Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34.Bölüm "KUYRUKLU YILDIZ"

@dolunaydakigelgit_

Merhabalarrr

 

Sizleri özledik

 

Bölüm sonunda buluşalım

 

İyi okumalarrrr

 

*

 

***

 

Böyle bir şeyin olma ihtimali yoktu zaten kız geldiğinden beri Zafir ona bir kez bile gözlerini değdirmemişti. Ona güveniyordum önceden ilişkisi olsa bana söylerdi. Bu kadın cidden artık sıyırmıştı,onu en son o meydandaki gece görmüş bir daha da görmemiştim.

 

Ve hâlâ bir değişiklik yoktu,nato mermer nato kafa olarak karşımdaydı. Belki o gün böyle şeyler dese ve yanında bir kadınla karşıma gelse o kafayla inanırdım ama bu bir aylık süreçte kafamı toparlayıp yaşadıklarımı iyice sindirmiştim. Bu sadece Zafir ve Zafir'den gelenlerle ilgili olayları sindirmek üzere olan bir durum değildi. Geçmişten bugüne kadar olanları kabullenmiş ve öyle dönmüştüm o yüzden böyle bir durumda ona inanmamı beklememeliydi.

 

"Babanne! Saçmalama,ne çocuğu?!" Diyerek çıkışan Zafir elini sandalyesinin kenarlarına vurmuştu. Ayağa kalkabiliyor olsaydı büyük ihtimalle babaannesini kolundan tuttuğu gibi dışarıya atacaktı.

 

Onun bir kadına el kaldırmayacağına adım kadar emindim ama gerçekten insanlar bazen hak ediyor ve karşısındakileri o raddeye getiriyorlardı. Ama önemli olan size bu gibi zarar veren insanlara sabretmek ve varlığınızın getirdiği güçle karşınızdakinin varlığını ezmekti. Yoksa şiddete karşıydım tabi çığrından çıkmazsam...

 

"Almina,Almina bana bak. Sana yemin ederim-" devamını duymamak adına elimi kaldırdım ve gözlerimi ona çevirerek susmasını sağladım.

 

Ona inanıyordum, böyle bir durum olmadığını biliyordum ve bu kadının gözünün önünde Zafir'in kendini inandırmak için vereceği savaşı görmesine izin vermeyecektim. Zafir'i de anlıyordum çünkü yaşadığımız o büyük ayrılıktan sonra daha yeni yeni barışıyorken gitmemden ya da bir şey olmasından korkuyordu,biliyordum. Kendimden biliyordum çünkü ben de korkuyordum.

 

"Kadını da al git buradan." Dedim keskin bir tavırla. Bizim adamlarımız etrafımızda dizilirken Berivan'ın adamları ise arkada kalmıştı.

 

"İnanmıyorsun demek. Öyleyse ondan dinle,anlat Reyhan kızım." Berivan bir adım geriye gitti ve eliyle Reyhan denilen kadını öne çıkardı. Kadın beklemediğim bir şekilde gayet de çekingen bir tavırla bana doğru adım attı ve eliyle karnına dokundu,yutkunduktan sonra gözlerini saliselik kaçırıp Zafir'e oradan da bana baktı ve dudaklarını yaladı.

 

"Benim karnımda erkek evlat var. Ona ait,o kurtardı beni... Zalimlerin elinden kurtardı,sonra bir eve yerleşmemi sağladı. Arada konağa giderdim kendisi de uğrardı konağa orada görüşürdük. Yalansa sor,sonra münasebetimiz ilerledi. Sonra beni evine çağırdı,o gece..." Elimi uzatıp kadının kolunu sıkıp kendime çektim.

 

"Yalancının mumu diye başlayan bir laf vardır bilirsin değil mi? Atalarımız söylemiş zamanında,birileri ayağını denk alsın; atacağı adımları ona göre atsın ki yere kapaklanmasın,Allah korusun kendilerine bir şey olur diye..." Yaklaştım ve kulağına fısıldadım.

 

"Reyhan; yalan söylediğini anlıyorum,hareketlerin seni ele veriyor,merak ettiğim iki şey var,iki ihtimal: Çocuğunla mı,ailenle mi tehdit ediyor?" Diyerek geri çekildim.

 

Titreyen göz bebekleriyle bana baktı,hamile bir kadına bunu yaşattığı için bile o kadını sürgün etmem için bir sebepti.

 

"Eşim hasta,ben bu durumdayım. Eğer onun dediği gibi davranmazsam eşimin ilaçlarını temin etmeyecekmiş. Boran ağaya yan gözle bakmayı denedim ama yapamıyorum eşime bunu yapamam,Boran ağam abisiydi eşimin. Yardım et n'olur." Dediğinde öfkeyle soluklandım.

 

"Oyunuma ayak uydur gerisini bana bırak." Diyerek sinirle kolunu bıraktım. Yıkılmış bir tavra büründüm, sanırım oyun sırası bendeydi. Umarım Zafir anlardı...

 

"Yaptın mı bunu bana?" Titrek sesim,yalancıktan doldurduğum gözlerimle ona baktım. Midem bulanıyormuş gibi yüzümü buruşturdum.

 

"Almina..." Yutkunup bana bakmıştı, gözlerinde gördüğüm yıkılmış ifadeyle çok kötü hissettim, zamanında bana demek istediğini şimdi iyi anlıyordum. Anlık gelişiyordu çünkü Berivan Algan çok kurnaz bir kadındı ve her türlü şeytanlığı düşünüyordu.

 

"Sesini duymak bile istemiyorum. Nasıl yaptın bunu bana?" Sitemli cümlem soru sormak için değildi,bir adım daha atıp iyice Zafir'e yaklaştım o ise kendisi zorlukla ayağa kalkmış ve ayakta durmuştu. Karşımdaki heybetli duruşunu özlemiştim,beni gölgesinde saklamasını,koruyup kollamasını,dik duruşunu...

 

"Hayır,dinle beni." Çaresiz sesi ve duruşu bundan bir ay önceki Almina'yı hatırlatmıştı,ben de böyle çaresiz bakmış resmen yalvarmıştım ona. Bunu ona yapmayacaktım.

 

İyice yaklaşıp öfkeli bakışlarımı Reyhan'a çevirdim.

 

"Bu kadının söyledikleri eğer doğruysa ölümü bile göremezsin,beni her şey ile sına ama asla güvenle değil. Eğer bir kez bile bana karşı olan sadakatini sorgularsam bu iş biter." Zafir'e genel bir uyarı çekmiştim,bu konudaki ciddiyetim tartışılamazdı,ona güveniyordum ama yine de bunu zaten dillendirecekken şimdiki fırsatı kullanmak iyi olmuştu. Fısıltım ona ulaştığında kulağına doğru yaklaşırken göz ucuyla Berivan Algan'a baktım, yüzünde zafer kazanmış gibi bir ifade vardı.

 

Çok beklerdi.

 

"Sana inanıyorum,sadece ayak uydur." Geri çekildiğimde yüzündeki şaşkınlık ve anlam veremediğine dair oluşan ifadeye rağmen oldukça rahatlamıştı. Zaten rahattı ama yine de beni kaybetmekten korktuğu için tedirgin olmuş ve gerilmişti anlayabiliyordum.

 

Demek istediğimi sonunda kavrayıp bana kendini açıklamaya başladı.

 

"Almina,gitme. Bak büyük bir oyun bu, anlamıyor musun?" Diye sordu öfkeyle.

 

"Ne oyunu ya ne oyunu, kadın geçmiş karşıma 'hamileyim' diyor. Sen hâlâ neyden bahsediyorsun?!" Diye çıkıştım ben de.

 

Elini saçlarından geçirdi. "Bak açıklamama bir izin ver!" Biz bu rol işinde iyiydik,işi gücü bırakıp oyuncu mu olsaydık?

 

"Neyi açıklayacaksın her şey açık zaten,daha neyi açıklayacaksın?!" Diye yükseldim. Derin bir sessizlik oluştu ve onun ardından da derinden gelen bir kahkaha attım. Zafir belimden tutup benimle beraber gülmeye başladığında ellerimi kollarına koydum ve yüzümdeki gülüşü silmeden Berivan'a baktım.

 

"Berivan hanım,neden öyle bakıyorsunuz ki? Oyunun sonuna geldik,perde kapandı. Yazdığınız senaryoda bence hepimiz rolümüzü gayet iyi oynadık,bir alkışı da hak etmiyor değiliz. Değil mi Reyhan?" Yüzümdeki gülümsemeye son verdim ve Zafir'in kollarından sıyrılıp Berivan'ın karşısında dikildim.

 

"Ne diyorsun sen? Ne oyunu?" Gözlerimi çekip tedirgin bir şekilde bakan Mihriban anneme baktım ve sonra tekrar karşımdaki kadının gözlerine odaklandım.

 

"Bak ya,bak ya. Bir de hâlâ pişkin pişkin 'ne oyunu' diyorsun ya! Masum insanların hayatlarıyla oynamayı kes artık, aldığın canlar yetmedi mi sana? Bu son kozun muydu,yoksa daha da büyük oyunların olacak mı? Ne yapacaksın mesela,bizi ayırmak için Zafir'in koynuna zorla birini mi koyacaksın? Beni mi öldüreceksin ya da dur sen öldürmezsin ki,öldürtür sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edersin. Ama bu sefer öyle olmayacak Berivan hanım,planladığınız gibi gitmeyecek." Biraz daha yaklaşıp yüz yüze gelmemize neden oldum ve alaycı ifademle ona baktım.

 

"Sen bizi ayıramayacaksın,biz hep bir arada olacağız ve sen hep bu kapının dışında kalacaksın.Yaptığın kötülüklerin bedelini ödeyeceksin. Sana acıyorum, başkalarının acılarıyla mutlu olduğun için. Çünkü Berivan hanım,o kadar sevgisiz büyümüş ve hor görülmüşsünüz ki eşiniz bile sizi zar zor sevmiş ve hatta bu sevgi size yük olduğu için onu öldürecek sonra da sevgisizlikten insanlara acı çektirecek kadar da zavallı ve zalim bir insana dönüşmüşsünüz. Ee ne de olsa insan özünü değiştiremiyor değil mi? Ama merak etmeyin,bir gün birisi gelecek ve canınızı öyle derinden yakacak ki bu sevgiden dahi olmayacak ve işte o gün bana değil ama Mihriban Algan'a öyle bir yalvaracaksınız ki,sizi sevmesi için. Ama o sizi yine sevmeyecek,bir zorunluluk ve sorumluluk olarak size bakacak o kadar. Ve siz de bu merhametin karşısında çürüyüp gideceksiniz."

 

Karşımdaki kadın derinden sarsılırken geriye çekildim, gözleri dolmuş öfkeli bakışları bir an bile üzerimden ayrılmıyordu. Gerçekler canını yakmış olacak ki çenesi titriyor ama o sert ifadesinden de ödün vermiyordu.

 

Üzerime doğru atılmaya cesaret ettiğinde elimi kaldırıp bileğini tuttum ve onu geriye doğru ittirdim,adamlar onu benden ayırdılar ve bahçenin dışına doğru sürükleyemeye başladılar.

 

"Ezê te bikujim!" Kapıdan çıkasıya kadar sürekli bu cümleyi tekrarlayıp bağırdı,ne dediğini anlamasam da iyi bir şey olmadığını biliyordum. Mihriban anne kollarımdan destek olurken gözlerimi bahçe kapısından ona doğru çevirdim ve gülümsedim.

 

"Kadir?" Diyerek solurken tansiyonum düşmüş gibi güçsüz ve halsiz hissettim.

 

"Efendim yengem?" Samimiyetine gülümsedim ve titreyen Reyhan'a baktım.

 

"Reyhan'ı evine bırakın,eşiyle de siz ilgilenin. Ne ihtiyaçları varsa giderin bir de kapılarına birkaç adam dikin,bu kadının ne yapacağı belli olmaz." Dediğimde Reyhan itiraz etti.

 

"Yok ablam,Allah senden razı olsun bu yaptığın bile çoktu. Gelek spas xwişk."

(Çok teşekkür ederim ablam.)

 

"Olmaz öyle,zorunda olmadıkça çok evden çıkma bu sıralar,bir yere gideceksen de tek gitme tamam mı?"

 

Başını hemen salladı ve elini karnına koydu. İçimde değişik bir his otururken yutkunup derin bir nefes aldım.

 

"Başka bir isteğin varsa ya da diyeceğin söyle lütfen. Çekinme." Dedim kolunu sıvazlarken.

 

"Yok abla,Allah razı olsun ne derdiniz varsa en kısa vakitte derman bulasınız." Gülümsedim burukça.

 

"Kadir,eşlik eder misin?" Dedim ve Reyhan'ı ona emanet ettim. Onlar giderken kızın arkasından umarım çok mutlu olurlar diye dualar ediyordum. Önüme döndüğümde Zafir hâlâ ayakta durmuş ciddi ifadesiyle bana bakıyordu,Mihriban anne hâlâ tedirgindi.

 

"Sen niye hâlâ ayaktasın bakayım? Otur hemen,çabuk çabuk..!" Şakacıktan kızmamla sanki hiçbir şey olmamış gibi yapmam onların garibine gitse de ortamı yumuşatmak istedim. Ki aklım hâlâ az önce yaşananlarda ve Berivan Algan'ın kapıdan çıkarken kurduğu cümledeydi,acaba ne demekti?

 

Zafir bana dümdüz bakmaya devam ederken bakışları boştu,garipti değişik bakıyordu ama asla öfkeli falan değildi. Hatta tam aksine bakıyordu. Dediğimi dinleyip sandalyesine yavaşça oturdu,o sandalyeyle ilerlerken ben de Mihriban annenin koluna girdim ve onunla şakalaşıp geriginliğini alarak masaya doğru ilerlettim.

 

"Çaylar buz gibi olmuştur ben yenilerini doldurayım siz de hemen başlayın olur mu?" Derken çoktan mutfağın yolunu tutmuş ve kısık ateşte kaynayan çaydanlığı tutmuştum, sapının ısınmış olmasıyla avcum yanarken hemen elimi geri çektim ve olduğum yerde bir iki zıplayıp elimi salladım.

 

"Yandım,yandım of!" Avcumu hemen sıcak suya tuttum ve sonra da yavaş yavaş soğuk suya tuttum. Öyle çok yanmamıştı ama yine de kızarıktı ve biraz acıyordu. Çok vakit kaybetmeden çayları yeniledim ve tepsiyle bardakları bahçeye taşıdım.

 

"E hani başlamamışsınız." Dediğimde Mihriban anne söze girdi ve güldü.

 

"Seni bekledik kızım,geç otur hadi." Yerime geçtiğimde tabağıma koyduğum yiyecekleri yemeye başladım. Hava hafif serindi ve esiyordu bu yüzden kahvaltıyı hızlıca yapma kararı aldık. Zafir ile annem konuşurken bense sadece onları dinliyordum ama aklım hâlâ az önce olanlardaydı.

 

Elimin yanan yeri de hâlâ ufak ufak sızlıyordu.

 

"Almina?" Uzanıp koluma dokunan Mihriban anneye döndüm.

 

"Efendim?" Diye sordum gülümseyip, ağzımı peçeteye silerken.

 

"Bu olayla ilgili, canını sıkma kızım olur mu? Ben artık ne diyeceğimi şaşırdım,daha kötü ne yapabilir dedikçe daha da kötüsünü yapıyor bu kadın." Gülümseyip başımı salladım, haklıydı ben de öyle düşünüyordum.

 

"Önceden olsa önemserdim ama ben zaten Zafir'e güveniyorum bu yüzden o kadının ne yaptığı ne dediği hiç sıkıntı değil anne."

 

Anne demem hoşuna gidince keyfine keyif katarak gülümsedi,o ayağa kalktığında yardım etmek için ayaklandım fakat çalan telefonum ile izin istemek zorunda kaldım ve bahçede biraz uzaklaştım. Bu süreçte Zafir'in gözleri hep üstündeydi biliyordum ama onun hakkında konuşurken bile ona bakmıyordum.

 

"Efendim?" Dediğimde nefes sesleri duyuluyordu. Numara kayıtlı değildi. Ayaklarım duraksarken gerginliğimi yansıtmamaya çalışarak yalandan tebessüm ettim ve ileride oturan Zafir'e göz ucuyla baktım. Bana kısık gözleriyle bakarken gözleri dudaklarıma kaydı tam o an fırsat bilip arkamı dönecektim ki telefondaki kişi konuştu.

 

"Abla." Kesik sesini duyduğum kişi kaşlarımı çatmama neden oldu. "Kimsiniz?" Diyebildim sesim kısılırken.

 

"Abla,ben Rümeysa. Nefes alamıyorum." Sesinden tanıdığım kişi,danışanımdı kaşlarım dümdüz bir hâl alırken bir panik atak krizi geçirdiğini anladım.

 

"Rümeysa tamam,sakin ol birtanem. Ben yanındayım,seni dinliyorum,nefes seslerini dinliyorum,duyuyorum seni. Merak etme,iyi olacaksın. Şimdi,bir yere otur ve sırtını yasla. Tamam mı?" Rümeysa düzenli olarak seanslarıma gelen bir hastamdı,ben olmadığımda,telefon ile veya görüntülü olarak görüşüyorduk. Dün seansını iptal etmişti şehir dışında olduğunu söylemişti.

 

Nefes sesleri kulağıma ulaşırken,onun güçlü ve sık nefesleri yüzünden sesini duyamıyordum. Bir şeyler mırıldanıyordu.

 

"Öleceğim,öleceğim..."

 

"Rümeysa,hayır ölmeyeceksin! Nefeslerin sana yetiyor,ciğerlerin aldığın nefesle doluyor ve bu senin yaşaman için gayet yeterli canım." Sakin sakin konuşmama rağmen onun düşünce silsilesine müdahale edemiyordum. Transa girmişti.

 

"Nefes,yetmiyor. Öleceğim..." diyordu.

 

Elimi alnıma koyarken ileri geri yürüyordum. "Hayır hayır,lütfen beni dinle. Benimle birlikte derin nefes al hadi şimdi 3-2-1!" Diye sayıp ileri geri yürürken derin bir nefes aldım oysaki telaşlı halime rağmen oldukça sakin bir tonda konuşmuştum. Danışanlarımla olan seanslarda da oldukça sakin davranıyordum fakat böyle telefondan ulaşamayınca kötü hissediyordum.

 

Derin bir nefes aldık, birkaç saniye nefeslerimizi tuttuk ve aynı anda verdik. Benim verdiğim komutlarla Rümeysa bunu birkaç dakika zor da olsa tekrarladı, sonrasında rahatlamış olacak ki mırıldanmaya başladı ve ses tonu da,nefeslerinin sıklığı ve gücü de sakinlemişti.

 

"Aferin güzelime,aferin sana. Bak yaşıyorsun,sana hiçbir şey olmadı,nefeslerin ve kalp atışların düzenli,çok güzel ve sana yetiyor. Hayatın düzene girmek üzere,tökezlesen de bunlar çok normal ama biz senin düşmene izin vermeyeceğiz. Sen çok güzelsin,çok değerlisin. Başka insaların ne dediği artık umurunda değil çünkü sen özgür bir kadınsın,sen çok güçlü ve zeki bir kadınsın." Dedim yavaşça. Bahçeyi turlamayı bıraktım ve yavaşça durdum,Zafir ve Mihriban teyze az önce oturduğumuz masada oturuyorlar ve bana bakıyorlardı.

 

"Çok uykum geldi." Diyerek zar zor cümle kurmuştu.

 

Rahatlayarak derin bir nefes verdim.

 

Gözlerim Mihriban anneyi ve bana gururla bakan Zafir'i buldu. İstemsizce gülümsedim ve sonra annesi burada olduğu için utanıp gözlerimi kaçırdım. Bana gururla bakması kalbimi hızlandırdı.

 

"Tamam,şimdi yavaş bir şekilde oturduğun yerden kalk ve uzanabileceğin rahat bir yere geç." Sessizce yapmasını bekledim birkaç hışırtı duyulurken sandalye çekip oturdum.

 

"Abla konuşmaya devam etsen?" Dediğinde uzandığını ve rahat bir uykuya dalmak istediğini anladım,Rümeysa yalnız, çalışkan ve toplumda dışlanan bir kız çocuğu olarak büyümüştü. Ona göre her yaptığı hata büyük bir kusur gibiydi,her yaptığı doğruda ise çevresindekiler onu ezmişlerdi ve o da kendini soyutlamıştı. Yalnız kalmayı istemiyordu ve korkuyordu amacımız bu korkusunu aşmak ve iş hayatında da,normal hayatında da kendi benliğini bulmasını, gücünü fark etmesini sağlamasıydı. Ve başarıyorduk da,Rümeysa'nın bir erkek arkadaşı vardı ama ona güvenmesi,benim Zafir'e güvenmem kadar zor olmuştu.

 

"Tabi ki. Telefonu yanına koy ve güzelce uzan. Gözlerini kapat." Sanki bebeğine masal okuyan bir anne gibi ses tonlarımı yumuşak,sakin ve uzun tutuyordum. Mihriban anne içeriye giderken mahçup bir şekilde gülümsedim. Ama bu benim görevimdi,sadece onlara ben rahatsızlık verdiğim için mahcuptum.

 

Zafir masaya yaklaşmış dirseğini masaya koymuş yüzünü de avuç içine yaslamış bir yandan sigara içiyor bir yandan da beni izliyordu. Bu sıralar çok sigara içmesine kızmam gerektiğini kendime hatırlattım ve konuşmaya geri döndüm.

 

"Kendini bir sahilde hayal et,hani o hep tek başına gittiğin ama tek kalmayı istemediğin sahilde... Hava güneşli, gökyüzü açık ve birkaç tane de beyaz bulut var. Üzerinde giymeye bayıldığın tulumunla, yalın ayak kumlara basıyor ve yürüyorsun. Denizin tuzla karışık o yumuşak kokusu ciğerlerine doluyor. Yalnızsın ama bu yalnızlıktan hoşlanıyorsun çünkü sen tek iken de hayatın tadını çıkarabilecek bir kadınsın."

 

Duraksamamaya çalışıyordum,Zafir ise hâlâ beni izliyordu. Gözleri üzerime dalmıştı belki de ama ona bakamıyordum.

 

"Sonra arkandan gelen sesleri duyuyorsun,iş yerindeki arkadaşların... Ellerinde piknik malzemeleriyle sana doğru neşeyle yürüyorlar,onlara el sallayıp yardım ediyorsun. Öğlenin güzel vaktinde sizden başka kimsenin olmadığı o sahilde birlikte sohbetler ediyor,yemekler yiyip eğleniyorsunuz. Evlerine gitmek zorunda olan arkadaşların senin yanından mutlulukla ama bir yandan da hüzünle ayrılıyor çünkü seni çok seviyorlar. Tekrardan yalnız kaldığında birinin yanına oturduğunu hissediyorsun..." Gözlerimi elime çevirdim.

 

Masada desenler çiziyordum.

 

"O geldi değil mi?" Diyen uykulu sesini duyduğumda kıkırdadım.

 

"Evet,o geldi.

Senin,güzelliğinin,değerinin,kalbinin, farkında olan o adam. Seni seven,senin de onu sevdiğin kişi..." gözlerim usulca Zafir'i buldu ve utanmadan,çekinmeden gözlerine baktım.

 

"İlk defa güvendiğin,seni o korktuğun yalnızlığın içinden çekip çıkaran kişi. İlk defa elini tuttuğun, yalnız kalsan da varlığını üzerinde hissettiğin,ne olursa olsun sana geleceğinden emin olduğun adam yine sana geldi. Yanına oturdu,hayran gözlerle sana baktı,güneş batmaya yüz tutarken birbirinizin gözlerinizi izlediniz. Konuşmayıp denizi seslerinizden mahrum etseniz de o yalnızlıkta çok şey paylaştınız. Bazen konuşmak yetmez, gözler anlatmak ister içimizdekileri. Yalçın sana sarıldığında ise güneş batmasına rağmen korkmadın. Çünkü o vardı, yalnız kaldığında da artık korkmuyorsun çünkü kalbinde o var..." Bir süre sessizce bekledim,düzenli nefesleri hoparlöre vuruyordu,uyuduğunu anladım ve "İyi uykular Rümeysa." diyerek kapattım.

 

Telefonu masanın üzerine koyarken, Zafir gözleriyle çok şey anlatıyordu.

 

Bir süre sessiz kaldık,o bana bakarken ben telefon kılıfıma desenler çiziyordum.

 

"Harika bir kadın olduğunun farkında mısın?" Ani sorusu ve etkileyici ses tonuyla başımı kaldırıp ona baktım. Yutkunduktan sonra sessiz kaldım.

 

"Herkesi iyileştiriyorsun,herkesin hayatına dokunuyorsun. Söylesene sen herkese bu kadar iyi gelirken,seni herkesten sakınma isteğim normal mi?" Duraksadı,sessizleştik. Hayran hayran baktığımı bilsem de kendimi gizlemedim.

 

"Seni kıskanmam,her geçen dakika sana daha da aşık olmam... Normal mi? Psikolog hanım?" Dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim.

 

Bir şey demeyeceğimi daha doğrusu diyemeyeceğimi anlayınca hemen konuyu değiştirdi. Yüzündeki sırıtış yavaşça silindi.

 

"Konuşmamız lazım,bu denilenler hakkında." Durdurmadan başımı salladım ve devam etmesini bekledim. Ben de konuşmak istiyordum,onu oynadığı oyun konusunda daha da iyi anlamıştım. Berire Berivan Algan gerçekten korkunç bir kadındı ve Zafir bu oyun oynama konusunda haklı çıkmıştı. Ona tamamen affetmiştim. Belki de hayat,onu affetmem için aynı şeyleri yaşatmayı seçmişti.

 

"Almina,ben senden önce kimsenin tenine dokunmadım. Seninle yakınlaştığım kadar da kimseyle yakınlaşmadım,erkek dahi olsam evleneceğim kadını bekledim ve o da sensin. Evet hayatımda bir iki kişi oldu bunu önceden de söylemiştim ki ergenlik çağlarıydı ama o anlamda ne kimsenin tenine dokundum ne de ileriye gittim." Dedi kaşlarını çatıp.

 

Başımı usulca salladım,onun ilkleri olmak hoştu. Mesele tabi ki bu değildi fakat hoşuma gitmişti tabi ki.

 

"Ona zaten inanmamıştım.Ama kendini açıkladığın için de teşekkür ederim. Zafir..." derin bir nefes aldım.

 

"Seni şimdi daha iyi anlıyorum,bu oyun konusunda... Bu kadın..." başımı iki yana sallayıp tiksinir gibi yüzümü buruşturdum. Onun yüzünde rahatlama ifadesi belirmişti.

 

"İnanılır gibi değil ve az önce dediklerim de tamamen roldendi yani seni anlamama neden oldu. Haklıydın,ben de büyük tepki gösterdim ama bana da hak ver. Çok ağır konuşmuştun, kırılmıştım ama sen de kendince haklıymışsın yani rol yapmakta. Seni affettim ben, gerçekten. Bunu aslında dün söyleyecektim ama beni yanlış anlamanı istemiyorum. Sana acıma ya da merhamet değil bu. Ben sadece,affettim işte; o sözleri unuttum,sana olan özlemimi dindiremiyorum." Utançla gözlerimi kaçırdım.

 

Yüzünde beliren tebessümle uzanıp ellerimi tuttu ve dudaklarına götürüp öpücükler kondurdu.

 

"Ben de özledim,çok özledim... Teşekkür ederim güzelim,hem affettiğin hem de bana inandığın,güvendiğin için." Gülümseyip parmağımı elinin üzerinde gezdirdim.

 

"Bir şeyi merak ediyorum," söyle der gibi baktı. "Babaannen bana 'Ezê te bikujim!' Dedi,ne demek o?" Diye sordum. Sessiz kalınca üsteledim. "Ne dediği umurumda değil kötü bir şey dediğinin farkındayım ama merak ediyorum sen söylemezsen ben öğreneceğim zaten." Dedim keskin bir tavırla.

 

"Seni öldüreceğim,demek. Ama bir sik yiyemez,rahat ol. Buna asla izin vermem,bırak sana dokunmayı yanına bile yaklaşamaz." Derken öfkeyle solumasına karşılık gülümsedim. O kadının her sözü beni korkutuyordu. Ama Zafir'e güveniyordum,avuç içimi defalarca öptü.

 

Telefonu çalınca ellerimizi ayırdı.

 

"Efendim?" Diye açtığında yüzündeki sıkıntı ve gözlerini kaçırması kaşlarımı çatmama sebebiyet verdi.

 

"İyiyim sağ ol sen?" Gözlerimi üzerinden ayırıp etrafta gezdirdim.

 

"Evet biliyorum,tamam o zaman bir saat sonra görüşürüz." Aramayı sonlandırdı ve telefonunu bırakmadan yeni bir arama yaptı.

 

"Kadir,arabayı hazırlayın gidelim.

 

Merakla ona bakarken gözleri bana döndü.

 

Göz kırptığında sordum. "Nereye?"

 

"Fizyoterapist aradı,randevum var bugün oraya gideceğim. Sen istersen kal burada ya da..." sustu ve öylesine etrafa bakındı.

 

"Ben de geleyim mi seninle?" Heyecanla atıldığım soruya şüphe ve biraz da isteksizce baktı.

 

"Güzelim,gelmesen?" Rica eder gibi sormasıyla biraz da hevesim kırıldı.

 

Kaşlarım havalandı. "Neden ki?" Diye nazlandım birazcık.

 

"Kendim gitsem daha iyi,rahat edebileceğimi sanmıyorum ama çok istiyorsan..?" Pek istemiyordu. Bu yüzden zorlamadım ve kararına saygı duydum.

 

"Yok yok sen git o zaman,ben de bir bizim kafeye uğrarım. Ne zaman biter tedavin?" Diye sorduğumda eşyalarını aldı.

 

"İki saat sürer." Dedi. Başımla onayladım ve ben de ayağa kalktım.

 

"Çocuklar nereye?" Diyerek ellerinde içeceklerle gelen anneme iyice mahçup olmuştum.

 

"Anne kusura bakma ya lafa daldık ben yardım da edemedim. Olmadı böyle." Dedik üzüntüyle.

 

"Ay kızım yok,ne mahçubu duymayayım şu sözü bak. Bozuşuruz vallahi."

 

Zafir sözü devraldı.

 

"Anne,gidelim. Ben Alple fizyoterapistin yanına geçeceğim. Almina da işlerini halletsin. Uğrarız yine." Dediğinde "İyi madem,dikkat edin çocuklarım." Diyerek sırayla bize sarıldı Mihriban anne.

 

"Sen de dikkat et,dinlen lütfen." Dedim.

 

"Tamam kızım." Diyerek karşılık verdi ve oğluna sarıldı.

 

"Hadi Allah'a emanet." Diyen Zafir'e yardımcı olup bahçeden ilerledik. Kadirler görüp yardıma geldiler ve Zafir'i arabanın yanına getirdiler.

 

Orada duraksadık.

 

O destek alarak ayağa kalktı ve kendi çabasıyla bana doğru bir adım attı. Gözlerim mutlulukla yaşarırken gülüyordum.

 

Kollarımı beline sarıp benden destek almasını sağladım.

 

"Meleğim,dikkat et kendine. Çok geç kalma. Hatta adamlardan biri seninle gelsin." Dedi sarılırken. Göz devirip kendim biraz geri çekildim.

 

"Yok sevgilim gerek yok,zaten üç mahalle arkaya gideceğim. Bir saat durur eve geçerim. Merak etme, asıl sen dikkat et tamam mı? Bir an önce yürüyüp mesleğime döneceğim diye kendini zorlama Zafir. Kızarım bak." Dedim kaşlarımı çatıp.

 

Başını geriye atıp kahkaha attı.

 

"Tamam dişi aslan, çıkarma pençelerini." Dedi.

 

"Çıkarırım,seni tanıyorum ben. Şimdi gider o iki saati üç-dört saate çıkarırsın sonra Allah korusun bir yerine bir şey olur bak, sakın Zafir. Sakın!" Dedim parmağımı doğrultup.

 

"Tamam hatun,kızma. Tamam." Sırıtıp belimdeki ellerini sıkılaştırdı.

 

Boynuma bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

"Bırakalım seni de." Başımı iki yana salladım.

 

"Yok biraz dinlenir öyle geçerim." Dedim. Başını salladı.

 

"Peki,dikkat et. Bir şey olursa ara." Dediğinde başımı salladım. "Sen de. Allah'a emanet ol." Dedim dudaklarımı büzüp. O kadar özlemiştim ki sanki iki saat değil bir ömür ayrı kalacakmışız gibi davranmaktan geri duramıyordum.

 

"Sen de." Bir adım geri attı ve sonra bir adım daha atıp arabaya doğru yürür gibi oldu ama yapamadı bu yüzden benimle birlikte Kadir de destek oldu ve arabay oturttuk.

 

"Alp'e selam söyle." Dedim geri çekilip.

 

"Söylerim." Dedikten sonra alnıma bir öpücük bıraktı.

 

Hepsi arabaya binip giderken ben de evime geçtim. Ağrıyan bedenime iyi geleceğini umut ederek duşa girdim. Beynimde Berivan Algan'ın sesi yankı yaptığından bir an önce ya bu evden çıkıp kafamı dağıtmalı ya da uyumalıydım.

 

Bedenimi durulayıp banyodan çıktım ve üzerimi giyinip saçlarımı kuruladım. Kafeye uğrasam iyi olacaktı.

 

Makyajımı yaparken bir yandan da Tuana'yı aradım.

 

"Nerdesin kız?" Dedim neşeyle.

 

"Ay sorma,Kaanla gezdik tozduk yorgunluktan canım çıktı ama kafeye geldim. Sen napıyorsun neredesin?" Dedi bezginlikle.

 

Kıkırdadım.

 

"İyi evdeyim de kafeye geçecektim. Oradaysan direkt geliyorum." Dedim.

 

"Gel gel, azıcık laflarız. Bekliyorum." Dedi ve kapattı.

 

Eşyalarımı alıp indim ve arabama atlayıp kafeye geçtim.

 

"Selam!" Diyerek girdiğimde masada oturan Tuana içeceğini yudumluyordu.

 

"Hoş geldin!" Dedi gülerek. Hemen oturup kendime de içecek bir şeyler söyledim.

 

"Ee anlat bakalım,yorgun gibisin bir sorun yok değil mi?" Dedim şüpheyle.

 

Başını iki yana salladı, kıvırcık saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.

 

"Yok yok,bir sorun yok. Dedim ya Kaan beni oradan oraya gezdirdi. Bugün izinliymiş yarın göreve gideceklermiş galiba. Gayet de iyiyiz bir sorun yok bebek. Sen napıyorsun, nasıl gidiyor?" Diyerek Zafir'i kastetti.

 

Heyecanla sırıttım.

 

"Hadi canım." Şaşkınlıkla ağzını kapattı.

 

"Ay barıştınız mı? Biliyorum ben bu bakışı,anlat anlat hemen." Dedi heyecanla.

 

Omuz silktim ve yutkundum.

 

"Affettim,bilmiyorum zaten özlemiştim bir de bugün Berivan Algan geldi." Gözleri büyüdü.

 

"Atıyorsun." Dedi inanmazca. "Ne yüzle gelmiş o cadı?" Dudaklarımı büzdüm. Sıkıntılı bir nefes aldım.

 

"Yanında bir kadınla geldi, kadın hamile falan. Çıktı böyle,biz Mihriban annedeydik. 'Bu kadın senin oğluna hamile,' dedi Zafir'e. Şok olduk,elim ayağım titredi ama kalbim nasıl hızlı atıyor. İnanmadım tabi ki, öyle bir şey olacağını hiç düşünmedim. Geçtim karşısına bir güzel konuştum. Sonra çekti gitti,kadını da tehdit etmiş,ona yardım edeceğimi söyledim. Böyle..." diyip sustum.

 

"Manyağa bak,ee Boran bir şey demedi mi?" Diye sordu merakla.

 

"Dedi,hem o an çok sinirlendi hem de babaannesi gidince benimle konuştu. Öyle bir durumun asla söz konusu olmayacağını falan söyledi ki ben de sana inanıyorum zaten dedim." Mutlulukla gülümsedi.

 

"Bu sayede mi affettin onu?" Dedi.

 

Kaşlarımı kaldırdım. "Yok,Berivan Algan'ın önünde kısa bir oyun döndürdüm. Tıpkı Zafir'in bana yaptığı gibi..." sustuğumda o tamamladı. "Bu sayede de Boran'a hak verdin." Başımı salladım. "Aynen öyle." Dedim.

 

"Çok sevindim ya,bu kadın..." başını iki yana sallayıp gözlerini kıstı.

 

"Kenafir gözlü iblis,daha ne yapacak acaba. Ruh hastası mıdır nedir? Benim bildiğim böyle şeyler dizilerde oluyordu demek ki gerçekmiş." Dediğinde kahkaha attım, çok komik kızmıştı.

 

"Öyleymiş. Ben sana şey diyecektim. Şimdi Zafir'e söylemedim sürpriz olsun istiyorum ama sen de şimdi Kaanlar yarın göreve gidecek dedin. Ben Zafir'in arkadaşlarını yani timi,yemeğe davet etmeyi düşündüm. Bugün yapsak yetişir mi ki? Hem Zafir için moral olur hem timdekilere iyi gelir. Nasıl fikir?" Ellerini birbirine vurdu.

 

"Harika fikir,bizim evde mi yapacağız?" Bilmem der gibi dudaklarımı büktüm.

 

"Aslında Zafir'in evinde yaparız diye düşündüm o şimdi Alple fizyoterapistin yanına gitti iki saat yok ama Alp'e söyleriz o akşama kadar oyalar onu sonra timdekileri çağırırız." Dedim.

 

"Olur hatta mangal falan mı yapsak? Kaan'a söylerim, kaç gündür mangal mangal diye sayıklıyordu nasıl fikir?"

 

Güzel fikirdi biraz düşündüm açıkçası maddi açıdan zorlamayı istemiyordum kimseyi ama durumlarımız da iyiydi bu yüzden sıkıntı etmedim.

 

"Tamam o zaman sen bir Kaan'a sor,o da timdekilere söylerse sevinirim ben de numaraları yok birkaçı hariç... Ben de ona göre Alp'i arayayım da Zafir'i oyalasın biraz geç gelsinler. Timdekiler geldikten sonra." Dedim kalbim kuş gibi çırpınırken. Sanki her şey yoluna giriyor gibi hissediyordum,bu iyi geliyordu.

 

"Hemen arıyorum." Dedi ve telefonla görüşmeye başladı. Dikkatle onu izliyordum.

 

"Alo aşkım? Naber?"

 

"İyi ben de Almina ile oturuyorduk da sana şey diyecektim. Almina dedi ki bugün Boran'ın evinde mangal yapsak,timdekileri de çağırsak nasıl olur?" Bir süre bekledi ve mutlulukla gülümseyip bana eliyle tamam işareti yaptı. Ben de gülümseyip ayağa kalktım ve Alp'i aradım.

 

"Efendim yengo?" Dediğinde güldüm.

 

"Naber Alp?" Dedim.

 

"İyidir, seninkini bekliyorum yenice girdi de. Sen napıyorsun?"

 

"İyi ben de,şey diyecektim. Bugün Zafir'in evinde mangal yapalım diyoruz,timdekileri falan da çağıracağız ama Zafir'e sürpriz olsun istiyorum. Bu yüzden sen çıkışta bir iki saat oyalasan olur mu? Sonra da birlikte gelirsiniz." Dedim.

 

"Hay hay,o iş ben de. Şimdiden acıktım bak keşke mangal demeseydin. Dur dur,neyse ben oyalarım onu merak etme sen. Bir şey lazım mı, yardım edilecek bir şey falan varsa..?" Başımı iki yana salladım,sanki görecekti de.

 

"Yok yok hiç gerek yok. Haberi olmasın yeter." Dedim masaya dönerken.

 

"Tamamdır orası bende yengelerin birincisi sen merak etme. Kolay gelsin sana." Dediğinde teşekkür edip kapattım.

 

"Tamamdır görüşürüz." Diyen Tuana da aramaya son verdi.

 

"Ne oldu?" Dedim.

 

"Tamam dedi,timdekilerle berabermiş zaten. Sen uzaklaştığında onlarla konuştu birkaçı hariç hepsi geliyor. Mangal işi erkeklerde masa işi bizde. Sen ne yaptın?" Dedi hesabı isterken.

 

Kendi mekanımız da olsa hesap öderdik.

 

"Alple konuştum,o da tamam dedi oyalayacak onu. Ee gidelim o zaman." Dedim parayı bırakırken.

 

"Afiyet olsun patroniçeler." Yeşim'e tebessüm edip teşekkür ettik.

 

"Üzerimizi değiştirip rahat bir şeyler giyelim. Oradan da geçeriz." Dedi Tuana. Onu onaylarken telefonumdan Suzan teyzeyi aradım ve eksikleri öğrenip bugünkü organizasyon için haber verdim.

 

Eve geçtiğimizde hızlıca hazırlanıp rahat giyindik ve oradan da markete geçip eksikleri aldık. Tuana,kafeden tatlı hazırlattı ve onu da aldıktan sonra Zafir'in evine geçtik,evimiz dediği evine.

 

"Kızım verin alayım." Suzan teyzeyi duymazdan gelip eşyaları mutfağa taşıdık ve hemen ellerimizi yıkayıp yardım etmek için işe koyulduk.

 

Tuana salataları hallederken ben mezeleri yapıyordum. Suzan teyze sabahtan sulu yemek yaptığı için şimdi sadece aperatif bir şeyler hazırlıyordu. Alp'in geldiğinde susmadığını, aç olduğu için herkese sataşacağını söylemişti.

 

Aradan bir saat geçtiğinde ise Suzan teyze müsade isteyip gitmişti, kalması için ısrar etsek de bugün Mihriban annem onu yemeğe çağırmıştı. Mihriban annemi arasak da gelmek istememiş gençlerle ne işim olur diyerek Suzan teyzeyi çağırma konusunda ısrar etmişti. Biz de üstelemedik.

 

"Bu da tamam." Dedim haydariyi de bitirdikten sonra.

 

Gözüm saate kaydığında aklıma Zafir düştü,sanki çıkıyormuş gibi... Acaba nasıl hissediyordu,iyi miydi ki? Kendi fazla zorlamasaydı bari, umarım beni dinlemiştir.

 

"Aşkım masayı hazırla istersen. Kaanlar geliyormuş." Diyen Tuanayla düşüncelerimi kenara bırakıp yemek masasını hazırlamaya koyuldum.

 

"Koştum." Diyerek ellerimdeki örtüyü yemek masasına serdim. Hava güzel gibiydi o yüzden bahçeyi hazırlama kararı almıştık. Örtüyü serip yemek takımlarını dizdim. Sonrasındaysa Tuanayla yiyecekleri taşımaya başladık. Bu sırada da Kaanlar geldi.

 

"Hoş geldiniz!" Diyerek heyecan ve neşeyle konuştum.

 

"Hoş bulduk yenge!" Hepsi bir ağızdan konuşunca cidden asker olmadıklarını bilsem bile kesin asker hepsi, derdim.

 

"Oo sofraya bak!" Diyen Fatih ile güldüm.

 

Yanında isminin Emre olduğunu hatırladığım adam onu omzundan tutup sabitledi. Fatih'in gözleri masadayken ağzını açmış ve dilini dışarıya çıkarmıştı.

 

"Yavaş ol lan,terbiyesiz."

 

Emre'nin konuşmasıyla yüz ifadesini düzeltip göz deviren Fatih bana bakıp gülümseyerek kollarını açtı ve yürümeye başladı. Kaan ve Salih hemen mangalı yakmışlardı. Emre ise başını iki yana sallayarak Fatih'e bakıyordu.

 

"Yengem,bu masayı sen mi hazırladın?" Kollarıma atılıp bana sımsıkı sarıldığında istemsizce gülerek ben de ona sarıldım. Fatihle beraber, Zafir yaralandığında kardeş gibi olmuştuk ve uzun zamandır onu da timdekileri de görmüyordum,hepsini özlemiştim.

 

"Biz hazırladık Fatih." Diyerek geri çekildim. Gözleri yan tarafta Kaan ile sarılan Tuana'yı buldu.

 

Üzerlerine koşarak Kaan'ı Tuanadan ayırdı.

 

"Çekilir misin komutan adam?!" Kızgın tonla söylerken çekinmesi bile onu durdurmamış Tuana'ya sarılmıştı.

 

"Yenge!" Diyerek bir anda ağlamaya başlayınca şaşkın şaşkın baktım, yüzüm dehşet bir ifadeye büründü. Bir anda başını kaldırıp bana baktı ve bu sefer de bana doğru koştu. "Yenge." Diyerek sarılıp şaka mı yoksa gerçek mi anlayamadığım bir şekilde ağlamaya başladı.

 

Tuana'ya tekrar baktığında gözlerini sildi. Herkes dehşet içinde ona bakıyor, bütün işlerini bir kenara koymuş bir şekilde onu izliyordu.

 

"Beni,beni daha önce kimse bu kadar önemsemedi!" Keloğlandaki Uzun gibi ağlamasıyla hâlâ dehşete düşmüş halde onu izliyorduk.

 

"Havada,karada,denizde,çölde,çatakta,

batakta,her zaman ve her yerde... Dur yanlış oldu. Dağda aç aç gezmekten yorulmuştum yengelerim! Ben,ben ilk önce başlasam olur mu? Nolur nolur!" Dediğinde Tuanayla birbirimize baktık. Kaan göz devirip oflayarak mangal işine devam etti ki Salih hiç umursamadan etleri hazırlıyordu.

 

Emre yanıma yaklaştı ve yanımdan geçerken "Sakın izin vermeyin yenge." diye fısıldadı. Zor da olsa başımı iki yana salladım.

 

"Fatih,ben..." Konuşamadım çünkü bahçeye yanaşan araba motorunun sesini duydum. Hemen elimdeki peçeteyi masaya bıraktım ve yavaş,ürkek adımlarla ön bahçeye doğru geçmeye çalıştım. Ama yarı yolda beni,Zafir ve Alp karşıladı. Zafir ayaktaydı,koltuk değnekleri vardı ama sandalyesi yoktu. Destek alarak yürüyor buna rağmen gayet de hızlı bir şekilde bana doğru geliyordu.

 

Alp ise temkinli adımlarla yanında duruyordu.

 

Zafir beni gördüğünde şaşırıp duraksadı sonrasındaysa gözleri arkama doğru kaydı. Bizimkiler de şaşkın şaşkın ona bakarken kimsenin Zafir'in az da olsa yürüdüğünü bilmediğini fark ettim. Bir tek Kaan,Tuana ve ben biliyorduk.

 

"Siz?" Diyerek fısıldadı ama dudaklarını okuyabildim. Titreyen ellerimi yumruk yaptım nedense heyecanlanmıştım, yürümesi içimdeki umut tohumlarını yeşerttiğinden de olabilirdi. Hızlı iyileşiyordu.

 

Terleyen avuç içimi eşofmanıma sürtüp heyecanla gülümsedim. "Sürpriz!" Dedim yarım ağız. Yüzündeki şaşkınlık yerini tebessüme bıraktığında arkamdan alkış sesleri yükseldi. Buna anlam veremedim ama arkadaşlarımızın işgüzarlığı olsa gerekti.

 

Zafir bana doğru yürürken gözlerimiz birbirine tutunuyordu. Oldukça derin bakması beni içine doğru çekerken önümde durup koltuk değneklerini Alp'e verdi. Alp onları alırken diğerleriyle selamlaşıyordu. Bense heyecandan sadece Zafir'e odaklanmıştım.

 

"Yürüyorsun." Kalbim küt küt atıyordu.

 

Utandı ve elini ensesine attı. "Destek alarak." Omuz silktim. "Olsun,bu mucize gibi." Dedim yerimde duramayarak.

 

"Senin gibi yani." Daha fazla beklemeden kollarımı boynuna doladım. Belime ellerini koyup başını boynuma gömdü. Derin derin soluklandı.

 

"Yoruldun mu,nasıl geçti?" Dedim.

 

"İyiydi,yorulmadım. Siz,siz neler yaptınız böyle?" Dedi geri çekilip etrafa bakarak. Pek bir şey yapmamıştık ki. Ama Zafir ben gittikten sonra yalnız kalınca üstüne üstlük bir de başına bu durum gelip iyice yalnızlaşınca bu bile ona çok gelmişti. Ona kıyamıyordum, utangaç ve masum gülümsemesi bir erkeğe yakışıyorsa Zafir bunun başını çekiyordu.

 

Alp'ten değneklerini aldığında ilk önce Alp'e sarıldım. "Teşekkür ederim." Dedim usulca. "Rica ederim yengeciğim." Dediğinde gülümseyip geri çekildim.

 

"Ne için teşekkür ettin?" Dediğinde bizi duyduğunu anladım. Alp diğerlerinin sohbetine katılırken biz kenarda dikeliyordu.

 

"Seni oyaladığı için." Dedim gülüp.

 

Kaşlarını çatarak güldü. "O yüzden bir saat boyunca gezindik." Dedi.

 

"Hıhı." Diyerek başımı aşağı yukarı salladım. İçimdeki coşkuyla koluna dokunup çekiştirdim. "Gel hadi,otur biraz." Dedim. O yavaş adımlarla masaya geçti ve oturdu.

 

Fatih hemen Zafir'e sarıldı. "Komutanım! Kurban verene,komutanım. Kurban verene!" Diyerek yine ağıtlar yakar gibi ağlaması ile bu sefer hepimiz güldük. Zafir de güldüğünde,eskiden olsa yalancıktan kızardı,onu ne kadar özlediğini anladım.

 

"Ben de 1453,ben de." Derken sanırım birbirlerini özlediklerini 'erkek dilinde' tarif etmişlerdi.

 

"Abi iyileşmişsin." Diyen Salih de Zafir'e sarıldı.

 

"Az kaldı diyelim." Dedi.

 

"İyi tabi ya,ne sandınız oğlum koskoca yüzbaşı!" Diyen Kaan mangalı yelliyordu.

 

"Tekrar geçmiş olsun komutanım, umarım bir an önce aramıza dönersiniz." Emre'nin böyle saygılı olması ve bunu hiçbir şekilde bozmaması değişik şekilde tatlı geliyordu. Emre gerçekten de çok temiz kalpli bir adamdı.

 

"Sağ ol aslanım." Dedi Zafir.

 

"Abi,Orhan abinin selamı vardı sana." Dediğinde Salih'e döndüm.

 

"Sahi Orhan abi neden gelmedi bir sorun yoktur umarım." Dedim. Salih başını iki yana salladı. "Yok yenge,eşiyle vakit geçirmek istedi yarın göreve çıkıyoruz ya ondan."

 

Üzülürken "Yaa,keşke eşi de gelseydi." dedim.

 

"Eşi biraz grip olmuş ondan yoksa geleceklerdi." Dedi Kaan.

 

Üzülsem de bir şey diyemedim. Zafir'in üzerine durgunluk çöktüğünü fark edince nedenini anlayamadım. "Sevgilim?" Diye baktım sorar gibi.

 

Omzumdaki elimi tutup öpücük kondurdu.

 

"Yok bir şey." İç çekip gözlerimi kapatarak açtım.

 

"Burası olmak üzere herkes yerleşekoysun." Diyen Kaan ile ilk önce Fatih masaya oturdu sonra da diğerleri yerleşti.

 

"Keşke Kemal amcayı da çağırsaydık, gerçekten telaştan hiç aklıma gelmedi ya." Dedim üzüntüyle.

 

"Biz söyledik ama onun görüşmeleri varmış yine de size selamı vardı ha bir de Almina,seni yakın bir zamanda yanına bekliyor." Kaşlarım çatılsa da tamam dedim.

 

"Evvet! Hanımlar beyler,buyrun bakalım." Diyen Kaan ile herkes masaya oturdu.

 

"Afiyet olsun." Dedik Tuanayla aynı anda ve bu duruma güldük.

 

"Ellerinize sağlık,vallahi nasıl acıkmışım anlatamam." Fatih'e cevap Salih'ten geldi.

 

"Anlatmana gerek yok görüyoruz." Masada herkes bu duruma gülerken Fatih ters ters bakmış ama tabağına gömülüp yemeğine devam etmişti.

 

Emre "Her şey çok güzel olmuş ellerinize sağlık." demişti. Ona gülümsedim.

 

"Afiyet olsun." Diyen Tuana da Kaan'ın ona uzattığı dürümü yiyordu.

 

Zafir'e doğru döndüğümde bir şeyler yese de gözleri arkadaşlarındaydı ve özlemle bakıyordu. Bu durum aniden gözlerimin dolmasına neden oldu ve Zafir onu izlediğimi bildiği için aniden bana dönüp bu halimi gördü.

 

Kaşları dümdüz bir hâl alırken yaklaşıp fısıldadı.

 

"Ne oldu,bir şeyden mi rahatsız oldun?" Endişesine bile üzülüyordum. Kalbinden öperim adam...

 

"Hayır,sadece... Az kaldı Zafir,sen de geri döneceksin oraya. Sen oraya, arkadaşlarının yanına,bordo berene aitsin. Yapma böyle n'olur hem bak hep bir aradayız,sen böyle dalgın durunca üzülüyorum." Duygularımı açıkça ifade ettiğimi düşünüyordum,ondan bir şey gizlemek,hislerimi saklı tutmak da istemiyordum. Çünkü ondan da bunu yapmasını bekliyordum.

 

Temiz olan sol elini yanağımda gezdirdi.

 

"Biliyorum,haklısın. Seni üzdüm, özür dilerim. Ve teşekkür ederim,tekrardan beni hayata döndürdüğün için,bu sürprizin için." Demiş gülümsemişti.

 

"Aa! Aa! Olmaz,aa! Yeter ama haa! Hey,aile var buradaa! Aa!" Diyen Fatih ile irkilip geri çekildim ikimiz de ona dönerken Kaan ona masada bulunan küçük süs biberini atmıştı,Fatih asker olmanın getirisiyle kendine gelmeden biberi tuttu.

 

"Anırıp durma lan eşek gibi,yemek yemek diye kızların omzunda ağlıyordun ye işte." Dedi.

 

"Yiyorum ya komutanım." Diyen Fatih o süs biberini ağzına atmak için harekete geçince her şey ağır çekime alınmış gibi oldu. Tuanayla biz yerimizden aniden kalkıp Fatih'e bağırsak da durmadı.

 

"Fatih,dur!"

 

"Yeme onu!"

 

Fatih ağır çekim gibi geçen o anda o biberin hepsini ağzına attı ve hızlı hızlı çiğnedi. Bunu yaparken bize anlam vermemişti.

 

"Yavrum?" Diye soran Zafir'e başımı iki yana sallayarak baktım.

 

Fatih neden 'dur' dediğimizi anlamaya başlamış olacak ki kızarmaya başlayan gözleriyle öksürük krizine girdi.

 

"Ne-..." nefes alamıyor öksürüyordu ve kıpkırmızı olmuştu.

 

"Neden?" Bir şey söylemeye çalışsa da ciğerini teslim eder gibi öksürerek arka arkaya herkesin içeceklerinden sormadan içti, ardından hızını alamayıp dilini dışarıya çıkardı ve bahçede bağıra bağıra koşmaya başladı.

 

Tuana elini alnına vururken ben başımı Zafir'in omzuna doğru koydum ve gözlerimi sımsıkı yumdum. O biberler çok acıydı ve biz onları mezelerde tat versin diye kullanmıştık. Sonraya da yanında süs olsun diye koymuştuk ki yiyen de temkinli olsun diye sadece bir taneydi.

 

"Yandım aney!" Bağırışları duyan korumalar arka bahçeye koşuştururken herkes Fatih'e gülüyordu.

 

"Bu benden de uçuk lan." Diyen Alp'e baktım.

 

Zafir elini kaldırıp Kadirleri durdurdu.

 

"Yok bir şey." Diye seslendiğinde adamlar garip garip bakarak geri gittiler.

 

Gülmekten yanaklarım ağrımaya başlamıştı.

 

"Aferin benim bebeğime,demek bu senin omzunda ağladı? Gösterirdim ben ona da sen hallettin." Zafir kolunu bana sarıp keyifli keyifli göğsüne çekti.

 

"Senin verdiklerinden de ağır oldu." Diyen Kaan ile güldüler.

 

"Oğlum,cırcır olmasın bu. Yarın göreve gideceklermiş." Alp'in sözüyle hem utandım hem de hak verdim. Sağlığı önemliydi, gırgır şamata da bir yanaydı.

 

Zafir dilini damağına çarptırdı ve itiraz nidası çıkardı.

 

"Kurbağa yiyen herife bu koymaz." Dediğinde Zafir'in kurbağadan korktuğunu pardon 'nefret' ettiğini hatırladım. Acaba bu yüzden miydi ki? Yani kurbağa yemeye maruz kaldığı için falan mıydı?

 

"O da doğru." Diyen Alp geriye yaslandı.

 

"Fatin gel,gel tatlı ye biraz." Tuana mutfağa giderken Fatih koşarak peşinden gitti. Yazık olmuştu çocuğa.

 

"Ben de bir bakayım da beni suçlamasın." Kaan da gittiğinde sofradakiler ayrı bir muhabbete dalmış tıptan konuşuyorlardı.

 

"Kurbağadan bu yüzden mi korkuyordun?" Dedim.

 

Bana ters bir bakış attığında güldüm.

 

"Pardon, nefret ediyordun?"

 

Burnuma fiske vurup güldü.

 

"Evet küçük hanım." Demişti.

 

Meraklanıp "Yaa,anlatsana biraz." demiştim.

 

"Sonra anlatayım olur mu?" Saçlarımı temiz olan parmaklarıyla geriye çekti. O u başımla onayladım ve tebessümle önüme döndüm.

 

"Ee komutanım siz nasılsınız? Gerçi sık sık konuşuyoruz ama..." Salih'in bunu demesine şaşırdım görüştüklerini bilmiyordum. Bu olaydan sonra kendini fazlasıyla içine kapatmıştı.

 

"Görüşüyor muydunuz,ben bilmiyordum." Hepsi bir anda bana döndüğünde utanarak gözlerimi kaçırdım.

 

"Şey pardon, şaşırdım da biraz. Ben,timden kısa süreliğine ayrılınca konuşmuyorsunuz zannettim." Diye kendimi açıkladım.

 

Salih hemen tebessüm etti ve suyundan bir yudum aldı. "Yok olur mu öyle şey,o hâlâ bizim komutanımız. Sadece kısa bir ara verdi o kadar, sık sık konuşuyorduk yani Boran ne kadar açarsa."

 

Başımı sallayıp onları sessizce dinlemeye devam ettim.

 

"Ne yapayım oğlum,kimseyle görüşmek istemiyordum. Size özel değildi, ayrıca açtığıma dua edin." Zafir'in bu sözüne güldüler.

 

"Komutanım,çabuk toparlamışsınız. Bir haftaya varmaz dönersiniz aramıza." Demişti Emre.

 

Başını eğip kaldırdı ve gözlerini açıp kapadı.

 

"İnşallah teğmen,bakalım."

 

"Çok şükür bismillah." Fatih'in kısılan sesini duyduğumda kıkırdadım. "Hallettik." Tuana bunu bana bakıp söylemişti. "İyi bari,iyi misin Fatih?" Dedim.

 

"Ne iyisi yenge,ölüyordum. Hayır anlamadım ki,Kaan çok zevzeklik yaptığım için Allah'ın dilimi bu dünyada da yakma kararı aldığını söyledi. Zevzek miyim ki ben? Siz söylemeden ben söyleyeyim evet zevzeğim." Diyerek tim arkadaşlarına baktı.

 

"Nasıl da biliyor kendini." Salih ile Zafir gülmüştü bu duruma.

 

"Sizin gibi arkadaş olmaz olsun be,şaka yaptım ya. Özledim vallahi komutanım,bir an önce dönün." Demişti.

 

"Az kaldı Fatih,merak etme yine burnundan getirecektir. Bu günlerin tadını çıkar sen." Demişti Emre.

 

"Boran hayırlı olsun bu arada daha iyi gördüm seni. Arada kaynadı söyleyemedim." Tuana bunları derken ben yavaştan ayaklandım. Gözleri bana kayan Zafir telaşla elimi tuttu bu yüzden duraksadım.

 

"Sağ ol kardeşim,daha iyiyim." Demişti. Soran gözlerle "Ne oldu?" Diyerek baktım ona.

 

Dudaklarını yaladı. "Nereye?"

 

"Mutfağa, burayı toparlayalım da rahatça oturalım." Demiştim.

 

"Toparlarız beraber, hiçbir şey yemedin." Dediğinde düşüncesine gözlerimden kalpler fışkırarak baktım.

 

"Yedim ben sevgilim,merak etme."

 

Bizimkiler de ayaklandığında hep beraber etrafı topladık. Bulaşıkları makineye dizip bazısını ellerimizde yıkadık. Sonra ise ben kahve yaparken diğerleri bahçeye oturup tatlıların yemeye devam ettiler. Zafir de bu süreçte bahçede yürüme egzersizi yapmıştı.

 

Mutfak kapısında onun varlığını hissederken usulca başımı çevirip baktım.

 

Gülümsedim ve saçlarımı geriye attım. "Ne yapıyorsun,gelsene." Çağırmam ile yaslandığı duvardan ayrılıp bana doğru geldi,koltuk değneklerini usulca kenara dayarken elleriyle tezgaha tutunmuş öyle yürümüştü.

 

"Kafayı yedirteceksin bana sen." Dudaklarımı dişleyip ona baktım.

 

"Nedenmiş o?" Cilveli sorumla dudaklarını yalayıp iç çekti.

 

Etrafa bakınıp eğildi ve şak diye dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı.

 

Telaşla etrafa bakındım. "Zafir,ne yapıyorsun biri görecek," telaşla hızlı hızlı konuşmuştum.

 

"Burası bizim evimiz ve özgür olamayacaksak niye evimizdeyiz?" Şairane sözlerine ve rahatlığına şaşkın şaşkın baktım.

 

"Tamam sevgilim haklısın öyle ama yine de misafirlerimiz var." Omuz silkip kenarda duran kajudan ağzına attı.

 

"Bana ne? Misafirliğin kısası makbuldür. Hem sen benim evime de çok yakışıyorsun ne yapsak seni kuleye falan mı kapatsak." Gözlerini öylesine mutfakta dolandırırken ben ise onu sürüyordum. Yakışıklılığı her geçen gün artıyor muydu yoksa benim sevgim mi artıyordu anlamıyordum?

 

Cevap veriyorum:

 

c)hepsi.

 

"Yok biz öyle yapmayalım,misafirlerimize ikramlarda bulunalım. Sonra prenses evine gidip uyusun,sabah da işine gücüne gitsin. Akşam tekrar kuleye gelir,prensle uyurlar. Olur mu?" Kahveleri fincanlara katmıştım.

 

"Hıımm..."

 

İşte şu ses tonu ve genizden gelen bu sesi beni kendine mest ediyordu.

 

"Hıhım." Dedim dudaklarına bakarken.

 

"Sıcak." Dedim birden bire. Ortam alev almaya başladı Zafir.

 

"Çok..." başımı salladım.

 

"Soğumasın." Dedim sonra bir dilek dilercesine.

 

"Soğumaz,korkma." Dedi.

 

"Kahveler Yemen'den falan geliyor zaar." Diyen Fatih'in sesi bahçeden duyulunca irkilip kendime geldim ve hızla tepsiye baktım.

 

"Kahveler yani,kahveler soğumasın,sıcak. Ben bir götüreyim." Kaçarcasına çıktığım mutfaktan bahçeye geçtim. "Geldim,geldim." Diyerek kahveleri dağıttım ve boş olan yere geçtim. Zafir de arkamdan gelip yavaşça oturdu ve kahvesini aldı.

 

"Biz de dedik yeniden kahve çekirdeği toplayıp geliyorlar." Kahkaha atan Fatih'e kimse gülmedi. Bense gerginlikle gülmüş bulundum. Sonra Zafir'e baktığımda yanan yanaklarımın kızardığına emindim. O ise tatlı tatlı gülümsüyor yüzümü inceliyordu. Ne oldu ki,der gibi yüzüne baktığımda elindeki fincanı bıraktı ve beni göğsüne çekti.

 

"Yengene sataşma." Dedi Zafir.

 

Sonrasındaysa akşam; sohbetler muhabbetler,gırgır şamatayla geçti.

 

Herkes huzurluydu,mutluydu. Birkaç gündür hatta yaklaşık bir aydır üzerimizde olan bu yük biraz olsun hafiflemişti,tamamen kalkması ise Zafir iyileşince olacaktı. Emindim.

 

Gecenin sonunda herkesi uğurladıktan sonra Tuana,Kaan,Alp ve ben kaldık.

 

"Ben uçmak üzereyim pilot oldum gideyim artık. Kuzen,dikkat et.Yarın haberleşiriz." Alp ile Zafir vedalaşırken ben de Kaan ile vedalaşmıştım.

 

"Yenge, görüşürüz. Sağ olun her şey için, uğrarım yarın hastanede yanına." Demişti Alp.

 

"Sen de sağ ol. Uğra mutlaka." Dedikten sonra Alp de gitmişti.

 

"Biz de kaçalım, Tuana'yı eve bırakır sonra eve geçerim." Dedi Kaan.

 

"Tamam,gelirim ben de bir saate falan." Dedim Tuana'ya.

 

"Tamam bebeğim,iyi geceler Boran." Demişti Tuana.

 

"İyi geceler."

 

"Kaan dikkat edin, sakin başınıza bela almayın." Diye genel uyarısını da yapmıştı. Ve bunu bu gece bininci kez yapıyor olabilirdi.

 

Belki de kendi başına gelenlerden sonra arkadaşlarına bir şey olmasından korkuyor olabilirdi.

 

"Tamam abi,merak etme sen." Sonunda yalnız kaldığımızda aramızdaki sessiz anlaşmayla onun odasına çıktık.

 

Artık yürüyordu ve her ne olursa olsun bu çok mutlu ediyordu.

 

O üzerini değiştirirken ben de tabletten film açmıştım. Kısa süre sonra gelip yanıma uzandı. Ve beni göğsüne çekerken tableti kucağına bıraktı.

 

"Bugün için ne kadar teşekkür etsem az,ilk önce bana inanman sonrasında bu sürpriz. Hayatıma dokunduğun,her bir temasın için minnettarım sana." Boynumdan derin bir nefes almış tekrardan bana olan minnetini dillendirmişti.

 

"Sen yeter ki iyi ol, teşekküre gerek yok ki. Senin mutlu olman bana çok iyi geliyor içimde sanki renkler birbirine giriyor,senin hayatına dokunup renklendirmek istiyorum." Demiş alttan alttan ona bakarken elimi göğsünde gezdirmiştim.

 

"Kurban olduğum... Bakma şöyle, böyle konuşma. Kendimi zor tutuyorum." Kıkırdayıp geriye doğru kaydım.

 

"Bak ne diyeceğim." Diye bir anda söze girdim. Heyecandan ses tonumu ayarlayamazken soluklarım hızlandı.

 

"Söyle bakalım." Saçlarımı okşaması rahatlatırken heyecanım bir saniye bile azalmıyordu.

 

"Haftaya beni istemeye mi gelseniz?" Söylediğim şey onda deprem etkisi yaratırken kasılan bedenini hareket ettirmeyi bıraktı ve eli saçlarımın arasında durdu.

 

Şaşkınlıkla bana döndü dirseğini yatağa yaslayıp üstten bana baktı.

 

"Sen ciddi misin?" Başımı hevesle salladım.

 

"Neyi bekleyeceğiz ki,sen iyileşmem üzeresin haftaya kadar sen iyileşirsin ki bu sorun değil sonra alışverişi hallederiz,ailem buraya gelir hazır daha görevine geri dönmemişken hallederiz işte. Hem dedim ya ayrı olarak sözdür nişandır bunları istemiyorum hepsi bir arada olsun." Dedim gözlerindeki ışığa bakarak. İstemsizce güldü, hâlâ şaşkındı bu hâline ben de güldüm.

 

"Olur yavrum,konuşurum annemle. Sen nasıl istersen öyle olur." Yaklaşıp her bir kelimesinden sonra dudaklarıma minik minik buseler kondurdu. Kıkırdarken kollarımı boynuna doladım ve burnumu burnuna sürtüp dudaklarıyla gözleri arasında gözlerimi dolandırdım. Yüzüm gülümsemekten ağrımaya başlamıştı.

 

"Tamam sen yarın annenle konuş ben de bizimkilerle konuşayım sonra hazırlıklara başlanır bir tarih belirleriz." Kafamdaki planı ona da anlatmama başını salladı ve alnını alnıma yasladı.

 

"Sana kavuşmayı,sana bir an önce kavuşmayı öyle çok istiyorum ki... Tahmin bile edemezsin." Utansam da dudaklarını öpüp geri çekildim.

 

"Yaz girerken..." Merakla ona bakmaya başladığımda gözleri yüzümde gezindi.

 

"Eşim olmaya hazır mısın?" Demişti. Karnıma sancılar saplanırken aslında korktuğum evliliğe ne kadar da hevesli olduğumu fark ettim, artık onunla her an her saniye bir olmak istiyordum.

 

"Artık benimle yaşa,her saniye,her dakika benimle ol. Seninle uyuyup seninle uyanayım,güzel sesin evimizde yayılsın, senin kokunun olmadığı hiçbir yer kalmasın burada. Bir an önce Almina,bir an önce biz olalım. Çünkü ben sensiz yapamam." Dediğinde yutkundum.

 

"Seninle her anımı yaşamayı o kadar çok istiyorum ki..." dolan gözlerime rağmen yüzümde asılı duran tebessüm onun eseriydi. Sessiz sedasız birbirimizi izlerken ortamı bozan telefon sesiyle gözlerini kapatıp sinirle dişlerimi sıktı.

 

"Pardon." Alnımı öpüp telefonunu aldı. Kaşları çatılınca ben de onun gibi doğruldum. Aramayı hoparlöre aldı ve gözlerime baktı.

 

"Albayım?" Dediğinde Kemal amcanın aradığını anladım fakat gözlerim saate kaydığında bu saatte araması garip gelmişti. Normalde garipsemezdim ama Zafir göreve gidebilecek durumda değildi ki.

 

"Boran,karargaha gitmen gerekiyor." Şaşkınlıkla gözlerimi Zafir'e çevirdim, yüreğim korkuyla atmaya başladı oysaki birkaç saniye önce heyecanla çırpınıyordu.

 

Elini saçlarıma atıp rahatlamam için okşamaya başladı. "Emredersiniz komutanım fakat nedenini öğrenebilir miyim?" Dedi Zafir.

 

"Şehir dışındayım evlat ve üstlerimle görüştüğümde vardığımız kanı doğrultusunda üç timin bir arada çıkacağı yarınki görevi senin yönetmeni karar kıldık." İkimiz de şokla birbirimize bakarken Zafir'in gözlerine ulaşan ışık açık pencereden kayan bir kuyruklu yıldızdı.

 

Belki de dilekleri gerçek olmuştu,o gökyüzüne bakıp dilek dilerken ben de onun gece rengi gözlerinde kayan yıldızdan dilek tutmuştum. Ve bu dilek ikimiz içindi.

 

O kuyruklu yıldızın ileride bana ait bir hediye olacağından da bihaberdim.

 

***

 

Finitoo

 

Uzun oldu,biraz beklettim biliyorum ama konuları toparlamam gerektiğinden aklıma ilham verici olaylar gelmiyor ve yazamıyorum üzgünüm...

 

Yine de umarım beğenmişsinizdir ve sizleri beklettiğim için beni affedersiniz

 

Sizleri çoookk seviyorum ama lütfen yorum yapıp oy veriniz, böylece biraz olsun bana da moral oluyor ve bölüm yazabiliyorum

 

Bölümü nasıl buldunuz?

 

Gerçek olmasını istediğiniz dilekleriniz var mı,var ise paylaşabilirsiniz<3

 

Sizleri seviyorum, sağlıcakla kalın 💗

Loading...
0%