Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5.Bölüm "KRİZ"

@dolunaydakigelgit_

İyi okumalar...

 

Medya: Almina Öztürk (Bölümde bahsi geçen fotoğraf)

 

Bölüm şarkısı: Femrez-İz

 

***

 

"Sırtında derin yaralar var bu yaralar kolay kolay geçmez izi mutlaka kalacaktır. Belki doktoru krem falan vermiştir ama ben yine de birkaç tane krem yazdım. Karnındaki yaraya tekrar pansuman yaptım."

 

"Başka bir şeyi var mı? Sorguda sürekli midesini tutup durdu."

 

"Başka bir şeyi yok yani vücudundaki darbe izlerinden başka... Belki midesi falan bulanmış olabilir ya da ağrımıştır stres ve korkudan. Uyanınca anlayabiliriz."

 

Kulağıma doluşan uğultulu sesler bilincimin açılmasına neden oldu.

 

Karanlığı hem çok sevmem hem de karanlıktan korkmam tamamen haksızlıktı. Karanlık,kusurları,hataları,saklananları, gözyaşlarını,gözyaşlarından ıslanan yüzünü gizlerdi. Göz kapaklarımın yarattığı karanlık konuşulanları gizleyemese de konuşanları ve beni gizliyordu. Uyuduğumu düşünüyorlar bana soru sormuyorlardı.

 

Uykuyu hem çok sevmem hem de sonsuza dek uyumaktan korkmam tamamen haksızlıktı. Uyku,düşünceleri,sesleri, varlıkları gizlerdi. Görüntüleri gizleyemese de bize sunduğu görüntülerin gerçekçi olmaması gerçekliği gizliyordu.

 

Ama korkuyordum. Beni farketmesini istediğim, kurtarması için dua ettiğim kişilerin beni karanlıkta görememesinden korkuyordum.

 

Korkuyordum. Sonsuza kadar,sonsuzluğa uyumaktan korkuyordum. Adaletin yerini bulduğunu göremeden ölmekten korkuyordum. Yaşamak istediklerimi yaşayamadan sonsuza kadar karanlığa ve uykuya hapsolmaktan da korkuyordum.

 

Korku bazen sevgiye ağır basıyordu.

 

Gözlerimi açmadan önce içimde dua ettim karanlıkta kalsam da istediğim kişinin veya kişilerin beni görmesinden ve sonsuza kadar uyumadan önce yaşamak istediklerimi yaşabilmeyi diledim. Adaletin yerini bulmasını istedim.

 

Gözlerimi yavaşca araladığımda, karşımda ilk onu gördüm.

 

Zafir Boran.

 

Zorlukla yutkunduktan sonra gözlerimin ışığa alışmasını sağladım ve doğrulmaya çalıştım.

 

Yattığım sedyede Zafir Bey oturmama yardımcı oldu ve ellerini hemen kollarımdan çekti.

 

"İyi misin?" Dedi.

 

Etrafı incelediğimde revirde olduğumuzu anladım.

 

Başımı olumlu anlamda salladım. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Sıkı sıkı topladığım saçlarım çözülmüştü.

 

Başımı yere eğip ayakkabılarıma baktım.

 

O sırada önümde eğilen Zafir Bey gözlerimin büyümesine neden oldu.

 

Temastan kaçınsam bile böyle bir şeye izin veremezdim. Anında sedyeden aşağı inip koluna dokundum.

 

Elleri ayakkabımda bir dizi yerdeyken başını hafif açıyla kaldırıp bana baktı.

 

"N'olur bırakın ben giyerim."

 

"Giydiririm ben eğilme sen şimdi başın falan döner." Dedi önündeki işe dönerken.

 

Anında diz çöküp ayakkabımı elinden çektim.

 

"Olur mu öyle şey lütfen kalkın." Dedim.

 

Ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve ayağa kalktım. O sırada ayağa o da kalkınca yüzümün hizasında onun yüzü belirdi. Burnu burnuma sürtüp geçtiğinde birkaç adım geriledim ve başımı eğdim.

 

Nefes nefese kalmış aynı zamanda da utanmıştım. Elim anında burnuma giderken. Ona doğru göz ucuyla baktım.

 

Elini ensesine atmış kısa saçlarını çekiştiriyordu. Gözleri odayı turlarken ben başımı tekrar yere eğdim.

 

"Pardon. İyiysen seni evine bırakayım." Deyip boğazını temizlediğinde "Arabam var." Dedim.

 

"Askerlerden biriyle arabanı yarın gönderirim güvenliğinden emin olmam lazım. O şerefsizler hâlâ seni arıyor olabilirler." Dedi.

 

Titrek bir nefes aldım. Haklıydı ona karşı gelmedim.

 

"Hadi gidelim." Dedi ve revirden çıktı o sırada üzerinde beyaz önlük olan bir adam karşımızda belirdi. "Almina hanım kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

 

Son günlerde şu cümleyi duymaya çok alışmıştım ama cidden hiç de iyi hissetmiyordum.

 

"İyiyim."

 

"Vücudunuzdaki yaralar iyileşsin diye size krem yazdım. Karnınızdaki yaraya pansuman yaptım merak etmeyin. Bir de mideniz mi rahatsız? Boran Komutan öyle düşünüyor."

 

Gülümseyerek cümleler yağdıran doktora tepkisiz kaldım çünkü utanmıştım evet vücudumda bir sürü darbe izi vardı kimisi derin kimis yüzeyseldi şimdi birilerinin özellikle de yanımda dikilen askerin bunu bilmesi utanmama neden oldu boğazımı temizledim ve Zafir Bey'e baktım.

 

O ısrarla bana bakmayınca tekrar doktora döndüm.

 

"Biraz midem ağrıyordu ama şimdi iyiyim." Dedim.

 

Doktor bir şey diyecekken araya Zafir Bey girdi.

 

"Gitmemiz lazım Harun. Başka bir şey yoksa uzatma."

 

"Emredersiniz komutanım." Diyen adam kenara çekildi ve bize yol açtı.

 

Elinde reçete gibi bir şeyle yürüyen adamı takip ediyordum.

 

Dışarıya çıktığımızda hava çoktan kararmıştı. Buz gibi hava rüzgar da esince bedenimi titretti.Onun elinde duran kabanımı farkedince istemek istedim fakat cesaret edemedim.

 

O ise bana bakmadan kabanımı uzattı.

 

"Giy." Dedi ve cebinden arabanın anahtarını çıkardı. Son model arabanın önünde durduğumuzda şaşırdım. Açıkçası düşünmemiştim ama yine de böyle lüks bir araba da beklemiyordum.

 

Audi A7.

 

"Bin lütfen." Dediğinde sürekli emir eriymişim gibi bana emir vermesi göz devirmeme neden oldu. Ama yine de ses etmedim ona minnettardım her anlamda.

 

Hem beni hem çocukları kurtarmışlardı.

 

Bütün askerlerimize borçluydum,borçluyduk ve onlara karşı boynum kıldan inceydi.

 

Arabaya binip kemerimi taktım. Neden ön koltuğa oturduğum hakkında bir fikrim yoktu ama şimdi eğer arkaya geçersem de ayıp olurdu hem de yanlış anlardı. Arabam da burada kalmıştı keşke kendim gitseydim çünkü bende pek rahat değildim.

 

"Arabam bu-" lafımı tok sesi kesti.

 

"Arabanı sabah yollattırırım dediğimi hatırlıyorum."

 

"Peki." Dedim gitgide kısılan sesimle ve cama doğru dönüp başımı yasladım. Akıp giden yolu izlerken arabanın içinde sadece onun sert ve hızlı nefes alışverişleri benim ise daha sakin ve derin nefes seslerim duyuluyordu.

 

Kırmızı ışıkta durduğumuzda camını yarısına kadar indirdi ve cebinden sigarasını çıkardı. Dudaklarının arasına yerleştirdiği sigarasını tam ateşleyecekken gözleri beni buldu. Yakalanmanın verdiği utanca rağmen gözlerimi kaçırmadım.

 

Yanaklarım alev aldığında dudağında duran sigaraya rağmen konuştu.

 

"Rahatsız olur musun?"

 

Yutkunup önüme döndüm.

 

"Hayır."

 

Sigarasını ateşleyip yeşil ışığın yanmasıyla gaza bastı. Parmaklarının arasına sigarayı alıp elini direksiyona koydu ve virajı döndü. Elindeki sigaraya takılan gözlerim yine anıların doluşturduğu zihnime sebebiyet olmuş yine beni acıya sürüklemişti.

 

"SÖYLE LAN BOMBALARI İMHA EDİP ASKERLERE YARDIM EDEN KALTAK SEN MİSİN?!"

 

"Dara bırak şu şırfıntıyı da icabına ben bakayım."

 

"Söyleyecek! SÖYLEYECEKSİN! YETMEDİ Mİ LAN TENİNİ DAĞLAYAN ATEŞ SÖYLESENE OROSPU!"

 

"Ben yaptım yine olsa yine yaparım! Onlar benim kanımdan,canımdan size asla itaat etmeyeceğim!"

 

"SEN KAŞINDIN."

 

Tenime basılarak söndürülen yedinci sigaraya rağmen acı çekmiyormuş gibi güldüm.

 

O daha da öfkelendi ama ben yine güldüm.

 

"Sana diyorum? Hey!"

 

Gözümün önünde sallanan el irkilerek kendime gelmemi sağladı.

 

"E-efendim? Anlamadım."

 

Seslice iç çekti. Önümdeki camdan dışarıya bakınca sitenin içine döndüğümüzü anladım.

 

"Üzerine rüzgardan sigaranın külleri savruldu kusura bakma dedim,iyi misin?" Dedi tepkili bir ses tonuyla.

 

Başımı eğip kucağıma baktım biraz kül gelmişti elimle hemen silkmeye çalıştım ama bulaşınca ellemedim evde silerdim,çıkardı.

 

"Sorun değil,ben dalmışım." Dediğimde başını iki yana salladı yüzünden ne düşündüğü hiç de anlaşılmıyor sürekli sinirli olduğunu düşündürtüyordu.

 

Bizim evin olduğu sokağa döndüğümüzde camını kapattı ve kemerini çıkardı. Hâlâ arabayı kullanırken, ki hızını çok azaltmıştı, bedeni aniden benim olduğum tarafa eğildi korkuyla kendimi koltuğa resmen yapıştırdım eli önümdeki torpido gözünü buldu ve içinden çıkardığı ıslak mendili kucağıma bıraktı.

 

İçimden bende yapabilirdim söyleseydin ya diye çemkirmek gelse de bunu diyemezdim ya bana kızarda vurursa? O zaman ne yapardım.

 

Bir şey demeden ıslak mendil çıkarıp kabanımı sildim.

 

Araba durduğunda geldiğimizi anladım ve kemerimi açtım.

 

İnmek üzere hareketlendiğimde duraksamama neden olan sesini duydum.

 

"Sabah arabanla birlikte doktorun verdiği kremleri yollatırırım. Haber veririm."

 

"Tamam." Diyip tekrar kapıya hareketlendim.

 

"Yarın albayla görüşmen var öğleden sonra gelirsin." Dedi.

 

"O nedenmiş?" Dediğimde gözleri kısıldı.

 

"Ona da ayrı ifade vermen gerekiyor." Dediğinde anlamayarak ona baktım.

 

"Bana sürekli emir vermezseniz sevinirim. Ayrıca yine ne ifadesi bugünkü yetmedi mi?"

 

Kaşları hızla çatıldı.

 

"Sana emir vermiyorum sadece bilgilendirme yapıyorum, birazcık sakin olman gerekiyor tamam anlıyorum dış dünyaya olan öfkeni ama en azından babanı düşün. O adam karşımıza geçip çaresizce seni bulmamızı istedi. Elimizde sadece bir tane fotoğrafın varken. Onlar için bir kere daha fedakarlık yapamaz mısın?" O kadar sakin olmasına rağmen bakışları beni yakıp geçiyordu.

 

"Seni de minik kardeşlerimizi de aramak için aylar süren bir operasyona çıktık. Şehit verdik,onlarca yaralımız vardı ama bunlardan asla ama asla gocunmayız,bu uğurda savaşıyoruz,zaten hak yolundayız ama en azından onların hatrına bize biraz daha katlan. Sonra sana söz,bir daha bizi görmezsin."

 

Benim yüzümden şehit vermiştik,benim yüzümden yaralı askerlerimiz vardı. Ben ne ara bu kadar kendi derdime düşer olmuştum bilmiyorum ama psikolojim iyi değildi farkındaydım. Az önce olduğu gibi bazen ukala ukala konuşuyordum ya çok agresif ya da çok sakin davranıyordum.

 

Benim suçumdu.

 

Hepsi benim suçumdu.

 

Soluk soluğa geri çekildiğinde gözyaşlarım hızla yuvalarına doldu.

 

"Bak seni suçladığım falan yok, sakın kendini suçlama, olabildiğince alttan almaya çalışıyorum ama kendine gelmen gerekiyor en azından gerçeklerin seni kendine getirmesi lazım yoksa bu durum böyle yürümez dediğim gibi yine olsa yine yaparım, yapardık. Vatan sağolsun. Amacımız zaten vatanımızı, vatandaşımızı korumak. Ama senin bir ifadeyi bile çok görmen ya da öyleymiş gibi konuşman yanlış. Beni anlıyorsun değil mi? Benim de seni anladığımı bil."

 

"B-ben..." Zorlukla yutkundum.

 

Konuşmayacağımı anlayınca o konuştu.

 

"İyi geceler Almina Hanım." Dedi.

 

Arabanın kapısını da üzerime eğilip açtı ve geri yerine oturdu. Başını diğer tarafa çevirdiğinde elleri direksiyonu olabildiğince sıkıyordu.

 

Bir şey diyemeden arbadan indim. Bedenim şoka girmiş gibi titriyordu.Kapıyı kapatıp koşar adımlarla evin bahçe kapısına ilerledim.

 

Kendimi bahçeye attığımda arkama bile bakmadan evin kapısına koştum.

 

Kapıyı anahtarla açıp içeriye girdim.

 

Evde ses seda yoktu. Ayakkabılarımı ve kabanımı çıkarıp salona geçtim. Elimde tuttuğum telefonun ekranından saate bakınca 22:13 olduğunu gördüm. Salonda oturan annem,babam ve Tuana tarafından o sırada farkedildim. Kasvetli bakışları beni görür görmez dingin bir denize dönerken aniden ayağa kalkıp koşan annem hızla koluma yapıştı.

 

"Nerdesin sen he? Nerdesin? Saat kaç oldu senin haberin var mı? NE KADAR ENDİŞELENDİK HABERİN VAR MI?" diye bağırdı.

 

Bedenimi, tuttuğu kollarımdan dolayı kolayca sarsabiliyor bana deli gibi bağırarak hesap soruyordu.

 

"Dok... Dokunma." Diyerek hıçkırdım ve kolumu ellerinden kurtarmaya çalıştım.

 

"Dokunmaymış! Ne bu haller? Ne bu tavırlar? Anladık ağır şeyler yaşadın. Artık kendine gel Almina! Yıllar önce nasıl toparlandıysan şimdi de toparlan!"

 

"Zerrin sakin ol karşında kim olduğunu unutma!" Diye uyaran babama rağmen annem hâlâ bana bağırıyordu ama artık onun sesini değil,başka sesleri duyuyordum.

 

"Bu kadar hevesli misin Dara'nın altına yatmaya?!"

 

"Neredeydin hatırlıyor musun,dağın bir köşesinde o iğrenç bedeninle yerde yatıyordun kaltak! Sana Dara'yı yâr etmem!"

 

Yüzüme inen darbe gözlerimin önüne serilen siyah noktacıkları ortaya seriyordu.

 

"Orospu seni!"

 

"Bir daha gecenin bu saati seni o soktuğum mağarandan dışarda görürsem leşini çakallara yem ederim duydun mu Türk'ün kullanıp attığı!"

 

Bir darbe daha...

 

Yüze bir darbe akla bin çelme daha...

 

"Sakin ol kızım bak odana getirdim seni. Hadi yat dinlen annen kızgın biraz korktu ya ondan hep." Babamın sesiyle kendime geldiğimde beni çılgına çeviren sinir bir anda bütün vücuduma yayıldı. Kendimi ayakta babamın kollarıyla beni durdurmasına rağmen anneme bağırırken buldum.

 

"ANNE!"

 

Ses gelmedi. Artık bu baskılarından da anlayışsızlığından da bıkmıştım. Ona göre hemen toparlanmalıydım hep dik durmalıydım. Zaten Zafir'in dedikleri beynimde sağdan sola savrulurken bir de aklıma doluşanlar beni deliye döndürmüştü.

 

"ANNE! SENDEN DE NEFRET EDİYORUM DUYDUN MU BENİ? SENDEN NEFRET EDİYORUM!"

 

Babamı kollarıma itmeye çalıştım ama beni sıkı sıkı tutuyordu.

 

"KENDİMDEN NEFRET EDİYORUM!"

 

"ANNE!"

 

Son bağırışımda kapımda Tuana'dan destek alarak duran annem belirdi.

 

Biraz olsun durulduğumda parmağımı ona doğru salladım.

 

"Sen benim neler yaşadığımı biliyor musun ha? SANA SORUYORUM!"

 

"BEN KATİL OLDUM ANNE! DUYDUN MU?"

 

Ellerimi babamdan kurtarıp yatağımda serili olan yorganı kavradım ve duvara doğru fırlattım.

 

"Allah kahretsin ki ben katil oldum. BENİM YÜZÜMDEN O ÇOCUKLARIN RUHU ÖLDÜ BEN KATİL OLDUM. Ben kendimi öldürmüşüm!"

 

Üzerimdeki kıyafetleri çekiştirdim.

 

"ALLAH KAHRETSİN! BEDENİMDEN NEFRET EDİYORUM! Başkaları dokundu anne.İstemediğim halde!"

 

Elime geçen psikoloji kitaplarımı da fırlattım.

 

"BEN KATİL OLMUŞUM ANNE! BENİM YÜZÜMDEN ŞEHİT VERMİŞİZ."

 

Herkesin gözleri büyürken dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Avuçlarımı saçlarıma geçirdim.

 

"Benim yüzümden."

 

"BAK ANNE BAK! SIRTIMA BAK!"

 

Üzerimdeki kıyafeti sıyırıp sırtımı açığa çıkardım.

 

"BAK! O küçücük çocuklarda da var bunlardan anne! Ben gördüm,hepsini gördüm. Kendim kanarken onların yarasını sardım. Bak,karnıma bak,kurşun yedim! BU KURŞUN BENİM ASKERİMİ ŞEHİT ETMİŞ ANNE! BENİM YÜZÜMDEN!"

 

Benim yüzümden kim bilir kaç çocuğun ailesi yarım kalmıştı? Kim bilir kaç kişinin gönlü yarım kalmıştı? Hepsi benim suçumdu. Keşke orada geberip gitseydim de bu vicdan azabını çekmeseydim.

 

Nankördüm ben.

 

Bencildim.

 

Zafir haklıydı.

 

"Babacığım yapma böyle hadi kalk."

 

Yorganıma yüzümü gömüp olabildiğince bağırarak ağlamaya başladım.

 

"Tarık amca sen Zerrin teyzeyle ilgilen çıkın bir dolaşın ben Almina'ya bakarım." Diyen Tuana'yla babam hareketlendi.

 

Tuana yanımda duz çöktü.

 

Başımı yorgandan kaldırdım gözyaşlarım hâlâ yüzüme süzülüyordu "Ben de mi onlar gibi oldum Tuana?" Dedim.

 

"Kimler gibi kuzum?" Dediğinde hıçkırdım.

 

"Kötüler gibi işte beni kaçıran kötüler. Bende onlar gibi miyim? Baksana kaç kişi benim yüzümden acı çekmiş ben çok mu bencilim Tuana?"

 

Başını hızla iki yana sallayıp reddetti.

 

"Hayır tabii ki bencil de değilsin onlar gibi de değilsin. Olamazsın ki. Ayrıca hiçbir şey senin suçun değildi Almina. Kaderde ne yazıldıysa o elbette yaşanacak sadece olaylar birer bahane. Sen olmasan bir başkası da olsa maalesef ki biz yine şehit vericektik. Bu asla seni suçlu yapmaz. O şeresiz hainler seni kaçırdı bizim askerimiz de mertçe savaştı. Sizi kurtardı bu uğurda elbette bir şekilde can kayıplarımız olacaktı. Olmasaydı keşke ama yapabileceğimiz vir şey yok Allah böyle yazmış demekki. Üzülme bebeğim tamam mı?"

 

Hıçkırdım.

 

"Çok kötü hissettiriyor,kim bilir kaç ailenin, kaç kişinin canı yandı? Vicdan azabı çekiyorum Tuana." Dedim.

 

Kollarını belime doladı ve bana sarıldı.

 

"Dedim ya senin suçun yok."

 

"Askerlerimiz bana kızgın mıdır peki?"

 

Geri çekildi kaşları çatılmıştı.

 

"Hayır tabii ki sana neden kızsınlar?"

 

"Ama arkadaşlarının ölümüne sebep oldum." Başımı öne eğdim.

 

"Onlar bizim kahramanlarımız,bize kızmazlar sadece korurlar üzülme artık hadi duş al ve uyu tamam mı?"

 

Başımı sallayıp beni ayağa kaldırmasına ve banyoya götürmesine izin verdim. O suyu ayarlayıp çıktığında kıyafetlerimi çıkardım ve küvetin içine girdim. Kollarımı bedenime sarıp gözyaşlarımın birikmiş suya damlamasına izin verdim.

 

Canımın acısı akciğerlerimde zelzele yaratıyordu nefesimi sekteye uğratıyordu. Durmaya yeminlenmiş gibi olan kalbim nefesimi bahane olarak sunmuş beynime ölüm sinyalleri yolluyordu.

 

Küvetteki su soğumaya başladığında ayağa kalkıp duşumu aldım bugün dikişlerimi umursayacak halim yoktu.

 

Bornozuma sarılıp banyodan çıktım,odama sarsak adımlarla geçip zar zor üzerimi giyindim ve toplanmış odamda gözlerimi gezdirip yatağa girdim. Öylece uzanmış tavanı izlerken odaya Tuana girdi.

 

Elinde tepsi,tepside de çorba tabağı vardı.

 

Doğrulup yatağa oturması için ona yer açtım.

 

Sessizce oturup ıslak saçlarıma baktı ardından tepsiyi kucağıma bıraktı.

 

"Hadi iç bunu sonra da saçlarını kurulayalım hasta olma." Dedi.

 

Sessizce hazırladığı çorbayı içtim ardından da saçlarımı kurutmasına izin verdim. Ve yatağa girip gözlerimi kapattım.

 

Aileme bile gereksiz yükselicek derecede kötü birisiydim.

 

Sadece uyumayı diledim ama bu kez sonsuza kadar uyumayı...

 

🧭

 

Sabah başımın ağrısıyla gözlerimi açmıştım. Çekmecemde duran ilacımı avcumda bir o yana bir bu yana çevirip duruyordum. Gece gördüğüm kabusun etkisi hâlâ sürüyordu ve ben rüyamda Zafir Bey'in ve bizi kurtaran askerlerin kucağımda şehit düştüğünü görmüştüm. Ve yine o da benim yüzümdendi. Başım çatlıyordu evet ama en çok kalbim ağrıyordu ben artık bu ağrıyla yaşamak istemiyordum. Bu ağrı tek bir hapla geçecek değildi. Avcuma ufak şişedeki hapların hepsini boşalttım ve komodinde duran suyla birlikte içip kıyafetlerimi giyinmiş aşağı inmiştim.

 

Her şey geçecekti,bitecekti ağrım dinecekti.

 

 

 

Kahvaltı masası hazırdı annem,babam ve Tuana yerlerini almış beni bekler gibi bir halleri vardı. Sessizce geçip sandelyeye oturdum.

 

"Günaydın." Diyen anneme sessiz kalmak istemedim onu kırmıştım. O da beni kırmıştı ama yine de kimseye dargın kalmak istemiyordum.

 

"Günaydın."

 

Babam şaşırsa bile o da günaydın demişti ona da cevap verince kahvaltıya başladık Tuana göz ucuyla bana bakıp gülümsedi bende ona göz açıp kapadım. Gülümseyecek halim yoktu.

 

"Sabah bir asker arabanı getirdi bir de vestiyerdeki kremlerini sanırım Boran yollatmış." Babamın dediklerinr cevaben "Biliyorum haberim vardı. Ben bugün yine karargaha gideceğim yine ifade vermem gerekiyormuş." Dedim.

 

Annem yine "Yine bu kadar uzun sürer mi küçük hanım?" Dedi tepkiyle.

 

Derin bir nefes vererek zaten bir şey yemediğim sofradan kalktım.

 

Sessiz kalarak kapıya ilerledim ve kapıda asılı duran çantamı alıp ayakkabımı giyindim. Arkamda Tuana'nın varlığını hissedince ona döndüm.

 

Yorgun bakışlarım yüzünü turladı.

 

"Sen annene aldırış etme. Ben idare ederim onu." Dedi.

 

"Kimseyi idare etmek zorunda değilsin ki bırak herkes bana nefretini kussun." Dedim.

 

"Öyle deme, bu arada dün sen duştayken Boran aradı seni sordu sanırım annenler dün onun ailesine gitmişler ya da karşılaşmışlar bilmiyorum. Ailesinin evi zaten yakın ya buraya ondan öyle düşündüm."

 

"Ne dedi ki?" Ona kırgın veya kızgın değildim o da kendince haklıydı ben suçluydum tek gerçek buydu.

 

Benim dışımda herkes haklıydı.

 

Susmak istiyordum.

 

"Nasıl olduğunu merak etmiş ailenin orada olduğunu ve annenin üzgün olduğunu söyledi. Bir şey olup olmadığını sordu. Bende biraz tartıştılar önemli değil Boran bey diyip kapattım."

 

"Anladım kuzum iyi yapmışsın. Benim gitmem gerek." Dedim.

 

 

 

 

 

Arabama binip karargâhın yolunu tuttuğumda saat 11'e geliyordu. Öğleden sonra demişti ama ilgilenmiyordum.

 

Zafir Bey'i artık görmek istemiyordum.

 

Her şeyin suçlusu olmak yoruyorken birilerinden duymak canımı acıtıyordu.

 

Karargaha geldiğimde kapı açıldı ve içeriye ilk defa aracımla girdim tabii ki kimlik ve araba kontrolü de yapılmıştı.

 

Arabayı uygun bir yere park edip indim ve başım eğik şekilde yürümeye başladım.

 

Merdivenlerden ses gelse de başımı kaldırmamıştım. İçeriye geçtiğimde sessizlik hakimdi. Bir asker karşımdan gelirken onu durdurdum.

 

"Şey pardon ben bir şey soracaktım da."

 

Asker kaşlarını çattı ve "Tabii buyrun."dedi.

 

"Albayın odası nerede acaba?" Dediğimde "Albayı ne yapacaksınız hanımefendi?" Diye karşılık verdi.

 

"İfade vermem gerekiyor da." Dedim sadece ve o an yine onun sesini duydum.

 

"Beni takip et,sen de görevinin başına asker!" Dedi emredici bir şekilde.

 

Bir şey demedim asker emredersiniz diyerek gitti bende sessizce Zafir Bey'i takip ettim. Onun bana baktığını hissetsem dahi ona bakmadım.

 

Albayın odasına geldiğimizde ismini okudum Mustafa Kemal Yılmaz kapıyı tıklatan Zafir Bey'e gel emri verilince içeriye girdik.

 

Albay ayağa kalkıp yanıma gelirken çantamı ufak sehpanın üzerine bıraktım. "Almina kızım hoşgeldin." Dedi babacan tavrıyla.

 

"Hoşbulduk Mustafa Bey." Dedim resmiyetimi bozmayarak. Çünkü mazallah arkamdaki adam buna da bir laf bulur ederdi.

 

"Ne beyi kızım amcan sayılırım ben senin, baban benim için çok değerliydi. Oturun bakalım. Sen beni tanımazsın tabii ama ben senin küçüklüğünü bilirim." Şaşırmıştım oturduğum yerde kıpırdandım babamı tanıyor oluşu içimde bir heyecan yarattı.

 

"Babamı nereden tanıyorsunuz?" Sesime heyecanım yansımış incelmişti.

 

Albay Zafir'e işaret verince o da tam karşıma oturdu.

 

"Baban başarılı bir savcıydı. Annen de başarılı bir hakimeydi bildiğin gibi. Ailecek tanışıyorduk benim hanım da avukat oradan. Gelip giderdik birbirimize ama sonra tabii tayin işleri falan derken koptuk. Sen kaçırıldığında soyağacını araştırınca annenle babanı gördüm. İlkte inanmadım o kadar şaşırdım ki ama sonra emin oldum sizi bulmak için başlayan ve başka bir arkadaşımın ilgilendiği operasyona ben de dahil oldum."

 

Bazen kader ağlarını nasıl öreceğini çok iyi biliyordu.

 

"Anladım Mustafa amca. Ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Size teşekkür etmeye yüzüm yok ama ..." Dedim Zafir Bey'e de dik dik bakarken ve sözlerime devam ettim.

 

"Teşekkür etmekten başka çarem de yok. Dün öğrendim ki bizi bulma uğruna bir sürü şehit vermişsiniz. Özür dilerim ben böyle olsun istemezdim. Yine de vatan sağolsun demekten başka bir şey gelmiyor elimden." Dedim sesim gitgide kısılırken.

 

Kalın kaşları çatıldı. 50'li yaşlarında olduğu belliydi.

 

"Ne özürü kızım. Bizim amacımız zaten sizleri ve bu vatanı korumak ayrıca da teşekkür etmene de gerek duymuyorum bu bizim görevimiz. Dediğin gibi Vatan sağolsun."

 

Gözleri buğulanmıştı. Benim de gözlerimin dolduğunu farkedince Zafir Bey'e döndü "Yüzbaşım gelişmeyi siz haber vermek ister misiniz?" Dedi.

 

Bende ona baktığımda albaydan çektiği gözlerini bana dikti. "Arin'i yakaladık." Dediğinde dünyalar benim olmuş kadar sevinmiştim. Gözlerim büyürken ne diyeceğimi bilemedim.

 

Dudaklarım aralandı ve içimdeki titrek nefes dışarıya süzüldü.

 

Gözlerimi kapatıp ellerimi de yüzüme kapattım. Rahatlama tüm bedenime yayılmış beni deli gibi bir mutluluk sarmıştı uzun zaman sonra... Umarım diğerleri de yakalanırdı.

 

Doğrulup ilk önce albaya sonra ona baktım ve "Çok teşekkür ederim ben minnetarım gerçekten." Dedim bu kadar çabuk yakalanmasını beklemiyordum ama aşırı sevinmiştim.

 

Albay gülümseyip yüzüme baktı.

 

"Bunları sonra detaylıca konuşuruz. Şimdi kafamız dağılsın.Ee biraz da geçmişten konuşalım sen neler yaptın okuduğuma göre psikoloji mezunuymuşsun?" Dedi.

 

Az öncenin şokunu atlatamasam bile ilk defa mutluydum ve gözlerime yansıdığını biliyordum. Şimdi için birkaç ay öncesini düşünmek istemedim. Anda kalmak istedim.

 

"Evet Mustafa amca. Bu sene göreve başladım ama sonra..." Dedim ve gerisini buruk gülümsemem tamamladı.

 

"Annenle baban yaşasaydı seninle gurur duyarlardı." Dediğinde buruk gülümsemem bile silindi ve anında başımı eğip ellerimle oynamaya başladım.

 

Annemle babamı bir kazada kaybetmiştim. Kaza olduğunu düşünmüyorduk daha çok cinayet gibiydi ama dayanacak araştıracak kimsem yoktu ve bende küçüktüm bir şey yapabilecek yaşta değildim o zamanlar.

 

Zaten hemen yurda gönderilmiş ardından birkaç sene sonra da bir aileye evlatlık verilmiştim.

 

O ailem şimdiki ailemdi.

 

Tarık babam ve Zerrin annem benim koruyucu ailemdi.

 

Karşımda oturan adamın sesli yutkunuşunu duydum. Ama aldırış etmedim.

 

"Buna da şükür Mustafa amca." Dedim kısık sesle.

 

Şimdiki ailemden de gayet memnundum annemle ne kadar çatışsak da o iyi biriydi. Ve ben şu an her ne kadar herkesten kaçmak istesem ve temastan kaçınsam da babam çok anlayışlı bir adamdı.

 

Biyolojik ailemi çocukken çok seviyordum. Erkenden beni bıraksalar bile onlara hiç kızmamıştım ama biraz kırgındım çünkü o yurtta neler yaşadığımı bilmiyorlardı. Onların gidişi benim bitişim olmuştu. Ama bazen çocuklar yaşadıkları şeylerin farkında değillerdir ve ben de öyle olduğum için çocukken yaşadığım olayların acısını büyüyüp anlayınca çekmiştim.

 

Yine de onlar benim kanımdı,canımdı. Onları asla suçlamıyordum.

 

Hâlâ ellerimle oynarken odadaki sessizliği kapının çalınması ve içeriye komut alarak giren asker bozmuştu.

 

"Albay'ım sizi aşağıdan bekliyorlar." Dedi içeriye giren asker.

 

Albay yerinden kalkınca bizde kalkmak için hareketlendik ama o eliyle bizi durdurdu.

 

"Yüzbaşı Boran,misafirimle en özel şekilde ilgilen." Dedi

 

Zafir Bey hazır ola geçip"Emredersiniz Albayım" dedi.

 

Albay başını eğdi ve çıktı.

 

Zafir Bey tekrar eski yerine oturduğunda ben hâlâ aynı pozisyonda ailemi düşünüyordum. Dün annemin bana dediklerini... Küçükken annemin bana dediklerini...

 

"Karşında kim olursa olsun haklı olduğun bir konuda saygısızlık etmeden kendini savunmaktan çekinme Almina,her zaman güçlü dur. Karşı çık,diren. Hakedene cevabını ver. Tamam mı benim çiçeğim?"

 

"Dün..." Sustu.

 

Başımı kaldırıp ona baktım.

 

Direnecek gücüm yoktu bu odada yalnızdık ve bana ne isterse yapabilecek güçteydi ama benim artık direnecek gücüm yoktu.

 

Korkmaya halim bile kalmamıştı.

 

"Anlamadım?" Dedim.

 

"Ailen, üvey olduğunu öğrendiğim ailen annemlere geldi bende ordaydım. Tartışmışsınız, annen çok pişmandı aranızdaki sorunu halledebildiniz mi?" Dedi gözlerinde garip bir ifade vardı sanki bocalıyordu ve üzgündü bilmiyorum.

 

"Hallettik sağ ol. Ailemin de kusuruna bakmayın,annenleri rahatsız etmişlerdir." Dedim. Ona öfkeliydim.

 

"Ne kusuru onu mu dedim ben şimdi?" Bu adam hep mi aksiydi? Yoksa ben mi her dediğini yanlış anlar olmuştum?

 

İç çektim.

 

Başımı da sağa çevirdim.

 

"Almina..." Dedi.

 

Ona baktım gözleri ellerimle yüzüm arasında gidip geliyordu.

 

"Özür dilerim." Dedi sustu.

 

"Hangisi için?" Dedim sustum.

 

"Canını hangisi acıttıysa onun için." Dedi.

 

"Canımın acıması ya da özür dilemen gerçekleri değiştirmez. Benim hakkımda düşündüklerini de. Ben bencilim,nankörüm haklısın hatta düşüncesizim de düşünemedim afedersin asıl ben senden özür dilerim." Dedim tepkiyle. Tabi ki ondan ciddi anlamda özür dilediğim falan yoktu.

 

"Özür mü?" Dedi sustu,anlam veremiyormuş gibi bakıyordu ki bu da normaldi çünkü ben ona hiçbir şey yapmamıştım.

 

Ona yaptığımı bana yapıyordu.

 

Histerik bir gülüş sundum.

 

"Hıhım." Dedim sustum,ben onun canını acıtacak sözler sarfetmemiştim.

 

Rolleri değişmiştik.

 

Aniden ayağa kalktı oturduğum yere ellerini koyup önümde diz çöktü. Bu duruma şaşırıp terleyen avcumu üzerime sildim.

 

"Zafir Bey." Dedim fısıltıyla.

 

Hem korkmam hem de yakınımda onu istemem garipti ve ben bunun bana yasak olup olmadığını bile bilmiyordum. O bana yasak mıydı bilmiyordum.

 

"Dün gece odasında katil oldum diye kendini suçlayarak ağlayan o kız çocuğu canımı acıttı. Şimdi canımın acısı benim dilediğim özürle geçer mi Almina? Geçirir misin? Dün dediklerimi affeder misin? O küçük kız çocuğu özrümü kabul eder mi?" Dedi ve sustu.

 

Ama o an kalbimin beynime yolladığı sinyaller ve içtiğim bir avuç ilacın etkisiyle kafamda konuşmaya başlayan sesler etkisini göstermişti.

 

O sussa bile ben düşüncelerimi susturamadım.

 

Geç kalmıştı.

 

Bazı şeylere bazen geç kalırdık.

 

Bana geç kalınmıştı çünkü ben de onlara geç kalmıştım.

 

Şehit düşen askerlerimize çok geç kalmıştım.

 

***

 

Bölüm sonu.

 

En sevdiğiniz sahne👉🏻

 

Oy vermeyi unutmayın ve bol bol yorum yapmayı da...

 

Görüşürüz.

Loading...
0%