Yeni Üyelik
39.
Bölüm

39.Bölüm "ZAAF"

@dolunaydakigelgit_

Selam!

 

Bizler geldik,sizleri de özledik,bir süredir yoktuk. Ama geri döndük. Bölümde buluşalım.

 

Oy verip bol bol yorumlar yapalım olur muu??

 

<3

 

İyi okumalarrr.

 

*

 

**

 

"Zafer?" Derken şaşkınca konuştum,bu herif beni taciz etmeye çalışmış Zafir'in yokluğunda bebek mağazasında üzerime gelmişti. Zafir ile kavga ettiklerini hatta görevinden aldıklarını çünkü hain olduğunu biliyordum. Ne yüzle buradaydı?!

 

"İsmimi unutmamışsın güzellik." Şehitlerimizin olmasını bilmesine rağmen kahkaha attı ki Allah'tan evin arkasındaydık. Zafir kolunu belimden çeker çekmez kavrayamadığım bir hızla Zafer'e doğru atıldı. Durdurmadım,istediğini yapması için kafamı başka tarafa çevirdim, gözlerimdeki yaşı silmeye çalışırken hâlâ arkada duyulan feryat sesleri Zafir'in ettiği küfürleri ve Zafer'in acıyla çıkan inlemelerini bastırıyordu.

 

"Senin bur'da ne işin var lan?! Sen nası' çıktın o delikten? Kim çıkardı lan seni orospunun eniği?!"

 

Gözlerim kısa bir an onlara kaldığında Zafer'in her yerinden kan fışkırıyordu ama hâlâ gülüyordu ve yattığı yerden tepesine zebani gibi çöken Zafir'e bakıyordu.

 

Başını yana çevirip ağzına dolan kanı tükürdü.

 

"Ayıp oluyor ama enik falan..." Zafir, cümlesini bitirmeden onu susturdu.

 

"Doğru,masum bir hayvanın ne günahı var değil mi,amına koyduğum."

 

"Sevgilinin yanında hiç yakışıyor mu ağzına,hem bak ben sana güzel haberlerle gelmiştim. Şehidiniz varmış ay çok üzüldüm." Kahkaha atması sinirimi bozarken sert adımlarla yanına yürüyüp belki de hayatım boyunca yapmayacağımı düşündüğüm bir şeyi yaptım,tam Zafir yüzüne yumruğu geçirecekken ondan hızlı davrandım ve tekmemi Zafer'in yüzüne geçirdim. İki defa üst üste yüzüne vurduktan sonra Zafir hafifçe geri çekildi ve hıncımı almam için izin verdi yine de tek diziyle Zafer'in karnına baskı uyguluyor hareket etmesini,diyaframına yaptığı baskıyla önlüyordu. Bir çakmak sesi duysam da dikkatimi şerefsizin çirkin sıfatından ayırmadım.

 

Eğilip Zafer'i yakalarından tuttuğum gibi kendime doğru çektim,öfkeli sesimin çevreye duyulmasını umursamadan konuştum.

 

"Senin o gülen ağzını ikiye ayırır o leş dudaklarını şeref yoksunu yandaşlarına yem ederim. Dişlerinin yemek boruna dizilmesini istemiyorsan sesini kes yoksa arka taraftaki kalabalığı üzerine çekersem bu dünyadan bir leş kalkmış olur." Gözlerinde korku yoktu hâlâ mal mal sırıtıyordu. Öfkeli soluklarım bilincimi geri kazanmamla birlikte sigara kokusunu ciğerlerime taşıdı.

 

Zafir,doğrulmadan zarif parmaklarıyla tuttuğu ucu kızgın sigarayı Zafer'in alnının tam ortasında söndürdü. Zafer'in çığlığı tüm kalabalığı bir anda susturdu. İnsanların görüş açısında olmadığımız için onları ben de göremiyorum.

 

Zafir boş gözlerle baktığı sigarayı alnından geri çekti ve iyice sönmüş mü diye dikkatle incelerken sigarayı,baş ve işaret parmağının arasına sıkıştırarak döndürdü.

 

"Ölünüzü,dirinizi..." diye başladığı sözü Zafer'in gözlerine bakarken tamamladı. "Her gün birinizi,bir gün hepinizi..." Yüzüne doğru yavaşça eğildi. "Parçalara ayıracağız." Zafer öfkeli bakışlarıyla ona bakarken iki eliyle de alnını tutuyor ve yerde kıvranmaya çalışıyordu, tabii ki Zafir kıvranmasına bile izin vermiyordu.

 

"Kaan!" Gür sesiyle bir anda bağırınca olduğum yerde sıçradım.

 

Kaan ellerini arkasında birleştirmiş bir şekilde üzerindeki üniformasıyla duvarın ardından çıkıp karşımızda dikildi. Onun arkasında yığınla pöh ve jöh vardı. Gözlerim irileşirken insanların hakaretlerini duymaya başladık,fark etmişlerdi. Zafer'in geldiğini Kaan da fark etmişti. Zafir ise Kaan'ın varlığını duvar arkasından bile hissetmişti.

 

"Alın bunu buradan!"

 

"Her katil olay yerine dönermiş Boran! Ve başka canlar almadan da gitmezmiş,buraya gelecek kadar salak olduğumu düşünmedin herhalde. İçeriye nasıl girdiğimi bir düşün bence,bir de annenin ellerinden öperim..." Kahkaha atarken onu özel harekat polisleri yerde ters çevirip kelepçemişlerdi, konuşmasına izin vermeyeceklerdi fakat Boran izin vermişti neden böyle yapmıştı bilmiyordum. Kalabalığı tutmaya çalışan diğer askerlerimiz ise engel olmaya çalışsalar da bu çok zordu.

 

"Askeri araca bindirin özel olarak ben ilgileneceğim." Kemal komutanın sesiyle irkildim. "Korkmuyorum lan sizden! Beni salan kimdi biliyor musunuz siz?! Nasıl karşı geleceksiniz çok merak ediyorum Yarbay! Bırak lan!"

 

Yerlerde süründürülerek götürülen Zafer herkesin öfkesini daha da alevlendirmişti. Nasıl gelmişti,kim onu serbest bırakmıştı,içeriye nasıl girmişti tamamen soru işaretiydi.

 

Gözlerim uzaklaşan askeri aracın ardından usulca Zafir'e kaydı. Onun gözleri uzaklaşan arabadaydı, düşünceli ve öfkeliydi.

 

"Bu it buraya nasıl geliyor asker?!" Vatandaşlardan birisi konuştuğunda başımı eğip yerdeki kan damlalarına baktım.

 

"Biz ilgileneceğiz amca hadi sakinleşin." Zafir'in timinden Salih onun koluna girerek ortamdan uzaklaştırdı.

 

"Gidelim." Zafir,kendi askerlerine emir verdikten sonra bir elini kaldırıp yavaşça saçlarımı bir kere okşadı, gözleri ileride bakışları ise keskindi. Onlar uzaklaşırken parmaklarına takılan saçlarım usulca boşluğa doğru süzüldü ve göğsüme düştü.

 

Biz,şehit annesinin yanına ilerlerken dizlerimin titremesini zar zor durdurmaya çalıştım. Şehidimizin vasiyeti üzerine evinde helvası dağıtılmadı, zaten en son düşünülmesi gereken bence buydu:şehit ailesinin evinde yemek dağıtılması...

 

Cenaze töreni yarın düzenlenecekti,bu bilgiyi de şehidin akrabalarından öğrenmiştik. Tüm günümüzü şehidin annesiyle geçirdik,diğer şehit olan askerlerimiz için dualar edildi ve safî bir acı yaşandı... Mihriban teyze kahrolmuştu,kendi oğluymuşçasına üzülmüştü. Biz de öyleydik,hepimiz aynı acıyı hisseden olduk,yaşayan olamadık ama en azından yüreklerdeki ateşi bölüştük.

 

Saat gece geç vakitlere gelirken şehidin babası geldi ve aileyi yalnız bırakmak durumunda kaldık, aslında en zoru ilk geceydi kalsak daha iyiydi ama onlar müsade istemişlerdi ve biz de kararlarına saygı duyduk.

 

Eve geldiğimizde herkes sessizdi, Mihriban annemle bile sessizce vedalaşmıştık.

 

Tuana sessizce bana doğru yaklaşıp sarıldı. Koltukta sabahki kıyafetlerimizle,loş ışık eşliğinde oturuyorduk. Kollarımı bedenine sardım ve çenemi omzuna yerleştirdim.

 

"Geçer mi?" Sorusuyla yutkundum. Dudaklarımı büzdüm,görmedi ama hissetti.

 

"Kulaklarımdan o feryatlar gitmiyor. Bir an için düşündüm de ilk defa birinin yerinde olmayı bu kadar istemedim." Bencilceydi belki ama ben de öyle hissetmiştim.

 

"Biliyorum." Yavaşça geri çekildim. Ağlamaktan şişen kahverengi gözlerine ve ahenkli uzun kirpiklerine baktım.

 

"Zor olacak,geçmeyecek belki ama desteğimizi üzerlerinden çekmeyeceğiz." Bir avcumu yüzüme koydum ve dirseğimi koltuğun kenarına yasladım.

 

"Öyle, öyle yapalım." O da otururken başını koltuğa yasladı ve dizlerini kendine çekti,olduğu yerde küçüldü.

 

"Kaanlardan kaç saattir bir haber yok,sakin olmaya çalışıyorum. İlk defa acıyı gözlerinde gördüm bugün,onu kendimle birlikte bir yere kapatmak istiyorum. Keşke gelse şu an." Gözleri tek bir noktaya odaklanmışken yutkundum ve başımı salladım haklıydı. Ben de Zafir için böyle düşünüyordum,hissediyordum.

 

"Ben bir arayayım." Telefonumu almak için dakikalardır oturduğum pozisyonu bozdum,uyuşmuş bacaklarımı hareket ettirdim ve ayaklarımı yere basıp masadaki telefonumu alıp bağdaş kurdum koltukta.

 

Zafir'i aradığımda arkama yaslanıp telefonumu kulağıma yasladım.

 

"Efendim?" Üçüncü çalışta açtığında sesini duyunca olduğum yerde dikleştim. Gözlerim pamuklu çoraplarımda gezindi.

 

"Zafir." Suçlu bir çocuk gibi çıkan sesim biraz tarazlıydı.

 

"Hım?" Onun da sesi kısıktı.

 

"Aramam doğru değildi ama gelecek misiniz,Tuanayla bekliyoruz da." Başımı kaldırıp Tuanaya baktım ve ufak bir tebessüm ettim. Meraklı gözleri bendeydi.

 

"Kaan gelir bir saate,bu gece gelemem." Dudaklarım büzülürken dudaklarımı yaladım.

 

"Tamam,dikkat et lütfen. Seni çok seviyorum." Sessiz kaldığında konuşabileceği bir ortamda olmadığını anladım.

 

"İyi geceler." Sesini duyduktan sonra aramayı sonlandırdım.

 

"Kaan bir saate gelecekmiş. Zafir,gelmeyeceğim dedi." Tuana az da olsun sevinirken tebessüm ettim.

 

"Hadi ben yatıyorum,sen de uykusuz kalma."

 

Ayaklandığımda krem rengi koltuğa uzandı.

 

"Tamam aşkım,Kaan gelirse biz ona geçeriz sen rahat rahat uyu." Başımı salladım. Eğilip yanağına bir öpücük kondurdum, üzerine kenardaki örtüyü örttüm.

 

Yukarıya çıkarken bağlı saçlarımı çözüp yüzümü buruşturdum, saç diplerimde derin bir acı oluşmuştu,ellerimle ovuşturduğum saçlarımı dağıttım. Odama gelince kapımı kapattım ve kapıya yaslanıp gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim.

 

Yaslandığım yerden kalkıp üzerindekileri çıkardım ve geceliklerimi giydim. Banyoya geçip saçlarımı tekrardan topladım,ellerimi yüzümü yıkayıp aynada kendime baktım, gözlerimdeki şişlik inmemişti. O kadar çok ağlamıştık ki... Yüzümü kurulayıp dişlerimi fırçaladım. Paytak adımlarla yatağa ilerlerken yerdeki kıyafetlerimi toparlayacak gücüm olmadığından onları kaldırıp kenara koydum,sabah dürüp dolaba kaldırırdım.

 

Bugün olanları düşünmek istemesem de zihnimin içinde sesler dönüp duruyordu; gözyaşları, acı dolu çığlıklar, Zafer'in iğrenç kahkaha sesi ve o kalabalık...

 

Nasıl baş edecektim bilmiyordum,psikolog da olsam bazen kendi derdime derman olamıyordum elimde değildi. Zihnimin içindeki sesler susmuyor bir cevap beklercesine oradan oraya savruluyordu. Zafer oraya neden gelmişti,bana dedikleri birer tehdit miydi, ortalıkta neler dönüyordu ve Zafir ne zaman gelecekti, bugün şehit aileleri gece nasıl uyuyacaktı... Zihnimin içinde hep şehidin annesinin geçecek mi sorusu dönüp dolaşıyordu ve ben her defasında yalan olduğunu bildiğim bir gerçekle, büyük bir inançla tasdikleyerek 'geçecek' diye zihnimde cevaplayıp duruyordum.

 

Delirmiş miydim?

 

Hayır,sadece fazla düşünüyordum. Kaygı seviyem bugün oldukça arttığı için böyle hissediyordum.

 

Beynim susmayıp hepsini cevaplarken gözlerimi sımsıkı kapattım ve kendimi uyumaya zorladım. Zafir bu gece yanıma gelmeyecekti ama bir ümit onun geleceğini düşünmeye çalıştım. Gözlerimi sıkıca kapatmam zihnimdeki sesleri susturmaya yetmeyince yatakta oturur pozisyona geldim ve derin derin nefesler alıp vermeye başladım, kaygı seviyemi düşürmek için farklı konulara odaklanmayı denedim aynı zamanda da nefeslerimi kontrol altına aldım.

 

Bu yaz düğünümüz olacaktı,bunu düşünsem iyi olurdu,peki ya neden şu an bugün olanlardan başka bir şey düşününce şehitlerimize ihanet etmiş gibi hissediyordum?

 

Başımı iki yana sallayıp geri uzanırken aşağıdan gelen araba sesiyle bakışlarımı pencereme çevirdim, uzanıp telefonumu aldığımda bildirim olmadığını gördüm ve Kaan'ın geldiğine emin oldum.

 

Telefonu yatağın yanına koyarken üzerimdeki örtüyü iyice kendime çektim ve karanlığın,bana hiç de iyi gelmeyen o sesini dinlemeye başladık oysa ben hep yalnız kalmayı ve karanlığı sever olmuştum.

 

Aşağıdan gelen kapı kapanma sesine ek bir süre sonra az önce evin önünde duran arabanın yeniden çalışan motor sesini duydum. Ayağa kalkıp cama doğru yaklaştığımda düşüncelerimde yapılmadığımı anladım. Kaan,Tuana'yı götürmeye gelmişti. Araba gitgide uzaklaşırken gözlerimi sokakta gezdirdim,gelen giden yoktu. Perdemi çekerek yatağa geçtim ve terliklerimi çıkarıp tekrardan uzandım.

 

Yorgun bedenim, kaygıdan ve bugün olanlardan ötürü olsa gerek gergindi. Yatağa uzanıp gevşemeye başladıktan kısa bir süre sonra Zafir'i düşünmeye odaklandığımdan dolayı uykuya dalmıştım.

 

***

 

Gözlerimi nefes nefese araladığımda kabus gördüğümü anlayamadım o kadar gerçekçiydi ki ilk işim telefonuma uzanıp bildirimlerimi kontrol etmek oldu. Rüyamda,Kemal komutandan bir arama alıyor ve Zafir'in şehit düştüğünü öğreniyordum. Bildirim olmayan telefonumu komodinin üzerine koyup nefes nefese yüzümü sıvazladım, göğsüm telaşla inip kalkıyordu.

 

"Kabustu, gerçek değildi sakin ol. Gerçek değildi."

 

O kadar gerçekçiydi ki kendimi ikna etmek için uğraş vermiştim,odamın kapısı yavaşça açıldığında dışarıdan odama yayılan az miktarda ışık sayesinde içeriye süzülen bedeni gördüm ve korkuyla çığlık attım. Çığlığımla aynı anda açılan ışıkla ayağa kalkınca gözlerim karardı ve sendeledim.

 

"Yavrum,benim." Zafir'in sesini duyup, yüzünü görünce korkuyla ona doğru atıldım.

 

"Korkma, özür dilerim. Uyuduğunu düşündüm,su almaya inmiştim."

 

Kollarını belime sararken ayaklarımı yerden keserek beni yatağa doğru geri geri götürdü ve oturttu.

 

"Terlemişsin,kabus mu gördün sen?"

 

İç çekip korkuyla avcumu kalbime bastırdım.

 

"Sen nasıl,ne zaman geldin buraya?"

 

Gözleri yüzümde gezindi,boynumu kapatan saçlarımı geri çekti ve diz çöktüğü yerden kalktı.

 

"Bir saat oldu,Kaan'a söylemiştim 'Tuana anahtarı bir yere bıraksın diye' onlar da bırakmışlar o şekilde girdim. Sen de uyuyordun,sessizce odanı toparladım sonra da aşağı indim." Ne ara bıraktığını bilmediğim kristal su bardağını komodinin üzerinden aldı ve parmaklarının arasında döndürürken pencereye ilerleyerek orada durdu.

 

Başımı çevirip ona öyle bakmak zorunda kaldığımda,gri bir eşofman üzerine bedenine tam yapışmış bir siyah kısa kollu tişört giydiğini fark ettim. Üçgen vücudu,geniş sırtı ve ince beliyle görsel bir şölen sunarken odamdaki varlığı gördüğüm kabusun gerçekçiliğini yalanlıyordu.

 

Önüme dönüp dolan gözlerimle başımı yere doğru eğdim. Ellerimi bacaklarımın iki yanından yatağa bastırdım ve çarşafı avuçladım. Sımsıkı sıkarken gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum.

 

"Zafir." Titteyen sesim sessizliğin yarattığı kara delikte yayıldı,sessiz bir cevapla karşılaştım ama adım seslerini işittim.

 

Hıçkırığım içimde yankı uyandırırken sustum.

 

Zafir elindeki bardağı komodine bıraktı ve hemen önümde diz çöktü. Baş parmağı ve işaret parmağıyla sıkıştırdığı çenemi hafifçe kaldırdı. Yaşlı gözlerimle ona bakınca kalbimin daha da çok acıdığını ve nişan yüzüğümüzün parmağımı yaktığını hissettim.

 

"Ne oldu?" Derken başını hafifçe eğmiş, kaşları endişeyle havalanmıştı.

 

Mideme oturan hisle kollarımı kaldırıp boynuna hızla sardım ve sımsıkı sarıldım.

 

Olduğu yerde sendelediğini fark ettim ama dengesini korudu ve belimden tuttu,benimle birlikte ayağa kalktığında bacaklarımı beline doladım. Yatağa oturup başlığa yaslandı ve ellerini belime sararken beni kucağında oturttu.

 

Kokusunu içime derin derin çekerken omzumda hissettiğim ıslaklıkla geri çekildim. Hemen ellerinin tersiyle gözlerini gelişigüzel sildi,burnunu bir erkeğe yakışan kibarlıkla nazikçe çekti.

 

"Geçecek,bu alışılacak bir şey değil ama geçecek." Dedim kemikli yüzüne koyarken. Başını geriye doğru attı ve kafasını yatak başlığına dayadı. Adem elması kendini belli ederken gözlerim oraya kaysa da tekrardan bana bakan kısık bakışlarında durdum.

 

"Bok gibi bir his, gözlerimi kapatınca yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Sesleri,son cümleleri senin sesini bastıracak boyuta geliyor. Kaçıncı uykusuz günüm bilmiyorum ama uyumak istemiyorum." Yutkundu, gözlerinin kızarıklığı loş ışıkta daha da belliydi.

 

"Sevgilim,çok zor biliyorum. Senin kadar olamasam da ben de acıyı kalbimin derinlerinde hissediyorum ama onlar eminim ki çok mutludur. Amaçları,en büyük istekleri şehit olmaktı ve bu hayalleri gerçekleşti. Geride kalan,belki de gerçekleşemeyen hayalleri vardı ama onlar eminim ki şehit oldukları için mutlulardır. Değil mi?"

 

İç çektiğinde havalanan göğsüyle ben de hareket ettim. Arkamda bir noktaya dalıp giden gözleri usulca beni buldu ve başını salladı.

 

Başımı sağ omzuma doğru yatırdım. "Seni uyutmamı ister misin?"

 

Bir süre soruma cevap vermeden sessizce yüzümü izledi.

 

"Eskiden şehit olmak en büyük hayalimken şimdi hayatımda sen varsın." İstemsizce gülümsedim.

 

Uzanıp alnına dağılan saçlarını elimle düzelttikten sonea alnına ufak birer buse bıraktım.

 

"Hadi gel uyuyalım." Üzerinden kalktım ve perdeyi kapattım. O örtünün içine girerken dolaşıp üzerini örttüm,daima çift yastıkla uyuduğumdan o direkt o yastığıma başını koydu. Alarmı kurup ışığı kapattım ve yanına uzandım, karanlığa alışan gözlerimle beraber ona döndüm.

 

Kollarımı havaya kaldırdım ve ona baktım.

 

"Gel hadi." Çocukça söylemimle burnundan nefes verdi ve tek kolunu belime dolayıp aniden üzerime çıktı. Beklemediğim hareketiyle gözlerim şaşkınca büyüdü.

 

"Hayallerimi yıkacak güce sahipsin aynı zamanda bana içinde sen olan hayaller kurduracak güce..."

 

Tam konuşacaktım ki dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

 

Birbirimizi öperken, gözlerim yavaşça kapandı ve ellerimi yüzüne çıkardım. Tam onun hızına adapte olmuştum ki kendini aniden geri çekti,afallamış bir tavırla yüzüne bakakaldım, aralık dudaklarım cayır cayır yanarken yutkundum.

 

"Özür dilerim, ben..." Gözlerini sımsıkı kapatıp başını iki yana salladı ve üzerimden kalkıp odamdaki banyoya girdi, kapıyı kapatırken banyodan bir şeylerin devrilme sesi geldi.

 

Yatakta oturup dizlerimi kendime çektim ve üzerimdeki yorgana sarıldım,banyodan su sesi gelirken tıkırtı sesleri de beraberinde geldi.

 

Kısa bir süre sonra banyonun kapısı açıldı ve odaya banyonun ışığı doldu. Zafir ışığı kapatıp yanıma gelirken uzanıp abajuru açtım.

 

Gözlerimle onu takip ederken sessizce ilk adımı ondan bekledim.

 

"Özür dilerim, gözlerimi kapatınca bir anda... Kendimi kötü hissettim." Dedi ve sustu.

 

Gözlerinin önüne silah arkadaşlarının geldiğini anlamıştım,bir şey diyemedim hatta ben de kendimi bu yüzden kötü hissettim.

 

"Uyuyalım." Dedim yanımdaki abajura uzanmak için doğrulurken. Kolumdan tutup durdurdu,ona doğru dönerken derin bir nefes aldım.

 

"Güzelim..." Bir şey demeden kolumu çektim ve ışığı kapattım,yatağa uzandığımda gözlerimin karanlığa alışmasını bekledim o süreçte o da derin bir nefes verdi ve yanıma uzandı.

 

"Gelsene." Dedim kollarımı tekrardan açıp.

 

Bana baktığını fark ettiğimde tebessüm ettim,içeriye giren az miktarda ay ışığı ve bahçenin ışığı odayı az da olsa aydınlattığı için bunu fark etti.

 

Açtığım kollarımın arasına girdikten sonra başını karnıma koydu ve kollarını belime sıkı sıkı doladı.

 

Ellerimi saçlarına daldırdım ve üzerimizi örttüm.

 

"Her şey yoluna girecek,sen çok iyi bir adamsın ve eminim ki silah arkadaşlarının gözü arkada kalmayacak. Senden,diğer arkadaşlarından istediklerini hepiniz yerine getireceksiniz biliyorum. Onlar da biliyordur hiç merak etme." Yumuşak dalgalı saçlarının arasında parmaklarım gezinirken bir elimi de sırtına indirdim ve tırnaklarımı tişörtünün üzerinden sırtında yavaş yavaş hareket ettirdim. Saçlarındaki elimi yanıma koydum.

 

İç çekip yüzünü karnıma daha çok bastırdı ve rahat bir pozisyon elde etti. Yanımdaki bileğimden tutup dudaklarını nabzımın attığı noktaya bastırdı ve iç çekerek öptü,avcumu tekrardan saçlarına yerleştirdi. Sessiz isteğini gerçekleştirerek saçlarını usulca sevmeye devam ettim,bir elim de hâlâ sırtında geziniyordu.

 

Hızlı ve huzursuz nefeslerinin, sıkıntılı mimiklerinin,gergin bedeninin yerini bir rahatlama aldı. Gergin,iri cüssesi gevşedi; yarısını görebildiğim yüz ifadesi duruldu ve kaşlarını çatmayı bıraktı,nefesleri yavaş yavaş da olsa derinleşti. Yorgun bedeni uykuya çekildi. Üzerimdeki ağırlığına alışmaya başlayan bedenim bir süre sonra uyuştu, gözlerim kapanmaya başlarken sırtındaki elim durdu. İrkilir gibi olduğunda hemen saçlarını okşamaya devam ettim ama gözlerim o kadar çok acıyordu ki bu çok uzun sürmedi ve uyuyakaldım.

 

***

 

Zafir'den

 

Gözlerimi zorlukla araladığımda kaşlarımı çattım.Ne ara uyuduğumu bilmesem de gece bir ara uyandığımda Almina'nın karnında yatıyordum ve kendimi yana doğru atıp onu göğsüme çektikten sonra uyumaya devam etmiştim.

 

Başımı eğip baktığımda Almina'nın boyun girintime o güzel yüzünü koyup uyuduğunu fark ettim.

 

O güzel kokusuyla dün gece uzun günler sonrasında deliksiz bir uyku çekmiştim. Gözlerimi elimin tersiyle ovuşturup fazla hareket etmemeye çalışarak yataktan çıkmaya çalıştım ama Almina, tişörtüme tutunduğu için daha fazla hareket edemedim.

 

O minik burnunu buruşturup bana daha da sokuldu. Yan dönüp onu kendime çektim ve elimi beline koydum. Nefesleri durulurken uyumaya devam etti, gözlerim kenarda duran minik dijital saate kaydığında sabah altı olduğunu gördüm. Bugün oldukça zor bir gün olacaktı...

 

Dirseğimi yastığa koyup avuç içime başımı yasladım ve uyuyan güzeli seyretmeye başladım.

 

Dün gece ayıp etmiştim ama gözlerimi kapatınca bir anda arkadaşlarımı görmüştüm. Onların kanla kaplı üniformaları, arkalarından ağlayan aileleri...

 

Yaptığım yanlışı bugün düzeltmem gerekiyordu, Almina olgun bir kadındı. Beni olabildiğince tüm koşulları değerlendirerek olgunlukla karşılıyor ve çocuksu tripler atmıyordu yine de o olgun olduğu kadar kırgınlığını içinde yaşayan bir kadındı ve her ne kadar beni alttan alsa da bazı hareketlerimin onu kırdığının farkındaydım. Ve o güzel gönlünü almam gerekiyordu,aksi taktirde Almina yanımda çocuklaşmayı bırakıyordu ve bu durum hoşuma gitmiyordu. Kendimi suçlu hissediyor,onu mutsuz ettiğimi düşünüyordum.

 

Yüzünde bulunan belli belirsiz çillerine dokunmak için parmağımı yüzünde gezdirdim, tüy gibi dokunuşum gün ışığında altın gibi parlayan kirpiklerine kaydı.

 

Esmere kaçan teninde gezdirdiğim dokunuşum gülünce yanaklarında oluşan derin çizgilere ve gamzelerinin olduğu dudağının kenarında durdu.

 

Gülünce,konuşunca tüm sorunları çözen bir ses tonu vardı. İçimi rahatlatan ve gerginliğimi alan gülüşünün sebebi olduğumda belli edemesem de içimde kendisine hediye alınmış bir erkek çocuğu gibi sevinip heyecanlanan bir his baş gösteriyordu.

 

Parmağım ince boynuna kaydı, kokularının hazinesi olan boynunda annesinin ona verdiği kolye vardı. Yaklaşıp burnumu boynuna değdirmeden derin bir nefes çektim ve geri çekildim.

 

Gözlerim saate kaydığında yediye yaklaştığını fark ettim, şaşkınlıkla kaşlarım havalandı bir saate yakındır durmuş onu izliyordum. Ömrümün geri kalanı da bunu sürdürebilirdim ama gözlerini açıp dünyayı bana bahşetmesini de terxih ederdim. Bana bakacaksa işte o zaman bir ömür onu izleyebilirdim, gözlerinin bilinçli ya da bilinçsiz kapalı olduğu her an benim için kıyametti.

 

"Bebeğim... Almina'm?" Seslenişime cevapsız kaldı. Sesim bilincine ulaşmadı.

 

"Müstakbel eşim? Kocanız tarafından bekleniyorsunuz." Dedim şakayla karışık,kirpikleri titrerken yavaşça gözlerini araladı. Birkaç defa tatlı tatlı gözlerini kırpıştırıp dudaklarını aralayıp kapattı.

 

"Günaydın." Diyen tarazlı sesiyle dudağımın köşesi kıvrıldı.

 

"Gün seninle aydı." Eğilip alnını öptüm ve saçlarının kokusunu ciğerlerime doldurdum,birkaç saat idare ederdim.

 

"Uyuyabildin mi?" Diye sorduğunda boynuna bir öpücük bıraktım.

 

"Senin sayende uyudum."

 

"Sevindim." Dedikten sonra kollarını kaldırıp boynuma doladı.

 

Sımsıkı sarılırken sırtında ellerimi gezdirdim, yüzünü boynuma yasladığı için sıcak nefesi boynuma vuruyordu.

 

Ellerim saçlarına gittiğinde kestirdiği saçlarını yavaş yavaş sevdim.

 

Dudaklarını boynuma bastırıp öptü.

 

"Oh, canım nişanlım." Sözleriyle güldüm.

 

"Hadi bakalım,kalkalım." Şekilli kalçasına avuç içimle yavaşça vurdum ve doğrulup oturdum.

 

"Zafir!" Diyen utangaç ve kızgın sesinden sonra kaçışını duydum. Arkamı dönüp baktığımda çoktan banyoya girdiğini görüp sırıttım. Kalkıp yatağı toparladım,su sesi geldiğinde odadaki telefonumu, cüzdanımı alıp aşağıya indim.

 

Mutfağa geçip masanın kenarına cüzdanımla telefonumu bıraktım,tezgahta duran çaydanlığa uzanıp çayı da koyduktan sonra buzdolabına yöneldim. Bir elimi buz dolabının en üzerine koyup tuttum ve eğilerek buzdolabının içine baktım. Kahvaltılıkları çıkarıp masaya bırakırken elimden düşüp kırılan boş servis tabağıyla yüzümü buruşturdum. Kulaklarımdan geçen ince tiz sesle gözlerimi sımsıkı kapattım ve bulduğum ilk yere tutundum.

 

"Komutanım!"

 

"Yat yere,yat!"

 

...

 

"Sizlere emanet komutanım..."

 

...

 

"Uyan asker,bu bir emirdir!"

 

...

 

"Eşhedü..."

 

"Aşkım?" Gözlerimi zorlukla araladığımda soluk soluğa kaldığımı fark ettim.

 

Üzerindeki sweatshirtün kollarını çekiştirip ellerini gizleyen Almina'nın yalın ayak bana doğru yürüdüğünü görünce elimi kaldırdım.

 

"Gelme." Kaba ve kalın çıkmasını engelleyemediğim sesim yüzünden genzimi temizledim tekrardan ona baktım.

 

"Gelme güzelim, ayaklarına batar. Hadi sen bana süpürgeyi kap getir,bir de küçük atılacak bir kutu falan varsa onu da getir." Yüzüme endişeyle baktığını görünce kendime gelip göz kırptım ve gülümsedim.

 

O arkasını dönüp uzaklaşırken arkasından baktım, parmaklarımla burun kemerimi sıktım ve başımı geriye atıp ofladım. Çöp kovasını alıp yanıma koydum ve eğilerek yerdeki porselen parçalarını avcumda topladım.

 

"Bunu giy ayağına,hadi canım sen içeriye geç ben yaparım." Elindeki terliği yanıma bıraktı ve bileğindeki lastikle saçlarını topladı. Eline aldığı minik ve boş kutuya baktım. Terliği giyip doğruldum,elindeki kutuyu aldım.

 

"Hayır küçük hanım,siz kenarda duruyorsunuz ben topluyorum." Elinin kesilmesini göze almazdım.

 

O dudaklarını büzüp bana baktığında kaşlarımı kaldırdım ve süpürgeyi işaret ettim.

 

Yerdeki parçaları kutuya doldurup küçük kutuyu çöpe attım.

 

Ellerimi lavaboda yıkadıktan sonra bana hiç bakmadan elindeki süpürgeyle yerleri dikkatli bir şekilde süpüren Almina'yı izlerken küçük kırık parçaların sesi süpürgenin içine çarptıkça çıkan ses yüzünden mutfaktan çıktım,her bir ses saplanan kurşun sesine benziyordu, kapının önüne çıkarak son anda portmantodan aldığım sigarayı yaktım.

 

İleride duran Kadir ile Erdem beni görmüş olsalar da durmaya devam ettiler ve uzaktan selam verdiler. Başımı eğip selam verirken yanaklarımın içine göçmesine neden olacak bir nefes aldım sigaradan.

 

İçerideki süpürgenin sesi kesildi,sigarayı içmeye devam ederken kendime gelmem gerektiğini söyleyip duruyordum.

 

Telefonumdan saate baktığımda sekiz buçuk olduğunu gördüm,arama ya da mesaj yoktu, kısaca son dakika haberlerinde gezindiğimde arkadaşlarımın adını görünce sövüp telefonu da kapattım. Biten sigarayı kenarda duran minik çöp kovasına söndürdükten sonra attım.

 

Aniden karşımdaki kapı açıldığında içeriden Almina çıktı elindeki poşete baktığımda o kutunun olduğunu fark ettim,beni tam karşısında görünce irkildi.

 

"Şey,kutu çok yer kapladı atar mısın,ben de üzerimi giyineyim. Çayı da demledim." Konudan konuya atlayan sözlerine sadece başımı salladım,onu da kötü etkileyen hallerime bir kez daha kızdım.

 

"Tamam bir tanem." Şortunu çekiştirdiğinde gülümsedim. O içeriye girip kapıyı hafifçe aralık bıraktı, ayağımdaki terlikleri kenara bıraktım ve kapıda duran erkek terliklerini giydim, büyük ihtimalle Tarık babanındı.

 

Hayvanlar zarar görmesin diye kırık parçaları kutuya koymuştum.

 

Çöpü atmaya bahçeden çıktığımda Kadir'in bana yürümesi bir oldu.

 

"Abi,günaydın."

 

"Günaydın kardeşim." Derken çöpü uzaktan attım.

 

"Biz dün Zafer'i salanları bulduk,yalan söylemiyormuş. Baştakiler salmış abi,ne yapalım? Kemal komutana söylemek istersin diye düşündük ondan harekete geçmedik." Sıkıntılı bir nefes alıp verdim.

 

"İyi yapmışsınız, bugünü bir atlatalım ben düşüneceğim."

 

Başını salladı.

 

"Tamam abi,bir isteğin var mı bizden?"

 

Elimi omzuna koyup sıktım ve iki kere vurdum.

 

"Eyvallah."

 

Geri dönüp eve geçtim,Almina üzerini değiştirmiş oldukça şık ve zarif olmuştu. Her zaman öyleydi orası ayrı.

 

"Çaylar soğuyacak hadi geç." Derken neşeli olmaya çalışan tavrını yanıtsız bırakmadım. Yanağına kokulu bir öpücük bıraktıktan sonra bana ayrılan yere geçtim oturdum.

 

"Hemen yiyip çıkmam gerekiyor sevgilim,işe geç kalacağım. Sen ne yapacaksın bugün?" Elimi yanağıma koyup onun bir kız çocuğu gibi olan kıpır kıpır hallerini izlemeye başladım.

 

"Karargaha uğrarım halletmem gerekenler var,oradan da cenaze töreninin hazırlıklarıyla ilgilenir oraya geçerim." Yutkundu ve belli belirsiz bir tebessüm gönderdi.

 

"Tamam,ben de öğlen geleceğim zaten." Başımı salladım.

 

"Hadi bir şeyler ye lütfen, böyle gitmeni istemiyorum Zafir." İç çekip masadakilere baktım,büyük ihtimalle ben sigara içerken sofrayı donatmıştı.

 

Çayımdan birkaç yudum alıp kendimi yemek yemeye zorladım,pek mümkün olmadı ama o istediği için denedim. Gözleri boynumdan sarkan künyemle yüzüm arasında gidip geldiğinde göz kırptım ve 'ne oldu' dercesine başımı salladım.

 

Omuz silkip çayından içti.

 

Künyemin onu etkilediğinin farkındaydım.

 

Bunu kullanmak da işime geliyordu.

 

"Doydum." Dediğinde tabağını bitimediğini gördüm. Midesi daha fazlasını almıyordu,bunu aşmasını sağlamalıydım.

 

"Biraz daha yeseydin." Yüzünü buruşturup başını iki yana salladı. Israr etmedim.

 

"Hadi sen hazırlan ben burayı toparlarım." Dedim elimde çay bardağını döndürürken.

 

"Yardım etseydim." Ters bir bakış attım. Yerinden kalkıp uzaktan bir öpücük attı gülümsedim. O hayatıma girdiğinden beri ne de çok gülümsüyordum,normalde bugün sabah kadar uyumaz hatta mümkünse göreve giderdim. Yoksa bu kafayı toparlayamazdım ama artık öyle değildi,Almina dağılan parçalarımı tek tek bulup bir yapboz gibi birleştiriyordu.

 

Ortaya yine onun resmi çıkıyordu.

 

Kalkıp elimden geldiğince mutfağı toparladım,ellerimi yıkayıp saçlarımı dağıttım,evde duş alsam iyi olacaktı.

 

"Arabadayım." Trabzanlardan yukarıya doğru bağırdım.

 

"Tamam, geliyorum!" Dediğinde kapıdan çıktım, ayakkabılarımı giyip arabaya bindim. Dün gece o kadar soğuk olmasa da arabanın içi serindi. Ben üşümezdim ama Almina üşürdü bu yüzden ısıtıcıyı açtım.

 

Kısa bir süre sonra geldiğinde direksiyona kollarımı yaslayıp gözlerimle kıvrımlı bedenini takip ettim, alımlı yürüyüşü, gülümseyerek korumalara el sallayışı,etrafa saçtığı o enerjisi... Aklımı başımdan alıyordu.

 

Yanıma binip kemerini taktı.

 

Bir süre aynı pozisyonda ona bakmaya devam ettim,o da kıvrılmış dudaklarıyla öylece durup bana baktı.

 

"Ne oldu?" Dediğinde bile gülümseyen ifadesine bakmaya devam ettim,cevap vermedim. Çok şey olmuştu,onun sayesinde hayatımda çok şey olmuştu.

 

Önüme dönüp kemerimi taktım. "Hastaneye bırakıyorum."

 

Dudaklarını birbirine bastırıp onaylayan bir mırıltı çıkardı.

 

Sessiz geçen yolculuğun ardından Almina'yı hastaneye bırakmıştım, öğlen onu Kadirler alacaktı. Karargaha geçmeden önce eve gidip duşa girdim,sakal tıraşı olup üzerimi giyindim ve karargaha geçip üniformamı giyerek hazırlandım.

 

Kemal komutanın odasına giderken öfkem yatışsın diye uğraşıyordum ama mümkün değildi.

 

Kapıyı çalıp,gel,komutuyla girdim ve selam verdim.

 

"Gel Boran." Kemal komutan oturduğu yerden bana doğru döndü.

 

Uzatmadan konuya girdim. "Konu Zafer."

 

Başını salladı.

 

"Anladın mı?"

 

Kaşlarımı çattım, anlamıştım. Neyin ne olduğunu çok ama çok iyi anlamıştım.

 

"Tek bir noktayı anlamadım,madem Zafer olacak it gizli görevdeydi bunun bilgisi neden size de verilmedi?"

 

***

 

Almina'dan

 

"Ben çıkıyorum Asude." Sekreterime haber verdikten sonra eşyalarımı toparladım,cenaze törenine az bir vakit kalmıştı ve geç kalmak istemiyordum ilk önce ailenin evine uğrayacaktım oradan da törene geçerdim.

 

"Almina hanım,pardon. Almina. Buyur lütfen." Kadir kapıyı açtığında koluna dokunup tebessüm ettim ve araca bindim, şoför koltuğunda Erdem vardı.

 

"Selam yenge, nasılsın?"

 

"İyi diyelim iyi olalım Erdem,siz nasılsınız?"

 

İkisi de komut almışlar gibi iyiyiz dediklerinde güldüm.

 

"İlk önce alışveriş yapacağım bir markete gidelim mi?" Dediğimde Erdem hemen oraya sürdü.

 

Süpermarkete gelip indiğimizde Kadir arabanın yanında kalırken Erdem bana eşlik etti,marketten şehit ailesinin evine gerekli olduğunu düşündüğüm yiyecek taze sebze,meyve,yiyecek, içecek aldım.

 

"Ben öderim yenge." Diyen Erdem'i duymazdan geldim sıra bize geldiğinde Erdem cüzdanını eline aldı.

 

"Ay Erdem arka tarafta tencere görmüştüm onu da alalım,sen gidip getirir misin?" Dedim.

 

"Hemen gideyim yenge." Arkasından baktığımda sıra bana gelmişti.

 

"Hoşgeldiniz,poşet ister misiniz?"

 

"Evet iki tane alayım." Kadın ilk posteleri sonra da aldıklarımı geçti,hepsini poşetlere yerleştirdim.

 

"632 lira 50 kuruş."

 

"Temassız." Karttan geçtiğim an da elinde temcereyi bir o yana bir bu yana çevirip inceleyen Erdem yanımda bitti. Kadının uzattığı fişi aldım ve cebime koydum.

 

"Yenge bu muydu?"

 

"Oydu da sonra alırız,zaten kendime alacaktım. Sonra bakarım ben,hadi gidelim." Dediğimde onu oyuna getirmiş olmanın mutluluğunu içten içe yaşıyordum.

 

"Yenge,sen... Sen beni oyalamak için mi gönderdin?" Şaşkınlıkla baktım.

 

"Ne münasebet, bunları alabilir misin biraz ağır da." Dediğimde poşetleri eline tutuşturdum,tencereyi kenara koyup poşetleri aldı.

 

"Hadi gidelim. Kolay gelsin." Dediğim kadın gülümsedi ve teşekkür etti.

 

"Ama yenge, olmadı böyle."

 

Kadir bagajı açtığında ben de arkaya bindim ve Erdem'e cevap vermedim.

 

Yerlerine geçtiklerinde saati kontrol ettim,zamanlamamız harikaydı. Yetişebilecektik.

 

"Başka bir yere uğrayacak mıyız yenge?" Kadir'in sözüyle başımı iki yana salladım.

 

"Hayır,gidebiliriz." Tebessümümle önüne döndü.

 

Araba hareket ederken Tuana'yı aradım.

 

"Alo?"

 

"Efendim canım?"

 

Akıp giden yolu izlerken ayağımdaki ayakkabıların rahatsız ediciliğinden yüzümü buruşturdum.

 

"Neredesin kıvırcık?"

 

"Kaanla birlikte cenaze töreninin olacağı yere geçiyoruz. Sen neredesin?"

 

"Şehit evine uğrayıp yanınıza geleceğim."

 

"Tamam krada görüşürüz bir tanem." Tebessüm ettim.

 

"Görüşürüz." Dedim ve aramayı sonlandırdım. Şarjım çok az kalmıştı çünkü dün gece telefonumu şarj etmeyi unutmuştum,gelen uyarıyla ofladım. Neyse ki zaten Zafir ve Tuanayla bir arada olacaktım.

 

Yol sessizlikle geçerken Erdem ve Kadir bile oldukça sessizdi,normalde şimdiye kadar bana tonla soru sormuş hatta düğün hakkında bilgi almak için her şeyi yapmış olacaklardı.

 

Bugüne saygımızdan susuyorduk çünkü herkesin içinde susmayan çok ses vardı. Aslında sadece bugün susmamalıydık belki de,bu acıya alışmamalıydık,bu acı alışılacak bir acı değildi.

 

"Geldik." Dalıp gittiğim noktadan Kadir'in sesiyle ayrıldım. Evin önü kalabalıktı, araçlar hazırda bekliyordu hatta bir ambulans bile vardı.

 

Arabadan indim,Erdem bana yardımcı olup eşyaları aldı. Birlikte yürürken Kadir yine kapıda kaldı ve kapıdaki adamlarla sohbet etmeye başladı,bunu onları tanımak ve önlem alınabilmesi gereken durumları önceden sezmek için yaptığını biliyordum.

 

Kapı zaten açık olduğundan direkt girdik. Açıkçası biraz tedirgindim,aile kim bilir ne durumdaydı.

 

"Hoş geldin kızım." Arkamdan gelen sesle irkildim. Mihriban annemin sesiyle ona döndüm.

 

"Anne? Hoş buldum. Nasılsın?" Dedim.

 

"İyiyim kuzum,sabahtan gelmiştim de su içeyim diye mutfağa geçiyordum." Sırtımı sıvazladı,zar zor gülümsedim. Ben de onun sırtına elimi koydum.

 

"Ben de alışveriş yaptım da mutfak ne tarafta diye bakınıyordum."

 

"Gel çocuğum bu taraftan."

 

Annem önde Erdemle ben arkasından takip ederken evin içinden yükselen ağlama seslerinin yoğunluğu vardı.

 

"Buraya bırakayım mı yenge?"

 

Erdem'i onayladım,mutfakta bazı kadınlar durmuş sessizce dikiliyorlardı.

 

"Sen koy ben yerleştireyim."

 

"Evladım,bunlar ne?" Kadınlardan birinin poşeti açıp içine bakması durumuna kaşlarımı çattım.

 

"Öyle bir şeyler aldım teyze." Dedim tanımadan.

 

"Hıı ne gerek vardı kızım şimdi bunca şeyin arasında yemek düşünecek halleri mi var?" Eleştirisini duymazdan geldim.

 

"He teyze ondan aldık zaten,ben aşçıyım gelip yapacağım bu hafta." Erdem'in sinirli sesine az daha gülecektim.

 

"Sen mi aşçısın?"

 

"Ay Türkan sen de bir çekil de yerleştirelim şunları,cenaze evinde sana mı kaldı konuşmak?" Mihriban annemin cümlesiyle kadın yüzünü buruşturup kenara çekildi ve beni öylece bir süzdü.

 

Aldığım eşyaları dolaplara yerleştirdim, hepsinin yerini bulmak zor olmuştu ama yapacak bir şey yoktu.

 

"Askerler geldi." İçeriye gelen bir genç kız bunu kapıdan söyledikten sonra uzaklaştı,derin bir nefes alarak göz ucuyla kenarda su içen Erdem'e baktım ve içeriye geçmek için yürüdüm. Herkes dışarıya çıkarken ben salona girdim ve ayağa kaldırılmaya çalışan anneye baktım.

 

Yanına ulaşıp önünde diz çöktüm ve ellerini tuttum.

 

"Güzel teyzem,vatanın için ne de güzel bir evlat yetiştirmişsin ki bu kadar seveni var. O üzülmeni hiç ister miydi senin? İstemezdi değil mi? Aklı sende kalarak göreve gidiyorken şimdi de aklı sende kalmasın. Hem o hissediyor seni görüyor. Hadi gel,görevlerimizi yapalım. Onu güzelce uğurlayalım ki aklı sizde kalmasın, yüreği rahat olsun. Olur mu?" Dedim ılımlı konuşarak.

 

Gözlerini silip derin derin soluklandı, yüzü kıpkırmızıydı, gözleri şişmişti, dudakları kurumuş ve çatlamıştı tıpkı elleri gibi...

 

Başını salladı sadece.

 

Etrafındaki akrabaları onu yavaşça ayağa kaldırdı. Onlara eşlik ederek arkalarında yürüdüm. Kapıya çıkarken şehidimizin kardeşi annesine ayakkabılarını giydirdi. Baba ise öylece durmuş gelen askeri araca bakıyordu.

 

Kapıdan herkes çıktığında biraz geride kaldık,Mihriban annenin gözlerinin dolduğunu görünce kollarına girdim.

 

Bana bakmadan yürümeye devam etti,

 

Eve girerken çıkardığım topuklu ayakkabıları da giydikten sonra arkamızda duran Erdem ile dışarıya çıktık. Herkesin yüzüne patlayan flashlar ile başımızı eğdik,çok rahatsız edici bir hareketti.

 

Askerler dururken askeri bir araca aile bindirildi, diğer herkes de kendi araçlarına geçti.

 

Gözlerim usuldan Zafir'i aradı ama göremedim,Kadir kapıları açmış beklerken Mihriban annemle arkaya geçtik.

 

O sessiz sessiz ağlıyordu bense duygularımı şu anlık bastırma taraftarıydım. Çantamda bulunan siyah baş örtüyü çıkardım ve saçlarımı gizledim.

 

Yaklaşık bir saatin sonunda törenin olacağı yere geldik,arabalar durdu,aile indi. Ambulans ekipleri burada da vardı. Haber muhabirleri habire çekim yapıp duruyordu.

 

Biz de indiğimizde gözlerim etrafı taradı o kadar kalabalıktı ki tanıdık kimseyi görmemiştim.

 

Yavaş yavaş ilerlemeye başladık,aile en öne geçerken biz de arkalarına sıralandık. Ortam aşırı sessizdi herkes bu acıya saygılıydı öyle olmak zorundalardı. Aile ise perişandı.

 

Tören başlarken al bayraklı tabut askerlerin uygun adım yürüyüşleriyle taşındı,ortaya bırakıldı. Şehidin annesi kendini direkt olarak tabuta attı. Oğluna sarıldı,ağladı,seslendi ama sonra sustu,konuşmadı. Baba ise gururluyum diyerek oğlunun tabutunu okşuyordu,son bir kez saçlarını okşarcasına onu sevmişti. Şehidin kardeşi ise zar zor ayaktaydı,abisiydi. Abisi gitmişti,onunla sürekli uğraşan,şakalar yapan,belki sürekli tartıştığı belki de çok iyi anlaştığı o abisi artık yoktu.Gözlerim doldu,gizlemek adına başımı eğdim.

 

Ne oldu nasıl geçti bilmiyorum ama tören o kadar hızlı geçti ki adapte olamadım,cenaze namazı kılındı,askerimiz sonsuzluğa uğurlandı,kendimi dua ederken buldum. Sonrasında herkes yavaş yavaş dağıldı.

 

Askerimizin komutanları aileyle konuştular,bu sırada yanımıza Zafir geldi.

 

"Telefonun nerede?" Direkt olarak bana soru sorunca telaşla elim ceplerime gitti,telefonum yanımdaydı. Çıkarıp baktığımda ise telefonum açılmadı.

 

"Şarjım azdı sanırım ondan dolayı kapanmış." Dedim yüzüne bakarken.

 

Başını salladı,annesine döndü.

 

"Oğlum." Mihriban anne Zafir'e sıkı sıkı sarılırken Zafir de onu göğsüne çekti ve sarıldı.

 

"Geçecek anne,bunları da atlatırız evelallah." Mihriban annenin gözyaşlarını sildi ve eğilip alnından öptü.

 

"Hadi Kadir seni eve bıraksın uyu biraz. Almina'yla ufak bir işim var halledip geleceğim." Mihriban annem başını salladı,bana gülümsedi ben de tebessüm ettim. Kadir ile Erdem ona eşlik ederken uzaklaştılar.

 

Zafir'e döndüm. "Ne oldu?"

 

"Merak ettim." Anladım der gibi dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

Vücudumdan geçen ürpertiyle titredim.

 

"Nereye gideceğiz?" Diye sorarken Zafir etrafını yokladı, bazı askerler hâlâ daha mezar başında duruyorlardı.

 

"Öylesine demiştim,birkaç saat uyumama yardımcı olur musun?"

 

"Olurum." Oldukça şaşırmıştım belli ki içindeki acıyı uyuyarak atlatmak istiyordu. Aslında yanlıştı ama bir şey demedim.

 

"Hadi gidelim." Dediğimde elinden tuttum.

 

Birlikte arabasının olduğu yere doğru ilerledik. İkimiz de sessizliğimizi koruduk.

 

Telefonu çaldığında duraksayıp aramayı yanıtladı.

 

"Söyle Kaan?"

 

...

 

"Almina yanımda."

 

Merakla bakmaya başladım.

 

"Tamam sorayım,isterse geliriz haber veririm."

 

Aramayı kapatıp arabayı çalıştırdı,araba hareket ederken gözleri yoldaydı.

 

"Tuana kafede yemek hazırlatmış sana da ulaşamayınca... Gelir misiniz diye soruyorlar?" Kafası dalgındı, doğru düzgün cümle kuramadığı için bile sinirleniyordu. Ofladı ve biraz camı araladı.

 

"Sen istiyorsan gidelim sevgilim. Ama yorgunsan eve de geçebiliriz."

 

Bir eli direksiyondayken diğeriyle ceketi çekiştirdi. Üzerinde şu an üniforması yoktu.

 

"Sen açsın,gidelim karnını doyuralım ondan sonra geçeriz."

 

Başımı salladım,telefonunu uzattı

 

"Arayıp haber verir misin?"

 

"Şifren neydi?" Dedim.

 

"170722" anlam vermesem de girdim ve açtım.

 

Kaan'ı arayıp geleceğimizi söyledim.

 

"Şifren neyin tarihi?" Dedim öylesine sorar gibi.

 

"Seni yüz yüze gördüğüm günün tarihi." İçim yumuş yumuş olurken iç çektiren hareketine gülümsedim.

 

"Hımm, aklında tuttun yani?" Dedim hoşuma gittiğini belli ederken. Hafifçe güldü.

 

"Seninle ilgiliyse her daim." Elimi tutup avuç içimden öptü.

 

Gerisinde sessiz geçen araba yolculuğuna radyo eşlik etti.

 

"Sınırda şehit düşen askerlerimiz bugün memleketlerinde son yolculuklarına uğurlandı. Şehit A..."

 

"Değiştirir." Anında radyoyu değiştirdim.

 

"Sevgilim, kaçarak yapamazsın. Acıyı içine atıp geçiştirince seni daha kötü etkileyecek."

 

Başını iki yana salladı ve güldü.

 

"Otuz saniyelik bir haberi duymama gerek yok bence sonuçta gerçeği fazlaca detaylı biliyorum." Derken sesi biraz öfkeli ve alayvariydi.

 

Haklılığından ötürü susmak zorunda kaldım.

 

"İn bakalım." Geldiğimizi dalgınlığımdan ötürü fark etmemiştim,onun sesiyle irkildim ve kendime geldim. Arabadan inip el ele kafeye girdik,Tuana ile Kaan sohbet ederlerken bizi fark ettiler. Kaan da oldukça yorgun ve bitkin duruyordu.

 

"Hoş geldiniz!" Tuana neşeli olmaya çalışsa da ortamın yükselmeyeceğinin farkındaydı,birbirimize sarıldık. Kaan ile de sarıldığımda geçip oturduk.

 

"Nasılsın Kaan?" Dedim elimi yanağıma yaslarken.

 

Zafir'e baktı ve güldü.

 

"Aynı." Dedi onu işaret ederken.

 

"Geçecek aşkım,bunu da atlatacağız. Değil mi Almi?" Tuana'yı onayladım.

 

"Evet,elbette."

 

Garsonlar gelip Tuana'nın bize hazırlattığı yemekleri koydu. Herkes ucundan kıyısından bir şeyler yerken masada çok bir şey konuşulmamıştı.

 

Kaan ile Zafir anlamadığımız bir şeyler konuşuyorlar sonrasında sessizliğe gömülüyorlardı. Yemekten de çok az yemişlerdi.

 

"Ee sizin düğüne de az kaldı." Ortamdaki kasvet dağılsın çabalarıyla uğraşan Tuana'ya cevap verdim.

 

"Evet birkaç ay kaldı." Dedim heyecanla fakat şu an o kadar da hevesli değildim sadece ortamı yumuşatmaya çalışıyorduk.

 

"Elbise bakmaya şimdiden başladım ben hatta Kaan ile geçen gün bir şeyler konuştuk size ufak tefek sürprizlerimiz olabilir. Değil mi canım?" Kaan zorla tebessüm etti ve onu onayladı.

 

"Öyle,var aklımızda bir şeyler." Dedi.

 

"Alp de bu işin içindeymiş gibi bir his var içimde ama hayırlısı." Diyen Zafir çatalı parmaklarının arasında döndürdü.

 

"Müneccim misin nesin of!" Kaan arkasına yaslanırken kıkırdadım.

 

"Alp işin içinde varsa kesin yandık."

 

Kaan Tuana'yı kendine çekti,ikisi birbirlerine bakıp sessizce iletişime geçtiler ve sonra güldüler. Onların neşesi biraz olsun keyfimi yerine getirdi ve tebessüm ettim.

 

Zafir'e baktığımda onun da bana baktığını fark ettim. Hiç kullanmadığı,temiz elini saçlarıma uzattı ve yavaşça okşadı. Yüzündeki mahrur gülüşe aşkla baktım.

 

"Kalkalım mı? Çok yorgunum tüm gece uyumadım." Hepimiz bunu duymayı beklercesine ayaklandık.

 

Tuana hemen Kaan'a bir bakış attı ve bana doğru yaklaştı.

 

"Kafası dağılsın diye tüm gece dizi izledik. O kadar uykum var ki yığılıp kalacağım." Sıkıntılı bir iç geçirdim.

 

"Zafir de uyuyamadı,uyudum dedi ama çok az uyuduğuna adım kadar eminim."

 

"İki günde olanlar benim bile mideme vurdu,onlara çok hak veriyorum." Sesindeki üzüntüyü hissediyordum.

 

"Ben de." Ofladım,hava bugün inadınaymış gibi serindi, vücudumu bir titreme aldı.

 

"Sen eve mi geçeceksin?" Dedim Tuana'ya.

 

"Bilmiyorum, sanırım Kaan'a geçerim. Sen ne yapacaksın balım?" Dudaklarımı büktüm.

 

"Almina'yla işimiz var." Diyen Zafir'e baktım.

 

"Tamam o zaman. Akşam falan görüşürüz." Diyen Kaan'ı onayladım.

 

"Görüşürüz çiçeğim." Dedim Tuana'yı öperken.

 

"Ararım bal." Başımla onayladım. Kaan'a da el salladım.

 

Zafir önden yürürken elini arkasına doğru uzatmıştı, uzanıp tuttum. Arabaya ilerledik ve bindik.

 

"Nereye gidiyoruz?"

 

"Bana." Dediğinde sessiz kaldım.

 

Şimdiki rotamız onun eviydi.

 

***

 

Uyuması için elimden geleni yapsam da Zafir sürekli kabus görüp uyanıyordu.

 

"Nereye?" Kalktığında sorduğum soruyla bana omzunun üzerinden baktı.

 

"Sigara." Tek kelimelik cümlesiyle bir saattir hiçbir yol kat edememize kızdım.

 

"Aşkım,sigara seni daha da geriyor gel göğsümde uyu diyorum ezilirim diye hayır diyorsun. Bir kere de itiraz etmesen, lütfen ha?"

 

Üzerimde ona ait olan tişörtü sinirle çekiştirdim.

 

Bana üstten bir bakış attı ve gelip yanıma uzandı, başını göğsüme doğru bıraktığında ağırlığıyla iç çektim,tamam bedeni ağırdı ama ölmezdim ya!

 

"Rahat mısın?" Dediğinde sütyenin demiri göğsüme battığından rahat değildim. "İki dakika kalksana." Dedim.

 

İtiraz etmeden başını kaldırdı.

 

Doğrulup banyoya gittim, altımda hiçbir şey yoktu,üzerimde de ona ait kapşonsuz bir sweat vardı.

 

Üzerimdekinin kollarını çıkarıp sütyeni de çıkardım ve sepetin üzerine koydum.

 

Geri döndüğümde yastıkların arasında yatıyordu.

 

"Tamam,gel şimdi." Derken yeniden uzandım.

 

Başını tekrar göğsüme koyunca bu sefer rahat ettim.

 

"Sütyenini mi çıkardın?" Derkenki boğuk sesiyle utandım.

 

"Hıhım. Demiri batıyordu." Kısık sesim utançtan biraz içime kaçtı.

 

"Demir mi oluyor onlarda?" Sorusuna gülmek istesem de kendimi tuttum.

 

"Evet,şekli sabit dursun diye." Falan diyerek salladım bir şeyler.

 

"Anladım, rahatsız ediyorsa yanımda hep çıkarabilirsin." Dudakları tenimde harkeet ettikçe huylanıyordum bunun üzerine sözleriyle iyice utandım.

 

"Tamam sevgilim,hadi şimdi uyku vakti."

 

Saçlarına öpücükler bıraktım.

 

"Saçlarımla oynasana." Masum isteğiyle hemen saçlarını okşamaya başladım.

 

"Seni çok seviyorum." İçimden gelerek dolu dolu söylediğim cümleye karşılık boynuma bırakılan bir öpücük ile taçlandırıldım.

 

"Seni her şeyden daha çok..." Dediğinde içimde kelebekler uçuştu.

 

"Uyu hadi." Hareketleri durağanlaştı,gerginliği gitti ve solukları düzenli bir hâle geldi. İyice dalmasını bekledikten sonra başından tutup yastığa koydum. Uyanır gibi olunca hemen sarıldım ve yan yatarak başını boynuma denk getirdim.

 

"Almina." Çaresiz ve annesini kaybetmiş ufak bir çocuk gibi adımı yalvarmasıyla yüzüne baktım. Alnı terlemişti, yüzü sıkıntılı bir haldeydi.

 

"Gitme."

 

Sustum ve bekledim,uyanmasını engellemek ve kabusunu durdurmak adına saçlarını tekrar okşadım.

 

"Sen de,.."

 

Dudakları belli belirsiz kıpırdarken kelimeleri zar zor seçiyordum.

 

"Gitme."

 

Almina,sen de gitme.

 

Söyledikleriyle yutkundum,korkusuz sandığımız o askerlerin de zaafları,korkuları vardı. Ve ölüme gözünü kırpmadan giden bir bordo berelinin zaafı olmuştum. O da bir psikoloğun en büyük kaygısıydı... Biz birbirimizin zaafıydık,kaybetmekten korktuğumuz gerçekliktik.

 

Zafir'i asla bırakmazdım, çünkü zaaflar vazgeçilebilecek şeyler değillerdi. Zaaflardan vazgeçmek demek yaşamak için bir sebebin kalmaması demekti.

 

"Buradayım sevgilim,seni bırakıp asla ama asla gitmeyeceğim." Demiştim.

 

Ve onu bırakıp asla gitmedim.

 

***

 

Finito.

 

Uyu aşkım koynumdaa kaygısız mışıl mışıl...

 

Soft ve sakin bir bölüm yazmak istedim,durağan oldu biliyorum ama zor bir bölümdü. Yine de umarım beğenmişsinizdir.

 

Yazım hatalarım için lütfen kusura bakmayın...

 

Sizleri çok seviyorum,her şeye ve herkese rağmen iyi ki varsınız.

Loading...
0%