Yeni Üyelik
32.
Bölüm

31.Bölüm "ENGELLER"

@dolunaydakigelgit_

Selamm!

 

Şimdiden keyifli okumalar çiceklerim

 

Sizleri seviyorum

 

Oy vermeyi ve satır arası yorumlar yapmayı unutmayınız...

 

Kendinize iyi bakın.

 

Haydi bölüme.

 

 

***

 

"Boran! Ne oluyor?!" Çığlık attığım an bedenini üzerime kapattı.

 

"Şş sakin ol,Berivan Algan geldi." Etrafta kadınların çığlıkları ve erkeklerin bağarışları duyuluyordu ki bizim olduğumuz sokakta kimse yoktu.

 

"İstemiyorum,bunu istemiyordum!" Elimle göğsüne vurduktan sonra sinirle altta alttan ona baktım. Nefesi yüzüme vururken dudaklarıma bakarak dudaklarını yaladı.

 

"Bir şeylerin bitmesi için ilk önce başlaması gerekir." Dedi. Bu işi nasıl bitirecekti bir fikrim yoktu,yapamazdı.

 

"Boran,saçmalama nasıl yapacaksın bunu? Bitiremezsin tamam mı,kolay olmadığını herkes söylemedi mi sana?!" Derken kalbim çok hızlı atıyordu. Regl tarihimin yaklaşmasından dolayı oldukça duygusaldım, üzerine her şey tuzu biberi olmuştu.

 

"Biliyorum,son yaşananlardan sonra bana inanmayacaksın ama içinde kalan son kırıntıyla biraz olsun bana güven. Halledeceğim." Başımın iki yanına duvara bastırdığı ellerini çekerken.

 

Elimi tuttuğunda etrafa dikkat kesilmişti,sesler susmuştu. Bizi yürütmeye başladığında elini tutarken boştaki elimle bileğine sarıldım.

 

Korkulu gözlerim cehennemden kaçan ateşin kızıl hüzmelerinde geziniyordu.

 

Geldiğimiz yolu yürürken bu gece fark etmediğim bir şeyi fark ettim, Boran'ın belinin iki tarafında da silahlar vardı. Birisi kendisine zimmetli asker silahıyken diğerini hiç bilmiyordum.

 

"Boran..." Fısıldadığımda bıçak gibi keskin bakışlarıyla bana dönüp susmama sebep oldu.

 

Sonra bu bakışının bana olmadığını fark edeceğim şekilde elini elimden çekip omzuma attı ve beni kendine çekti.

 

"Efendim?" Benim bedenim korkuyla titremesine rağmen o,o kadar rahattı ki şaşkınlıkla açılan dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Neden bu kadar rahatsın!" Sitem edercesine sorduğum soru üzerine duraksayıp bana 'ciddi misin?' bakışı attı ve sonra yürümeye devam ettik.

 

"Beni vuracak hali yok ya. Sana karşıysa buna cüret bile edemez, korkacak bir şeyim kalmıyor." Dedi soğuk bariton ses tonuyla. Bazen onu anlamak güçleşiyor, duyguları da sesi de çelik gibi sert bir hâle geliyordu.

 

"Almina,gücünün farkındayım. Senin yerinde olan başka bir kadının belki de kaldıramayacağı şeyler yaşadın,buna rağmen dimdik durdun. Berivan Algan'ın iyileşmek üzere olan yarana tuz basması canını yaktı bunu çok iyi biliyorum ve... Onun adına özür dilerim. Senden tek bir isteğim var, gücünü kullanmaktan çekinme." Dedikten sonra köşeyi dönmüştük. Ona cevap vermeme maalesef ki fırsat kalmamıştı.

 

Berivan Algan ve birkaç adamı karşımızdaydı,aşiret ağaları da onun karşısındayken korumalarımız etrafta bir çember oluşturmuştu. Yutkunup omuzlarımı dikleştirdim.

 

Etrafta ne bir kadın,ne bir çocuk,me de herhangi bir genç vardı. Bir tek Boran'ı selamlayan 'ağalar' ve onların birkaç adamı veya oğlu vardı. Meydan boşalmıştı.

 

"Oo,Berivan Algan. Zaten senden başka kim bir hayır yemeğini harama döndürebilirdi ki?" Derken bizi gören ağalar omuzlarının üzerinden bize bakış atmışlar ve kenara çekilmişlerdi.

 

Berivan Algan ile aramızda artık hiçbir engel kalmaksızın karşı karşıya gelmiştik ve Boran ile el eleydik.

 

Boran'a öfkeyle bakıyordu,ellerimize bakmamıştı maazallah bayılırdı.

 

Olduğum yerde daha da dikleştim.

 

"Sen?" Bize doğru bir adım attığında aynı anda korumalarımız da bir adım atmıştı fakat Boran boştaki elini kaldırıp onları durdurdu.

 

"Siz demek bana oyun ettiniz ha! BORAN!" Diye bağırmasıyla çıldırmış gibi etrafına baktı.

 

"Nasıldı babaanne,senin kurallarınla oynarken benim canım yanıyordu..." Elimi farkında olmadan sıktı, gündüz olanlardan bahsediyordu.

 

"Ama unuttuğun bir şey vardı oynamana izin verdim diye oyunun sahibini kendin zannettin,bu oyunu ben kurdum ve zar benim ellerimde. Sen ise sadece benim bir piyonumsun." Dedi öfkeyle.

 

"Sen kim oluyorsun da bana ait olan her şeyi kendi üzerine yapıyorsun?!" Berivan Algan o kadar öfkeliydi ki kapkara gözleriyle üzerimize doğru atıldı.

 

Boran cevap verecekken bir adım atıp elini bıraktım. Bırakmak istemese de gözlerine bakmayınca zorunda kalmıştı ama ondan bir adım bile uzağa gitmedim ve sırtımı göğsüne yaslayarak önüne geçtim.

 

Başımı iki yana sallarken dilimi damağıma vurarak itiraz sesleri çıkarıp güldüm.

 

"Soru yanlış kişiye soruldu Berivan hanım,o her şeyin gerçek sahibi çünkü o gerçek bir Algan, fakat siz? Siz kimsiniz?Berivan Algan. Pardon,Berivan Botan demem gerekiyordu!" Boş boş ağlamamış o kadının bana yaptıklarından sonra Kadir'den rica ederek biraz araştırmıştım ki zaten Alp de birçok şeyi anlatmıştı.

 

Arkamdaki bedeni kasıldı,bunu nerden bildiğimi sorguluyordu.

 

Gözleri büyüyüp bana doğru atıldığında geriye kaçmadım,korkmadım. O bana artık hiçbir şey yapamazdı ama ben ona çok şey yapabilirdim. Ve bu güç de arkamdaki adamdan değildi, evet onun varlığı bana her daim güç verecekti fakat ben uyuduğum o derin uykudan aldığım darbelerle uyanmıştım.

 

Adamlar onu kollarından tutarken öfkeli nefesleri yüzüme vuracak kadar yakındı. Ona doğru adımlayıp aramızda mesafe kalmayacak şekilde durdum ve sessizce konuştum.

 

"Hey hey hey,sakin olun Berivan hanım. Kötü bir aşiretin kızı olduğunuzu ve kan davalınız olan mutlak güç sahibi Algan aşiretine babanızın sizi bir mal gibi sattığını kimse bilmeyecek." Derken yaklaşmış ve kulağına fısıldamıştım,onun dışında kimsenin bilmesine de gerek yoktu çünkü ben bana yapılanın aksine benden büyük ya da küçük fark etmeksizin hiçbir hem cinsimi yaşadığı travmalarla aşağılayacak değildim.

 

Geri çekilirken iyice zıvanadan çıkmış şekilde elindeki her şeyi fırlatıp bana doğru gelmeye çalıştı ama benim bağırmam ve Kadirlerin de kendini tutmasıyla bir şey yapamadı.

 

"Sen Berivan Algan,bana ve burada bulunup bulunamayan;onlara hükmettiğini düşünüp zarar verdiğin herkesin ahını almışken gün yüzü göremeyeceksin. Ve sen Berivan Algan, canını yaktığın, gözyaşlarını ve kanlarını beton zeminlere akıttığın bütün insanların önünde zamanı geldiğinde diz çökecek, ağlayarak 'yapmayın' diyerek yalvaracaksın. Bu da canını yaktığın her insana Almina Öztürk Algan sözü olsun!" Dedikten sonra ona nefretle baktım ortam sessizleşmişken bağırmaktan acıyan boğazım sebebiyle yutkundum.

 

O an sol taraftan bir alkış sesi yükseldi,cılızdı;sanki ellerinden bir şey alınmış da elleri bomboş kalmış gibiydi. Gözüm ona doğru kaydığında gözyaşları içinde ağlayan, başındaki örtüsü hafifçe kaymış benden yaşça büyük olan kadını gördüm. Bana gözyaşları arasında gülümsediğinde onun da canının yandığını anladım,Berivan Algan öbür dünyada acaba nasıl hesap verecekti?

 

Alkışlar artarken buna zılgıtlar da eklendi , kaçışan insanlar tek tek yeniden gelmişlerdi. Hepsi de dediklerimi gizlice dinleyip duymuş olmalıydılar. Berivan Algan bağırırken zorla uzaklaştırılıyordu.

 

"Senin ve senin lafını dinleyen herkesin canını yakacağım Gelin hanım! Öyle bir yakacağım ki,söndürmem için eteklerimi öpüp bana yalvaracaksın. Tıpkı o gün hastanede yalvardığın gibi! Boran,bunu unutma,senin iplerin benim ellerimde. Hepinizden intikamımı alacağım!" Derken sesi kesilmişti çünkü zorla araca bindirilmişti.

 

Adamlarıyla birlikte uzaklaşan Algan,geride derin bir sessizlik bıraktı. Yavaşça insanlara döndüm.

 

Anksiyete benden korkuyordu. Ama hâlâ utanıyordum!

 

Alnımı karşıyarak stresle insanlara doğru döndüm ve dik durmak zorunda kaldım. Hepsi yüzüme doğru bakıyordu ve içlerinde bulunan aşiret ağaları beni oldukça germişti.

 

Az önce ne güzel dehşet saçmıştık,niye böyle oldu ki?

 

"Ee,ben. Şey." Boğazımı nazikçe temizledim ve yutkundum. Sesimi toparlamak adına derin bir nefes aldım.

 

"Hepinize afiyet olsun, bunların yaşanmasını istemezdik lütfen kusura bakmayın." Dedim bir çırpıda.

 

"Sorun değil hanım kızım,hak edene hak ettiğini vermek adettendir." Demişti şu en büyük ağa. Nazikçe gülümsedim.

 

Dağılan ortam müziklerle toparlanmaya başladı ve birkaç kadın yanıma doğru gelmeye çalıştı, fark ettiğim şey ise o kadınları durduran babaları,abileri ya da eşleriydi bunu gördüğümde kaşlarım istemsizce çatıldı.

 

Şş hayırdır la! Mı deseydim?

 

Şaka şaka,biraz eril enerjim yükseldi.

 

Onların yanına ilerleyecekken en başından beri arkamda duran Zafir kolumu nazikçe tuttu.

 

Ona doğru yavaşça döndüğümde saçlarım göğsüme doğru savruldu.

 

Bakışları oraya kaydı, dudaklarını yalayıp tekrar gözlerime baktı.

 

"Sana hayran olduğumu söyledim mi?" Gözlerini kısıp şüpheyle baktı. Söylediyse de söylemedin demek için "Hayır." Dedim.

 

Dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Hımm... O zaman sana minnettar olduğumu, aşık olduğumu, her bir zerrene canımı verebileceğimi ve önünde, yalnızca senin önünde diz çökeceğimi de söylememiş olmalıyım." Etkileyici sesi,boynuma doğru konuştukça boğuk bir hâl alıyordu. Beni bu kadar kolay etkisi altına almasını kendime yakıştıramıyordum.

 

Etkilendim ama ona belli etmeyecektim.

 

"Bana o oyunu oynarken de böyle mi düşünüyordun merak ediyorum. Ama merakımın bir önemi kalmadı,Boran Algan." Ona kırgın ve kızgın bir şekilde baktıktan sonra bir şey demesine fırsat vermeden arkamı dönüp az önceki kadınların yanına doğru ilerlemeye başladım, hepsi de aynı yerde oturuyordu ve fısır fısır bir konu konuşuyorlardı. Gözleri bize kaydığı için hakkımızda konuştuklarını anlamak zor değildi.

 

İstifimi bozmadım ve dikkatli bir şekilde onlara doğru ilerledim.

 

"Merhaba,oturabilir miyim?" Dediğimde kadınlar hemen susup bana yer açtılar, telaşlı hareketleri garibime gitse de sözleri beni daha da şaşırttı.

 

"Buyur hanım ağam." Şok olmuş bir şekilde duraksadım.

 

"Bir şey mi oldu hanımım?" Dediklerinde tekrardan tek tek suratlarına baktım,bu alışkın olmadığım bir şeydi ve böyle şeyler dizilerde olmuyor muydu? Vay anam babam bee...

 

Elbiseme dikkat ederek oturduğumda arkama yaslanamadım, hiç rahat hissetmiyordum keşke böyle seslenmeselerdi.

 

"Hiç hanım ağa demenize falan gerek yok. Almina benim adım. Almina diyebilirsiniz, üstelik benden büyük olanınız bile vardır... Lütfen." Dedim gülümseyerek. Onları kırmak istemiyordum,bilmediğim bir şekilde yüzlerinde bir utangaçlık ve çekince vardı. Bir de gözlerindeki ışık sanki benden bir şeyler beklercesine bakmaları beni heyecanlandırmıştı.

 

"Olur mu hiç öyle şey? Bu nerede görülmüş? Sen artık büyük ağamızın eşisin,sana öyle hitap etmek yakışır. Hem biz onca yıl bu zamanları bekledik,bu büyük aşiret toplansın istedik, zamanı gelmişken hevesimizi kursağımızda bırakma hanımım." Dedi içlerinden birisi. Heyecanlıydı, kıpır kıpır ediyordu ve hareketleri bana karşı ikna edici olmaya çalıştığını söylüyordu. Yüzünün hafif kızarması telaşlı konuşmasından sebepti.

 

"Evet evet hem,biz senden büyük olsak ne olur ki hanımım? Akıl olarak senden küçüğüzdür." Diyen diğer kadın burukça beni süzdü. Sanırım kıyafetlerime imrenmişti.

 

"Doğru diyor." Dedi diğer birkaç kişi daha.Kalbimin burulduğunu hissettim.

 

Sözü başlatan kadına doğru uzanıp tek elimle, kucağındaki elini tuttum ve gözlerinin içine bakmaya çalıştım. Göz göze gelince de herkese hitaben konuşmaya başladım.

 

"Siz daha gençsiniz, oldukça güzel ve oldukça da zeki kadınlarsınız. Bundan o kadar eminim ki... Kendinizi asla küçümsemeyin,siz kendinizi küçük görürseniz;kendinizi ezdirirseniz ve boyun eğerseniz az önce olduğu gibi eşlerinizden basit şeyler için bile izin almak durumunda kalırsınız. Size asla demiyorum ki,eşinizi çiğneyip geçin. Hayır ama en azından kendi fikirlerinize,düşüncelerinize sahip çıkın. İşte o zaman aynaya baktığınızda gördüğünüz kadın,bana bakıp da gördüğünüz kadından daha güzel,daha akıllı ve daha güçlü olmuş olacak." Dedim tebessümle sakin sakin konuşarak.

 

Hepsinin yüzünde utangaç bir ifade belirdi amacım asla ama asla onları küçümsemek değil kendi güçlerini fark etmelerini sağlamaktı.

 

"İyi de hanımım bunu biz bir yere kadar yapabiliriz. Eşlerimiz Allah'a şükür genel olarak iyiler fakat onların aileleri tarafından o kadar hor görüldük ki artık onların yanında bile ezik büzük duruyoruz. Zamanında okutmadılar bizi,evlendirip geçtiler,ondan bu kadar cahil kaldık." Dedi içlerinden saçları örgülü olan,esmer güzeli kadın.

 

Ellerimi geri çekip hafifçe arkama yaslandım.

 

"Sizi çok iyi anlıyorum çünkü ben de sizinle benzer şeyler yaşıyorum. Tabi ki asla sizin kadar olamaz amacım asla dert yarıştırmak değil sadece ufak bir örnek... Berivan Algan,bir kadın olarak benim namusuma resmen hakaret edici davranışlarda bulundu,bu yaptığı şey yüzünden kendimi o kadar kötü hissettim ki içime kapandım. Ama içimden bir ses benim haklı olduğumu ve ses çıkarmam gerektiğini bana haykırıyordu ve ben de yaptım. Burada,herkesin gözü önünde. Belki kimse anlamadı ama o beni çok iyi anladı. Siz de yapabilirsiniz,belki bir destek alarak belki de eşlerinizle konuşarak çünkü eğer dediğiniz gibi iyi eşlere sahipseniz, bugün Boran'ın bana destek çıktığı gibi o da size destek olacaktır."

 

Yutkundum ve umutla bakan gözlerimi onlarda gezdirdim, yüzleri düşmüştü ama yine de gözlerindeki ışık sönmemişti.

 

"Eğitim konusuna gelince... İnanın bana hiçbir şey için geç değil, okumanın yaşı yoktur. Siz isteyin ben elimden geldiğince size yardımcı olacağım,okumak isterseniz okuyacaksınız,işte mi çalışmak istiyorsunuz bunun için de elimden geleni yapmayı deneyeceğim." Dedikten sonra gözleri dolan kadınlarla tebessümüm solmaya başladı.

 

Yanlış bir şey söylediğimi düşünmüyordum acaba bir şeye mi alınmışlardı. Tam karşımdaki benden yaş olarak büyük olduğuna emin olduğum kadın kalktı ve aniden bana sarıldı. Bedenim kasılsa da sakinleşerek ona karşılık vererek sarıldım.

 

"Duyulanlardaki gibiymişsin hatta daha fazlasısın. Kalbinin güzelliği resmen yüzüne yansımış,sana ne kadar teşekkür etsek azdır hanımım. İyi ki geldiniz buralara. Siz gelmeseydiniz daha çok çocuk gelin olacaktı,biz okuyamadık belki ama onların kurtulmasını istiyorduk. İyi ki geldiniz,tam zamanında." Kadının sırtını sıvazladım ve olabildiğince rahatlamasını sağladım.

 

"Elimden geldiğince söz veriyorum. Ne derdiniz varsa çözmeye çalışacağız. Belki hepsine yetişemem ama dediğim gibi elimden geleni yapacağım. İlk işim bu mevzuyla ilgilenmek olacak meraklanmayın sonra da okul işinizi halletmeyi deneyeceğim." Dedim kadını yerine oturturken.

 

"Allah razı olsun, Allah ne muradın varsa versin bir ömür boyu mutlu olun inşallah." Onlar böyle bana minnettar şekilde bakarlarken üzerime binen sorumluluğun altında ezilmeye başladım, yaşadıkları ağır konulardı ya onlara umut verip de yarı yolda bırakırsam düşüncesi beynime bir anda üşüştü,korktum ama onlara yardım edecektim. Bu söylenenlere göz yumamazdım.

 

"Amin hepimiz inşallah." Tebessüm ederek ayağa kalktığımda Boran'ın bana seslendiğini duydum.

 

"Almina!" Sakince ona doğru yürümeye başladım. Buradaki adamlarla konuşmuş olacak ki etrafı kalabalıktı.

 

O da bana doğru gelirken izlendiğimi hissedip göz ucuyla arkasındaki genç adama baktım. Benimle hemen hemen aynı yaşta gibiydi ve çok dikkatli bakıyordu. Aldırış etmedim ve Boran'ın gözlerine baktım.

 

"Hadi gidelim." Dediğinde uzanıp elini tuttum. Buna şaşırdı ama arkasındaki adamdan rahatsız olmuştum birazcık. Sebebi yoktu sadece içime kötü bir his çökmüştü.

 

"Tamam." Derken o herkese doğru dönüp iyi akşamlar dedi ve kısa bir selam verip elini indirdi. Onunla birlikte yürürken gözlerin üzerimizde olduğunu hissediyordum.

 

Sokağın köşesinden döndüğümüzde herkesin görüş açısından çıkmayı fırsat bilip elimi elinden aniden çektim ve hiçbir şey olmamış gibi kapıyı açıp bekleyen adamların yanına ilerledim.

 

"Pardon isminiz neydi?" Dedim yeni adamların başı olduğunu bildiğim kişiye.

 

"Raşit." Dedi ve sustu.

 

"Raşit,senden bir şey isteyebilir miyim?" Diye sordum nezaketen.

 

"Elbette buyurun." Derken gözlerime çok ama çok kısa süreli bakıyor ve sonra gözlerini kaçırıyordu.

 

"Buradaki bütün genç kızların bilgilerini bana bulabilir misin? Çoğu evlendirilmek üzereymiş bunu sosyal hizmetlere ve polislere bildirmemiz gerekiyor ama ilk önce kısa bir araştırma yapalım." Dedim.

 

"Emredersin yenge." Başını eğip kabullendiğinde görevini gerçekleştirmek üzere kulağındaki cihaza dokunup biriyle iletişime geçti.

 

Yenge demesine takıldım ama bir şey demedim.

 

Ben arabaya bindiğimde Boran da hemen ardımdan bindi.

 

"Oradaki kadınlar mı söyledi?" Dedi gömleğinin birkaç düğmesini açarken.

 

Önüme döndüm ve ondaki bakışlarımı çektim, kırgındım ve geçmeyecekti.

 

"Evet,bu çok sinir bozucu. Hâlâ böyle şeylerin olması..." Elimin eteğini düzeltirken.

 

"Öyle, halledeceğim." Dedi öfkeyle,ona bakıp öylesine sorar gibi umursamaz bir tavır aldım.

 

"Senin için zor olmayacak mı?"

 

Kaşlarını çatıp bana bakmaya devam etti.

 

"Ne zor olmayacak mı? Kız çocuklarını ya da kadınları kurtarmak mı?" Güler gibi ses çıkardı.

 

"Saçmalama." Diye ekledi. Göz devirip, gözlerimi kısarak ona yaklaştım.

 

"Onu demiyorum,onun zor olmayacağını ben de biliyorum. Zor da olsa zaten yapacağız,kimseyi öyle bir şeye itmeye göz yumamayız bunu biliyorum. En azından merhametinin farkındayım,o merhamet her ne kadar bana olmasa da... Neyse." Yakınlaştığımızı fark edip geri çekildim. Gözlerinde gördüğüm kırgınlıklar ve pişmanlıklarla ilgilenmiyordum.

 

"Kasteddiğim şey o değildi. Askersin,bunca insanın sorumluluğu,yaşanacak olanlar,babaannen,aileni koruman senin için zor olmayacak mı?" Dedim araba hareket ederken. Öndeki Kadir bizi dinlemiyor gibiydi.

 

"Yanımda sen olduğun sürece başaramayacağım bir şey yok." Dediğinde dudaklarım kıvrıldı ve ona küçümseyici bir bakış attım. Buna anlam veremedi ve konuşmaya başladım.

 

Gözlerindeki aşkı görmezden geldim,kalbimi kırdığı gibi canı yansın istedim. İlk defa ona karşı acımasız olacaktım,bu zordu. Benim için o kadar zordu ki... Ama anlaması gerekiyordu:beni ne denli kırdığını, istediği her an beni kıramayacağını anlaması lazımdı. Onu ne kadar sevsem de canım yanmıştı.

 

"Ben de onu diyorum Boran. Ben yanında yokum,ben olmadan nasıl halledeceksin?" Dudakları aralandı, şaşırdı ve gözlerindeki o ışık söndü. Bunu görmek bile gözlerimin dolması için bir sebepti ama kendimi kontrol ettim.

 

"Yanımdasın işte." Sesindeki o umut bile beni yolumdan döndürmeye yetebilirdi ama yapmadım. Bu sefer kanmadım.

 

Yüreğim kanadı ama aklım kanmadı.

 

"Değilim,sadece o kadınlara verdiğim sözü tutacağım o kadar. Onun dışında da buraya sık sık geleceğimi sanmıyorum ki gelsem bile bu senin yanında olduğum için olmayacak. Her şeyle baş başasın ve bu,bu sefer zerre umurumda değil. Üzgünüm bunu sen istedin." Acımasız sözcüklerimin onu kül ettiğini gördüm, boynundaki künyeyi çekiştirirken başını başka tarafa çevirmişti, dudaklarını yaladı. Kısa bir an gözlerini kapattıktan sonra boynundaki elini künyeden çekip ensesine attı ve saçlarını çekiştirdi.

 

Fark ettiğim şey ile duraksadım ama ona bir şey sormadım.

 

Künyedeki kurşun artık yoktu,bahsettiği intikamı almış olmalıydı. Başımı önüme çevirdim,derin bir sessizlik oluştu ardından onun tarafındaki camın açılma sesi ve de çakmak sesi bu suskunluğu böldü. Ciğerlerime nüfuz eden parfüm kokusunun yerini sigara dumanı aldı.

 

"Bitti mi?" Dedi sessizliği bölerek.

 

"Ne bitti mi?" Dedim anlamamazlıktan gelerek.

 

"Almina." Diyerek bana döndü, gözlerinde kırgınlık pişmanlık vardı evet. Şimdiyse buna öfke de eklenmişti ve bu bana ait bir öfke değildi,babaannesine olan öfkesindendi.

 

"Anlamıyorum." Dedim başımı iki yana sallayarak, oldukça sakin ve uyuşmuş şekilde hareket ediyorduk.

 

Uzanıp elimi tuttu ve yüzüğümü baş parmağıyla okşadı.

 

"Bitti." Dedim o sormaya cesaret edemezken.

 

Bitmedi,bitmeyecek de. Ama kırgınım ve bilmene gerek yok sevgilim.

 

Tutuşundan kurtularak elimi çektim,bırakmamak için direndi ve gözlerime baktı ama ben inat edince bırakmak zorunda kaldı.

 

Başımı yandaki cama çevirerek dolu gözlerimi ondan saklamak istedim.

 

"Kadir yavaş sür arabada yengen var." Dedi gür sesiyle.

 

Kadir zaten yavaş gidiyordu.

 

Ve eski yengesi, öfkeyle ona doğru baktım.

 

"Abi elliyle gidiyorum." Dedi Kadir.

 

Bana bakmayıp umursamazca sigarasından çektiği dumanı ciğerlerine doldurdu.

 

"Otuzla git o zaman!" Dedi kızarak.

 

"Tamam abi." Hızımız iyice yavaşlarken neden bunu istediğini anlamadım.

 

Ona baktığımı en başından beri biliyordu ve bana yavaşça dönüp az önce ciğerlerine hapsolan dumanı, aheste aheste yüzüme üfledi.

 

Nefesim kesilirken gözlerim yandığından dolmuştu.

 

Kasıklarıma düşen ateş garibime gitti.

 

En ufak hareketi beni yoldan çıkarmaya meyilli gibiydi,hem de artık sevgilim değilken.

 

Kucağımdaki çantama tırnaklarımı geçirip inadına dudaklarımı yaladım. O sırada çantamdan yükselen ses ile ortamın gerici havası dağıldı.

 

Gözleri çantama kayınca uzanıp telefonumu çıkardım.

 

Ekranda yazan isim psikolog arkadaşıma aitti.

 

"Efendim Fırat?" Çantamın klipsini kapattım, gözlerini üzerimde hissediyordum.

 

"Nasılsın Almina?" Yanımdaki bedenin gerildigini hissedince istemsizce gülümsedim.

 

"İyiyim sen nasılsın?" Diye sordum Fırat'a. Fırat, oldukça başarılı bir psikologtu ve gideceğimiz seminere o da katılacaktı.

 

"Sağ ol. İyiyim ben de, öyle bir arayayım ve gelip gelmeyeceğini kontrol edeyim dedim. Ben biraz heyecan yapıp bugünden geldim de." Dedikten sonra güldü. Kıkırdayarak gözlerimi yoldan ayırdım ve çantama baktım.

 

"İyi yapmışsın,geleceğim ben de hatta uçağım bu gece." Derin bir nefes verdiğini duydum. Kıskandığını biliyordum. O zaman kudurtmaya devam edebilirdik. Aslında böyle şeyler bana çocukça geliyordu,kıskandırmak, gereğinden fazla trip atmak bana göre değildi ama bu son olaylardan sonra hak ettiğini düşünüyordum. Birazcık çocukça hareket etsem bir şey olmazdı.

 

Sonuçta her ilişkinin tuzu biberi bunlar.

 

"Öyle mi,ben alırım seni. Olur mu? Hem kaçta ineceksin,bana mesaj at ben hemen gelirim. Bu gece uyumayı senin için erteleyebilirim." Bu tavrından rahatsız olsam da renk vermemeye çalıştım.

 

Fırat nişanlı olduğumu bilmiyordu çünkü burada yaşamıyordu,sadece konferans ve toplantılarda dijital üzerinden görüşüyorduk. Şimdi böyle davranması garibime gitmişti çünkü yakın falan değildik. Merhaba merhabaydık.

 

"Sana zahmet olmasın, ben taksiyle gelirdim otele." Dedim alnımı kaşırken.

 

Hemen itiraz etti,Boran ikinci sigarasının sonuna gelmişti ve hemen bir tane daha yaktı.

 

Bu sıralar çok içiyordu, sağlığına zararlıydı. O bir askerdi hem de Bordo'ydu. Kendine dikkat etmesi lazımdı.

 

"Yok ya ne zahmeti alırım ben seni hem rahatsız olmana gerek yok yanımda Şüheda da olacak. Oturuyoruz birlikte." Dediğinde bir nebze rahatladım.

 

"Tamam o zaman teşekürler,saat gece iki de uçağım,saat öğlen iki gibi inmiş olurum." Dedim.

 

"Tamamdır,sabah görüşürüz iyi geceler." Dedi.

 

"İyi geceler,Şüheda'ya selam söyle." Dedim yanımdaki adam artık hareket etmeyi durdursun diye. Huzursuz olmuştu ve hareket edip duruyordu.

 

"Söylerim,onun da sana selamı var."

 

Aramayı sonlandırırken siteye giriş yapmıştık.

 

"Ben bırakırım seni havalimanına." Dedi son çareymiş gibi.

 

"Yok taksiyle giderim." Dedim telefonumla uçak biletimi kontrol ederken.

 

"Olmaz,beni istemiyorsan Kadir bırakır seni." Dediğinde gözlerimi yavaşça ona çevirdim.

 

"Boran,istemiyorum." Bıkkınca söylemimden sonra yutkundu.

 

"Göreve gideceğim." Dediğinde kalbime düşen ateşle boş bulundum.

 

"Daha yeni geldin?" Dudakları kıvrılacak gibi oldu.

 

"Hani Kamelia vardı ya, onların yanına gitmem gerekiyor." Dedi sanki inadıma yapar gibi. Bunu fark edip hemen geri vites yaptım.

 

"Selam söylersin,iyi görevler." Gülümseyerek kıskandığımı gizledim.

 

"Söylerim. Sen de söyle o lavuğa." Dedi telefonumu işaret edip, tehditkâr bir şekilde.

 

"Tamam." Dedim omuz silkerek.

 

"Abi?"

 

Boran hâlâ bana bakarken oldukça yavaş giden Kadir'in durmamak için verdiği savaşı gördüm,aynadan yansıyan alnı ter içinde kalmıştı.

 

"Abi?" Boran bendeki bakışlarını ona çevirdi.

 

"Ne?" Öfkeli olması beni güldürecek gibi oldu.

 

"Geldik." Dediğinde Boran dışarıya baktı.

 

"Niye geldik Kadir?" Dedi sinirle.

 

"Eve sür dedin abi." Derken araba benim evin önünde durdu.

 

"İyi halt yemişim o zaman Kadir." Dudaklarımı dişledim.

 

"Sağ ol Kadir,şey acaba bizi biraz yalnız bırakabilir misin?" Dedim yumuşak bir sesle. Kadir rahatlayıp kaçarcasına arabadan indi.

 

Boran öfkeyle arkasına yaslandı ve dizini sallamaya devam etti.

 

"Boran..." Dedim ona doğru dönerek.

 

Bakmadığında tekrar seslendim.

 

"Boran?" Kırgın bir sesle çocuk gibi konuştu.

 

"Bana öyle seslenme,herkes bana Boran der sen bana Zafir dersin Boran değil." Çocukça sitemine gülümsedim, yüzüm karanlıkta kaldığı için belli olmadığını umdum. Sokak lambası arabanın içini loş şekilde aydınlatıyordu.

 

"Ama ben senin için artık herkes gibiyim." Başını bana doğru hızla çevirince tokat yemiş gibi baktı. Belki de gokat atsaydım canı daha az acırdı.

 

Yüzü acı çeker gibi bir ifadeye büründü.

 

"Almina,Almina'm. Yapma böyle n'olur." Dedi uzanıp elimi tutarken.

 

"Ben bir şey yapmadım,sen ve babamnen bana bunu yaptınız." Dedim kaşlarım yukarıya doğru kıvrılırken.

 

"Oyundu diyorum, gerçek değildi dediklerim. Evet haklısın eşeklik ettim. Allah belamı da verdi. Berivan Algan sikimde bile değil zaten ondan intikam almak için yaptım,senin için Almina." Sustu ve gözlerimin içine eğilerek baktı.

 

"İntikam için bile olsa bu kadarını hak etmemiştim. Birlikte olsak bile ne değişir ki? Babannen sözünden dönmeyip bize zarar vermeye devam edecek."

 

Elleriyle yüzümü avuçladı.

 

"Hayır öyle bir şey olmayacak. Buna izin vermem, Almina yapma böyle biz seninle aile olacağız." Dedi ümitsizce bakarken.

 

Gözlerim bu sözü üzerine doldu.

 

"Ya görmüyor musun Boran? Olmaz artık,olmaz! Bunca kırgınlığın üzerine hiçbir şey olmamış gibi devam edemem ben." Dedim sesimi yükselterek.

 

Ellerini yüzümden çekip öfkeyle önündeki sürücü koltuğuna vurdu.

 

"ALLAH BENİM BELAMI VERSİN!"

 

Vurmaya devam etti, öyle çok bağırdı ki yerimden sıçradım.

 

"Benim suçum,benim suçum Allah kahretsin!" Dedi öfkeyle.

 

Ellerini tutup onu kendime bakmaya zorladım.

 

"Her seferinde kendini suçlamayı bırak artık,ailendeki insanların yaptıkları ve sorumlulukları sana ait değil." Dedim kırgınlıkla.

 

Tekrardan yüzümü avuçladı ve gözyaşlarımı sildi.

 

"Gitme." Dedi fısıldayarak, canı yanıyordu görüyordum.

 

Canım yanıyordu ve görüyordu.

 

"Bana bunu yapma." Dedim onun gibi sessizce.

 

"Affet." Dedi alnını alnıma dayarken.

 

"Kolay değil,yapamam."

 

"Çok pişmanım, köpekler gibi pişmanım..." Dudaklarını yaladı, gözlerimi kapattım.

 

"Aramıza mesefaleri sokma n'olur,izin ver onarayım kalbini." Dedi fısıldayarak.

 

"Kalbimin kırıklarını onaracak gücün de,bana oynadığın oyunu da oyun oynarken gözlerinde gördüğüm nefreti de hafızamdan silmeye gücün yetmeyecek."

 

Birazcık geriye çekildim ve gözlerinin içine baktım.

 

"Kalbimin kırıklarını yok sayamam,çiğneyip geçemem,tekrar yaralanmayı göze alamam. Olmaz... Senle ben artık biz olamayız." Fısıltım ona şiddetle duyuldu.

 

"İzin ver,iyileştireyim. Ben dersimi aldım söz veriyorum canımın üzerine yemin ederim ki bir daha olmayacak,bir daha yaralarını kanatmayacağım. Yemin ederim." Dedi keskin bir sesle.

 

"Kolay olmayacak."

 

"Ne kadar zor olduğu umrumda değil,vazgeçmeyeceğim. Sana aşığım,çok aşığım. Seni bırakamam Almina,sensiz yapamam." Dedi çaresizce. Sesinin titremesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım yoksa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayacaktım.

 

"İzin ver gideyim, yalnız kalmaya ihtiyacım var." Dedim ellerinden kurtulurken.

 

"Geri dön." Dedi art arda yutkunup.

 

Ellerimle gözlerimi ve yüzümdeki yaşları sildim.

 

"Hoşçakal." Dedim sadece ve çantamı alıp bir şey demesine fırsat vermeden arabadan indim.

 

Koşarak bahçeden içeriye girdiğimde titreyen ellerimle kapıyı açtım ve içeriye girip kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslarken ilk defa bu denli kötü hissediyordum çünkü artık ona sonu olmayan bir aşkla bağlanmıştım ve bu ayrılık çok zor geliyordu. Canım çok yanıyordu.

 

Bitmiştik.

 

🧭

 

"We would like to thank Almina Öztürk for her contributions and end today, good afternoon." (Almina Öztürk'e katkıları için teşekkür ediyor ve bugünü sonlandırıyoruz,iyi günler.) Alkışlarla sahneden indiğimde beni bekleyen arkadaşlarımın yanına ilerledim.

 

"Süperdin,her zamanki gibi." Diyen Fırat'a gülümsedim.

 

"Tebrikler Almina." Diyenlere de teşekkür ettim.

 

"Hadi hemen gidip yemek yiyelim,çok acıktım sabahtan beri buradayız." Dedim toparlanırken.

 

Konferans salonundan çıkan profesör doktorlar, psikiyatri uzmanları ve uzman psikologların arkasından biz de çıkmıştık.

 

"Ne yesek ki?" Dedi Sıla.

 

"Hiçbir fikrim yok,dünkü restauranta gitmeyelim de ne yaparsanız yapın." Ahmet'in midesini tutması üzerine güldük.

 

Dün gittiğimiz restaurant biraz faciaydı,yemekleri çok baharatlıydı ve mide spazmı geçirecektik.

 

"E o zaman biz sorup gelelim siz bekleyin." Dedi Fırat beni göstererek.

 

Dudaklarımı büzdüm ve olur der gibi omuz silktim.

 

"Tamamdır arabaya geçiyoruz." Dedi Sıla.

 

"Tamamdır." Dedikten sonra sokakta ilerlemeye başladım. Arkamdan koşma adımlarını duyduğumda Fırat dibimde bitti.

 

"Harikaydın, nasıl bu kadar güzel konuşabiliyorsun anlamıyorum." Dedi hayranlık içeren sesiyle.

 

"Bir ay oldu Fırat,her gün ders alıyoruz." Dedim etrafa bakınırken.

 

Buraya yakın bir yer vardı ve o kadın çok güzel rehberlik yapıyordu. Bu yüzden her seferinde ona danışıyor hem fiyatlar için hem de damak lezzeti için fikir alıyorduk.

 

"Haklısın benimki de soru." Onu kırdığımı bir kez daha fark etmiştim. Buraya geleli bir ay olmak üzereydi ve Fırat'ın bana yaklaşmaya çalıştığı her an onu laflarımla itiyordum. İstemsizce olanı da vardı bilerek yaptığım da. Çünkü onu üzmek istemiyordum,bana olan ilgisini görmemek kör olmak demekti ve ben görüyordum. Kalbim de aklım da tamamen Zafir'le doluyken başka birisinin gölgesi bile olamazdı hem de Fırat'ı üzmek istemiyordum bu yüzden umut vermemek için onu uzak tutuyordum. Aklı başında insanlardık ve o da anlıyordu yine de duygularına söz geçiremiyordu onu anlayabiliyordum ama bu kabul edeceğim bir şey değildi.

 

"Mrs.Shelly!" Diye seslendim tatlı restaurantın içinde.

 

Kızıl saçlarıyla dışarıya çıkan Shelly bizi görünce ellerini kocaman açarak güldü.

 

"Welcome!" (Hoşgeldiniz!) Ona sarılıp kenara kaydım ve Fırat'a izin verdim.

 

"How are you,how are your jobs?" (Nasılsın,işlerin nasıl?)

 

"I'm fine and I'm pretty busy, how are you?" (İyiyim,oldukça da yoğunum. Siz nasılsınız?)

 

"Thank you,we are good too." (Teşekkür ederim,biz de iyiyiz.)

 

"There is a great restaurant that I would recommend to you, this is a fish restaurant but there are all kinds of dishes called Toronto." (Size önereceğim harika bir restaurant var, burası bir balık restaurantı ama her çeşit yemek var,adı Toronto.)

 

"You're awesome, can you throw your position at me?" (Sen harikasın,konumunu bana atabilir misin?)

 

"Of course. Bon appetit in advance, with your permission, I need to go back to work." (Tabi ki. Şimdiden afiyet olsun,izninizle işimin başına dönmem gerekiyor.)

 

"Thank you,see you!" (Teşekkür ederim, görüşürüz.

 

Dedim ve sarıldım.

 

Öyle sevecen birisiydi ki... Bu beni şaşırtıyordu.

 

"Hadi gidelim." Dedim gülümseyerek Fırat'a.

 

Sonra içime sanki ihanet ediyormuşum gibi bir his düştü ve yüzümdeki tebessüm soldu.

 

Mekandan çıkarken aramızdaki mesafeye uyarak yürüyordum.

 

"Almina,neyin ne olduğunun farkındayım. Salak da değilim ve çocuk da değiliz. İstemediğin bir şekilde sana yaklaşmam, zaten olmayacağının farkındayım benimkisi biraz ısrar. Ama seni rahatsız ediyor ve bunu yapmam, özür dilerim." Dedi Fırat bir anda.

 

Sıkıntılı bir nefes vererek başımı ona çevirdim ki hâlâ yürüyorduk.

 

"Fırat umutlanmanı istemediğim için sana ters şekilde davranıyorum bu seni kırıyorsa üzgünüm ama nişanlısına aşık bir kadın olarak sana gülücükler saçamam. Hayatımda biri olmasaydı da sen arkadaşımdan fazlası olamazdın. Üzgünüm." Dedim yumuşak bir ses tonuyla.

 

"Nişanlı mısın?" Ağzı açık kalırken yolda durmuştu.

 

"Evet." Dedim boynumdaki kolyeyi göstererek. Ucunda yüzüğüm vardı.

 

"Ben hiç düşünmemiştim." Dediğinde ona hak verdim. Bu bir ayda Zafir'in adını bile anmamıştım,kendimi tamamen yalnızlaştırmış kafamı toplamak isterken tamamen dağıtmıştım.

 

"Biliyorum,şimdi öğrenmiş oldun. Akşam görüşürüz size konum atarım." Diyerek yürümeye devam ettim.

 

Arkamdan seslense de durmadım, yalnız kalmak istiyordum.

 

Hava kararmak üzereydi ve otelden içeriye girip asansöre bindim. Soluk soluğa kalmıştım.

 

Dolan gözlerimi kırpıştırarak aynaya baktım.

 

"İyisin,iyiyim. Sakın ağlama." Kendimi telkin ederken asansör odamın olduğu katta durdu. İnip uyuşuk adımlarla odama ilerledim ve çantamdan kartı çıkarıp odama girdim.

 

Odaya girer girmez çalan telefonumla çantamı kenara bırakıp telefonumu çıkardım ve görüntülü arayan Tuana'yı yanıtladım. Bu sırada çoktan yatağa oturmuştum.

 

*

 

Zafir'den şu an;

 

"Tuana,çok özledim. Sadece birkaç dakika da olsa sesini duyayım ara lütfen." Dedim dakikalardır olduğu gibi.

 

"Ya arayacağım diyorum tamam, seminerden çıkmasını bekliyorum." Dedi saate bakarak.

 

"Oğlum arayacak kız,iyice delirdin sen." Dedi Kaan. Umursamadım onu da biliyorduk!

 

"Abi bir sakin olsana daha hastaneden yeni çıktın yaran taze otur şuraya hem zaten her iki günde bir kızın sesini duyuyorsun. O seninkini hiç duymadı bu bir ayda azıcık sabırlı olsana,bir de asker olacaksın" Alp'e yastık fırlattığımda inledim.

 

Bundan üç hafta önce görevde ağır yaralanmıştım,öleceğimi düşündüğüm nadir anlardandı. Kurşun omur iliğimin çok yakınına isabet etmişti. Uzun bir ameliyat geçirmiştim,uzun süre yoğun bakımda kalmıştım ve süreçle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum. Bir haftadır evdeydim ve sanırım ömrümün geri kalanını evde geçirecekti...

 

Tek ciddi sorun kalbimdeydi,ateşlerde yanıp yanıp bir türlü sönmeyen kalbimde.

 

"Al işte, acıdı mı?" Dediğinde yüzümü buruşturup iki yana salladım. Başka bir yer acıyordu derinlerde bir yer.

 

"Susun arıyorum, Boran sakın konuşayım deme." Dişlerimi birbirine bastırdım.

 

"Anladık bir daha telefonunu açmaz,her gün aynı tatava." Dedim bir haftadır olduğu gibi.

 

Tuana bana ters ters bakıp bizim göz açımızdan çıktı ve görüntülü aramayı başlattı.

 

Her çağrı sesinde kalbimin hızlandığını ve bu hızın canımı yaktığını hissediyordum.

 

"Efendim?" Sesini duyduğum anda ellerimle yüzümü kapattım ve dolan gözlerimi yanındakilerden gizledim. Çok özlemiştim,çok özlemiştim. Kafayı yiyecek kadar çok özlemiştim.

 

Onsuz olan her günüm zindan gibiydi,delirmeye başladığımı hissediyordum. Hatta belki de delirmiştim, artık beni bağlayan yaşamama tek bir sebep bile yoktu. Bu süreç zordu ve o yokken daha da zorlaşmıştı. Gelsin ve iyileşelim istiyordum. Gelmiyordu,her gün kriz geçirmekten yorulmuştum, etrafımdakileri de yormuştum.

 

Allah razı olsun ki hepsi benimle ilgileniyordu.

 

"Kuşum, nasılsın?" Dedi Tuana.

 

Dolan gözlerimi pür dikkat telefona çevirdim.

 

"Tuana,ben..." titreyen sesiyle ellerimi yumruk yaptım.

 

"Kuzum... N'oldu?" Dediğinde bir iç çekiş duydum. Adımı asla anmayan sesi o narin dudaklarından kalbime doğru yol aldı.

 

"Canım yanıyor." Dediğinde doğrulmaya çalıştım ama yapamadım.

 

Tuana göz ucuyla bana baktı ve hemen çaktırmamak için gözlerini telefona çevirdi.

 

"Boran yüzünden mi?" Diye sordu.Yutkundum.

 

Benim yüzümden olsun istiyordum, başkasına aşık olduysa eğer bunu kaldıramazdım, hâlâ beni seviyor olsun istiyordum. Benden vazgeçer gibi gitmişti çok canım yanmıştı.

 

"Çok özledim." Dediğinde Tuana telefonun altından beni işaret etti. Derin bir nefes verip saçlarımı çekiştirdim.

 

"Biliyorum biliyorum,aşk bu. Savaşa savaşa güçlenen bir şey." Dedi Tuana.

 

"Onu yaralayayım derken en çok kendimi yaraladım Tuana. Ona söylediğim,sırf yaralamak için söylediğim bütün sözler döndü kalbimin ortasında bir ateş yaktı. Sanki onu bırakıp gittiğim günden beri nefes alamıyorum,kalbim artık atmıyor,yaşayamıyorum. Arsız gibi bir de üç haftadır beni neden aramadığını sorguluyorum. Son bir haftadır her saat başı aramasına rağmen açamıyorum. Yine de gelsin bana kocaman sarılsın istiyorum ama gururuma yedirip de onu arayamıyorum." Dedi ağlamaya başlarken.

 

Çaresizce gözlerimden bir damla yaş döküldü.

 

Gidemezdim ki... Ona gidebilecek bacaklarım tutmuyordu benim,hissetmiyordu.

 

Yanımdaki Kaan uzanıp omzumu sıktı,Alp oturduğu yerden kalkıp geldi ve koltuğun kenarına oturarak diğer omzuma elini koydu.

 

"Ya sana gelemiyorsa,ya gelebilme imkanları elinden alındıysa. Sen gelir miydin?" Diye sordu Tuana.

 

"Nasıl yani?" Sesindeki masumluk yüzünden delirecek gibi oldum sigarama uzanmaya çalıştığımda sırtımdaki ufak sızı kendini belli etti. Alp hemen uzanıp sigaramı verdi. Normalde içmiyordum Alp sağlığımı bahane edip yasaklamıştı ki sebebi başkaydı o sebebin Almina olduğunu biliyordum yine de oyuna ayak uydurmuştum Alp'in gözetiminde tek tük tüketiyor yarısında atıyordum.

 

"Ne bileyim işte Kaan gibi düşün, görevinden dolayı benden yıllarca uzak durdu. Aramadı,sormadı ve nasıl canımın yandığını sen iyi biliyorsun. Ki Kaan'ın canı beni bırakıp gitmesine rağmen daha çok yanmış... Ve benzer bir durumu siz yaşıyorsunuz. Boran da görevi sebebiyle gelemese ama gelmeni çok istiyor olsaydı şimdi kalkıp gelir miydin?" Kaan'ın bedeni kasılırken onların arasında açık bir yara gibi duran bu konu ikisini de derinden yaralamıştı neyse ki o yaranın çoğu kapanmış azı kalmıştı.

 

"Kafamı toplamak istiyorken daha çok dağıttım. Yarın son günüm dönebilirim ama bilmiyorum ne yapacağımı bilmiyorum sadece çok özledim yine de gururuma yediremiyorum. O babaanesinin sözleri aklımdan çıkmıyor, gördüğüm muamele de cabası,Kadir ile sürekli iletişim kururuyorum oradaki kızları ve kadınların çoğunu kurtardık onun haricinde Zafir nasıl bilmiyorum,sorsam da söylemiyor bir tek sen; normal olduğunu göreve gidip geldiğini söylüyorsun. Canım çok yanıyor,ilk defa bugün az önce sen aramadan önce onu aramak istedim,geliyorum demek istedim ama korktum. Oyun olduğunu bildiğim sözleri duymaktan, yanında başka birini görme ihtimalimden korktum. Arayamadım." Dedi acı çeker gibi konuşmak istediğimi belli edercesine Tuana'ya baktım,Tuana kararsızca bana baktı. Dudaklarımı oynatarak 'lütfen' dedim.

 

"Nereye bakıyorsun?" Dedi Tuana'ya.

 

"Almina,Kaanlar geldi. Yanında Zafir de var,biraz olsun konuşmak istemez misin?" Diye sordu sanki cidden biz gelmişiz gibi kısık bir sesle.

 

Kısa bir sessizlik olunca Kaan sesini yükseltip sanki Tuana'yı arıyor gibi ona seslendi.

 

"Hayatım biz geldik." Minnettar bir şekilde ona baktım. Kardeşlerim dediğim bu adamlar iyi ki hayatımdaydı.

 

"Ben bilmiyorum." Dedi Almina telaşla.

 

"Salondayım." Diye bağırdı Tuana,oyuna ayak uydurarak.

 

"Kuzum beş dakika da olsa konuşun hem Boran da seni görür toparlar kendini biraz." Dedi.

 

"Kapım çalıyor bir saniye." Dedikten sonra birkaç hışırtı duyuldu.

 

Tuana dikkatle ekrana bakarken herkes umutlanmış bir şekilde Almina'yı bekliyordu. Özellikle de ben, avuçlarımın terlediğini günler sonra nefes aldığımı hissettim, yaşamak için bir sebebim varmış diye geçirdim içimden.

 

"Almina? E sen daha hazırlanmamışsın yemeğe." Gözlerimdeki ışık sönerken öfkeyle soludum.

 

Yemek?

 

Bir erkek?

 

"Ben biraz geç katılacağım siz gidin isterseniz." Dedi Almina.

 

"Saçmalama,beklerim seni." Dedi o lavuk.

 

"Tamam sen in ben hazırlanıp geleyim." Almina'nın sesi sıkıntılıydı.

 

Boynumdan omur iliğime kadar buz gibi bir ürperti içimde gezindi. Boynumu sağa sola yatırdım.

 

"Tamamdır." Kapının kapanma sesinden sonra dişlerimi kıracak şekilde sıktım. Kimdi o piç? Fırat lavuğu muydu?!

 

"Tuana?" Diye bağırdım bir anda. Sesimi duysun istedim.

 

"Almina?" Diye sordu Tuana.

 

"Zafir?" Diye adımı söylediğinde öldüğümü sonra canlandığımı sonra tekrar öldüğümü hissettim.

 

O lavukla yemeğe gidecek olma fikri bile sesiyle yok oldu,zihnim tamamen onunla doldu.

 

"Konuşacak mısın?" Diye sordu Tuana tekrardan.

 

"Benim,gitmem gerekiyor Fırat bekliyor. Sonra ararım görüşürüz." Dedi ve bir anda telefonu kapattı. Telefonda kekelemesi,sesinin titremesi ağlayacak olmasına işaretti. Aramanın sonlandığını belli eden sesle başım öne doğru eğildi.

 

O herifi bana tercih mi etmişti? Sadece beş dakika benimle konuşmayı bile çok görmüştü. Canımı işte şimdi yakmıştı,hem de çok yakmıştı. Bütün her şeyim ellerimden alınmıştı,yok olmuştum.

 

"Boran." Alp'in tereddütlü sesini umursamadım.

 

"Beni tekerlekli sandalyeye oturtsana." Dedim dişlerimi sıkarak.

 

"Nereye gideceksin? Ben götürürüm seni abi." Dedi Kaan. İkisi de kollarımdan tutup beni sandalyeye zor zahmet yerleştirdiler. Onlara göre vücudum ağırdı boyum da uzun olduğu için taşımaları güçleşiyordu. Oysa Almina beni görür görmez diyeceği ilk şey zayıflamışsın olacaktı. Bu bir ayda serumla beslendiğim için çok kilo vermiştim yine de bacaklarımı kullanamadığımdan ağırdım.

 

"İstemez." Ellerimi kullanıp bacaklarımı teker teker kaldırarak sandalyeye yerleştirdim. Elektrikli sandalyeye yerleşince telefonumu da kucağıma bıraktım.

 

"Boran nereye? Bak yapma böyle onlar sadece arkadaş hem tek gitmiyorlar altı kişi gidiyorlar. Yanlış anladın lütfen." Dedi Tuana açıklama yaparak.

 

"Sorun sizce bu mu? Sorun bu mu?! Almina beni daha görmeden bir başkasına tercih etti, görünce beni affedecek mi? Ben söyleyeyim... HAYIR!" Öfkeyle bağırdığımda Alp başını yere doğru eğdi.

 

"Gerçekler sizin canınızı yakmasın ama hayal dünyasında da yaşamayı bırakın. Yarım yamalak kaldım,bir daha yürüyüp yürüyemeceğim belli bile değil. Bütün hislerim kalbime gömülmüş gibi amına koydumun dizleri bir sik hissetmiyor ama şuram..." İşaret parmağımı kalbime bastırdım. "Şurası dehşet ağrıyor!"

 

"Almina seni ne olursa olsun sever de kabul eder de. Şu an yanlış düşünüyorsun, kafanı toparlayamadığını biliyorum ama böyle düşünme o hâlâ sana aşık sen de biliyorsun daha az önce duydun oğlum. Saçmalamayı kes,hem yürüyeceksin. Bunu bir doktor olarak söylüyorum yürüyeceksin sadece zaman ve çaba gerekiyor." Dedi Alp.

 

"Olmuyor! Zaman hiçbir halta yaramıyor Alp! Geçmeyecek. Bir ay oldu,koskoca bir ay. Geçmedi! Gittiği günü unutmadım,kokusunu,sesini,bakışlarını... Onu kırdığımı,onu ağlattığımı unutmadım. Vuruldum,geberiyordum yine unutmadım! Geberseydim yine onu unutmazdım,pişmanlıktan her gün ölüyorum siz ne çabasından bahsediyorsunuz?! Lan! LAN SAKAT KALDIM BEN!" Ellerimi saçlarımdan geçirdim.

 

"Almina bana dönse ne yazar?! Onun için sadece önünde duran koca bir engel olacağım! Affettirmek için nasıl uğraşacağım, nasıl çabalayacağım? Sakat bacağımla mı?! Dönünce beni affedecek,beni sevse de sevdiği için değil bana acıdığı için beni affedecek! Almina yok artık,herkese var ama bana yok,mesleğimi yapamayacağım,ailem desen perişan halde! Söyle bana,SÖYLEYİN BANA! Benim yaşamak için bir sebebim kalmış mı söyleyin lan!" Diye bağırdım.

 

"Boran,n'olur sakin ol. Almina seni çok seviyor. O her ne olursa olsun zaten seni affetti... Sadece kırgın ama sana hâlâ aşık seni her halinle kabul edecek bir kadın o. Ve sen ömrün boyunca böyle kalmayacaksın,kalsaydın da Almina seni yine sever yine seni her halinle kabul ederdi. Ailen seni üzgün gördüğü için perişan,senin kendine zarar vermenden korktukları için panikler yoksa ailen için sen bir yaşama sebebisin. Mesleğine devam edeceksin sadece Alp'in dediği gibi çabalaman gerekiyor emin ol iyi olacaksın kardeşim." Dedi Kaan. Başımı iki yana salladım,beni anlamıyorlardı.

 

Sandalyeyi hareket ettirip salondan çıktım ve bahçeye gitmek istedim ama öndeki engel yüzünden sandalye geçemiyordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim,kalbimde büyük bir ateş vardı.

 

Telefonumu açıp Almina'nın numarasına tıkladım ve bir süre baktım.

 

Belki de orada mutluydu, sonuçta onu üzüp duran da bendim.

 

Mesaj kutusundan çıkıp Kadir'i aradım.

 

"Abi?" Dedi açar açmaz.

 

"Koçum bahçeye dolanıp beni çıkarır mısın?" Diye sordum.

 

"Hemen abi,nereye gideceğiz?" Dediğinde "Camiye." Diye cevap verdim "Tamam abi." Dedi ve telefon kapandı.

 

"Boran?" Diyen Tuana ile başımı arkaya doğru çevirdim.

 

"Almina geliyormuş,senin için. Seni özlediği için." Dediğinde yutkundum.

 

*

 

Almina'dan şu an;

 

Bavulumu toplamıştım, hiçbir eksiğimin kalmadığından emin olduktan sonra ilk önce Tuana'ya mesaj attım.

 

Gönderilen: Tuana

 

Geliyorum,hepinizi özledim ama onu ayrı özledim.

 

Cevap vermeden topluca hocalarımı aradım.

 

"Hocam hepinize iyi akşamlar rahatsız ettim." Dedim dudaklarımı dişlerken.

 

"Hayır Almina olur mu öyle şey bir sorun mu var?" Dedi en büyük profesör.

 

"Topluca bir görüşme yapmak istedim,benim acil Türkiye'ye dönmem gerekiyor. Önemli seminerlerin hepsini arkamızda bıraktık ve yarın sadece veda partisi var ama ona katılamayacağım eğer izniniz olursa." Dedim telaşla etrafa bakınırken.

 

"Geçerli bir sebebin varsa neden olmasın?" Dedi bir başka hocam.

 

"Benim nişanlım asker ve yaralanmış o yüzden dönmem gerekiyor." Dedim odadan çıkarken.

 

"O zaman git kızım buradaki bütün görevlerini başarıyla tamamladın,birçok kişiye umut oldun yarın dana ödül verilecekti ama madem öyle Türkiye'ye döndükten sonra orada düzenlenecek olan davette ödülünü alırsın,aile bekletmeye değmez. Askerinin yanında ol,çok geçmiş olsun." Dediler sırayla.

 

"Çok teşekkür ederim hem ödül hem izin için. Her şey için sağ olun,buraya geldiysem sizlerin sayesinde,iyi akşamlar." Dedim oteldeki resepsiyona kartımı uzatıp çıkış formunu doldururken.

 

"İyi akşamlar evlat." Dedi profesörler.

 

Resepsiyonla konuşup bir miktar ücret ödedim,normalde burası bedavaydı çünkü doktorların çoğu buraya gelmişti ve belli bir tarihe kadar ücretsiz kalmıştık şimdi erken çıkış yaptığım için az miktarda ücret ödedim. Hiç sorun değildi.

 

"Şüheda benim acil Türkiye'ye dönmem gerekiyor. Bir arkadaşım rahatsızlanmış sizle de vedalaşamadım herkese selam söyle benim yerime olur mu?" Dedim Şüheda'ya ses kaydı atarak.

 

"Sıla ve Ahmet ikinizi de çok sevdim umarım hep mutlu ve üçümüz de hep başarılı olursunuz. Fırat şimdi beni havaalanına bırakacak. Size haber veremedim topluca özür dilerim,belki de beni bekliyorsunuz ama ani gelişti. Hepinizi çok sevdim istediğiniz zaman arayabilirsiniz,konuşuruz ve sık sık buluşuruz. Kendinize iyi bakın." Dedim Sıla'ya tekrardan kayıt atarak.

 

"Almina,bu bavul ne?" Diye bana seslenen Fırat'ı açıkçası umursamadım daha birkaç saat önce uyarmama rağmen yine aynı davranıyordu.

 

"Beni havalimanına bırakır mısın yoksa taksi çağıracağım." Dedim ona bakarak.

 

"Neden gidiyorsun?" Diye sordu ters bir ifadeyle.

 

"Taksi çağırıyorum o zaman." Dedim telefonumu açarken.

 

"Hayır saçmalama ben bırakırım hadi." Bavulumu alıp bagaja koydu geçip öne bindim. O da bindiğinde havalimanına doğru hareket ettik. Sessizlik bozulsun diye radyoyu açtım. Flash takılıydı ve bildiğim bir şarkı çalmaya başladı. Başımı cama yaslayıp akan yolu izledim.

 

"Bugün aramadım ama bilir o beni

Çok uzaktayım ama görür o beni

Eve dönemedim ama bulur o beni

Bana acımadı ama sever o beni…"

 

Özlemiştim ve kötü bir şeyler olduğunu anlamıştım,gidecektim. Onu evet affetmemiştim hâlâ kırgındım ve onunla barışmayacaktım ama bir şey vardı,içimdeki bu kötü his ve özlemek delirmeye ramak bırakmıştı.

 

"Almina bu yaptığın ne kadar doğru? Hata yapıyorsun." Diyen Fırat'a bakmadım bile. Kimsenin doğrularıyla yaşamak istemiyordum. Hatalı da olsam bu benim hatam olacaktı ve ders çıkarıp yoluma ben devam edecektim,ne yaptığım, insanların gözünde nasıl birisi olduğum umrumda değildi istersem onların gözünde de bir hata yapmış olayım onun acısını da ben çekecek yine hayatıma ben devam edecektim.

 

"Eğer hatamın sonucunda canım yanacaksa beni uyarmalarına rağmen yine aynı hatayı yapıyorsam acısını da tek başıma ben çekeceğimdendir,pişman olacağım bir şey yapmam. Yaptıysam da pişmanlığımı dile getirir, üzülür sonra yine ayağa kalkmasını bilirim. Ve hata da yapmıyorum." Zafir'e gitmek bir hata değildi ama onu şimdi affetmem bir hata olurdu bunu yapmayacaktım.

 

"Peki yine görüşecek miyiz?" Diye sorunca sıkıntılı bir nefes verdim.

 

"Fırat bu konuyu konuştuk,ben nişanlıyım ve olmasaydım da olmazdı. Lütfen arkadaşlık sınırını aşma." Göz devirip yola bakmaya devam etti.

 

"Parmağında yüzük bile yok boynunda taşıyorsun,yalan söylüyor gibisin." Dediğinde tahammül seviyem azaldı.

 

"Saçmalama,sana kendimi inandırmak zorunda değilim. Aklını başına almanı tavsiye ederim." Dedim ters bir şekilde. Arabayı o kadar hızlı kullanmıştı ki havalimanına giriş yapmıştık.

 

Araba durur durmaz indim ve bagajı açıp bavulumu indirdim. Bir şey demeden koşar adımlarla kapıdan içeriye girdiğimde Fırat umrumda bile değildi. Herif resmen üzerimde kalacaktı.

 

Güvenlik kontrollerinden geçtikten sonra içeriden ilk uçağa bilet aldım.

 

İki saat sonraydı. Şu an saat akşam sekizdi.

 

Yarın sabah onda İstanbuldaydım oradan da Mardin'e uçacaktım.Ailemi ziyaret etmeyi istesem de bunu sonraya erteledim çünkü bu aralar çok yoğunlardı.

 

Bekleme koltuklarından birine geçtikten sonra telefonumla ilgilenmeye başladım bu sürede Şüheda,Sıla ve Ahmet ile konuşmuştum gittiğim için üzülmüşlerdi ama onlarla görüşeceğimizi biliyordum. Fırat'ı ise engellemiştim. Sosyal medyada gezinirken kafamı biraz olsun toparladım,heyecanlıydım. Zaten bir saat öyle geçmişti,pasaport kontrolünden geçip bavulumu verdiğim sırada Tuana aramıştı ve açmamıştım bu yüzden kısa bir mesaj attım.

 

"Pasaport kontrolündeyim kuzum."

 

Hemen bana dönüş yaptı.

 

"Kaçta ineceksin?"

 

"Excuse me." Diyen kadınla başımı kaldırdım ve geçmesi için ona yer verdim. Uçağa doğru ilerliyorduk.

 

"Pardon." Dedim gülümseyerek.

 

"Not problem." Demiş gitmişti.

 

"Saat sabah onda İstanbul'a ineceğim. Mardin'e daha bilet almadım."

 

Hayır otururken almıştım. Sadece sürpriz yapmak istiyordum.

 

"Tamamdır." Yazdığında "Zafir'e söyleme sürpriz yapacağım." Demiştim.

 

"Artık çok geç." Yazdığında güldüm.

 

Telefonumu uçak moduna alıp koltuğa yerleştikten sonra yolculuğumuz bir saat sonra başlamıştı istemsizce gözlerim kapanırken aklımda sevdiklerim vardı.

 

**

Mardin'e ayak bastığım anda bulanan mideme elimi koydum.

 

Taksi bekliyordum ve uykusuzluktan bayılmak üzereydim,sadece Kanada-İstanbul uçağında iki saat uyumuştum onun dışında da hiç uyuyamamıştım sadece şarkı dinlemiştim.

 

Aktarmalı gitmek zaten çok zahmetli ve yorucu bir şeydi.

 

Taksi geldiğinde atlayıp konumu gösterdim ve hareket etmeye başladık,telefonum hâlâ uçak modundaydı.

 

"Kızım sen buralara nereden geldin?" Diyen amcaya yorgun bakışlarımı çevirdim.

 

"Valla karışık amca. İstanbuldaydım,buraya atandım öyle geldim." Dedim yol uzayıp giderken.

 

"Öğretmen misin yoksa?" Dedi gözleri gülerken.

 

"Yok değilim,psikoloğum ben." Dedim sadece.

 

"Hee benim torun var o öğretmen de ondan sorduydum. Kimlerdensin peki burada tanıdığın var mı?" Dedi.

 

"Var nişanlım buralı." Dedim gülümseyerek.

 

İyi ki bi nişanlandın he.

 

Ay sen yine geldin mi?

 

"Allah Allah soyadı ne belki biliyorumdur." Dediğinde söyleyip söylememekte kararsız kaldım. Zafir'in bu aşiret işlerine bulaşması beni tedirgin ediyordu.

 

"Algan." Dedim çekinerek. Amca aniden dönüş yapınca kötü olan midem daha da kötü oldu.

 

"Algan aşiretinin varisi olan oğlan mı?" Dediğinde yutkundum.

 

"Evet." Tedirgindim ve korkmuştum.

 

"Biz onlara bağlıydık yani benim kardeşim,Berivan olacak kadın yüzünden ayrıldık. Duyduk ki torunu başa geçmiş olması gereken de oydu zaten. Herkes çok sever Boran'ı,hem asker hem de yağız bir delikanlıdır. Allah muradınıza erdirsin çok sevindim kızım." Dediğinde yüreğime serpilen suyla iç çektim.

 

"Sağ ol amca,amin inşallah." Dedim sitenin önüne yaklaşınca.

 

"Bu siteye giriş yasak herhal, nasıl yapacağız?" Dediğinde durdum.

 

"Amca sen ilerle ben söylerim güvenliğe." Dedim.

 

"Tamam kızım." Dedi ve aracı biraz içeriye sürdü. Birkaç güvenlik arabanın etrafını sardı ve içlerinden biri yaklaştı. Kimliğimi uzatıp Murat'a baktım.

 

"Almina hanım hoş geldiniz." Dediğinde kimliğimi geri uzatmıştı.

 

"Hoş bulduk kolay gelsin." Demiştim.

 

Kapı açılınca içeriye doğru girdik ve şoför amca beni evimin az gerisinde indirdi.

 

"Borcum ne kadar?" Çantamdan cüzdanımı çıkarmak üzereyken amca güldü.

 

"Olur mu hiç,ne borcu? Sen Algan gelinisin hem de halka hizmet veriyorsun. Yok borcun falan,sadece Boran oğluma Erturan ailesinin selamı var diye iletirsen sevinirim hanım kızım." Dediğinde mahçup bir şekilde ona baktım ama o gülümseyerek arabayı geriye doğru döndürdü ve uzaklaştı.

 

İç çekip bavulumu taş yolda sürümeye başladım.

 

İleride duran Kadir beni fark ettiği an şaşkınlıkla Erdem'i dürttü.

 

Erdem de beni görünce ikisine de el salladım. Onlar hızla yanıma gelirken duraksadım ve bavulumu almalarına izin verdim.

 

"Yenge hoş geldin. Söyleseydin biz alırdık seni." Dedi Erdem.

 

"Yok Erdem sürpriz yapayım dedim teşekkür ederim." Dedim tebessüm ederek.

 

"Hoş geldin yenge." Dedi Kadir de.

 

"Hoş buldum, nasılsınız?" Dedim muhabbet kurmaya çalışırken.

 

Evin önüne gelince durdular.

 

"Allah'a şükür iyiyiz." Dediklerinde kapıyı anahtarımla açtım ve onlara el sallayarak sessizce içeriye girdim. Bavulumu sessizce çekip kapıyı da aynı sessizlikle kapattım. İçimdeki heyecan yüzünden gülüp duruyordum.

 

Yavaşça salona doğru ilerlediğim sırada bana arkası dönük şekilde oturan Kaan'ı,Alp'i ve birini daha gördüm. Buradan sadece saçları gözüküyordu o yüzden tanıyamadım.

 

Yanımdaki kolona yaslanıp boğazımı temizledim.

 

Üçü de aynı anda bana dönerken yüzümdeki tebessüm Tuana'nın çığlığıyla daha da büyüdü. Kaan ve Alp gülerek ayağa kalktıklarında bana doğru hiç bakmayan o adamın Boran olduğunu anlamam zor olmadı.

 

"NE ZAMAN GELDİN?!" Tuana bana sıkı sıkı sarılırken aynı şekilde ona karşılık verdim.

 

"Yeni geldim." Beni boğduğu için sesim kısık çıktı.

 

Kaan "Az da millete bırak güzelim." Dediğinde Tuana gülerek çekildi. Sırayla Kaan'a ve Alp'e sarıldım.

 

"Hoş geldin kız!" Diyen Alp'e güldüm.

 

"Hoş buldum." Dedim. Çantamı çıkarıp yere bıraktım ve usul adımlarla Boran'a ilerledim. Neden gelmemişti,neden bana dönüp de bakmamıştı? Bitmiş miydi sahiden? İstemiyordu belki de beni.

 

Herkes sessizleşti.

 

"Almina." Diyen Kaan'ın sesini duydam da arkamı dönmedim.

 

Gittim ve Boran'ın önünde duran orta sehpaya oturdum.

 

Bir ay sonra ilk defa göz göze gelirken onun hemen kafasını çevirmesi yine içimde bazı şeylerin kırılmasına neden oldu.

 

"İnsan bir ayağa kalkar hoş geldin der." Dedim sitemle gülerek. Bana doğru döndüğü sırada Alp'in kısık sesle ettiği küfürü duydum.

 

"Hassiktir." Demişti.

 

"Hoş geldin, kusuruma bakma." Demişti başımı iki yana salladım, önemi yok der gibi.

 

"Zayıflamışsın." Dedim önemsediğim için.

 

Güldü sessizce.

 

"Öyle oldu." Dedi.

 

Başımı diğer tarafa çevirdim, sesini bile özlemiştim sadece birkaç defa duymuştum bu bir ayda. O da Tuana'yı aradığım ve zorla Kaan ile Zafir'in konuşmalarını dinlettiğim zamanlardı.

 

O konuşmalarda her defasında Kaan'a pişmanlıktan nasıl kahrolduğunu anlatıyordu.

 

Gözlerim koltuğun hemen yanında duran tekerlekli sandalyeye takılırken kaşlarım çatıldı. Bu ne içindi ki? Evde başka biri falan mı vardı?

 

"Bu kimin?" Dedim kısık sesle ve ayağa kalktım,tekerlekli sandakyeye yürümek için.

 

Alp gözlerini kaçırdı,Tuana tırnaklarını kemirirken Kaan'a baktım, birkaç kez yutkundu.

 

"O..." Alp'in sözünü Boran'ın ayağına takılmam kesti.

 

"Pardon,ben yorgunum biraz acıdı mı?" Biraz sert takılmıştım,az saha düşecektim.

 

"Benim." Dediğinde bu sefer yutkunan bendim. Duygusuz bakıyordu,ruhu çekilmiş gibiydi ve çok zayıflamıştı.

 

"Ne?" Dedim anlamayarak.

 

"Düşmediğin sürece istediğin kadar takılabilirsin çünkü düşünce seni kaldıramam,kendi bedenimi bile kaldıramıyorum;hissetmiyorum." Dedi ve yumruk yaptığı elini dizine vurdu.

 

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım.

 

"Nasıl yani?" Gücüm ayak tabanlarımdan halıya doğru akıp gitmiş gibi geldi.

 

"Almina?" Diyen Alp'e döndüm.

 

"Yürüyemiyorum." Dedi Boran.

 

Dolan gözlerim gözlerine tutundu.

 

"Saçmalama." Dedim inanmazcasına şakaydı değil mi? Şaka olmalıydı?

 

"Nasıl oldu bu? Neden bana söylemediniz?!" Diye sesimi yükselttim.

 

"Sakin ol,sen endişelenme diye söylemedik hem Boran izin vermedi. Bir operasyonda yaralandık,Boran sırtından yaralandı. Kurşun omur iliğin yakınında bir yere denk gelmiş iki hafta yoğun bakımda kaldı. Daha birkaç gün önce çıktı. Doktor bacaklarının tutmadığını bir süre yürüyemeyeceğini ama bunun fizik tedaviyle halledilebilecek bir sorun olduğunu söyledi. Halledeceğiz yani."

 

Boran başını iki yana sallarken dolan gözlerimin akmaması için elimden geleni yaptım.

 

"Kısacası bütün hayatım bitti,annem intihar edeceğimi düşünüyor,mesleğimi bir daha yapamayacağım, hayatımda sen de yoksun kısacası annemin düşüncesi gerçekleşmek üzere." Dedi sırıtarak. Gözlerindeki umut tamamen sönmüştü, yüzündeki sakallar yorgunluğunun getirisiydi.

 

"Sus,ben buradayım işte. Tedavini olup yürüyeceksin ve mesleğine geri döneceksin,annenin düşüncelerini de boşa çıkaracaksın." Dedim ona doğru eğilip.

 

"Ya da kolay yoldan geberip gideceğim." Dedi omuz silkerek.

 

"Ne yani benim seni affetmem için uğraşmayacak mısın? Vaz mı geçiyorsun? Seni hâlâ affetmedim Zafir Boran Algan! İster yürü ister yürüme bu böyle. Sana acıyıp affedeceğimi düşünmen seni sadece yanıltır. Kendine gel ve karşımda yeniden diz çöküp bu yüzüğü parmağıma tak." İnatçı sesim onu kendine getirdi. Amacım ona acıdığımı düşünmemesiydi,bana gelen birkaç hastam aynı Boran'ın durumundaydı ve böyle davranıyorlardı onları hayata bağladığım gibi sevdiğim adamı da bağlayacaktım.

 

"Zaten önünde çöktüm,şu halime bak." Dedi ellerini iki yana açıp.

 

"Düştüğümde elimden başkası tutup kaldırsın istemiyorum. Yanımda yürüsen de yürümesen de elimi tutan sen ol istiyorum. Ben senden vazgeçmeyeceğim sen benden yine mi vazgeçiyorsun Algan?" Dedim önünde eğilerek.

 

"Önümde eğilmeni istemiyorum ayağa kalk." Dedi başını diğer tarafa çevirip.

 

"Anca beraber kanca beraber demişler. Sensiz ayağa falan kalkamıyorum ve sen kendini bana affettiresiye kadar seni de affetmiyorum. Senden vazgeçmiyorum,beni bununla mı korkutuyorsun? Sen benim sevgimi basite alıyorsun." Dedim başımı çevirip.

 

"Hayır, öyle değil. Sadece,olmaz Almina. Kusurlu bir adamla mı beraber olacaksın?" Dedi kısık sesle,psikolojisi iyi değildi karşımda resmen küçük bir çocuk gibi olmuştu.

 

"İşte bunu anlamıyorsun,ben senin her haline aşığım. Ve bana kendini affettirmek istiyorsan önce tedavini olacak ve benim için yaşayacaksın. Sonra seni affedip affetmeyeceğime bakarız." Dedim gülerek.

 

Gözlerinde ufaktan yanmaya başlayan ışıkla içime bir umut doğdu.

 

"Seni çok özledim." Gözlerinin doluşuyla başını yorgunca arkasındaki koltuğa yasladı. "Lütfen hayal olma." Dediğinde mideme yumruk yemiş gibi oldum.

 

"Hayal değilim,buradayım." Dedim gözünden akan bir damla yaşı uzanıp silerken.

 

"Çok yorgunum." Dedi dizine bir yumruk daha geçirip.

 

"Biliyorum,iyileşeceksin. Sana söz veriyorum." Dedim sakince.

 

"Hissetmiyorum." Dedi.

 

"Hissedeceksin sevgilim." Dedim içimden geldiği gibi. Gözlerimden akan bir damla yaşı o fark etmeden sildim.

 

"Seni seviyorum,sevgilim." Dedikten sonra gözlerini yorgunca kapattı. Yanında gördüğüm ilaç kutusuyla dudaklarımı birbirine bastırdım, ağrısı olmasın diye ağır bir ilaç vermiş olmalıydılar ki uykusu geliyordu.

 

Onu hayata tekrar döndürecek önce süründürecek sonra da onu affedecektim. Birlikte başarıp birlikte yaşayacak ve birlikte yaşlanacaktık,bu da Almina Öztürk sözüydü.

 

***

 

 

 

Bitti. Bölüm sonumuz.

 

Nasıl buldunuz?

 

Sizlere söylemek istediğim birkaç şey var;

 

Engeller asla birer kusur değildi,onlar sizi;bizi biz yapan güzelliklerdi. Asla engellerinizden utanıp gocunmayın ve asla boyun eğmeyin her ne olursa olsun kendinizi sevin çünkü siz her şeyden ve herkesten daha değerlisiniz.

 

Sizleri çok seviyorum. Kendinize iyi bakın,her şeye ve herkese rağmen iyi ki varsınız!

Loading...
0%