Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.Bölüm "YENİ BAŞLANGIÇLAR"

@dolunaydakigelgit_

Medya: Bölümdeki fotoğraf (Almina Öztürk)

 

Uzuunn bir aradan sonra merhabaaaa.

Sizi daha fazla bekletmek istemiyorum.

 

Hiç kontrol bile etmedim. Umarım bir hata yoktur 🙏🏻

 

İyi okumalar.

 

Lütfen oy kullanalım ve yorum yapalım.

 

Bölüm şarkısı: Sertap Erener-İyileşiyorum.

 

 

 

***

 

Gözümü yeni bir güne açtığımda masada duran kalemle, kağıda bir çizik daha attım. Üzerime giydiğim beyaz gömlek oldukça bol ve uzundu kalçalarımın altında bitiyor mini bir elbise gibi duruyordu. Yüzümü yıkayıp,tuvalette ihtiyaçlarımı giderdikten sonra tekrar yatağıma girdim ve elime aldığım kağıttaki çizgileri saymaya başladım.

 

1,

 

2,

 

3,

 

4,

 

5,

 

6,

 

7... 

 

Bugün attığım çizikle beraber tam tamına evimden kopup buraya geleli 64 gün oluyordu.

 

2 aydır buradaydım.

 

Tedavim hızla devam ediyordu. İlk günlerde her şeyi reddetmiş kimseyle konuşmamıştım. Hatta ilk haftalarda benimle görüşmek için arayan ailemin sesini duymak dahi istemiyordum.

 

Sonra yavaş yavaş kendime gelmeye başladım çünkü burada kalmak istemiyordum. Havasını solumak cehennem gibiydi. Bazı günler seslere uyanıyor bazı günler ise seslerden, çığlıklardan uyuyamıyordum.

 

Burası beni daha da delirtecekti. Altına sığındığım yorganım beni korumaya yetmiyordu.

 

İlk başlarda gerek geçirdiğim öfke nöbetleri,sinir ve ağlama krizleri gerekse dışarıya özellikle de erkeklere karşı olan nefret dolu tutumum yüzünden bahçeye çıkışım yasaktı.

 

Aslında yasak olmasını tetikleyen o son olayı yapmasaydım daha önce de bahçede dolaşabilir,karların arasında yürüyebilirdim.

 

Yaklaşık bir ay önce;

 

"Almina," dedi aksanlı ses.

 

Sadece gözlerimi ona çevirdim hiçbir cevap vermedim.

 

"Koridorda uyumamalısın. Yarın bahçeye tekrar ineriz odana gidip uyu. Buradan kalkman gerekiyor."

 

İngilizce konuşmasına rağmen beynim Türkçe konuştuğunu algılıyordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. Bugün de diğer günler gibi farklı kıyafetler giymiştik ama renk yine de beyazdı.

 

Üzerimde beyaz bol pantalon ve bol bir kazak vardı.

 

"Bahçeye inmek istiyorum. Şimdi Alex." Dedim. Öfke doluydum eğer bana bir adım daha atarsa kolumda duran bol kazağın içine sokuşturduğum ve bahçede bulduğum cam parçasını bir yerine saplayacaktım.

 

"Olmaz diyorum kalk artık." Diyip koluma dokunmak için hamle yaptığında elime düşürdüğüm cam parçası daha ben tutamadan zemini boyladı.

 

Bense bağırıyordum.

 

"Bırak beni. Bırak dedim."

 

"Almina bu ne? Ne yapıyorsun sen? Bu lanet şeyi de nereden buldun?!" Diye bana bağırıyor bir yandan da bedenimi kollarının arasında zapt etmeye çalışıyordu. Defalarca izlediğim yabancı film ya da dizilerdeki o utanç verici sahneleri yaşıyormuş gibi hissediyordum ve bu hiç de hoş değildi.

 

Yerden alamadığım cam parçası beni daha da hırçınlaştırdı.

 

Koridorda duyulan ayak sesleri ve korku dolu çığlıklar kanımın kaynayarak damarlarımı zorlamasına neden oluyordu. Bacaklarımdan da tutan biri daha vardı ve bedenime dokunan her bir hücre kusma isteği uyandırdı.

 

En sonunda kontrolü sağladıklarında beni odama sokmuş,yatağa bağlayarak sakinleştiriciyle beni uykuya terk etmişlerdi.

 

Gerisi ise koca bir meçhuldü.

 

 

 

 

Şimdiki zaman;

 

Yaptıklarımdan pişmandım.

 

Zaten çoğu şeyi hatırlamıyordum. Yani neler yaptığımı, nasıl davrandığımı... Ama çoğuna hakimdim ve bu vicdanımın bir ele dönüşüp beni boğacak kadar nefessiz kılmasına sebebiyet veriyordu.

 

Dediğim gibi tedavim iyi gidiyordu. Doktorum öyle söylüyordu. Günden güne iyileşiyorum ama tabii ki daha tamamen iyileşmemiştim. Mesela hâlâ birilerine özellikle bir erkeğe dokunamıyordum. Çok çabalasam da ne onların bana dokunmasına ne de tenimin onlara değmesine iznim yoktu.

 

Onun dışında bana geçmişimden kalan ağır travmalar olsa da fiziksel olarak yerini koruyanlar vücudumdaki yara izleriydi. Yaralar geçmişti ama izleri duruyordu.

 

Kabuslarım ara ara devam ediyordu ama çoğunlukla azalmıştı artık gerçekliği yitirmiyor, nerede olduğumu zihnimde kaybedip aramıyordum.

 

Bilincim yerindeydi.

 

İnsanları kırdığımı farkediyordum bu yüzden aileme geçen bir mektup yazmıştım bugün tekrar yollayacaktım.

 

Artık kimseye saldırmıyor,öfkeyle hareket de etmiyordum. Kendimi de suçlamayı bırakmıştım. Sanırım yaşadığım her şeyi kabullenmiştim.

 

Bir şey hariç ki onu atlatabileceğimi de sanmıyordum.

 

Çocuklar zarar görmesin diye yaptığım fedakarlıklardan asla pişman olmadım yine olsa yine yapardım. Ailem mektubuma dönüş yaptığında onların da iyi olduklarını hatta ben döndüğümde hemen beni görmek istediklerini söylemişlerdi yani İstanbul'a uğrayıp geçeceksem Mardin'e öyle geçecektim. Benim için endişelendiklerini ve fedakarlıklar yaptıklarını da biliyordum bu yüzden onları kırmak istemiyordum.

 

Fedakarlık kavramı psikolojide çocukken ağır travmalara neden olabilecek bir kavramdı ve ben çocuklara onu yaşatmadığım için mutluydum ki onlardan kısa da olsa bir bilgi alabilmiştim. Onlar da tedavi görüyormuş ve hepsi de yavaş yavaş da olsa yaşadıklarını atlatmaya başlamışlar.

 

Belki ben fedakarlık yapmasaydım şimdi daha da kötü durumda olacaklardı.

 

Eskiden kendimi, onlara yine de zarar geldiği için, fedakarlık yaptığımda beni izlemek zorunda kaldıkları için bile suçlarken şimdi suçlamıyordum çünkü en az zarar beni o halde izlemeleriydi. Bunu kabullenmiştim.

 

Orada yaşadıklarım çok ağırdı bunu biliyordum ve bana bunu yaşatanlar hariç de kimseyi suçlamamıştım.

 

Suçlamayacaktım.

 

Oradaki şerefsizler ve çevremdekiler apayrı insanlardı. Çevremdeki kadınlar bana değer veren kişilerdi ve beni aşağılamaz, küçük düşürmez ya da bana şiddet uygulamazlardı. O yüzden onlara ait olan kalbimdeki odanın kapısını tekrar açmış güvenimi bahşetmiştim.

 

Onlara güveniyordum.

 

Ama hâlâ anneme kırgındım.

 

Etrafımdaki erkekler o pezevenkler gibi asla ama asla değillerdi ve olamazlardı da.

 

Onlara da güveniyordum en azından kalbim onlara inanıyordu. Yine de kendimi, onlara ait olan kapıları açmak için tamamen hazır hissetmiyordum. Ama söz veriyordum ki kapılar açıldığında kendi isteğimle bu temas korkuma son verecektim.

 

Beni kurtaran askerlerimize minnettardım ve onlara zorluk çıkardığım zamanlar içinse oldukça mahçuptum. Ama o zamanlar iyi değildim bunu bildiğim için de kendimi suçlamıyordum yine de vicdanım beni boğuyordu. Çünkü onlarla da iletişim kurmadım. Ve af dilemedim.

 

İç çekip derin bir nefes verdim.

 

Bundan iki ay öncesine kadar çirkin bulduğum bedenimi artık beğensem de bir hayli zayıflamıştım. Kısa saçlarım ise uzamıştı.

 

Kahvaltı tepsisi kapıdan bırakıldığında eğilip aldım.

 

Artık beslenme düzenim oturmaya başlamıştı. Hatta canım bir şeyler çekmişti ama maalesef temin edemezlerdi zaten ben de isteyemezdim. Çünkü istediğim her şey kendi ülkemde vardı. Burada varsa bile istemiyordum.

 

Midem bir dilimden fazlasını almıyordu ama buradaki diyetisyenim bir tık kendimi zorlamamı ve bana hazırladıkları tepsideki yiyeceklerin hepsini tüketmemi istiyordu.

 

Bunu yapamıyordum.

 

Midem almıyordu. Kendimi zorlayıp çok yiyince kusuyordum.

 

Birkaç bir şey yiyip karnımı doyurdum ve dişlerimi fırçaladım. Ardından seansım başlamıştı ve uzun bir görüşme geçirdik. Her zamanki gibi.

 

Terapi günleri 1:

 

"Merhaba Almina. Beni tanıyorsun diye düşünüyorum ama yine de kendimi tanıtmak isterim ben Angelina. Birlikte tedavini uygulayacağız. Umarım beni seversin. Şimdi bana kendini tanıtabilir misin?"

 

"İstemiyorum." Dedim. Bu kadın niye bu kadar çok gülüyordu? Çirkin miydim yoksa halime mi gülüyordu?

 

"Peki o zaman sen anlat bana bir şeyler olur mu sonra tanışalım?" Dedi yine gülümseyerek. Gözleri sürekli ellerimde ya da bedenimdeydi. Çok mu kirliydim? Banyo yapmıştım ki.

 

"İstemiyorum git buradan." Diye çıkıştım öfkeyle.

 

"Tamam tamam sakin ol lütfen." Dedi ve gitti.

 

Terapi günleri 7:

 

"Peki o adam sana dokunduğunda ne hissettin? Boran bey?"

 

İç çektim baştan sona her şeyi anlatmıştım hem de her detayına kadar şimdi de bana sorular soruyordu. Ben anlatmıştım işte. Yetmiyor muydu ki?!

 

"Artık konuşmak istemiyorum." Dedim ve anlayışla başını salladı. Not defterini de alıp gitti.

 

Terapi günleri 14;

 

"Tamam kabuslar görmen çok normal. Bunları tedavimiz bittiğinde de göreceksin çünkü beyin kolay çözülemeyecek bir organ. Ve yaşadığın en ufak acı verici bir olayda bile kabuslar görmeye devam edebilirsin. Hatta sebepsiz yere de görebilirsin. Farkediyorum ki artık o anlarda olmadığını bildiğini söyledin. Bilincim yerinde uyanıyorsun. Bu çok müthiş bir şey."

 

"Evet öyle. Teşekkür ederim. Ama hâlâ korkuyorum. Özellikle temastan,sanki dokununca canım acıyacak gibi geliyor kimse bana o güven duygusunu veremiyor. Bu geçecek mi peki?"

 

Bir kaç saniye duraksadı ve not aldı ardından gülümseyerek bana baktı.

 

"Bu olağan bir durum çünkü erkekler ya da hemcinsimiz canını yakmış ve hâlâ bunun etkisindesin bunu atlatman için ilk önce iletişim kurman sonra yavaş yavaş ufak temaslara başlaman gerekiyor. Bu süreçte lütfen kendini zorlama. Her şey zamanla düzelecek."

 

"Haklısınız teşekkür ederim."

 

"Rica ederim. Panik atakların için uyguladığımız nefes egzersizlerini yapmayı unutma bugünlük burada bitirelim."

 

Bugünden;

 

"Bugüne kadar geldiğimiz süre yaklaşık 2 ay ve sen başardın Almina. Buradan çıkacak kadar iyisin. Ama elbette ki bu kadar sık olmasa da tedavine ister Türkiye'de ister Kanada'da devam etmeni tavsiye ederim. Her ne kadar artık sağlıklı olsan da geçmişin izi maalesef kalıcı ve tedavini bir anda kesemeyiz. Sadece artık bu klinikte kalman gerekmiyor."

 

"Yani... Her şey bitti mi? Başardım mı? Bütün o öfke krizlerim, saldırgan tavırlarım,birbirine uymayan davranışlarım... Hepsi geçti mi?"

 

"Evet hepsi geride kaldılar! Artık tamamen normal duygulara sahipsin hiçbirisi sende fazlasıyla yok. Öfkelenmen de sinirlenmen de bir anda gülüp bir anda ağlaman da artık normal boyutta. Gerçi güldüğünü hiç görmedim desem yeridir ama bundan sonra sürekli güleceğine eminim."

 

"Ben size çok teşekkür ederim,size karşı ilk başta çok ön yargılı davrandım özür dilerim."

 

"Affedildin. Hiç önemi yok. Benden istediğin bir şey var mı? Senin için ne yapabilirim?" Dediğinde başımı salladım.

 

"Aileme bir mektup yazmak istiyorum. Ve bir fotoğraf da göndermek isterim. Bana yardımcı olabilir misiniz?"

 

"Elbette her zamanki gibi sen yaz ben fotoğrafını çekerim. Sonra kargoyla yollarım. Her zamanki adrese değil mi?"

 

Ellerimde olan bakışlarım onu buldu ve itiraz eder gibi başımı iki yana salladım.

 

"Hayır. Ailem bana Mardin'e gideceklerini söylemişti. Şu an orada olabilirler. Bu yüzden size yeni bir adres vereceğim."

 

"Tamam problem değil. Hadi gel fotoğrafını çekelim."

 

Angelina çok iyi birisiydi,hem işinde hem kişilik olarak. Benden yaşça büyüktü ama kendisine kesinlikle ismiyle hitap etmemi istiyordu. Sarışın bir kadındı, biraz kilolu ama uzun boyluydu. Gözleri yeşildi ve oldukça güzel bir kadındı.

 

Yatağımda oturup düşüncelere dalmışken o çantasından çıkardığı fotoğraf makinesini ayarlıyordu. Aileme bir ay önce mektup yollamıştım bir hafta sonra da onlar bana cevap yazmışlardı. Mardin'e gideceklerini orada Tuana'yı ziyaret edeceklerini söylemişlerdi. Hatta arkadaşlarımın beni yalnız bırakmak istemediklerini ve işlerini Mardin'e taşıyacaklarını... Ama bunu istemiyordum kimsenin benim yüzümden düzeni bozulmamalıydı.

 

Asu zaten Kerem'in şirketinde çalışıyordu ve Kerem'in Mardin'de de şirketi vardı. Sürekli gelgit yapıyordu. Ve Kerem de Asu da Mardin'de kalmaya karar kılmışlardı en azından kısa bir süreliğine.

 

Selin,butiğini annesine ve ortaklarına devretmiş yeni bir şubesini açmak için Mardin'de dükkan arıyormuş. Benim için bu kadar çabaya girmelerini hiç ama hiç istemiyordum. Çünkü Mardin'e yerleşmek saçmaydı. Biliyordum ki görevimi yapacak sonra başka bir hastaneye tayinimi isteyerek gidecektim. O şehirde çok durmayacaktım. Eğer butik açmazsa sosyal medya üzerinden butiğindeki kıyafetleri satacakmış bu süreçte de Kerem ile düğünleri için hazırlık yapma fırsatım olur demişti.

 

Tuana hâlâ yanımdaydı,gastronomi okumuştu ve bir pastane açmak istiyordu. Şimdiyse Mardin'de bir pastanede işe başladığını öğrenmiştim. En azından bana söylenenler bunlardı. Aslında gerçekten bu kadar fedakarlık yapmalarına gerek yoktu çünkü mahçup oluyordum. Bir yandan da bana değer verdiklerini görmek,bilmek,hissetmek çok güzeldi. Tuana hariç diğer arkadaşlarımla yedi senedir beraberdik. Tuana'yla ise çocukluğum geçmişti. İlkokuldan beri arkadaştık ve neredeyse hiç ayrılmamıştık. Tabii farklı okullarda okuduk ama hep aynı şehirdeydik.

 

Ailelerimiz zaten arkadaşlardı.

 

Herkesi özlemiştim. Buradan yakın zamanda çıkacağımı biliyordum.

Sonunda başarmıştım. Elbette tamamen yüzde yüz atlatamamıştım ama en azından çok çok iyiydim. Yaşadıklarım bir film şeridi gibi önümden geçerken dudaklarımda çok minik bir gülüş peydah oldu.

 

"Almina! Buraya bak canım." Dediğinde gözlerim fotoğraf makinesini buldu ardında flaş patladı ve üst taraftan siyah beyaz resmim çıktı.

 

Fotoğrafı sallayarak soğutan Angelina gülümseyerek bana döndü. O çok pozitif birisiydi.

 

"Bu makine bana dedemden kalmıştı. Bak çok güzel çıktın."

 

"Teşekkür ederim. Bende kalsa akşam sana ulaştırsam olur mu?" Dedim.

 

Utanıyordum. Sebebi yoktu çok utangaç birisi olmuştum.

 

"Tabi ki tatlım. Hatta akşam yemeği vakti ben senden almaya gelirim." Dediğinde gülümsedim. Elime verdiği fotoğraf ve yanağıma kondurduğu minik öpücükten sonra dışarıya çıkmıştı.

 

Hemen masama dönüp aileme göndereceğim mektubu yazmaya başladım. İki ayrı mektup yazmak istiyordum. Çünkü Mardin'deki yeni evimin adresini bilmediğim için askeriyeye kargolayacaktım. Birisini de beni kurtaran askerlere yazmak istiyordum. Her ne kadar birkaç güne buradan çıkacak olsam da onlarla yüzyüze konuşmaya cesaretim yoktu.

 

Çünkü utanıyordum.

 

Yıldız ailesi ve arkadaşlarıma;

 

Hepinizi çok özledim, yaklaşık bir aydır size mektup yazmıyordum beni affedin. Sizden ufak da olsa haberim oluyordu. Biliyorum ki sizin de benden haberiniz vardı.

 

Size söylemek istediğim bir çok şey var ama sadece bunu yazmak istiyorum diğerlerini yüzyüze söylemeyi tercih ederim. Lütfen benim için düzeninizi bozmamış olun. Uzun süredir yazamıyorum hep cevap vermek istedim ama yasaktı. Sadece ayda bir kere iletişim kurma hakkım var. Bu yüzden şimdi yazıyorum bana değer verdiğinizi biliyorum ama lütfen benim için savrulmayın. İçim rahat etmeyecek. Ama geç kaldıysam da özür dilerim. Hepinizden. Anne,baba,Tuana,Asu,Selin,Kerem... Bu mektubu teknolojik yollardan ulaştırmam yasak olduğu için yine doktorum göderdi.

 

Lütfen iki ay önceki saçma davranışlarımı affedin. Sizi kırdığımı biliyorum ya da kırmasam bile kötü davrandığımı...

 

Çok uzatmak istemiyorum.

 

Siz nasılsınız? Ben iyiyim merak etmeyin. Kilo alıyorum. Her ne kadar yavaş olsa da.

 

Selin ve Kerem umarım döndüğümde evlenmeniz için her şey hazırlanmış olur.

 

Tuana, birisiyle konuştuğunu duydum. Döndüğümde bana her şeyi anlat. Gerçi sen anlatmazsan Selin anlatır.

 

Asu'm umarım sen de iyisindir. Orada havalar nasıl?

 

Hepiniz umarım iyisinizdir. Ailelerinize selam söyleyin.

 

Anne ve baba, sizi de çok özledim. İyi misiniz? Döndüğümde ki az kaldı hissediyorum beni İstanbul'a götürmek isteyeceğinizi biliyorum ama sadece eşyalarımın kalanını toparlamak için geleceğim sonra ise tamamen Mardin'de kalacağım ve kendimi hazır hissettiğimde işime başlayacağım. Ama bunun için biraz uzun zaman gerekiyormuş.

 

Benim de aklımda güzel fikirler var. Eğer mümkün olabilirse bir pastane açmak istiyorum. Kafe gibi bir yer ama büyük olmamalı. Zaten Tuana'nın mesleği var ve bu onun da hayali. Böyle bir hayale ortak olmak istedim. Gelince size detaylı bir şekilde anlatırım.

 

İnşallah.

 

Hepinizi çok seviyorum. Kendinize dikkat edin. Bir de bana fotoğraf yollayabilir misiniz? Hepinizi görmek istiyorum.

 

Hoşçakalın,

 

Almina.

 

Aileme yazdığım mektubu katlayıp zarfın içine koydum ve üzerine aileme diyerek bir not düştüm. Heycandan elim titriyordu kalem sanki parmaklarımın arasından kayıp düşecek gibiydi.

 

Yeni kağıdı önüme koydum. Yutkunup kurumuş dudaklarımı dilimle ıslattım. Nasıl başlamam gerektiğini bilmiyordum. Ne yazmam gerekiyordu? Resmi mi davranmalıydım? Yoksa kişisel mi yazsaydım. Mektubu bir kişi adına gönderecektim ama emindim ki başkaları da okuyacaktı.

 

Ne yapacağım konusunda aklım karışıktı.

 

Yine de bir şeyler karalamaya başladım.

 

Birkaç denemeden sonra attığım kağıtlar çöpü ağzına kadar doldurmuştu. Sanki ne yazarsam yazayım olmuyordu.

 

Oflayıp başımı masanın üzerine koydum. Ardından derin bir nefes aldım.

 

"Hadi Almina yaparsın."

 

"Sadece bir mektup."

 

"Sana bir şey demeyecekler,gülmezler,dövmezler,

sövmezler ne gerildin be kızım!"

 

İçime doluşan cesaretle temiz bir kağıt çektim. Bu son kağıttı.

 

İçimden geldiği gibi yazmak istiyordum. Mektubu sadece onun adına gönderecektim. Kendisi okumadan başkasına okutmaz diye düşündüm ve yazmaya başladım.

 

Kanada'dan vatanıma,

 

Zafir.

 

Bu aileme yazdığım mektubun yanında size gönderdiğim ilk mektup. Lütfen ilk önce sen oku sonra da bizi kurtaran askerlerin.

 

Ben nereden nasıl başlamam gerektiğini inan bana bilmiyorum. Burada telefon,bilgisayar kısacası teknolojik aletler yasak. O yüzden size mektup yazdım çünkü başka ulaşabileceğim bir yol yoktu. Aylardır tedavi görüyorum ve aileme bir ay önce mektup göndersem de size yazmaya cesaretim yoktu.

 

Şimdi iyiyim çünkü cesaretimi toplayabildim. Tedavimin sonuna geldim ama buradan ne zaman çıkarım bir fikrim yok. Sana, anlatmam belki çok saçma gelecek ama burası cehennem gibi Zafir.

 

Her şey beyaz.Dört duvar arasındayım.

 

Bazen bahçeye çıkarıyorlar. Bahar geldi ama Kanada hâlâ çok soğuk. Mardin de soğuktu ama umarım şimdi iyidir dağın başındasınız üşümeni istemem.Yani üşümenizi...

 

Askerlerimiz nasıl? Umarım şehidimiz yoktur. Aklımın yerinde olduğu her gece sizin için dua ettim.Ayağınıza taş değmesin diye. Umarım iyisinizdir.

 

Zafir ben hepinizden özür dilerim. Neden diye soracaksın belki ama bilmiyorum. Cevabı bende bilmiyorum sadece vicdanım karabasan gibi üzerime çöküyor. Nefes alamıyorum. Burada yaşamaya çalışmak zor. Sanki her an bir şey olacakmış gibi geliyor. Doktorum panik atağım olduğuna dair teşhis koydu. Her gece uyumadan önce yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önüne geliyor.

 

Sadece beni,bizi kurtardığınız gün gördüğüm askerlerimizin uykumda şehit düştüklerini görüyorum.

 

Senin şehit olduğunu görüyorum.

 

Ve size kötü davrandığım gerek sana gerek askerlerimize senin dediğin gibi bir teşekkürü bile çok gördüğüm için pişmanım. Her gün bu his canımı acıtıyor.

 

Umarım beni afferler. Affedersin.

 

Kanada'ya çok kar yağdı ama hiç yağmur yağdığını görmedim. Odamda avuç içi gibi bir cam var ama çok yüksekte sen olsan yetişirdin.

 

Gözyaşlarım her gün aktığı için mi yağmur yağmıyor sence? Yine mi bencillik ettim? Sen dürüst bir adamsın sorularıma doğru cevap verirsin değil mi?

 

Çok mu saçmaladım? Kağıdın aonuna geliyorum. Oysa sana bir şeyler anlatmak güzel gelmişti. Keşke bitmese... Yani kağıt.

 

Kurtar beni Zafir. Zihnim yerine geldikçe delirecek gibi oluyorum. Yeni iyileşmişken tedavim bitmişken tekrar delirmekten korkuyorum. Geceleri çok çığlık var. Kabus görmemi daha da tetikliyor. Beni tekrar kurtaramaz mısın? Zafir. Zafer alan, zafer kazanan,üstün gelen kişi. Beni kurtar yine yeniden. Çok şey istemiyorum bu sefer gerçekten.

 

Ama nefes alınmıyor nolur beni bu yükten de buradan da kurtar.

 

Az kaldı. Yakında dönüyorum ama ne zaman bilmiyorum bunları ne senin ne askerlerin ne de Kemal amcanın yüzüne söylemeye cesaretim var.

 

Ona da size de minnettarım.

 

O yüzden yazmak istedim umarım kızmazsın.

 

Aileme yazdığım mektup ve onlara gönderdiğim fotoğraf da size gelecek kargonun içinde,onu lütfen aileme ulaştır çünkü ben kendi evimin adresini bile unutacak kadar çok tedavi gördüm.

 

Hakkınızı helal edin. Yeniden.

 

Benim bunu demeye hakkım bile yok ama tüm haklarım size helal olsun.

 

Kendinize dikkat edin,bu dağlar,topraklar,denizler,gökler,bu vatan size emanet.

 

Siz de Allah'a emanet olun.

 

Almina Öztürk.

 

Kağıda damlayan gözyaşım onun isminin yanına düşmüştü. İzi kalacağını biliyordum. Elimden bir şey gelmezdi. Bu kağıdı da katlayıp başka zarfın içine koydum ve üzerine Zafir Boran Algan'a yazdım.

 

Akşama kadar uyusam iyi olacaktı.

 

🧭

 

Uyandığımda kapımın sürgüsü açılmış içeriye akşam yemeğim bırakılmıştı. Yemeğimi yediğim sırada Angelina gelmiş ona verdiğim kargoyu teslim alarak göndermek için dışarıya çıkmıştı.

 

Çıkmadan önce konuştuğumuzda ise bana tedavimin bittiğiyle ilgili hastane yetkililerine belge teslim ettiğini ve kısa bir sürede dönüş yapacaklarını söylemişti. Aylar sonra gerçekten çok mutlu olmuştum. Yarısına bile gelmediğim yemeği öylece bırakıp kapıyı tıktıkladım. Kapıyı açan görevli tepsiyi almış ve gitmişti.

 

Kısa bir süre sonra benden sorumlu bakıcılardan birisi gelip beni hava almak için dışarıya çıkarmıştı. Şimdiyse bankta oturuyordum. Hava şu an güzeldi. Ilık rüzgar esiyordu. Kanada ilk defa soğuk değildi.

 

İçime çektiğim derin nefesler ciğerlerime birikmiş kötülükleri sanki söküp götürüyordu. Gözlerimi bahçede gezdirdiğimde bir grubun daha bahçeye çıktığını gördüm. Çoğu yaşlı insanlardı benim yaşımda ya da benden küçük birileri neredeyse hiç yoktu.

 

Onların bakıcısı olan Alex ki kendisi aynı zamanda hemşireydi yanıma doğru gelmeye başladı. Birazcık gerilsem de bana dokunmayacağını biliyordum çünkü bu geçen sürede Alex ile aramızı tekrar düzeltmiştik.

 

Yanıma oturduğunda ellerimi kucağımda birleştirdim.

 

"Nasılsın? Yakında buradan çıkıyormuşsun çok mutlu oldum." Dediğinde sesindeki neşe beni gülümsetti.

 

"İyiyim evet çıkıyorum. Sen nasılsın?"

 

"Nasıl olayım? Delilerin içinde delirmek üzereyim." Diyim kahkaha attı. O insanları asla ama asla yargılamayan birisydi ve şu an böyle demesi garibime gittiğinden yüzüne dikkatle baktım o da gülmediğimi görünce bana döndü şaşkınlık elini iki yana açtı.

 

"Ne yalan mı? Almina sadece şaka yapıyorum. Buradaki insanlar maalesef rahatsız ve onları tedavi etmek beni mutlu ediyor. Bunu sende biliyorsun."

 

Önüme döndüğümde "Evet ama öyle demen garip geldi." Dedim.

 

"Özür dilerim sadece dedim ya şaka yapıyordum. Beni affeder misiniz leydim?"

 

Avcunu açmış hafifçe başını öne eğmişti. Avcunun ortasına sadece işaret parmağımı dokundurup çektim.

 

Başını kaldırdığında "Affedildiniz ekselansları. Bir daha olmazsa sevinirim." Dedim. O da mutlulukla gülümseyip önüne döndü. İngilizce konuşmak bile zor geliyordu. Kimseyle konuşmayalı kim bilir belki de Türkçe'yi de düzgün konuşamayacaktım.

 

"Seni özliyeceğim." Dedi bir anda.

 

Kaşlarım havalanmıştı.

 

"Görüşürüz değil mi Almina? Sen okuldan sonra buradan gidince çok yalnız kaldım. Tek arkadaşım sendin. Biliyorsun burası kötü hissettiriyor."

 

Alex ile önceden çok iyi dosttuk çünkü hemen hemen aynı yaştaydık ve bizim bizden başka kimsemiz yoktu diğer herkes ya hastaydı ya da bizden büyük profesörler... Ben de gidince demekki Alex yalnız kalmıştı. Aslında kendinden iki yaş küçük bir hemşire vardı Ella. Kendisini çok tanımıyorum ama iyi birine benziyordu. Masum bir yüzü vardı.

 

"Görüşürüz tabii ama Ella var neden kendini yalnız hissediyorsun ki?" Dedim.

 

Göz devirip etrafı kontrol etti.

 

"Ella arkadaşım gibi değil. Ona aniden çişim geldiğini söyleyemem ya da birinden hoşlandığımda ondan taktik alamam ayrıca onu bu sıralar çok göremiyorum." Dediğinde sesine hüzün yansımıştı.

 

Aklıma gelen ilk ihtimal Alex'in ondan hoşlandığıydı ki yanlış düşündüğümü düşünmüyordum.

 

"Ondan hoşlanıyor musun?" Dedim pat diye.

 

"NE!" diye bağırdığında birkaç hasta bize dönüp ona bağırarak koşmaya başlamıştı Alex aniden ayağa kalkıp cebinden iğne çıkardı ve havaya kaldırdı. Bense gerilmiş bir şekilde kollarımı bedenimd sarmıştım.

 

Adamların hareketi aniden kesildiğinde bu sefer de geriye kaçmaya başladılar anladım ki iğneden korkuyorlardı.

 

Alex sesli bir nefes verip geri oturduğunda "Aniden söyleme korkuyorum." Elini kalbine koydu "Kızım bu niye bu kadar hızlanıyor? Huh!" Dedi ve alnındaki teri sildi.

 

Bu hali tebessüm ettirdi.

 

"Açılsana neden söylemiyorsun?" Dedim.

 

"Şimdi yapamam ilk önce beni tamamen tanıması gerekiyor. " Dediğinde yanıma gelen bakıcı uyku vaktim olduğunu söyledi.

 

Alex bana dönüp "Belki seni göremeyebilirim bir haftalık izne ayrılıyorum. Eğer gidersen lütfen numaranı danışmaya bırak. Bir arkadaştan taktik almaya fazlasıyla ihtiyacım var. Ne kadar çapkın olsam da Ella farklı birisi onu üzmek istemiyorum." Dedi.

 

Başımı olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktım.

 

"Tamam merak etme. Kendine iyi bak Alex ve dediğin gibi Ella'yı üzme seni üzmesine de izin verme." Dedim.

 

O da gülümseyerek başını salladı.

 

Ben önde bakıcım arkamda odama girdiğimizde o çıktı. Bende yatağıma uzandım. Belki yarın belki başka bir gün ama buradan kurtulmama az kalmıştı. Vatanımı özlemiştim.

 

Gözlerimi kapattığımda ilk defa huzurluydum. Bu sefer bir şeyler hayal etmeye çalıştım. Döndüğümde yapacağım ilk şey beni hem heycanlandırıyor hem de korkutuyordu her an vazgeçebilirdim.

 

Aylar sonra hayal kurmak zihnimdeki karanlık koridora ışık tutmak gibiydi.

 

Ve bu gece uykular bana haram değildi.

 

Artık yeni başlangıçlar yapmanın zamanı gelmişti.

 

***

 

Biraz geçiş bölümü gibi oldu belki biraz kısa gelebilir çünkü yoğun bir tempodaydım hic vaktim yoktu ve şimdi de okul açıldı. Vakit buldukça yazıyorum diğer bölüm daha hızlı gelecek bu kadar sürmez emin olunnn.

 

Umarım beğenmişsinizdir?

 

Almina hanım aklınızda nelerr var acabaaa?

 

Bir tahmininiz var mı?

 

Bakalım Almina dönünce ilk olarak ne yapacak?

 

Zafir sizce mektubu ve fotoğrafı görünce ne tepki verir?

 

Açıkçası korkmuyor değilim. Zafir bu belli olmaz. 🤫

 

Diğer bölümde görüşmek üzere...

 

Ufak bir spoi: Diğer bölümün çoğunu Zafir'den okuyacağız.

 

Hadi ben kaçtımmmm.

Loading...
0%