Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6.Bölüm "KİBRİT"

@dolunaydakigelgit_

HELLOOOOOOO,

 

hihihihi (şeytan emojisi)

 

Bomba bir bölümle geldim 🌚

 

Haddii bölüme

 

Bölüm şarkısı: Emre Aydın-Soğuk Odalar.

 

***

 

"Ne zaman ifade vereceğim?"

 

Az önceki konuyu düşünmek istemiyordum. Düşüncelerim sussun artık dinleneyim istiyordum.

 

Oda sessiz olsa bile sessizliği benim telefonum bozmuştu.

 

Burada internet asla çekmiyordu ve hattım da zor çekiyordu. Dün annemle o yüzden neredeyse hiç konuşmamış aramalarını da yanıtlamamıştım. Evet belki biraz bende konuşmak istemiyordum ama yine de çekmemesini bahane olarak kullanacaktım ki kavga ettik.

 

Ve şu an yine annem arıyordu.

 

Zafir Bey'e göz ucuyla baktığımda o benim aksime bana dikkatle bakıyordu.

 

Boğazımı temizleyip izin istedim ve telefonu açtım. O ise arkasına yaslanmış bir kolunu oturduğu yerin koluna koymuş elini çenesinde yani yeni çıkmaya başlamış sakallarında gezdiriyor ve beni izliyordu.

 

"Efendim?" Dedim.

 

"Almina kızım nasılsın?" Diyen babamla yüzümde acıdan kopmuş bir gülüş belirdi.

 

"İyiyim. Bir şey mi oldu?"

 

"Yok yok,annen seninle konuşmak istiyor Almina. Lütfen karşı çıkma o da çok pişman oldu zaten. Konuşun anlaşın tamam mı kızım?"

 

Gözlerim anında dolmuştu, insanlar sözlerinin nelere yol açacağını, davranışlarının nasıl bir etki yaratacağını hiç düşünmeden hareket ediyorlardı. Ve sonra da pişman oldum diye peşimizde dolaşır yine pişmanlıklarını özürle dillendirmez gururuna yediremedikleri için hareketleriyle göstermeye çalışırlardı.

 

"Tamam baba."

 

Birkaç hışırtı sesinin ardından annemin sesi duyuldu.

 

"Anneciğim. Kızım nasılsın?"

 

"Bir şey mi oldu?"

 

Sesim artık yorgundu,bitkindi daha atlatamadığım olaylar varken yenilerinin eklenmesi beni çok yoruyordu.

 

"Yok kızım ben sadece sana bir şey söyleyecektim ama çekiniyorum Almina. Bir annenin kızından çekinmesi çok zor bunu ancak anne olunca anlarsın,senin için babanla hiç olmadığımız kadar endişelendik. Sen aylarca yoktun,seni her yerde aradık sonra irtibatta olduğumuz Mardin İl Emniyet Müdürlüğü'ne bir ihbar gelmiş terör örgütü tarafından bir kadının kaçırıldığına dair. O gün ne kadar korksak da senden bir haber almak bile umutlanmamıza neden oldu."

 

Hıçkırdı, ağlıyordu yine de sakince onu dinliyordum.

 

"Baban hemen askeriyeye de senin fotoğraflarını yaydı. Olur da o kadın sensindir diye. Her yerde seni aramaya başladılar,biz de her gün senin haberini bekledik. Dua ettik,yaşa diye. Ama bunları yaşamanı istemezdim kızım hangi anne ister evladı böyle canice birileri tarafından zarar görsün? Ama kabulümdü yeter ki yaşasın her şekilde kabulüm dedim. Seni bulduklarının haberini aldığım gün dünyalar benim oldu. Ben bu sıralar sana nasıl davranacağımı bilmiyorum ki annem..."

 

Sesi boğuklaşınca derin bir nefes aldı. O sırada beni delici gözleriyle izleyen adama rağmen bende ayağa kalktım ve odadaki cama doğru ilerleyip ona arkamı döndüm camdan dışarıyı izlerken annemi dinlemeye devam ettim. İçimde delice yanan kor bir alev vardı ve sönecek gibi de değildi.

 

"Benim Almina'm böyle değildi ki. Benim Almina'm cıvıl cıvıldı,herkesi neşelendirirdi,adımlarından bastığı yola güç akardı, gözlerinden gözyaşı değil baktığı her yere sevgi akardı,dokunuşu,sarılışı şifaydı onun hemen iyileştirirdi. Şimdi yorgunsun annem. Gözlerinden yaş eksilmiyor,geceleri sayıklamalarına uyanıyorum. Benim kızım artık sevgiyle değil korkuyla bakıyor her şeye. Bastığı adımlar titrek,ürkek,susuyorsun Almina'm şimdiye çoktan cıvıl cıvıl anne nolur sus da ben konuşayım demen gerekiyordu. Sen konuşmayı seversin, sarılmayı seversin..."

 

Gözlerim dolduğunda başımı yukarıya kaldırdım ve yutkundum.

 

"Dün üzerine geldiğim için affet kızım. Sabah gittiğinden beri aramak istedim de elim gitmedi telefona ondan şimdi bu serzenişim. Yüzüne bakıp da konuşamam. Yaralı kanatlarını görmeye dayanamam. Almina ben bir şey yaptım anneciğim. Sana sormadım ama bugün yurtdışında staj yaptığın doktorunu aradım. İki gün sonrası için randevu aldım. Bir süre orada kalman gerekebilirmiş ama eğer istemezs-"

 

"Anne." Diyip sustum. Kendimi acilen toparlamam gerektiğinin farkındayım ama bende bir şey yapmıştım. Annemin canımı yakan konuşması aklımı başıma getirmişti ve hatamın farkındaydım.

 

Ama çok geç olabilirdi. Bunu kimseye söylemeden halletmem gerekiyordu.

 

"Söyle kızım."

 

Yan şekilde dönüp elindeki telefonla oyalanan adama baktım sonra tekrar önüme döndüm.

 

"Bavulumu hazırlar mısın?" Dedim ani bir kararla. Gitmem en doğrusuydu. Uzaklaşmak istiyordum,iyileşmek istiyordum, artık böyle hissetmek istemiyordum. Yanlış düşünüyormuşum gibi kaygılanmak değil doğru düşündüğümden emin olmak istiyordum.

 

Bazen gitmek en doğrusuydu.

 

"Hemen kuzum hemen hazırlayalım."

 

"Kapatmam gerekli." Dedim daha da konuşacak gücüm yoktu. Acilen hastaneye gitmem gerekiyordu.

 

Cevabını beklemeden telefonu kapadım ve derin bir nefes alıp geri verdim. Camda oluşan buhar yavaşça küçülüp kayboldu umarım içimdeki bu kötü his de böyle küçülüp kaybolurdu.

 

Bende bir psikologtum ama derler ya terzi kendi söküğünü dikemiyordu.

 

Arkamı dönüp az önce bıraktığım sehpadaki çantamı aldım. Zafir Bey başını olabildiğince yavaş ve tehlikeli şekilde kaldırmış keskin gözleriyle gözlerime bakmıştı.

 

"Bir yere mi gidiyorsun,yolculuk nereye?"

 

"Bir yere uğramam gerekli bir saate gelsem olur mu?" Diye sorduğumda telefonundan saate baktı ve ayaklandı. Boyu ortalama bir insanın boyundan oldukça uzundu, vücudu yapılı olduğundan boyu bana daha da uzun geliyordu ve boyunun 1.90'ın üzerinde olduğuna emindim. Ben de kısa değildim 1.70 boyum vardı ama ona bakmak için başımı yukarı kaldırmam gerekiyordu.

 

"Nereye uğrayacakmışsın?" Hesap sorar gibi sorması beni sinir ediyordu. Ya da ben cidden onu yanlış anlıyordum çünkü aslında gayet doğal sorular soruyordu.

 

"Hastaneye gitmem gerekiyor." Dedim.

 

Benim inatçılığım bile artık toprak altında kalmıştı.

 

Kaşları kavislenip yukarıya kalktı.

 

"Kötü bir şey mi oldu?"

 

"Sizi ilgilendirmez. Bir saate dönerim." Diyip yanından geçerken kolumdan tutmasıyla irkildim. Ve korkuyla hemen geri çekildim. Kolumu da elinden kurtardığımda o da ellerini teslim oluyormuşçasına havaya kaldırmıştı.

 

"Dokunmayın lütfen." Dedim.

 

Benim gücüm de artık toprak altında kalmıştı.

 

"Tamam,tamam pardon unutuyorum." Dedi hızlı hızlı.

 

"Bir şey yoksa gidebilir miyim? Merak etmeyin geri geleceğim, kaçmıyorum." Dedim.

 

"Kaçacak gibi bir halin var ama." Dediğini duymuştum ama o kadar kısık sesle söylemişti ki anlamamış gibi yapmayı tercih ettim.

 

"Anlamadım?"

 

"Buyrun gidin tabi. Çabuk gelirseniz sevinirim,Albay'ım yoğun bir insan ve bekletilmekten hoşlanmaz." Dedi bense sadece başımla onayladım konuşmak istemiyordum anında kaçarcasına oradan çıkıp arabanın yolunu tuttum. Merdivenleri koşarak inmiştim ki başım dönmeye çoktan başlamıştı. Ben koşarken beni gören askerler şaşkın şaşkın bakıyorlardı. İçimden onlara saygısızlık ettiğimi düşünsem de ölüyordum ve kurtulmam için hastaneye yetişmem gerekiyordu.

 

Arabaya sonunda ulaşmış ani bir çıkış yapmıştım. Hastanenin yolunu tuttuğumda kendi derdimden beni gizlice takip eden aracı bile farketmiyordum.

 

Daha ışıklara gelmeden midem aşırı derecede bulanınca arabayı uygun bir yerde sağa çektim ve hemen kemerimi çözüp arabadan indim. Sağda duran ağaçların arasına eğilip midemde ne var ne yok çıkarmaya başladım. Vücudum terden sırılsıklam olmuştu ve gözlerimin kaydığını hissediyordum. Bittiğini hissettiğimde midemin tekrar bulanmasıyla dengemi sağlamak için ağaca tutunarak eğildim ve tekrar kusmaya başladım.

 

O sırada arkamdan birisi benim tutmaya çalıştığım saçlarımı tutmuş diğer kolunu da belime dolamıştı. Kim olduğunu bilmediğim için yüreğim korkuyla gümbür gümbür atmaya başladı arkamdaki kişi gerildiğimi farkedip hemen konuşmaya başladı.

 

"Sakin ol benim,ben geldim. Rahatla."

 

Zafir buradaydı. Beni takip mi etmişti? Yerimi başka türlü bulması mümkün değildi tabi ki takip etmişti.

 

Nefeslendiğim sırada "Git." Dedim çünkü utanıyordum hem teması rahat ettirmiyordu hem de beni böyle görmesi utanmama neden oluyordu.

 

"Şşt,sakin ol sadece yardım etmeye çalışıyorum ve boşuna gerilme benden korkma."

 

Sözleri utancımın ya da gerginliğimin azalmasına neden olmuyordu. Sonunda tamamen rahatladığımı hissederken doğruldum. Yerdeki su şişesine eğilip ayağa kalktı ve beni kollarında döndürüp suyu bana içirdi. Tek eliyle avcuna döktüğü suyu yüzümde gezdirdi ona hiçbir şekilde karşı çıkamıyor ve itemiyordum.

 

"Neyin var senin böyle?"

 

Sesi sitemliydi.

 

"Hastane..." Diyebildim sadece.

 

"Düşündüğüm şeyi yapmış olma. Almina? Biliyordum,neden yaptın bile diyemiyorum!" Dedi öfkeyle sorgular gibi.

 

Kahverengi gözlerini ela gözlerimle buluşturdum. Kirpikleri kısılmış, göz kapakları gözlerinin bir kısmını gizlemişti. Gözlerim odağını kaybediyordu.

 

"Hay sikeyim." Zayıf bedenimi kolayca kucakladı ve beni kendi arabasının ön koltuğuna oturtup kemerimi bağladı. "Geleceğim, hemen hastaneye gideceğiz."

 

Gözlerimin kapandığını hissettim. O da kapımı kapattı. Kirpiklerimi zorla birbirinden ayırıp ön camdan ona baktım koşarak benim arabama gitti çantamla ve arabanın anahtarıyla arabayı kilitleyip geri geldi. Sürücü koltuğuna bindiğinde çantamı tabiri caizse arka koltuğa sürgün etti, fırlattı ve arabayı çalıştırdı. Ona doğru dönüp bilincimin yerinde olmamasını fırsat bilerek onu incelemeye başladım.

 

O ise süratle aracı kullanıyordu.

 

"Çok içtim. Hepsi ağrı kesiciydi. Odamda komodinin üzerinde kutusu var." Dedim kelimeleri yuvarlayarak.

 

Öfkeli bir nefes verdi, telaşı yüzünden okunuyordu.

 

"Yaşadıklarını biliyorum,sana bunları yaşatanları yaşatmayacağımı da senin bilmen gerekiyor! Ölmek çözüm mü kızım? Ne sorunun varsa birlikte çözerdik. Neler çözülmüyor bunu da çözerdik. Sen psikolog değil misin,bunun yanlış olduğunu bilmiyor musun?"

 

"Çözülmeyecek gibi geldi." Diyebildim.

 

"Kaç saat oldu?" Dedi.

 

"Bir buçuk,iki."

 

"Sen yalnız değilsin,ailen var, arkadaşların var,en önemlisi sensin,kendinden vazgeçemezsin. Bu dünyadan kazanacağın çok güzel şeyler var. Onları bırakıp gidemezsin,duydun mu beni? Güçlü duracaksın,yere mi düştün birlikte kalkarsınız,korkuyorsan korkularının üzerine gideceksin, ha gidemiyorsan birinin elinden tutacaksın. Tek başına baş etmek zorunda değilsin." Dedi tok sesiyle. Çok hızlı gidiyorduk.

 

"Sanki senden yardım istesem koşarak yardım edecekmişsin gibi konuşuyorsun.Sana göre bencil, nankör değil miydim? Şimdi de nankörüm.Beni sevenlerin değerini bilmeyecek kadar,bu dünyaya küsecek kadar nankörüm değil mi sana göre? Ama öyle değilim gerçekten. Nankör ya da bencil değilim. Yemin ederim. Benden çok şey aldılar. Onların benden aldıkları benden fazlaydı. Ondan bu gitmek isteyişim."

 

Yutkundu elini saçlarından geçirdi dudağını dişleyip bıraktı.

 

"Nankör de değilsin,bencil de değilsin hayvanlık ettim,o an sinirliydim sana ima ettiğimi düşündün ama asla sana bunları demek istememiştim. Sinirliyken ne dediğimi bilmiyorum,senden şüpheleniyordum ilk zamanlarda. Ama şimdi öyle değil,aptallık etmişim. Bak ben bulurum, sana asker sözü Almina. O piçlerin senden aldıklarını sana getiririm. Yeter ki sen gitmek isteme. Söz veriyorum. İnanır mısın bana?"

 

Ona inanır mıydım? Gözlerim kapanmak üzereydi. Bilmiyordum.

 

"Belki bir gün Zafir." Dediğimde araç aniden durdu. O arabadan hızla indi ve etrafa sedye diye bağırmaya başladı. Kapımı açıp kemerimi çıkardı ve bedenimi kucaklayıp kapıyı bir şekilde kapattı.

 

Soğuk havanın tenime çivi gibi batması bile içimdeki bu yangını hiç mi hiç dindirmiyordu.

 

Etrafta koşuşturmalar,bağırışlar hakimdi bense sanki hiçbiri benim için değilmiş gibi onun kollarından sıyrılıp bırakıldığım sedyede boylu boyunca yatıyordum. Umursamak istesem bile karanlık beni çoktan kucağına almış ninnisini söyleyip uykuya hapsetmişti.

 

🧭

 

"Anne nerede kaldın kediler üşüyecek." Diye bağırdım içeriye doğru.

 

Annem bir gitmiş bir daha gelmek bilmemişti. Hayvanlar üşüyordu alt tarafı mutfaktan yaş mama getirecekti.

 

"Geldim Almina geldim."

 

Annemin elinden aldığım yaş mamayı kaba dökerken annem çoktan içeriye geçmiş hazırlık yapıyordu. Yarın gidiyordum. Mardin'den tedavi olmak için ayrılıyordum. Eğer tedavim güzel giderse Mardin'e görevimin başına geri dönecekmişim. Benim için özel izinler alınmış. Benim hiçbirinden haberim yoktu. Dün Zafir Bey beni hastaneye yetiştirmişti gerisini hatırlamıyordum ama uyandığımda başımda bir sürü doktor vardı.

 

Midemin yıkandığını ve ilacın kanıma karışmadığını söylemişlerdi. Bense karşılarında biraz fazla gülmüştüm bunun üzerine neden bilmiyorum ama çoğu doktor çıkmış içeriye Zafir Bey girmiş ardından da aileme haber vermişti.

 

Ailem yine benim için endişelenmişti ve karışılıklı ağlamıştık sonra ben onlara sinir olduğum için bağırmış "Alt tarafı ölmek istedim ne var yani" dedikten sonra gülmüştüm. Bu hareketim onları korkutmuş çıkış işlemlerimi hallettirip eve getirmeye çalışmışlardı ama araya Zafir Bey girince tekrar karargâha dönmüş albaya ifade vermiştim. Albay da benim halimi farkedince her şeye rağmen ifademi almış onaylatmış ve babamla görüşüp gerekli birimlerden benim için izin almıştı.

 

Bugünse dün olanların ardından evimdeydim. Tüm gece boyunca duvar dibinde oturmuş annemin odadan duyulan ağlama seslerini dinlemiştim. Buna rağmen gülmüştüm çünkü komikti.

 

Kedinin yumuşak tüyleri kocaman gülümsememe neden oldu. Hava serindi ama üzerime giydiğim mont soğuğu kesiyordu. Hafif şekilde esen rüzgar kısa saçlarımı yüzüme ahenkle savurmuştu. Sağ elimle kediyi severken sol elimle saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım. Yüzümdeki ince tebessüm hiç silinmiyordu.Hayvanları seviyordum.

 

Tuana'nın bana seslenmesiyle kedilere özel hazırladığım battaniyelerle çevirdiğim ufak karton kutuya kediyi yerleştirip mama kaplarını da yakına koydum. Ardından da eve girdim.

 

"Ne oldu?" Diye sorduğumda montumu çıkarmış ellerimi yıkamak için banyonun yolunu tutmuştum. "Bavulun hazır. Zaten çok bir şey koymadık istediğin gibi. Başka bir şey ister misin çiçeğim?"

 

Tuana konuşurken ellerimi havluyla kuruladım ardından da "Bir şey istemiyorum." dedim agresif bir tavırla. Tuana iç çekip gittiğinde aynada kendime baktım. Bu ben miydim cidden? Artık kendimi tanıyamıyordum. Sanki başka birisiydim hiç olmak istemediğim o insana dönüşmüştüm ve bu beni korkutuyordu. Herkesi kendimden uzaklaştırmak istiyordum. İyi değildim farkındaydım ve önüne de geçemiyordum.

 

Artık her şeye öfkeliydim,her şeyden korkuyordum.Sevdiğim şeylerden,kişilerden kaçıyordum. Önceki Almina sevdiği insanlara sarılmaya bayılırdı şimdiyse canından çok sevdiği birisi bile temas etse korkudan nereye saklanacağımı sapıtıyordum. Eskisinden daha yorgundum. Olgun olan ben artık çocuk gibi davranıyordum. Ruhsuz gibiydim evet tam olarak bu,birisi ruhumu çekip benden almış beraberinde renklerimi de götürmüş sadece yetinmem için iki rengi bana bırakmış siyah ve beyazı ömrüme hapsetmişti.

 

"Hoşgeldiniz!" Diye coşkulu bir ses duyulunca kimlerin geldiğine bakmak için banyoyu terk ettim. Kapıda gördüğüm Asu,Selin ve Kerem beni şaşırttı. Kerem ve Selin nişanlı,Selin ile Asu da kuzendi. Kerem ve Selin de İstanbul'da tanışmışlardı. Yaklaşık iki yıldır beraberlerdi. Normalde bu yaz düğünleri olacaktı. Ama ben gelebilir miydim bilmiyorum.

 

Kimseyi görmek istemediğim için merdivenlere doğru ilerledim. Onlara arkam dönüktü ve bana seslenmeleriyle durmak zorunda kaldım.

 

"Almina?" Asu.

 

Arkamı döndüm. Hepsini o kadar çok seviyordum ki ama istemiyordum ne görmek ne duymak ne sarılmak istemiyordum işte.

 

"Dinlenmek istiyorum." Dedim babama doğru. O anlardı belki beni.

 

"Ama biz senin için geldik. Biraz vakit geçirsek olmaz mı?" Demişti bu sefer de Selin.

 

Yutkundum. Gözlerimin umursamaz baktığına emindim boynumu sol omzuma doğru eğdim "Üzgünüm ben istemiyorum." Dedim. O sırada imdadıma gözleri dolan Selin'in nişanlısı Kerem yetişti. Onu da çok severdim iyi birisiydi hatta önceden olsa çoktan aramızda dönen 'aslan eniştem' esprisini yapar onlarla dalga geçerdim ama yapmazdım. Artık hiçbir şey yapmazdım.

 

"Canım,Almina'ya biraz zaman tanıyalım olur mu? Hadi gelin biz salona geçelim Almina dinlensin. Yarın gidecek değil mi Tuana?"

 

Tuana'nın gözleri onlarla benim aramda mekik dokurken kendini anında toparlayıp Selin'i sakinleştirmek adına ona katıldı. Yoksa Selin burada salya sümük bağıra bağıra ağlardı. Onu böyle zamanlarda sakinleştirebilen tek insan benken şimdi onu böylesine ağlatacak olmak benim tuhaf hissetmeme neden olmuştu.

 

"E-evet hadi gelin. O dinlensin yoruldu bugün. Ama önce vedalaşın. Olur mu Almina?" Diyen Tuana'yı daha da mahçup etmek istemiyordum ondan buna itiraz etmedim.

 

Birkaç adım atıp onlara yaklaştım. İlk olarak Asu bana adımladı sarılmak istediğini kaldırdığı kollarından anladım ama elimi kaldırıp onu durdurdum.

 

"Böyle iyi. Uzaktan." Dedim zar zor. Onları kırmak da istemiyordum ama elimde de değildi ki.

 

Afalladığını belli eden mimikleri birkaç saniye içinde kendini toparlamasıyla yok oldu omuzlarına gelen kısa siyah saçları vardı. Esmer tenliydi. Hafif çekik kahverengi gözleri vardı benden biraz daha uzundu birkaç santimetre. Çok güzel birisiydi Asu ve asi bir karaktere sahipti,fazla dobraydı ama aşırı da eğlenceliydi bunun aksine de olgun birisiydi. Ve iyi anlaşıyorduk.

 

Selin, kızıl saçları olan açık tenli yüzünde hafif çilleri olan kuzeni gibi kahverengi gözleri olan bir kızdı. Selin içimizdeki duygusal,cıvıl cıvıl olan bir o kadar da hareketli birisiydi. Moda tasarım okumuş şimdiyse kendi butiğini işletiyordu. Asu ise bir şirkette yönetim kısmında çalışıyordu.

 

Kerem babasından ona geçen bir tekstil fabrikasını işletiyordu. Bir şirketleri vardı. Ailecek de tanışıyorduk. Hepimiz.

 

Kerem de Selin'e benzeyen bir karaktere sahipti ama biraz daha sakin bir tipti. Fiziksel olarak ise uzun boylu normal bir vücuda sahip esmer birisiydi. Kahve gözlü,kahve saçlı bir adamdı. Selin ile de çok yakışıyorlardı.

 

"Kendine çok dikkat et tamam mı,istediğin zaman bizi ara ilk uçakla geliriz." Diyen Asu'ya tebessüme benzediğini düşündüğüm şekilde dudaklarımı kıvırdım.

 

Selin'in dudaklarından kopan hıçkırık sessiz evin duvarlarında yankı yaptı ve iç çeke çeke konuştu. "B-bize çabuk dön olur mu?"

 

"Tamam. Döneceğim." Dedim.

 

İnanarak söyleyip söylemediğimi kendim bile bilmiyordum. Sessizce bizi izleyen ailem bile bunu anlayamazdı.

 

"İyi olmadan gelme benim küçük kız kardeşim. Tamam mı?" Diyen Kerem Selin'e arkadan sarıldı ve bana gülümsedi.

 

Bende gülümsemeye çalışıp başımı olumlu anlamda salladım. "Tamam. Asker sözü." Diyip güldüm. Ama bunu kimse anlamadı yine de bozuntuya vermeden onlar da güldüler.

 

"İyi geceler." Diyip arkamı döndüm. Arkamdan gecelerin iyi geçmesi adına dilenen dilekleri duyuyordum. Merdivenleri çıkarken kabus görmemeyi diledim. Odama çıkıp kapıyı kapattım. Bavulum kapının kenarında duruyordu. İç çekip banyoya girdim. Üzerimdekileri çıkarıp kısa ama iyi hissettirecek bir duş aldım. Bornozuma sarılıp aynada kendime baktım. Biraz daha iyi gibiydim.

 

Ya da kendimi kandırmaya bayılıyordum.

 

Odama geçip dolaptan aldığım beyaz iç çamaşırlarımı giydim. Üzerime giydiğim siyah pijama takımıyla yorganın altına girdim. Saçlarımın nemini almıştım ve kurutacak halim kalmamıştı. Elime telefonumu alıp en son aylar önce girdiğim sosyal medya hesaplarıma bir göz attım ama istekleri falan görünce geri çıktım. Görmek falan istemiyordum.

 

Alarm kurup tam telefonu koyacağım sırada telefonum çalmaya başladı.

 

Ekranda sadece numara olması beni korkuturken açıp açmamakta kararsız kaldım. Telefonumdaki aramayı kayda alan ses kayıt tuşuna basıp aramayı yanıtladım. Karşındakinin konuşmasını bekleyecektim.

 

Bir süre ses gelmedi ardından endişelerimi boşa çıkaran sesi duydum.

 

"Alo?"

 

Arayan Zafir Boran Algan'dı.

 

"Efendim?" Dedim zar zor. Ses kaydı açıktı ama ben onu bile çoktan unutmuştum.

 

"Almina hanım rahatsız etmedim umarım." Dedi sessiz bir ortamda olduğu belliydi.

 

"Hayır etmediniz."

 

"Ne zaman gidiyorsunuz diye merak ettim. Yani ettik. Ailem etti." Dediğinde ilk defa gülmek istedim. Ona gülmek istedim ve bu istemsizce olan bir şeydi.

 

Yine de gülmedim. Kucağımdaki yorganın düğmeleriyle oynamaya devam ettim.

 

"Yarın sabah erkenden saat 9 gibi uçağım var." Dedim boğazımı temizleyip.

 

Bir süre yine ses gelmedi ardından çakmak sesine benzer bir ses duydum. Ve derin bir nefes verdi sanırım sigara içiyordu.

 

"Anladım. Yarın gelemem yani gelemeyiz. Ailemin de selamı var. İyi yolculuklar." Dediginde soluklanıp yatağıma uzandım.

 

"Teşekkürler." Dedim sadece. Kapatmak için hareketlendiğimde onun sesini yine duydum.

 

"Kaç gün sürer bu tedavi? Kanada'ya gittiğini söylediler."

 

Tavanı incelerken bir zamanlar eğitim almak için gittiğim hastaneye şimdi tedavi olmak için gitmenin ne kadar da ezik bir davranış olduğunu düşünüyor kendi kendimi bir kibrit gibi yana yana tüketiyordum. Kibrit çöpünden farksız değildim.

 

"Evet Kanada'ya gidiyorum. Günler sürmez." Dedim. Gözlerimde dolmuş yaşlar akmayı bekliyor bir işaret istiyordu.

 

"Anlamadım,ne kadar sürer yani?" Normalde onun gerçekten zeki birisi olduğunu düşünüyordum ki öyle olduğuna da adımın Almina olduğu kadar emindim o bir Türk askeriydi. Elbette ki zeki olacaktı. Ve şu an beni bildiği şeylere rağmen sorguya çekiyordu.

 

Derin bir nefes aldım.

 

Kabullenemediğim gerçeği ona söylerken kabul ettim. O kabul ettirdi. Belki de bunun için sormuştu. Kabulleneyim diye.

 

"Çok zaman sürer. Aylar kadar çok." Dedim çocuk gibi boşta duran kolumu dümdüz açarak.

 

Uzun bir süre daha ses gelmeyince kapattı zannettim ama arkasından yine sesini duydum.

 

"Anlıyorum. Size iyi yolculuklar." Dedi ve tekrar çakmak sesi geldi.

 

Sadece bunu demesi garip hissettirdi. Ama bana bencil ve nankör diyen bir adamdan ne beklediğimi bilmiyordum. İltifat mı? Yoksa teselli mi bekliyordum? Hiçbiri gelmeyecekti.

 

"Sağolun. Ailenize selamlar. Bir de her şey için teşekkürler hakkınızı helal edin. Ne kadar teşekkür etsem de borcumu ödeyemem."

 

"Helal olsun. Ödeyemeyeceğin bir borç yok ortada, saçma sapan şeyler düşünme, asıl sen hakkını helal et." Dedi. Biraz kızmış gibiydi. Uzatmak istemedim.

 

"İyi geceler Zafir Bey." Dedim.

 

"İyi geceler Almina hanım." Dediğinde aramayı sonlandırıp telefonumu yana fırlattım. Gözlerimi kapattığımda göz kapaklarımın perdelerine yansıtılan görüntüler bugüne dek yaşamış olduğum iyi veya kötü olayların tümünü barındırıyordu. Soluğum kesilir gibi olunca hızla gözlerimi açtım ve diğer tarafa döndüm.

 

Uyumak istedim.

 

Birazcık uyumak...

 

🧭

 

Her şeyim sadece bir bavuldan ibaretti uçaktan inmiş taksiyle geldiğimiz hastane kapısının önünde dikiliyorduk. Birkaç yıl önce de aynı şeyi yaşamıştım zaten ilk geldiğim anda dejavu olmuştum. Ama nedenler farklıydı.

 

Babamın konuştuğu görevli gelip elimdeki bavulu aldı ve içeriye kadar bana eşlik edeceğini söyledi. Aileme döndüğümde babam sarılmak için hareketlendi ama hazır hissetmiyordum. Hâlâ gözüme o herifin bana zorla dokunması geliyordu ve yoruyordu. Midem bulanıyordu.

 

Bir adım geriye gittiğimde babam hüsranla kollarını indirdi. Annemle ikisi birbirine kollarını dolayıp bana gülümsediler ve "Kendine dikkat et güzel kızım." Dediler.

 

Elimi kaldırıp onlara salladım ve arkamı dönüp ortalama boyda olan kliniğe baktım. İçeriye girdiğimde arkamdan kapatılan dikenli,demir,yüksek kapı gürültülü ses çıkarmış korkmama neden olmuştu.

 

Bu kapı içeriyi göstermiyordu. Buradan da dışarıyı göremiyorduk. Zaten buranın etrafı yüksek duvarla kaplıydı bir hapisane gibiydi.

 

Herkes kadın erkek farketmeksizin bembeyaz elbiseler giymişti ama üzerlerinde kalın ceketler de vardı onlar bile fermuarsız ya da düğmesizdi. Hava soğuktu şu an burada da kış aylarıydı ama emindim ki o hastanenin içi olabildiğince sıcaktı ondan kimse bu elbiseler için sorun çıkarmıyordu. Gerçi bundan büyük dertlerimiz vardı. Zaten başka kıyafetler yasaktı ki bunu biliyordum. Buna rağmen ailem anlamasın diye bavul hazırlatmıştım ki o bavul çoktan atılmıştı. Emindim.

 

Burada ayakkabı giymek bile yasaktı olur da ayakkabı ipiyle kendimize zarar veririz diye.

 

Yanıma gelen bir doktor beni görünce afalladı. Beni tanıdığını biliyordum. Bu kadın benim yanında staj yaptığım adamın karısıydı ve kendisi de psikiyatri uzmanıydı.

 

Herkes yabancıydı bu yüzden ingilizce konuşmaya başladı. İlkte ziyarete geldim sandı ama sonra yanımıza gelen görevliyle gerçeği öğrendi. İlk önce kıyafetim değişti. Dümdüz dizlerimin biraz altında biten beyaz bir elbise giydirdiler. Bu yüzden dün beyaz iç çamaşırı giymiştim.

 

Çoraplarıma varana dek çıkarmışlardı. Saçımdaki lastik tokayı söküp aldılar. Ayağımdaki beyaz terliklerle odama götürüldüm. Allah'tan kaldığım oda tek kişilikti. Oda bomboştu bir tek yatak ve bir dolap vardı o kadar ki dolap gayet alçaktı.

 

Yatak da öyle. Tv yoktu hatta pencere de yoktu. Minik yuvarlak bir boşluk vardı sadece oradan hava geliyordu. O da bir tek gökyüzünü gösteriyordu.

 

İç çekip yatağa oturdum.

 

Odaya yemeğim geldi. Sıcak bir çorba. Yani emin değildim çorbaydı galiba. İçinde ne olduğunu bilmiyordum tadı güzeldi. Babam burayla görüşürken müslüman olduğumu ve içinde domuz ürünü içeren hiçbir yiyeceğin verilmemesini istemişti. Babama her konuda minnettardım.

 

Yemeği çok yemek istemedim o yüzden demir beyaz kapıya vurdum ve yemek tepsisini yerden ittim. Odadaki her şey gibi kapı da beyazdı evet. Kapıda da minik yuvarlak plastik bir cam görevi gören bölge vardı. Oradan da geleni görebiliyordunuz.

 

Yatağa kıvrılıp uzandığımda cenin pozisyonunu aldım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken kapım çaldı içeriye herhangi biri girmeden kendimi toparlayıp oturur hale geldim. İçeriye giren kişi giyiminden anlamam üzerine doktordu.

 

Gelip karşıma geçtiğinde biraz sohbet ettik. Bugün dinlenmemi yarından itibaren tedaviye başlayacağımızı söylemişti. Ardından birkaç not aldı ve çıktı. Doktorum Angelina önceden tanımadığım yani görmediğim bir doktordu biraz tedirgin olmuştum ama ardından giren yanında staj yaptığım doktorum olunca derin bir nefes vermiştim, bana onun işinde iyi biri olduğunu söylemişti ve rahatlamıştım.

 

Herkes gittikten sonra. Gözlerimi odada gezdirdim. Telefonum bile yoktu kapatıp annemlere teslim etmiştim gidiş o gidişti zaten yasaktı.

 

Yatakta tekrar aynı pozisyonumu aldım.

 

Yaptığım hatalar, söylediğim kırıcı sözler, sarf ettiğim saçma davranışlar teker teker gözümün önünden geçip gitti. Sonra bunları kimlere yaptığım canımı yaktı. Canımın yangısı kaldı,ben onlardan gittim. Aslında ben gitmeyi bilmezdim. Nasıl gidilir bilmezdim.

 

Gitmiştim.

 

Buradaydım.

 

Belki de daha kötü olarak geri evime dönecektim bilmiyorum ama iyi olmak istiyordum. Çünkü bu sefer olmazdı eğer iyi olmadan geri dönersem yanımdakileri de yakmaya devam ederdim. Bir kibrit yandığında kendinden olanları yan yana oldukları sürece yakar kül ederdi.

 

Bunu istemiyordum.

 

Kalbimde yanan evi,yuvamı söndürmek istiyordum.

 

Çünkü o evin içinde olanlar yanıp kül olamayacak kadar değerlilerdi benim için.

 

***

 

Oyları ve yorumları unutmayalıımmmm.

 

NELER OLUYORDU NELERRRR?

 

Zafir Bey hayırdır bu aramalar falan?

 

Almina hanım da bir bekleyişte gibi ne dersiniz? 😃

 

Diğer bölümde görüşelim.

 

Bol bol sevgilerrrrrrrr.

Loading...
0%