Yeni Üyelik
36.
Bölüm

35.Bölüm "MUTLULUK DÜŞÜ"

@dolunaydakigelgit_

 

Lütfen bol bol satır arası yorumlar yapalım ve oylarımızı verelim.

 

İyi okumalar diliyorum.

 

Sizleri çok seviyoruummmm

 

 

*

 

**

 

"Üniformanı hazırlayayım." Oturduğum yerden kalkarken Zafir sadece boşluğa dalmış bakıyordu. Belki de zihnindeki düşünce buhranı onu ele geçirdiği için olayı tam olarak kavrayamamıştı ya da kafasında başka soru işaretleri vardı. Ben hemen üniformasını hazır edip botlarını da koydum ve beresini çıkarıp hazırladım.

 

O da bu sırada yataktan yavaş yavaş kalkmaya başladı.

 

"Ne düşünüyorsun?" Dedim sesimdeki o çaresiz merakı gizleyememiştim.

 

Başını iki yana sallayıp gözlerime, gözlerini kısarak baktı.

 

"Bu işte bir iş var." Tamam ben de şaşırmıştım ama bu normaldi,bu saatte gitmesi, görevi ve timi yönetmesi bence bir soru işareti olacak konular değildi.

 

"Sevgilim,ne güzel görevine döndün sadece bedenen daha hazır değilsin ona da tekrardan hazırlanıp gireceksin bunda herhangi bir sorun göremiyorum. Sen neyden süpheleniyorsun?"

 

O üzerini çıkarıp değiştirmeye başlarken ayakta kendiliğinden durabildiği için özlemle onu izliyor ve içimden Rabb'ime şükürler ediyordum.

 

"Bilmiyorum,zorunlu izinli olan ve görevi askıda olan bir askeri çağırmaları özellikle de tekrardan tim yönetimini bana vermeleri şüphelendirdi." Ellerinden tutup banyoya sürükledim,tıraş olmalıydı kısıtlı vaktimiz olsa da ben yapmak istiyordum.

 

Peşimden gelirken koltuk değnekleriyle yürüyordu onu banyodaki taburenin üzerine oturttum ve banyo dolabından tıraş makinelerini çıkardım. Yere örtü serdikten sonra da boynuna havlu asmıştım.

 

"Ver ben yapayım." Dediğinde yüzüne köpük sürüyordum.

 

"Ya ben yapmak istiyordum." Dediğimde sessiz sessiz yaparken ona sormasan ikna etmiş olduğumu hatta düşünceleri yüzünden banyoya geldiğimizi bile fark etmediğini düşünmüştüm.

 

"Vaktim yok çiçeğim, yapayım da gideyim." Dediginde hevesim kırılsa da bir şey demedim. O uzun biyunun ve oturduğu taburenin uzunluğu aracılığıyla aynada kendini gördüğünden kolayca salak tıraşı olmuştu. Ayağa kalkıp yüzünü yıkadı ve kokusuna bayıldığım o losyondan sürdü. Ben yerdeki örtüyü ve havluyu temizleyip kirli sepetine attım ve etrafı toparladım o da odasına geri dönmüştü. Ellerimi yıkayıp odaya geri döndüğümde üniformasını giydiğini gördüm.Tıraş olduğu için hiçbir sıkıntı olmadan hazırlanmıştı ve yatakta oturuyordu.

 

Eğilip ellerime botlarını aldım o yatakta oturup üzerine zimmetli eşyalarını yerleştirirken ben de önünde eğildim ve ilk önce çoraplarını giydirmeye başladım.

 

"Sevgilim yüzündeki gergin ifadeyi siler misin? Bir şey olduğunu sanmıyorum bence şüphelenecek bir sorun yok. Tabi ki haklısın kendi kafandaki düşüncelerde ama ben öyle bir sorun olduğunu düşünmüyorum." Eğilip kollarımdan tuttu.

 

"Kalkar mısın? Ben kendim giyerim." Dedi gözlerime ısrarla bakıp ama omuz silkip umursamadan işime devam ettim ve botlardan tekini aldım sonuçta tıraş etmeme de izin vermemişti,evet zamanı yoktu ve bununla inatlaşmazdım bunu yapmam şımarıkça bir hareket olurdu ama yine de onunla bir bebek gibi ilgilenmek istiyordum. Ne yapayım elimde değildi.

 

"Almina,hadi güzelim kalk da uğraştırma beni. Hoşlanmıyorum biliyorsun." Derken dişlerini farkında olmadan sıkıyordu. Onun önünde diz çökmemden hiçbir zaman hoşlanmamıştı biliyordum ama bunun diz çökmekle bir alakası yoktu ki...

 

Yine de oflayarak doğruldum.

 

"İyi al bakalım. Yiyecek bir şeyler hazırlayayım mı sana?" Dedim botunu ellerine tutuştururken.

 

"Hayır gerek yok, dağa çıkmıyorum sonuçta." Şakaya vurdurup da güldüğü konular aslında onun içerlediği ve üzüldüğü şeylerdi,çokça da özlem duyduğu bir gerçekti.

 

Omzuna taktığı beresi düşecek gibi olduğundan onu düzelttim. O da botlarını giyip doğruldu. Ayağa kalkıp koltuk değneklerini aldı ve eşyalarını da aldıktan sonra yürümeye başladı. Ben de peşinden paytak adımlarla onu takip ettim buradan eve geçerdim. Arkasından yürürken eşyalarımı da hızlıca almıştım.

 

"Kadir'e söyle seni eve bıraksın." Dedi merdivenleri inerken. Dudağımı büzüp o görmese de başımı salladım ve onaylar gibi mırıldandım. Kapıdan çıkmadan onu durdurdum. Öylece birbirimize bakarken utansam da parmak uçlarımda yükselip yanağına öpücük kondurdum ve derin bir nefes aldım.

 

Sakalları ona değişik bir imaj katıyordu evet ama bu halini de özlemiştim çünkü gamzeleri belli oluyordu.

 

Hafifçe güldüğünde ben daha parmak uçlarımdayken yüzünü çevirip hemencecik boynuma derin bir öpücük kondurdu. Aramızdaki sözsüz iletişime benim utangaç tebessümüm de katıldı.

 

Kapıdan çıktığımızda ikimiz de sessizdik artık havalar akşamları çok serin oluyordu bu sebepten titredim. Yan yana yürüdüğümüz için Zafir bunu fark edip önüme geçti çünkü rüzgar önümüzden esiyor beni üşütüyordu. Bana siper olması beni mutlu ederken o üşüdüğü için de üzülüyordum.

 

"Hasta olacaksın." Dedim arkasından.

 

Dilini damağına çarptırdı ve itiraz nidası çıkardı. "Bir şey olmaz." Kapıya geldiğimizde Kadir ve Erdem, Zafir'i görünce şaşırdılar.

 

"Abi?" Diyen Erdem heyecanlıydı.

 

"Karargaha gitmem gerekiyor. Kadir, Almina'yı eve bırakır mısın?" Dedi.

 

"Tabi abi başım gözüm üstüne, hayırlı görevler." Dedi ve başını sallayıp beni beklemek adına uzaklaştı.

 

"Ben hemen arabayı getireyim abi." Erdem resmen seke seke arabaya gitti. Hepsi Zafir'in göreve dönecek olmasına seviniyorlardı. Ben de...

 

Ama Zafir hâlâ kuşku içindeydi,bu beni de geriyordu ve istemeden de olsa korkuyordum.

 

"Dikkat et tamam mı? Bana mesaj at,merak ederim ben seni." Dedim ona dönüp ellerimi üniformasının üzerine koyarken.

 

Eğilip alnımı öptü bu sırada gözlerini kapatıp derin nefesler almıştı. Sonrasında geri çekilip gözlerini açtı ve dikkatlice bana baktı.

 

"Dikkat ediyorsun,eve varınca hemen dinlen. Seni seviyorum." Dedi. Üniformasının içinde,ayın aydınlattığı yüzündeki kısık bakışlarıyla ne kadar yakışıklı göründüğünün farkında mıydı?

 

"Ben de seni seviyorum, hayırlı görevler." Başını eğip kaldırdı. Ben ona usulca arkamı dönüp Kadir'in yanına ilerledim. Arkamı dönüp baktığımda aynı yerinde duruyordu. İç çekip gülümsedim ve el salladım. Elini kaldırıp indirdi ve tekrardan değneklerinden destek alarak ayakta durmaya devam etti. Önüme döndüğümde Kadir de hemen hizamda yürüyordu. Arkamdan gelen postalların sesi, Zafir'in de arabaya doğru ilerlediğini anlamama yardımcı olmuştu.

 

Biz uzaklaşırken onların da uzaklaştığını duyduk.

 

"Nasılsın?" Dedim Kadir'e.

 

Şaşırdı ve boğazını temizledi.

 

"İyiyim Almina,sen nasılsın?" Hanım dememeleri konusundaki sert çıkışım işe yaramıştı bu yüzden mutlulukla gülümsedim.

 

"İyiyim." Dedim sadece zaten evin bahçesine yaklaşmıştık.

 

"Siz girin ben buradayım." Tekrardan resmiyete dönmesine bu defalık bir şey demedim ve başımla onayladım.

 

"Kolay gelsin." Derken soğuktan titreme girmişti. O da başıyla onay verip bekleme yerine geçti. Bu havada umarım üşümezdi. Gerçi birazdan Erdem'in geleceğine de emindim görev değişimi yaparlardı. Zafir, Kadir'in burada tek kalmasına izin vermezdi bunu da biliyordum.

 

İçeriye girip kapıyı kapattım ve burnumu çektikten sonra ayakkabılarımı kenara bıraktım.

 

"Tuana?" Diye seslendikten sonra sessizlikle karşılaşınca dudaklarını büküp ışığı kapattım ve merdivenlere yönelip odama çıktım. Üzerimi değiştirip geceliklerimi giydim ve banyoda kişisel bakım yaptıktan sonra yatağıma uzanıp telefonumu elime aldım. Bir süre sosyal medyada gezindikten sonra canım sıkıldığı ve de özlediğim için Asu'yu aramaya karar verdim. Bilgisayarımı kucağıma çektikten sonra telefonumu da hemen yanıma iliştirdim ki Zafir ararsa anında açabilirdim.

 

Görüntülü aramaya basıp Asu'yu armaya başladım, birkaç çalıştan sonra açtığında yüzümdeki kocaman gülümsemeyle ona baktım.

 

"Aşkım!" Diye yükselen sesiyle kıkırdadım.

 

"N'aber fındık kurdu?" Dedim yerimde dikleşirken.

 

Eve yeni gelmiş olmalıydı ki kıyafetleri üzerindeydi.

 

"İyidir,senden n'aber?" Dedi aramayı sabitleyip dolabına yönelirken.

 

"İyi ben de. Seni özledim bir de canım sıkıldı arayayım dedim. Nereden geldin böyle?" O kısa bir süre cevap vermedi ve ekranda da görülmedi sanırım üzerini değiştirmeye gitmişti. Telefonuma bakıp bildirim olup olmadığını kontrol ettim,oysa bildirim sesim açıktı.

 

"Geldim. Heh,ya bizimkilerle dışarıdaydık biraz tozu dumana kattık sonra da erkenden dağıldık. Selin biraz rahatsızlandı ondan." Şaşkınlıkla baktım.

 

"Nasıl rahatsızlandı,nesi var?" Dedim yüzümdeki tebessüm solarken.

 

"Korkma önemli bir şey değil,regli başladı biz dağıtırken ağrısı da artınca dağılalım dedik,zaten ben de yorgundum. Diğerleri devam etti."

 

"Hımm anladım yarın da onu arayayım. Bu sıralar çok boşladım sizi biliyorum ama merak etmeyin yakında dev bir sürprizle dönüyorum yanınıza." Dedim heyecanla.

 

Gözlerinde ışıltılar uçuşurken biraz uzayan saçlarını savurdu ve ellerini birbirine vurup ekrana eğildi.

 

"Anlat kız anlat!" Kahkaha atıp biraz nazlanmaya karar verdim.

 

"Bilemedim şimdi anlatsam mı anlatmasam mı?" Derken bilerek elimle saçlarımı düzeltiyordum ki yeniden taktığım yüzüğüm görünsün.

 

"Ay çatlatma insanı... O,bir saniye düşündüğüm şey mi? Sonunda barıştınız mı?" Başımı sallayıp neşeyle güldüm.

 

"E kızım belliydi zaten barışacağınız, boşuna birbirinizi üzdünüz inatlaştınız." Utanıp yüzümü kapattım ve haklılığını göz önünde bulundurarak durağan bir şekilde kahve gözlerine baktım.

 

"Biliyorum ben de farkındayım ama bunun olması gerekiyordu ya, evet birbirimizi üzdük ve bunun olmasını istemiyordum ve evet inatlaşan taraf bendim ama eğer bunu yapmasaydım ileride daha çok kırılabilirdim." Derken o bir aylık ayrı kaldığımız süreç gözlerimin önünden geçti.

 

Zor olmuştu ama sonunda yine de birlikteydik.

 

"Olsun hayatım haklısın,neyse. Sen ne diyorsun şimdi evleniyor musunuz anlamadım ki ben?" Tekrardan gülmesiyle neşem geri geldi.

 

Başımı hızlı hızlı salladım.

 

Onun çığlığıyla kahkahayı bastım.

 

"İnanmıyorum,Allah! Yaza düğün var o zaman." Yutkunup düşündüm.

 

"Yani biz öyle planlıyoruz. Haftaya yani aslında bir nevi bu hafta gibi yanınıza geleceğim sonra onlar gelecek işte istemedir, sözdür, nişandır neyse onlar olacak sonra da orada konuşacağız. Daha ailemle bile konuşmadım,Tuana da daha eve gelmedi o bile bilmiyor bu hafta gideceğimi." Heyecandan yerimde duramayarak kıpırdanıp duruyordum o kadar heyecanlıydım ki o günler gelip çattığında sanırım heyecandan bayılırdım.

 

"Çok sevindim ben ufaktan hazırlıklara başlayayım o zaman. Ama bir şeyi merak ettim dur,geliyorum bir saniye." Kapının zili çaldığı için gittiğinde telefonuma bildirim düştü.

 

Hemen telefonuma sarılıp bildirime tıkladım.

 

Sevgilim:

 

Bir sorun yok her şey yolunda,uyu prenses.

 

Aptal aşıklar gibi sırıtıp telefonu kalbime bastırdım ve geri çekip parmaklarımı klavyede gezdirdim.

 

Bur sorun olmamasına sevindim,tamam. İyi görevler sevgilim.

 

Göndere bastıktan sonra bana beyaz renkli bir kalp atmasıyla gülümsedim ve koskoca askere kalp attırmanın gururuyla aşka tebessüm ettim.

 

Ey aşk sen nelere kadirsin.

 

"Gittiğimde de sırıtıyordun hâlâ sırıtıyorsun." Asu'nun geldiğini bile yeni fark etmiştim.

 

"Mesajlaştık da ondan. Neyse neyse bu bilgi şimdilik aramızda kalsın yarın herkes öğrenecek zaten bebeğim tamam mı?" Derken elindeki çikolatayı yiyordu.

 

"Tamam tamam merak etme." İç çekip laptopu yatağa bıraktım ve yan şekilde dönüp yattım.

 

"Ee sen anlat bakalım,neler yapıyorsun nasıl gidiyor?"

 

Omuz silkip dudağının kenarında kalan çikolata lekesini parmağıyla temizledi.

 

"İş,ev arasında dönüp duruyorum. Ne yapayım işte arada bizimkilerle takılıyoruz. Selinle Kerem gayet iyiler bir sıkıntı yok,teyzem Selinleri artık rahat bırakıyor onun dışında annem beni darlamayı bıraktı. Başka da bir şey yok." Selinin annesi de biraz sıkıştıran bir kadındı fakat sonuçta Selin artık evlenmişti tabi ki rahat bırakması gerekiyordu.

 

Asu'nun annesinin Asu'yu bir nebze olsun rahat bırakması da beni sevindirmişti.

 

"Sanki bir şeyler var gibi ama bilemiyorum artık." Derken sesimi meraklı tutmaya çalıştım biraz uykum gelmişti.

 

"Ya var gibi de öyle yok gibi de ben de bilmiyorum,buraya geleceksin zaten o zaman anlatırım hem sizi de tanıştırırım sen anlarsın bir şey var mı yok mu." Dediğinde gözlerimi açıp kapattım. Asu böyle mevzuları uzatmak istemezdi bu yüzden kısa kestik ama yaklaşık yarım saat kadar daha konuştuk neler yapabileceğimizden,kıyafetlerimizden,evi nasıl süsleyeceğimize kadar nişanımla ilgili oldukça çok konuştuk ve detaylandırdık.

 

Asu'nun da uykusu gelince kapattık bu sırada Tuana'nın geldiğini duydum.

 

"Neredesin?" Derken odamın kapısı açıldı yatakta doğrulup hemen ayaklandım ve ellerinden tuttuğum gibi onu yatağa oturttum ve karşısına oturdum.

 

"Ne oldu ne oldu?!" Yüzüne yayılan heyecanla güldüm.

 

"Yok bir şey." Derken var olduğu bile belliydi,sadece bugün oldukça çocuklaşmak istiyordum işte.

 

"Var bir şey,bir şey olmuş anlat hemen ya! Hadi Almina." Sitemiyle saçlarımı topladım ve elimi kaldırıp gözüne sokarcasına yüzüne tuttum.

 

"Oha oha, barıştınız. E zaten, başka bir şey daha olmuş belli,buna bu kadar sevinmezdin."

 

Kıvırcık saçlarını geriye doğru itti.

 

"Evleniyoruz." Yüzü bir anda dondu,şok geçirir gibi öylece kaldığında kahkaha attım ve onu sarstım.

 

"Tamam dur bayılma,Tuana?" Hâlâ öylece yüzüme bakarken nefes alıp almadığından bile şüphe etmeye başladım.

 

"Gözlerin açık mı öldün? Allah korusun. Korkutma beni,uyan. Pişt?" Parmağımı gözünün önünde şıklattığımda bir anda çığlık attı ve korkuyla olduğum yerde sıçradım. Odamda oradan oraya koşturup beni de kaldırdı ve beraber zıplamaya başladık.

 

"Ne zaman?"

 

"Bu yaz." Niye bağırdığımı hatta neden bu konuşmayı yaparken zıpladığımızı bile bilmiyordum ama deli gibi kahkaha atıyorduk.

 

"Dur dur." Nefes nefese durduk.

 

"Bu hafta İstanbul'a gidiyorum, yarın bizimkilerle konuşup ya akşama ya da ertesi güne uçacağım sonra da iki gün içinde Boranlar gelecek. Beni isteyecekler ve söz keseceğiz bu kadar sonra geri döneceğiz." Dedim heyecanla.

 

Sevinçle beni boğasıya sarıldı ve geri çekildi.

 

"E biz?" Dediğinde onu geri yatağıma oturttum.

 

"Siz de geliyorsunuz tabi ki,kendinize bir güncük izin yazsanız bir şey olmaz bence diye düşünüyorum." Dedim.

 

"Sen yeter ki iste işi bile bırakırım." Bunu ikimiz de yaparsak beş parasız kalabilirdik bu yüzden duraksadık.

 

"Yani belki yapamam ama..." İkimiz de güldüğümüz de birbirimize sarıldık.

 

"Çok mutlu oldum, umarım ömür boyu mutlu olursunuz." Huzurla gözlerimi kapattım.

 

"Umarım." Geri çekildim yüzünün düştüğünü gördüm.

 

"Ne oldu?" Dediğimde yüzünü kaldırıp bana baktı, gözleri dolmuştu. Anlamsızca kaşlarımı çattım.

 

"Of ya sen de gidince ne yapacağım ben tek başıma burada? Çok özleyeceğim seni." Dudaklarımı büzüp gülerek onu kendime doğru çektim ve sarıldım.

 

"Ya saçmalama,bir yere gitmiyorum ki dört beş ev öteye taşınıyorum. Biz seninle hiç ayrılmayız ki." Dedim.

 

"Evlensen ama gitmesen olmuyor mu?" Çocuksu masum sorusuna kıkırdadım.

 

"Maalesef onu yapamıyoruz maalesef."

 

Geri çekildim o da güldüğünde Asu ile konuştuğumdan bahsettim,bir de gecenin ilerleyen kısımlarına kadar Tuanayla neler yapabiliriz diye konuştuk, kıyafet baktık,konseptleri inceledik. O gece birlikte uyuyakaldığımızda bile ellerimizdeki telefondan sevdiğimiz adamların görevde olmalarına karşın bildirim seslerini duymak adına pusudaydık.

 

***

Zafir'den

 

Karargahtan içeriye girdiğimde beni gören askerler hen şaşkın hem de yüzlerinde gizleyemedikleri tebessümle selam veriyorlardı. Dümdüz önüme bakarken arkamda bana eşlik eden asteğmenlerle ilerliyordum.

 

Berem başımdaydı,ait olduğum yer dağlardı fakat kalan sahalar da bizimdi. İkinci evimdeydim.

 

"Komutanımız görüşmek için ana hatta komutanım." Diyen asker yönetim odasının kapısını açıp geçmem için yol vermişti. Ona başımı salladım ve içeriye girdim. Arkamdan kapanan kapıyla içeride oturan askerler ayağa kalktı,ortam loştu hatta karanlık sayılabilirdi bana ayrılan baş koltuğa ilerledim ve oturdum diğerlerine oturmalarını emrettim.

 

"Durum bildirin." Derken beremi çıkarıp omzuma asmıştım. Kulağıma kulaklığı takıp askerlerimizden olan Asena'ya baktım.

 

"Şu an uçuş gerçekleşiyor ve bir sorun yok komutanım. Koordinatlarda tahmin ettiğimiz gibi." Dev ekranda açılan yerlerde belirli noktacıklar vardı,bu noktacıklar birer virüstü ve temizlenmeleri gerekiyordu.

 

"Bana Kaan'ı bağlayın." Dediğimde gözüm hâlâ o haritadaydı.

 

"Emredin komutanım." Bu sözünü bile özlemiştim şerefsizin.

 

"Aferin,belirlediğimiz noktaya tek atışta bitirecek hamleyi düşünmüşsün." Keyifli sesleri arkadan duyulan timimi özlemiştim.

 

"Sağ olun komutanım,bir emriniz var mı?" Dediklerinde yüzümdeki o tebessüm silindi ve dişlerimi sıkarak sert bir emir verdim.

 

"Ölmeyin,gebertin ve hepiniz sağ bir şekilde düğünüme gelin." Duraksadıklarını hissettim timin sesi kesildi.

 

"Emredersiniz." Kaan'ın şaşkın ve hevesli sesiyle bağlantıyı kesmeden önce timin bağırışlarını duymuştum.

 

"Bana Kemal albayı bağlayın." Önümdeki belgeleri incelerken karşıdaki ekranda koordinatlar değişiyor farklı görseller beliriyordu.

 

"Yüzbaşım?" Kimseye belli etmeden gülümsedim,özlemiştim.

 

"Komutanım,tim kontrolüm altında. Emrettiğiniz herhangi bir husus var mı?" Diye sorarken helikopter inişe geçmişti.

 

"Ölmemeyi emretmişsindir diye umuyorum." Dediğinde sinsice güldüm.

 

"Bilgi akışını sağla, bazı şüphelerimiz var Boran. Bu bir tuzak olabilir bu yüzden seni çağırma kararı aldık yoksa şu an resmi olarak görevde değilsin. Timleri iyi yönlendir,bir aksilik istemiyoruz. Sana güveniyorum." Dediğinde bu işte bir iş olduğunu bildiğimden şaşırmamıştım.

 

"Emredersiniz komutanım." Dedim.

 

İşte şimdi başlıyorduk.

 

"İniş gerçekleştirildi,sessiz bir iniş oldu komutanım." Gözlerimi kısıp ekrana baktım. Bu işi halledecektik hiçbir şüphem de yoktu.

 

"Bağlantı sağlam, istediğinizde bağlantı sağlanabikecek ve hava kuvvetleri hazırda bekleyecekler." Başımı salladım.

 

"Güzel,tek tek raporları istiyorum."

 

"Emredersiniz."

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde timler istediğimiz bölgeye ulaşmışlardı, onların ne denli sessiz olduklarını bildiğim için arada bağlandığımda koca dağda çıt bile çıkmıyordu. Birkaç defa iletişime geçip konumlarını bildirmiştim.

 

Bunun dışında ise dikkatimi çeken bir şey vardı o da örgütün gece boyunca hareketsiz kalışlarıydı. Eğer bu kadar akılsız değillerse, ki öylelerdi, hareket sağlamaları ve batı yönünde kaymaları gerekiyordu ama yapmamışlardı.

 

Şafak sökmeye başlarken bile hareketlilik yoktu.

 

"Komutanım bu bir tuzak. Bildirmeli miyiz?" Diyen askerlerden birisine cevap verdim.

 

"Bordo olduklarının farkındasın değil mi?" Sessizce onaylaması üzerine cevap verme gereksinimi duymadım.

 

Tuzak olduğunu ben de,tim de biliyordu ve buna göre hareket ediyorlardı.

 

"Algan." Kulağıma dolan ses ile yüzüme tehlikeli bir gülümseme oturdu.

 

"Oo,sen daha gebermedin mi?" Masadaki herkes gerilirken bir aygıtla konuşmamız dinlenip kaydolmaya başlandı.

 

"Yok komutan,daha ölmedim. Rabb'in canımı alamadı." Diye güldüğünde dişlerimi sıktım.

 

"Üzülme üzülme, Rabb'im azrail diye beni yolladı sana. Ben alacağım senin canını." Ayağa kalkıp masaya tutunurken ekrandaki bir noktayı işaretlemek adına kumandayla komut verdim.

 

"E hani neredesin,sen yoksun belli ki. Ama acemi askerlerin burada komutan bak kulaklığını düşürmüş hemen anladım sen olduğunu." Gevşek gevşek gülüyordu,güldürecektim ben onu...

 

"Bak sen Allah'ın işine, sakat kalmanın zamanı mıydı komutan askerlerin sensiz bir bok beceremiyor?"

 

"Kes sesini,nereden buldun cihazı?" Gözlerim ekrandaki kırmızı ışıktaydı güzel taktikti. Kaan,askerlerimizden birinin kulaklığını bilerek bıraktırmıştı hatta o kadar içlerine girmişlerdi ki şu an sıcak temas alanındalardı. Ama bekliyordum,bekliyorduk. Bir hamle yapacaklardı. Biliyordum.

 

"Dedim ya komutan aptal askerin burada gezinirken düşürmüş. Ben de bir deneyeyim dedim bir anda aklıma sen geldin."

 

Boynumu sağa sola yatırdım.

 

"Sen de,delirteyim de gelsin beni sike sike gebertsin demek için mi bağlandın?" Gözlerim usulca Asena'ya kaydı, hiç aldırış etmeden ekranı takip ediyordu.

 

"Yok aman sen gelme askerlerini de ben yollayacağım, öbür tarafa. Hadi görüşürüz komutan,cehennemde." Dedikten sonra bir anda bağlantı kesildi. Büyük ihtimalle kırmıştı.

 

Ne yapacağını anladığım an hemen Kaan ile olan kulaklığın bağlantısını açtım. Bu herifin genel özelliği buydu ve planı da tuzağı da bu olmalıydı bunu timin düşünmemesi normaldi,onlar bu piçi tanısalar bile orada olup olmadığı bilmiyorlardı ki. Kaan'a bağlandığımda cızırtı sesinin kesilmesini bekledim çünkü timdekiler de duyacaktı.

 

"KUZEYDOĞU'YA İLERLEYİN. HEMEN,BU BİR EMİRDİR!" Diye bağırırken sinirle masaya vurdum Kaan bunu göremeyecek kadar kör olamazdı, batı yönünde düzenekler vardı ve bunu döşeyen şerefsizler bu yüzden gece boyunca harkeetsiz kalmışlardı.

 

"Ne oluyor?!" Kaan'ın öfkeli sesini duyduğumda ellerimi masaya vurdum.

 

"Sana ne diyorsam onu yap." Çatışma sesleri yükselmeye başladığı an bir daha birbirimizi duymayacağımızı biliyordum.

 

Onları izlediğimiz ekranın önüne ilerlerken belirlenen noktadan söylediğim noktaya kaymaya başladılar.

 

Kaan ne olduğunu anlamış olmalıydı ki planlı olarak uyguladığımız taktiği hayata geçirdi ve gün doğduğunda herkesin işini bitirmişlerdi.

 

Hava kuvvetleriyle irtibata geçtikten sonra bizimkiler helikoptere binerken havadan olan bölgeye bombalar atıldı ve güvenli bir şekilde imha gerçekleşti.

 

Tim geri dönerken de hepsinin iyi olduğu haberini almıştım. Albay ile görüşmemde ise şu sözleri işitmiştim:

 

"Boran,tebrikler. Görevini yerine getirdin. Şimdi iznine geri dönebilirsin,iyileşmeden de geri buraya gelme."

 

Öfkeyle karargahtan çıkarken eve geçip üzerimi değiştirmiş oradan da tedavi olduğum merkeze geçmiştim.

 

***

 

"Bitti." Diyen Gencer'e baktım. Alp de yanımda ayakta duruyordu.

 

"Hiç bu kadar kısa sürede iyileşen hastam olmamıştı. Bunu asker olmana bağlıyorum,yine de dikkat et bir hafta kadar daha temkinli olmakta fayda var." Demişti.

 

"Hadi geçmiş olsun kuzen,sonunda kendi başına yürüyebiliyorsun. Yengem çok mutlu olacak." Alp'e bakarken ayakta duruyordum.

 

"Sakın,o şimdi bilmeyecek." Anlamsızca bana baktı.

 

"Ne demek bilmeyecek,kız kahrından öldü öldü dirildi resmen." Burun kemerimi sıkarken ağrıyan başıma sövüyordum, dünden beri uykusuzdum ve uzun zamandır düzenli uykuya alışan bedenim de beynim de bunu kaldıramaz haldeydi.

 

"Bilmeyecek Alp." Sürpriz yapmak istiyordum bu yüzden yürüdüğümü bir süre ondan gizleyebilirdim en azından bu haftalık zaten uzatmayı istemiyordum onun gözlerindeki o mahcupluk beni ezip geçiyordu.

 

"İyi be aman ne yaparsan yap. Yürü gidelim artık daha yengemle konuşacağız çok heyecanlıyım."

 

Gencer, Alp'in bu haline 'bu çok yaşamaz' şeklinde bakarken ona 'aynen öyle' bakışımla karşılık verdim.

 

"Ne? Ne diye öyle bakıyorsunuz? Of aman gidiyorum ben kapının önüne. Gencer,kolay gelsin kardeşim." Dedikten sonra çıktı.

 

"Sağ ol Gencer, uğraştırdım seni." Dedim ayağa kalkarken.

 

"Yok abi ya, görevimiz ama mümkünse bir daha böyle bir şekilde görüşmeyelim. Sizin sağlığınız her şeyden önemli." Demiş elini uzatmıştı,elini tutup sıktım.

 

"Hadi eyvallah." Dediğimde beni uğurladı.

 

Ellerimde duran koltuk değneklerine rağmen kendi başıma destek almadan yürüyebiliyordum bu yüzden yüzüme yayılan tebessüme engel olamadım.

 

Dışarıya çıktığımda Alp arabada oturuyordu.

 

Telefonum çaldığında hemen aramayı yanıtladım.

 

"Yavrum?" Onun tatlı, hoş sesi kulağıma dolduğunda hastanede, öğle arasında olduğunu anladım.

 

"Canım,iyi misin? Aramadın beni." Endişeli sesine kurban olurdum şimdi.

 

"Bir şey yok çiçeğim,şimdi Alple birlikte çıktık. Eve geçeceğim,duş alır anneme giderim. Onunla konuşacağım. Sen ne yapıyorsun?" Derken arbaay binmiştim. Alp'e susması için işaret ederken o da umursamayıp araba kullanmaya başladı.

 

"İyiyim, öğle arasına çıktım da arayayım dedim. Çok heyecanlıyım Zafir,kalbim yerinden çıkacak gibi. Bir an önce işten çıkayım da eve gidip annemlerle konuşayım istiyorum." Yüzümde oluşan tebessüm onun eseriydi,yorgunlukla gülümsedim.

 

"Ben de,ben de güzelim. Yemeğini ye güzelce, heyecanlanınca kendini aç bırakıyorsun Almina." Bu duruma sinirleniyordum,en ufak bir olayda iyi de olsa kötü de olsa midesine vuruyordu kendini aç bırakıyordu ve güçsüz düşüyordu.

 

"Tamam tamam merak etme,sen de ye bir şeyler. Öpüyorum seni arkadaşlar çağırıyor." Dediğinde arkadan gelen seslere dikkat kesildim 3 kadın 1 erkek sesi vardı.

 

"Tamam merak etme ben de seni." Aramayı sonlandırırken Alp'in sırıtışını görmezden geliyordum.

 

"Vay be demek evleniyorsun, kırk yıl düşünsem senin gibi odun,kalas,kas yığını,dağ ayısı..." Ters bir bakış atıp:

 

"Yavaş lan." Dedim.

 

"Şaka şaka,harbiden çok şaşkınım. Düşünsene mesleğini yaparken daha doğrusu aşık olmaktan kaçıp şehre bile inmezken dağda bir kadını kurtarıyorsun ve senin hayatın oluyor. Sen kaçsan da buluyor seni."

 

Ben de şaşkındım.

 

Aşık olacağımı düşünmüyordum.

 

Eve doğru girdiğimizde ise Alp arabayı park etti. Bacaklarımı tamamen hissetmenin ve kullanmanın verdiği özgürlükle arabadan ilk adımımı attım. Kapıyı kapatıp indim ve dimdik durdum, özlemiştim. Özgürce yürümeyi,destek almadan durmayı... Bir de güzelimi göğsüme hapsetmeyi.

 

Eve doğru yürürken kapıyı açan Suzan hanım şaşkınlıkla baktıktan sonra sevinçle bağırdı ve bana sarıldı. Uzun boyumdan ötürü eğilmek zorunda kalmıştım.

 

"Sonunda canım benim,çok geçmiş olsun. Bitti mi iyileştin mi tamamen?"

 

Geri çekilip doğruldum ve eğilip kapıdan geçerken merdivenlere yöneldik.

 

"Bitti Suzan teyze kalmadı bir şeyim."

 

"Allah çok şükür ben gideyim de hayrına bir şeyler dağıttırayım."

 

Kolundan tutup durdurdum.

 

"Almina bilmiyor şimdilik söylemeyelim olur mu?" Dedim onu kırmadan.

 

Hevesi gözlerinden okunuyordu.

 

"Tamam çocuğum." Dese de anlam verememişti ama yine de kabullenip gitmişti.

 

Alp "Ben salondayım sen git duşa gir oradan geçeriz beni uyandırırsın azıcık uyuyayım." demişti.

 

"Tamam,git misafir odasına yat." Derken merdivenleri çıkıyordum hem de hiç zorlanmadan.

 

"Gittim!" Alp'in bağırışını son anda duymuştum çünkü çoktan odama girip kapıyı kilitlemiştim.

 

Odada bulunan tekerlekli sandalyeye bakarken gözümün önünden geçen süreç ile derin bir nefes aldım ve ilk önce odadaki balkona geçip bir dal sigara yaktım.

 

Hava serindi ve bulutluydu havada dağılan duman gözle görülür biçimdeydi.

 

Balkonda bir süre düşündüm kafamın içinde kendi düğünümüzü planladım, Almina'yı mutlu etmek için neler yapabilirim diye sordum defalarca kendi içimde. Seviyordu görüyordum, yürüyemez dediklerinde beynimd dank eden korku Almina'nın beni terk edebilecek olma ihtimaliydi çünkü sağlıklı düşünmüyordum ama yapmamıştı, aksine daha çok sevmişti daha fazla ilgilenmişti korkularımı yerle bir edip kendi gururunu kenara itmişti.

 

Yapmıştı bunu,bana kırgın olsa da gözlerimin içine bakamasa da bir an olsun arkasını dönmemişti. Ben gibi bencillik yapıp da karşısındakini incitmemişti. Öfkesine yenilmemişti, laflarıyla attığı taşlar bile tenime vursa da canıma değmemişti çünkü yine o önüme geçmiş beni kendinden bile korumuştu ama ben yapmamış aptal gibi,babannemin önünde kırmıştım onu.

 

Onu korumak için bile olsam yapmam hataydı,yine de beni affetmişti. Ona olan aşkım içimde gün geçtikçe filizleniyordu ama bunu ona ne kadar yansıttığımsa tartışılırdı. Yine de daha fazla belli etmeye çalışacaktım, açtığım ve benim yüzümden açılan yaralarını saracaktım.

 

Bu sefer nettim, sözümde duracaktım her ne kadar zarar göreceksek görelim bu zarar benim yüzümden olmayacaktı. Onu incitmemek için gerekirse kendi kendimi bile karşıma alırdım.

 

Sigarayı küllüğe bastırıp içeriye girdim ve kapıyı kapatıp otomatik perdeyi indirdim. Banyoya ilerlerken telefonumdan saati kontrol ettim ve bildirim olmadığını anlayınca telefonumu yatağın üzerine fırlattım. Almina yeniden görevine dönmüştü öğle arası çoktan bitmişti.

 

Duşa girip haftalar sonra kendi kendime yıkandım, düşüncelerimin de olumsuzluğun da bedenimden akıp gitmesine izin verdim. Ellerimi saçlarımdan geçirip başımı duvara yasladım ve suyun yüzüme doğru akmasına izin verdim. Kapalı gözlerimden akan suyun verdiği huzurla gözlerimdeki karanlık onun silüeti canlandı.

 

Güzel yüzü, bakışı, gülüşü, yüzünün her bir milimindeki o nadide benleri,uzun kirpikleri,dalgalanan saçları ve beni mest eden kokusu...

 

Gözlerimi açıp suyu kapattım, gerçekle yüzleşmek yalnız olduğumu yüzüme vurdu. Her saniyemde onu düşünür olmuştum. Gözlerimi kapattığım an aklıma ilk o geliyordu. Ondan başkasının da geldiği yoktu.

 

Havluyla bedenimi kurulayıp belime sardım.

 

Onun çok sevdiği vücut losyonunu kaslarımda dolandırdıktan sonra da giyinme odasına geçip altıma bol kesim siyah bir pantalon ve üzerine beyaz gömlek giydim, gömleğin üzerine de kazak geçirdikten sonra künyemi içine attım.

 

Saçlarımı ellerimle şekillendirdikten sonra ayakkabılarımı giydim ve babamdan bana kalan yüzüklerimi taktım. Odaya döndüğümde yatağın üzerinde titreyen telefonumu aldım, Almina'dan sandığım arama aşiret ağasındandı.

 

"Efendim?" Diyerek açtım. Uzun zamandır ilgilenmiyor gidip gelmiyordum,benim yerime Alp uğruyor ya da adamları gönderiyor,yine de ilgileniyordum.

 

Beş kız çocuğunu evlenmekten kurtarıp okula yazdırmıştık, üniversiteside okumak isteyen kadınlar sınavlarına hazırlanıyorlardı. Zorla evlendirilmeye çalıştıklarını öğrendiğim erkek ve kadınları ise ne yapmış etmiş evlilikten kurtarmıştım bazılarını kurtarmak ise maalesef mümkün olmamıştı bu durumda da jandarmalar devreye girmişti.

 

"Ağam nasılsın?" Dediğinde nefesimi sessizce üfledim. Sigaramı, çakmağımı alırken cüzdanımı da arka cebime koydum.

 

"Eyvallah birader sen nasılsın?" Beni nasıl olduğumu sormak için aramadığını biliyordum ve bir an önce sadete gelmeliydi.

 

"İyiyim iyiyim sağ olasın. Senin bu babanne vardır ya ortalığı yine karıştırmaya başlamış haberin olsun diye aradım. Seni sevmem Boran ağa ama Berire Berivan Algan'ı hiç sevmem. Benden söylemesi dikkat et canını yakmasın." Demişti,dişlerimi sıkarken gözlerimi sımsıkı kapattım ve avcumu karşımdaki dolaba vurdum.

 

"Ne yapıyor?" Sesim buz gibiydi,öfkeliydim kadın bir an olsun dur durak bilmiyordu.

 

"Valla benim anam duymuş çarşıda,Koçaklılara baskın düzenlemiş bir de büyücü arıyormuş." Büyücü mü?

 

Saçmalıktı bu kadın iyice delirmişti.

 

"Koçaklılar boş durmaz bir şey yapmamışlar mı?" Derken kapıdan çıkmış aşağıya iniyordum.

 

Derin bir nefes aldığını duydum.

 

"Orasını da sen öğren,koskoca aşiret ağasısın bunları bile benden önce duymuşsundur diye düşünmüştüm." Kaşlarımı çattım,ilgilenmiyordum ki.

 

"Uzatma,haber verdin eyvallah dahasına gerek yok. Senden akıl hocalığı isteyen olmadı hadi selametle." Aramayı sonlandırırken misafir odasına girdim. Alp uyuyordu, uyandırıp uyandırmamak arasında kalsam da şimdi bir de onun dırdırını çekemezdim,beni niye uyandırmadın diye ağlayacaktı.

 

"Koğuş kalk!" Yüksek sesle bağırmamla yataktan sıçrayıp yere düştü. Korkuyla ayaklanırken hazırola geçmesiyle duvara yaslanıp sırıttım.

 

"Alp Algan,Mardin. Emret komutanım!"

 

"Gidiyoruz asker." Kapıdan çıkarken üzerimde o delici bakışlarını hissediyordum ona sırtım dönüktü ama yapacağı hamleyi bildiğimden aniden önümü döndüm ve bana fırlattığı yastığı havada yakaladım.

 

"Lan manyak mısın? Aklımı aldın!" Derken kalbini tutuyordu. Çocukken de böyle didişirdik.

 

"Kes, yürü hadi." Yastığı ona tekrardan fırlatıp salona geçtim.

 

"Lan oğlum yürüyemezken ne güzel beni bekliyordun olmadı böyle şimdi of." Sitemvari sesiyle hâlâ gülüyordum.

 

"O günler eskide kaldı koçum,hadi acele et de anneme geçelim. Almina'nın çıkmasına az kaldı sonra da ne halt yersen ye."

 

Göz devirip üzerini düzelttikten sonra yanıma geldi. İkimiz de kapıdan çıkarken hâlâ Alp'in bıdı bıdılığını dinliyordum.

 

"Sen özlemişsin askerlerini,git de onlara sataş Allah için benimle uğraşma ya. Kuzen vallahi çocuk falan yapma sen çocuğunu da böyle uyandırırsın mazallah beyni yok olur çocuğun çünkü ben az önce bıraktım yatakta." Ensesine vurup ters ters baktım.

 

"Sana ne benim çocuğumdan, ayrıca senin beynin zaten tıp fakültesinde kalmadı mı?" Düşünür gibi yaptı.

 

"Doğru,ne zamanlardı be... Köpek gibi çalışıyordum." Konudan konuya atlamasıyla göz devirdim o sürücü koltuğuna geçerken elimde tuttuğum değnekleri arka koltuğa koydum Almina'ya sürpriz yapma konusunda kararlıydım. Ona yürüdüğümü belli etmeyecektim.

 

"Oo ben kime anlatıyorum?" Dikkatimi ona verdiğimde tek gözümü kırptım.

 

"Ne?" Dedim anlamayarak.

 

"Diyorum ki bekarlığa veda yapalım,kuru kuru mu evleneceksin. Sana şöyle anlı şanlı bir düğün yakışır of of çok güzel planlarım var bak. Dur ilk bi Mihriban sultanla konuşalım da sonra anlatayım."

 

Evlerimiz arabayla daha da yakın olduğu için hemen gelmiştik. Ablamların arabası da duruyordu demek ki prenses iyileşmişti.

 

Arabadan inip koltuk değneklerini aldım ve bahçeden içeriye geçtim. Alp de geliyordu.

 

"Hallederiz bir şekilde ama baştan söyleyeyim uçma Alp. Almina'yı üzecek tek bir şey bile istemiyorum." Derken parmağımı sallamış zile basmıştım.

 

"Tamam tamam merak etme ya,halledeceğim ben."

 

Kapı açıldığında annem beni böyle görünce gülümsedi.

 

"Oğullarım hoş geldiniz. Geçin geçin hava soğuk." Anneme sarılırken içeriye geçmiştik.

 

"Saçlarını kurutmadın mı sen? Ah Boran ah terliği yerdin de dua et koca adam oldun." Anneme garip bir bakış attım.

 

"Anne abartma 30 küsur yaşında adamım." Annem ters ters baksa da ilgisi Alp'e kayınca ben salona geçmiştim ablam tekli koltukta otururken Deniz de kucağındaydı.

 

"Abla?" Dedim yürürken. Şaşkınlıkla baktı. Çünkü koltuk değneklerini bırakıp kendim yürümeye başlamıştım. Annemin ismimi fısıldadığını da duymuştum.

 

"Yürüyorsun." Derken ablamın sevinçle dolan gözlerini sildim ve Deniz'e dikkat ederek ona sarıldım.

 

"Annem?" Annemin titreyen sesiyle ona döndüm hemen arkamda bitmişti. Kollarımın arasına onu da aldım.

 

"İyileştim yürüyorum artık,merak etmeyin." Dedim ikisinin de sırayla saçlarını öperken.

 

"Çok sevindim ablacığım."

 

Annem sevinçle ağlarken gözlerini siliyordum.

 

"Anne, ağlama artık." Dedim en sonunda.

 

"Ay duygulandım oğlum. Çok sevindim annem." Demişti tekrar sarılırken.

 

"İyiyim merak etmeyin, göreve de yakında döneceğim. Her şey yoluna giriyor." Gözlerim Deniz'e kaydığında kucağıma dikkatle aldım.

 

"Dayım..." Sevimli yüzü ve güzelliği beni büyülerken eğilip burnumu boynundaki o kutsal kokuya daldırdım. Bebekler gerçekten cennet gibi kokuyorlardı.

 

"Dayım,iyileştin mi sen?" Yürüyüp koltuğa oturdum.

 

"İyileşti dayısı. Ama uyumuyoruz maalesef." Dedi ablam sitemvari sesiyle.

Alp de ilgiyle Deniz'e bakarken parmağıyla burnuna dokunmuştu.

 

"Ellerim temiz merak etmeyin,siz ağlaşırken yıkadım." Demişti.

 

Ellerimi kullanmadan sadece bakışlarıa Deniz'i sevdim.

 

Gözleri üzerimde dolaşırken kısık bakışları ve yumuk elleri gömleğimin yakasını kavramaya çalışıyordu.

 

Usulca göğsüme yatırıp yayvan bir şekilde oturdum ve ellerimle küçük bedenini destekleyip tıpışlamaya başladım.

 

"Anneme bir bakayım." Diyen ablamı gözlerimle onayladım çünkü konuşursam bu melek sesimden irkilecekti.

 

"Ben kaldığım yerden devam." Diyen Alp salondaki koltuğa uzandı.

 

Evdeki sessizlik ve göğsümde dinlenen güzellik ile huzuru kokladım,tek eksiğimiz kalbimdeki kadındı. O da birazdan gelirdi çünkü işten çıkalı on beş dakika olmuştu.

 

***

 

Almina'dan

 

"Çok heyecanlıyım. Nasıl diyeceğim?" Evet on dakikadır Tuana'nın beyin hücrelerini yok etmiştim ama ne yapayım çok heyecanlıydım.

 

"Almina, güzel kardeşim bir sakinleş. Bak şimdi ben çıkıyorum sonra sen görüntülü arıyorsun ilk önce neler yaptıklarını soruyorsun klasik konuşmanızı yapıyorsunuz sonra İstanbul'a geleceğim diyorsun ve dan!" Ellerini birbirine vurdu. Gözlerimi kırpıştırıp baktım.

 

"Tamam tamam hadi arıyorum." Telefonumu tutarken on defa saçlarımı düzelttim ve annemin ismine tıkladım. Görüntülü arama başlarken derin derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

 

"Güzel kızım!" Diye açan annemle gülümsedim.

 

"Anne!" Derken sesimin dozunu ayarlayamamıştım.

 

Annem manasızca baktı bir şey diyeceğimi anlamıştı. Ama belli etmeden devam etti.

 

"Nasılsınız,babam yanında mı?" Dedim heyecanla.

 

"Tarık! Gelir misin hayatım, Almina telefonda." Annem geriye doğru bağırırken babamın mutfakta olduğunu fark ettim. Hızlıca gelmişti.

 

"Kızım n'aber?" Dedi.

 

"İyiyim babacığım sizden naber?"

 

Annemin yanına oturdu ve kamerayı ortaladı.

 

"İyiyiz biz de,eve yeni geldik. Annnen yorgundu yemekler bugün benden olsun dediğim için mutfaktaydım." Demiş gülmüştü. Bu duruma ben de güldüm.

 

"İki saattir menemen yapacak ya bakalım artık kısmet ne zamana yeriz." Annemin sözüyle babam ona ters ters baktı ve annemin sarı renge boyalı saçlarını ilkokuldaki çocuklar gibi çekiştirdi.

 

"Öyle deme hatun, parmaklarını yiyeceksin." Kendimi ilk aradığımdaki heyecanımı yenmiş hissediyordum.

 

"Sen nasılsın kızım,Tuana nasıl?" Dediklerinde gözlerim usulca koltukta telefona bakan Tuana'ya kaydı ve geri annemle babamı buldu.

 

"Çok iyiyiz,o da iyi. İş güç işte koşuşturuyoruz." Dedim ve duraksadım. Annemle babam da gülümsediler.

 

"Ben size bir şey söylemek için aramıştım." Dedim kalbim hızla çarparken. Dudaklarımı yaladım,onlar beni onayladıklarında da konuya girdim.

 

"Ben bu akşam ya da yarın sabah İstanbul'a geleceğim." Dedim ilk önce. Annemle babam sevinirken gözleri parladı.

 

"Gel çocuğum gel, özlemiştik zaten biz de seni."

 

Annem gözlerini kısıp yakın gözlüğünü düzeltti.

 

"Sanki bir şey daha var?.."

 

Başımı salladım.

 

"Bu gelişimin bir sebebi var," durdum ve cümleyi nasıl kursam diye düşündüğüm saniyeler geçirdim. Ailem ise sabırla beklediler.

 

"Zafirler beni istemeye gelecekler, eğer izniniz olursa." Dedim dudaklarımı dişleyip.

 

Annem gülümserken babam şaşkınlıkla baktı. Sessizlik aramızda derin bir köprü olurken bir süre onlara zaman tanıdım amnem bir şey demese bile babam o şaşkınlığı üzerinden zar zor attı.

 

"Doğru mu duydum?" Demesiyle gerildim ve Tuana'ya baktım. O ise eliyle sakin ol hareketleri yapıyordu.

 

"Evet babacığım,sevinmediniz mi?" Derken gülüşüm donmuştu.

 

"Ay anneciğim çok sevindik tabi ki. Gelsinler hiç sorun değil,bu hafta mı gelecekler?" Dedi annem konuyu toparlayıp gülümserken.

 

Başımı hevesle salladım. "Evet,ben sadece üç gün izin alabiliyorum,Zafir de zaten şu an görev başında değil bu yüzden bu hafta halledelim dedik."

 

"Tamam güzelim o zaman ben hazırlıklara başlayayım sen de gelince istediğin ne varsa hallederiz." Demişti annem. Benimse gözlerim babama kaymıştı.

 

"Baba? Sen bir şey demeyecek misin?" Diye sordum yüzüm düşerken.

 

"Hayırlısı olsun babacığım,ben de sevindim tabi ki. Sadece resmi olarak senden ayrılmak üzüyor beni ondan. Sen bakma bana,gelsinler." Demişti. Duygusallaşmasıyla ona bir an önce sarılmak istedim.

 

"Ay duygu sömürüsü yapma kıza. Sen bu akşam mı geleceksin annem? Alalım biz seni."

 

Omuz silktim,bilet işini Tuana ayarlıyordu.

 

"Tuana şimdi ikimize bilet bakıyor ben size haber veririm ama büyük ihtimalle sabah falan gelmiş oluruz. O yüzden almanıza gerek yok taksiyle geliriz." Dedim.

 

"Tamam kızım,biz hazırlıklara başlarız. Siz de dikkat edin, öpüyoruz sizi." Annem babamı dürterken bunları söylemişti.

 

"Evet evet öpüyoruz,dikkat edin." Dedi babam da.

 

Öpücükler atıp aramayı sonlandırdım.

 

"Neden böyle oldu ki? Babam çok duygusallaştı." Dedim üzüntüyle.

 

"Normal be kızçem, sonuçta kızı evlenecek kolay değil ki. Üzülme sen yarın seni görünce bir şeyi kalmaz." Dudaklarımı büzüp Zafir'e mesaj atmak için hareketlendim. Geldiğimde görmüştüm ki arabası evin önündeydi yani annesiyle o da konuşuyordu,Leyla ablaların da arabası burada olduğu için aile içini rahatsız etmemek adına direkt eve gelmiştim.

 

"Bizimkilerle konuştum,hiçbir sıkıntı yok. Sen ne yaptın, nasıl gidiyor askim?"

 

Odamda dönüp dururken ufak bavulumu çıkardım ve içine eşyalarımdan birazını koydum. Çok bir şeye gerek yoktu.

 

"Bilet buldum,sabaha karşı beşte uçak. Alayım mı?" Dediğinde gidip yanına telefondan inceledim.

 

"Al,al." Dedim. O bileti alırken ben de fiyat işini hallettim. Bu sırada hâlâ Zafir'den mesaj gelmediği için ortalıklarda gezinip duruyordum. Tuana duşa girmek için odasına geçince ben de yemek hazırlamaya mutfağa indim. O sırada da telefonuma bildirim geldi.

 

"Konuştum,iki gün sonrasına bilet aldık. Bir sıkıntı yok güzelim,hsr şey yolunda."

 

Rahatlayarak ellerimi kalbime bastırdım ve ona kalp dolu mesaj atıp yemeği hazırlamaya devam ettim. Tuana geldiğinde yemeğimizi yedik ardından da o görevden dönen Kaan ile buluşmaya gitti. Zafir de bana kısa bir mesaj atıp arkadaşlarını ziyaret etmeye gittiğini söylemişti. Ben de beni yanına çağırmış olan Kemal amcanın yanına gitme kararı almıştım. Hazırlanıp evden çıkarken,karargahta olduğunu öğrendiğim Kemal amcayla konuşuyordum.

 

"Sen Kemal komutana geldim de ben hallederim aşağı kızım. Görüşürüz." Demişti. Vedalaşıp kapattım ve Zafir'e nereye gittiğime dair mesaj atıp arabama binerek karargaha sürdüm.

 

Arabada açık duran radyodan yükselen şehit haberleriyle yüzüm iyiden iyiye düştü. Ama yine de vatan sağ olsun dedim, başka diyecek bir şey bulamadım. Allah geride kalanlara sabır versindi çok zordu biliyordum,o korku,bu duygu,Allah kimseye yaşatmamalı bizi askerlerimizle sınamamalıydı.

 

Karargaha geldiğimde öğrendiğim haberler yüzüme o kadar yansımıştı ki bütün duygularım çekilmiş gibiydi.

 

"Kemal komutana gelmiştim,Almina Öztürk ben." Dedim kapıdaki askerlere.

 

Hiçbir şey demeden beni içeriye aldılar. Üzerimdeki cekete sarılıp karargaha yürüdüm ve içeriye girdim. Koridorda yaşadığım iyi ya da kötü şeyler gözümün önünden geçiyordu. Başımı sağ tarafa çevirince sorgu yazısını görmüş ve derin bir nefes alıp durmuştum. Yüzümdeki o buruk gülümseme hiç de iyi anılara ev sahipliği yapmıyordu.

 

İkinci kata çıktıktan sonra Kemal komutanın kapısını çaldım ve gel komutuyla içeriye girdim.

 

"Gel kızım." Dediğinde zorlukla gülümsedim. Kapıyı kapatıp içeriye yürüdüm. Ona sarılırken içimdeki hüzünle hem öz babamı hatırlamış hem de şehit olan askerlerimiz için duygusallaşmıştım.

 

"Başımız sağolsun şehidimiz varmış." Dedim yutkunup geri çekildiğimde. O otururken ben de oturdum.

 

"Vatan sağ olsun,sizler sağ olun." Demişti.

 

Biraz sessizlikten sonra toparlamak adına söze girdi.

 

"Seni buraya Boran için çağırdım. Aranızdaki durumu biliyorum hatta evleneceğiniz de kulağıma geldi. Boran'ın asker olduğunun farkında olduğunu biliyorum Almina ve bu konuda bir abin olarak babanın da getireceğinden emin olduğum görevi yerine getirmek istedim." Yutkundum ve dikkatle dinlemeye devam ettim.

 

"Bu klasik konuşmayı yapmak istemesem de babanla sıkı dosttuk ve bunu kendime borç biliyorum. Boran iyidir,merhametli ve cesurdur. Seni korur kollar,gerekirse de kendinden yapar bunu ama öfkelidir de siniri yakar yıkar,seni tanıyorum çocukluğunu az çok hatırlıyorum ama ben Boran'a yıllarımı verdim. Dağlarda onu gördüm,eğitimde gördüm,her zorlukla baş edişine şahit oldum ama hiç aşık oluşunu görmemiştim. Ta ki seninle yan yana gördüğüm güne kadar." Gözlerini kapatıp açtı ve gülümsedi.

 

"Boran seni üzmez,en azından gayret eder ama onun yokluğu,görevlere gidişi,en zor ya da en mutlu anlarında yanında olamayışı seni mutsuz edecek Almina. Gecelerin uykusuz geçecek,belki yemek bile yiyemeyecek sadece haber bültenlerinde şehit var mı diye haber kovalayacaksın. Kapın çaldığında elin yüreğinde gezeceksin. Bunları bildiğini farkında olduğunu ve göze alarak bu yola çıktığını da biliyorum. Ama iyi düşünmenizi ve ikiniz için de birbirinizi üzmeden bir sonuca varmanızı diliyorum bu yüzden seninle bu konuşmayı yapmak istedim."

 

Başımı yavaşça salladım. Bunları ben de biliyordum ve bunları zaten kabul ediyordum. Evet zordu evet hepsinde de haklıydı tam da bahsettiği gibi olacaktı ama onsuz olmazdı,onunlayken onsuz olmayı tercih ederdim.

 

"Bunları biliyorum Kemal amca ve sana teşekkür ediyorum benimle bu konuyu tekrar konuştuğun için. Sana çok ama çok teşekkür ederim. Kararımdan dönmeyeceğim,hatta bu gece ailemin yanına gidiyorum üç gün sonra nişanımız var ve sizi de beklerim." Dedim kararlılıkla.

 

Yüzüne yayılan gülümsemeyle bana baktı.

 

"Baban gibi olamasam da arkanda olduğumu bil,en ufak bir hatası olursa ilk bana gel ben kulaklarını çekerim. Yaşına başına rütbesine bile bakmam. Ha onun dışında da sana garanti veremem ama görevlerde o bana emanet bunu da bil isterim. Nişanınıza katılamam ama söz düğününüzde yanınızda olacağım,her zaman arkanızdayım bunu bilin." Demişti. Başımı sallarken Kemal amcayla bir saat kadar daha sohbet ettik. Bana Zafir'in görevlerde olan başarılarını anlattı,dinledikçe hayran oldum. Aşkım kalbime sığmaz oldu.

 

Sonra vakit geçe kalmasın diye aşağıya inerken Kemal komutanla kapıda vedalaşmıştık. O sırada arabadan inen Zafir'i görmek heyecanla atan kalbimin tekrardan kendini göstermesine neden oldu. Karargaha doğru yürürken ne bir koltuk değneği ne de destek aldığı birisi vardı. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken ellerini iki yana açıp bana uzaktan gülümsedi.

 

"Zafir?" Derken merdivenleri koşarak indim ve koşarak boynuna sarıldım. Belimden kavradığı gibi başını boynuma gömdü. Hemencecik geri çekildim.

 

"Sen? Yürüyorsun." Dedim bedenine bakarken. Belimden kavrayıp beni olduğum yerde döndürdü.

 

"Evet,prenses. Bitti,iyileştim." Dediğinde onun gülmesiyle ben de güldüm. İnanamazken ona bakıyor sıkı sıkı sarılıyordum.

 

"İnanmıyorum ne zaman,neden bana söylemedin. Zafir,çok mutluyum. Bitti yani tamamen geçti bu durum değil mi?" Dedim kaşlarım havalanırken.

 

"Bitti bebeğim, hiçbir sorun da engel de kalmadı. Sana söylemedim çünkü sürpriz yapmak istedim. Aslında seni istemeye geleceğimiz gün karşına çıkacaktım ama seni bekletmek istemedim. Diyduğuma göre benim güzelim bugün telaşlı bir gün geçirmiş morali yerine gelsin dedim." Dediğinde uzanıp yanağını öptüm. Kollarımı tekrar boynuna dolayıp parmak uçlarımda yükseldim.

 

"Seni çok seviyorum,çok çok çok..." Dedim gözlerim dolduğunda. Beni cezbeden kokusunda boğuldum öldüm, tekrar nefes aldım ve tekrar dirildim.

 

"Kalbimi avuçlarına bıraktım,sence hangimiz daha çok seviyor?" Derken saçlarımı okşamıştı. Karargahın önünde birbirimize sarılırken bizi odasından izleyen Kemal komutanın da gönlünün rahat olduğunu bilmiyordum. Ailem ayrı bir telaşta, Zafir'in ailesi ayrı bir telaştaydı. Arkadaşlarımız bize sürpriz ayarlarken asıl sürpriz üç gün sonra olacaktı.

 

Mutluluk düşleri kurarken hayat bizi şaşırtacak ve asıl sürprizi o yapacaktı. Sorun şuydu ki bazı sürprizlee mutluluk getirmezdi.

 

****

 

Oy verip yorum yapmayı unutmayalım.

 

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

 

Sürpriz ne olabilir?

 

Sizleri seviyorum,kendinize iyi bakın<333

Loading...
0%