Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.Bölüm "SANRILAR VE SANCILAR"

@dolunaydakigelgit_

Yorum yapmayı ve oy kullanmayı unutmayınnnnn.

 

Keyifli okumalar...

 

Bölüm şarkısı: Git-Frxzbie

 

***

 

"Boran?"

 

Eli kapının kolunda kalırken birkaç saniye duraksadı, kapının kolundan elini yavaşça çekti ve bana doğru döndü. Işıktan rahatsız olmuş kısık gözlerime baktı,soğuktan çatlamış dudaklarını yaladı ve ciğerlerine derin bir nefes bahşetti. Göğsü inip kalktı. "Boran?" Dedi sorar gibi.

 

"Boran'ın durumu iyi mi?" O kadar zor konuşuyordum ki eğer biraz daha konuşmaya devam edersem midemde ne var ne yok çıkaracaktım. Gerçi midem tamamen boştu.

 

Başını anladım dercesine hareket ettirdi. Yutkunduğunda ahenkle hareket eden adem elmasına baktım. Bir şeye şaşırdığı belliydi ama mimiklerini çok kolay kontrol edebiliyordu. Ama ben bir klinik psikologtum ve insanların mimiklerini, hâl ve tavırlarını kolayca çözebiliyordum. Gerçi mesleğimi tam olarak yapamamıştım sadece stajlarda gördüğüm kadarıyla bu işte iyiydim.

 

"İyi,sadece fazla kan kaybetmiş aynı senin gibi ama kan verdiler şu an normal odaya alındı." Dedi. Ne çabuk normal odaya alınmıştı?

 

"B-Ben kaç gündür buradayım?"

 

Bana doğru birkaç adım daha attı.

 

"Üç.Bugünü saymazsak iki gündür baygındın. Eğer Boran'ı soruyorsan da o da iki gündür yoğun bakımdaydı. Bu sabah aldılar normal odaya. Ha bir de Melih ve diğer çocuklar da iyi merak etme hepsi ailelerine teslim edildi."

 

Arkasını dönüp cevap vermemi beklemeden odadan çıktı. Bir de odadan çıkmadan ışığı kapatmıştı o yüzden ona minnettardım. Bedenim sanki uyuşuk gibiydi,evet başım çok ağrıyordu ama onun dışında fazla sakin ve uyuşak hissediyordum. Sanki hislerim çekilip alınmıştı.

 

Bedenimde olan bu hafiflik uykumu arşa çıkardı. Odaya giren annemi görmüştüm ama gözlerim uykuya çoktan yenik düşmüştü.

 

🧭

 

"BIRAKIN DEDİM. BIRAK! İSTEMİYORUM, NEFRET EDİYORUM. DOKUNMA BANA!"

 

"Hocam sakinleştiremiyoruz ne yapalım?"

 

"Daha bugün sakinleştirici yaptık. Tekrar veremeyiz. Bağımlı mı olsun istersiniz, hemşire hanım?"

 

"Yok hocam ama böyle olmaz kriz geçiriyor."

 

"Eda git bana Ayhan hocayı çağır."

 

"İMDAT! BIRAKIN BENİ."

 

Birileri bedenime dokunuyordu,hiçbir şey göremiyordum ama bedenimdeki dokunuşları hissediyordum. O şerefsizler yine gelmişti işte. Yine beni bulmuşlardı. Ölmek istiyordum. Neden yapmalarını istemediğim bir şeyi yapıyorlardı? Ve ben neden istemediğim halde ölmek istiyordum?

 

Ölmek istemiyordum.

 

Ama...

 

Ölmek istiyordum.

 

Nefeslerim hızlı, kalp atışlarım sesi duyulacak kadar yüksekti.

 

Olduğum yerde biraz daha debelendim. Belki bu sefer acırlardı bana.

 

Acımazlar mıydı?

 

Hiç mi imkanı yoktu?

 

Ben masumdum ki.

 

Değil miydim?

 

Değildim.

 

Onlar acımasızdı asla onlara yalvarmayacaktım.

 

Kendimden nefret ediyordum.

 

Kolumda bir serum vardı,yine bana uyuşturucu veriyorlardı. Söküp attım. Bileğimde ve kalbimde kablolar vardı. Yüksek dozdan ölmiyeyim diye beni kontrol ediyorlardı.

 

"BANA BUNU YAPAMAZSINIZ.NEFRET EDİYORUM SİZDEN. ALLAH HEPİNİZİN BELASINI VERSİN."

 

Tekmelerimle vücudumda bulunan bütün elleri savuşturmaya çalıştım. Olduğum yerden doğrulmaya çalıştım ama izin vermiyorlardı.

 

"Bırak dedim. BIRAK!"

 

Bir elde iğne gördüm. Yetmemiş miydi vücuduma giren o kadar zehir? Yine mi başlıyorlardı.

 

"UZAK DUR BENDEN, UZAK DUR!"

 

Elimle eline vurduğumda iğne yere düştü.

 

"Yardım etmeniz lazım. Lütfen sadece sabit tutun." Diye boğuk sesler duyuyordum. Beynimin içinde Adar'ın iğrenç sesi dönüyordu. Avuçlarımı kulaklarıma kapattım.

 

"Sus artık,SUS!" Diye bağırdım. Ellerimle başıma vuruyor beynimdeki sesini susturmaya çalışıyordum.

 

Olmadı.

 

Eller hâlâ bedenimde,sesler beynimdeydi.

 

Kolumdan bir sıvı süzülüyordu.

 

Ellerimi saçlarıma geçirdim ve çekiştirmeye başladım.

 

"Yeter artık,sus artık!" Diye yakındım.

 

"Bu gece benim olacaksın düşman kızı."

 

"Bedenin benim. Seni bir güzel becericem!"

 

"Sen de artık bizdensin,vatanına ihanet ettin. Güzellik."

 

"Dijminé'sin sen. Bundan sonra benimsin sadece benim!"

 

"Saçlarını bırak Almina."

 

Bileklerimden bir el daha kavramıştı. Saçlarımı bırakıp onun ellerini ittim.

 

"DOKUNMA DEDİM SANA DOKUNMA!"

 

"Tamam,tamam sakin ol bak dokunmuyorum,dokunmuyoruz sana." Dedi bir kez daha o ses.

 

Tekrar çırpındım bu sefer bütün eller bedenimden çekildi.

 

Artık dokunmuyorlardı ama güvende değildim. Ben burada yaşayamazdım. Vatanıma da gidemezdim ben ihanet etmiştim onlara. Sevdiklerime,yurduma.

 

"Ölmek istiyorum ben. GİDECEĞİM BURADAN!" Tekrar doğrulmaya çalıştığım anda bu sefer kolumda ufak bir acı hissettim. Yapmışlardı işte. Yine istemediğim bir şeyi yapmışlardı.

 

"İstemiyorum ben. Uyuşturucu istemiyorum. Yapmayın. Yapmayın..."

 

"Söz veriyorum iyi olacaksın. Asker sözü Almina."

 

Gerisi yine ve yeniden karanlıktı.

 

🧭

 

Ay ve Güneş tüm ışığını,ışıltısını gökyüzünden koparmıştı. Yıldızları küstürmüşlerdi. Artık geceler gündüz olmuş,gündüzler de tüm kusurları gizliyordu.

 

Göz kapaklarım birer gökyüzüydü.

 

Işıltısı kalmamış,ışığı sönmüş siyaha meydan okuyan bir karanlık hüküm sürüyordu. Ve uyku bütün kusurları gizliyordu tek fark beynimdeki şehrin kuru gürültüsü hiç susmuyordu.

 

Zihnimde oradan oraya çarpan sesler vardı.

 

"Böyle bir kriz bekliyorduk. Açıkça söylemek gerekirse bu kadar uzun bir süre ve bu süre boyunca ona yaşatılan acımasızca olaylar karşısında zaten bu sabahki gibi olgun ve sakin olması normal değildi. Ki verdiğimiz sakinleştirici de bir yere kadar etki gösterir. Almina hanım düşman hattında, çocuklarla kaldığı için onları,hem yaşatılanlardan hem de psikolojik açıdan korumak adına sürekli kendini feda etmiş ve sanki hiçbir sorun yokmuş gibi oyun oynamış. Ve bu oyuna da kendisini fazlasıyla inandırmış. Güçlü kalmaya çalışmış ve başarmış da. Ama size bir psikiyatrist olarak şunu söyleyebilirim ki artık maalesef Almina hanımda böyle bir olgunluk ve güç göremeyeceksiniz..."

 

"Yani,ne demek bu?"

 

"Almina hanım şu an kendini tamamen bırakmaya başladı. Çünkü kurtarıldığının ve koruduğu çocukların da iyi olduğunun farkında. Bu yüzden onda açığa çıkan bu güven duygusu doğal olarak beynine sinyal gönderiyor. Güvende olduğunu,kendisini korumak zorunda olmadığını... Bu yüzden de artık gizlemek zorunda kaldığı, güçlü durup üzerini kapattığı ve içine attığı bütün acıları gün yüzüne çıkmaya başlayacak."

 

"Peki biz ailesi olarak ne yapmalıyız? Kızımız tedavi olsa ki olacak zaten elimizden ne geliyorsa yapacağız, iyileşecek değil mi?"

 

Babam buradaydı.

 

"Bu geçirdiği kriz sadece birkaç dakikalık bir şeydi elbette büyük bir süre,hiç olmaması tercihimiz ama yaşadıklarına göre ki daha tam olarak neler olduğunu ve hissettiğini bilmiyoruz,bu kriz çok normal, hafif kalıyor bile diyebiliriz. Bu yüzden psikolojisinin ne durumda olduğunu bilmediğimizden tedavisi uzun mu sürer ya da çok kötü bir durumda mıyız bilemem."

 

Sesler uzağımdan geliyordu. Yine de duyamayacağım kadar uzak da değildi.

 

"Yurtdışında staj gördüğü bir hastane vardı. Çok iyi bir hastaneydi,orada tedavi görmesini sağlasak?"

 

Annemin titreyen sesi de duyuluyordu.

 

"Bence şu an onu vatanından koparmamalıyız. Hatta bu şehirde bile kalabilir. Hayatına kaldığı,hayatına koptuğu yerden devam etmesini sağlarsak her şeyi atlatmak daha kolay olabilir ya da bu bize ters tepebilir o zaman İstanbul'a dönmenizi bir süre de orada tedavi görmesini sağlayabiliriz. Ama tavsiyem bir süre Mardin'de kalması."

 

"Ama daha kötü olmaz mı? Burada kaçırıldı her şey bu şehirde başına geldi ya daha kötü hissederse?"

 

"Dediğim gibi İstanbul'a sevk ederiz. Şu an ne durumdayız bilmiyorum ve Almina hanımla konuşmadan size net bir şey söylemem doğru olmaz."

 

"Peki bizim bu süreçte yapmamız gereken nedir doktor bey?"

 

Tuana'm. Çocukluk arkadaşım, sırdaşım...

 

"Güvende olduğu,hissettiği bir yerde kalsın. Asla ama asla baskı yapmayın. Yemek yemek,dışarı çıkmak, kıyafetleri,düşünceleri, duyguları... Hiçbir şekilde baskı yapmamalısınız. Duygularını uç noktada yaşayacaktır. Odasından çıkmak istemeyebilir bu çok doğal onu zorlamayın. Yemek yemek onun için zor veya çok yemek yemek onun için kolay olabilir. Yargılamayın. Sadece ona varlığınızı hissettirin. Onu krize sokacak şeylerden uzak durmasını sağlayın. Olumsuz bir haber ya da örnek veriyorum her ne kadar saçma olsa da bir çocuğun ağlaması bile onu suçlu hissettirebilir."

 

"Tamam doktor bey. Çok teşekkür ederiz."

 

"Rica ederim, bu benim mesleğim. Lütfen Almina hanımı bir şekilde terapiye ikna edin. Ne kadar erken başlarsak o kadar iyi. Geçmiş olsun."

 

Ailem sesiz kalmıştı. Ben konuşulanları çok da anlamamıştım. Tek bildiğim vasat bir halde olduğumdu.

 

🧭

 

Gözlerimi açtığımda hâlâ hastanedeydik. Gördüğüm rüya gerçek de olabilirdi. Ailem bir doktorla konuşuyorlardı ama emin değildim. Hatırlamıyordum.

 

Şu an yanımda annem dışında kimse yoktu. Annem ise refakatçi koltuğunda uyuyordu. Gözlerim odadaki saate kaydı sabah olmuştu. Saat yediydi. Kolumdaki serum hâlâ duruyordu.

 

Yeni takmış da olabilirlerdi.

 

Üzerimdeki beyaz pikeyi sağ elimle üzerimden çektim, zorlansam da dişlerimi sıkarak yavaşça yatakta oturur pozisyona geldim. Özellikle sessiz olmaya dikkat ediyordum çünkü annemin uykusu hafifti ve onu uyandırmak istemiyordum çünkü bir ton laf edeceğini biliyordum. Yerde duran crocs terlikleri ayağıma gelişigüzel geçirdim ve yatağa tutunarak ayağa kalktım. Serum taktıkları askılığın metal direğini sıkı sıkı tutarak yavaş yavaş adımlamaya çalıştım. Yürümek çok zordu,her adımda bel boşluğuma acı yayılıyordu ama vurulduğum o günden daha az acıyordu.

 

Yavaş adımlarla odanın kapısına yaklaşık 5 dakikada ulaştım. Oda normal boyuttaydı ama maalesef adımlarım küçük,yavaş ve temkinliydi.

 

Anneme omzumun üzerinden baktığımda hâlâ uyuyordu. Ona bakarak kapının kolunu usulca indirdim ve ilk önce askılığı sonra da bedenimi odanın dışına çıkardım. Kapıyı yine aynı titizlikle kapatıp derin bir nefes aldım. Acıyla kasılan bedenimle ağzımdan ufak bir nida kaçtı. Kendimi toparlamak adına gözlerimi sıkıca yumup açtım ve alnımdaki teri sildim.

 

Olduğum koridorda şimdilik kimse yoktu en azından öyle görünüyordu. Düz koridorda ilerlemeye başladığımda tanıdık birilerini görmek istemiyordum bu yüzden sol tarafımda kalan asansöre doğru yürüdüm. Gözlerim sürekli etrafta geziniyordu,birilerinin beni tekrar kaçırmasından ürküyordum.

 

Asansörün yanındaki duvarda asılı duran ve hangi katta nelerin bulunduğunu gösteren bir afiş vardı. Dikkatle inceledim ama nereye gideceğimi bilmiyordum ki. Gözlerimi kapatıp alnımı afişe yasladım. Arkamdan gelen ağır adım sesleri yanımda son bulunca kalbim korkuyla kasıldı derin bir sancı girdiğinde nefesimin kesildiğini hissettim. İçimdeki ateşin gözlerimi yakması canımı acıttı bu yüzden gökyüzünü şehrin ışıklarının aydınlatmasına izin verip gözlerimi araladım.

 

Yutkunup buz gibi olmuş alnımı duvardan ayırdım ve göz ucuyla yanıma baktım. Beni kurtaran komutan yanımda heykel gibi dikilmişti. Nefes aldığını belli eden, sarsılan geniş göğsü ve omuzları olmasaydı bir canlı olduğuna dair hiçbir kanıt göremezdim. Sol avcumun kavradığı metal çubuğu daha sıkı kavradım ve geriye adımladım. Ondan da korkuyordum.

 

"Kimi arıyorsun?" Benimle konuşmaya çalışıyordu. Nefes alışverişlerim hızlandı.

 

Çaktırmadığımı düşündüğüm adımlarımla geri geri gidiyordum.

 

Ona tabi ki cevap vermeyecektim. Şakaklarımdan süzülen teri hissettim.

 

Hâlâ çatık kaşlarıyla bana bakıyordu ve bu daha da paniklememe neden oldu. Hızlı bir şekilde arkamı dönüp odama doğru koşmaya çalıştım, başarılı olamadım. Arkamdan geldiğini duyuyordum,ayağım önümden ilerlettiğim askılığa takıldığında yere düştüm. Kolumdaki serumun derimi yırtarak çıktığını hissettim,serumun asılı olduğu askılık da benimle birlikte yere düştü ve koridorda yüksek bir ses yankı yaptı. Bel boşluğuma yayılan acı gözlerimin kaymasına neden oldu. Gözlerimde çaktığını hissettiğim şimşekler gelen yağmurun habercisiydi.

 

"Hassiktir!"

 

Sesi o kadar yakından gelmişti ki, gözlerimi açıp gözyaşlarımla ona baktım. Çok yakınımdaydı bedeni beni ezecek kadar iri yarıydı ve ona karşı kendimi savunmazdım. Ne yapacaktım?

 

Allah'ım lütfen yardım et.

 

"Yaklaşma." Tek kurabildiğim cümle bu olmuştu. Anında benden uzaklaştı. Avuç içini açarak bana doğru tuttu. "Tamam sakin ol. Doktor çağıracağım." Dedi ve telefonunu çıkarıp benden adım adım,benim yaptığım gibi uzaklaştı. Birkaç metre ilerimde durdu.

 

"Seda doktorla birlikte hemen 4. kata gelin acil."

 

Telefonu kapatıp cebine koydu. Hızlıca bedenimi yokladım. Kolum kanıyordu,bakmayı boşverdim ve boşta kalan elimi belime doğru attım bandaj olduğunu hissettim bu yüzden kanayıp kanamadığını anlamadım. Gözyaşlarım yüzüme doğru döküldü. Artık yer çekimine dayanacak güçleri kalmamıştı.

 

"Almina izin ver ben bir kontrol edeyim. Kanıyor olabilir." Onun tok sesine tahammülüm bile yoktu.

 

"İstemiyorum,uzak dur benden." Dedim.

 

"Vatanındasın,güvendesin ve sana zarar vermem. Neden bu kadar ön yargılısın? Ne yaşattılar sana?" Dediğinde beynime kan sıçramıştı. Çünkü bana yavaş yavaş yaklaşıyordu.

 

"Sana benden uzak dur dedim. İstemiyorum. Defol git buradan. Yaklaşma bana,kirlettiler beni. Kirliyim ben. Katilim. Dokunma, kötülüğümü sana da bulaştırırım."

 

"Almina hanım?" Seda dediği doktorun sesini duyduğunda benden uzaklaştı. Zaten gözlerine bakmıyordum etrafta gezdiriyordum bakışlarımı.

 

Etrafıma doluşan kişiler bir şeyler söylüyor ve koşuşturuyorlardı. Hiç kimseyi görmek,duymak ve hissetmek istemiyordum. Sadece uyumak,sonsuza kadar uyumak istiyordum.

 

🧭

 

Hastaneden bugün taburcu oluyordum. Baygın şekilde geçirdiğim üç günü de sayarsak yedi gündür buradaydım ve bugün buradan kurtuluyordum. Kıyafetlerimi kendim giymiştim ve içeriye kimseyi de almamıştım. Giydiğim oldukça bol gri eşfomanım ve siyah sweatshirt eskiden bedenime tam oluyordu. Şimdiyse iki beden büyüklerdi. Ama rahatsız değildim. Aksine vücut hatlarım belli olmuyordu ve bu iyiydi.

 

Ayağımdaki spor ayakkabılar yeniydi ve sıcak tutuyordu. Temiz kıyafetler garip hissettirdi. Aylarca leşten farksızdım ve hâlâ duş alamamıştım. Delirmek üzereydim. Zaten birkaç defa bitlenmiştim Adar olacak puşt ise beni böyle kabul edemeyeceğini söylemiş bit ilacı bulup getirmişti.

 

Edeceği yardımın Allah belasını versin.

 

"Beni duydunuz değil mi Almina hanım?"

 

Duymamıştım.

 

Yine de başımı olumlu anlamda salladım.

 

"Çok dikkatli olun dikişlerinizi de birkaç gün içinde alırız. Duş alırken lütfen bunu kullanın yaranız mikrop kapmasın."

 

Annem benden önce doktorun elindeki şeyi aldı ve teşekkür etti bense sadece başımı sallamakla yetindim. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum.

 

Hastaneden çıkarken omzuma bırakılan montla irkildim ve hızla geri çekildim. Babam elinde kalan montla bana garip bir bakış atmıştı. Bir şey diyemeden araç geldi ve ben kaçarcasına bindim.

 

Onlar da bindiğinde nereye gittiğimizi bilmediğim bir yola düştük. Burada kiraladığım bir ev vardı ama orası bu yolun ters istikametinde kalıyordu. Büyük ihtimalle o evden de atılmıştım.

 

"Nereye gittiğimizi merak etmiyor musun kızım?"

 

Annem şefkatini yansıttığı ses tonuyla konuştuğunda bile ona bakmadım. Camdan, akıp giden yolu izliyordum. Hava kasvetime eşlik eder gibi bulutlu ve soğuktu. Şoför her ne kadar klimayı çalıştırıp 'lüks aracımızın' içinin ısınmasını sağlasa da üşüyordum.

 

Anneme dönmeden başımı olumsuz anlamda salladım. Cidden nereye gittiğimiz hiç umrumda bile değildi. Yaşayacak,bir şeyler için heyecanlanacak ışıltımı kaybetmiştim.

 

Yaklaşık 20 dakika sonra araç yavaşça durdu. Babam verdiği derin nefesle kapıyı açıp indi ve annemi de indirdi. Bense bana uzattığı eli görmezden gelip kendim indim. Burası bir siteydi garipti ama biraz şehirden uzak kalıyordu. Zaten girişte de güvenlik vardı ve aracı kontrol edip içeriye giriş yapmıştık. Mardin'de ilk defa böyle bir yer görüyordum. Sitenin içi belli mesafelerle yapılmış lüks villalarla doluydu. Ve burası sitenin en uzak noktasında kalıyordu yani ben öyle düşünüyordum.

 

Gelirken buraya biraz uzak bir market ve butik görmüştüm. Sanırım sitenin içi mini bir şehir gibi her şeyi barındırıyordu. Karşımdaki villaya bakarken babamın yanımda durduğunu farkettim ve birkaç adım uzaklaştım.

 

Babam bunu farkettiyse de bozuntuya vermedi. "Burayı sen hastanedeyken kiraladım. Hastanedeki asker ve komutanı burayı çok övdüler. Oldukça yoğun güvenlik önlemleri olan bir siteymiş. Seni kurtaran askerin ailesi de kendisi de bu sitede kalıyormuş. Lojman olarak geçmiyor tabi ama genel olarak askerler ve aileleri de bu sitede kalıyor dediler. Tabii asker olmayan kişiler de varmış ama onlar da tanıdık kişilermiş. Tuana ile ikiniz burada kalırsınız diye düşündük. Annen ve bende bir süre yanında olacağız kızım. Beğendin mi evini?"

 

Derin bir nefes aldım. Hiçbir güvenlik önlemi beni rahatlatmıyordu,hiçbir yerde kendimi güvende de hissetmiyordum ama yine de ev güzeldi,geniş bir bahçesi vardı. İki katlı bir villaydı çok büyük değildi ama gayet hoştu. Etrafı çitlerle örülmüştü ve girişi yüksek siyah demir bir kapıdan oluşuyordu. Kapı işlemeli bir şeydi ve bahçeyi de evi de gösteriyordu.

 

Ev beyaz renkti. İçten merdivenli olduğunu düşünüyordum. Ki öyleydi.

 

Beğendiğime dair bir tepki vermedim sadece başımı salladım ve demir kapıyı açarak evin kapısına giden taş yola ayak bastım. Yavaş adımlarla kapıya ulaştığımda kapıyı aniden Tuana açınca korktum. "Hih özür dilerim Almina korkutmak istemedim. Hoşgeldinnn!"

 

Önemi yoktu. Bir şey demedim.

 

Yanından geçip içeriye girdim. Solda vestiyer vardı. İlerlediğimizde koridorun sağında mutfak vardı,mutfaktan arka bahçeye açılan bir kapı bulunuyordu. Odalara girmeden göz gezdiriyor geçiyordum. Daha doğrusu yürümeye devam ederken bakıyordum. Koridor salona çıkıyordu. Salondan yukarıya uzanan ahşap merdivenler vardı. Ev genel olarak açık renk ağırlıklı döşenmişti. Ve oldukça genişti. Salonun tersine doğru bir oda vardı merdivenin yanında bana göre sağda kalıyordu. Bana göre sda ve yine merdivenlerin yanında iki oda daah vardı birisi banyo birisi de kiler gibi bir şeydi.

 

Salondaki merdivenleri tırmandım. Odama çıkmak,duş alıp uyumak istiyordum. Merdivenler bitince yine sağa ve sola koridor ayrılıyordu. İki oda sağda iki oda soldaydı.

 

İlk önce soldakilere baktım ve odamı aradım. Birisi misafir odasıydı,diğeri sanırım Tuana'nın... Dümdüz ilerleyip koridorun sonuna gittim. Bir tane çalışma odası vardı ve diğeri de benim odamdı. Sadece bir yatak,bir makyaj aynası ve dolap vardı. Hiçbir şekilde döşenmemişti. Bunu sorun etmeyecek kadar umursamazdım.

 

Bu kattaki misafir odası,benim ve Tuana'nın odasında ebeveyn banyosu vardı.

 

Ev bize göre fazla büyüktü ama dert etmiyordum.

 

Arkamdaki kapı tıklatıldığında çekildim ve kapıyı araladım.

 

"Canım benim,eşyalarını yerleştirdim. Beğenmediğin bir şey olursa yerlerini değiştiririz, odanı hiç düzenlemedim kendi odam da hemen hemen boş zaten ailen burayı birkaç gün önce tutmuş. Ben, yanında bir süre kalacağım sonra kendi evime geçeceğim. Buraya yakın bir yerde ev kiraladım. Bu yüzden evi senin isteğine göre döşeriz. Sen nasıl istersen. Şimdi bir duş al sonra yemek yiyelim olur mu? Bunu da al yarana dikkat et." Tuana'nın İstanbul'da bir restaurantta çalışıyordu. Kendisi gastronomi mezunuydu.Buraya gelmesi aslında bir tık kolay olmuştu çünkü yanında çalıştığı Cangül ablayla,restaurantın sahibi, iyi anlaşıyorlardı. Cangül abla,beni de tanıyordu o beni ben de onu severdim. Belki de Tuana işi bırakmıştı bilmiyorum ama uzunca bir ara verdiğini görebiliyordum.

 

Bir şey demedim sadece gözlerimi kapatıp açtım. Ve odanın kapısını kapattım. Terleyen avuçlarımı eşofmanıma sürttüm,alt dudağımın kenarını dişlerimin arasına aldım ve dolan gözlerimi odada gezdirdim. Her şey yabancı geliyordu. İstanbul'da da lüks bir rezidansta oturuyorduk,ailemin maddi durumu iyiydi ama hiçbir zaman geldiğim yeri unutmamıştım. Ve onlara gitgide mahçup oluyordum. Aylarca mağaralarda,dağlarda yatıp kalkmış iyice mağara insanına dönmüştüm ve şimdi her şey çok yabancıydı.

 

Banyonun kapısını açıp girdim. İhtişamlı,küveti olan ve beyaz ağırlıklı bir banyoydu. Altın varaklı işlemeleri vardı.

 

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp duşakabine girip suyu açtım. Isınmasını beklerken aynanın karşısına geçip çirkin bedenimi inceledim.

 

Karnımda büyük morluklar vardı,yan döndüğümde bel boşluğumda duran ameliyat izi,sırtımı aynaya dönüp başımı çevirebildiğim kadar aynaya çevirdiğimde ise gördüğüm bir vahşet olmuştu. Sırtımda;kemer ve dikenli çekiç izleri,demir çubuğun bıraktığı yanık izleri vardı.

 

Gözlerimi acıyla yumdum önüme dönüp kollarıma baktım. Kollarımda izinin kalacağını düşündüğüm,bıçak kesikleri vardı. Yüzüm zaten berbat haldeydi. Dudaklarım patlamış,gözlerim mosmordu. Elmacık kemiklerim artık mordan yeşile dönmüş çürüklerle doluydu.

 

Gözlerimi bacaklarıma indirdim.

 

Sırtımdan farksız değildi.

 

Suyun ısındığını düşünüp az önce lavobonun kenarına bıraktığım su geçirmez bandajı aldım ve yaramın üzerini kapattım hıçkırıklarımı yutarak duşakabine adımladım. Sıcak suyun altına sokulduğumda. Bedenimdeki her bir uzvum acıyla sızladı. Geri çekilip iki büklüm oldum.

 

Acı çektiğim halde hiçbir ses çıkarmıyor ve tepki vermiyordum. Çünkü böyle yapmak zorundaydım. Gelip beni bulurlardı.

 

Suyun ısısını biraz düşürdüm ve ılığa ayarladıktan sonra tekrardan altına girdim. Canım dehşet verici şekilde acıyordu. Üzerimden akan su elbette kirliliğimi temizleyemeyecek,bedenimdeki izleri silemeyecekti ama en azından gözyaşlarımı gizliyordu.

 

Su bedenimden her sıyrılışında kasıklarım fazlasıyla sızlıyordu.

 

Zaten en çok darbeyi kasıklarıma almıştım.

 

Saçlarımı zar zor yıkayıp bedenime çok bir şey yapmadım. Mentollü şampuan tüm bedenimi cayır cayır yakmıştı.

 

Durulanıp gusül abdesti aldım ve çıktım. Aynaya bakmaya bir daha cesaretim yoktu bu yüzden hızla bornozumu giydim ve odama geçtim. Yatağın üzerinde hazır şekilde duran kıyafetler beni şaşırttı.

 

İç çamaşırları ve gecelik takımı vardı.

 

Kim gelip bırakmıştı? Kim eşyalarıma dokunmuştu? Onlar mı buradaydı yoksa?

 

Üzerimi giyindim. Ama onların bıraktığını değil,kendi seçtiklerimi.

 

Saçlarımı kurutma gereği duymadım.

 

Altıma giydiğim siyah kalın eşofman ve üzerimdeki siyah kalın kazak her tenime değdiğinde acı veriyordu.

 

Yorganı üzerime örttüm dizlerimi kendime çekip kollarımı da dizlerime doladım. Başımı yastığa gömüp gizlendiğimi düşündüm.

 

Kapı çalındığında irkildim.

 

Kimdi yine?

 

"Almina seni görmek isteyen birisi var gelebilir miyiz?" Dedi bir kız sesi.

 

Cevap vermedim yorganı çenemin altına kadar çektim. Korkuyordum.

 

Cevabımı beklemediler. İçeriye birisi girdi.

 

Kıvırcık uzun saçları vardı,kahverengi gözleri, küçük bir burnu ve dolgun dudaklarıyla esmer bir kadın.

 

Ne kadar da tanıdıktı. Ama hatırlamıyordum.

 

Yatakta oturur hâle geldim ve yorganla bedenimi gizledim. O kadın tekrar konuştu. "Almina korkma,benim Tuana." Dediğinde dahat bir nefes verdim. Onun yüzünde şaşkınlık vardı, gözleri dolmuştu.

 

Anlık nefesim kesildi. O benim arkadaşımdı. Unutmuş muydum? 18 yıllık arkadaşımı hatırlayamadım. Anlık da olsa unuttum. Bana ne oluyordu? O buradaydı,yanımdaydı sakin olmalıydım.

 

Nefeslerimi kontrol altına aldım.

 

Bir dakika...

 

Birlikte mi kaçırılmıştık? Ben neredeydim?

 

Evdeydim. Mardin'de. Tuana yanımdaydı.

 

Sessiz kaldı beynimdeki soruları yanıtlamadı bedenini kenara çekti ve odadan çıktı. Giderken ağladığını duymuştum. Odaya onun çıkmasıyla bir adam girdi. Bu o komutandı. Beni kurtaran ama yine de korktuğum adam...

 

Doğru ya kurtarılmıştım. Evet güvendeydim.

 

"İznin var mı?" Diyen kalın sesi çok eşya olmayan odamda yayıldı.

 

Yutkundum gözlerimi kapatıp açtım. Kapıyı kapattığında soluğum içimde kaldı. Bana zarar mı verecekti? Ya vurursa? Bedenim...

 

Güvende değildim.

 

Bedenime dokunursa?

 

Nefes alamıyordum.

 

Sanrılarım bana sancı veriyordu.

 

"Sakin ol. Sana zarar vermem. Sadece tanışmaya geldim,bir de iyi misin diye bakmaya. Albay'ım böyle emretti." Dedi. Biraz ters bir sesi vardı. Umursamaz şekilde konuşuyorken nazik olmaya çabalıyordu.

 

Derin bir nefes alıp sol omzunu duvara yasladı, kollarını göğsünde birleştirdi ve sağ ayağını büküp sol ayağının yanına koydu.

 

"Ertelenen bir tanışmamız vardı,bir de ertelenen ifaden var. Bunu anlıyorum ama işimizi yapmamız sana,size zarar verenleri bulmamız için ifaden de gerekli. Bunu bilmeni istedim ama ilk önce tanışalım,bana güvenmen için bunun şart olduğunu düşünüyorum."

 

Yaslandığı duvardan doğruldu ve kollarını çözdü, göz temasını hiç bırakmıyordu bense itinayla gözlerimi olabildiğince kaçırıyordum.

 

Sağ elini cebine atıp giydiği siyah kottan bir kolye çıkardı ve yanıma usulca gelerek künyesini kucağıma bıraktı ve geri çekildi. Gözlerim uzaklaşan bedenini bulduğunda iki elini de pantalonunun arka cebine sokmuş, kaşlarını çatmış, gözleriyle beni izliyordu.

 

Rahatsızca yerimde kıpırdandım. Kucağıma koyduğu künyeyi titreyen parmaklarımla avcuma alıp üzerine işlenmiş yazıyı okudum.

 

1992 Doğumluydu 30 yaşındaydı.

 

A Rh+ Kan gurubu benimle aynıydı.

 

Ve ismi yazıyordu.

 

Zafir Boran Algan.

 

Yutkunduğumda gözlerim tekrar onu buldu. Bu künyede yazan ismin kaderimde de yazdığını,bana ne mutluluklar ve ne acılar vereceğini bilmiyordum.

 

"Eğer daha iyiysen yarın,ifadeni vermek için karargaha gelirsin ya da istediğin bir gün... O gün künyemi senden alırım. Kendine iyi bak." Dedi gözlerini kaçırarak.

 

Girer girmez dediği gibi ben kovmadan hızla odamdan çıktı. Elimde künyesiyle arkasından bakakalmıştım. Sanırım yabancı birilerine karşı içimde beslediğim korkudan titreyen bedenim daha fazla dayanamamıştı çünkü gözlerim artık künyeyi değil sadece karanlığı görüyordu.

 

***

 

 

 

Bölüm sonuuuu.

 

AAAAAAA

 

Belki biraz sıkılmışsınızdır bilmiyorum ama sonunda beyfendinin adını öğrendik.

 

Artık aksiyonlu,bol bol Almina ve Zafir'in bir arada olduğu bölümler okuyacağızzzz.

 

Siz bölümü nasıl buldunuz?

 

Umarım beğenmişsinizdir...

 

Görüşmek üzereeee <333

 

dolunaydakigelgit

Loading...
0%