Yeni Üyelik
39.
Bölüm

38.Bölüm "KUZEY YILDIZI"

@dolunaydakigelgit_

Yeni bölümden merhabalar.

 

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.

 

İyi okumalarrr

 

Fazıl Say-İnsan İnsan

Sezen Aksu-Seni Kimler Aldı

 

***

 

"NE? BABAANNEM ÖLMÜŞ MÜ?"

 

Yüreğim sıkışırken aklıma gördüğüm kabus geldi.

 

Simsiyah olan o yılan,o yılanı öldüren Zafir.

 

"Sus be oğlum."

 

"Nasıl lan kim öldürmüş?!"

 

Korkuyla bir isim duymayı bekledim bu ismin sevdiğim adamın ismi olmaması içinse dua ediyordum.

 

"Ben..." Dedikten sonra kapıda bir gürültü koptu. Olaylara hakim olmaya çalışırken kasıklarıma saplanan ağrıyla istemeden çığlık attım. Gerisi tam bir zifiriydi.

 

"ALMİNA!" Koşarak kapıdan giren Zafir'in adım seslerini duydum, gözlerimi sımsıkı kapattım.

 

Elimi kasıklarımdan çektim ve gözlerimi usulca araladım. Nefes nefese arkama yaslandım.

 

"Ağrın mı var? Hemen doktoru çağırıyorum,bekle." Ona izin verdim ve gittiğinde de arkama yaslandım. Ne demek Berire Algan ölmüştü? Kim yapmıştı, gerçekten de rüyamda gördüğüm gibi ya Zafir ona bir şey yaptıysa..? Ama öyle olsaydı bundan haberi olmaz mıydı,neden onu arasınlar ve o da şaşırsın ki? Zafir böyle bir şey yapmazdı,ellerini; babannesi ne kadar kötü olursa olsun bir masumun kanıyla kirletmezdi.

 

Geri geldiğinde karnıma saplanan ani sancılar için endişelenmiştim.

 

"Buyurun bir uzanın tekrar kontrol edelim,kanamanız var mı bir bakalım." Zafir bir adım geriye giderken doktora ve hemşireye izin vermişti.

 

Gözleri benim üzerimdeydi, gözlerimi üzerinden çekerek doktora baktım ve yarı oturur pozisyondan tamamen uzanma pozisyonuna geldim. Üzerimdeki örtü çekilirken gözlerimi yine Zafir'e çevirdim,onun gözleri de benim yüzümde geziniyordu. Bir anda çok gerilmiştim,doktordu sonuçta ama gerilmiştim işte.

 

Zafir adımını öne atar gibi oldu ama yapamadı, bekledi sonrasında ise ona elimi uzattım,bunu bekler gibi hemen geldi ve elimi tuttu. Babannesinin öldüğünü duyduğumu biliyordu,belki onun için belki de ağrım olduğu için yüzümdeki tepkileri ölçmeye çalışıyor ve dikkatlice bakıyordu,bilmiyordum. Elimi sımsıkı tutmuş, diğer eliyle alnımdaki saçları geriye itmişti.

 

"Ağrınız tam bu noktada mı?" Diyen doktorun temas ettiği yer ile kaşlarımı hafifçe çattım çünkü tam da oradan yayılan bir ağrı vardı.

 

"Evet,tam oradan yayılıyor. Aniden sancı saplanınca bir anda fazla tepki verdim." Yutkundum.

 

"Serumunuzu değiştirelim,neredeyse bitmiş. Herhangi bir sorun gözükmüyor bunlar beklediğimiz ve her hastanın başına gelen sancı ve ağrılar o yüzden içiniz rahat olsun."

 

"Teşekkürler." Dedim gülümseyerek. Başımı yastığa geri bıraktım. Doktorum da gülümsedi, hemşireye bir bakış atıp komut verdi ve çıktı.

 

Hemşire elindeki serumla durdu kolumu dikkatle tuttu ve diğer serumun klipsini çıkardı. "Ben de tam sizi kontrole gelecektim ama kapıdaki beyefendi bana çarpınca elimdeki cam serum düştü,yenisini almaya gitmiştim." dediğinde kapıdaki gürültünün sebebini anlamıştım. Zafir hâlâ elimi sımsıkı tutuyordu ve sanırım farkında değildi çünkü biraz sıkmaya başlamıştı.

 

"Anladım,sorun değil."

 

Hemşire görevini yapıp,geçmiş olsun,diyerek odadan çıktı. Zafir'e doğru başımı çevirip baktığımda o hâlâ yüzüme boş boş bakıyordu, dalmış gibiydi. Hatta gibi bile fazlaydı direkt yüzüme dalmış, bakışları gözlerimde sabit kalmıştı.

 

Kendine getirmek için elini usulca sıktım.

 

"Sevgilim? Neyin var?" Diyerek bilmemezliğe geldim. İrkilerek kendine geldi,nazikçe genzini temizleyerek yanımdaki boşluğa oturdu.

 

"Duyduğunu biliyorum,ne düşündüğünü de tahmin ediyorum." Başını eğip birleşmiş olan ellerimize baktı ardından bana alttan bir bakış attı.

 

"Ne düşünüyormuşum?" Derken birazcık tatlış ve alayvari bir mimik edindim.

 

"Onu ben öldürmedim." Gülümseyen yüzüm soldu,ciddiyete büründüm. Ellerimize baktım ve baş parmağımla damarları belirginleşmiş elinin yüzeyini okşadım. Sonra başımı yavaşça ona doğru kaldırdım, gözlerine baktım.

 

"Biliyorum." Demiş fısıldamıştım.

 

"Gelebilir miyim?" Alp'in kapının ardından gelen boğuk sesiyle dikkatimi buradan gözükmeyen kapıya verdim.

 

"Biraz sonra gelsen olur mu Alp?" Zafir'in ona karşı ilk defa bu kadar ciddi ve kibar oluşunu görmek bile kalbime bir his çökmesine neden oldu.

 

"Tamamdır,sizi seviyorum." Diyen Alp'in sözleriyle istemsizce gülümsedim.

 

"Biz de seni!" Dedim sesimi yükseltip.

 

"Kim yapmış?" Dedim direkt ona.

 

Derin bir nefes aldı,diğer eliyle burun kemerini sıktı ve sonra bana biraz daha yaklaştı. İki eliyle sağ elimi tuttu ve dudaklarına götürüp derince öpücükler bıraktı.

 

"Bir ay önce bir aşiretteki kızı zorla yaşça büyük birisiyle evlendirmeye çalışmış. Kızın babası da durumu öğrenince peşine düşmüş,babaannemi de öldürecek gücü bulunca yapmış işte." Derken oldukça sıradan bir şey anlatıyor gibiydi.

 

"Ne hissediyorsun peki?"

 

Omuz silkti ve dudak büktü,derin bir nefes aldı.

 

"Hiçbir şey,mukadderat." Gülümsedim.

 

"Kaderden kimse kaçamaz. Babaannem aslında bu kaderi kendisi yazdı,bir insan olduğu için tabi ki ölmesine üzüldüm. Ama bir şey hissettiğimi de söyleyemem."

 

Sözlerine sadece başımı sallayabildim.

 

"O adama ne olacak peki?"

 

Dudaklarını yaladı.

 

"Tutuklanmış,gerisiyle de ilgilenmiyorum. Almina,seni böyle bırakmak istemiyorum ama benim Mardin'e dönmem gerekiyor." Bir an için kalbimde değişik bir kırgınlık hissettim ama sonra hemen geçti. Her ne olursa olsun babannesi vefat etmişti elbette ki gidecekti hem zaten mesleğine de dönmeliydi. Bu durumda olmasaydım kalkar bir saniye bile düşünmeden peşinden giderdim.

 

"Tamam sevgilim,sen git. Hem ben iyiyim,herkes de burada. Birkaç gün sonra da ben gelirim." Tebessüm ettiğimde sözlerimin doğruluğundan emin olmaya çalışıyordu.

 

"Bak kalmamı istiyorsan her şeyi siktir et, Alp'i gönderirim o ilgilenir." Başımı iki yana salladım.

 

"Hayır hayır,sen git. Ama Zafir, lütfen bu işlere bulaşma. Bırak herkes ne yapıyorsa yapsın,zarar görmeni istemiyorum." Yaklaşıp dudaklarıma yumuşak bir öpücük bıraktı.

 

"Sen nasıl istersen o." Kapımız çaldığında geri çekildi. Kapıdan içeriye giren ailelerimizden Mihriban annem en geride duruyordu,herkes oldukça durgundu sanırım haberi almışlardı. Kimden duyduklarını bilmesem bile bunu anlamak güç değildi.

 

"Annem, nasılsın?" Annemin sorusuyla gülümsedim.

 

"Çok iyiyim,siz nasılsınız? Daha erken gelirsiniz sanmıştım." Hiçbir şey olmamış gibi.

 

"Ufak aksaklıklar oldu ondan. Ağrın yok değil mi?" Babam yaklaşıp alnıma öpücük bırakmıştı.

 

"Çok az." Elimi kaldırıp işaret ve baş parmağım arasında ufacık bir boşluk bırakarak onlara göstermiştim.

 

"Annecim bir ihtiyacın var mı?" Mihriban anneme gülümsedim bu durumda bile hiçbir şey olmamış gibi benimle ilgili olması çok hoş bir davranıştı.

 

"Yok anne, teşekkür ederim."

 

"Anne,biraz konuşalım mı?" Zafir,annesinin de onayıyla bana baktı ve göz kırptı.

 

"Konuşalım oğlum, konuşalım."

 

Babamla anneme baktıktan sonra "İzninizle." diyerek çıktı.

 

"Kızım,yavrum benim ah! Çok korkuttun bizi gece." Gülümsedim.

 

"Bir şeyim yoookk, zaten olacaktı oldu işte. Endişelenmeyin." Dedim.

 

Onlar bana sarılırken, kapıdan kızlar girdi.

 

"Ay kuşum günaydın. Vallahi özür dileriz." Selin'e bakıp güldüm. Dikişlerim acıyınca yüzümü buruşturdum. "Sorun yok, nasılsın güzel anne?"

 

"İyiyiz iyi."

 

"Aşkım özür dilerim vallahi trafik vardı geciktik." Dedi Tuana yanağıma öpücük bırakıp.

 

"Yok sorun değil."

 

"Alp, aşağıda yemek yiyordu. Gece burada mıydı?" Asu'nun sorusuyla başımı iki yana salladım.

 

"Hayır yeni gelmişti,sonra işte aşağı indi."

 

Başını salladı.

 

"Anne, Mihriban annem nasıl? Haberi duymuşsunuz belli."

 

Sorum karşısında annem iç çekti.

 

"İyi iyi,tabi şok oldu ama hiç de tepki vermedi açıkçası."

 

"İlahi adalet mi desem ne desem?" Selin'in sözleriyle gözlerimi büyüttüm.

 

"Selin!"

 

"Ne? O kadının sana yaptıklarını hâlâ unutmadım."

 

"Ben de ama ne de olsa o Zafir'in babannesi bir şey diyemeyiz." Diyerek kendimi açıklamaya çalıştım.

 

"Haklısın."

 

İç çekip kapıya doğru bakmaya çalıştım.

 

"Yenge,geliyorum." Alp'in sesiyle onu onayladım. "Gel lütfen."

 

"Bombaya gel! Babannem ölmüş." Bunu söylerken sesi titremişti. Sıradan bir şeyden bahseder gibi kurduğu cümleye rağmen bu durum gözümden kaçmadı.

 

Başımı yana doğru yatırıp,omzuma doğru eğdim. "Alp,iyi misin?"

 

"İyiyim tabi şeker kız,sen nasılsın asıl?" Gülmeye çalışsa da dudaklarını kıvıramıyordu. Bana doğru yaklaşıp yanımdaki tekli koltuğa oturdu.

 

"Kızım,sen açsındır bir şeyler yaptırıp gelelim biz sana." Babamın sözleriyle annem başını salladı. "Evet evet kızlar siz buradasınız değil mi?"

 

"Evet evet Zerrin teyze,siz gidin." Annem bana öpücük yollarken babam ile ikisi dışarıya gitti.

 

Alp başını eğmiş,doktorun sabah kontrolden sonra bıraktığı yan taraftaki ajandayı okuyordu.

 

Kızlara bakıp kaş göz yaparak kapıyı gösterdim.

 

Selin başını sallayıp 'Ne oldu?' dercesine sordu. Kaşlarımı havalandırıp gözlerimle Alp'i gösterdim.

 

Ağzıyla 'hee' der gibi yaptı ve sonra da kızları kollarından tuttu.

 

"E biz bir kantine mi gitsek,benim çocuğum aç kalmamalı." Selin'in sözleriyle Tuana gözlerini büyüttü.

 

"Ay yeğenim aç mı kalsın, yürüyün hemen!" Onlar giderken bana döndüler.

 

"Sen bir şey ister misin tatlış?"

 

Dudaklarımı usulca 'bilmem' der gibi büktüm.

 

"Yok yok,siz gidin." Onlar çıktıklarında Alp elindeki defteri kenara koydu.

 

"Alp,neyin var? Bir şeye sıkılmış senin canın."

 

Dudaklarını sağa sola hareket ettirdi ve sonra da ofladı,elleriyle yüzünü sıvazladı.

 

"Babaannemdi o benim, kötüydü, nefret ediyorum,hiç sevmiyorum ama babaannemdi be yenge. Boranla bizi o büyüttü, çocukken avluda koşuştururduk." Durdu, gözleri dolmuştu onu ilk kez böyle görüyordum.

 

"Boranla hiç anlaşamazdık, sürekli kavga ederdik. Hortumla falan birbirimizi ıslatırdık,dövmeye çalışırdık. " Güldü ve gözlerini avuç içiyle sildi.

 

"Babaannem gelir hemen ayırırdı bizi,Boran'ı bir köşeye çeker beni ayrı köşeye çekerdi sonra da geçer ikimizi de azarlar birbirimizle barıştırırdı." Dışarıya odaklanmış gülümserken sonra bir anda ciddileşti yavaşça bana baktı, gözleri kanlanmıştı.

 

"Ama amcama yaptıklarını,anneme dediklerini,yengemi üzdüğü her bir anı da unutmadım. Sonra sana yaptıkları... Affedemiyorum be yenge,bu beni kötü biri yapar mı? Yani,ona hem üzülüp hem de kızmam; beni kötü biri yapar mı?" Yavaşça başını oturduğu koltuğa doğru yasladı. Gözyaşının gözlerinin kenarında süzüldüğünü gördüm.

 

"Alp,bu seni kötü birisi yapmaz. Bir zamanlar değer verdiğin bir insandı elbette ki üzüleceksin hatta tanımasan ona değer vermesen bile üzülmen çok normal çünkü o bir insan. Elbette ki üzülecek,ağlayacaksın. Kötü biri de olsa o senin babannendi,bu normal bir şey ve seni kötü birisi yapmaz. Ama elbette ki kendini yıpratmanı da istemem bunu söylemek belki haddime değil ama babaannen kötü birisiydi ve senin gözyaşlarını hak edecek birisi de değildi." Gözlerini avuç içiyle sildi ve bana gülümseyerek baktı.

 

"Teşekürler yenge,iyi ki hayatımıza girdin." Kapı çalmadan açıldığında Zafir direkt olarak bizi gördü. Alp tuttuğu elimi bırakmadan arkasını döndü ve kızaran gözleriyle Zafir'e baktı.

 

"Oo geldin mi kuzen? Biz de yengemle terapi seansı yapıyorduk." Gülümsedim.

 

"Neden ağladın sen?" Diye sordu kuzenine.

 

Alp hemen telaşla yerinden kalktı.

 

"Ağlamadım lan. Niye ağlayayım? Öyle yengemle dertleşiyorduk,evleneceksiniz diye duygulandım."

 

"Öyle olsun bakalım." Dedikten sonra Zafir bana doğru geldi. Ardından kapı tıklatıldı içeriye Mihriban annenin görmesiyle biraz doğrulamak istedim ama Zafir omzuma bastırdı ve kalkmama izin vermedi. Gözlerimle ona bakarken Mihriban annem yanıma gelmişti.

 

"Kuzum,iyisin değil mi?" Başımı yavaş yavaş salladım.

 

"İyiyim anne,merak etme. Sen nasılsın?" Elini havada salladı boş ver der gibi.

 

"Aman, iyi diyelim iyi olalım. İstediğin bir şey varsa hemen yapıp gelelim." Tebessüm edip yanağımdaki elini tuttum ve avuç içine narin bir öpücük bıraktım.

 

"Çok teşekkür ederim hiçbir şey istemiyorum."

 

O saçımı usul usul okşarken annemler odaya girdiler.

 

"Yemek yemen lazım." Diyen babam zayıflayan bedenimi süzdü.

 

Aynı direktif Zafir'den gecikmedi. "Bence de."

 

"Tamam,yerim hadi siz gidin artık. Kovuyormuş gibi olmayayım ama buralarda benim yüzümden perişan olmayın." Dedim ailelerimize.

 

"O nasıl söz,aileniz biz senin tabi ki burada olacağız." Annemin sözlü çıkışıyla odaya hemşirenin girmesi bir oldu.

 

"Çok kalabalık olmuşuz, odayı yavaş yavaş boşaltsak mı? Hastamız mikrop kapmasın." Hemşire yanıma doğru gelirken ona resmen,minnettar bakışlar atıyordum.

 

"Evet,hemşire hanım haklı. Bir doktor olarak bu fikrini onayladım." Alp'in sözlerini bilmem ama gözleri direkt hemşiredeydi.

 

"Keşke bu uyarıyı benden önce yapsaydınız doktor bey." Kız sevimli bir tebessüm gönderirken Zafir,bak gördün mü, bakışı atmıştı Alp'e.

 

"E biz kalkalım o zaman." Mihriban annem konuşurken onların bugün gidecek olduğu aklıma gelince duraksadım.

 

"Hemen gidecek misiniz Mardin'e?"

 

Mihriban annem, Zafir'e baktı.

 

"Maalesef anneciğim, gitmemiz gerekiyor." Anlayışla gülümsedim, yaklaşıp elleriyle yüzümü tuttu ve saçımdan şefkatle öptü.

 

"Kendine dikkat et,gelirken haber et ben sana hemen hazırlık yapayım."

 

"Hiç gerek yok anne." Desem de bana kızgın kızgın baktı,el mecbur kabul ettim.

 

"Biz Mihribancığımızla bir yemek yiyelim onları geçirir sonra da seni almaya gelir evimize gideriz." Dedi annem. Başımı salladım.

 

"Ay biz de çıkalım o zaman." Kaanlarla çıkan Selin,Asu'yu da yanına almıştı. Hemşire ne ara odadan gitmişti bilmiyorum ama Alp de odada yoktu. Sanırım kızın peşinden gitmişti.

 

"Çiçeğim..."

 

Avcunu saçlarıma dokundurup kalçasını yanıma koydu ve yatağa oturdu.

 

"Gidiyor musun?" Dudaklarını büzdüm.

 

"Gitmem gerekiyor,seni bu halde bırakmak istemezdim." Başımı itiraz ederek iki yana salladım.

 

"Kimse bilmezdi ki,tahmin bile edemezdik, aklın ben de kalmasın ama ne yapacaksın gidince?" Yutkundu, gözleri yüzümde gezindi.

 

"Koçaklarla görüşeceğim ilk. Şu babaannemi öldüren aşiretle sonrasında da işlemleri falan hallederim. Aşiret toplanır sonrasını da sonra konuşuruz." Sustu ve yaklaşıp burnumun ucunu öptü.

 

"Bak,ne olursa olsun dikkat ediyorsun tamam mı? Aklım sende kalacak ve sana bir şey olmasını istemiyorum lütfen her ne olursa olsun bulaşma aşkım,rica ediyorum kendine dikkat et lütfen."

 

Başını salladı alnımdan öpüp başını boynuma gömdü.

 

"Ölünce buraya gömsünler beni."

 

Zafir,evin yanıyor aslanım.

 

"Ya ben ne diyorum sen hâlâ ölümden bahsediyorsun. Sus bakayım hemen."

 

"Tamam bir şey demedim." Geri çekilip gözlerime baktı.

 

"Kendine dikkat et,yemeğini güzelce ye ve hemen bana gel tamam mı?" İç çekip başımı salladım ve uzanıp yanağına öpücük bıraktım.

 

"Gelebilir miyiz?" Kapıyı çalan kızlarla gitme vaktinin geldiğini anladım.

 

Tok sesiyle "Gelin." çağrısı yaptı. Kapı açıldıktan sonra da alnıma öpücük bıraktı ve geriye doğru çekilip kalktı.

 

"Almina size emanet."

 

Tuana hemencecik başını salladı.

 

"Hiç merak etme,bizde o." Asu kıkırdayıp göz kırptı, gülümsedim.

 

"Ben gideyim, dediklerimi unutma." Başımı uslu bir çocuk gibi salladım. Mideme oturan yumru kusacakmışım gibi hissettiriyordu. Gitmesini hiç istemiyordum.

 

"Tamam,sen de unutma." Göz kırptı ve son kez saçımı okşayarak gözlerini üzerimden çekmeden kapıya doğru gerisin geri yürüdü.

 

Gülümseyip el sallarken dolan gözlerimi fark etmesin diye kirpiklerimi kırpıştırdım.

 

O çıktığında bir anda sessizlik hakim oldu,elimi indirip, yüzümdeki o tebessümü sildim. Gizlediğim hisler ortaya çıkarken kızlar yanıma gelip sarıldı.

 

"Gitti." Serzenişimle dudak büzdüm.

 

"Olsun,iki gün sonra görüşeceksiniz." Başımı salladım. Gözlerimi kapıdan çekerken, kollarımı kızlara doğru sardım ve huzursuz da olsam huzurla gülümsedim.

 

***

 

"Dikkatli yürü yeni ameliyat oldun!" Tuana'nın bağırıp durmasını kulak ardı ettim. Mardin'e geleli yedi gün olmuştu ve iyiydim yürüyebiliyordum hatta işime de geri dönmüştüm tabi ki dikişlerim duruyordu, iki gün sonra alınacaktı ve dikkat etmem de gerekiyordu ama edebildiğim kadar dikkat ediyordum zaten. Herhangi bir sorun da yoktu.

 

"Tamam." Kendimi bahçeye atmadan önce kapıdan bağırıp kapıyı kendime doğru çekmiştim. Bahçeden geçip dışarıya çıktığımda karşı eve doğru yavaş yavaş yürüdüm.

 

"Hoş geldin yenge." Kadir'e tebessüm ettim. Hava oldukça soğuktu ve bu soğuk havaya rağmen kapının önünde öylece dikiliyorlardı,gerçi yanlarındaki büyük varilde ateş yandığını da unutmamak gerekliydi.

 

"Hoş buldum. Zafir geldi mi?" Dedim bir umut.

 

Erdem'in mahçup sesi kulaklarımda uğuldadı. "Hayır yenge."

 

Dudaklarımı büzdüm ve bir şey demeden burukça gülümsedim.

 

"Ama Mihriban hanım evde, alışverişten yeni geldi." Dudaklarımdan çıkan dumanlarla burnumu montuma sakladım.

 

"O zaman bir uğrayayım."

 

Zafir günlerdir yoktu,sadece buraya döndüğüm ilk gün görüşmüştük. Babaannesinin cenazesine katılmışlar ondan sonra da diğer aşiretlerle toplantıya gitmişlerdi. Döndükleri ilk gün bütün sorunları hallettiğini ve hiçbir problemin kalmadığını söylese de yüzünden yorgun ve düşünceli olduğu okunuyordu. İki günde hallettiği işlerden sonra da üstüne göreve çağırılmıştı, birkaç gün sonra operasyona çıkacaklarını ve önemli bir operasyona hazırlık yaptıklarını biliyordum. Bu yüzden beş gündür ne yanımıza ne de kendi evine uğramıyordu,sadece telefonda görüşüyorduk.

 

Kapıyı çaldığımda içeriden annemin sesi geldi.

 

"Geldim!"

 

"Kızım? Hoş geldin,gel. Ben de Boran'ım sandım telaşlandım." Korkusunu, yüreğinin kuş gibi çırpınmasını çok iyi anlıyordum. Her kapı çalışınca içine bir kuşku biniyor, yüreği ağzına geliyordu. Olur da o kapıyı Boran hariç bir asker çalarsa diye... Çünkü gelecek olan kişi Boran'ın bir daha geri gelmeyeceğini haber etmek için gelecekti,biliyordu.

 

"Korkuttum seni özür dilerim. Kadirler alışverişten geri döndüğünü söyleyince bir uğrayayım dedim. Nasılsın anne?" Dedim montumu asarken.

 

"İyiyim kızım nasıl olayım,evin ihtiyaçları bitmiş çocuklar ben giderim dedi de ben izin vermedim kafam dağılsın diye. Boran'ım da hâlâ aramadı ondan... Sen neler yaptın nasıldı günün anneciğim?"

 

Mutfağa geçerken o da önümden ilerliyor elindeki yeşil kurulama beziyle de ellerini kuruluyordu. Lacivert kazağın üzerine giydiği beyaz mutfak önlüğü ile yemek hazırladığı belliydi.

 

"İyiydi anne, bugün o kadar yoğun değildim. Eve geldim yemek yaptım sonra Tuana geldi,bir markete gidecektim de geçerken de uğrayayım hem de Zafir'i sorayım belki gelmiştir dedim ama gelmemiş." Yutkunarak kendime kenarda asılı duran önlüklerin birisini aldım. Belini bağlarken de tencerede kavrulan kıymaya bakıyordum.

 

"İyi yapmışsın kızım ben de içli köfte yapacaktım sizi çağırmak için geldiğin iyi oldu,Tuana da gelsin de birlikte burada yeriz." Dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Aslında evde yerdik anne ya,ben de yaptım yemek falan hiç yük olmayalım sana. Sen gel bize hem otururuz,sohbet ederiz. Tuana da fırına kek sürmüştü." Derken kıymayı karıştırıyordum.

 

"Tamam o zaman anneciğim, acı sever misin? İçine koyarım hep,Boran acıyı çok yer ama sen sevmezsen az koyarım." Gülümsedim,fazla acı mideme dokunabilirdi ama ben de Zafir gibi acıyı çok severdim.

 

"Yok anneciğim koy istediğin gibi." Dedim.

 

Mihriban annemle güle güle yemek yapmaya başladık. O dış harcı hazırlamış kenarda dinlendiriyordu ben de iç harcı hazırlanmasına yardımcı oluyordum.

 

"Boran asla bakla,pırasa yemez. İlla bir et olacak o yemeklerde,acıyı çok sever. Turşuyu da öyle... Tatlıyla çok arası yoktur,tuzlu şeyleri sever o genelde. Bir de karabiber... Allah,ne yaptıysam sevdiremedim karabiberi... Evlenince yemek yaparken dikkat edersin çocuğum,senin sevmediğin bir şey varsa söyle ben ona çıtlatırım hemen." Neşeli ve muzip tavrına tebessüm ettim. Bu dediklerini de bir bir aklıma kazıdım dediği gibi yemek yaparken aklımda bulunması gerekiyordu.

 

"Domates çorbasını sevmem anne,onun dışında da baklayı,pırasayı ben de yemem öyle pek yemek ayrımım yoktur benim bu üçü hariç çoğu şeyi yerim." Kıymayı soğumaya bırakırken annem kenarda yaptığı yemekleri küçük tencerelere boşalttı ve soğumaya bıraktı,bu kadar çok yemeği kim yiyecekti bir fikrim yoktu.

 

"Anladım güzel kızım,elbet her şeyin bir vitamini var. Şunları da koyayım tamamdır."

 

Tezgaha yaslanıp toplu olan saç diplerimi kaşıdım.

 

"Anne,onları ne yapacaksın?"

 

Bana doğru baktıktan sonra gülümsedi ve elindeki tencereyi yerine bıraktı.

 

"Boran göreve gidecek ya onun için hazırlıyorum. Kumanyalarına koyarım timdeki herkes yer, alışmışım fazla fazla yapmaya boşa gitmesin,vitaminli yesin evlatlarım." Kalbimden boğazıma doğru yükselen sızı dudaklarımı zorlukla kıvırdı.

 

"Ne kadar iyi kalpli ve düşüncelisin." Bunu düşünememek beni mahçup hissettirdiğinden yutkunamadım, gözlerimi kaçırdım.

 

"Ben düşünemedim özür dilerim."

 

Yanıma doğru yaklaşıp tontiş ellerini yüzüme koydu.

 

"Daha yolun çok başındasın,sen bir yıldır asker yarenisin bense 16 yıldır asker annesiyim. O yüzden sakın düşünemedim diye ayıplanma, mahçup hissetme. Gele gide öğreneceksin yavrum aaa olur öyle şeyler. Gel bak sana bir şeyler daha öğreteyim ben." Avcumdan tutarak beni yavaşça yanında götürdü ve aşağıda bulunan Zafir'in odasına getirdi.

 

"Şimdiii,göreve gideceğini öğrendiği ilk zamanlar hemencecik eşyalarını hazırlar o. Ben de yemeğini yaparım bazen yapamam gidişleri hızlı olur ama sen sen ol hiç yıpratma kendini. Şu çantanın içine birkaç iç çamaşırı,sonra kısa kollu tişörtüyle üniformasını yerleştir. Kenarına şuradaki gibi kalın çoraplarından koy bol bol ki üşümesin ayakları,üzerine bu kalın ceketiyle kazağını da koydun mu tamamdır. Şimdi gittikleri yer yaz da olsa soğuk oluyor,en çok da ayaklardan üşüyorlar ondan kalın kalın kıyafetler koyarsın." Duraksadı dolapları açıp kaparken 16 senedir hazırladığı çantayı ilk günkü gibi acemice hazırlıyordu. Elleri titriyor bakışlarını kaçırıp yüzündeki tebessümle hüznünü gizlemeye çalışıyordu.

 

"Çantanın yanlarına kumanyasını,suyunu koyarsın,matarasını falan. Diğer yanında da zaten o ayarlıyor genelde... Geri dönünce de yani dönerse eğer,yaralanmadan yani... Geri boşaltır bir kat havalandırırsın kullandıklarını elinde yıkarsın çabuk çekiyor bu kumaşlar. O duş alır hemen,sana sarılmazsa darılma ona." Bana bakmasıyla ellerinden tutup yatağa oturttum.

 

"Anne, alışamadığını biliyorum. Bana karşı güçlü olmak zorunda değilsin,ben bu duyguyla ilk kez bu sene karşılaşıyorum ve biliyorum ki her sene ne kadar zaman geçerse geçsin hep ilk günkü korkuyla,acemilikle bu çantayı hazırlayacağım, yemeğini yaparken aklım onda olduğu için karabiber katacağım... Sende de böyle olmadı mı..?" gözlerini kaçırdı.

 

"Güçlü olmak zorundayız,bizim için her gidişi ilk gün gibi olacak olsa da onun için son gidişi gibi olacak... Buna alışmak çok zor ve alışamayız da,gidişine alışamam ama güçlü olmak zorundayız anne." Gözlerim çoktan dolmuştu,onunkilerden akan yaşlar yüreğime sepeleniyordu.

 

"Güzel kızım benim,Allah iyi ki senin gibi birisini yazmış onun kaderine. Gel buraya." Beni kendine doğru çekip sarılırken kollarımda bir annenin yüreği kuş gibi çırpınıyordu.

 

Az önceki güçlü tavrım anne kokusuyla yıkıldı,üzerime çöken o güçlü duvarın altında ezildiğimi,sıkışıp da nefes alamadığımı hissettim. "Ona bir şey olmayacak değil mi anne?"

 

Beni daha çok kendine bastırınca kalp atış seslerini işittim. "Olmayacak anneciğim,olmayacak." Nefes de alıyordum,sağlam da duruyordum. O güçlü duvar ne üzerime yıkılmıştı ne de ben altında kalmıştım. Sadece yüreğim çırpınıyordu o kadar.

 

"Hadi bakalım gel, yemeğimizi yapalım da size geçelim Tuana kızım yalnız kalmasın daha fazla." Kendini toparlayıp benim de sırtımı sıvazladı. Gözlerindeki yaşları silerken o ayaklanmış ve çıkmıştı, kısaca odayı inceledim,sadeydi ve uğramak için yapılmış kadar umursanmamıştı gözlerim yerdeki siyah çantaya takıldığında başımı iki yana salladım ve ayağa kalkıp odadan çıktım.

 

Mutfağa doğru geçtiğimde annem hiçbir şey olmamış da yeniden gelmişim gibi neşeyle içli köfteleri doldurmaya başlamıştı. Yere düşen önlüğü tekrar giymek için eğilip alırken gözlerim bir dolap dolusu kumanyaya takılmış az önceki konuşmanın gerçekliğiyle bir kez daha yüzleşmiştim.

 

***

 

"Ellerinize sağlık her şey çok güzel olmuş." Alp masadan kalkarken boş tabaklarını da mutfak tezgahına koymuştu.

 

"Afiyet olsun evladım." Annemin dolu dolu söylediği sözler ile gülümsedim.

 

"Dolapta tatlı var alabilirsin istersen,çayla koyarım diye düşünmüştüm ama..." Tuana'nın cümlesiyle Alp'in gözleri ışıldadı.

 

"Sağ ol ikinci yengeciğim, çayla yerim onu da midemde yer açılsın." Karnını avcuyla ovalarken geriye yaslanmıştı.

 

Kapı zilinin sesi evimizin içine yayıldığında ağzımdaki lokmayı alelacele yuttum ve çatalımı tabağımın kenarına bırakarak hemen kapıya koştum.

 

"Ben bakardım kız!" Alp'i umursamadan kapıyı açtığımda karşımda Zafir'i görünce göz bebeklerimin büyüdüğünü hissettim ve kollarımı boynuna sararak üzerine atıldım.

 

"Hoş geldin!" Neşeyle konuşmamla kollarını belime sardı. Arkasında durduğunu yeni fark ettiğim Kaan bize güldü.

 

"Ben şuradan geçeyim hemencecik." Diyerek sıyrıldı ve geçip gitti. Zafir benim ayaklarımı yerden kesip içeriye adımladıktan sonra ayağıyla kapıyı kapattı ben de bu sırada boynuna öpücükler kondurmakla meşguldüm.

 

Beni yere indirdiğinde yanaklarıma ardı arkasına öpücükler sıraladı.

 

"Beş gün değil beş asırdı sanki,şu konuna muhtaç kaldım." Kıkırdayıp geri çekildim.

 

"Kadir de olmasa burada toplandığınızı bilmeyecektik." Kaan'ın içeriden gelen sesiyle geri çekildim,Zafir botlarını çıkardı ve kenara koyarak elimi tuttu. Birlikte içeriye geçtiğimizde elimi bırakıp annesine sarıldı ve öptü.

 

"Annem,iyi misin?" İçimdeki cıvıl cıvıl uçuşan kelebeklerle onlara tabak getiren Tuana'nın elindeki tabaklara yemeklerden koydum.

 

"İyiyim oğlum,sen nasılsın? Yorulmuşsunuz ikiniz de." Kaan ile Zafir kısa bir an göz göze geldiler.

 

"Yok be Mihriban teyze iyiyiz. Ellerinize sağlık her şey çok güzel görünüyor." Kaan, Tuana'nın yanına otururken gözlerini Tuana'dan alamıyordu.

 

"Afiyet olsun canım." Tuana'nın utangaç sesiyle, nazlı hallerine tebessüm ettim ve benim yanıma oturan Zafir'in önüne tabağını koydum. O da annesiyle sohbet ediyordu.

 

"...Öyle yani."

 

"Demek bu içli köfteler Almina Hanım'ın eseri." Utanıp yerime otururken onun gözleri ilk önce tabağında sonra da benim üzerimde gezinmişti, yüzünde her zamanki o muzip gülüşü vardı.

 

"Evet,gelinim pek mahareti maşallah." Annemin dedikleriyle gülümsedim ve çatalımı alıp tanağımdakilerle oynadım.

 

"Hadi hadi yemeğinizi yiyin bakayım,bir haftada süzüldünüz."

 

Herkes yemeğini yerken çatal bıçak dışında bir ses duyulmuyordu. Ha bir de Alp masanın kenarında oturmuş elindeki telefonundan oyun oynuyordu orası ayrı.

 

"Geber lan,gebeş kaplumbağa." Silah sesleri iyi ki sadece telefonundaki oyundan geliyordu ama bu durum sanırım Kaan'ın sinirini bozmuş olacak ki kaşığını sertçe masaya bıraktı ve burnundan verdiği sert soluklarla Alp'e baktı maalesef ki Alp onun bu tavırlarını fark etmemişti.

 

Tuana, Kaan'ın elini tutup ne olduğunu sordu ama Kaan başını iki yana salladı,bir şey yok dercesine. Zafir ise soyutlanmış gibi sadece yemeğini yiyordu, gözleri ise önündeki tabaktaydı. Zar zor yutkunuşlarını fark ettiğimde ne olduğunu sormak için avuç içimi koluna koydum. İrkilip elini çekti ve bileğimi kavrayıp masaya sertçe vurdurdu.

 

"Ah!"

 

"Boran!" Mihriban annemle sesimiz aynı anda duyuldu,benimki acıyla çıkarken onunki öfkeyle çıkmıştı.

 

Zafir'in gözleri ilk önce annesini sonra da masadakileri buldu,Alp bile başını kaldırıp bize doğru bakmış şaşkınlıkla dudakları aralanmıştı.

 

"Almina." Fısıltısından önce temasını kesti ve bileğimi serbest bıraktı, avuç içimle tuttuğu bileğimi ovuşturdum. Aslında tutuşu değil de tahta masaya vurması acıtmıştı.

 

"Özür dilerim." Dediğinde gözlerine anlam veremeyerek bakıyordum buna benzer bir anı daha önce de yaşamıştık,parkta olduğumuz gün. O gün de böyle dalgındı ve ne tesadüf ki o günlerde de göreve gidecekti.

 

"Acıdı mı," derken bileğimi tutmuş ve parmaklarıyla masaj yapmaya başlamıştı. O sırada Alp'in oyunda ettiği ateş sesleri ortamda tekrar duyulunca Zafir ile Kaan aynı anda bağırdılar.

 

"Alp,kapat şunu!"

 

Masadaki herkes irkilirken Alp telefonu yere düşürdü.

 

"Lan! Aklım çıktı,ne oluyor size." Telefonunu alıp doğrulduğunda oyunu kapatmış ve cebine koymuştu.

 

"İyi misin?" diyen Zafir ile gözlerimi Alp'in şaşkın gözlerinden ona çevirdim.

 

"Asıl siz iyi misiniz?" Neler oluyordu böyle hiçbir şey anlamamıştım. Bileğimi Zafir'in tutuşundan kurtardım.

 

"Sadece şu ses..." Kaan'ın mırıltısı kulaklarıma dolunca o silah seslerinin onları rahatsız ettiğini anladım.

 

"Tamam anladım, anladım sorun yok." Dedim gözlerimi kırpıştırıp.

 

"Göreve yarın mı gidiyorsunuz?" Dedi Tuana, önündeki sudan içiyor dolan gözlerini saklıyordu.

 

"Yarından sonra." Kaan'ın hiç konuşmamış olmasını istedim bu konuda.

 

Nefesimi verip önüne bakan Zafir'in yan profiline baktım.

 

"Ne kadar sürecek?" Dedi annem soğukkanlılıkla.

 

"Sınır anne, sınıra gidiyoruz." Nefesim ciğerlerimde tıkanınca hırıltılı bir soluk çıkardım.

 

"Ne?" Tuana'nın fısıltılı çaresiz sesi ortamda duyulan son sesti. Herkes derince sessizliğe gömüldü.

 

"Özür dilerim ben sizi etkilemek istememiştim." Alp'in sesiyle Zafir onu kendine çekip sarıldı.

 

"Sorun yok lan." Güldü ama yüzüme bakamıyordu.

 

Parmağındaki yüzüğü çevirip durduğunu fark etmediğimi mi sanıyordu? Yanılıyordu.

 

"Hayırlısı oğlum." Annemin de gözleri dolmuştu. Kaan, ağlayan Tuana'ya sarıldı,annem de Zafir'e sarılınca ellerimi kucağımda birleştirip öylece durdum. Sınır demişti, sınıra gideceklerdi. Çok riskliydi hepsi öyleydi ama bu,bu daha da riskli değil miydi? Korkuyla çarpan kalbim yüzünden mimiklerimde tanıdık kıştan kalan bir donukluk hakimdi, kaçırıldığım yerden gelen bir donukluk.

 

"Ben yarın hazırlık yaparım size..."

 

"Gerek yok Mihriban teyze,bu sefer gerek olmayacak kadar uzun sürecek diye düşünüyoruz." Kaan bugün sussa olur muydu?

 

"Kardeşim,olur mu öyle şey. Hemen ben de bir şeyler alayım sizlere, kalın giysiler falan bir şeye ihtiyacınız varsa hemen..." Alp'in bocalayan sesiyle önümdeki boş tabağa gözlerimden birer damla yaş düştü.

 

"Kaan,o kadar uzun mu sürecek gerçekten. Yine eskisi gibi..."

 

"Hayır kıvırcık, öyle değil ama evet biraz ayrı kalacağız." Hiçbir teselli sözcüğü yüreğimdeki açılmaya başlayan yaraya tampon olmuyordu.

 

"Ben,bir lavaboya gideyim." Yüzlerine bakmadan sandalyemi geriye çekip kalktım, başım önüme eğik duruyor adımlarım sarsakça merdivenlerin arka tarafında duran koridordaki lavabonun yolunu tutuyordu.

 

"Almina, güzelim. Güzel nişanlım,bak bakayım bana." Az önce sertçe vurduğu bileğimi tutup beni kendine döndürdü, oldukça da nazikti.

 

"Dolan gözlerine kurban olurum senin. Meleğim, bir şey olmayacak korkma." Elleri yüzümde gezindi, gözyaşlarımı sildi.

 

"Gidiyorsun ya gelmezsen?" Dudaklarım titrerken ellerim bileklerine gitti.

 

Bileklerimi tutup sırayla öpücükler kondurdu ve beni göğsüne çekip çenesini başıma yasladı.

 

"Kuzey yıldızım benim,sen bana yol gösterirsin. Kaybolsam da sana bakar yolumu bulurum,sana yine gelirim ben." Ürkekçe, ellerimi sırtına koydum.

 

"Korkuyorum." Kalp atışları hızlandı, kulaklarım uğuldadı bir an.

 

"Korkması gereken sen değilsin zaafım, gün yüzlü gül sevgilim... Korkması gerekenlere hadlerini bildirmemiz gerekiyor. Lütfen yapma böyle,bir şey olmayacak inan bana." Ona inanıp hayal kırıklığı yaşamaktan korkuyordum,ya ikimizin de inançlarını yıkar da ona bir şey olursa diye düşünmeden edemiyordum.

 

Nefes nefese geri çekildim. "Zafir,gitme." Bencilsem bencildim,gidecekti biliyordum ama olmayacağını bildiğiniz halde hiç mi dilek dilemediniz? Ben çok dilemiştim,birisini de şimdi dilesem bunu bana çok görür müydünüz?

 

Yapma der gibi baktı, kaşları havalandı gözleri hafifçe doldu ve kızardı. Çaresizliği okudum güzel gözlerinden.

 

"Gitmem gerekiyor."

 

"Ne olur..." Yaşa.

 

"Yapamam kutsal çiçeğim."

 

"Lütfen..." Beni bırakma.

 

"Seni seviyorum."

 

"En çok seni, hep seni,her daim seni..." Seveceğim,Zafir Boran Algan.

 

***

 

Zafir'den

 

"Başlıyoruz." Herkes hazırdı,hava pusluydu,sisliydi ama yapacak bir şey yoktu. Yar beklerdi de vatan beklemezdi...

 

Üzerimizde kamuflajlar, sırtımızda kırk beş kilo çanta,ellerimizde ağır silahlar, başımızda kasklar ve gece görüş gözlükleri... Aklımda onun gülüşü,öpüşü,iç çekişi...

 

"Keskin,soldan." Göreve geleli iki hafta olmuştu, aklım hâlâ evde de olsa profesyonel olmak zorundaydım buradaki silah arkadaşlarımızla birlikte bunu yapmak zorundaydık.

 

"M1'den,M2'ye... Sağ,iki yüz metrede hareketlilik hakim." Kulaklığımı yavaşça çıkardım ve sindiğim yerde süründüm. Hava buz gibiydi, ayaklarımıza giydiğimiz üç kat çorap da,o sıcak botlar da fayda etmiyordu bir saatten sonra. Nefes alırken bile dikkat ediyorduk aldığımız nefesin buharından bile yerimiz açığa çıkabilirdi, bordo olmamız insan olmadığımız anlamına gelmiyordu. Tamam belki öyle olabilirdi.

 

"Hareket kesildi." Gözlerim etrafta gezindi,sisten bir sik görünmüyordu ama yapacak da bir şey yoktu,şu an görüşümüz vardı belli bir noktaya kadar. En azından keşif yapsak yeterdi,bu sıralar buralarda hareketlilik çoktu.

 

"Geride kalın." Dedim duyduğum sesle.

 

Herkes sessiz olurken hiç kimse nefes aldığımızı bile anlamazdı.

 

"İzci." Adem'e komut verdiğimde o kadar sessiz bir şekilde silah değiştirdi ki ben bile zar zor duydum. Oysa ki on beş metre yakınımdaydı.

 

"Evet." Dediğinde sıkıntılı bir nefes verdim çatışmaya girecektik.

 

"Kaç?"

 

"Sayabildiğim..." Bir silah sesi duyulduğunda bu bizden değildi.

 

"Hasiktir!" Diyip sakince bekledim,diğerleri de beklerken hiçbir hareketlilik olmaması sonucunda Adem konuştu.

 

"17 saydım." Sustu.

 

Demek on yedi kişilerdi,sol taraftalardı biliyordum. Sağ taraftaki hsreketlilik bir dikkat dağıtıcıydı. Zaten bir akıllı onlardı,amına koydumun avelleri.

 

Üssün arkasından yani sol taraftan dolanan diğer timden hâlâ bir ses yoktu.

 

"Kaan." Dedim onlarla iletişime geçmek için,o timi Kaan'a vermişlerdi.

 

"Yakın mesafe." Dediğinde kısık sesini zar zor işittim. Demek çok yakınlardı.

 

İkinci bir silah sesiyle beraber ortalık bir anda karıştı,sisten anlaşılmayan kurşunların adresi kimlere aitti bilmiyordum ama bize olmadığı kesindi,keskin nişancımız bize talimaet verdiğinde sıkı bir küfür savurup siper aldık.

 

"Abi,bodoslama dalıyorlar. Sizi fark etmediler sadece sıkıyorlar. Dikkat edin."

 

"Vur emri gelmeden ateş etmek yok." Dedikten sonra sustum. Elimizi kolumuzu bağlayan birileri vardı,yoksa şimdiye kadar işlerini bitirmiştik. Şeytan diyor kapat telsizi...

 

"Emredersiniz."

 

*

 

Zafir'den iki hafta önce

 

"Beni unutma tamam mı?" Çocuk gibi nazlanmasına güldüm,o güzel boynundan bir öpücük daha çaldım.

 

"Seni nasıl unuturum ben..." Can bedenden çıkmayınca.

 

"Olsun,ara beni hep." Bu hallerine tav olmam normal miydi,yoksa ben mi fazla aşıktım? Dışarıdan baksam göz devirip geçeceğim hareketleri bu kız yapınca deli dehşet yanıp tutuşuyordum.

 

"Tamam, ararım merak etme." Geri çekilmek istemese de anneme sarılmam için izin verdi.

 

"Hadi annem, Allah'a emanet olun." Annemin hızlı hızlı atan yüreğinin sesi kurşun olup ciğerimi deliyordu.

 

"Siz de Allah'a emanet olun anne." Sarılıp kokusunu içime çektim, gözlerindeki kırışıklıkta biriken yaşları sildim.

 

"Arayacağım sizi merak etmeyin."

 

Başını salladı.

 

Herkesle vedalaştığım için geri çekildim. Çantamı almak için eğilecektim ki ellerini önünde birleştirmiş, ayakkabılarının ucunu birbirine yaklaştırmış,olduğu yerde sallanıp duran ufak kız çocuğu gözlerime tekrardan takıldı.

 

Çantayı alamadan geri bıraktım ve hemen hızlı adımlarla yanına ulaşıp belinden kavradığım gibi kendime yasladım.

 

Kollarını her zamanki gibi boynuma doladı.

 

"Ne olur..." Derken çaresizce ağlaması beni içten içe öldürüyordu.

 

Devamını getirmese de biliyordum, anlıyordum onun isteklerini.

 

Yaşa diyordu bana o, gözleri bana yaşam vaadediyordu.

 

Geri gel diyordu bana kalbinin her bir atışı,geri gel yoksa atmayı bırakırım...

 

Yaşayacaktım,onun kalbinde ve ölsem de geri gelecektim al bayrağın içinde... Ne şekilde olursa olsun geldiğim için kalbi atmaya devam etsin diye...

 

*

 

Günümüz,Zafir.

 

"Fırtına,emrinizde albayım." Öfkeli sesimi duyup duymaması umrumda değildi şu 'vur' emrini verse yeterdi. Bir askerimiz yaralanmıştı,ciddi bir yara değildi ama her kurşun bir namus meselesiydi.

 

"Harekat sizindir,Allah yolunuzu açık etsin çocuklar."

 

"Sağ ol." Dedikten sonra telsizi kapattım ve hazırlanıp time emir verdim.

 

"İşte şimdi gerçekten başlıyoruz."

 

İlk kurşun keskin nişancımızdan geldi ona süre tanırken biz devreye girdik,hava sisli de olsa üç kişiyi indirmiştim ama çok sert bir şekilde karşılık alıyorduk.

 

"Siktir!" Öbür timden bir bağırış duyulduğunda yutkundum ama önemsememeye çalıştım.

 

"İlerliyoruz."

 

"Boran dur!"

 

Keskin nişancının sözleriyle durdum,elimi kaldırıp timi de sekronize bir şekilde durdurduk.

 

"Bunlar,Boran bunlar bir anda çoğaldı. Saymayacağım kadar çoklar." Sıkıntılı bir nefes verdim. Kafamın çalışmadığı o andaydım, düşünmem gerekiyordu ve silah seslerinden odaklanamıyordum.

 

"Fatih, Salih sağ kanattan ilerleyin. Ateş etmeyin,dikkat çekmeyin."

 

"Adem,bozukan yanında mı?" Dediğimde gözlerini büyütüp bana baktılar.

 

"Saçmalama." Dediklerinde güldüm, öyle bir saçmalardım ki.

 

"Karadan havaya,acil destek istiyoruz." Dedim.

 

"Anlaşıldı." Diyen seslerini duyduğumda sisin bastırmasıyla ben yavaş yavaş geri çekildim timdekiler ilerliyordu. Kenarda duran bozukayı omzuma yerleştirdim. Hedefi görmeye çalıştım. "Keskin,beni yönlendir."

 

"Boran bu riskli." Dese de umursamadım, gözümle hedefi netlemeye çalıştım.

 

"Sana emrediyorum." Dediğimde Keskin'in soluğunu duydum.

 

"Otuz derece sağa çevir, orası daha yoğun. Sonra ateş et,bekleme çünkü hareket halindeler."

 

Otuz derece sağa çevirdim. Yerimde iyice sabit kalmak adına botlarımla birlikte ayaklarımı gömmeye çalıştım. Derin bir nefes aldım ve vermeden de ateş ettim.

 

Kulak çınlaması gibi uzaklaşan o sesle bizimkiler siper aldılar. Bombanın kulak çınlatan sesine karışan bağırışlarla hemen bozukayı attım ve olduğum yerden hızla sürünüp daha da ilerledim.

 

Keskin,bir yandan biz ve diğer tim diğer yandan bastırırken öfkelenen orospu çocukları da daha sert saldırdılar, Kaan'ın sesini duyduğumda gözlerimi kısıp ateş ediyordum.

 

"Timden dört kişi yaralandı üçünün durumu ağır." Yutkundum.

 

"Devam etmek zorundasınız bizi düşünmeyin." Kimdi bilmiyorum ama yaralanan yiğitlerimizden birisiydi.

 

"Aslanım, iyi misin?"

 

"Komutanım,yeni evlendim ben... Dört ay oldu. Eşim hamile,size emanetler komutanım." Kaşlarım çatıldı yutkundum.

 

"Sen varsın oğlum,yaşayacaksın daha bebek görmeye geleceğiz biz daha."

 

"Eşhedu-" Sustu. Ömür boyu,sustu.

 

"Vatan sağ olsun." Diyen Kaan ile şarjör değiştirdim.

 

"Orospu çocukları! Kurt puslu havada ortaya çıkar siz bilmiyor musunuz?" Derken öfke kusuyordum.

 

"Geri çekilin komutanım,bundan sonrası bizde." Diyen hava pilotlarının sesiyle emir verdik,geri çekilirken bu piç kurularının kurdukları tuzağı düşünüyordum. Bir anda çoğalmaları normal değildi.

 

Biz geri çekilirken aklım şehit düşen silah arkadaşlarımdaydı. Bir gün daha bitmiş,vatan sağ olsun diye canlar yitirmiştik.

 

***

 

Almina'dan

 

"Bu sorun aslında senden kaynaklanan bir sorun değil kendini suçlamayı bırakmalı, en azından duygusal bakmaya ara vermeli ve olan bu durumu kabullenmelisin. "

 

"Haklısınız ama nasıl yapacağımı bilmiyorum." Danışanımın çaresiz bakışlarını

 

"Şöyle başlayalım. İlk önce bu durumla yüzleşmiştik,bu durumu kabullendik,şimdi de mantıklı düşünüp kimin haklı olduğunu bulman gerekli çünkü kendini ancak bu şekilde ikna edersin. Yalnız kaldığın bir anda hatta mümkünse gece boş bir masaya bembeyaz bir kağıt koy ve bir de kalem al. Sayfayı ortadan ikiye ayır ve bir tarafına kendi adını diğer tarafa da seni bu denli üzen kişileri yaz.

 

Sonrasında senin onlara yaptığın ve onların da sana yaptığı hataları sağlı sollu olmak üzere sırala, eğer senin hataların daha çok çıkarsa özür dilemek senin için bir seçenek olmaya devam eder ama onların hataları seninkinden daha çok çıkarsa bunu kabullenip,kendini suçlamayı bırakmaya çalışma girişiminin en önemli adımını atmış olursun." Gözlerinden akan yaşları elindeki mendille sildi ve dudaklarının arasından nefesini üfledi.

 

"Hayatımıza giren ve hayatımızdan iyi ya da kötü şekilde çıkan herkes bizim duygusal, mantıksal açıdan olgunlaşmamız için birer sınav niteliğindedir. Herkes hata yapar, büyük ya da küçük. Evet, elbette dönüşü olmayan hatalar mevcut ama inan bana çözülemeyecek hiçbir şey yok. Kendini yeniler,temiz bir sayfa açar ve hatalarından ders çıkararak yeni bir sen yaratırsan içinde bir yer hep acısa bile kazanan sen olucaksın. Bugün kaybettiklerin yüzünden yarından vazgeçmeye değmez Dilruba." Gözlerine değen umut ışığı benim bile içimi aydınlattı.

 

"Dediğinizi deneyeceğim, haklısınız ama işte kendimi ne kadar ikna etsem de bir süre sonra bu düşünceler tekrar zihnimi dolduruyor."

 

"Elbette ki anlıyorum,bu durumu da farklı hobiler edinerek ama ilk önce de bu durumu aşarak geçireceğiz." Başını usul usul salladı.

 

"Tamam, çok teşekkür ediyorum."

 

"Rica ederim Dilruba,haftaya tekrar görüşmek üzere diyelim mi?"

 

Hevesle başını salladı.

 

"Evet lütfen."

 

Dilruba'yı uğurladıktan sonra gözlerim telefonumun ekranında gezindi,bir arama ya da mesaj yoktu. O gideli üç hafta olmuştu... Mesaimin bittiğini görünce iç çekip önlüğümü çıkardım. Masamı kabaca toparladıktan sonra eşyalarımı aldım odamı kilitledim ve çıktım.

 

"İyi günler Seda." Diyip el salladığımda Seda da bana el sallamıştı.

 

"İyi günler Almina hanım." Hastaneden çıkarken Tuana'yı aramıştım.

 

"Kıvırcık n'aber?"

 

"İyidir bebek,şimdi kafeden çıktım eve gidiyordum."

 

"Güzel bekle de alayım seni birlikte geçeriz."

 

"Giderdim ben yakın zaten." Dese de itiraz ettim ve arabama atlayıp kemerimi taktım. Kafam dağılsın diye radyoyu açtığımda pop şarkılar çalıyordu,eşlik edip söylerken aslında oldukça da ruhsuzdum.

 

Sakin bir şeyler aramak adına radyoyu değiştirdim,klasik müzik çalan bir kanalda durdum. Hastane ile site arası yaklaşık 15 dakikayken bu saatte yolların boş olmasını fırsat bilip on dakika gibi bir sürede siteye giriş yaptım.

 

Güvenlikleri başımla selam verdiğimde onlar da saygıyla selam verdiler. Tuana'yı bir kez daha arayıp olduğu noktadan onu aldım.

 

"Hoş geldin!" Derken neşeli olmaya çalışıyordum,bu süreçte dikişlerimi aldırmış tamamen iyileşmiştim,Zafir'e verdiğim sözlerden ikisini tutmuştum. Birincisi düzenli besleniyordum ve kilo almıştım hatta beni görenler değiştiğimi, oldukça da güzelleştiğimi söylüyorlardı, saçlarımı kısaltmıştım,omzumun üç parmak aşağısındaydı, sözlerden ikincisi de düğün hazırlıklarımız ufak da olsa başlamıştı.

 

"Hoş buldum. Bugün çok güzel yemekler yapıldı o yüzden yemek derdimizi ben çözdüm." Diyip elindeki kutulu poşeti kaldırdı.

 

"Sen süpersin." Dedim sırıtıp.

 

"Biliyorum,biliyorum." Gözlerini kapatmış saçlarını sağa sola savururken onun bu çocuksu haline güldüm.

 

"Şimdi haberler: Türkiye'de sağanak yağışın etkili olması sebebiyle Doğu Anadolu bölgesinde don meydana geldi. Kar kalınlığı yirmi santimetreye ulaştığı için bazı okullar tatil edildi.

 

Türkiye bugün yine şehit haberleriyle sarsıldı, sınırda görev alan altı askerimiz şehit olurken dört askerimiz ağır yaralandı üçünün durumu ise kritik..."

 

Devamını dinleyemeden ani frenle durduğumda Tuana'nın avcunu kalbine bastırdığını fark ettim. Saçlarım öne doğru savrulurken,tekerin yerde bıraktığı iz ve tiz ses sokakta duyulmadı. İlerideki ambulans ve sivil askeri araçlar ile birlikte gözlerim bulanık görmeye başladı.

 

Nefes nefese kalırken arabayı yavaşça hareket ettirdim. Zafir'in evinin önünden geçip giderken gözlerim evinde dolandı,bomboş ve ıssızdı.

 

İlerideki kalabalığa doğru ilerlerken arabayı yavaşça sağa çektim. El frenini çekip arabayı park ettikten sonra kemerimi ağır hareketlerle çıkardım. Ne olduğunu anlamak için gözlerim insanlarda dolaşıyordu, ağlayanlar, bağıranlar ve yere düşen ateş... Yerden sıçrayıp yürekleri yakıyordu.

 

"Gitti evladım,gitti!" İlk önce soluğum kesildi,bir şehidimiz vardı, hayır dur,6 şehidimiz vardı.

 

"Aslanım,hep ben şehit olacağım derdi,aslan oğlum!" Bir babanın feryadı kalpleri delip geçer miydi? Geçiyormuş demek ki.

 

"Aysun,yapma bak. Biliyorum çok zor ama bırakma kendini." Mihriban annemin sesiyle kurşun yemiş gibi irkildim geriye doğru bir adım atıp yalpaladım sonra ise kadının sinir krizine girdiğini fark ettiğimde kendime gelip kalabalığın içinden koşarak geçtim.

 

"Açılalım lütfen,Uzman Klinik Psikolog Almina Öztürk."

 

Kalabalık bana izin verirken annemle göz göze geldik, gözleri kıpkırmızıydı. Zafir için endişeden çırpınan kalbimi bir kenara koymam gerekiyordu.

 

"Aysun hanım." Seslenmelerim boşa olunca ellerimle ellerini tuttum ve parmaklarımı aralarından geçirdim ki saçlarına ulaşamasın. Olduğu yerde sallanıp bağıra bağıra ağlarken,askerler babayı sakinleştiriyordu.

 

"Geçecek Aysun teyze,bu acıya da alışacaksın." Diye fısıldıyordum,zaten feryat figan ağlayan bir yüreğin sesini bu dünyanın kirli gürültüsü bile bastırmazdı.

 

"Geri gelmeyecek." Dedi.

 

"O hep seni görecek." Dedim.

 

"Öldürün beni, öldürün beni." Diye feryat etti.

 

"Onun için yaşa,o sizi,bizi,bu vatanı yaşatmak için canını verdi. En güzel mertebeye ulaştı." Dedim.

 

"Bittim ben,nerelere gideyim,onsuz boğazımdan bir lokma nasıl geçer benim?!" Dedi.

 

Sustum.

 

Sadece sarıldım, sırtını sıvazladım. Üşümüştü, gerçi yüreği bundan sonra alev alev yanacaktı,soğumayacaktı biliyordum ama ısınsın istedim. Göz yaşlarım omzuna akarken sessiz olmaya özen gösterdim, acısına saygı duydum. Mihriban anne de geri durmuş Tuanayla ağlarken kısa bir an göz göze geldik.

 

Geri çekilmek istemesem de eşi gelince birbirlerine sarılmalarıyla ellerimi dudaklarıma bastırıp hıçkırığımı yutarak geri çekildim.

 

Omzuma değen elle irkildim.

 

"Hanımefendi izin verin..." duyduğum sesle korkup arkamı döndüm bir adım geri kaçtım düşeceğim sırada belimi sıkı sıkı kavrayan parmaklarla birlikte kollarımı belimdeki kollara koydum. Gözlerimi açtığımda dudaklarımdan da bir hıçkırık firar etmişti.

 

Bir nefes ötemde duran Zafir ile soluğum kesildi. Arka arkaya hıçkırırken adını söyleyip korkuyla ağlamaya başladım, gözleri şaşkınlıkla üzerimde gezindi.

 

"Güzelim." Dediğinde beni hemen kendine çekip sımsıkı sarıldı, üzerinde askeri üniforması vardı.

 

"Sen..." Sımsıkı sarılarak ağlamaya başladığımda bedenimi ona yasladım ve beni taşımasına izin verdim.

 

"Burdayım canımın en içi. Yanındayım."

 

"Zafir..." Sesim hayatımda hiç bu kadar titrek çıkmamış olabilirdi. Kendi sesime bile içerleyebilirdim. O da bunu fark etmiş gibi büyük ellerini sırtımda gezdirdi beni daha sıkı kavradı.

 

"Buradayım,sevgilim. Buradayım, dünyalar güzelim. Korkma."

 

Etrafımızda neler oluyordu takip edemiyordum çünkü çok fazla ağlıyordum bir ara sadece Zafir'in geri geri bizi yürüttüğünü algılamıştım.

 

"Bak bana,hadi." Beni geriye çekip saçlarımın yapıştığı yüzümde ellerini gezdirdi ve saçlarımı gözyaşlarımdan ayırdı.

 

"İyiyim,yaşıyorum,sana geldim yine. Ben hep sana gelirim,ne olursa olsun. Biliyorsun bunu." Başımı usulca salladım.

 

"Çok korktum." Dudaklarımın titreyişine içi gidercesine baktı.

 

"Kurban olurum seni bana verene,korkma bir tanem. Gel, sarıl bakayım,bu sefer ben de kayboldum Almina. Kardeşlerimi kaybettim,bir kez daha bununla yüzleştim bugün... Yine kayboldum ama sana bakarak yönümü bulmaya geldim kuzey yıldızı." Kollarımı beline sararken sessiz kaldım,ne denirdi ki... Ben de sustum başımı da göğsüne koyup kalbinin ritimlerini dinledim.

 

Gözlerim etrafta kısaca gezinince evin yan tarafına kuytu bir yere geçtiğimizi fark ettim. Sanırım bizi kimsenin görmesini istememişti.

 

Gözlerim ilerideki ağacın önünde sarılan Kaan ile Tuana'yı da görünce rahat bir nefes aldım. Kaan da iyiydi. Ama diğer askerlerimiz... Üzüntüyle tekrar iç çektim konuşacağım sırada başka birinin sesini duyduk.

 

"Zafir Boran Algan da buradaymış... Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu değil mi Almina?"

 

Başımı hızla kaldırıp sağa doğru baktığımda gözlerimi kırpıştırarak Zafir'in üniformasına tutundum.

 

Bunun burada ne işi vardı?

 

***

 

Bol bol yorumlarınızı bekliyorummm

 

Sizleri çok seviyorum.

 

Görüşmek üzere.

Loading...
0%