye olmuştu,artık otuz.

 

Kapıya odaklı bakışlarım bahçedekileri buldu,Alp'e kısa bir bakış attım ve kaşımla dışarıyı işaret ettim. Ne yapması gerektiğini gayet de iyi biliyordu.

 

Bana öfkeyle baktığını hissettiğim Tuana'ya dönerken Alp çoktan çıkmıştı.

 

"Oğlum,ne diye inanmıyorsun sen kıza?" Kolumdan sarsan anneme bakmadan Tuana'ya bakmaya devam ettim,elinde sımsıkı kavradığı kargoda bir bilet olduğunu iyi biliyordum. Almina az önce ona doğru bakmış ve sonra da gideceğini söylemişti.

 

"Kaan,Tuana'yı da al gidin." Dedikten sonra anneme döndüm.

 

"Babaannemi çağırır mısın anne?"

 

Kaan ile Tuana zorluk çıkarmadan bahçeden çıktılar ama o öfkeyi hissediyordum.

 

"İnat damarın batsın emi!" Annem sinirle dönüp pıtı pıtı yürüyerek öfkeyle içeriye daldı. Gülümsememek için zor durdum. Zaten yerimde zor sabrediyordum,halledip hemen gitmem gerekiyordu.

 

"Ey oğul!" Diyerek elleri arkasında bağlı şekilde dimdik yürüyen babannem bahçeye girdi.

 

"İstediğin oldu!" Dedim yarı öfkeyle,dozu kaçırmamalıydım kendimi tutmasam çok ağır konuşacaktım ama planı bozamazdım.

 

"Aferin torunum, sözümü dinlemen gerçekleri görmene neden oldu." Kolumu sıvazladı,bir şey demedim boş boş baktım.

 

Şu konuşma bitseydi de geç kalmadan bebeğimi görseydim.

 

Durduk yere kalbini kırmak zorunda kalmıştım.

 

"Gitmem gerekiyor,işlerim var." Diyerek kendimi geri çektim ve anneme baktım. Annem bana,ilk defa bu kadar öfkeyle bakıyordu, gözlerinin kızarık olması bile bu intikam için yeterli bir sebepti.

 

"Tamam torunum,git ve gönlünü hoş eyle." Neyi kastettiğini biliyordum,gidip hemen başka bir kadınla birliktelik yaşamamı; günü birlik ilişkiler kurmamı istiyordu.

 

Neyse ki beni tanımıyordu.

 

Yüzüme istemediğim bir sırıtış kondurdum ve arkamı döndüğüm an yüzümdeki o ifadeyi sildim.

 

Kapıdan hızlı hızlı çıkarken Almina'nın boynuma taktığı zinciri çıkarıyordum.

 

Sağ taraftan buraya doğru yürüyen Erdem'i gördüğümde anlamsızca baktım.

 

"Ne oldu?" Tahmin etmek güç değildi, Almina'yı kontrol etmişlerdi.

 

"Abi,haddimize değil ama yenge bunları hak etmedi. Hiç iyi de değil." Dedi Erdem kızgınlıkla.

 

Sağ elimle sol omzunu sıkıp iki kere dostça vurdum.

 

"Biliyorum kardeşim,biliyorum." Onlar buna anlam veremiyorken park halindeki arabama bindim ve Alp'i aradım.

 

"Efendim?" Diyerek açtı,sesi bezgindi. Herkes Almina'yı çok benimsediği için bu yaptığım yüzünden bana düşman kesilmişlerdi ki haklılardı da... Alp'e, Almina'yı anlattığım günler zihnimden çıkmıyordu. Ondan uzak durmak zorundayken Alple genelde dertleşirdim. O zamanlardan beridir hep Almina'yı merak eder ve hayranlıkla dinlerdi. Şimdiyse benim Almina'ya deli gibi aşık olduğumu bildiği için bu yaptığıma anlam veremiyordu.Hak ediyordum ama kendimi affettirecek geçerli bir sebebim vardı ve Almina'nın beni anlayacağını adım kadar iyi biliyordum.

 

"Hallettin mi?" Dedim arabayı çalıştırırken.

 

"Halletim kuzen ama çabuk gelmen lazım herkes şaşkın ve seni bekliyor." Derken arkasından gürültüler yükseliyordu. Siteden çıkış yaparken içimdeki öfke göğüs kafesime sığmıyordu, hızlı davranmam lazımdı Almina'ya geç kalmak istemiyordum.

 

"On dakikaya oradayım." Beklemeden kapattım ve telefonu sağ tarafımdaki boş koltuğa fırlattım. Yolları kontrol edip hızlı bir şekilde kullanırken aklımdan Almina'nın sözleri geçiyordu.

 

"Seni kandırmadım."

 

Kandırmadın,biliyorum sevgilim...

 

"Tamam, öyle olsun. Madem sevgin yetmiyor,bitsin o zaman."

 

Bitmesin,bitmemeli;sevgim kendi kalbime bile ağır geliyorken bitemez.

 

"Ben bunlara katlanmışken babaannenin bana alçakça yaptığı her şeye rağmen gururumu yıkmışken..."

 

Bütün gözyaşlarının bedelini ödeteceğim sana söz veriyorum sevgilim.

 

"Seni beklemişken... Tamam."

 

Sana döndüm,sadece senin için döndüm;ben sana,bir tek sana döneceğim Almina.

 

"Kalbindeki vatana yakışır gururlu birini sev olur mu? Ve sadece onun aşkı için başını eğ..."

 

Senden başka kimse ve sadece sen Almina.

 

"Ben hep sınır dışında kalmışım ve sen beni hiç kurtarmamış,vatanına almamışsın."

 

Sen benim,sınırlarımı etrafına çizdiğim vatanımsın;sen vatanın kendisisin...

 

"Ben o sınırda hep seni bekledim ama artık öldüm,senin düşmanların beni öldürdü. Sen beni düşman gördüğün için öldürdün ve beni vuranlara inandın."

 

İnanmadım,yemin ederim ki inanmadım.Seni vuracağıma kendi kafama sıkarım güzelim, gönlü güzel sevgilim.

 

"Bitti mi yani?"

 

"Tamam, öyle olsun. Madem sevgin yetmiyor,bitsin o zaman."

 

"Bitmedi! BİTMEDİ! Bitmedi,bitemez." Avuç içimi defalarca direksiyona geçirdim,kalbini kırdığım her bir kelime için,ona yapılanlar için defalarca... Ellerim parçalanasıya kadar bunu umursamadan devam ettim.

 

"Olmaz,senden başkası olmaz! Bitmedi Almina! Seni delirircesine seviyorken bitemez!"

 

Halledecektim, bütün herkesten onun gözyaşlarını damla damla kan olarak alacaktım.

 

Konağın önüne arabayı park ettikten sonra hızla inip kapıyı sertçe kapattım, gözlerim nefret ettiği o konağın üzerinde gezindi. Kapıdaki adamların kendilerine çeki düzen verdiğini görmek bilr umurumda değildi.

 

Kapıyı açtıklarında içeride dizilmiş koruma ordusuna bakmadan avluya adımladım.

 

Adamlar üzerlerine giydikleri ceketlerin düğmelerini atik bir hareketle aynı anda iliklediler. Ellerimi siyah kumaş pantalonumun ceplerine bıraktım.

 

Alp,merdivenlerden inip yanıma doğru geldi ve tam karşımda durdu.

 

"Seni bekliyorlar, yukarıdalar." Gözlerine öylesine bakıp etrafta kısık bakışlarımı gezdirdim sonra da merdivenlere ilerlemek üzere ilk adımımı attım.

 

Benimle birlikte yürüyen adamlara omzumun üstünden bir bakış atıp elimi kaldırarak onları durdurdum.

 

"Siz bekleyin." Dedikten sonra merdivenleri çıktım.

 

Arkamda sadece Alp vardı,o neşeli çocuğun yerinde ciddiyetinden ödün vermeyen bir adam gelmişti. Bugünün kasveti bir an önce dağılmalı ve ben bir an önce ilk nefesimi sevdiğim kadının saçlarından solumalıydım.

 

Koridorun sağında kalan büyük salonun kapalı kapısında bir süre dikildim, doğru bir karar verip vermediğimden emin olmak için bekledim. Önlü arkalı düşündüm.

 

Ve kapıyı açtım.

 

İçeride oturan benden yaşça büyük ağalar,benimle aynı yaşta belki de daha küçük olan adamlara baktım.

 

Yüzümde mimik oynamadan birkaç saniye izledim,ağalar dışında diğerleri ayağa kalktıklarında yüzlerine baktıktan sonra benim için ayrılan yere doğru ilerledim ve oturdum. Ayakta olanlar da oturduğunda bir tek Alp ayakta dikeliyordu.

 

"Ey Boran oğul. De bakalım ne oluyor?" Diyerek içlerinde en büyükleri olduğunu bildiğim Berzan ağaya baktım.

 

"Hepiniz hoş geldiniz." Diyerek söze girdim. Herkes benim ne kadar saygılı ve bu aşiret işlerinden ne denli nefeet ettiğimi adımdan iyi bilirlerdi. İçlerinde adımı duymayan yoktu.

 

"Hoş bulduk." Dediler hep bir ağızdan,herkesin meraklı gözleri üzerimdeydi.

 

"Dedem Zafir ağayı içinizde tanımayan yoktur diye düşünüyorum." Büyük olanların hepsi başıyla onayladı ve Şiyar ağa söze girdi.

 

"Senin gibi mert bir adamdı,hepimizi korkudan titretirdi." Dedikten sonra güldü. Dudağımın bir kenarı usulca kıvrıldı.

 

"Dedemden babama,babamdan da bana kalan bu aşireti hiçbir zaman kabullenmedim. Zamanında da bu işlerin başına babaannem geçti,yine de ses etmedim. Görüşmeye bile gelmiyordum ama içinizden bazılarına ne denli zararı dokunduğunu öğrendim." Ferzan ağa bana dik dik baktı,Berivan hanımın onun aşiretine zarar vermeye çalıştığını biliyordum.

 

"Bunu bilmen iyi evlat,babanda olduğu gibi bu işlere girmemenin en doğrusu olduğunu bilmen ve asker olman da senin erdemin hele ki evliysen. Sana zarar verecek değiliz eğer bunun için bizi topladıysan." Derken bir şeyler duyduğuna dair bilmişlikle bana baktı.

 

"Ama Babannen olacak o karının bize neler yaptığını unutmadım." Derken nefreti yerli yerine gelmişti.

 

Başımı eğip kaldırdım.

 

"Henüz evli değilim ve sizi bunun için toplamadım,babaaneme olan nefretinizi anlıyorum zaten sizi de bunun için topladım." Elimin birini dizime bıraktım.

 

"Bu konak artık bana ait,hiç istemesem de aşiretin başına geçmeye de hazırım. Benimle aynı kandan bir kadın olmasına ve ona zarar vermek istemememe rağmen babannem nişanlımın canını oldukça yaktı. İntikam değil ama adalet istiyorum." Dediğimde sesimdeki soğuklukla Berzan ağa irkildi,bunu gözlerimle gördüm.

 

Peki ya o benim gözlerimde ne görmüştü?

 

"Nasıl bu konak artık sana ait?" Dedi benimle hemen hemen aynı yaşta olan biri. Bu çocuğu az çok hatırlıyordum, küçükken birlikte bizim avluda oyun oynardık.

 

"Tapusunu üzerime geçirttim bütün mirasın. Bu konak da sadece ufak bir kısmı." Arkama yaslanırken Şiyar ağa düşünceyle bana baktı.

 

"Peki ya Berivan ne yapacak?" Dedi.

 

"Daha haberi yok,birazdan haber uçururlar. Ve ne yapacağı zerre umurumda değil,aileme yaşattıklarının bedelini ödeyecek. Annemi hiçbir zaman kabullenmeyip kapılarda yatırdığı günlerin uğruna kapıda yatabilir." Dedim öfkeyle.

 

Evet,çok iyi hatırlıyordum. Ben çok küçükken babam iş için şehir dışlarına giderdi ve babannem annemi önce döver sonra da kapının önünde yatırırdı. Ablamla biz de ağlayarak izlerdik,o avlunun kapısına annem boylu boyunca uzanır babamın adını sayıklayarak yere gözyaşlarını akıtırdı.

 

Kaşlarım derince çatıldı, başımı iki yana sallayıp kendime geldim.

 

"Oğlum bak, seni iyi anlıyorum ama acele karar verip bir intikam uğruna geleceğini yakma. Bu işler sıkıntılı işler,biz seni her daim koruruz hiçbir sıkıntın olmaz ama babaannen çok düşman kazandı. Herkes dedene ve babana saygı duyup korkarken babaannen yüzünden şimdi onlar bile size düşman. Hem askersin bu işlerin başından ayrılmaya gelmez geride karını, zamanı gelince çocuğunu bırakıp gideceksin. Gözünü arkada bıraktırmayız ama bir şey olursa en çok senin canın yanar. Babaannen için değmez oğul." Dedi en köklü aşiretten Berzan ağa.

 

Omzumdaki eli bana babamı hatırlatırken zamanında onun da kaçtığını annem ve bizim için bu aşireti istemediğini anımsadım.

 

Almina'ya bir şey olursa zaten yaşayamazdım bunların hepsini biliyordum.

 

"Amacım aşireti devam ettirmek değil zaten,bu olayı sonlandırmak. Ya herkes bana saygı duymak zorunda kalacak ya da ben bu işin pimini çekeceğim." Dedim kendime güvenerek. Bizim aşiretimiz herkesinkinden daha köklüydü ama dedemden sonra babannem yüzünden babam da vefat edince herkes babanneme düşman kesilmiş ve bize bağlı aşiretler bölünerek bizden ayrılmışlardı.

 

Biliyordum ki benim başa geçtiğimi öğrenince hepsi tekrardan bize bağlanacaktı.

 

"Biz her fikrinde arkandayız,her daim seni de aileni de koruruz ki zaten senin adını duyan âlemin kendilerini geri çekeceklerinden eminim ama dikkat et oğul hatta mümkünse olabildiğince uzak dur." Dedi Şiyar ağa.

 

Başımı eğip kaldırdım.

 

"Siz de kabul ediyorsanız Berivan Algan'ın saltanatına son veriyorum." Dedim kendimden emin bir sekilde.

 

Benim yaşımda olan çocukluk arkadaşlarım gururla ve sevinçle gülümsediler,içlerinden birisi hariç.

 

Ağalar da keyifle gülünce onayımı aldım.

 

"Hele şükür be oğul,bir an hiç gelmeyeceksin sandık." Dediler. Gülümsedim.

 

"O zaman hayırlı olsun,kuzenim Alp ile birlikte hareket edeceğiz. Herkese haber salalım akşam meydanda yemek vereceğiz." Demiş ayaklanmıştım.

 

"Oh be karnımız doyacak hem de bu sefer helal lokmadan. Valla kusura bakma kardeşim,babaannen yemek verdiğinde kimse gelmiyordu,tabi parayla tuttukları hariç,insanlar haram lokmadan kaçıyordu." Dediğinde herkesi güldürdü arkadaşım Arcan.

 

Babaanemin yaptıklarından dolayı bu yaşımda utanıyordum, utançla gözlerimi kaçırdım bunu Berzan ağa fark etmiş olacak ki Arcan'a kısa bir bakış attı.

 

"Öyle demek istemedim yani..." Başımı iki yana salladım.

 

"Sıkıntı yok, haklısınız." Dedim.

 

Kapıdan sırayla çıktığımızda aşağıda bir yığın adamın hâlâ bekliyor olmasına sıkıntılı bir nefes aldım, Almina'nın böyle şeylerden hoşlanmadığını biliyordum.

 

Halledecektim.

 

"Evlat,akşam biz gelemeyiz ama oğulları ve gelinlerimizi adımıza yollarız." Dediğinde anlayışla karşıladım. Genelde böyle davetlere ağalar ve eşleri katılmazlardı yalnız kalmayı tercih ederlerdi.

 

"Sıkıntı değil ağam." Dedim ciddiyetle bu onu güldürdü.

 

"Hiç de yakışmıyor ağzına." Dedi.

 

Kapıdan çıktığımızda herkes kendi aracına bindi ve korumaları eşliğinde dağıldılar. Alp ile ikimiz kaldığımızda arkamızda bir yığın adam vardı.

 

"Seninkilerle tanışacak mısın?" Dediğinde saati kontrol ediyordum. Bir saatten fazlasını burada geçirmiştim.

 

"Tanışalım bakalım." Diyerek arkamı döndüm, konağın kapısı kapandı.

 

"Beni içinizde tanımayan var mı?" Dedim sesimi yükselterek.

 

Kimseden ses çıkmadığında hepsinde gözlerimi gezdirdim. En az benim kadar iri adamlardı,Alp bu koruma işini fazla ciddiye almış olmalıydı çünkü ben istememiştim. Lüzum yoktu,zaten askerdim.

 

"Adım Zafir Boran Algan." Aralarında bur tur atıp durdum. "Türk askeriyim, bana ihanet edeni affetmem. Arkamdan iş çevirip gizleyenin gözünün yaşına bakmam."

 

Birisi hariç,o da gönlümde zaten.

 

"Ağa,bey gibi kelimelerden haz etmem. Diyecekseniz ağabey deyin ama sizi kardeşim gibi görüyorum diye tek bir yanlışınız olursa iki elim yakanızda olur. Saygıda kusur etmezseniz saygısızlık görmezsiniz." Dedim ortalarında yürürken.

 

"İçinizde sevdiği olan var mı?" Dedim durup onlara bakarken. Birkaç tanesi tedirgin de olsalar bana baktılar.

 

"Sevdiğiniz kadının zarar görmesini istemezsiniz. Ben de istemem,hiçbir kadına özellikle de benim sevdiğim kadına yan gözle bakanı, yanlış yapanı,kalbini kıranı duymayayım. Ben bunu öğrenmeden kendiniz çekip gidin. Şimdiden uyarıyorum,benim sevdiğim kadın geldiğinde gözünüzün ucuyla bile ona bakmayacaksınız,ona bir şey olduğuna arayacağınız ilk kişi ben olacağım bana ulaşamazsınız Alp'i arayın."

 

Başlarıyla onayladılar.

 

"Güzel,tanıştığımıza memnun oldum." Dedikten sonra isimlerini ezbere bildiğim korumalara son bir bakış attım. Onlara göre sadece kendimi tanıtmıştım fakat hepsinin ölüm günleri hariç her şeylerini biliyordum.

 

Herkesi arkamda bırakıp kapıyı açtım ve çıktım, çıktıktan sonra ihtiyacım buymuş da dindirirmiş gibi sigara yaktım.

 

Derin derin solurken elime telefonumu aldım ve hemen Almina'yı aradım.

 

Açmadığında yutkundum, sigarayı o kadar hızlı tüketmiştim ki parmağım onun isminin üzerinde gezinirken kül elimi yaktı.

 

Umursamayıp sigarayı yere attım ve ayakkabının ucuyla ezip söndürdükten sonra sıkıntılı nefesimi boynumu geriye atarak dudaklarımdan duman eşliğinde verdim.

 

"Açmıyor." Dedim sıkıntıyla.

 

"Normal. Çok bekledi seni,eskileri bilmem ama bu sefer farklıydı ağlıyordu, görüyordum,tek dediği şey 'Boran gelince geçecek,'ti. Babannem çok canını yaktı oğlum. Sende geçsin istedi,sen de yenisini açtın. Babannemden intikam almak için, kısa bir süre de olsa terk edip babannemi inandırmak uğruna... Keşke birkaç gün sonra yapsaydın,anlatsaydın. Ne bileyim işte amına koyayım." Dedi sinirle.

 

"İnanmazdı,Berivan'ı bilmiyor musun? Siksen inanmazdı tavrıma. Almina'ya söyleyemezdim,söyleseydim daha iyiydi evet biliyorum kalbi kırılmazdı ama babaannem inanmazdı. Almina'nın bana nefretle baktığını görmeden olmazdı işte. Sanki Berivan'ı bilmiyormuş gibi konuşma,babam kendisi bir oyun kurup annemle iş birliği yaptığında annemden ayrılacağını söylediğinde bile ne anneme ne babama inanmadı. Anladı.Ki ben bile inanmıştım ablamla saatlerce ağladık zaten sonraki gece de babam kaçırdı bizi, gittik." Dedim geçmiş günleri hatırlarken.

 

"Sen de haklısın. Of adamı sövdürtüyorsun." Dediğinde diğer sigarayı da bitirmiştim.

 

"Yürü gidelim, gönlünü almam gerekiyor." Dedim arabama binerken.

 

"O biraz zor ya bakalım. Şey falan dersin, ama sen de bana ağır konuştun." Kahkaha attığında arkasından koştum ama köşeyi dönüp uzaklaştı.

 

Geri dönüp öfkeli öfkeli yürüdüm.

 

Ben hak etmiştim sadece bir iki sözü aklımı kurcalamıştı onları da hallederdik.

 

Arabayı dar sokaktan çıkardıktan sonra ana yola çıktım ve süratle kullanmaya başladım. Bir yandan gözümle yolu kontrol ediyor diğer yandan da rehberden Tuana'yı bulmaya çalışıyordum.

 

Şehrin merkezine geldiğimde arabayı park edip inerken Tuana'yı ikinci defa aradım.

 

"Hadi, lütfen." Derken açmaması üzerine endişelenmeye başlamıştım.

 

Hızlı adımlarla tanıdık çiçekçi dükkanına girdim.

 

"Kolay gelsin." Dedim telaşla etrafa bakarken.

 

"Hoş geldin buyur bakalım deli çocuk." Dediğinde yaşını almış ablaya baktım birbirimizi tanıyorduk.

 

"Çok acil papatya ve güllerden bir buket yapabilir misin Rukiye abla. Acele." Dedim papatya vazosunu kucaklayıp önüne koyarken.

 

"Yapayım,n'oldu? Kalp mi kırdın?" Dedi bana, Almina'yı biliyordu ona bir iki defa çiçek almıştım ama verememiştim.

 

"Kırdım,çok kırdım." Dedim bir kart alıp üzerine not yazarken.

 

"Acelen olmasa çiçeği kafana yerdin deli oğlan,babandan da mı bir şey öğrenmedin sen bakayım?" Yarı kızgınlıkla dediği şeyle parmaklarım duraksar gibi oldu.

 

Evet,tanıyordu.

 

Demiştim ya şu saçma aşiret mevzusundan dolayı tanımıyorduk.

 

"Al bakalım bitti," diyerek çiçeği uzattığında tek kelime yazdığım not kartını çiçeğin içine bıraktım.

 

"Borcum ne kadar?" Dediğimde eliyle kapıyı gösterip beni iteledi.

 

"Yok borcun falan, kızın gönlünü almadan gelme buraya." Dediğinde itiraz etmeme fırsat vermemişti.

 

Arabaya ne ara bindim bilmiyordum ama gaza yüklendiğim gibi tekrar ana yola çıktım.

 

Kucağımda duran çiçekten yükselen hoş kokular bile onun kokusunun yanında bir hiçti.

 

Bir elime telefonumu alırken siteden giriş yapmıştım yine Almina'yı aradım ama yine açmadı.

 

Evin önüne arabayı park edip indiğimde Kadir'in bana doğru geldiğini fark etmiştim. Anahtarı ona doğru attığımda havada kaptı.

 

Baş selamı verdikten sonra bir süre bekledi,ben de bahçeden içeriye girdim ve kapıyı çaldım,hatta beni görmesinler diye bedenimi yana kaydırdım. Elimde sıkı sıkı tuttuğum çiçekle kapıda dururken kapı açılmadı.

 

Bir kez daha çaldım.

 

Bu sefer kapının ardından gelen tıkırtılarla kapı çekikgen bir şekilde açıldı.

 

"Boran?" Tuana'nın öfkeli sesini duyduğumda bir şey demeden yanından geçip içeriye girdim.

 

"Hey hey n'oluyor? Giremezsin böyle,hey! Kime diyorum ben?"

 

İtirazlara kulak asmadım.

 

"Boran dur,uyuyor bekle." Dediğinde merdivenlerin sonunda adımlarım durdu. Odası tam karşımdaydı.

 

"Yeni uyudu,panik atak geçirdi. Biraz uyusun." Dediğinde art arda babannemin yüzünden tekrar panik atak geçirmişti. Kendimi affedemiyordum.

 

"Tamam,beklerim." Onun beni beklediği gibi.

 

Tuana bir şey diyemezken usulca kapıyı açtım ve odanın içine sızdım.

 

İlk önce çarşaflar arasındaki bedenini gördüm, sırtı kapıya dönüktü tıpkı beni bırakıp giderkenki gibi.

 

Saçları yastığa ahenkle dağılmıştı.

 

Sonra yüzünü gördüm, günümü aydınlatan güzel yüzünü. Yüzündeki yaşlar kurumuştu ve oluşturduğu yollar boynuna doğru akmıştı.

 

İç çekip yüzünün dönük olduğu tarafta bulunan berjere yavaşça oturdum ve çiçeği yatağının boşta kalan yanına bıraktım.

 

Dirseklerimi dizime yaslayıp öne doğru eğildim ve ona daha da yakından bakmaya başladım,uyurkenki güzelliğini her gece izlemek benim için bir lütuftu. Her uyandığımda yanımdaki varlığını hissetmek yaşamam için bir sebepti. Parmağının boşluğu canımı yaktı, cebimde duran yüzük beni yakıyor gibi hissettiğimde bile durdum,onu izlemeye devam ettim.

 

Kapının kapandığını duyduğumda bizi izleyen Tuana'nın gittiğini biliyordum.

 

Cebimden hem künyeyi hem de yüzüğü çıkardım.

 

Onları da yanına bıraktığımda oturduğum yerden kalkıp ona daha yakın olma isteğiyle kavrulan kalbime söz geçiremeyip soluğu yanında aldım ama uyanır korkusuyla yatağa uzanmadım sadece yere oturup kollarımı yatağa, başımı da kollarıma yasladım. Avcumda sıktığım yüzük ve künyeyle onu izlemeye başladım,soluk nefesleri yüzüme vurdukça yutkundum. O nefes aldıkça benimki kesildi.

 

Ben yokken oldukça zayıflamış olan bedenine dikkatim kaydığında zihnimin içinde bana dedikleri tekrar yankılandı.

 

"Keşke bana vursaydın ama bu sözleri söylemeseydin, inan bana vücudumda bıraktığın acı geçerdi ama şu söylediğin sözlerin acısı geçmeyecek Boran"

 

Başımı iki yana sallayıp yerde kayarak biraz daha ona yaklaşmaya çalıştım,kokusuna ihtiyacım vardı,dokunamıyordum,bakmam bile şu an haramdı belki ama özlemiştim, özlüyordum. Yanımdaydı ama ona rağmen onu özlüyordum. İyileştirmek istiyordum.

 

Gözlerimi kapattığımda düzenli nefeslerinin yüzüme vuruşu ve dört gündür uykusuz olmam beni onun karanlığına itti.

 

***

 

"Boran?" Kaşlarım çatıldığında gözlerimi zorlukla açtım. Nerede olduğumu anlamazken başımı kaldırdım,tutulan boynum yüzünden yüzümü buruşturdum ve elimi boynuma atıp ovaladım. Gözlerim mahmur gözlerle bana bakan güzel kızıma kaydığında çatık kaşlarım düzeldi.

 

"Bebeğim," diyerek doğrulmaya çalıştığımda aklına bir şey gelmiş olacak ki bakışları ilk önce yanımdaki çiçeğe sonra bana kaydı ve çiçeği kaptığı gibi ayakta dikilen bedenime attı.

 

Reflekslerim uyuşmuş gibiydi bir şey yapmazken öfkesini benden çıkarmasına izin verme kararı aldım.

 

"Neden geldin? Niye buradasın,kim aldı seni içeriye? Sen hangi cüretle buraya girersin?" Derken çoktan karşımda dikilmişti ve yumruklarını göğsüme geçirdi.

 

"Dinle beni lütfen." Dediğimde başını iki yana salladı, öfkesi gözlerinde çakmak çakmak yanıyordu.

 

"Defol git buradan,istemiyorum seni tamam mı? Bitti Boran! Bizi sen bitirdin." Derken ayaklarının altında ezilen çiçeğe kısa bir bakış attım. Ayakları çıplaktı ve yerdeki papatyaların arasında olan birkaç gülün dikeni ayaklarına batacaktı.

 

"Yavrum lütfen," dediğimde gözlerinden akan yaşlar içime doğru süzüldü, göğüs kafesimi yakıp kaburgalarımı eritti.

 

"İstemiyorum anladın mı? Ya bütün hayallerimi yıktın,ben seni bekledim. Yazıklar olsun,git Boran! Babaannenin layık gördüğü kıza git." Sesinde kırık cam parçalarının sesi yankılanıyordu.

 

"Hayır, öyle bir şey olmayacak. Dinle beni de anlatayım." Dedim ellerini tutmakla tutmamak arasında kalırken çünkü öyle güçlü vuruyordu ki,öfkesinin büyüklüğüne müdahale etmek istemedim.

 

"Dinlemeyeceğim,ne zaman seni dinlesem hep incindim ben." Derken tekrardan gülün üzerine basmıştı.

 

"Tamam dinleme ama ayaklarına diken batacak lütfen." Dedim geri çekmeye çalışırken.

 

"Kalbime sapladığın hançerin yanında o dikenlerin acısını hissetmem ben merak etme." Derken gözlerini elinin tersiyle sildi ve durulup çiçeklerin üzerinden geriye adımladı.

 

"İntikam aldım." Dedim acımasızca.

 

Yanlış anlamasını istemiyorken dikkatini çekmek istedim.

 

"Ne?" Dediğinde bir adım daha attı ve bacakları yatağa çarptı.

 

"Babaannemin başında olduğu aşireti devraldım, bütün mirası kendi üzerime geçirdim. Maddi manevi ne varsa hepsini elinden aldım,bunu yapmam için ilk önce bana güvenmesi gerekiyordu,benden seni terk etmemi istemişti. Kendi bulduğu herhangi bir kızla evlenecektim güya. Kabul etmiş gibi yaptım,oyunu kurdum ve oynadım, bakışlarımdan anlarsın diye bekledim, sözlerimden gözlerimden ne demek istediğimi anlarsın diye defalarca imalarda bulundum. Niyetim seni incitmek değildi ama inanması için seni biraz olsun kırmam gerekiyordu." Dediğimde yine öfkeyle üzerime doğru atıldı ve gömleğimin yakalarını tuttu.

 

"Bana söyleyebilirdin aptal! İllaki tek başına mı oynaman gerekiyordu ama sen de haklısın zaten duygularımla hep tek başına oynadın! Bunu hak etmedim Boran,bu sefer kapımda da yatsan seni affetmeyeceğim. Sürüm sürüm süründüreceğim seni." Dediğinde hâlâ bana kıyamıyor oluşuna iç çektim.

 

Merhametine aşıktım.

 

"Süründür,affetme sonra tekrar süründür ama benden vazgeçme. Vazgeçersen dayanamam." Dediğimde bir yumruk daha yedim kalbimin üzerine.

 

"Bunları hak etmedim,duydun mu beni. Hiçbir geçerli sebebinle de intikam alma hevesinle de ilgilenmiyorum. İstediğinle de evlenebilirsin." Dedikten sonra arkasını döndü.

 

Aynı anda yatağa tutunduğunda başının döndüğünü anladım ve hızlıca belinden yakaladım.

 

İçime yayılan endişe kor ateşlerle yarışırdı.

 

"Güzelim,bak bana." Derken karşısında diz çöküp yüzünü avuçlamıştım. Saçlarını yüzünden çekip boynunu açıkta bıraktım, gözleri hâlâ kapalıyken tek eli alnına gitti. Ellerinin titrediğini fark ettim.

 

"Yavrum,aç gözlerini göz bebeğim." Gözlerini usulca aralarken kısık bakışları beni buldu.

 

Eğilip dikkatle gözlerinin içine baktım.

 

"İyi misin?" Endişeden titreyen sesim sikimde bile değildi. Sevdiğim kadına gurur yapacak biri değildim. Onu kaybetmektense kendimi kaybedip delirirdim daha iyiydi.

 

Yutkundu.

 

Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı.

 

"İyiyim," dediğinde sesi titriyordu.

 

Saçlarını alnından çekip alnına öpücük bıraktım.

 

"Yemek yedin mi?" Derken tekrar gözlerine bakıyordum. Az önce alnına giden eli bu sefer kalbine doğru bir yol çizdi ve avcunu kalbine bastırdı.

 

"Çok ağrıyor," çatılan kaşlarım düz bir hâl aldığında endişeden ne yapacağımı bilemez halde ayağa kalkmak için hareketlendim sonra tekrar o naif sesini duydum. "Neden beni küçük düşürdün ki?" Dediğinde acısının ruhunda olduğunu anladım ve sıkıntılı bir nefes verdim.

 

"Güzelim, güzel kızım, güzel bebeğim... Yemin ederim asla öyle düşünmüyordum, tek bir amacım vardı sen de bana karşı ağır konuşunca ortam alevlendi,yoksa asla kalbini kırmak istemiyordum. Affet beni lütfen. İzin ver geçireyim kalbinin ağrısını." Dedim acı çekerken. Onun kalbinin ağrısı benim kalbimi delip geçiyordu.

 

"Seni affetsem babanneni affedemem Boran,bana neler yaptığının farkında mısın?" Dedi boynunu büküp.

 

"Senden onu affetmeni asla istemiyorum,sana yaptıkları için zaten intikam almaya uğraşıyorum. Tek bir şey istiyorum sadece beni affet. Yapma böyle,biliyorum tamam sana söylemem gerekiyordu bu oyunu ama inanmazdı. İnandıramazdık. Bir bakışından,bir bakışımdan bile anlardı be kızım,sana olan aşkım gözlerimden taşıyorken anlamaması imkansızdı." Dediğimde başını eğip ayaklarına doğru baktı.

 

"Ne olursa olsun sana kendimi affettireceğim, söz veriyorum." Dedim yanağından öperken. Temas etmeme izin veriyordu bu da bir şeydi ama öfkesini öyle yoğun hissediyordum ki beni affetmez diye aklım çıkıyordu çünkü biliyordum ki gururu incinmişti,haklıydı,kalbi kırgındı ve öfkeliydi... Ama elimden gelenin fazlasını yapacak bugün çıkardığı yüzüğü parmağına tekrar takacaktım.

 

"O kadar kolay değil,kalbimin kırgınlığı bu sefer öyle kolay geçmeyecek Boran." Dedi gözleri dolu doluyken.

 

Uzanıp burnunun ucunu öptüm.

 

"Geçiririm,sen izin ver. Yeter ki izin ver." Dedim yutkunarak. Bir şey demedi gözlerini kaçırdığında ne kadar zorlu bir yola girdiğimi fark etmiştim. O yanımda olsundu da ben kalbini onarırdım.

 

"Ayaklarım acıyor." Dedi ayaklarını sallayarak. İç çektim.

 

"Geçiririm,iznin var mı?" Çenesini usulca kaldırdı.

 

Gözleri kırgınken bir anda öfkeyle baktı.

 

"Ama kalbim daha çok acıyor." Dediğinde nefesimi usulca verdim.

 

Öfkeliydi.

 

Haklıydı.

 

"Tamam,sen burada bekle geliyorum ben. Sakın yere basma tamam mı?" Bir şey demediğinde iç çekerek kalktım ve banyosuna ilerledim.

 

Dolapları kurcalayıp ilk yardım malzemeleri bulduğumda içeri geri dönüp elimdekileri yatağın üzerine yanına bıraktım.

 

"Ayağını dizime koy." Derken bileğinden usulca tutup dizime yerleştirdim. Gülün dikenleri büyük olduğundan içinde kalmamıştı fakat çizip kanatmıştı.

 

Ayağına dikkatli bir şekilde pansuman yaparken sessizce beni izliyor olmasına göz yumdum. Bir diğer ayağına da pansuman yaptıktan sonra ayağa kalktım ve yerdeki çiçekleri toplayıp kenara koydum, pansuman için kullandığım malzemeleri de toplayıp banyoya yerleştirdim ve elimdekileri de çöpe atmak için eğildim.

 

Çöpün kapağını açtığımda içinde bulunan ilaç paketi dikkatimi çekti.

 

Diğerlerini çöpe atıp onu elime aldığımda doğruldum,ne olduğunu ilkte anlamasam da üzerinde yazan yazıya odaklandım.

 

Doğum kontrol hapı.

 

Zar zor yutkunurken elimdekini çöpe atıp yürüdüm ve Almina'nın yanına geçtim. Yatak başlığına sırtını yaslamış dizlerini de kendine doğru çekmişti.

 

"Güzelim?" Diye seslendiğimde bana bakmadı.

 

"Ben senin güzelin falan değilim." Huysuz sesine gülümsedim.

 

"Özür dilerim." Derken kollarımı dizlerine dolamıştım.

 

"İstemiyorum özrünü,git artık." Derken sesindeki yorgunlukla onu sarıp sarmala isteği içime doldu.

 

"Ben bir şey gördüm..." Derken boğuk sesimle başını bana çevirdi. Gözleri kıpkırmızıydı.

 

Senden nefret ediyorum Berivan Algan.

 

"Doğum kontrol hapı mı kullanıyorsun?" Dedim öylesine sorar gibi ama ona bir şey olacak endişesiyle kasılmıştım yakın bir zamanda ameliyat olacaktı.

 

"Ne oldu güvenmiyor musun bana, doğru ya senden bir şeyler gizlerim ben. Çok mu merak ediyorsun? Al, öğren. Başkasıyla bir şeyler yaşadım da ondan kullanıyorum." Dediğinde göğsüme hançer saplanmış gibi hissettim. Öfke ve kıskançlık damarlarıma akarken sırf beni sinir etmek için bile olsa bunu demesine öfke duydum.

 

"Almina, kızgın ve kırgınsın ama laflarına dikkat et." Dişlerimin arasından konuşunca kendini geri çekti.

 

"Bana ne diye kızıyorsun ki? Babaannen zaten sana bunları söylemedi mi? Çünkü bana söyledi de..." Kısık bakışları ve ince esmer teninden belli olan damarları öfkeden belli oluyordu.

 

"Onun dediklerini sikime takacak bir adam değilim ben. Senin ne dediğinle ilgileniyorum o kadar,beni sinir etme." Üzerine eğilip söylediklerimle bana meydan okuyarak baktı.

 

"Nasılmış? Nasıl hissettiriyor?" Dedi bilerek yaptığını belli ederken.

 

"Bok gibi." Dedim ve geri çekildim. Sıkıntılı bir nefes aldı meydan okuyan tavrını geri çekti.

 

"Regl tarihim yaklaşıyor, hormonlarımın düzene girmesi lazımmış. Oldu mu?" Dedi uykulu gözlerle. Onu yormuştum.

 

"Sarılayım mı,bir kere?" İçim yanıyordu,ona sarılmak için yanıyordum. Yutkundu, başını iki yana salladı.

 

"Olmaz,seni affetmedim." Dediğinde başını çevirdi.

 

"Tamam sarılalım ama sonra sarılmamış gibi yaparız olmaz mı?" Dedim ısrar ederek, güzel gönlünü almam lazımdı.

 

Dudaklarını büküp can yakarcasına bana baktı, şeytan diyor yapış dudaklarına.

 

Neyse.

 

Sakinleş.

 

"Gel buraya." Kendime çekip sımsıkı sarıldığımda kollarını bana doladı.

 

"Seni affetmedim hâlâ." Sesindeki titrek tonlar kulağıma ulaştığında başını göğsüme bastırdım.

 

"Biliyorum affetmedin." Dedim onu onaylayarak.

 

"Sadece birazcık unutacağım tamam mı?"

 

Masum sesinden öpmek istiyordum.

 

"Sen nasıl istersen." Dedim sıkı sıkı sarılarak.

 

"Kalbimi çok kırdı,çok çok." Babaannemi kast ettiğini biliyordum. Yüreğimi yaktı.

 

"Senden başkası olmadı,bana neden inanmadın Boran? Kalbimi çok kırdın,çok çok." Dedi bu kez. Kafamı sikeyim ben güzelim.

 

"Sana inanıyorum meleğim, gerçeği biliyorum ve babaannem sana yaptıklarının cezasını çekecek emin ol." Dedim usulca.

 

Başını iki yana salladı, gömleğimin nemlendiğini hissettiğimde ağladığını anladım. Belinden kavrayıp daha da kendime çektim.

 

"Çekmeyecek,o kadın. Boran o kadın bana bunu nasıl yapar? Bana resmen senin yanında,ailenin yanında, arkadaşlarımızın yanında orospu dedi." Kırgınlıklarını kuşatıp eskisinden bile iyi yapmak istedikçe birisi çıkıp her şeyi mahvediyordu.

 

En sonunda Almina'yı da alıp kimsenin olmadığı bir yere gidecektim o olacaktı ama bu sefer de mesleğim buna engel oluyordu. Evlenince bunu gözden geçirecek ve tayinimi isteyecektim. Tabi karım da bunu isterse.

 

"Benim güzel Almina'm,canım,sevgilim. Onun dediklerine itibar edecek değiliz güzelim. Kalbini kırdığının farkındayım ve misliyle ondan bunun intikamını alacağıma sana söz veriyorum. İnanıyor musun bana?" Dedim yüzüne bakarak. Göz bebeklerine varıncaya kadar titriyordu.

 

"İnanmak istiyorsan bu akşam Mardin meydanında yemek veriyorum, bütün aşiretler orada olacak ben de mecburen gitmek zorundayım. Babaannem de illaki gelecek çünkü ona yemeği başka bir ailenin verildiği bilgisi ulaştırıldı. Gerçekleri öğrendiği zamanki yüzünü görmek istiyorsan,içini biraz olsun soğutabileceksem benimle yemeğe müstakbel eşim,Algan aşiretinin gelini olarak katılır mısın?" Beklentiyle ona baktım, sırf onun gönlü rahat etsin diye bu yemeği verdirtiyordum, umarım kabul ederdi. Çünkü babaannemin üzülmesi demek onun içinin soğuması demekti.

 

"Ben bilmiyorum." Dedi korkarak,yine o laflara maruz kalmaktan korkuyordu.

 

"Sana söz veriyorum,kimse hiç kimse sana zarar vermeyecek." Elimi ona uzattığımda uzunca baktı.

 

"Ayaklarım acıyor gelemem ki." Omuz silkti. Nazına niyazına ölecektim şimdi.

 

"Kucağımda taşırım." Derken dudaklarına yaklaşıyordum.

 

"Kalbim de ağrıyor," gözleri dudaklarıma dokundu.

 

"İyileştiririm." Burnum burnuna değdi,nefesinden soluklandım.

 

"Geleyim o zaman." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştuğunda tam onu öpecekken kendini geri çekti ve gözlerime yine öfkeyle baktı.

 

"Ama seni affetmedim, bugün nasıl rol yaptıysan akşam da mutlu bir aile tablosu çizer geçeriz. Ama gece sonunda seni yine affetmemiş olacağım." Dediğinde ayağa kalktı ve giyinme odasına girdi.

 

Olduğum yerde kalakalırken burnumdan sıkıntılı bir nefes verdim, başım eğilirken yatağa bir kez vurup kalktım.

 

Giyinme odasının kapısında duraksadığımda alnımı kapıya yasladım.

 

"Bekleyeyim mi?" Diye sordum,şu an beni istemeyebilirdi. Elimi yumruk yaparken kendime sövüyordum.

 

"Sen benim yaptığım hatayı yapma,bekleme." Göğsüme vurduğunda ufak yumrukları bu sözü kadar acıtmamıştı.

 

"Seni hep beklerim,ne olursa olsun. Duydun mu beni?" Derken alnımı kapıya yavaşça vurdum.

 

Gözlerim yanarken kapattım.

 

"Duymak istemiyorum,git artık. Eğer derdin buysa akşam geleceğim." İç çekip geri çekildim.

 

"Derdim bu değil,derdim sen de değilsin. Dermanım sensin. Akşam yedide seni alırım." Bir şey dememesi üzerine odasından çıktım.

 

Tuana merdivenlerin aşağısında beklerken büyük adımlarla indim.

 

"Bu sefer kendini nasıl affettireceksin bilmiyorum." Dedi.

 

"Onu ben de bilmiyorum ama affedeceğini biliyorum." Kendimden emin konuşmam belki saçmaydı ama elimden gelenin fazlasını yapacaktım,onun o güzel gönlünü onaracaktım. Gerekirse kendi kalbimi söküp ona verirdim.

 

"Kolay olacağını sanmıyorum çünkü bu sefer çok bekledi Boran, babannenin ona yaptıklarına sabretmesinin tek sebebi de sendin. Senin de böyle yapman yıktı onu."

 

Çenemi sıkarken başımı diğer yana çevirmiştim.

 

"Gerçek değildi sadece..." Sözümü kesti.

 

"Biliyorum Kaan anlattı yoksa bu kadar sakin olamazdım. Ama Boran, birkaç gün bekleyebilirdin. Almina'nın ameliyat tarihi yaklaşıyor, umarım ona kadar kendini affettirmiş olursun." Allah kahretsin ki biliyordum.

 

"Onu yalnız bırakma.Akşam geleceğim." Dediğimde başını salladı.

 

Bir şey demezken kapıyı açıp,evden çıktım. Kaşlarım çatıldığında kapıda bekleyen Erdem'e baktım.

 

"Abi?" Deyince yavaşça önünde durdum.

 

"Efendim?" Erdem biraz tedirgin bir şekilde duraksadı.

 

"Ne oldu?" Diye sordum bu sefer de.

 

"Abi,bunu söylememi yenge istemez aslında ama... Senin tartıştı ya." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım verdim. Omzunu tutup sıktım.

 

"Sadede gel Erdem." Dişlerimin arasından sinirle konuşurken kalbim aslında endişeyle kasılmıştı.

 

"Yenge kriz geçirdi,baya uzun sürdü biz yardımcı olduk ama hiç iyi değildi. Sonra Tuana hanım eve geldiğinde bir kez daha geçirdi bu daha uzun sürdü sana haber vermemizi istemediler ama abi içim rahat etmeyecekti." Dediğinde art arda yutkundu.

 

"İyi yaptın aslanım. İyi yaptın." Kadir'e ve Erdem'e kısa bir bakış atıp arkamı döndüm. Yanan gözlerimle cebimden sigara paketini çıkardım ve bir dalı dudaklarımın arasına sıkıştırıp çakmakla ateşledim.

 

Benim yüzümdendi.

 

Sigarayı dudaklarımın arasında tutarken arabaya binip kendi evime sürdüm,park edip indiğimde evimin önündeki birkaç adam dikkatimden kaçmadı. Bu iş hiç hoşuma gitmiyordu.

 

İçeriye doğru adımlarken ben çalmadan kapı açıldı.

 

"Evladım hoş geldin. Bu adamlar-" Suzan hanımın tedirgin hallerini yatıştırmak adına elimle omuzlarına tutundum.

 

"Haberim var,sakin ol." Diyerek eğildim.

 

Yüzünde rahatlama belli olurken alnındaki damla damla olmuş suları havlu peçeteyle kuruladı.

 

"Tamam o zaman,yemek hazır hadi geç hemen." Dediğinde gözlerimi açıp kapadım. Mutfağa adımladığımda canım hiçbir şey çekmese de masayı hazırlamaya yardımcı oldum ve bir iki lokma bir şey yedim.

 

"Eline sağlık, güzel olmuş." Derken soğuk su içiyordum.

 

"Afiyet olsun,Almina kızım nerede?" Diye sordu ben ayaktayken.

 

Baş parmağımla dudağımın kenarından akan suyu sildim.

 

"Evinde." Kalbimde hâlâ.

 

Gözlerinde parıltılar belirirken başındaki örtüyü düzeltip hülyalı hülyalı bir bakış attı.

 

Ne olduğunu anlamak için gözlerimi kıstım.

 

"Sen yokken bu sefer çok gelip gitti,hem bir şeyler alıp getiriyordu hem de senin odana çıkıp birkaç saat uyuyup gidiyordu. Hatta birkaç kıyafetini de aldı,bir de bana:"Sakın söyleme Suzan teyze,geceleri uyuyamıyorum ama o bilmesin sonra üzülüyor hissediyorum ben," demişti. Ay söylemiş oldum ama ne yapayım çok tatlı kız. İyi ki birbirinizi bulmuşsunuz. Tü tü tü maşallah!" Derken bana doğru tükürmesini şu an önemseyemedim.

 

"Geldi mi?" Diye sordum alık alık.

 

O bir şeyler derken yüzüne bakmaya devam ediyordum.

 

Başıma ağrı saplandığında bugün herkesin cümlesi bedenime bir yük daha yüklemiş gibi sarsılıyordum.

 

"Oğlum?" Suzan hanıma baktığımda bir şey anlamasın diye gülümsedim. Etrafımda birini daha üzmeye tahammülüm yoktu.

 

"Üzerimi değiştirip çıkacağım." Dedim mutfaktan çıkarken.

 

"Ay Almina'ya mı? Çok selam söyle." Dediğinde yutkundum. Merdivenleri hangi hızla çıktığımı bile bilmiyordum. Kendimi banyoya atıp kıyafetlerimi çıkardım hızlıca duşa girdim.

 

 

 

Buz gibi su tepemden aşağıya akarken bedenimdeki gücün çekilmesiyle duvara tutundum.

 

***

 

Almina'dan birkaç saat önce

 

"İyi misin?" Tuana'nın milyonuncu kes soruşuna yine aynı cevabı vererek başımla onayladım.

 

"İyiyim."

 

Derin bir nefes vererek koltukta yanıma oturdu ve uzanıp ellerimi tuttu.

 

"Bu günler de geçecek takma kafana."

 

Dudaklarımı dişleyip bıraktım ve ona döndüm.

 

"Çok öfkeliyim onun dışında ona o kadar kırgınım ki ama onun bunu bilmesine gerek yok. Bu sefer onu gerçekten süründüreceğim, öfkem ya da kırgınlığım bitecek olsa bile bunu hak etti. Benim bu üzüntümün asıl sebebi de Berivan hanım, Zafir'e de zaten bu yüzden kırgınım." Dedim yerimde duramayıp ayağa kalkarken.

 

Boran'ın acı çekmesine dayanamasam da ona gerçek anlamda kırgındım ve beni anlamasını istiyordum. Bu yüzden de resmen herkesle iş birliği içine girmiş gibiydik. Herkes Boran'ı süründürmem konusunda gerçekten de destekçimdi.

 

Kapıdaki korumalar bile,bunun nedenini onu hasretle beklememe şahit olmalarına yoruyordum. Beklemiştim ve karşılaştığım şey bu olmamalıydı,herkes de bu yüzden Boran'a kızgındı. Özellikle de bunun oyun olduğunu bilmeyenler.

 

"Elinden geleni ardına koyma,sonuna kadar destekçinim. Bu sefer cidden hak ediyor." Dedi Tuana.

 

Vicdanım sevdiğim adama böyle davranmama müsade etmemek için dirense de o da kırgınlığımın farkındaydı ve müdahale edemiyordu.

 

Telefonum çalarken kaşlarım çatıldı. Sehpadaki telefonu alıp aramayı yanıtladım, gözleriyle bana 'kim o' der gibi işaret yapıp komik görünen Tuana'ya gülmemek için zor dururken dudaklarımı oynatarak 'dur' dedim.

 

"Alo,Almina?"

 

"Efendim Alp?" Dediğimde merakı gitti diye düşünürken daha çok meraklanan arkadaşıma dil çıkarıp arkamı döndüm ve bahçeyi gösteren büyük camların önüne gittim.

 

"Şimdi herkesten önce sana bu duyuruyu yapmak benim görevim diye düşündüm, sonuçta benim için hâlâ yengemsin." Derken sesinden güldüğünü anlayabiliyordum ama sesi öyle sıkıntılıydı ki...

 

Zafir'in yokluğunda yaşadığım zor günlerde Alp gerçekten de yardımcım olmuştu. Hatta çoğu zaman bana Boranla olan çocukluk anılarını anlatıp yaşadığım şeyleri unutturmaya çalışmıştı,o yüzden kısa sürede samimi olmuştuk.

 

"Dinliyorum." Dedim sıkıntıyla. Artık bir şeyler duymaktan korkar olmuştum.

 

"Boran,aşiretin başına geçti." Dediğinde ağzım açılırken resmen bağırarak "NE?" dedim.

 

"Dur yenge bağırma,bak gizlice aradım. Sana anlayacaksın bir planı var demiştim ya bunu kast ediyordum. Boran birazdan yanına gelip anlatır zaten ama bunun Berivan Algan'dan alınan bir intikam olduğunu bilsen yeter. Ha bir de bu bilgiyi duymadın, görmedin,bilmiyorsun; üç maymun tamam mı?" Derken sesi kısıklaşmaya başladı.

 

Hâlâ o kadar şaşkındım ki...

 

Boran en istemediği şeyi mi yapmıştı?

 

"Ne planı? Alp? Ne diyorsun sen." Dediğimde cevap bile vermeden kapattı.

 

Şaşkınlıkla Tuana'ya döndüm.

 

"Ne oldu? Ne oldu? Ay çatlatma da söyle delireceğim şimdi?" Dedi yanıma gelip bileklerimi tutarken.

 

"Boran..." Derken yutkundum. "Aşiretin başına geçmiş." Tuana'nın gözleri büyürken gözlerimden akan yaşı tutamamıştım. Koşarcasına odama çıktığımda gerisi benim için oldukça bulanıktı. Ciddiydi,babaannesine mi inanmıştı?

 

Almina'dan şimdi:

 

Güzel olmuş muydum? Zerre umurumda değildi. Oraya gitmek bile istemiyordum ama sırf intikam almak için bile olsa oraya gidip Boran'ın elini tutacaktım. Berivan Algan'a karşı Boran'ın tek başına başlattığı bu plan umarım ayağımıza dolanmazdı. Bu ciddi bir durumdu,Zafir... Hayır. Boran. Aşiretin başına ciddi ciddi geçmişti,korkuyordum çünkü en istemediği şeyleri bile o kadın yüzünden yapacak hâle gelmişti. Ona olan nefreti resmen gözünü döndürmüştü,bana bile kör olmuştu.

 

Her ne kadar plan,oyun dese de Boran'ın gözlerinde bir yangın vardı evet bana olan kısmı yalandı bir oyundu, evet buna inanıyordum,bu; kırgınlığımı,öfkemi geçirmeyecek olsa da bunun bir plan olduğunu ve onu anlamamı istediğini de anlıyordum. Ama babaannesine olan öfkesini o kadar iyi fark etmiş ve anlamıştım ki anladığım her an için keşke aptal olup anlamasaydım diyordum.

 

Boran büyük bir kumar oynamıştı,ona bir şey olacak diye zaten hep diken üstündeydim çünkü o askerdi;gecesi gündüzü belli değilken bir de bu aşiret mevzusunun ortaya çıkması Boran'ın canının iki kat tehlikede olması demekti.

 

Korkuyordum.

 

Ellerim titriyordu.

 

"Çok güzel olmuşsun." Tuana'nın dudaklarını büzerek bana bakmasıyla aynadaki bakışmam kesildi ve gözlerimi aynadaki yansımasına kaydırdım.

 

"Teşekkür ederim." Derken sesim yorgundu.

 

"Her şey güzel olacak inan bana,hem belki de korktuğun gibi değil dizilerdeki gibi hiç değildir." Dediğinde burukça gülümsedim.

 

 

 

(Kıyafetleri)

 

Çantamı alıp aynanın karşısında parfümümden sıkarken gözlerim bomboş olan parmağıma kaydı,oysa yüzüğümün varlığına çok çabuk alışmıştım.

 

Telefonum çalarken kimin aradığını çok iyi biliyordum bu yüzden sessize aldım ve cesaretimi toplayarak aşağıya inmeye başladım.

 

"Sakın yıkılma, hiçbir şey belli etme, güçlü ol ve bu savaşın galibi olduğunu herkese göster." Diyerek arkamdan nasihat veren arkadaşımla yüzümde kocaman bir gülümseme hakim oldu.

 

Merdivenlerin bitimde topuklu ayakkabılarımın üzerinde dönerek ona öpücük attım.

 

"Yerim kız seni. Merak etme hepsi aklımda." Dediğimde beni uzaktan öpücüklere boğmuştu. Kıkırdayarak kapıdan çıkarken arabanın önünde kapıya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş adam yüreğimi hoplattı ama belli etmedim. Özlemiştim,özlem burnumun direğini sızlatıyordu.

 

Özlem kim, kız?!

 

İç sesime göz devirecekken Boran'ın bakışlarının yoğunluğu buna engel oldu. Dimdik durarak ona doğru yürümeye başladım.

 

Olduğu yerden doğrulup kollarını indirdi ve bir adım attıktan sonra ona ulaşan bedenime kolunu doladı.

 

Belimden beni kendine doğru çekerken oldukça gerilmiştim ondan uzak durmak zor olacaktı ama yapacaktım çünkü kırgındım.

 

Başını boynuma doğru yaklaştırırken boynuma değen kirpikleri, gözlerini kapattığının habercisiydi.

 

"İnan bana sevgilim; inan," duraksadı dudaklarının tenimde kıvrıldığını hissettim.

 

"Evimde şenliksin," dediğinde parmaklarının tersini kalbimin üzerinde, çıplak kalan tenimde gezdirdi.

 

"Bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap." Kirpiklerim titreyerek kapandı.

 

"Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber." Dedikten sonra burnunu boynuma sürtüp geri çekildi. Gözlerimi telaşla açarken şiire devam etmesi için yalvaracak duruma gelmiştim çünkü sesi o kadar şehvetli çıkıyordu ki kendimden geçmek üzereydim.

 

Eliyle arabayı gösterirken kapımı açtı. Titreyen ellerimi fark etmesin diyerek çantamı sıkıca kavradım ve Tuana'ya dönüp gülümsedikten sonra arabay bindim. Kapımı kapattıktan sonra Tuana'ya başıyla selam verdi ve arabanın önünden dolaşıp sürücü koltuğuna yerleşti. O an fark ettiğim şey ile ne yapacağımı bilemez bir halde nefesimi tuttum.

 

 

 

 

"Boran bunlar..." Derken çiçeklere dokunuyordum.

 

"Senden kopardım çiçeklerin en solmazını..." Diye mırıldandı ve devam etti. "Onlar senin ve bu da senin,sonsuza kadar." Boynundaki künyeye takmış olduğu yüzüğümü çıkarıp tekrardan bana verdi ve künyeyi de uzattı.

 

"Almina,sen benim başımın tacısın. Oyun oynarken boynumu başkasına büktüm diye neden başımı terk edip düştün ki?" Sesi fısıltı şeklindeydi. Duraksasam da bir şey demedim.

 

Dümdüz bakarken bugün olanlar aklıma gelmişti istemeye istemeye yüzüğü de künyeyi de aldım, parmağıma yüzüğümü takarken künyeyi de çantamın içine attım.

 

Ona doğru bir daha bakmayıp başımı cama doğru çevirdiğimde birkaç saniye bekledi,bir şey demeyeceğimi anlayınca da arabayı çalıştırdı.

 

Yol akıp giderken parmağımdaki yüzüğün yeniden oluşturduğu o hissiyatla gözlerimi kapattım. Önümdeki buketten yükselen hoş kokular beni apayrı bir dünyaya soyutlarken gerginliğimi bastırmaya çalıştım.

 

"Ne yapacağım?" Dedim gözlerimi açıp.

 

Geçtiğimiz yollardaki ışıklar ara ara yüzüne vuruyordu.

 

"Korkmanı istemiyorum,bu işe her ne kadar bulaşmak istemesem de başka seçeneğim kalmıyordu. O konağı almak demek bu işe bulaştın demekti ama korkma sana da aileme de zarar verecek hiçbir sorun ortaya çıkmayacak. Buna en başta ben sonra zaten baştakiler izin vermez." Dedi yolu kontrol ederken.

 

"Bu işe bulaşmamalıydın,intikam için bile olsa yanlış değil mi Boran? Bak,her şeyi bu gecelik bir kenara bırakıyorum tamam mı ama sadece bu gecelik... Sana zarar verecekler,sana zarar gelince bize gelmeyecek mi sanıyorsun? Sana bir şey olursa ben yapamam Zafir,ben sensiz yaşayamam. Ya ben zaten sen her göreve gittiğinde yüreğim ağzımda gezerken şimdi de bunun için mi endişeleneceğim?" Sitem ederek sorduğum soruyla bir dal sigara yaktı.

 

"Haklısın." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

 

Dumanı içine çektikten sonra üfledi. Aralık camdan çıkan dumanla bana döndü.

 

"Haklıydın,benden ayrılmakta.Benim yüzümden endişeyle geçireceğin bir ömrü sürmeni istemiyorum,bu olay her ne kadar istemesem de aslında bir yönden iyi oldu.Artık sana zarar verecek hiçbir şey hayatında olmayacak." Uzanıp elimi tuttu ve dudaklarına bastırıp geri çekti.

 

"En doğru kararı sen zaten ben gelmeden önce vermişsin, haklısın güzelim;çok haklısın." Dediğinde yutkundum.

 

"Zafir öyle demek istemedim sen bana yük falan değilsin bak sade-" sözümün kesilmesine neden olan şey gürültülü bir şekilde çalınan davul ve zurnalardı.

 

"Bunu sonra,gecenin sonunda konuşalım. Lütfen korkmamaya çalış,ben yanındayım ve sana hiçbir şey olmayacak anladın mı? Güçlü durmamız gerekiyor ne kadar güçlü durursak o kadar geri çekilirler. Elini asla bırakmayacağım,sen de ne olursa olsun elimi bırakma olur mu? Yani en azından sadece bu gecelik." Dedi kırgınlıkla, aslında belli etmiyordu ama kırgındı işte.

 

Başımı ağır ağır salladıktan sonra bana aldığı buketi aldım ve arabadan inmesini bekledim.

 

Bu aşiret olayları galiba gösteriş işiydi ne kadar güçlü, yıkılmaz, havalı gözükürsen herkes senden o kadar tırsardı yani ben bunu anlamıştım. Galiba biraz paramızla da övünmemiz gerekiyordu,hiç sevmediğim şeyleri yapacak olmanın zorluğu üzerime binse de sevdiğim adamın girdiği yolda onu zor durumda bırakacak değildim. Kapımı açtığında çiçeğimle birlikte indim.

 

Avluda silah sesleri yankı yaptığında irkilsem de karanlığa düştüğümden Boran dışında bunu kimse görmedi.

 

Beni belimden tutup kendine çekti.

 

"Gecenin sonunda bu silah seslerini unutman için kulağına şiirler fısıldıyor olacağım." Diyerek dudaklarını boynuma bastırıp geri çekildi. Gevşeyen bedenimi ona yaslamadan önce çiçeğimi indiğim koltuğun üstüne bırakmak için eğildim hem de çantamı almış oldum. Boran'ın bedenini kalçamın tam arkasında hissederken doğruldum.

 

Durduk yere adamı tahrik etmiş olmalıydım ki boynu kızarmaya başlamıştı.

 

Boğazını temizleyip sesini yükseltirken göğüs dekolteme bakmamaya kendini zorlayarak konuştu.

 

"Gidelim." Uzanıp elini ben tuttuğumda karanlığın altından aydınlık yere doğru adımladık. Boran'ın sol yanında ben vardım diğer yanında ise Kadir, Erdem de benim yanımda yürüyordu ki arkamızda resmen bir koruma ordusu vardı. İyice gerilmiştim sanki dizi çekiyorduk.

 

Zılgıtlar çekilirken kaşlarımı çatmamak için zor durdum. Boran'ın elini sıktım.

 

Meydana masalar döşenmiş sandalyelerde ise yığınla insanlar oturuyordu,yemekler bir yandan dağıtılırken bir yandan da eğlenenler vardı.

 

Bizi gören yaklaşık yirmi kişi ayağa kalktığında Boran parmağıyla elimin üzerini okşadı.

 

"Sakin ol,onlar bizim tarafımızda." Dediğinde etrafta gözlerimi gezdirdim. O kadar kalabalıktı ki Kordon Sahili yanında halt etmişti.

 

"Kardeşim aramıza hoş geldin mi desem ne desem?" Diyen adamla Boran'a baktım.

 

"Hoş bulduk." Dedi benim adıma da konuşarak,hiç konuşabileceğimi sanmıyordum. Aşiret ağaları bu kadar genç miydi?

 

Boran da artık onlardan biriydi nesine şaşırıyorsam.

 

"Yenge hoş geldin,ben Arcan; seninkinin çocukluk arkadaşıyım." Diyen adamın bana uzattığı ele baktım. Boran'ın elini bırakmaya çabaladığım sırada o bırakmamak için direniyor gibiydi, boştaki elimi koluna atıp gizlice çimdikledim o sırada elimi bıraktı ve Arcan'ın elini tutup zorlukla sıktım.

 

"Memnun oldum,Almina ben de." Dedim ve hemen elimi çekip tekrardan Boran'ın elini tuttum.

 

"Ben de ben de. Size şurayı ayırdılar." Diyen adamla oraya doğru ilerledik.

 

"Elimi bırakmasana." Dedi karşıya bakarak.

 

"Selamlaşıyorduk." Dedim ben de onun gibi.

 

"Selamlaşmayıver." Dediğinde Allah Allah der gibi ona baktım.

 

Kıskanç herif.

 

"Sana mı soracağım?" Dedim sinirle ama inadına gülümsüyordum sonuçta bu gece rol yapmamız gerekiyordu değil mi?

 

"Bilmem." Dedi sinirimi bozarak. Cevap verecekken yanımıza gelen adamla sustum.

 

"Boran ağa sonunda, yüzünü gören cennetlik ha!" Yaşça ikimizden de baya büyüktü.

 

Ağa?

 

Ağa ne be?

 

"Desene cennet sana da kısmetmiş Nazir." Boran'ın yüzündeki gülümsemeye rağmen dedikleriyle bu adamı sevmediğini anladım ve çaktırmadan bir adım geriye atarak bedenimin yarısını onun bedeninin arkasına çektim.

 

Hiç kimseyle muhattap olasım yoktu, birazcık da acıkmıştım.

 

"Hay çok yaşa,sen bu dünyada cenneti yaşarken bize bırakmamak için gelmişsin ama..." Gözlerinin bana kaydığını hissettiğim adamla Boran'ın bir şey demesine fırsat vermeden arkasından çıktım ve adama dik dik baktım.

 

"Karınız size cenneti yaşatmak için buradayken haram peşinde koşarsanız ne bu dünyada ne de öbür tarafta cenneti yaşayamazsınız Nazir dede." Dedim parmağındaki yüzüğe dikkat kesilirken.

 

Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki Boran,Nazir'in arkasında duran Kadir'e işaret vererek beni yürüttü. Kadir'in Nazir'i uzaklaştırdığını gördüm.

 

Önüme dönerken Boran sinirle soluk soluğa kalmıştı.

 

"Piç." Tek kelimelik küfürü bile öyle bir etki yaratmıştı ki ağzımı açamamıştım.

 

"Boran Ağa'm." Sahiplik eki? Ve bir kadın? Bir kadın ve Boran?

 

Arkamı hızlıca dönerken bile kendimin Boran olduğundan şüpheliydim bana seslenilmemişti ama ilk ben dönmüştüm.

 

İşveli cilveli lahmacunumsu kadın bize doğru gelirken oldukça kıvırtıyor, saçlarını parmağında dolandırıp duruyordu.

 

Boran gözleriyle soru işareti saçarken ben resmen soru işareti gibi kıvrılmıştım.

 

"Ay çok şükür sonunda yüzünü gördük,Berivan hanımımın öve öve bitiremediği kadar varmışsınız." Avuç içimi Boran'ın koluna doladım,kolunu kıvırıp avcumu parmaklarının arasına çekti.

 

Dur be adam yüzüğümü görmedi!

 

Beni de görmemiş olabilir?

 

"Berivan hanımın bu hayatta doğru yaptığı şeyler de varmış, şaşırtıcı."

 

Kinayeyle söylediğim söz üzerine kızın kahverengi gözleri beni buldu ve baştan aşağıya süzdü.

 

Sıra bana geçmişti,bana mı göz dikmişti diyecektim ki yüzünü buruşturdu.

 

"Ağam yalnız bir hayat kadınını buraya getirmeniz pek hoş karşılanmayabilir." Diyen kızla göğsüm içime çöktü.

 

Boran'ın bedeni kasılırken ben kızın üzerine atladım desem yeridir. Kızı elbisesinin yakasından tuttuğum gibi kendime doğru çektim.

 

"Ne dedin ne dedin?" Sorar gibi yaptığım esnada çalgılar durmuş herkes susmuştu.

 

"Hayat kadını değil misin? Şu giyime bak?!" Dediğinde onu daha da kendime çektim.

 

"Ağzını daha dağıtmamışken bu sözleri saçabiliyorsan kim bilir dağıtınca neler olacak? Bana bak,beni iyi dinle! Bu sözleri bana söyleyebileceğin konusunda sana kim akıl verdiyse çok büyük yanılmış,ona söyle ve de ki,ben onun Boran için bulduğu kadınlardan değilim ve senin dediğin gibi biri olsaydım da bu sizi ilgilendirmezdi,müstakbel eşime sulanmayı kestiğinde tekrardan özür dilemek için kapıma beklerim, onun dışında da gidip başkalarının köpekliğini yapmaya devam edebilirsin. Ama bir daha Algan olan birisine havlama,bir bakmışsın leşini bulmuşlar.Anladın mı beni?" Gözleri korkuyla büyümüşken bugünün de öfkesini çıkardığım,korkudan titreyen kıza baktım. Sonra usulca yakalarını bırakıp üzerini düzeltmesine izin verdim.

 

Boran belime sarılıp beni karnımdan tutarak geri çekerken öfkeli soluklarımla ona baktım.

 

Gözlerinde gördüğüm gurur parıltıları beni sakinleştirmeye başlarken alnıma bir öpücük bıraktı ve Erdem'e bakarak beni işaret etti. Erdem'in yanına doğru beni bırakırken üzerindeki siyah ceketi çıkarıp serinleyen havaya karşı ceketini omzuma bıraktı.

 

"Geleceğim."

 

Nefes nefese ona bakarken ceketi göğsümde birleştirdim.

 

"Bekliyorum."

 

"Biliyorum." Gülümsedi ve arkasını dönüp giderken onu görebileceğim bir alana geçtim,burada kimse beni görmüyordu ve yanımda Kadir ile Erdem vardı.

 

Zafir kollarını katlarken herkes pür dikkat onu izliyordu.

 

"Hoş geldiniz!" Dedi ilk önce,sessizliğe karşı konuşmasına devam etti.

 

"Bu konuşmayı gece sonunda yapmayı düşünüyordum ama görüyorum ki haddini aşanlar gece sonuna kadar canımı sıkmaya devam edecekler." Ellerini ceplerine yerleştirdi, üzerindeki beyaz gömlek daraldı.

 

Uzun boyuyla ve iri cüssesiyle oldukça dikkat çekerken yüzüne vuran sarı ışıklar onu daha da yakışıklı gösteriyordu. Az önceki gerginliğimden eser kalmazken hayranlıkla izledim. Sonuçta beni görmüyordu,evet ona hâlâ öfkeli ve kırgındım.

 

"Ben Zafir Boran Algan,Algan aşiretini artık ben yönetiyorum.Herkes duysun bilsin ki bndan sonra babaannem Berivan Algan'ın bu topraklar üzerinde hiçbir hükmü yoktur. Onun saltanatına müstakbel eşim Almina Öztürk son vermiştir,Berivan Algan'ın nişanlıma ve aileme yaptığı saygısızlıkların sonucu buyken siz hangi cesaretle benim nişanlıma saygısızlık yapma cesaretini gösteriyorsunuz?!" Bağırırken karşısındaki Nazir'e ve o kıza bakmasıyla ikisi de oldukları yerde titrediler.

 

"Bundan sonra aileme, canımdan olana; bırakın el uzatmayı dil uzatanı duyarsam,bilirsem,hissedersem benden önce kendi kafasına sıksın ve kendini gömdürtsün ki ben onun leşini dahi bulmayayım. Bugün burada toplanan herkes,bilsin ki Mardin'in yüreği artık benim ellerimde." Dediğinde herkes çoktan ayağa kalkmış ve zılgıtlar çekilmeye başlanmıştı. İçlerinden yaşlı bir adam yerinden kalkıp heybetli bedeniyle yürüyerek Boran'ın yanına geldi ve elini omzuna atarak sıktı.

 

Korksam da bir şey diyemedim.

 

"Algan aşiretinin Ağa'sı Boran'a ve ailesine bir kişinin bile zarar vermeye çalıştığını öğrenirsem onu Boran'ın ellerime bile bırakmam bilesiniz. Şimdi hayırlı uğurlu olsun!"

 

Herkes alkış tutarken sessizce izliyordum,korkuyordum ona bir şey olmamalıydı. Belindeki silaha uzanan adamla Boran onu durdurdu ve silahı çıkarmasına engel oldu. O adam benim olduğum tarafa doğru döndükten sonra yüzünde gülümsemeyle Boran'ın koluna iki kere vurup yerine geçti.

 

Herkes tekrardan eğlenceye ve yemek yemeğe devam ederken ben Boran'ı beklemeye başladım,o bütün masaları tek tek dolaşıp herkesi selamladı,herkes onu çok seviyor olmalıydı ki kimisi sarılıp ağlıyor kimisi de gururla bakıyordu. Bazı kadınların ona göz ucuyla hayran hayran bakması kıskanmama neden olsa da ses etmiyordum sonuçta o benim sevgilimdi.

 

Eski.

 

Hayır sevgilim.

 

İşte eski, sevgilinDİ.

 

Sus.

 

Nah.

 

Ayaklarım ağrımaya başlarken bugün yaşananları düşünüyordum, Boran'ın heybetli bedeninin bana doğru yürüdüğünü fark ettiğimde başımı yerdeki taş zeminden kaldırıp ona doğru baktım.

 

Elimden tutup beni çekiştirdiğinde Mardin'in ara sokağına girmiştik.

 

Peşinden koşuştururken ceketi düşmesin diye avuçlarımla sıkı sıkı tutmuştum.

 

"Boran?! Nereye gidiyoruz?!" Dedim yarı sinirle.

 

Konuşmazken, etrafı gözleriyle tarıyordu.

 

"Boran?" Dediğimde meydandan fazla uzaklaşmamıştık ama karanlık bir sokağa girmiştik ve çok az ışık vardı.

 

Beni aniden çevirip duvara yaslarken başımı vurmamam için avcunu duvara bastırmıştı, diğer eli de belimdeydi.

 

"Günlerden sonra bir gün," dedi nefesi dudaklarıma vururken.

 

Arabadaki şiirine devam ettiğini anlayınca gülümsememek için alt dudağımı dişledim. Serin bir rüzgar esti vücudum titredi.

 

"Şayet sesimi farkedemezsen

Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden," kulağıma fısıldayan sesiyle şiirin denk gelişleri kalbimi delip geçiyordu,içimdeki aşkın bir şelale misali taşıp ona ulaştığını hissediyordum.

 

"Bil ki ölmüşüm." Mideme yumruk yemişim gibi ona baktım,eli yüzüme çıktı ve yüzümü okşadı.

 

"Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini." Alnını alnıma yasladı.

 

"Zafir..." Dudaklarıma dudaklarını bastırıp geri çekildi.

 

"Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede," duraksadı başını boynuma eğip derin bir nefes aldı.

 

"Hatırla ki mahşer günüdür,

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum."

 

Şiirin son dizesini söylediği anda yükselen silah sesleri ve çığlıklarla birlikte ne zaman kapattığımı bilmediğim gözlerimi araladım,Zafir'in gözleri hâlâ kapalıyken ismini fısıldadım.

 

"Zafir!" Gözlerini açıp bana baktı, gözlerindeki ateş bu sefer ortalığı yangın yerine çevirmek içinde ama çemberin içinde biz vardık.

 

"Hatırla ki mahşer günüdür,

Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum." Tekrardan aynı dizeyi gözlerime bakarak söylediğinde yakınımızda bir silah sesi yankılandı.

 

Mahşer artık burasıydı.

 

***

 

 

Bölüm sonuu

 

Yorumlarda buluşalım

 

Nasıl buldunuz?

 

Sizce neler olmalı?

 

Ayrılık neleri getirecek?

 

 

Görüşmek üzere. Kalbinizden öptüm!

Loading...
0%