Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44.Bölüm "PERESTİŞ"

@dolunaydakigelgit_

 

İyi okumalar yorumlar yapmayı unutmayınız!!💝💅🏻🎀🙏🏻💗🌸🩷

 

***

 

"Fatih şu maşayı oraya koyabilir misin,ellerim batık." Derken maşayı Fatih'e mutfak kapısından uzatmıştım.

 

Dün yapacağımız ve iki gün önce bahsedilen o pikniği bugün yapma kararı almıştık çünkü annemler dün gelmişlerdi ve onlarla Mihriban annemlere giderek uzun uzadıya sohbetler etmiştik bu süreçte Zafir ise sadece akşam bizimle olabilmişti işten geç saatte döndüğü için gece geç saate kadar konuşmamızın acısı şu an çıkıyordu çünkü aşırı yorgun hissediyordum.

 

İki gün sonra kına gecem vardı ve şimdiden düğün stresi beni sarmıştı.

 

"Yettim yengem." Elimdeki maşayı alıp koşa koşa mangalın başındaki babamla Zafir'e götürdü.

 

Kaan ve Leyla ablanın eşi Denizle ilgilenirken anneler ile Leyla abla bir köşede sohbet ediyorlardı,Orhan abinin eşi de oradaydı.

 

Emre ve Mustafa görevleri sebebiyle aramızda değillerdi.Kemal amca da bu yüzden gelememişti.

 

"Pişt,dünyadan Almina'ya?" Tuana'nın sesiyle kapıda durmayı bırakıp ona döndüm.

 

"Efendim,dalmışım." Dedim parmağımla burnuma dokunurken.

 

"Bu salataları bu tabaklara mı koyalım,Suzan teyze sorun dedi."

 

Ellerindeki cam tabaklara baktım,Zafir'in evindeydik yani ikimizin evinde bu yüzden o tabaklar benim getirdiğim tabaklar olduğundan Suzan teyze sorun,demiş olmalıydı. Kendisi şu an bahçedeki masayı Demet ile beraber kuruyordu.

 

"Evet evet onlara koyalım,şu mezeleri de diğerlerine koyarız." Elimdeki derin cam kasede bulunan humusu küçük tabaklara bölüştürmeye başladım.

 

"Bak sen,yeni gelin de olurmuş!" Yanağıma öpücük bırakan Tuana ile utanıp geri kaçtım. "Ya utandırma." Ters olarak attığım bakışlara güldü,ona eşlik ederek ben de güldüm.

 

"Almina,şey ben Alp'i aradım ama ulaşamadım." Kaşlarımı sorgularcasına çatıp düşünerek baktım.

 

"Allah Allah,şimdiye gelmesi gerekiyordu. Alt tarafı markete gitti. Sen bir daha ara bakalım Demet." Dedim kapıda endişeyle duran Demet'e. Alp ile dün yalnız başlarına yemeğe çıktıklarını biliyordum ve oldukça da anlaşmışlardı. Birbirlerinden hoşlanmaları beni de çok mutlu ediyordu.

 

"Alo,Alp neredesin aklım çıktı. Bir şey oldu sandım!" Demet sorularını arka arkaya sıralarken serzenişlerini dinleyen Alp tam da arkasındaydı.

 

"Buradayım papatya." Onların bu hallerine gülümseyip önüme döndüm.

 

"Ay aşk pıtırcığı oldu bunlar." Tuana'ya gülerken başımı iki yana sallıyordum.

 

"Yenge,mareşal Tarık amca seni çağırıyor." Fatih'in dediğine kahkaha atarken o da kendine gülüyordu. Onun omzunu sıkıp dışarıya çıktım ikimiz yan yana yürürken Fatih konuştu:"Çok mutluyum Almina,siz hem birbirinize hem de bana aile oldunuz. İyi ki varsınız." Gülümseyip ona baktım ve duraksadım.

 

"Sen de iyi ki varsın Fatih,sen de bizim kardeşimizsin bu aileye aitsin her zaman." Mahçupça gülümsedi ve gözlerini kaçırdı. Koluna dostça vurduğumda sağ tarafımda kalan müstakbel eşimden bir ses yükseldi.

 

"Fatih! Bir gelir misin kardeşim?" Bu haline göz devirip güldüm.

 

"Yiyecek beni, yenge sen gitsene. Fatih cırcır olmuş tuvalete kaçtı ay koştu de." O gerisin geri yürürken kahkaha atıp göz kırptım sonra da babamlara ilerledim.

 

"Baba,beni çağırmışsın." Derken mangaldaki pişen etlere bakıyordum. Kenarda yaptıkları sucuklar karnımı iyiden iyiye acıktırdı.

 

"Gel kızım,ye bakayım şunu." Maşayla bana verdiği ufak parçalara böldüğü sucuğu parmağımla tutup yedim.

 

"Mmm... Çok güzel olmuş ellerinize sağlık." Dedim babamla Zafir'e bakarken.

 

"Afiyet olsun babacığım,iyisin değil mi? Annen,kahvaltıda bir şey yemediğini söyledi." Gözlerimi kaçırarak yabımdaki adama baktım sonra babama döndüm. Zafir gözlerini bir bende bir mangalda gezdirirken üzerimde fazlaca oyalandı.

 

Sabah kahvaltıyı kendi evimde yapmıştım zaten gece de orada kalmıştım zaman yaklaştıkça da midem bir şey almıyor gibiydi ama bunu söylemedim.

 

"Havalar sıcak babacığım,canım istemiyor." Yalan değildi Mardin o kadar sıcaktı ki özellikle gündüzleri beynim delinecek gibiydi.

 

"Öyle olsun ama az da olsa ye." Başımı anlayışla salladım. Zafir,boğazını temizleyip ilk önce babama sonra da bana baktı. Gözleri bana inanmamış gibi bakıyordu fakat bunu söylemeyeceğine de emindim.

 

"Fatih,nereye gitti." Dediğinde kendimi tutamayıp güldüm.

 

"Tuvalete gitti,gelir birazdan."

 

Ağzıma sucuk tıkıştırmaya çalışan babam sanki onunla konuşmamı istemiyor gibiydi bu haline şaşırdım ve babama döndüm o ise hiç istifini bozmadan dünyanın en normal şeyini yaparcasına etrafı izliyordu. Bu haline gülesim geldi. Babamın beni hâlâ evleneceğim adamdan kıskanıyor olması komiğime gidiyor aynı zamanda da kalbimi sevgiyle dolduruyordu.

 

"Sofra hazır!" Diyen annemin sesiyle arkamı döndüm ve masaya baktım.

 

"Etler de!" Bu neşeli halleri beni öylesine rahatlatıyordu ki kendi gerginliğimi,stresimi unutuyordum. Yüzümde ansızın beliren tebessümle masaya yerleşmeye başlayan,bir yandan da sohbet eden ve kahkahalar saçan aileme,arkadaşlarıma dolu gözlerimle baktım.

 

Bundan bir buçuk hatta neredeyse iki yıl önce tedaviye dönüşümü yine böyle bir masada böyle bir bahçede yemekle taçlandırmıştık. Zaman hızla geçmişti,görevimi yapmak için geldiğim Mardin'de ilk önce belayı sonra da beni o beladan kurtaran kahramanlarımı bulmuştum. Hepsi artık küçük ailemin büyük üyeleriydi ve biz kocaman bir aile olmuştuk. Yalnız başıma döndüğüm evime artık daha kalabalık bir şekilde dönüyor ve karşılanıyordum.

 

Yaşadığım acılar dinmişti ,elbette ki izleri hâlâ benimleydi;bazen kabuslarımda,bazen yaşadığım ufak bir anda hepsi gizliydi. Biliyordum ki o izler geçmeyecekti ama beni de etkileyemeyecek kadar derinlere gömülecekti bunu da elini belime koyup desteğini her daim hissettiren,beni gerekmedikçe yalnız bırakmayan o adam başaracaktı.

 

"Çok açım çok!" Fatih'in sesiyle masadakiler güldü. Herkes başlamadan önce Zafir ile biz de yerimize yerleştik.

 

"Hepiniz tekrardan hoş geldiniz,afiyet olsun." Diyen Zafir ile ciğerlerime derin bir soluk çektim.

 

Sen de hemen yeni gelin havasına gir!

 

İç sesime bir şey demeden yerimde dikleştim. Girerdim ne olacaktı sanki?!

 

"Sağ ol oğlum,hadi afiyet olsun." Babamın sözlerinin ardından herkes yemeğe başladı. Ben tabağıma bir şeyler almadan dirseğimi masaya elimi de yüzüme koydum ve herkesi izlemeye başladım. Bu huzur karnımı doyurmaya yetecekti. Bugün çık mutluydum ve içim içime sığmıyordu,bu sebepten midir bilmiyorum fakat midem de bir hayli kötüydü.

 

Alp ile Demet birbirlerini yavaş ve yeni tanımanın utangaçlığıyla gözlerini kaçırarak sohbet ediyorlar yemeklerden de azar azar yiyorlardı daha doğrusu Demet azar azar yiyordu,Alp biraz Fatihle yarışacak nitelikteydi. Fatih tabağına her şeyden doldurmuş kimseyle iletişime geçmeden tabağına yumulmuştu,başını hiç kaldırmadan tabağındakilerle ilgileniyordu yanındaki kuzeni Salih ise ona hayretle ve kınayıcı bakışlarla bakarak yemeğini yiyordu.

 

Kaan ile Tuana birbirlerinin tabaklarına eksik olanlardan doldururken bir yandan da ciddiyetle bir şeyler konuşuyorlardı,Tuananın kıvırcık saçları yüzüne dağıldığında Kaan dikkatle saçlarını geriye çekiyordu. Annem,babam ve Mihriban annem birbirleriyle sohbet içerisindelerdi,Leyla abla ile eşi de Deniz'e verebilecekleri katı gıdalardan veriyorlar,onunla ilgileniyorlardı. Orhan abi,hamile olan eşiyle dikkatlice ilgilenirken bir eli daima eşinin karnındaydı.

 

Herkes o kadar güzeldi ki yüreğim ferahlamıştı.

 

"Yavrum,herkesi incelediysen yemeğine başlar mısın?" Sol yanımda oturan Zafir'e başımı çevirdim. "Herkes çok mutlu,bu yemekten daha cezbedici."

 

Zafir,topuz yaptığım saçımdan önüne düşen tutamları parmağıyla geriye iteledi. "Burada yemekten daha cezbedici tek bir şey var o da sensin. Herkesin mutlu olması beni de sevindiriyor ama yemeğini yemedikçe de mutlu olmayacağım,hadi." Gözleriyle tabağımı işaret ettiğinde ne ara doldurduğunu bilmediğim tabağıma baktım ve tebessüm ederek ona baktım. Göz kırparak önüne döndükten sonra yemek yemeye devam etti,bir yandan da Alp ile sohbet ediyorlardı.

 

"Almina bu güzel davetin için çok teşekkür ederiz." Orhan abinin eşi Banu ablaya gülümsedim. "Ne demek abla,geldiğiniz için ben teşekkür ederim;çok mutlu olduk."

 

Yemeğimizi yemeye devam ederken bir yandan da herkes bir sohbet içerisindeydi,pek bir şey yememiştim. Zafir anlamasın diye de tabağımı Fatih ile değişmiştik çünkü o her şeyi silip süpürmüştü.

 

"Yengem sen kraliçesin,kraliçe!" Gülüp elimdeki ufacıcık biberi ona attım.

 

Tutup onu da yedi.

 

"Ne yapıyorsunuz siz?" Diyen müstakbel kocam beye omuz silktim.

 

"Hiiiç." Derken karşımdan bir öksürük yükseldi.

 

"Nefes!" Fatih bir elini yumruk yapmış ciğerlerine vururken iki büklüm eğilmiş nefes almaya çalışıyordu. Kıpkırmızı olan yüzüne ve dolan gözlerine bakınca içimi bir panik kapladı.

 

"Su,su getirin hemen." Annem konuştuğunda kapıya en yakın olan Kaan içeriye gidip su getirdi.

 

"Oğlum ne oldu?!" Mihriban annenin telaşlı sesiyle Alp ağzındaki lokmayı yavaşça yuttu ve Fatih'in etrafında çember olan herkese göz ucuyla baktı. Endişeyle kalkmış Zafir'in pazusuna tırnaklarımı geçirmiştim.

 

"Açılır mısınız?" Alp'in rahat tavrı beni daha da gererken su içirmeye çalıştıkları bardağı ellerinden aldı ve masaya koydu.

 

"Aç ağzını." Fatih öksürürken Alp eline aldığı koca bir kaşık yoğurdu Fatih'in ağzına soktu ve kaşığı ağzından çekip bir kaşık daha yoğurt verdi. Fatih sulu gözleriyle o yoğurdu arka arkaya yuttu.

 

"Ağzında çevir yoğurdu,hemen yutma." Diyen Alp ile öksürükleri durulmuştu.

 

Fatih,Alp'in dediğini yaparken Alp,Fatih'in ensesine tokat geçirdi.

 

"Az ye demedim mi lan? Acı mıydı?" Fatih sırıtarak derin bir nefes aldı sonra bana döndü. "Yenge valla bu kadar acısını beklemezdim." Dediğinde herkes derin bir nefes vererek yerlerine çöktü. Kalbim hızla atarken göz devirdim. "Ye diye mi verdim sanki?"

 

"İyi misin lan?" Alp,Fatih'ten onay aldıktan sonra yerine geçti.

 

"Acı yiyene su benzeri içecekler vermeyin bu bir işe yaramaz ama yoğurt iyi gelir." Dedi Alp. Ben de yerime oturduğumda Fatih kısılan sesiyle Salih ile konuşuyordu.

 

"Ay deli bunlar." Diyen Mihriban anneye güldüm. Deniz'in ağlama sesi duyulduğunda yanımdaki Zafir'e döndüm ama yoktu.

 

Sonrasında etrafa bakarken,mutfak kapısından çıkıp Deniz'i susturmaya çalışan ablasına ilerledi.

 

"Ver abla ben bakayım." Dediğinde gülümsedim,kaşla göz arasında ellerini yıkamaya gitmiş olmalıydı. "Hadi bakalım gel prenses." Kucağına giden Deniz,dayısının omzuna başını koyup boynuna da o yumuk yumuk kollarını yerleştirdi. Alt dudağı titrerken,dayısı elini sırtına koyunca ağlamayı bıraktı ve iç çekip gözlerini kırpıştırdı.

 

"Dayım,güzel Deniz'im." Onların bu hallerini izlerken daldığım hayallerden babamın boğaz temizleme sesiyle sıyrıldım. İrkilerek ilk önce anneme baktığımda bana kaş gözle babamı gösterdi. Babamsa sanki uyarıyı vermemiş gibi önündekilerle ilgileniyordu.

 

Bugün babam nedense daha bir kız babasıydı. Sanırım işlerin ciddiye bindiğinin yeni yeni farkına varıyordu neticede iki gün sonra düğünümüz olacaktı.

 

"Hadi burayı toparlayalım da çayı arka bahçede içelim." Mihriban annemin komutuyla ayaklandık. El birliğiyle masayı toparladık. Mutfağı biz kadınlar hallederken Banu ablayı oturtmuştuk büyükler de onunla oturuyordu.

 

Masayı erkekler toparlarken,mangal kısmını da onlar halletmişlerdi. Zafir ise Deniz ile ilgileniyordu çünkü Deniz,dayısının göğsünde uyuyordu.

 

Biz de mutfağı halletmiş bir yandan da çay koymuştuk. Yanına çerez ve meyveleri hazırlarken kurabiyeleri de ayrı bir tabağa almıştım. "Ben de inanamadım olacak şey değil." Mutfağa giren Mihriban anne telefonla konuşuyorken kısa bir an dikkatimi ona vermiştim.

 

"Olsun kız Fatma,erken kurtuldu boş ver... Öyle,öyle. Neyse konuşuruz bunu,düğüne beklerim hadi iyi akşamlar." Annem telefonu kapatıp bana döndü sonrasındaysa gözleri mutfağa giren Leyla ablayı buldu.

 

"Deniz'i odaya yatırdım,anne hayırdır yüzün bembeyaz olmuş." Ben de meraklanmıştım şimdi,annem ada tezgahın etrafındaki tabureyi çekip oturdu.

 

"Ay sorma,Fatma teyzenin kızı var ya yeni evlenmişti." Leyla abla başını salladı.

 

"Eşi asker olan,şu arka sokakta kalıyorlardı. Ee?" Bir elini beline bir elini de ada tezgahına yaslayan Leyla abla telaşla sormuştu.

 

"Evet o. Ay,oğlan göreve gidiyor;kız da bunu bekliyor,görevden dönünce de adam uyurken telefonunu biri arıyor kız da açınca aldatıldığını öğrenmesin mi? Boşanıyorlarmış." Elim titrerken tabağı düşürecek gibi oldum ve kenara koydum.

 

"Hih vay şerefsiz!" Tuana kendini tutamayıp tepki verdiğinde Leyla abla ağzı açık bir şekilde şoktaydı.

 

"Ay pardon Mihriban teyze."

 

Annem önemi yok der gibi başını salladı.

 

"Çok severek evlenmişlerdi,erkek milleti değil mi işte çoğu aynı!" Leyla ablanın sitemiyle Mihriban annemle ikisi bahçeye doğru konuşa konuşa yol aldılar.

 

"Bulaşıklar tamam." Diyen Demet mevzuya susarak yanıt vermişti. Başımı salladıktan sonra kurabiye çok güzel durduğu için ağzıma tıkıştırdım,düşünmek istemedim kıza çok üzülmüştüm ve midemdeki o his daha da artmıştı.

 

"Bunları götürüyoruz." Kızlara elimle 'okey' işareti yaparken ben de tabaklardan aldım ve bahçeye çıktım.

 

Salih "Yenge bunu sen mi yaptın?" Derken Tuana'nın elinde tuttuğu tatlıya bakıyordu.

 

"Yok,Almina yapmış. Kurabiyeler de kafeden."

 

Arka taraftan koşarak gelen Fatih yerine geçti ve önüne konulan tatlı tabağını kucağına aldı.

 

"Umarım zehirlenmeyiz." Diyen Alp bana göz kırpmış yanında oturan Zafir'in de kolunu dürtmüştü. Kaşlarım havalanırken "Kendi kendini tedavi edersin Alp." Dedim.

 

"Tabi sen bilmezsin,sen burada yokken yengemle yeni tanıştığımız zamanlarda onlara yemeğe gitmiştik. Bize bir tatlılar yapmıştı öff,arada görevde Salihle aklımıza geliyor da komutanım kızar diye susuyoruz. Kendisi azıcık kıskançtır da..." Fatih'in cümlesinden sonra Salih'i bir öksürük tutarken Orhan abi gülerek ona su verdi.

 

"Sakin ol,sakin."

 

"Salih iyi misin?" Dediğimde elini kaldırıp iyiyim işareti yaptı.

 

"Bunları bana da söyleseydiniz oğlum,sizi vuracak halim yoktu." Zafir'in sözleriyle Fatih ona aniden döndüğünde korkuyla irkildim bir anda dönmesi korkutmuştu. Bu halime güldüğümde beni gören Leyla abla da gülmüştü.

 

"Valla mı,komutanım?"

 

Zafir öylesine başını salladı.

 

"Bir isteğiniz olursa söyleyin Fatih,ben yaparım size." Derken kaynanamın da gözüne giriyordum.

 

"Yapar tabi benim gelinim." Demesiyle utanıp anneme baktım ve tebessüm ettim.

 

Tabağımdaki tatlıyı bir o yana bir bu yana çevirirken konu düğüne geldi.

 

"Melis nerede o gelemeyecek mi?" Diyen annem,Mihriban anneme bakıyordu.

 

"Yarın gelecek o da." Dedi annem gülümseyerek.

 

"Ee düğüne az kaldı neler hissediyorsunuz?" Leyla ablanın keyifli sorusuyla yerimde dikleştim terleyen avuçlarımı üzerime silerken göz ucuyla Zafir'e baktım o da tebessümle bana bakıyordu,gözlerimi kaçırıp önüme döndüm.

 

O an ne diyeceğimi bilemeyip konuştum. "Yani heyecanlıyız,mutluyuz tabi." Leyla abla kıkırdarken Banu abla da bu halime gülmüştü.

 

Zafir ağzının içinden bir şeyler demişti ki babam durur mu hemen bunu fark edip sordu. "Ne dedin damat duyamadım?"

 

Gözüm tekrardan Zafir'i bulduğunda elindeki çay bardağını sehpaya koyup arkasına yaslandı.

 

"Bir şey demedim baba." Derken oldukça iyi niyetliydi. Babam çayını keyifle içerken Alp ve Orhan abi Zafir'in bu haline kıs kıs gülüyorlardı.

 

"Tatile nereye gideceksiniz var mı bir planınız?" Bu sözden kasıt balayıydı yüzeysel şekilde soran Leyla abla yine bir şeyler peşindeydi. Gülümseyerek gerginliğimi bastırdım çünkü tam olarak ben de bilmiyordum,dün Zafir aramış ve balayını hallettiğini söylemişti. Ailemin mezarına uğramak için İzmir'e gideceğimizi biliyordum ama tatil olarak İzmir'de mi yoksa başka bir şehirde mi konaklayacaktık bir fikrim yoktu.

 

"Sen de mi geleceksin abla?" Diye gülerek geçiştiren Zafir,kendi hayatına dahil olunmasından rahatsız olduğunu belli edercesine konuşmuş konuyu kapatmıştı.

 

Leyla ablayla göz göze geldiğimizde gülümsemek durumunda kaldım,kadının kötü bir niyeti yoktu aslında ama nişanlım bey biraz gergindi. Leyla abla,sorun olmadığını belirtircesine tebessüm edip arkasına yaslandı.

 

"Oğlum,tatlı koyalım mı biraz daha?" Zerrin annemin sözleri ortamı yumuşatmak için gibiydi.

 

"Yok anne sağ ol."

 

Konu konuyu açarken artık başka şeyler konuşuluyordu. Orhan abi ve Banu ablanın bebeklerinin isminden,Selinlerin yarın geleceğine kadar konu daldan dala atlamıştı. Bu sürede herkesin çaylarına koşuşturmaktan pek bir şey dinleyememiştim. Tuana ve Demet yardım etmek istese de kesinlikle izin vermemiş herkesi kendim ağırlamak istemiştim. Banu ablanın tüm ısrarlarını da hamilesin diye geçiştirmek kolay olmuştu.

 

"Biz kalkalım artık." Orhan abi konuşup ayaklanınca babamlar da ayaklandı.

 

"Biz de gidelim,gençler de biraz kendi aralarında otursunlar." Diyen Mihriban anneme tebessüm ettim.

 

"Orhan abi otursaydınız." Diye ısrar etsem de pek bir faydası olmadı.

 

Banu abla eli şişkin karnında zar zor ayakta dururken "Son aylarım olduğundan uzun süre oturamıyorum size de yardımcı olamadım bugün,kusuruma bakmayın lütfen." Onun tatlılığına karşılık hemen sarıldım. "Olur mu abla,iyi ki geldiniz." Orhan abiyle de sarıldığımda o da her şey için teşekkür etmiş ve Zafir ile tokalaşmıştı.

 

"Prensesimiz de uyandığına göre bizim ev yolu gözüktü,uykusu açılmadan tekrar uyutayım onu." Leyla ablanın konuşmasıyla eşi Deniz'i kucakladı ve örtüsünü üzerine örttü.

 

Herkesle teker teker vedalaşmışken Zafir,Fatih'i resmen kovmuş Salihle ikisini de nöbet yazacağım yarın diyerek tehditlerle savuşturmuştu. İtirazlarımı bile görmezden gelmişti. Çaktırmadan kattığım tatlının kabını Salih'in eline tutuşturmuş onları da uğurlamıştım.

 

Demet'in ailesi biraz katı olduğundan Alp onu eve bırakmaya gitmiş sonrasında da nöbete gideceğini belirtmişti.

 

Tuana,Kaan ve nişanlımla kaldığımızda bulaşıkları yerlemiş yerine yenilerini dizmiştim.

 

Onlar bahçedeyken Tuana ile konuşuyorduk.

 

"Vallahi Mihriban sultanın sana hayran hayran bakışlarını görmen gerekiyordu." Kahkaha atıp elimdeki kabı dolaba koydum.

 

"Hiç bu günleri yaşayacağımız aklıma gelmezdi." Dedim ona bakarken. Elbisesini düzeltip tezgaha yaslandı ve açık balkon kapısından bahçeye baktı.

 

Ben de o yöne döndüğümde ikisinin de bir şeye güldüğünü gördüm.

 

"İnan benim de,Kaan ile kavuşacağımı bir de üzerine evlilik arefesine gireceğimizi düşünmezdim. Hele senin böylesine masalsı bir aşk yaşayacağın hiç aklıma gelmiyordu. Ben hep ikimizin de çevremizde,ailelerimizin görüşün diyeceği insanlarla evleniriz sanmıştım." Buruk bir tebessümle ona baktım.

 

"Cidden rüya gibi,ben de hiç inanmazdım ama demek ki oluyormuş. Baksana ikimiz de hayalini kurduğumuz işleri hiç aklımıza gelmeyecek bir şehirde yapıyoruz bu bile çok garip." Dedim gülerken.

 

O da bana eşlik ettiğinde birbirimize sarılarak bahçeye çıktık ve bizinkilerin yanına ilerledik.

 

"Keremle konuştuk. Yarın sabah buradalarmış,Tuğra biraz rahatsızmış." Merakla kaşlarım çatıldı. Selin'in bir oğlu olmuştu geçen zamanda ama erken doğum olduğundan bir süre küvezde kalmıştı,bağışıklığı çok güçlü değildi. Gelmemesini söylesem de beni yalnız bırakmak istemediğini zaten çok kalmayacaklarını söylemişti.

 

"Ya nesi varmış?" Diyen Tuana,Kaan'ın göğsüne doğru sokulmuştu. Bense ayakta kalakaldığımı fark edince telefonuma uzandım ve Zafir'in yanına oturdum.

 

"Üşütmüş sanırım yine." İç çekip Selin'i aradım.

 

"Hoparlöre al." Diyen Tuana'nın dediğini yapıp geri yaslandım.

 

"Efendim?" Daima neşeli olan Selin'in sesi durgundu.

 

"Güzelim,nasılsın?" Dedim ilk önce onu duymak adına.

 

"İyiyim Almi,sen nasılsın? Heyecanlı mısın?" Yüzümde beliren tebessüm dostlarıma şükür içindi.

 

"Ben iyiyim,heyecanlıyım tabi. Kerem nasıl,Kaanla konuşmuşlar sanırım Tuğra pek iyi değilmiş."

 

"Kerem de iyi,öyle büyütülecek bir şey değil teyzesi merak etme. Sadece yordu biraz bizi pek uyumuyor ama iyiyiz,hastaneye de götürdük. Üşütmüşüz ama tehlikeli bir şey yok,düzenli beslenirse geçecekmiş." İçim bir nebze rahatlatken Tuana konuştu.

 

"Pişt turuncu,o Tuğra buraya gelince her yerini ısıracağım bak bakalım sonra bir şeyciği kalıyor mu?"

 

Selin'in tatlı kıkırtısı duyuldu. "Oğlumu sana yedirtemem kıvırcık,şansına küs. Güzelim,Tuğra'yı uyuttum." Arkadan Kerem'in sesi gelirken birbirlerine olan bağları kalbimi hoş ediyordu.

 

"Tamam canım,ben de kızlarla konuşuyordum." İkimiz bir ağızdan selam söyle diye bağırdık.

 

"Selamları var.Sen de onlara selam söyle yarın görüşürüz inşallah."

 

Onların dinlenmesi adına vedalaşıp kapattık zaten yarın görüşecektik.

 

"Sen kaç gün izin aldın?" Kaan,Tuana'nın beline kolunu koyduğunda ilgisi Zafirdeydi.

 

"On falan." Dedi yanımdaki adam.

 

Gözlerim onu bulduğunda bana bakıp göz kırptı. Bugün hiç temas halinde değildik,düşününce dün de değildik sanki biraz uzak gibiydik. Bu düşünce mideme yumruk yemişim gibi bir his bıraktı. O geceden sonra benden kaçıyor olamazdı,ben de ondan kaçmıyordum. O zaman neden böyle olmuştuk. Tamam dün çok görüşmemiştik,bugün de ailelerimiz vardı ama benim bildiğim Zafir,beni kuytuda köşede bulur kısa da olsa bana sarılırdı.

 

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımı fark edince önüme döndüm ve aralanan dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"İyi almışsın. Bu Zafer mevzusu ne oldu?" Kaanla sohbetlerine devam ederlerken kucağımda ellerimi birleştirdim ve parmaklarımla oynarken onları dinlemeye devam ettim. Kaan,Tuananın saçlarını parmaklarına dolayarak sohbetine devam ederken Zafir yanımda elinde kahve bardağıyla oturuyordu.

 

"Yarın halledeceğiz o işi,sonra dönüş." Dönüşten kastı timin başına gelmesiydi sanırım.

 

"O adam cidden hain miymiş?" Tuana'nın sorusuyla Kaan göz ucuyla Zafir'e baktı. Zafir bir şey demeden önüne döndüğünde Kaan konuştu.

 

"Öyleymiş,ikili oynuyormuş. Ama halledildi,yarın sorgusu var."

 

"Yazıklar olsun,ne diyeyim. Almina?" Tuana'ya dikkatimi verirken öne doğru eğilip kollarımı dizime koydum.

 

"Efendim?" Dedim.

 

"Gelinliğini yarın mı almaya gideceksin?" Belimde hissettiğim elle gözlerim dolacak gibi oldu,bu hafta fazlasıyla hassaslaşmıştım.

 

"Evet,ilk önce hastaneye giderim. Çıkışta başhekimle görüşeceğim izin için,sonrasında da dikim evine uğrarım." Dedim.

 

"Tamamdır,ben de kafeyi hafta sonu kapatacağım. Bizimkilere de izin veririm iki güncük." Başımı sallarken belimdeki elin ısısı bu sıcak havaya rağmen beni daha da yakıyordu.

 

"Tamam."

 

"Biz de kalkalım artık,yarın yorucu bir gün olur dinlenin." Diyerek Kaan'a dönen Tuana ayaklandı.

 

"Ben de geleyim,şimdi babam huysuzlanmasın." Dedim ayağa kalkarken. O sırada Zafir elimi tuttu.

 

"Sen kal biraz daha." Dese de istifimi bozmadım,başımı iki yana salladım.

 

"Yok,gideyim artık. Şimdi Tuanayla gitmezsek bozuk atar." Israrımı sürdürdüm.

 

"O zaman ben sizi bırakayım,bu gece burada kalayım. Olur mu kardeşim?" Kaan'ın sorusuna rağmen Zafir bana bakmaya devam ediyordu.

 

"Olur,siz gidekoyun." Kaan ile Tuana el ele giderlerken ellerimi göğsümde bağlayıp Zafir'e baktım.

 

"Neden hiçbir şey yemiyorsun?" Dediğinde ağzım beş karış açılacaktı. Gün boyu buna mı takılmıştı?

 

Omuz silktim. "Yoo yiyorum."

 

Dudaklarını yaladı gözleri kısılırken bana bakıyordu. "Öğünlerini geçiştirme,kilo vermen hoşuma gitmiyor." Derin bir nefes verdim.

 

"Ne o çok zayıflarsam beni beğenmez misin?" Alaycı tavrıma kaşlarını çattı.

 

"Saçmalama,ben her halinle seni beğeniyorum;sadece hasta olmanı istemiyorum." Derken ellerini kollarıma koymuştu.

 

Gözlerimi kaçırdım. "Gitmem gerek,bekletmeyeyim."

 

"Senin canın bir şeye sıkılmış,birisi bir şey mi dedi? Eğer ablama fa-"

 

Elimi kaldırıp göğsünün ortasına koydum ve hafifçe iteledim.

 

"Ablan falan değil,kimse bir şey de demedi zaten bir şeyim de yok. Sadece yorgun ve halsiz hissediyorum o kadar." Kaşları çatıktı,kısılan gözleri yüzümde gezindi.

 

"Doğru düzgün bir şey yemezsen olacağı bu." Stres yaptığımı hiç mi düşünmüyordu? Ya da heyecanlandığımı,korktuğumu?..

 

"Gidiyorum." Desem de bırakmadı.

 

"Yarın hastaneden erken ayrılamaz mısın?"

 

Ters bir bakış attım. "Neden?"

 

"Altın provasına gideceksiniz." Şaşkınlıkla baktım o neydi be?

 

"O ne?" Dediğimde gülecek gibi oldu ama durdu.

 

"Çoğu ailede gelenektir,geline altın takan damat tarafı gelini bedestene götürüp ona özel altınlar hazırlatır."

 

İtiraz etmek için araladığım dudağıma işaret parmağını koydu.

 

"Hiç o güzel ağzını yorma,oraya gidilecek." Yüzümü geri çekip sıkıntıyla verdiğim nefesi üfledim ve başımı salladım.

 

"Öğleden sonra boşum,annemlere geçerim gideriz. İyi geceler." Dediğimde arkamdan seslenişini umursamadım. Ben altın falan istemiyordum,bu da nereden çıkmıştı. Kendimi koca bir yükün altında eziliyor gibi hissediyordum,evet belki bana verilen değeri göstermek için yapılan şeylerdi ama istemiyordum işte,ben ve benim ailem Zafir'e karşılığını verecek ne yapabilirdik ki?

 

Midemde oluşan çalkantıyla arabaya bindim.

 

"İyi misin,yüzün bembeyaz olmuş." Tuana'ya "İyiyim ya yoruldum ondan." Derken sesim biraz titretmişti. Tuana bunu anlayıp sessizleşirken Kaan'ın gözleri,dikiz aynasından dolan gözlerimi buldu fakat bir şey demeden yola çıktı. Bizi eve bıraktığında ben önden eve girdim,onları yalnız bırakmak istemiştim. Odama geçerken koridorda annemle karşılaştık.

 

"Kızım,geldiniz mi?" Elindeki su bardağıyla yürürken beni kollarına çekti.

 

Kokusunu hisseder hissetmez yüzüme bir damla yaş süzüldü.

 

"Güzelim,ne oldu?" Dedi.

 

"Midem çok bulanıyor,normal mi anne?" Derken annem geri çekilip beni odalarına çekti.

 

Aslında babamın beni böyle görmesini hiç istemiyordum ama ilerledim ve itiraz etmedim.

 

Annem beni yatağa oturturken tekli berjerde kitap okuyan babamla göz göze geldik,dolu gözlerimi görünce elindeki kitabı kenara koydu ve hemen yatakta yanıma oturdu.

 

"Kızım ne oldu?"

 

Gözyaşlarımı silip iç çektim.

 

"Bir şey yok baba,sadece midem bulanıyor." Dedim.

 

Annem saçlarımı okşarken diğer yanıma oturdu. "Emin olmadığın,seni üzen,kıran ya da herhangi bir şey varsa bize söyleyebilirsin."

 

Başımı iki yana salladım.

 

"Kızım,bak. Sen bizim kızımızsın ve hiçbir şey bunu değiştirmez eğer şu an emin değilsen,Boranla evlenmeyi istemiyorsan ama söyleyemiyorsan söyleyebilirsin. Senin için hiçbir şey geç değil,olamaz da." Sözünü bitirmesini bekledikten sonra hemen itiraz ettim.

 

"Hayır baba öyle bir şey değil,birbirimizi seviyoruz ve evlenmek istiyorum sadece çok stres altında hissettim. En basitinden yarın altın provası varmış,kendimi ezilmiş hissediyorum. Heyecan ve korkudan midem ağrıyor,Zafir bir asker ve her an göreve gidebilir her an başına bir şey gelebilir evet ben bunu kabul ettim farkındayım ki pişman da değilim ama sadece bir anda her şey üzerime gelmiş gibi hissettim. Alışveriş için bana fazla fazla şeyler alınması bile mahçuplandırdı beni." Aslında göreve gitmesi kabullendiğim bir şeydi sadece bugün duyduklarım o kızın aldatılması beni de korkutmuştu evet Zafir yapacak biri değildi ama sonuçta onlar da severek evlenmişlerdi annem öyle demişti.

 

Ona güveniyordum fakat bu korkumun önüne geçemiyordum.

 

Annem tebessümle saçlarımı okşarken babam da anlayışla gülümsedi. Kısa bir an bakıştıklarında babam odadan çıktı.

 

"Güzel kızım,anlattıkların çok normal. Evlenmeden önceki haftalar da ben de senin gibiydim sık sık midem ağrıyordu,sürekli kusuyordum,korku bir yandan stres bir yandan aynı duyguları paylaşıyorduk."

 

Ellerimi tuttu ve devam etti.

 

"Şimdi bakınca bunların aslında normal şeyler olduğunu gördüm. Senin eşinin ve eşinin ailesinin sana yaptığı masraflar boynunu eğdirmemeli çünkü onlar sana değer veriyorlar ve içlerinden gelmese yapmazlar değil mi? Ayrıca ne sen ne de biz onlardan asla bir şey talep etmedik bu onların kararı,babanla biz de Boran için hediyeler hazırladık sadece düğün gününü bekliyoruz ki mahçup olacağın bir şey asla ama asla yok."

 

Gözlerine bakmam için yüzümü kendine çevirdi.

 

"Eğer düğün akşamı için stresleniyorsan,Boran anlayışlı bir beyefendi seni bir şeye zorlamaz. Bu karşılıklı bir durum ve birbirinize anlayışlı olacağınıza,onun seni;senin de onu incitmeyeceğine eminim. Lütfen rahat ol,biz her şeye rağmen yanındayız. Evliliğiniz kötü ilerlemeyecek Almina çünkü saygı her şeyde en önemlisidir sevgiden önce saygı gelir ve sizde her ikisi de mevcut bu yüzden eminim ki çok güzel bir evliliğiniz olacak,sakın gelecek için kaygılanma."

 

Annemin konuşmasıyla rahatlarken ona sarıldım. "Sadece endişeleniyorum ya evliliğimizde bir sorun olursa diye..." Annem beni daha sıkı sardı. "Hayır güzelim,hiçbir sıkıntı olmayacak bana güven."

 

Beni göğsüne yatırdığında odaya babam da girmişti,bizi o halde görünce tebessüm ederek yanımıza geldi ve bizi kollarının arasına aldı. Yaşadığım bu huzur ve içimi huzurla dolduran bu konuşma sayesinde onların yanında üzerimdeki elbiseyle uyuyakalmıştım.

 

***

 

"Evet izni ayarladım şimdi annemlere gidiyorum."

 

"Tamam ben de eve geçiyorum o zaman,Selinler gelince onlarla ilgilenirim."

 

"Tamam görüşürüz." Tuanayla vedalaşırken arabama bindim. Alnımı direksiyona yaslarken aldığım iki haftalık izni düşünüyordum acaba kendi kliniğimi mi açsaydım?

 

Daha erken miydi ki? Bunu düğünden sonra düşünecektim.

 

Kemerimi takıp arabayı sürerken dün gece yapılan konuşmayı düşünüyordum,bu beni rahatlatmıştı dinlenmiş de hissediyorum fakat midem hala kötüydü.

 

Klimayı açtığım için soğuyan arabada ferahlamak iyi gelmişti. Bu sırada telefonumla butiği arıyordum.

 

Arabada yayılan sesle konuştum.

 

"Efendim!" Neşeli sesiyle konuşan Funda hanım beni gülümsetti.

 

"Funda anla nasılsın?"

 

Arkadan gelen seslerden sonra sessiz bir alana geçti.

 

"İyiyim canım, sen nasılsın?"

 

"Teşekkürler bende iyiyim,bugün bindallı ve gelinliğimi almaya geleceğim ama biraz geç gelebilirim sorun olmaz değil mi?" Derken siteye girmiştim.

 

"Yok güzelim,istediğin vakit gel akşam sekize kadar açığız."

 

"Tamamdır görüşürüz." Arama sonlanırken arabayla evimizin önünden geçtim,bizim evimizin.

 

Zafir sabah aramıştı ama açmamıştım danışanlarımla ilgileniyordum bunu belirten bir mesaj attıktan sonra da bir daha aramamıştı. Zaten üzerinden iki saat geçmişti.

 

Şimdi annesinin evindeydim,o da nizamiyedeydi.

 

"Kızım,hoş geldin. Biz de seni bekliyorduk,gel bir soluklan sonra gideriz." Anneme itiraz ettim.

 

"Yok anne,ayıp olmayacaksa hiç vakit kaybetmeyelim daha gelinliğimi alamadım." Dedim.

 

Annem başını sallarken içeriden koşarak gelen Melis'i gördüm.

 

"Yenge!" Diye bağırarak kollarıma zıplayınca bir adım sendeleyip sıkı sıkı sarıldım.

 

"Güzelim! Hoş geldin."

 

"Hoş bulduk,ay çok güzelleşmişsin. Çok heyecanlıyım yenge,hemen sana takılarını alalım da eve gelince elbisemi göstereyim."

 

"Tamam bir tanem."

 

"Heh kızım şunları tut,kapıyı kapatayım." Melis ellerinde tuttuğu çantalardan sonra koluma girerek beni ilerletti.

 

"Anne?" Onu arkamda bırakıyormuş gibi hissettiğimden duraksadım.

 

Göbeğine rağmen pıtı pıtı koşarak bize doğru geldi.

 

"Yürüyün,yürüyün."

 

Kadir ile Erdem arabadaydı ki Kadir inip kapımızı açtı.

 

"Sağ ol Kadir." Dedim annemle Melis arabaya bindiğinde.

 

"Ne demek yenge."

 

Yerime yerleştiğimde telefonumu sessize aldım,annemler yanımdaydı başka bir sorumluluğum yoktu. Zafir ile akşam ancak görüşebilirdik.

 

"Nasılsın kızım var mı bir eksiğin,bir isteğin?"

 

Annem saçlarını düzeltirken terleyen alnını da elindeki peçeteyle siliyordu.

 

"Yok anne,bu altınlara bile gerek yoktu kendimi mahçup hissediyorum gerçekten." Dedim.

 

Melis karşımda göz devirdi ve elini dizime koydu.

 

"Ay yenge saçmalama ne yükü,ne macubiyeti,rahat ol lütfen."

 

O geriye yaslandığında annem sözü devraldı.

 

"Bak evladım,Boran benim biricik oğlum sen de benim biricik gelinimsin. Nasıl Leyla kendi kızım olmasına rağmen yaptıysam sen de benim kızım olduğun için sana da yapacağım. Melis evlenince ona da yapılacak. Benim evlatlarım ve onların eşleri her zaman değerlidir,hem Melis'in dediği gibi mahçup olunacak bir şey yok. Sen bizden hiçbir şey istemedin bile bırak da yapalım aa!" Kendini açık açık anlattığında biraz olsun yüreğim rahatladı.

 

"Peki anne,siz nasıl isterseniz. Teşekkür ederim." Gülümseyişime karşılık kovaman gülümsedi.

 

"Kadir,Erdem? Nasılsınız çocuğum?" Derken öne doğru sormuştu bunun için de yerinden kakıp yanıma geldi.

 

"İyiyiz Mihriban teyze,seni sormalı?"

 

"Elhamdülillah çocuğum."

 

"Sizin düğünler ne zaman sizi de evlendirelim artık." Annemin bu herkesi evlendirme aşkı beni gülümsetiyordu. Melis bıkkınlıkla nefes verirken Erdem'in gözü dikiz aynasından onu buldu fakat Melis'in ona arkası dönük olduğundan görmedi.

 

Bu dikkatimden kaçmazken gülümseyip telefonumu açtım ve sosyal medyada dolanmaya başladım. İzleniyor ya da dinleniyor muydum bir fikrim yoktu ama ne zaman ne konuşulsa sosyal medya bana onu sunuyordu.

 

Telefonumun üst kısmında yazan isimle kaşlarım havalandı Fatih beni arıyordu. Bir anlık korkuyla yüreğim çarparken hemen yanıtladım.

 

"Yenge...Yengeee!" Sesi ağlamaklıydı korkuyla yerimde doğruldum.

 

"Fatih?" Annemler de dikkatini bana vermişken endişeli tavrım arabada sessizlik yarattı.

 

"Yenge şu kocana bir şey söyle,bir şey yap. Biraz daha koşarsam organlarım götümden dökülecek!" Nefes nefese konuşurken ayaklarının yere pat pat vuruş şekli duyuluyordu.

 

Elimle annemlere sorum yok der gibi salladığımda arkama yaslandım onlar da sohbete devam ettiler.

 

"Aklımı aldın Fatih,birine bir şey oldu sandım."

 

"Olmadı ama bu gidişle olacak,şu güneşin altında koşu parkurunda şehit düşeceğim,o kadar koştum ki neredeyim bilmiyorum beni bulmak için yolda düşen organlarımı takip edersiniz artık." Tekrardan ağlamaya başladığında hıçkırık sesini duymamla yüreğim cız etti.

 

"Ne oldu ki de canınıza okudu?"

 

"Çok sinirliydi yenge,hayır evleniyor mutlulaşır sakinleşir dedik dünün acısını mı çıkarıyor anlamadım ki!"

 

"Tamam Fatih,şim-" arama üzerine arama düşünce ekrana baktım bu sefer de Salih arıyordu.

 

"Salih arıyor Fatih..."

 

Soluk soluğa bir ses duyuldu,sonrasında adım sesleri yavaşladı.

 

"Ben onu en son üç kilometre geride bırakmıştım nerede bilmiyorum ki. Yürüme Fatih,yürüdüğünü görüyorum her kimle konuşuyorsan kısa kes koşmaya devam et."

 

Zafir'in sesi çok net duyulurken bunun yakalarındaki telsizden geleceğini tahmin etmiştim.

 

Fatih ağlar gibi ses çıkardı ve sonra komutanına konuştu.

 

"Emredersiniz komutanım."

 

"Yenge?" Dediğinde sinirlendim.

 

"Fatih,koşmayı bırak komutanın ne derse de tam tersini yap tamam mı? Salih'i de ara ona da aynısını de. Eğer olur da o komutanınız size bir şey derse benim adımı ver."

 

Dünkü şakalaşma muhabbetinin ciddiye alınması sinir etmişti.

 

"Ama yenge komutanım boğar ay yani bağır-"

 

"Dediğimi yap." Aramayı sonlandırırken Salih'e haber vereceğini biliyordum.

 

Madem dünden beri sinirliydi beyefendi görelim bakalım kim daha sinirliymiş!

 

"Bir şey mi olmuş kızım?"

 

Anneme hayır dercesine başımı iki yana salladım.

 

İnanamaz gibi baksa da Kadir'in geldik demesiyle aşağı indik. Stresten ellerim karıncalanıyordu,Melis koluma girdiğinde önden annem arkasından biz bizim arkamızdan da Erdem geliyordu.

 

O kadar kalabalıktı ki,birkaç ay önce olsa buraya girmeyi bırak önünden geçemezdim.

 

Annem etraftaki yerleri izlerken bizi gören bir iki topluluk aralarında fısıldaşıyordu.

 

"Yengecim gülümse çünkü dedikodu oluyoruz." Dediğinde Melis'e güldüm ve gergin bir bakış attım.

 

"Tanınıyorsunuz bir değişik geldi." Dedim.

 

Omuz silkti ve birisine el salladı,kız da bize el sallayınca ben de tebessüm ettim.

 

"Bu kişileri tanıyoruz daha doğrusu bizi tanıyorlar o da babaannem yüzünden falan işte onun dışında tabi ki tanınmıyoruz koskoca Mardin." Dediğinde başımı sallayarak etrafa bakıyordum,camekan ardındaki altınlar göz kamaştırıyordu. Annem durup bana döndü.

 

Siyah omuz çantasını kurcalayıp içinden bir şal çıkardı. "Bunu başına örtelim kızım,kem gözlüler güzelliğine nazar değdirmesin." Şalı saçlarıma örttü ardından da nispet yapar gibi etrafa bakıp burnunu havaya dikti ve beni de koluna alıp büyük bir kuyumcuya soktu.

 

"Hoş geldiniz Hanımım!" Ağzı Doğu'ya kayan adamla Mihriban annem gülümsedi. "Hoş bulduk Azad Bey."

 

"Siz de hoş geldiniz gelin hanım." Başımı eğip selam verdim "Hoş buldum." Gözlerim aynalarla çevrili tavanda gezinmişti.

 

Dükkanda da ağır bir parfüm kokusu vardı ki kusacaktım.

 

"Şöle üst kata çıkalım ve ölçülerimizi alıp başlayalım." Diyen adam bizi yönlendirdi.

 

Yukarıya çıkarken merdivenlerin ve yerdeki zeminin beyaz mermerden olması ortama değişik bir zenginlik katmıştı. Altınlar beyaz mermerin parlak yüzeyinde parlıyordu.

 

Yukarıdaki kata geçtiğimizde bizi karşılayan başka bir adam ve kadınla bir süre sohbet ettik hatta annem kahve içti biz de Melis ile bize gösterilen takılardan beğendik. Melis benim için fazlasıyla gösterişli olanları seçerken ben daha mülayim şeyler tarafındaydım.

 

En sonunda ise mutlaka ortak fikirlere varıyorduk,ben nerede tamam bu kadar yeter dersem orada annem işi devralıyor ve tek bakışıyla beni susturuyordu.

 

Bel ölçüme göre altın bir kemer,bileklerime göre ise bilezikler ayarlanmak üzere ölçüleri alınmıştı. Boynuma takılacak olan akıtma ve takımı olan bilekliği de yer alırken olduğum yerde çökmüştüm.

 

"Anne,lütfen yeter." Dedim acınası halde.

 

"Tamam yetsin bakalım." Dediğinde elimi mideme bastırıp derin bir nefes aldım.

 

"Fiyatı sonra hallederiz." Dedi annem kal göz yaparak sanırım benim yanımda konuşup mahçup etmek istemiyordu.

 

Olabildiğince ucuz şeyler seçmeye çalışmıştım umarım doğru tercih yapmışımdır.

 

"Hadi bize müsade."

 

"Müsade sizin efendim." Diyen adam bizi kapıya kadar uğurladı. Dışarıya çıktığımda derin bir nefes aldım.

 

"Ay abim beni arayıp duruyor durun bir açayım."

 

"Ay efendim abi,efendim !"

 

Zafir her ne dediyse ki bağırışı buradan bile duyuluyordu Melis'in gözleri bana değdi ve 'sıçtık' bakışı atarak gülümsedi.

 

"Tamam abicim söylerim,evet ben de seni çok seviyorum." Kesinlikle sevdiğini söylemişti.

 

"Ne diyor?" Annem bizi yürütürken hala gözü mağazalardaydı.

 

"Hiiç,yengeme ulaşamamış da aramasını 'rica' etti." O ince mesajı almıştım. Sonra arardım şimdi müsait değildim. Telefonumu elime bile almadan annemi takip etmeye devam ettik.

 

"Şurada bir yemek yiyelim tansiyonum düştü. Sonra da eve geçeriz." Dediğinde karnım gurulduyordu.

 

İçeriye girdiğimiz kebapçıda zar zor yer bulmuştuk. Melis burayı çok sevdiğini anlatırken siparişlerimizi bekliyorduk. Annem telefonda birileriyle konuşurken tabaklarımız geldi ve herkes sessizce yemeğini yedi.

 

Hesabı hiç itiraz kabul etmeden ben ödemiştim,dükkan sahibi kabul etmeyip Zafir'in hatrını saysalar da umursamayıp o parayı kabul ettirdim.

 

Annemin surat asmasını umursamadan topuklu ayakkabılarımla yürüdüm. Arabaya kadar geldiğimizde paket yaptırdığımız yemekleri Kadir'e uzattım ve Erdemle yemelerini söyledim.

 

Biz eve doğru yola çıkarken üzerime çöken uykusuzluk,gözlerimin kapanmasına neden oluyordu. Melis omzuma yatmış telefona bakarken annem hala birileriyle sohbet ediyordu.

 

Gitgide kapanan gözlerimi açık tutamadım ve uyudum.

 

Kapının açılma sesiyle uyandığımda tutulan boynumu ovalıyordum.

 

"Geldik Mihriban teyze." Gözlerim ışığa alışırken havanın kararmak üzere olduğunu fark ettim. Melis de kıvranarak doğruldu.

 

"Oy gelmişiz. Ben hemen odama koşuyorum,yenge elbisemi sabah gösteririm öptüm bye!" O koşarak uzaklaşırken annem önden ben de arkadan indim.

 

"Güzel kızım,güzelce dinlen. Beni kırmadığın için çok teşekkür ederim." Bana sarıldığında kocaman sarıldım.

 

"Asıl ben teşekkür ederim anne." Dedim.

 

Biz vedalaşırken o evine girdi. Sonrasında ise eve adımlamadan önce telefonumu elime aldım ekranda yazan 47 arama 35 mesajla gözlerim kocaman oldu hepsi nişanlım beydendi. İsmimi seslenen Kadir'i duymamamdaki bir neden ise saatin 20.15'e geldiği ve butiğin kapandığıydı.

 

Kıyafetlerimi almamıştım ne yapacaktım? Yarın tatildi o butik!

 

Elim alnıma giderken ağlayacak gibi oldum,kalbim kafese kapatılmış çaresiz bir kuş gibi çırpındı.

 

"Yenge!" Bana tekrar tekrar seslenen Erdem'e baktım.

 

"E-efendim?"

 

Kaşları çatılır gibi olsa da kendini toparladı.

 

"Boran abi seni evde bekliyor. Gitmemiz lazım." Dediğinde karşımdaki eve baktım. Acaba annemler almış mıdır ki?

 

"Ben iki dakika eve uğrayayım sonra gidelim." Topuklu ayakkabılarla çakıl taşlı zeminde yürümek zordu ama hızlı hızlı ilerledim. Eve ulaşıp zile bastım.

 

"Bebişkom hoş geldin." Tuana'ya sarıldım sonrasında içeriye girdim. Ayakkabılarımı kenara çıkarıp salona ilerledim.

 

Bedenin gergindi.

 

"Anne,baba nasılsınız?"

 

"Oo kızım iyiyiz hoş geldin. Gel otur." Başımı iki yana salladım.

 

"Zafir'in yanına uğramam gerekiyor. Şey kıyafetlerim geldi mi?" Dedim çaktırmadan.

 

Annem ağzındaki kuru yemişi çiğnerken duraksadı. "Hayır,sen almayacak mıydın?" Diz çöküp ağlayabilirdim.

 

"Ha alacaktım da eve götürün dedim sanırım yanlış anladılar. Zafirle bizim eve gitmiştir. Ben bir bakıp geleyim. Siz oturun gelince konuşuruz." Babam başını sallarken annem de öpücük attı.

 

Tuana da benimle çıkarken spor ayakkabılarımı giyiyordum.

 

"Fırsat buyken Kaan'ı göreyim. Selinler geldi onlar da kafedelerdi bu gece oradayız,seninkini kap gel." Dedi. Gerginliğimi alan sözlerine güldüm.

 

Kapıda bekleyen araca bindiğimde Tuana da arabayla Kaan'ın yanına gitmek üzere yolunu değiştirdi.

 

"Yemek için sağ ol yenge." Kadir'in sesiyle olduğum yerde sıçradım.

 

"Ne demek afiyet olsun." Dedim.

 

Kısa süreli yolculuğumuz karargahta bitti. "Karargahta mı?" Dediğimde Erdem beni onayladı. Arabadan indim,yüzüme vuran rüzgarla derin bir nefes alıp verdim. Beni tanıyan askerler selam verdiğinde gülümsedim ki bunu zorla yapabilmiştim. Bahçeden girerken adımlarım tedirgindi.

 

Ben ilerledikçe adımlarım sanki geriye gidiyordu. Merdivenleri ne ara çıktım bilmiyorum. Beni kapıda karşılayan bir asker beni ona götürmek için yanımda ilerliyordu. Omzumdaki çantamı sıkı sıkı kavradım.

 

Kıyafetlerim salaklığım yüzünden ortada yoktu! Ve Zafir beni neden buraya çağırmıştı bilmiyordum. Acaba Fatihler yüzünden miydi? İyi de öyle olsa beni evde de haşlayabilirdi...

 

"Burası yenge,iyi akşamlar." Dediğinde başımı salladım. "Sağ ol,kolay gelsin." Dedim ve içeriye girmek için kapıyı açtım.

 

İlk önce beni bir karanlık karşıladı,ardından da içeriye yayılan loş ama beyaz bir ışık...

 

Bilgisayarlar görüş açıma girdikten sonra başımı kaldırdığımda onu ve Kemal amcamı gördüm.

 

"Gel Almina." Kemal amcadan bu komutu bekler gibi bacaklarımı harelet ettirdim.

 

Zafir yüzüme öyle dikkatli bakıyordu ki yutkundum.

 

"Kemal amca? Bir sorun mu var?" Dedim. O sırada başımı yanımda kalan kocaman cama kaydı. Camın arkasında bir masa,masaya bilekleri kelepçeli şekilde bağlı olan Zafer vardı.

 

Yutkunup istemsizce bir adım geriye gittim ayaklarım birbirine dolandığında bellerimde onun ellerini hissettim.

 

"Ne oluyor?" Derken ona bakıyordum.

 

"Almina,biliyoruz beklemiyordun ama... Zafer'in psikolojik tetkiklerinin ve sorgusunun yapılması gerek senin yardımına ihtiyacımız var."

 

Kemal amcayı dinledikten sonra yutkundum ve dudaklarımı yalayıp ellerimi Zafir'in kollarına daha sıkı sardım.

 

"Ben..."

 

Sustum ne diyecektim? Yapamam mı?

 

Bu benim mesleğimdi yapardım.

 

"Nereden gireceğim?" Derken içeriyi kast ettim.

 

Zafir'in elleri hala üzerimdeydi,sanki ben her an seninleyim,ellerim de gölgem de senin üzerinde der gibiydi..

 

O derin bir nefes verdi. Komutanıyla kısa bir an bakıştılar sonrasında ise her şey hızlı gelişti. Aylar önce kendimin girdiği o sorgu odasına şimdi başka birini sorgulamak üzere girmiştim. Ki bu adam beni sıkıştırmış,üstüne üstlük vatanına ihanet etmişti.

 

Zafer'i konuşturmak uzun sürmüştü ama başarmıştım. Herhangi bir psikolojik sorunu yoktu.

 

Sonuç olarak ciddili hain çıkmıştı,herkesi o kadar iyi kandırmıştı ki ben bile şoktaydım. Onu alıp götürmelerine rağmen sandalyede öylece oturakalmıştım.

 

"Güzelim? Hadi çıkalım buradan." Başımı yavaşça ona çevirdim. Kollarımdan tutarak beni kaldırdı. Üzerini değişmiş sivile geçmişti.

 

Adımlarımı ona uydurmaya çalışırken oldukça yorgundum.

 

Koridorda Fatih ile Salih'i görünce yaslandığım bedende doğruldum.

 

"Mareşal Yenge Almina Öztürk için esas duruş!" Diye bağırınca ikisi de hazır ola geçti.

 

Bu hallerine güldüm,Zafir bıkkınca nefes verdi.

 

"Rahat,asker nasılsın?" Dedim.

 

"Canım yengem gel sana sarılayım sayende çok iyiyiz!" Bana doğru adım attığında Zafir ayağını öne koydu.

 

"Yaklaşma karıma."

 

"Yalnız daha karınız değil,komutanım."

 

"Lan sana ne ben karım diyorsam karımdır!" Diye yükseldi. Bense bana ufaktan ufaktan yaklaşan Salih'e kısaca sarıldım. Sonrasında da Fatih'e sarıldım.

 

"Ya yenge çok seviyoruz seni,iyi ki yengemizsin." Yüzümdeki gülümseme büyüdü.

 

"Siz de iyi ki kardeşimsiniz." Dedim.

 

"Hadi gidiyoruz yeter bu kadar." Beni çekiştirirken bizimkilerle gülüyorduk.

 

"Ya yavaş olsana ben Mareşal Yenge rütbesindeyim senden üstüm yani." Dedim.

 

Bana üstten baktı sonra sabır dilenir gibi gökyüzüne baktı ama yürümeye devam ettik.

 

Kapıdan çıktığımızda Kadirlerin gittiğini fark ettim.

 

"Zafir."

 

"Evde konuşacağız."

 

"Ama bizimkiler kafedeymiş oraya gitmemiz lazım." Dedim.

 

Umursamazca kemerini taktı ve arabayı sürdü. Kemerimi takıp başımı cama çevirdim,bir süre sessizce oturduk arabada çıt çıkmıyordu. İç sesim o espriyi yapmak için can atsa da keyfim yoktu,hatta ağlayabilirdim.

 

"Zafir." Derken sesim titremişti,ona doğru döndüm.

 

Gözleri çoktan bendeydi, düşünceliydi. Elini uzatıp avcumu kavradı.

 

Gözlerini açıp kapadı. "Söyle meleğim."

 

Ciğerimdeki nefes söndü,nefessiz kalıp ondan soluklandım. "Bugün kıyafetlerimi alamadım,butik bu iki gün kapalı olacak. Yarın rica etsek açarlar mı?"

 

Elimin tersini dudaklarına götürüp öptü.

 

"Titremesin o güzel sesin." Bir şey demedi,içimi rahatlatmadı aksine ağlayasım geldi.

 

"Gel buraya,eve kadar göğsüme uzan,dinlen biraz."

 

Ben göğsüne yattığımda radyodaki sesi açtı,kemerimi çıkarmıştım böylelikle daha rahattım. Zaten hızlı gitmiyordu.

 

Çağan Şengül-22 çalıyordu radyoda.

 

İç çekti,gözleri yoldayken saçlarımdan öptü. Çenesinin altından onu izliyordum.

 

"Göğsümde uyudun ya dur zaman uyu dünyam." Dediğinde iç çektim.

 

"Mucizelere hiç inanmazdım aslında,yanımda yürüdün ya ve bunu gördü tüm dünya..." diye ekledi eşlik ederek.

 

"Evin şu göğsümdür." Derken kısa bir an göz göze geldik. "Evim şu göğsündür." Dedim.

 

***

 

Evet,bahçedeydik yaklaşık pn dakikadır.

 

"Aşkım dedim ya duymadım aradığını!" Ay on dakikadır içimden geçmişti. Beni askeri sanıyor olabilir miydi? Cemil olabilir mi Cemil?

 

Suat?

 

Orhan?

 

Of!

 

"Fatihlerle olana ne demeli,bu heriflerin komutanı sen misin ben miyim anlamıyorum amı-"

 

Avcumu ağzına kapattım.

 

"Sus bakayım! Hem hani sürprizin nerede?" Dedim kıvranarak. Hesap vermeden sürprizini söylemeyecekmiş beyefendi. Babababababa!

 

"Bakma şöyle masum masum."

 

"Nasıl?" Derken en yavru kedi bakışımı atıyordum,çenemi kalbine yaslamıştım.

 

"Tamam anasını ya gel,gel buraya. Önce öpeyim sonra." Dudaklarımdan öpecekken geri çekildim ve kaşlarımı çattım anlamazca bana baktı.

 

"Hani sorgu bitinceydi,sen sürekli araya bir şeyler sıkıştırıyorsun!" Dedim.

 

Göz devirdi,şok oldum. Adamı da kendime benzetmiştim.

 

"Düğünü de araya sıkıştırsan şaşırmam." Elimden tuttu ve bizi merdivenlere yönlendirdi.

 

"Her şey evet ama onun mümkünatı yok yavrum."

 

"O niyeymiş?" Odamıza girdiğimizde ışığı açtı ama gözlerimi avcuyla gözlerimi kapadı.

 

Belime de diğer kolunu sarıp sırtımı göğsüne yasladı.

 

"Bak bakalım niyeymiş." Derken dudakları boynuma temas ediyordu,gözlerimi açtığında karşımda;giyinme odasında yan yana asılı şekilde kılıflarında duran kına geceliğim ve gelinliğim vardı.

 

Ellerim ağzıma kapanırken gözlerim doldu.

 

"Zafir,inanmıyorum! Nasıl,sen?" Konuşamadan elbiselerime ilerledim. Zafir gelinliğimi hiç görmemişti ki zaten kılıftaydı şu an da göremezdi bu yüzden rahattım.

 

"Defalarca seni aradım ama açmadın bunu ayrıca konuşacağız sonra da Erdem'i aradım Erdem de hâlâ daha takı alışverişinde olduğunuzu söyledi. O anda da Fatihlere iş kilitlemeye çalışıyordum,madem yengelerini komutan olarak saymışlar gidip eşyalarını da alabilirler diye düşündüm."

 

Ona doğru dönük bedenim ve gözlerim gözlerine mıhlanmıştı. Kollarımı kaldırıp boynuna sarıldım.

 

"Teşekkür ederim,iyi ki varsın. Çok üzülmüştüm..." Boynuna burnumu değdirip kokusunu içime çektim.

 

"Senin üzülmene asla izin vermem,sen de iyi ki varsın güzelim."

 

Ger çekildiğimde gülerek dolan gözlerimin akmaması için ellerimi yelpaze yaptım. Belimde duran elleri ona bakmam için sıkılaştı.

 

"İyi misin? Aslında sorgu için senin çağırılmanı istemiyordum o piçle karşı karşıya gelmen kanı beynime sıçrattı ama emir demiri kesiyor." Boynuma kolunu attığında bizi odadan çıkardı merdivenlerden aşağıya inmeye başladık.

 

"Sorun değil iyiyim,sadece biraz stres oldum o kadar." Bir de korkmuştum ama belli etmemiştim.

 

Sorgu Odası yazardan;

 

"Ama bu silah sana bir şeyler anlatır diye düşünmüştüm." Diyen Almina silahı masaya koyarak döndürdü.

 

Zafer'in gözleri silahtaydı,gerçi asıl ismi Zafer de değildi ama bunu Almina'nın bilmesi istenmiyordu. Bunu Zafir istemişti,sevdiği kadının bu sorunlarla beynini yormasını istemiyordu ama ileride başına bela olacağını da bilemezdi.

 

Zafer sustu,her zamanki gibi sadece Almina'nın gözlerinin içine taciz edercesine bakmaya devam etti. Biliyordu ki kızın arkasındaki camekandan onu izliyorlardı.

 

"Susmakta ısrarcısın anlıyorum ki. Arkama boşuna bakma arkamda sadece komutanın var." Yalan söylememişti,Zafir de Kemal Bey de Zafer'in komutanıydı.

 

Zafer'in yüzünde bir gülüş meydana geldi.

 

Almina bir süre gözlerinin içine baktı.

 

"Senin sesini duyamadıktan sonra ne anlamı var Zafer,benimle konuşmak istemiyorsan çıkacağım." Bu Almina için öylesine bir cümle olsa da Zafer bu sözlerden tahrik olan bir adamdı,Almina ise bunu bilmiyordu. Zafir o camın arkasında delirecek gibiydi ama kırmak üzere olduğu sandalyeyi sıkmaktan başka bir şey yapmıyordu.

 

"Ben sana ne anlatabilirim ki?" Derken öne eğilip fısıldamıştı Zafer.

 

Almina oturduğu yerden kalktı,avuç içinde sıkı sıkı tuttuğu silah Zafer'e aitti. Eli soğuk kanlılıkla kavramıştı silahı.

 

Yavaş adımlarla Zafer'in arkasına dolandı,bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. Sesinin huzur vericiliği ile Zafer'in yüzünde adice bir tebessüm belirdi ve gözleri usulca kapadı.

 

Bu kadını satmak için oldukça uğraş vermişti ve başaramamıştı,Boran için neden bu kadar önemli olduğunu anlıyordu. İnsan onun yanında huzur buluyordu.

 

Almina, Zafer'in tam arkasından dolanırken dakikalardır anlattığı senaryonun başından geçti.

 

"Yani sen aslında vatanına ihanet etmek istemedin ama seni alıkoydular ve sen de o alıkonulduğun hayatın ne kadar da doğru olduğunu fark ettin sonrasında da mesleğini kullanarak muhbirlik yaptın ama bu en doğrusuydu yanılıyor muyum?"

 

"Doğru." Dedi Zafer dakikalar sonucunda,hipnoz olmuş gibi irkilirken Almina'nın adımları durdu.

 

"Sen?!" Zafer ağzından kaçırdığı gerçekle yutkundu,Almina ise bozuntuya vermedi.

 

"Peki,bu sana ne hissettirdi?" Dedikten sonra aniden silahı kaldırdı be boş duvara ateş etti.

 

Arkasından yükselen sesle Zafer korkuyla ve kulağındaki çınlamayla inleyerek başını masaya koydu.

 

"Bu,sana bir şey ifade etti mi? Sadece hislerini merak ediyorum konu sadece sensin,konu ne bir terör örgütü ne de asker olman." Almina yavaşça karşısına geçti ve silahı masaya koyduktan sonra oturdu. Arkasına yaslanıp Zafer'in başını kaldırmasını dümdüz bir ifadeyle izledi.

 

Zafer'in gözleri kan çanağına dönmüştü,bir de merdivenlerden düşmüş olacak ki yüzü gözü paramparçaydı.

 

"Soğuk,soğuk hissettiriyor. Öfkeyi,intikamı,kanın kokusunu hissettiriyor bana." Yüzünde oluşan tehlikeli ifade yüzünden Almina gerilmişti ama bozuntuya vermeyip başını salladı.

 

"Sana iyi hissettiren taraf hangisiydi peki?" Gülümsedi Almina. Ses tonundan gülümsediğini anlayan Zafir o camekanın ardında dört dönüyordu.

 

Zafer ise gözleri sıcacık hissettiren gülümsemede takılı kalmış yine hipnoz olmuş gibi konuşmaya başlamıştı.

 

"Orası,onların tarafı. Kendime özel makamım bile vardı,her iş benim elimden geçerdi. Güç bendeydi,güç benimdi!" Sözleri sonlara doğru hızlanırken Almina tekrar başını salladı.

 

"Güç senin için önemli,bu gücün tamamı ne zaman senin olacak ya da bu işin sonunda ne elde etmeyi düşlüyorsun?" Dudaklarını yalayıp başını sağa eğdi Almina çünkü Zafer'in odağı dağılıyordu,gözleri ya sağa ya sola kayıyordu ve Almina'ya sadece konuşurken çok dikkatli bakıyordu.

 

Zafer'in odağı yeniden karşısındaki kadına kaydı.

 

"İstediğim o devleti kuracağım,bunu da hiçbiri değil ben yapacağım. Güç tamamen benim olacak,ben başta olunca her istediğim gerçek olacak. Seni istersem seni bile elde edebileceğim,aslında şu anda da elde edebilirim..." Zafer elleri kelepçeli olmasına rağmen bu askeriyede gördüğü eğitimler sonucu masadaki silahı elleriyle aniden kavramış ve Almina'nın kalbini hedef almıştı.

 

Almina korkuyla geri çekildi.

 

"Sana sakin olmanı tavsiye etsem ne değişir?"

 

Tehlikeli bir biçimde güldü.

 

"Hiçbir şey." Dedi Zafer.

 

Almina,sandalyesini geri iteledi sonrasında alayvari şekilde güldü ve Zafer'e baktı.

 

"Sana demedim." Dediği anda kapı açıldı.

 

İçeriye giren Zafir sonucunda Almina onu işaret ederek. "Ona dedim." Dedi.

 

Zafer telaşla silahı ateşlediğinde Almina nefesini tuttu,silahta mermi yoktu. Son mermiyi Almina harcamıştı.

 

"Ee Zafer efendi,yolun sonu. Sana kafandaki ütopyada mutluluklar." Diyen Zafir,tek vuruşla Zafer'i bayılttı. Almina korkuyla ayağa kalktığında Zafir onu kendine çekti ve odadan çıktılar, başkaları odaya doluşurken gerisi onların bileceği işti.

 

***

 

 

Şimdi;

 

"Telefonlarımı açmayınca bende stres olmuştum. Bunu konuşmuştuk neden telefonunu sessize alıyorsun?" Omuz silktim dünden tripliydim ona.

 

"Fatihlere ne oldu,çocuklara ne diye ceza verdin?" Sitemli sözlerimle bana yandan bir bakış attı.

 

"Hak ettiler çok sulular ben de biraz sıkayım suları çıksın dedim ama kurtarıcı bir melek sen gel benim elimi kolumu bağla,işte emir demiri kesiyor." Beni kendine çevirdiğinde istemsizce güldüm. Ellerimi belinin yanlarına koydum ve üzerindeki tişörtü avuç içlerimle sıktım.

 

"Hımm öyle mi olmuş? Bak sen o meleğe demek ki senden üst rütbede biriymiş." Dedim.

 

Burnundan nefes vererek güldü boynunu geriye doğru attı ve adem elmasını gözler önüne serdi. Sonra da bana baktı,tabi hoşuma gittiğini biliyordu,benimle de oynuyordu.

 

"Hıı,mareşal yenge rütbedindeydi." Buna kahkaha attığımda o da güldüğüm için gülüyordu. Aniden bulanan midemle yüzümün rengi gitti,gülüşüm durulunca soluğu aşağı kattaki tuvalette aldım.

 

Klozetin önünde diz çökmüş ne var ne yok çıkarırken onun telaşlı sesini ve titreyen ellerini hissettim.

 

"Yavrum..." dizlerimin üzerinde durmakta zorlandım,titreyen bacaklarımla oturdum. Sifonu çekerken başım dönüyordu. Zafir belimden kaldırıp beni lavaboya yönlendirdi,ona yaslı durmasaydım yürüyemezdim.

 

Ellerini ıslatıp yüzümü yıkarken ıslak ellerini boynumda da gezdirdi,bileklerimi ıslattı. Eğilip ağzımı çalkaladım ve o iğrenç tattan kurtulmaya çalıştım.

 

Suyu kapatıp yüzümü elleriyle kavradı. Kısık bakışlarımla bakıyor,gözlerimi açamıyordum.

 

"Çiçeğim?"

 

Ellerim sırtındaydı,beline yakın bir yerde duruyordu ama sanki hissetmiyordum.

 

"İyi misin?" Yüzümün her yerine öpücükler konduruyordu,tenim buz gibi olmuştu ya da onun dudakları ateş saçıyordu.

 

"İyiyim." Bir kolunu sırtımdan bir kolunu da bacaklarımdan geçirip beni kucağına aldı banyo ışığını dirseğiyle kapatırken kolumu kendime doğru kıvırıp kalbinin üzerine tünedim.

 

Salondaki koltuğa oturduğunda kucağından inmeme izin vermedi ben de zaten inmeyi istemiyordum.

 

"Neyin var Almina? Kime sorsam bu durumdasın,yediklerini çıkarıyormuşsun ki az yemek yiyorsun. Seni rahatsız eden ya da kafana takılan bir şey varsa söyle halledeyim."

 

Parmağımla tişörtündeki amblemin üzerinden geçiyor ona bakmıyordum.

 

"Eğer benimle ya da evliliğimizle ilgiliyse,emin değilsen erteleriz. Korkuyorsan..." Sesi titreyince sustu,yutkunuşunu duyduğumda başı kaldırıp ona baktım.

 

Kısık sesimle mırıldandım. "Öyle değil." Gözlerinde acı çeker bir ifade vardı. Kaşları havalandı.

 

"Nasıl o zaman?" Eli saçlarımda dolanıyordu.

 

Başımı tekrar göğsüne eğip o amblemle oyalanmaya devam ettim.

 

"Korkuyorum." Sustum,bedeni gerildi,göğüs kafesi aldığı nefesle yükselip alçalırken bir anlığına durdu sonra tekrar yutkundu.

 

Sözlerime devam ettim.

 

"Seni seviyorum,sana güveniyorum,seninle; seninle ilgili olan her şeyi kabullenerek evlenmeye hazırım.Sadece,heyecanlıyım,stresliyim,bana yaptığınız masrafların altında eziliyorum." Saçlarımı okşamaya devam etti ve alnımdan öptü.

 

"Bunları konuştuk kutsal çiçek. Bu herkese yapıldı kendini sorumlu hissetmeme gerek yok,sen benim de ailemin de en değerlisisin tabi ki gereken neyse o yapılacak. Sende başka bir şey daha var?" Dedi sorarcasına. Başımı salladım parmaklarımla oynarken.

 

"Korkuyorum." Mırıldanışımla şaşırdı.

 

"Neyden korkuyorsun?"

 

"Annen geçen gün mutfakta biriyle konuştu,o konuşmaya biz de şahit olduk. Kadının kızı yeni evlenmiş birbirlerini de severek evlenmişler,kızın eşi de burada askermiş. Göreve gidiyormuş,kız umutla,korkuyla eşini beklese de adam onu aldatmış." Başımı kaldırıp ona baktım sonrasında ise tekrar gözlerimi kaçırdım.

 

"Sen yapmazsın biliyorum beni nolur yanlış anlama,sadece duyunca korktum işte ya evliliğimizde bir sorun olursa ve ayrılırsak ya beni sevmeyi bırakırsan..." sesim sonlara doğru içime kaçmıştı.

 

"Ben seni sevmeyi ancak son nefesimi dudaklarında verdiğimde bırakırım. Bu da ihtimaller arasında yok. Kafandaki şüphe ve korkuları anlayabiliyorum asla da kızmadım sadece kendini bu kadar yıpratman beni öfkelendirip üzüyor." Kollarımdan tutup beni doğrulttu.

 

Saçlarımı yüzümden çekerken eşsiz bir şeye bakar gibiydi.

 

"Ben sana kıymam Almina,ben sana kıyamam. Ben seni bırakıp ne başkadına giderim ne gözlerimi bir başkasına çeviririm. Benim yönüm sadece seni bulur,ben kaybolsam sadece sana gelirim. Elbette tartıştığımız olur buna bir şey diyemem ama gün sonunda kollarıma almadan seni kırgın uyutmam,sana elimi kaldırmayı bırak istemediğin sürece gölgem bile sana değmez."

 

Gözlerim dolarken günlerin birikmişliğiyle ağlamaya başladım.

 

"Beni senden ancak vatan aşkı ayırır o kadar... Ha bir de ileride evladımız olursa canıma alacağım bir diğer şey de onların sevgisi olur o kadar. O da ben şehit oluncaya kadar,zaten her zaman sana emanetler."

 

Sesim kısıktı, yalvarıyordum, gözlerine bakıp sözlerimle önünde diz çökebilirdim. Gözlerimle ona yalvardım sözlerine karşılık fısıldadım.

 

"Beni bırakma,bizi bırakıp gitme,vazgeçme,hep geri dön. Bana dön."

 

Alnını alnıma yasladı.

 

"Ne şekilde ne halde olursam olayım iki elim kanda da olsa seni bırakmam,sana dönerim,korkma." İçli bir nefes çekip gözyaşlarımı akıtmaya devam ettim.

 

"Seni beklerim,ne olursa olsun,seni hep bu camın önünde elim kalbimde bekleyeceğim." Elleri yüzümdeki yaşları nazikçe sildi. Başını geriye çekip yüzüme bakmadan önce dudaklarıma yumuşak bir öpücük bıraktı.

 

"Geçti mi miden?" Başımı salladım,baygın bakışlarım yüzünde dolandıktan sonra ona sımsıkı sarıldım,kemiklerim kırılsa da umrumda olmazdı. Beni kucağına daha çok çekip yüreğine hapsetmek ister gibi o da sımsıkı sarıldı.

 

Burnunu saçlarıma gömüp derin derin nefesler aldı.

 

"Mis kokulum benim." Dudaklarım gerilirken gülümsedim.

 

Boynuna bir öpücük bıraktım.

 

"Gidelim mi sizinkilerin yanına?" Diye sordu elleri sırtımda dolanırken.

 

"Olur." Dedim yorgun olsam da.

 

"Hadi bakalım elini yüzünü yıka,gel."

 

Gerisi biraz daha kafa dağıtmaya yönelikti kafeye gittiğimizde hiç beklemediğimiz bir ortamla karşılaştık bir sürü arkadaşımız tim de dahil buradaydı. Bize ufak bir bekarlığa veda partisi hazırlamışlardı. Selin ve Asu ile bol bol hasret giderdik. Hepimiz deli gibi eğlendik. Zafir ile dans ettik daha doğrusu ben dans ettim o eşlik etti. Erkekler biraz alkollendi,kızlar çok bir şey içmedi.

 

Fatihler ve timdekiler beni aralarına alıp yengemizi vermeyiz diye Zafirle inatlaştılar sonrasında 'oğlan bizim kız bizim' diye deli gibi zıpladılar. En son Zafir'i kucaklamış havaya atmaya çalışıyorlardı her anlarını videoya çeken Melis oldukça mutluydu.

 

Düğün öncesi hiç beklemediğimiz bir anda olan bu organizasyonla dehşet eğlenmiştik,üzerimdeki stres eteklerimden dökülüp çekilmişti.

 

Zafir ise gece boyu beni sayılı anlar harici bir an olsun kollarından ayırmamıştı.

 

Hatta erkekler 'Veda partisi bu oğlum azıcık sal da keyfimize bakalım,' deseler de Zafir 'Karımı bırakmam ne bok yerseniz yiyin beni bulaştırmayın,' diye posta koymuştu. Selin'in tatlış söylenmeleri,Alp'in Demet'i şoka sokan dans figürleri ve Asu'nun Fatih'e attığı kahkahalarıyla geceyi zar zor sonlandırmıştık.

 

Sarhoşlar gibi bir sağa bir sola sallanarak el ele yolda yürürken Zafir beni eve kadar getirmişti.

 

"Gel gelinim gönlüme gel,senden başka yar sevemem." Beni belimden tutup merdivenin üzerine bıraktı be onunla aynı boya ulaşmamı sağladı. Ellerimi kollarına koydum.

 

"Gel gelinim sevgime gel..." diye mırıldanırken alnımı alnına yasladım. Sözleri de ben tamamladım:"Bu yüreği başkası çözemez."

 

Dudaklarıma bir nefes bıraktı,az miktarda içmişti çok alkol seven biri değildi yine nefesinden gelen o kokuda hissediliyordu.

 

"Seni seviyorum." Dediğinde yüreğimdeki kelebekler kanatlanıp ona doğru uçmak için göğüs kafesime çarptılar.

 

"Ben de seni seviyorum." Tam dudaklarıma yaklaşıyordu ki arkamdaki kapı açıldı,Zafir anında başını geriye çekti ama eli belimde duruyordu,başımı geriye doğru çevirip kapıdaki babama baktım,bileğindeki saate bakıyordu. Biraz geç olmuştu çünkü saat gece üçtü.

 

"Baba,neden uyandın bir şey mi oldu?" Derken kıvırıyordum.

 

Babam beni es geçerek direkt Zafir'e baktı. Tek kaşı havalanmıştı. Ben Zafir'e bakamayıp aptal bir ifadeyle sırıtmakla meşguldüm.

 

"Damat! Erken gelmişsiniz." Mehmet erken gelmişsin. Tövbeee...

 

"Ee..." Zafir ensesini kaşıyıp bir bana bir babama baktı.

 

O anda blöf yaparak esnedim ve Zafir'in belimdeki elini iteledim.

 

"Ay babacım çok uykum geldi,çocuklar bize pasta fakan kestiler de oradaydık ondan şey hadi biz içeri geçelim malum yarın kınam var." Babamı kolundan tutup geri çevirirken o hala geri dönmeye çalışıyordu. Babamı içeriye sokarken kapıyı kapatmak ve son bir kez onu görmek için başımı çevirdim.

 

Uzaktan öpücük atıp el sallarken yarım bir gülüşle dudaklarını yaladı ve alt dudağını gülerken ısırdı.

 

"Almina!" Babamın bağırmasıyla yerimde sıçrarken hala gülüyordum.

 

"Geldim!" Diye bağırdıktan sonra kapıyı kapadım. Koşarak odama kaçarken babamın söylenmelerini dıyuyordum. Odama girip hemen pencereme koştum ama baktığımda uzaklaşmış olduğunu gördüm,elleri cebinde yürüyordu,bana dönmesini beklerken telefonunu çıkardı bir süre sonra telefonuma mesaj gelmişti,hemen çantamdan çıkarıp baktım.

 

"Kıyafetlerini sabah yollattırırım,akşam da o öpücüğün hesabını alacağım. Bensiz son iki gecen olsun,iyi geceler güzel nişanlım."

 

Başımı kaldırıp camdan baksam da çoktan gözden kaybolmuştu parmaklarımı oynatırken mesaj yazmaya başladım,kendimi de yatağıma sırt üstü bırakmıştım.

 

"Tamam,alırsın sevgilim. Sensiz son iki gecem. İyi geceler yakışıklı nişanlım."

 

Telefonumu kalbime yaslarken sırıtarak sağ tarafıma döndüm,o kadar yorgundum ki... Ama kalbimde hiç yük kalmamıştı,mutlulukla gözlerimi kapadım. Yarın yeni bir gündü,yarından sonra ise miladımızdı,dünyanın en mutlu geliniydim.

 

Gözlerimin karanlığında ise beni dünyanın en mutlu gelini yapan adam vardı: Zafir Boran Algan.

 

***

 

BİTMİŞKO

 

Uzun olsun istedim dün atmadım daha da uzattım.

 

Yazarken eğlendim umarım beğenmişsinizdir.

 

E bunlar şaka maka evleniyor...

 

Elimizde büyüdünüz keretalar diyor diğer bölümde görüşmek üzere sizleri YILDIZ butonuna uğurluyorum.

 

Sevgilerrr...

Loading...
0%