Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.Bölüm "YANILGILAR VE YENİLGİLER"

@dolunaydakigelgit_

Yeni bölümle merhabalarrr.

 

Nasılsınız?

 

Umarım iyisinizdir.

 

"Üzülmek yarının sıkıntısından bir şey eksiltmez. Sadece bugünün gücünü tüketir." ~A.J.Cromin

 

Bugününüzün gücünü tüketmeyin bu yüzden kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin.

 

Diyor ve bölüme geçiyoruz.

 

Bölüm şarkısı: Perdenin Ardındakiler-Hatıralarım.

 

İyi okumalar...

 

 

 

***

 

Almina Öztürk:

 

İrkilerek kendime geldiğimde titreyen bedenimi zor zapt ediyordum. Aylar sonra bir erkekle ilk kez bu kadar temas etmiştim. Kendi isteğimle ilk defa bir erkeğe sarıldım. Babamdan bile önce...

 

Onun da kendine geldiğini belli eden gözleri,kollarını anında bedenimden çekmesine neden oldu.

 

Boğazını temizleyip başını yere eğdi ve eliyle ensesindeki saçlarını çekiştirdi.

 

Ellerimi önümde birleştirmiş, sarıldığımız o yarım dakikanın,ki evet bir dakika bile sarılmamıştık, utancını iliklerime kadar yaşıyordum. Bu duygulara o kadar hasrettim ki... Ama şimdi böyle yaşamak da istemezdim. Ailemiz, arkadaşlarımız, Kemal amca da buradayken bunları yaşamak kalbimin şiddetle atmasına neden oldu.

 

Hepsi bize şaşkınlıkla bakıyordu. Haklılardı,evet ben ilk önce Zafir'e sonra da babama sarılmayı hayal etmiş planlamıştım. Ama böyle bir anda da sarılmayı hayal etmemiştim. O kadar utanıyordum ki,bize olan yarı şaşkınlık yarı hayal kırıklığı ya da heyecan olan o bakışların etkisiyle nefesim kesildi.

 

Bir mucize beklercesine arkadaşlarımıza baktığımda kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Sonuçta minnet duygularının olduğu arkadaşça bir sarılmaydı. Evet gayet normaldi.

 

Zafir bu bakışlara dayanamamış olacak ki bir dakikanın ardından aldığı derin ve gürültülü nefesi geri vererek konuşmaya başladı.

 

"Gözünüz aydın."

 

Aileme ithafen konuşmasını beklemiyordum çünkü en çok onlardan utanıyordum.

 

"S-sağol Boran'cığım. Sende hoşgeldin." Annem bile o kadar şaşkındı ki kekeledi.

 

"Hoşbuldum." Dediğinde babam ayağa kalkmış kırılmış bakışlarını ilk bana değdirmiş ardından da anneme yemeğe başlayalım demişti.

 

"Annem gelin bir sarılayım." Diyen Mihriban teyzeye ilk önce Zafir ardından da gelen iki asker arkadaşı sarılmıştı.

 

Sabaha karşı döndüğüm için herkes sabahın ilk ışıklarında benim için ayaklanmıştı. Babam eve akşam gelmişti,sabaha karşı da evde değildi. Nedenini bilmiyordum. Bu sebeple annemle ve Tuana'yla bol bol vakit geçirmiş ardından bir şeyler atıştırdıktan sonra da duş almıştım. O sırada gelen Asu, Selin ve Kerem üçlüsü ile bol bol özlem gidermiştik.

 

Her şeye o kadar yabancı kalmıştım ki arkadaşlarımla vakit geçirmenin verdiği mutluluğu, mutfakta yemek yapmayı, hatta uzun süreli konuşmayı unutmuştum. Kerem işleri olduğu için öğlen vakti gitmişti ve biz de kızlarla mutfakta hem muhabbet etmiş hem de akşam yemeği hazırlamıştık.

 

Çok konuştuğum söylenemezdi hatta ve hatta ayların verdiği yalnızlıktan sonra gelen bu kalabalık sesler, farklı düşünceler ve duygusal açıdan tavan yapan hislerim beni fazlasıyla yormuştu. Yoldan gelip uyumadığım için de fazlasıyla bitkin düşünce akşama kadar uyumuştum.

 

Uyandığımda gördüğüm Mihriban teyze beni şaşırdığım bir şekilde özlemle kucaklamıştı. Annemlerle derin bir komşuluk bağı kurmuşlardı ve ben buna sevinmiştim. Mihriban hanım gerçekten birkaç defa görmeme rağmen iyi bir insandı artık kimseye kolay kolay güvenemesem de gördüğüm tedaviler işe yaramış olacak ki kimseye ön yargıyla yaklaşmıyordum ama içimdeki o kuşku gizliden gizliye devam da ediyordu.

 

Sanırım Mihriban teyzeye güvenmemin bir diğer sebebi de Zafir'in annesi olmasıydı.

 

Mihriban teyzenin ardından Kerem gelince masa kurulmaya başlanmıştı o sırada bahçeden giren babam beni gördüğünde büyük bir şaşkınlıkla bana doğru atılmış ama açılan kolları hüsranla iki yanına inmişti. Ama sözüm vardı biliyordum o benim babamdı. Beni bulmak için uğraşıp,gecesini gündüzüne katıp uyumamış beni aramıştı. Bulduğunda ise ondan uzak duran üvey kızına anlayışla yaklaşmış,ona bir ev bile kiralamış, gitmek istememin üzerine de hemen her şeyi ayarlamıştı.

 

Babama cidden minnettardım. Ama beni bulan, çocukları ve aciz bedenimi o nefes kesen derin çukurun içinden çekip çıkaran askerlere olan minnet borcumun altında eziliyordum. Bir de Zafir'in tartıştığımızda söylediği sözler, teşekkür bile etmeyecek kadar nankör olduğumu ima etmesi sanırım kalbimi fazlaca kırmış olacak ki onlara karşı hâlâ kendimi kanıtlama ihtiyacı duyuyordum.

 

Babam askerleri ve Kemal amcayı da davet ettiğinde elim ayağım birbirine girmişti çünkü ben karargâha gitmeyi orada teşekkür etmeyi düşünüyordum. Başka nerede görebilirdim ki onları?

 

Ama babam bana olan kırgın bakışlarıyla onları da davet etmişti. İçimden ertelemem gerektiğini söyleyip durduğum eylemi maalesef erteleyememiştim.

 

Çünkü zaman beni yeterince ertelemiş gibi hissediyor hiçbir anı uzatmak istemiyordum.

 

Elimde tabakla çıktığım mutfak kapısından direkt önümde onları görünce ne tepki vereceğimi bilememiştim ama kendimi de tutamayıp ona sarılmıştım. Evet ondan asla ama asla bana sarılmasını beklemiyordum. Zaten bu sadece arkadaşça bir sarılmaydı çünkü içimde gizliden büyümeye başlayacak olan duyguları bastırmam gerekiyordu. Neticede bir sevgilisi,tek taraflı bir sevgisi, nişanlısı ya da karısı olabilirdi. Tamam parmağında yüzük yoktu ama o bir askerdi şu an da üniformayla gelmişti ve görev başında sanırım takamıyorlardı bu normal geliyordu.

 

Bana sarıldığında daha da şaşırmıştım. Zaten bir erkeğe son üç ayda "kendi isteğimle" en fazla temasım,parmak ucumla avcuna dokunmaktı. O da Alex'ti. Bundan dolayı kalbim öyle hızlı atmıştı ki bütün vücut sistemim sanki birkaç saniyeliğine durmuştu. Zaten sonrasında ikimiz de afallamıştık

 

Özellikle onun sözleri,bir anlam yüklemek istemiyordum. Sadece garip gelmişti.

 

Herkes masaya geçtiğinde en son babam,ben,annem ve Zafir ayakta kaldığımızda bu duruma yani babamın bana kırgın kalmasına izin verecek değildim.

 

"Baba?" Dediğimde eli sandalyesinde kalmıştı gözleri beni bulduğunda ortam bir anda sessizlişti. Sessizlik her zaman bu kadar gerici miydi?

 

Sanki şu anda esip geçen fiyakalı rüzgarın, ağacın ahenkle dans eden saçlarının birçok anlamı vardı.

 

Babam bir şey demeden yüzüme bakmaya devam etti. Biraz öfkeli gibiydi, onların yüzünde farklı duygular görmek ve bunun bana olduğunu bilmek kötü bir şey olsa bile beni mutlu ediyordu.

 

"Bana sarılmayacak mısın?" Dediğimde Zafir başını hızla bana çevirdi. Gözlerinin üzerimdeki o yoğun, sorgulayıcı baskısı eğer onunla göz göze gelirsem beni hipnoz edebilecek güçteydi.

 

Annemi hıçkırığı duyulduğunda Selin ve Asu onu mutfağa götürmüşlerdi. Masadakilere baktığımda Kemal komutan elindeki bıçağı çevirip duruyordu. Mihriban teyze gözlerini peçeteyle siliyor,Kerem ve etrafında kümelenen asker grubu ise dikkatla babama bakıyordu.

 

Tuana eliyle sırtıma destek verircesine temas ediyor beni cesaretlendiriyordu. Ama ben gayet cesur hissediyordum.

 

Babam gözleri dolu dolu kollarını açtığında yetimhaneden sahiplendiği,yıllardır eksiksiz şekilde güzlece ilgilenip büyüttüğü küçük kızı ona sarıldı.

 

"Özür dilerim baba ama önce verilen sözlerin tutulması gerekmez miydi? Bana sen böyle öğrettin."

 

"Ben öğrettim.Minik kızım benim. Tekrar hoşgeldin babacığım. Ben sana başka bir şey de öğretmiştim. Geç gelen her şey..?"

 

"Daha da güzelleşerek gelir." Diye tamamladığımda özlemle yüzümü inceledi. Sonra kollarımızı birbirimizden ayırmamıza neden olan annemin sesini duyduk.

 

"Hadi ama yemekler soğuyacak. Hemen oturun." Dediğinde konuşmalar tekrar başlamış kahkahalar birbirine karışmıştı. Babamın yanına oturduğumda diğer yanımda da annem vardı. Karşımda oturuna Mihriban teyzenin yanında Zafir, onun yanında Kerem ve karşılarında yeni tanıştığım ama bizi kurtarmaya gelen timlerin olduğu askerlerden birileri olduklarını bildiğim Salih ve Fatih vardı.

 

Mihriban teyzenin diğer yanında Asu,Selin sıralanmış solumdaki annemin yanında Tuana vardı. Kemal amca da sağımda duran babamın yanında oturuyordu.

 

Babamın bir eli daima sırtımdayken annemin eli bacağımda duran elimdeydi. Arada bana dönüyorlar sanki burada olup olmadığımı kontrol ediyorlardı.

 

Bakışlarım arada Zafir'i buluyordu. Kimi zaman bana veya aileme bakarken kimi zaman arkadaşlarıyla ve babamla sohbet ederken yakalıyordum onu.

 

Bir iki defa göz göze gelmiştik.

 

Fatih ve Salih'i de sevmiştim.

 

"Ellerinize sağlık yemekler vallahi dehşet güzel olmuş." Diyen Fatih'e annem gururla baktı. "Afiyet olsun. Hepsini kızlarım yaptı daha tatlı var hemen getirelim mi onu da yoksa çayla birlikte mi yersiniz?"

 

"Çayla yeriz Zerrin Hanım." Salih'in bunu demesi üzerine zaten bitmiş yemeğe son vermiştik. Herkes dönüp ellerinize sağlık derken Zafir'e bakmıştım o ise sadece kızlara bakarak bunu demişti. Bu durum kaşlarımın çatılmasına neden olduğunda boğazımı temizleyip kendime geldim. Bana ne oluyorsa?

 

Saçma sapan şeyler düşünmemeliyim.

 

Erkeklerin de masayı toplamamıza yardım etmeleri,hatta mutfağa kadar taşımaları çok hoş bir davranıştı.

 

Biz ataerkil bir toplum olduğumuz için bir erkek, çocuğunu parka götürse bile imrenerek bakıyor örnek bir davranış olduğu için alkışlıyorduk. Oysaki bu normal olan, olması gerekli vir davranıştı. Tabii ki bu sadece bir örnekti. Ama ben de dahil olmak üzere toplumumuzdaki çoğu insan onların şu an yaptığı hareketi alkışlayabilirdik.

 

Çok hoş bir davranıştı.

 

Makineye bulaşıkları dizip çalıştırdım. Kızlar da çayı demlemişlerdi. Babam ve Kemal amca bahçede tavla oynuyordu. Kerem,Zafir ve arkadaşlarıyla oldukça iyi anlaşmış babamlardan uzak bir köşede sohbet ediyorlardı. Annem ve Mihriban teyze de başka bir köşedeydi.

 

"Kız Asu,Boran hariç birini beğen de seni de evlendirelim. Yoksa kendini beğenmiş teyzemin dilinden kurtulamayacaksın. Hayır kadın her ne kadar teyzem olsa da hatta çok elit bir şekilde yetişmiş olsa da neden sürekli kızını evlendirmek isyer anlamıyorum." Diye yükselen Selin'e kulak kesildim.

 

Boran hariç?

 

Evet Asu'nun annesi biraz geri düşünceli biriydi. Asu okumuş bir insandı şu an da bir şirkette yönetim kısmında çalışıyordu. Ailesinden ayrı bir evi vardı ve yalnız olmaktan mutlu olan bir kadındı. Asu'yu cidden çok seviyordum. Annesi ise sürekli onun evde kaldığı ile ilgili komik olduğunu sandığı altında ciddi anlamlar yatan imalar yapardı ve hepimiz içten içe kızardık.

 

Asu da bu durumdan muzdaripti.

 

"Senin içine annem mi kaçtı? Kızım ben evlenmek is-te-mi-yo-rum. Sanki bilmiyorsun Selin. Annem cidden illahlah ettirdi bu konuda,bari sen yapma."

 

Tuana'yla ikimiz tatlıları tabaklara koyarken sohbete dahil olmayıp dinliyorduk.

 

"Şaka yapıyorum tatlım. Ne kadar da alıngansın."

 

Kahkaha attıktan sonra zar zor konuştu. "Nasıl şimdi bence tam teyzem oldum." Diyen Selin ile biz de kıkırdadık.

 

"Selin,uğraşma kızla. Ayrıca neden Boran hariç dedin?" Dedim nedenini az çok tahmin ediyordum.

 

"Of Almina sence neden? Bir düşün bakalım. Kızım dehşet yakışıyorsunuz. Sarıldığınızda, ki bunu ayrıca konuşacağız, ortama dev bir enerji kütlesi düştü. Atomlar parçalandı, göktaşları oradan oraya geçti yıldızlar kaydı bir şey oldu. Anlatabildim mi? O yüzden Boran hariç."

 

Derin bir nefes alıp verdim o hızlı hızlı konuştukça benim canım daralmıştı.

 

"Saçma sapan şeyler düşünmeyin ve kurmayın lütfen. Öylesine bir sarılmaydı, teşekkür amaçlı yani. Hem adamın belki sevgilisi var,belki sevdiği... Hayal ettiğiniz gibi bir şey olmayacak. İstemiyorum."

 

Gerçeği mi söyledim doğruyu mu bilmiyorum ama üçü birden aynı anda göz devirdiğinde bana inanmadıkları aşikârdı. Kesin öyledir der gibi başını sallayan Selin'e mevzu kapansın diye soru sordum.

 

"Beni boşver de sizin düğün kesinleşmedi mi hâlâ?" Dedim. Normalde geçen yaz evleneceklerdi ama tartışmalar ve hâlâ nişanlı olsalar da görüşmemişlerdi. Tabii ki bu kısa bir süreydi bize göre ama o bir ay boyunca Selin'in ağlamaları hepimizi yıpratmış ve üzmüştü. Ama sonra barıştılar ve kaldıkları yerden devam ettiler.

 

"Ay hiç sorma. Bu yaz olucak vallahi şurada iki buçuk ay gibi bir süre var ama heyecandan bayılacağım."

 

"E sen şimdiden böyleysen düğün günü ooo. Bir de bayıl istersen Feriha! Kalk bir gören olucak." Tuana'nın kalınlaştırmaya çalıştığı hatta elini beline koyup gözlerini kısarak yapmaya çalıştığı Emir Sarrafoğlu taklidi hepimizi yine güldürdü.

 

Annem mutfağa gelmiş misafirler bekliyor diye bir tur hafif kızmış ve gitmişti. Üç çeşit tatlı yapmıştım. O yüzden hepsinden herkesin tabağına koymuştuk.

 

Asu ile Selin çay servisini yaparken,Tuana'yla biz de tatlı tabaklarını dağıttık. Az önce ayrı ayrı yerde olan herkes tekrar masanın etrafında toplanmışlardı.

 

Biz de yerlerimize geçtiğimizde herkes önündeki üç çeşit tatlıya garip garip bakıyordu ki normal tatlılardı öyle olağanüstü bir şey yapmamıştım. Evet hepsi Kanada'ya özgü tatlılardandı ama işte bir tane turta vardı mini tartlardan vardı bir de bizim buradaki mozaik pastaya benzeyen bir tatlı vardı o kadar.

 

Sadece hepsinin adı yabancıydı bir de farklı teknikler ve tatlar kullanıldığı için oraya özgü kılmışlardı.

 

Kanada'nın en meşhur tatlısı Maple Taffy'di. Akçaağaç şurubu önce kaynatılıyor ve daha sonra dolap yerine kar üzerine dökülerek burada sertleştiriliyor. Daha sonra çubuklara sarılıp yine kar üzerinde dondurulup servis ediliyordu.

 

Ama bu mevsimde kar bulmak maalesef imkansızdı. Akağaç şurubunu da oradan alıp getirmiştim. Tabi burada da vardır diye düşünüyordum.

 

"Bunlar ne?" Diye sanki bomba inceler gibi tatlı inceleyen Salih'e gülümsedim.

 

Evet o bir bomba imha uzamanıydı.

 

"Şimdi o baktığın turta ama adı Saskatoon Berry Pie, meyve açısından zengin icinde yaban mersini,frambuaz,böğürtlen,vişne var. Ve oldukça şekerli bir tatlı.Diğer minik olan tarta Butter Tarts diyorlar tereyağdan yapılıyor ve akağaç şurubuyla tatlandırılıyor. Bizim buradaki mozaik pastaya benzeyen de Nanaimo Bars,en alt tabakasındaki kekimsi yapı çikolata ve cevizden oluşuyor, ortası şekerli muhallebi ve üzerinde çikolata sosu var."

 

Bunları zevkle ve heyecanla anlatmaya kendimi o kadar kaptırmıştım ki eski Almina gibi hissetmiştim. Başımı kaldırdığımda herkes bana garip garip bakıyordu. Solumdaki Tuana ve Selin kıkırdıyorlardı. Askerler garip garip bana ve tatlılara bakarken,annem ve babam normal şekilde, Mihriban teyze de hayran hayran bakıyordu.

 

"Yani?" Diyen Fatih'e dönüp.

 

"Öyle sıradan tatlı işte." Dedim.

 

Çok utanıyordum.

 

Nasıl kendimi böyle kaptırmıştım, tamam bilgi vermiştim evet ama ne bileyim geldiğimden beri ilk defa bu kadar uzun konuşmuştum. Herkes de bana bakınca dehşet utanmıştım.

 

"Tatlılar Kanada'ya özgü diye biliyorum yanlış mıyım?" Zafir'in konuşması beklediğim şeyler arasında yoktu.

 

Ya gerçekten biliyordu ya da tahmin etmişti bilmiyorum ama bu konuda bir fikir belirtmesi ya da ciddiye alması mı desem ne desem bilemedim beni sevindirmişti.

 

"Hayır doğru. Sen nereden biliyorsun?"

 

"Dünya mutfağına ilgim var." Dediğinde kaşlarım havalandı. Gülümsedim.

 

"ABİ BU DEHŞET BİR ŞEY! BÖYLE SANKİ GÖREVDEN DÖNMÜŞSÜN GİBİ, EVLENDİĞİN GÜNÜN SABAHINA SICAK KAHVALTI YAPMIŞSIN GİBİ." diye aniden bağıran Fatih aklımı almıştı ki olduğum yerde sıçradım. Fatih elindeki çatalla ayaklanmış sanki divan toplantısındaki padişah gibi bize bakıyordu. Elindeki çatalı bir kılıç gibi havaya kaldırdığı için öyle söylemiştim.

 

Salih öksürüğe boğulurken su vermek için ayaklanmıştım ama Zafir eliyle bana kalkma der gibi işaret yaptığında geri oturdum. Neden böyle yaptığına anlam verememiştim.

 

Salih'in öksürüğü durulduğunda Fatih sakinleşip geri oturmuş "Pardon, ben bazen fazla yükseliyorum da." Demiş umursamazca tatlı yemeye devam etmişti.

 

Kemal amca başını iki yana sallarken Zafir dik dik Fatih'e bakıyordu. Onda bir psikolojik baskı kurmaya ve ona baktığını hissettirmeye çalışmıştı. Fatih bunu hissetmiş ve gözlerini Zafir'e kitlemişti. Zafir'in tek bir bakışıyla Fatih yutkunmuş ve tatlısına dönmüştü.

 

"Boran!" Diyen Kemal amcanın sesi ortamda yayıldı.

 

Ki herkes muhabbetine geri dönmüştü.

 

"Emredin komutanım." Farkediyordum ki az ve öz konuşan bu adamın ses tonu oldukça kalındı. Ama aynı zamanda da yumuşak. Değişik ama oldukça etkileyici bir ses tonu vardı.

 

"O bakışın ne anlama geldiğini biliyorum ve izin vermiyorum. Çocuğu rahat bırak." Dediğinde Zafir,Fatih'e bakmış komutanına dönmüştü. "Emredersiniz komutanım."

 

Ne olduğunu anlamasam da pek bir şey demedim.

 

"Almina'cığım, nasıldı Kanada? İyi geçti mi senin için?" Mihriban teyzenin sorusu olduğum yerde dikleşmeme neden oldu. Elimdeki çatalı bırakıp yutkundum. Yemekte bu konu hiç açılmamış sıradan şeyler,hayat pahalılığı,askeri zorluklar falan konuşulmuştu. Şimdi konunun bana gelmesi biraz gerilmeme neden oldu.

 

İyi geçmiş miydi?

 

Hayır ama aynı zamanda evet.

 

"Yani,ilk başta hiç de iyi geçtiğini söyleyemem Mihriban teyze ama sonrası iyiydi yani en azından daha katlanılırdı. Sadece son zamanlar çok zordu."

 

"Aa yoksa bir şey mi oldu çocuğum?" Dediğinde çayımdan bir yudum alıp başımı iki yana salladım.

 

"Hayır ama bilincim yerinde olduğu için oradaki seslere, olaylara katlanmak iyileşme aşamasında olduğumdan bana ağır geldi. Yoksa normalde stajımı orada yapmıştım ve bu kadar ağır gelmemişti. Ama şimdi iyiyim zaten hastaneden ben normalde dört gün önce çıktım sadece biraz kendimi dinlemek istedim şimdi de buradayım." Diyip gülümsedim.

 

Çaydan bir yudum daha aldığımda midemi bastırmaya çalışıyordum.

 

"Anladım canım çok iyi yapmışsın. Allah bir daha göstermesin. Ama iyisin çok şükür güzel gördüm seni." Dediğinde teşekkür edip gülümsedim.

 

"Sen dört gün önce mi çıktın? Neden bizi aramadın?!" Diye soran anneme ifadesizce baktım.

 

"Kendimi toparlamak istedim. Zaten iki günü yolda geçirdim nerdeyse. İki üç gün kafa dinlemek normal bence anne." Dediğimde bir şey demedi.

 

"İyi yapmışsın canım." Dedi sonradan. Muhabbet ilerlerken bir şeyler konuşuyorduk. Anneme tatlı tarifi anlatıyordum.Annem de gülümseyerek bana bakarken midemin fokurdamasıyla hızla sandalyeden kalktım ve içeriye koştum. Arkamdan seslendiklerini duysam da bir şey diyemedim çünkü ağzımı açtığım anda kusacağımı biliyordum ki öyle de oldu.

 

Banyoya girip kapıyı kilitlemiştim. Ardından içimde ne var ne yoksa çıkarmıştım.Bunun olacağını biliyordum. O yüzden çok telaş yapmadım ama kapıya vurulan yumruklar kalbimin hızlı atışlarına rakip gibiydi.

 

"Almina! Almina iyi misin?" Annemdi.

 

"Almina,ne oldu?" Diyen de Tuana'ydı.

 

Yediğim her şeyi çıkardığımda sifonu çektim zar zor ayağa kalkarak ağzımı gargarayla çalkalamıştım. Bedenim beni daha fazla taşıyamazken yere çöktüm. Dışarıdan gelen sesler boğuk boğuktu ama kargaşayı hisediyordum. Kimseyi endişelendirmek istememiştim. Ardından kilitlediğim kapıya ulaşmaya çalıştım ama bir anda açıldığında elim havada kaldı. Nasıl açtıklarını bilmiyordum ama içeriye ilk Zafir girmişti. Beni yerde öyle görünce ne yapacağını bilemez gibi öne bir adım attı ama babamlar önce atıldı.

 

"Kızım ne oldu?"

 

Kollarımdan destekleyen Kerem ve babam sayesinde banyodan çıktım ve salondaki koltuğa oturtuldum.

 

"İyiyim sorun yok tamam." Dediğimde herkes etrafımda toplanmıştı. Tuana bileklerime kolonya sürmüş ovalıyordu.

 

Mihriban teyze ve annem ayakta tedirginlikle bana bakıyordu.

 

"Anneciğim yediğin bir şey mi dokundu? Neden kustun?" Diye anneme baygın bakışlarla bakıyordum.

 

Üzerime bir ağırlık çökmüştü. Uykum gelmişti.

 

"İyiyim. Sadece bugün çok yemek yedim ondan." Dediğimde Mihriban teyze atıldı.

"Çocuğum kuş kadar şey yedin. Nasıl çok yedin?"

 

"Evet Almina oldukça az yedin. Belki de ondan olmuştur."

 

"Az yedin Almina atma."

 

İlk Asu'yu sonra da Selin'i bulmuştu gözlerim.

 

"Hayır çok yediğim için oldu eminim." Dediğimde olduğum yerden biraz daha doğruldum.

 

"İyisin değil mi kızım?" Diyen Kemal amcaya "İyiyim merak etmeyin. Lütfen rahatınıza bakın. Böyle sizi de huzursuz ettim." Dedim.

 

"Yok öyle şey mi olur sen iyi ol lütfen." Dedi Fatih ki buna baya şaşırdım. Ne bileyim beklemiyordum.

 

Sadece gülümsedim. Büyükler iyi olduğumu görünce bahçeye geri döndüler, Fatih ve Salih de çıkmıştı.

 

Selin,Kerem'e sarılmış halde bana bakıyordu.

 

Asu da tekli koltuktaydı.

 

Tuana bir yanımda otururken. Zafir de ortadaki küçük pufa oturmuştu.

 

"İyisin değil mi?" Diye soran Tuana'ya baktım.

 

"İyiyim." Dedim uzatarak.

 

"Almina yani biliyorum yani şimdi belki kızacaksın. Beni yanlış anlama hani sana güveniyoruz yani iyileşt-"

 

"Ne demek istiyorsun Selin. Kızmam ben tanımıyor musun beni, açıkça söyle lütfen." Diye kestim onu çünkü cümleleri toparlayamıyordu.

 

"En son tedavi olmaya gitmeden önce yaptığın şey. Mide bulantıları... Kendine zarar vermeye çalışman... Of saçmalıyorum." Dedi kıvranarak.

 

Kızmayacağım dememe rağmen sinirlendim ama ona bunu yansıtmadım. Böyle düşünmekte haklıydı.

 

"Ben oraya iyileşmek için gittim Selin. Kendimi öldürmeye teşebbüs ettiğimde de kendimde değildim çünkü o şerefsizler az miktarda da olsa vücuduma uyuşturucu girmesine neden olmuşlardı. Başlangıçta da olsam bedenim istiyordu sadece çok ağır şekilde değildi ama bir süre sonra bilincimi yitirmeye başladım. Bu en çok sabah uyandığımda ya da uyumadan önce oluyordu. Elimde değildi ve ben kendimde değildim. Bir hata yaptığımı zaten kendime geldiğimde..."

 

Zafir'e baktım. Çünkü o gün onun yanındaydım onun yanında hatamı farkettim.

 

"Farkettim ve hemen hastaneye gittik. Ben iyileştim Selin. Evet güvensizliğinizi anlıyorum çünkü bugün lavoboya gitsem bile peşimdeydiniz. Her şeyin farkındayım ama gerçekten iyiyim. Belgeli bir şekilde. Bu az önceki durum..." Dedim duraksayıp başımı öne eğdim ve sonra derin bir nefes alarak devam ettim.

 

Hepsi beni dinliyordu. Selin'in gözleri çoktan dolmuştu. Kerem de ona sıkı sıkı sarılmıştı. Tuana elimi tutuyor destek oluyordu ve Asu'nun buruk gülümsemesi yüzündeydi benimle gurur duyuyormuş gibi bakıyordu. Zafir'in delici bakışlarını söylemek bile istemiyordum.

 

"Yani farketmişsinizdir oldukça kilo verdim. Gerek oradaki ilaçlardan gerek vücudumdaki kurtulmam gereken zehirli maddeden. Evet kurtulmam kolay oldu çünkü dedim ya çok düşük dozda vermişler. Belki tedavi olmasam çok daha kötü olurmuş çünkü uzun süreli bir maddeymiş. Uzun vadede can yakıyormuş."

 

"Her neyse bu durumda olmamın sebebi bunlar değil gerçekten."

 

O kadar uzun konuşmutum ki ben bile yorulmuştum ama onlar beni dinlemekten hiç de yorulmuş gibi değillerdi.

 

Tuana omzuma minik bir öpücük kondurup başını omzuma koydu ve sarıldı. Asu uzaktan öpücük attığında kocaman gülümsedim.

 

Selin koşarak sarıldı ve Kerem de yanımıza gelip saçlarımı karıştırdı.

 

"Ya bozma oğlum!" Dediğimde güldüler.

 

"Sus bücür." Dediğinde de ben güldüm.

 

Abi kardeş gibiydik.

 

Zafir düşüncelere dalmış gibi hiçbir tepki vermiyor dümdüz ifadesini korumayı başarıyordu. Normaldi, o bir askerdi. Boş bulunmaz,her an tetikte gezerdi. Duygularını değil ama mimiklerini yönetebiliyordu. En azından ben öyle düşünüyordum.

 

Diğerlerinin çıktığını farkettim ama yüzüne bakamıyordum o da bana bakmayı bırakmadı.Hissediyordum.

 

"Sence de konuşmamız gerekmiyor mu?" Dedi sessizliği bölerek.

 

Başımı ona çevirdim evet konuşmamız gerekiyordu. Derin bir nefes verdim.

 

"Konuşalım." Dedim kısık sesle.

 

"O mektup... Dediğini yaptım,askerlere teşekkürünü ilettim ama daha fazlası değil senin kim olduğunu bilmiyorlar. Endişelenme."

 

Mutlulukla gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim." Dedim.

 

Başını iki yana salladı.

 

"Bu teşekkür olayına fazla takılıyorsun. Bana sürekli teşekkür etmene gerek olduğunu düşünmüyorum,sana yardımcı olmak benim için bir onur.Ayrıca bana yazdığın mektupta aileninkini de bana gönderdiğin ve vermemi istediğin yazıyor. Ama o mektup nizamiyeye hiç gelmedi. Akşamına öğreniyorum ki ailene mektup ulaşmış hatta okumuşlar bile."

 

Evet bunu bende biliyordum bu sabah söylemişlerdi. Angelina beni yanlış anlayıp bir mektubu karargâha diğerini ise kirada kaldığım eski eve yollamış. Sonra o evin sahipleri de kargodan almış ve yeni ikametgaha göre oturduğumuz yeri sorgulatıp bulmuşlar ve aileme kargoyu teslim etmişler.

 

"Evet haberim var yani sana ulaşmadığından. Oradaki doktorum sana olan mektubu doğru adrese göndermiş ama diğerini eski evime yollamış oranın da ev sahipleri sabah postayı görür görmez ikametgâh sorgulatmışlar ve buraya getirmişler. İyi insanlarmış. Sorun yok yani."

 

"İyi,o zaman. Sorun yok." Kızmış gibi bir hâli vardi ama anlamamıştım.

 

"Neden yalan söyledin?" Dediğinde kaşlarım çatıldı.

 

"Ne?" Diye refleksle soru sözcüğü ağzımdan kaçtı.

 

"Ne yalanı söylemişim ben?!"

 

"İyiyim dedin. Sadece son zamanlarda kötüydüm dedin. Annem de dahil ailene yalan söylediğinin farkındasın değil mi?"

 

Neden buna kızıyordu? Ya da bana öyle geliyordu? Bu benim hayatımdı ve hislerimi bilemezdi belki gerçekten iyiydim belki de söylemek istemiyordum.

 

"Tabii ki farkındayım zaten yalan da değil şu an iyiyim. Orayı onlara anlatamam tamam mı? Bana acımlarını ya da o gözle bakmalarını asla istemiyorum. Bu sana niye problem oldu ben onu anlamadım?"

 

"Bana problem olduğu falan yok. Sadece ailende şu an sana karşı güven sorunları var. Arkadaşların bile en ufak bir olayda her şeyden şüpheleniyor çünkü sen kendi hislerini yansıtmıyorsun. Kendi hislerini yansıtman gerekmez mi?" Aniden ayağa kalkıp konuşmaya başladım ve o da ayaklandı.

 

"Haklısın gerekirdi ama ne yapayım isterdin? Odama kapanıp ağlayayım mı çünkü ağlanacak halime gülüyorum. Ya da orada yaşadıklarımı herkese mi anlatmalıyım. Ne duymak istersin herkese şunu mu haykırmalıyım?! İlk bir ay bana ulaşamadınız çünkü ilaçlarla uyutuluyordum uyandığım kısıtlı sürelerde tedaviyi red ediyordum. Serumla beslendiğim için yeme bozukluğum oluşmuş bunu sonradan farkettik ki aslında dağda geçirdiğim süre boyunca hiçbir şey yemediğim için midem küçülmüş ve serum bile ağır geliyormuş!"

 

"Başka ne duymak istersin?! İkinci ayda her gece koridorda yattığımı çünkü yalnızlıktan korktuğumu benden kat ve kat hasta insanlardan medet umduğumu falan mı duymak istiyorsun?! Bahçede o buz gibi havada elbiseyle oturduğumu her gece Allah'a sizi koruması için dua ettiğimi ama kendim için hiçbir şey dilemediğimi mi bilmek istiyorsun?!"

 

"Sen sor ben cevap vereyim hadi!" Sesimin şiddeti onun lakabıyla yarışırdı.

 

"Bağırmayı bırak, kulaklarım iyi işitiyor." Dedi.

 

"Bak,bana olan öfkeni anlıyorum zamanında üzerine geldiğimi de biliyorum bunun için de özür dilerim ama bunun bir nedeni var ve sana açıklayamam. Seni anlamaya çalışıyorum ama gerçekten sabrımı zorluyorsun. Bana minnet duyman, teşekkür etmen ya da yardım istemende hiçbir sorun yok. Sizden gelecek her şey başım gözüm üstüne ama seni düşünen insanları yıpratmayı bırak,hem kendini hem insanları yoruyorsun. Sürekli senin için endişeliler farkında değil misin? Almina,zorlamak istemiyorum. Zorunda olmadığım halde... Kırıcı olmamaya çalışıyorum ama hislerini mektupta döktüğün gibi gerçek hayatta da anlatman gerekiyor. Çünkü kimse müneccim değil, senin hislerini tahmin edebilirler ama anlayamazlar. Anladın mı kız çocuğu?"

 

Ne demeye çalışıyordu? Konu bir anda nasıl buraya gelmişti? Benim inadıma o çok sakindi ve alttan alarak konuşuyordu ama ben öyle anlamak istemiyordum işte.

 

"Sadece anlattım. O an duygusal bir boşluktaydım içimden öyle geldi mektupta anlattım,istersem şimdi gider herkesle de konuşurum. Sen çok yanlış anlamışsın beni. Aileme anlatacağımı anlatıyorum ben,sen merak etme. Aile ilişkilerime de karışma. Madem zorunluluk o zaman buraya da gelmeseydin. Şu an bu konuşmayı da yapmasaydık. Sanki mektupta yazdım diye beni kurtardın mı hayır."

 

"Emin misin? Normalde iki hafta çıkacakken neden bir anda çıktığından haberin var mı? Kim çıkardı seni o doktorun mu? Seni oradan ben çıkardım bunu.sana söyledim mi hayır,şimdi öğrendin o kadar böyle bir konuşma yapmasaydık asla da bilmezdin. Sikmişim zorunluluğu, ne zorunlulukmuş arkadaş? Şeytan diyor söyle gitsin..." Sustu gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı ve sonra tekradan bana bakıp konuştu

 

" Al o zaman bu da zorunluluktu. Albay emretmeseydi buraya da gelmezdim."

 

Benim erken çıkmamı da mı o sağlamıştı? Ama bana Angelina "Her şeyi hallettim bugün çıkıyorsun. İki hafta daha gözetimde kalmana gerek yok,"demişti. Neden söylememişti peki düzgün bir dille ifade edemiyor muydu? Keşke ondan böyle şeyler istemeseydim. Keşke saçma bir duygusallıkla o mektubu ona yazmasaydım. Eline koz vermeseydim. Beni anlar saçmalığına nasıl da düşmüştüm? Aptalın önde gideniydim. Beni yanlış yönlendiren içimdeki bu saçma his yüzünden karşısında ezilip büzülüyordum. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum ama kalbim acımıştı. Gerçekten o kadar canım acımıştı ki ne yapacağımı bilemedim. Yanılmıştım hemde ilk günden. İlk ona sarılmama değmeyecek biriydi. Oysa o an söyledikleri falan ne bileyim en azından kendimi değerli hissetmiştim.

 

İçimde ona karşı hayranlık vardı evet ama bu diğer askerlere de böyleydi.

 

Zafir'den hoşlanmıyordum. Onu sevmiyordum. Tamam yakışıklıydı boylu bosluydu tamam askerdi tamam yani iyi biriydi ama bana değildi işte. Ben öyle sanmıştım ama değildi. Olsa bile bilmiyordum şu an daha yeni toparlıyorken ne kendime ne karşımdakine haksızlık edemezdim. Zaten onun böyle bir düşüncesi olmadığını çok net anlamıştım içimdeki bu saçma hissi sonlandırmalıydım.

 

Peki ilerisi?

 

Ona karşı içimde çözemediğim bir his vardı evet.

 

Minnettarlık ya da mahcupluk değildi işte. Ne olduğunu bilmiyordum.

 

Onu az görmeme rağmen,gitmeme rağmen sanki bir şey bağlıydı birbirimize. Ve ben bundan hoşlanmamıştım. Şu an kendimi çok rahatsız hissediyordum. Ona duyduğum güven beni bu hâle getirmişti galiba.

 

"Anladım. Ben bilmiyordum ne diyeyim ki? Kurtarmasaydın o zaman. Üç ay kalan birine iki hafta koymazdı sana teşekkür edesim hiç yok bir iyilik yapmışsın tamam ama bununla beni ezmene gerek yoktu. Yine de geldiğin için ve yaptıkların için sağ ol şimdi gidebilirsin. Komutanın seni gelmek için zorlamış kalman için değil diye düşünüyorum. Kapının yerini biliyorsun bir daha da gelmezsin görüşmeyiz sende bu kız çocuğuyla muhatap olmak zorunda kalmazsın."

 

Öylece bana baktığında sustum sonra onun kısık sesini duydum. Yüzündeki değişik ifadeyi gördüm.

 

"Bugün gelemezdim."

 

Arkamı dönüp çıktığımda bana baktığını biliyordum ama umrumda değildi sonuçta bende onun umrunda değildim.

 

Bahçeye çıktığımda herkes tekrar bir sohbetin içine dalmıştı ailemin ve arkadaşlarımın yüzündeki huzur ve mutluluk tebessüm etmeme neden oldu. Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki bedenim beni ayakta zor taşıyordu o yüzden kapıya yaslandım.

 

"Almina? Kızım gelsene böyle." Diyen Kemal amcanın yanına gidip oturdum. Elini omzuma koyduğunda anında gerildim. Nefes alışverişlerim hızlandı,kontrol etmeye çalıştım ama pek başaramadım sanırım Kemal amca anlamıştı ki elini omzumdan çekti.

 

Onlar sohbet ederken ben sadece masayı izliyordum. Zafir karşımda oturuyor sigara içip sessizce ortamda dönen konuyu dinliyordu ama ona bakamıyordum. İçimde gereksiz bir kırgınlık vardı.

 

Nedenini inanın bilmiyordum. Hislerim de aklım da aşırı karışıktı.

 

Sonra Zafir'in sesini duydum. Sigarasını küllüğe bastırıyordu.

 

"Ben artık izninizi istesem?" Dedi babama bakarak. Ben tekrar masaya döndüğümde babam sandalyesini geri çekmiş "İzin senin evladım o nasıl soru?" Demişti.

 

Kemal komutan artık biz de kalkalım dediğinde hepsi ayaklandı en son bende ayağa kalktığımda kapıya doğru ilerlemiştik. Üzerimde sıkı sıkı sarıldığım şal üşümemi engellemiyordu.

 

"Almina,sen benim kayıp kardeşimin kızısın seni bir tesadüf üzerine bulmak benim için hem zor hem de mutluluk vericiydi. İyi bir şekilde tanışmadık ama kader yazmış ya karşılaştık. Belki de babanla annen böyle olmasını istemiştir. Kim bilir? İyileşmene çok sevindim ailen yaşasaydı seninle gurur duyardı. Kendine çok iyi bak olur mu? Her hafta karargâha uğra. Boşlama, beni de babandan bir hatıra say tamam mı kızım?" Dediğinde gözlerim dolmuştu. Zorlukla yutkundum.

 

Kollarını açtığında tereddüt eden ellerim babama sarılıyormuşum gibi hevesle onu buldu. Ve Kemal amcaya sarıldım.

 

"Tabii ki gelirim siz de gelin lütfen,hem askerleriniz hem de size her zaman kapımız açık. Size teşekkür edemeyecek kadar minnettarım. Bir teşekkür çok basit kalır ama elimden başka bir şey gelmiyor Kemal amca. Hem askerlerinize hem de size çok teşekkür ederim. Eminim ki ailem şu an bizi mutlu bir şekilde izliyordur."

 

Kemal amcayı hiç tanımasam da ben çocukken adı hep evin içinde geçerdi. O yüzden isim olarak biliyordum. Bu tanışma dediği gibi kader yazısıydı. Ailemin sevdiği ve saydığı adam sayesinde hayatım kurtulmuştu.

 

Kollarını benden ayırdığında hâlâ temas halindeydik.

 

"Ne teşekkürü? Kızarım ama. Bu bizim görevimiz. Sakın saçma sapan şeyler düşünme ayrıca çekinmeden de çıkıp çıkıp gel. Tarık 'a numaramı verdim. Ondan alırsın tamam mı?"

 

Gülümseyip başımı olumlu anlamda salladım. O babamın anlattığı gibi iyi bir kahramandı.

 

"Size de çok teşekkür ederim. Her şey için,gelerek beni mutlu ettiniz. Lütfen çekincemi maruz görün." Dedim uzaktan gülümsemeyle.

 

"Biz de çok memnun olduk Almina. Ayrıca hiç çekinme sende bizim kardeşimizsin artık." Dedi Salih.

 

"Aynen öyle bu arada karargâha bizi ziyarete mutlaka gel. Bir de gelirken bu tatlılardan yaparsan oohh değme keyfime en birinci kız kardeşim sen olursun." Fatih'in bu dediğine hemen hemen herkes güldü. Zafir hariç o elinde sigarasıyla başını geriye atmış gökyüzünü izliyordu.

 

"Tabii ki getiririm hiç sorun değil." Dedim. Mihriban teyze yanaklarımdan öpmüş karşı eve geçmişti. Askerlerimizi de uğurladığımızda Boran da arabasına biniyordu. Kerem'in seslenmesiyle Boran duraksadı.

 

"Boran!"

 

"Efendim kardeşim?" Dediğinde samimiyetlerina kaşlarım havalandı adam bir tek bana tersti heralde.

 

"Kaan,sen,ben bir gün buluşalım." Dediğinde kaşlarımı çattım. Kaan? Kerem'in arkadaşı olan Kaan mıydı? O ne alakaydı?

 

Tuana öksürük krizine girdiğinde elimle sırtına vurdum.

 

Tuana,Kaan'dan hoşlanıyordu. Onlar çok sık karşılaşırlardı ama benim Kaan'la bir iki kere konuşmuşluğum vardı. Kaan da bir askerdi ve Kerem'le liseden çok yakın arkadaşlardı,arada bir buluşur grupça eğlenirdik. En son Doğu'ya tayini çıkmıştı ve Tuana onu bir daha görememişti. Hangi ilde olduğunu bile bilmiyorduk ama Tuana onu hâlâ seviyordu. Sosyal medyadan falan takip ediyordu.

 

"Ayarlarız onu. Şu an görevde zaten,time geri dönsün sıkıntı yok." Dediğinde yutkundum. Tuana'yla birbirimize baktığımızda Boran konuşmaya devam etti.

 

"İyi akşamlar hepinize,her şey için tekrar sağolun." Dedi.

 

Babam ona cevap veriyordu ama kulaklarım Tuana'daydı.

 

"Almina? Duyduğumu duydun değil mi?"

 

"Duydum. İmkansız gibi değil mi? Ben hiçbir şey anlamadım Kaan, Boran'ın timinde miymiş?" Dedim.

 

"Ben de yeni öğrendim." Diyen Selin'e baktık.

 

Asu şaşkınlıkla dudak bükmüş bize bakıyordu.

 

Annemle babam bize iyi geceler diyerek içeri geçtiler.

 

Tuana, Kerem'e dönmüştü.

 

"Kerem,Kaan Mardin'de miydi?" Dedi.

 

"Evet. Hatta Boran'ın timindeymiş. Bende öğreneli bir ay falan oldu. Boran'la iletişim halindeydik. Gruptan falan." Dediğinde kaşlarım havalandı.

 

"Bizde diyoruz Kerem hemen nasıl bu kadar iyi anlaştı?" Asu bunu dediğinde masaya oturuyorduk.

 

"Niye anlaşamaz mıydım?"

 

"Aşkım sanki seni bilmiyoruz. Sen Kaan'dan başka kimseyle bu kadar gülerek sohbet etmezsin. Ondan şaşırdık."

 

"Doğru sevgilim haklısın. Ama cidden çok kafa adamlar. Hepsi harbi adam. Kaan tanıştırdı. Boran'ı zaten tanıyordum da Almina'dan dolayı. Onun o olduğunu anlayınca bende baya şaşırdım. Bizim Kaan meğerse iki yıldır onun timindeymiş."

 

"İyi iyi sevindim. Kaan'ı da özledik görüşmek iyi olur." Dedi Selin.

 

"Sanki kader ağlarını bilerek örmüş gibi. Hepinizin tanışması çok hoş bende sevindim. Kaan'la görüşmeyeli oldu baya." Dedi Asu da. Haklıydı,kader bir şekilde tesadüflerle bizi daha da birbirimize bağlıyordu.

 

Tuana hâlâ suskundu.

 

Bu şaşırtıcı olay her şeyin tuzu biberi olmuştu.

 

Tuana'yla ikimiz birbirimize baktığımızda Kerem'in sesini tekrar duyduk.

 

"Kaan yarın sitedeki kafede buluşalım diyor. Gelmek ister misiniz? O da burada oturuyormuş." Dediğinde kızlarla birbirimize baktık. Tuana ağlamamak için zor duruyordu.

 

"Olur gideriz." Dedim çünkü bana bu kadar yardımı dokunan kardeşim için bir şeyler yapmak istiyordum ki Kerem'in sözleriyle yutkundum.

 

"Boran ve sevgilisi de gelecekmiş yalnız kalmazsınız yani."

 

Zafir'in sevgilisi mi vardı? Ben svet ihtimal veriyordum ama bu şekilde bir anda duyunca içime bir ağırlık çöktü. Boğazıma takılan yumruyu üç defa yutkunarak zor gönderdim.

 

Kızlarla birbirimize baktığımızda ben size demiştim bakışları atarak masadan kalmıştım.

 

"İyi geceler." Dediğimde karşılık veren tek kişi Kerem'di. Bana tavırları sevgilisi olduğu içindi. Bugünü hiç böyle hayal etmemiştim. Eğer ben bilseydim bırak sarılmayı gözlerimi bile ona değdirmezdim. Kalbimde yeşermek üzere olan adını çözemediğim o his sanki bir anda çiçek açmaktan vazgeçmiş zehirli bir sarmaşığa dönüşmüş boğazımı sıkmıştı.İçimde kırılan bir şeyler bu gecenin iyi geçmeyeceğini kulağıma fısıldıyordu. Ve ben her geçen saniye hakkım olmadığı halde daha da kırılıyordum.

 

Bu yaşıma kadar ki canımı yakan en büyük yanılgım içimde hissettiğim duygularla haraket edip ona sarılmaktı.

 

Yanılmıştım ve yenilmiştim.

 

***

 

Bölüm sonu.

 

Biraz çalkantılı bir bölümdü.

 

Siz nasıl buldunuz?

 

Almina sizce gider mi?

 

Peki Zafir'in sevgilisi olması şoku.

 

Bu bölümde siz neler hissettiniz?

Loading...
0%