
Ay sonunda yeni bölümü attım. 🥹 Bolca oy ve yorum bekliyorum ona göre.
İyi okumalar dilerim. ❤️
〢 ╹ ╻ ╷
Hilal'in o söylediklerini kafamda tartmaya bile gerek duymadan kesip attım ve asla bir daha düşünmeme kararı aldım. Ben hayatımın sıradanlığı ile mutluydum ve kafa karışıklığı yaşamak hiç istemiyordum hele ki Hilal tarafından manipüle edilmeye hiç niyetli değildim.
At hareket etmeye başladığı an düşüncelerimi gözümün önünden attığım ve etrafı izlemeye koyulduğum an olmuştu. Yanı başımızda bizimle beraber at süren Koray Abi'ye görmezden gelmeye başladım. O yokmuş gibi etrafımı izlemeye ve at üstündeki zamana odaklandım.
"Ee, Koray anlat bakalım. Uzun zamandan sonra işler nasıl gidiyor?" diye konu açan Doğan abinin sesini duyduğum gibi nefeslerini saçlarımın arasında hissedebiliyordum. At her hareket ettiğinde sırtım ve göğsü birbirine sürtünüyordu. Şu an kafamın karışıklığından mıdır nedir genelde rahatsız olmam gerekirken hiçbir şey hissedemiyordum.
"Sağ olsun ben içerideyken Ali tamirhaneye iyi bakmış. Onun sayesinde yıllar sonra dışarıya adapte olmam zor olmadı." diyerek Doğan abiyi yanıtlayan Koray abiye göz ucu ile bir bakış attım. Gözleri sadece atlarla yürüyüşe çıktığımız orman patikasındaydı.
"Ali'ye göz kapalı can bile emanet edilir. iyi adamdır merttir."
"Öyle."
Konuşma bir türlü ilerlememek ile birlikte onları dinlemeyi yok saydım. Patikada giderken sağımda kalan bir yaban çiçeği gördüm. İlk kez bu kadar güzel bir sarılığa sahip çiçek gördüğümden midir nedir bilinçsizce çiçeğe eğilip elimi uzattığımda atın üstündeki duruşum ister istemez bozulmuştu. Hatta kayıp düşmeme az kala Doğan abinin sol elini belime sarmasıyla kayıp düşmekten kıl payı kurtuldum.
"Aman Gülbahar, napıyorsun? düşecektin." diye yumuşak bir tonda beni uyaran Doğan abiye yaptığım hatanın mahcubu ile ne diyeceğimi bilemez şekilde ona baktım.
"Üzgünüm, bir an unuttum at üstünde olduğumu." diye konuştum.
O ise atı durdurup bir bana bir de çiçeklere baktı. Kolu hala belimi sarmaladığı şekilde dururken atın dizginlerini bırakıp uzanmaya çalıştığım çiçeği tuttu ve kopardı. Çiçeği bana yaklaştırıp uzattığında gözlerimi gözlerine çevirdim.
Yüzündeki o sıcak gülümsemeyle elini hareket ettirip "Almayı düşünmüyor musun?" diye sorduğunda gülümsedim.
Hiç vakit kaybetmeksizin çiçeği aldığımda tatlı bir ses tonuyla "Teşekkür ederim." dediğimde güldü. Tabi ben de refleks gereği daha demin ki düşme riskimin bir çiçek yüzünden oluşuna gülerken etrafıma kaydı gözlerim. Koray çıt ses çıkarmadan ben ve Doğan abiyi izliyordu fakat daha deminkine kıyasla yüzü daha donuk daha soğuk hissettiriyordu. Benim ona baktığımı fark eder fark etmez Doğan abiye dönük olan bakışları beni buldu. Bir yırtıcının avına baktığı o son bakış vardır ya hani tam olarak o bakışı hissediyordum.
Kaşlarım tehlike çanlarını hissetmiş ola ki çatılmıştı. Bakışlarını saniyelik çekip gözlerini sıkı sıkıya kapattı. Neler oluyordu? Bu içimde süre gelen soruyu soran kişi Doğan abi oldu.
"Koray? Hayırdır bir şey mi oldu iyi durmuyorsun?" diyen bir soru ve endişeyle Koray abiye baktığında Koray abi eski yüz ifadesine döndü.
"Sıkıntı yok kardeşim. Sadece bir anlık bir baş ağrısı hissettim ama kısa bir an sürdü." diye kendince bir kulp bulduğuna inanıyordum keza o bakış hiçte bir anlık baş ağrısının yapacağı türden değildi.
"Seni zora sokacaksa geri dön istersen?"
"Hayır böyle iyi beraber döneriz." diye konuştu Koray abi. Gözleri belime kaydığında o gözlerin rotasını takip etmiş ve Doğan abinin elini hala belimin üzerinde oluşunu yeni fark etmiştim.
Boğazımı temizleyip "Doğan abi şimdi iyiyim elini belimden çekebilirsin." dedim kibar olmasına dikkat ettiğim bir ses tonunda. Yanlış anlaşılmalara davetiye vermeye gerek yoktu.
Elini belimden ayırmadan evvel "Ah, kusura bakma ben onu unutmuşum." deyip ağır hareketlerle elini çekti.
Ortam gittikçe garipleşe dursun bir telefon sesi sessizliği yardı geçti. Doğan abi cebindeki telefonu çıkardı. Ekrana bir süre bakıp "Hayrolsun." diye mırıldanıp telefonu açtı. "Kardeşim?"
"Müsaitim anlat." diye tekrar konuştuğunda karşı taraftan net duyamadığım sözleri dinliyordu. Ben ve Koray abi ise sadece dinliyor ve onun telefon konuşmasının bitmesini bekliyorduk.
"Tamam sen elleme, geliyorum ben. Hadi görüşürüz." dediğinde soru sorarcasına ona bakıyordum.
Doğan abi telefonu kapatır kapatmaz ben ve Koray abiye baktığında Koray abi ondan hızlı çıkıp "Hayırdır bir sorun mu var?" diye sordu.
Doğan abinin yüz ifadesi ciddileşmişti. "Benim bir arkadaş var, orman da makta da şu an. Eve dönerken traktörü bozulmuş yolda kalmış. Müsaitsen gel bir el at diyor." dedi ve bir bana bakıp Koray abiye geri döndü. "Sen Gülbahar'ı al köye dön. Ben şuna bir bakayım." diye cümlesini sonlandırdı.
Koray abi kafa sallayıp "Tek başına halledebilecek misin?" dediğinde Doğan abi başıyla onayladı. "Baktım olmuyor ararım Hasan'la beraber gelirsiniz. Yanımızda Gülbahar olmasaydı beraber giderdik ama kızı da oraya sürüklemek istemiyorum. O yüzden siz geri dönün."
Doğan abinin gözleri ile gözlerim buluştuğunda attan indi. Yanıma kadar yaklaşıp bir yüzüme bir de belime bakarak "İzin var mı?" diye sordu. Beni attan indirmek için belime dokunmasının farkındalığı ile "Tabi." dedim gülümseyerek.
İki elini belimin yanlarına koyduğunda ben de vakit kaybetmeden ellerimi omuzlarına koydum. Beni bir tüy yumağıymışım gibi kaldırıp attan indirdiğinde onun gözlerinde hiç görmediğim bir yoğunlukla bana baktığını fark ettim. Gözlerimi kaçırdığımda çoktan ayaklarım toprağa değmişti.
Doğan abi geçmem için bana bir alan açtığında Koray abinin bindiği ata Karadut'a adımladım. Koray abiye bakış attığımda sadece önüne bakıyordu. Nasıl bineceğimi çözmeye çalışırken Doğan abinin elleri yine belimi tuttu ve beni havalandırdı. Tek ayağımı atın diğer tarafına geçirir geçirmez tutunacak yer bakınmaya başladım. Koray abinin arkasında oturmak beni fazlasıyla germeye başlamıştı keza bu fazla yakınlık Hilal'in imalarını hatırlattırıyordu.
Doğan abi "Geldiğimiz patikadan sapmadan gidin. Gülbahar zaten yolu biliyor yardımcı olur sana." diye tekrar konuşup ardından Göçmen'e bindi.
"Sen de dikkatli ol Doğan abi." dedim kısaca.
"Yardım gerekirse çağır kardeşim." diyerekte Koray abi cevap verdi.
"Tamamdır siz de dikkatli gidin. Haydi görüşürüz." der demez dizginleri tutup ayağının topuk kısmıyla Göçmen'i dürtüp dörtnala hızla ilerledi. O gözden kaybolduğu an ortalıkta sadece ormanın sesi ve gıkı çıkmayan iki kişi olarak biz kalmıştık. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemez iken Koray abi atı geldiğimiz yöne döndürüp ilerletmeye başladığında elimi nereye atacağımı şaşırmıştım.
"Yeri boylama gibi bir düşüncen mi var?" diye bir ses işittim ondan.
Anlamazcasına "Neden öyle bir şey isteyeyim ki?" diye sorarken buldum kendimi.
Yüzünü görmüyor sadece sırtını izliyordum fakat o giden atı dizginleri çekerek durdurdu ve yarım bana bana döndü. Harelerindeki soğukluğun nedenini kestirememiştim.
"Eğer öyle bir düşüncen yoksa ne diye tutunmuyorsun?"
Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemediğim için bana bakan ondan gözlerimi kaçırdım. "Rahatsız olabileceğini düşündüm." diye ağzımın içinden geveledim.
Yüzü bir duvar gibi dümdüzdü. "Emin ol düşüp bir tarafını kırman beni daha çok rahatsız eder. O yüzden belime sarıl ki öyle bir ihtimalle karşı karşıya gelmeyelim."
Cümlesinde iyi niyet mi anlamalıydım kötü niyet mi anlamalıydım bilemediğim bir arafta sıkışmış vaziyette kaldım. Ağzımı açıp açıp geri kapıyordum ve en nihayetinde pes edip istediğini yaptım. Ellerimi beline sardım. Mavi gözlerimde uzun süre dolansa da bakışları en nihayetinde önüne döndü ve atı tekrar hareket ettirdi.
Yüzümün kızardığı anlara geçiş yaptığımı hissettiğim bir şey oldu. Elimin altında tuttuğum belinin ön kısmında karnının sertliğini ve ilk karşılaşmamızda gördüğüm o kasları hissedebiliyordum. Giydiği gömlek o kadar ince bir oduncu gömleğiydi ki parmaklarım ve karnının arasında duran o kumaş parçası varla yok arası gibiydi. İşin daha da garip tarafı parmaklarım atın her hızlı hareketinde tenine daha da baskı uygulayıp sürtüne ve karşılığında karın bölgesinde kasılmalar hissediyordum.
O kadar tuhaf bir anın içindeydik ki ikimizde konuşmuyorduk sadece atın nefes alıp verişini ve toynakların yerde çıkardığı sesleri dinliyorduk. Tabi beni şeytan mı dürttü nedir kafamdaki o malum soruyu sormadan duramadım.
"Sinem ablayla düğün tarihiniz belli mi?" diye ortaya attım. parmaklarımda hissettiğim kasılmaları unutmanın en düz yolu başka bir şeyle ilgilenmekti.
Beni ilgilendirmeyen o malum konuyu açtığım için pişman olsam da şu an ki durumum için gerekli bir kaçış yoluydu keza bu adamla konuşabileceğim başka hiçbir konu yoktu.
Hıhlar gibi bir ses çıkarttı. "Bugünlerde herkesin merak ettiği de bu soru olmuş. Ben ve Sinem olunca dedikodular hızlı yayılıyor he Gülbahar?"
Sanki bana bir taş atılmışta o taş ayağıma batmış gibi hissettim. Yine de görmezden gelip "Burası küçük yer her an her şey duyulabilir." der demez o görmesede omuz silktim.
"O zaman evlilik yolunda bir adamla baş başa ormanda ata binmende duyulacak desene." dediği an bedenimi saran rahatsızlıkla ellerimi belinden çekmeye çalıştım. Çalıştım diyorum keza Koray abi elimin üzerine elini koyup "Naptığını sanıyorsun?" diye çıkıştı.
"Derhal elimin üzerinden elini çek." dedim dişlerimin arasından. Neden sinirlendiğimi bilmeden hınçla ellerimi çekmeye çalıştığımda istediğim sonuca ulaşamamıştım bilhassa o elini çekmemiş hatta daha sıkı kavramıştı.
"Gülbahar rahat dur!" dedi bu sefer hiç ondan işitmediğim bir ses tonunda.
Bu beni daha da şiddetlendirdi. Söylediği evli bir adamla baş başa cümlesi içimi öyle rahatsız öyle tiksindirici hissettirmişti ki öfkelenmeden duramadım. "Adımın seninle yan yana anılmasındansa attan düşmeyi yeğlerim. Çek elini!" diye bağırdım sona doğru. Koray abi tam yarım ay bana dönmüştü ki Karadut bir an da şaha kalkıp kişnediğinde çığlığım tüm ortalığı inletecek şekilde çıktı.
Gözlerimi ne ara kapadım bilemesem de tek hissettiğim elime batan sert taşların acısı olmuştu. Ne olduğunu ne yaşadığımızı neye uğradığımızı algılayamayan beynimle gözlerimi kısarak açtım. Tek gördüğüm damarlı bir boyun ve benim dudaklarımın neredeyse o boyna değecek oluşuydu. Hortlak görmüşçesine o boyundan hızla uzaklaştığımda yüzümü aşağıya indirdim ve o an anladım ne olduğunu. Koray abi ile beraber attan düşmüştük fakat olayın rezil tarafı ise ben onun kucağındaydım. Boylu boyunca yerde uzanıyor bir yandan yere vurduğu başını tutmuş kaş çatarak ıhlarken öte yandan eli belimi sıkıca kavramış duruyordu.
Hızla kendimi ondan ayırdığımda anlık gözleri bana dönse de umursamayıp yattığı yerden doğruldu. Endişeli gözlerimle hasar kontrol yapmak istercesine onu süzüp "İyi misin?" diye sordum. Kalbim korkudan o kadar hızlı atıyordu ki.
Sadece kafa salladı. Ben ise yaptığım hatalının bedelini o ödediği için pişmanlıktan ne edeceğimi ne diyeceğimi bilemiyordum. Tek söyleyebildiğim "Özür dilerim. Ben böyle olsun istemedim gerçekten." oldu. Neredeyse ağladı ağlayacak vaziyetteydim. Çok korkmuştum. Ya benim yüzümden Koray abinin başına bir şey gelseydi? ben bu vebali nasıl kaldıracaktım? İnsanlara ne diyecektim? Tıpkı bir ergen gibi davranmış hislerime yenik düşmüştüm.
Gözlerimden bir iki damla süzüldüğünde yere düşen gözlüklerimden ötürü bulanık olan görüşüm daha da beter bir hal almıştı. Koray abi başını tutmayı bırakıp bana baktı. Şu an bulanık görüşüm nedeniyle yüzünü tam net seçemesem de onun sağ baş parmağı yanağıma doğru iz süren bir göz yaşına gidip sildiğinde sadece onu izledim.
"Ağlama, senin hatan değildi. Seni laflarımla ben kışkırttım. Hem iyiyim bak bir şeyim yok sadece birkaç çizik." dedi sakince. Ses tonu daha demin ki korkutuculuğundan arınmıştı.
O an heyecandan mı üzüntüden mi korkudan mı bilmediğim bir nedenden mi kalbim hızlı atıyordu kestiremiyordum. Sadece gözlerimi ondan kaçırıp dağılmış saçlarımı elimle düzeltir düzeltmez yerdeki gözlüğümü elime aldım. Allah'tan çizik neyim yoktu. Gözlüğü tekrar gözüme taktığımda göründüm netleşti.
Koray abi hala bana bakıyordu ben ise o bakışlardan ve daha demin ki tuhaf hareketten sonra tüm odağımı etrafı taramaya verdim. Biz ikimiz yerdeydik ama Karadut ortalıklarda yoktu. İşin kötü tarafı ise biz tartışırken Karadut bizi patika yolundan ayırmış olmasıydı. Şimdi tam olarak ıssız ormanın içindeydik.
"Endişen at içinse çok kafaya takma o yolunu bulur eve gitmenin. Sen patika yolunun nerede olduğunu biliyor musun?" diye aklımdaki soruyu sanki duymuşçasına cevaplayan Koray abiye baktım sonra tekrar etrafı iyice izlemeye koyulduğumda uzaktan gelen suyun sesini işittim.
"Patika nerede bilemem ama derenin karşısında köyün oluşunu biliyorum. Köyden dolanıp eve gidebiliriz." dedim sakince. Eşref dedenin evi köyden biraz uzakta ormana daha yakın yapılmıştı.
Koray abi ayağa kalkıp üzerindeki tozu silkeler silkelemez elini hala yerde oturan bana uzattı. "Hava karardı kararacak yola koyulalım." dedi.
Bir eline bir ona baktım. Tereddüt içinde elimi avcunun içine bıraktığımda eliyle elim arasındaki cüsse farkını da görmüş bulunmaktaydım. Beni çok baskı uygulamadan ayağa kaldırdığında sadece yolu göstermem için beni izliyordu. Ben ise çoktan kafamda kurduğum rotayla hareket etmeye başladığımda eteğime yapışmış olan tozları asla düşünüyor değildim. Daha demin yaşadıklarımız kafa karışıklığımı daha kötü hale getirdiğinden ötürü hiç ama hiç iyi değildim.
Birkaç dakika geçmiş ve hava hafiften kararmaya başlamıştı. Eğer şu an ormanın içinde tek yürüyor olsaydım çoktan üç buçuk atar bildiğim ne kadar dua varsa da defalarca okuyor olurdum. Domuzdan kaçmak kolaydı bir ağaca çıkar o gidene kadar inmezdim ama ya ayı? işte o zaman dua değil sela okuyor olurdum.
"Sen daha demin neden o kadar sinirlendin?" diye sessizliği yaran bir soru sorduğunda aklımdaki korkunç ön izlemelerden arındım.
Ne diyeceğimi bilemedim. 'Hilal'in sen ve ben arasındaki saçma imaları yüzünden kafa karışıklığı yaşıyorum sebebi bu.' diyemeyeceğim için gıkım çıkmıyordu.
"Doğan yüzünden mi?"
Aniden durdum ve yüzümü ona çevirdim. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılmıştı. "Doğan abi ne alaka?"
"Onun evleneceği kadın sen değil misin?" diye soruya soruyla cevap verdi. Yüzündeki ciddiyete baktığımda şok olmuşçasına "Onunla evlenecek olsam neden adama abi diye sesleneyim ki?"
Derin bir nefes aldı sanki bir farkındalık yaşamış gibi aniden durdu ve elini saçlarına atıp geriye savurdu. "Oda doğru ya." diye mırıldandığını işittim. Birden bana bakıp "Ne bileyim beraber ata bindiniz, birbirinize bakışlarınızda çok samimi olunca üstüne bir de temas eklenince..." dedi ama o cümlenin sonunu getirmedi. Sadece son olarak "Neyse ne işte. Yanlış anlamışım. Hadi gidelim." dedi ve kendince olayın üstünü kapattı.
Ben ise dumura uğramış vaziyette daha demin ne olduğunu algılamaya çalışıyordum. Yolu bilmemesine rağmen en ön de yürümeye başlayan onu takip ederken ağzım şokun etkisiyle açılmıştı. Üst üste hızla göz kırpıyor hala aptal budala gibi diyalogları analiz ediyordum. Ya çok salaktım ya da daha demin net kafamı vurmuştum.
O konuşmaya yeltenmeyince ben de yeltenmedim. Sadece onu takip ettim ve arada rota için yön verdim. Çok şükür gelmemiz gereken dere yatağına geldiğimizde geçen yıla kıyasla bu yıl suyun derinliğinin arttığını fark ettim. uzun eteğim çok ince ve iç belli eden bir kumaşa sahipti bu yüzden ıslanınca neyim var neyim yoksa meydanda olacağından telaşla dere yatağına bakış atıyordum. Ne yapacağımı ne edeceğimi kemirdiğim dudağımla hesap etmeye çalıştığımda bir elin bacaklarım arasından ve başka bir elin sırtıma konulduğunu hissettiğimde çoktan havalanmıştım. Çığlığı basacak vakit bile vermeyen adamın boynuna kollarımı dolamam bile düşme tehlikesi veren beynimin reflekslerinden ötürüydü.
"Sana kalacak olursak geceyi burada edecek gibi duruyorduk." diye açıkladı.
Çok ama çok garip hisler içindeydim. Ne tepki vereceğimi dahi şaşırıyordum. Sanki daha demin attan düşmemişiz hasar almamış gibi beni bir çırpıda kucağına alması cüssesinin ne denli sağlam olduğunun kanıtıydı.
"En azından söyleyebilirdin." dedim fısıldar gibi ve neredeyse kekeleyecektim. Arsız gibi kollarımı adamın boynuna dolamış vaziyette duruyordum.
Beni umursamayıp derenin içine girip yürümeye başladı. Diz kapaklarına kadar gelen dere yatağını gördüğümde Allah'tan belime kadar ıslanmadım diye içimden şükretmedim desem yalan olur.
Dere yatağını geçer geçmez beni yere indirdiğinde gözlerine bakamıyordum. Olmaması gereken bir şey yaşıyorduk ve ben bundan aşırı rahatsız olmuştum. Yine de iç savaşımı ona yansıtmak yerine "Teşekkür ederim." dedim.
Sadece kafa sallayıp "Önemi yok." diye kestirip attı. Yüzü yine eski haline dönmüştü.
Köye doğru yürümeye başladığımız an konuşmayı sonlandırdığımız ve eve gidene kadar konuşmadığımız an olmuştu.
╏ ║ ╎ ┇
Hilal, beni kolumdan çekiştirip hiç kimsenin olmadığı evi fırsat bilin salona soktuğunda beni koltuğa kadar oturtmasına ve hatta kendisininde dibime oturuşunu sineye çektim. Koray abi ve beni baş başa eve doğru geldiğimizi gördüğü andan beri gözlerinde hain parıltılar sezmiştim.
"Anlat çabuk, siz ikiniz arasında ne oldu?" diye bodoslama soruya daldı.
Gerçi hak vermek gerekti. Koray abi yara bere içinde ve pantolonunun yarısı ıslak haldeydi. Karadut eve bizden önde geldiği için ev ahalisi de ister istemez endişelenmiş biz ise durumu detaylarından ziyade özet geçmiştik. Üstümü değiştireceğim bahanesiyle tam sıvıştığım zamanda Hilal radarına yakalanmış ve buraya sürüklenmiştim.
Tam anlatmaya girecekken kapı hızla açıldığında. Konuşmak için açtığım ağzımı geri kapamak zorunda kaldım. Cemre içeri dalıp bir bana bir Hilal'e bakar bakmaz yanımıza yaklaştı ve Hilal'i az itekleyip tam ortamıza oturup bacak bacak sütüne atar atmaz kollarının göğüs altında birleştirdi. Yüzü tam anlamıyla sirke satıyordu.
"Abin zoru oynuyor ama beni daha tanımıyor." diye konuştuğunda mevzunun Hasan abi olmasıyla göz devirdim.
Hilal ise yüzünden anladığım kadarıyla 'geldi yine tipini si...' adlı sıfatı eşgaliyle Cemre'ye bakıyordu.
Cemre yüzünden yapışık ikizler gibi oturduğumuz koltuktan hafif yana kayıp kendini kurtardı. Ben ise koltuğun tam ucunda oturduğumdan yana kayamıyordum ve Hilal'e bakıp somurttum kendini kurtardığı için.
Benim tribimi takmak yerine "Hayırdır gene naptın da abim postaladı seni?" derken yüzünde şeytani bir gülüş vardı.
Cemre ise o yüzü umursamayıp "Ne yapacağım? sadece üzerimdeki bluz nasıl diye sordum. Bana 'seninle uğraşamam öteye git' dedi." diyerek yüz somurtuyordu.
Hasan abinin yaşadıklarını düşününce içten içe ona acımıştım. Keza yüzsüzlüğün dibini sıyırmış olan bu kızdan kurtuluşu yoktu. Yine akıllanmamış göğsünün yarısını dışarıda bırakan bir bluz giymişti. Hatta ne ara giydiğini bile anlayamıyordum. Hasan abi asla böyle şeylere gelemezdi.
Hilal şöyle gelişi güzel Cemre'yi süzüp "Napsın? Adama bakması için bluz yerine olmayan göğüslerini sergilemişsin. Herhalde göğüslerine krem şanti döküp helelele yapmasını beklemiyordun değil mi?" diye o dil hareketini yaptığında inanamazca Hilal'e baktım.
Cemre ise "Onu yapacağı zamanlarda gelecek." deyip fitili ateşlediğinde Hilal'in Cemre'nin saçlarını yolmasına ramak kaldı diyebilirim çünkü Hilal'in bu cümleden sonraki o gülüşü tam olarak birini dövmeden önceki gülüş oluyordu.
Hilal tek parmağı ile bana kapıyı işaret edip "Gülom seni kapı dışına alabilir miyim tatlım? Lafla akıllanmayanı kötekle adam etmenin zamanı geldi. Sen kapıyı kolla." dediğinde sesi hiçbir bahaneyi kabul etmiyordu.
Eminim Cemre'nin Hasan abinin odasına geceliğiyle girmeye çalıştığı o günü hatırlamıştı. Oflayarak dışarı çıkmadan evvel "Aşırıya kaçma." diye uyardım kuzenimi. Elinin ayarı yokta bu delinin.
Beni duyar gibi değildi. Cemre bir bana bir Hilal'e bakıp "Ne oluyor ya? babaanne!" diye bağırmaya çalıştığı an Hilal bir elini saçına atıp ötekiyle de kızın ağzını kapattığında iç çekip odadan dışarı çıktım.
Kapıda nöbet beklerken bir yandan bugün yaşananları gözden geçiriyordum. Bana bakışlarını hatırladıkça bir vicdan azabıyla canımın acıdığını hissettim. Çok ama çok rahatsız olmuştum bu durumdan. Olmaması gereken bir şey olmuş bir temas kurulmuştu. Elim yanağıma gittiğinde onun şehvetle pislenmiş elinin yanağıma değdiğini hatırladım. Kaşlarım istemsizce çatıldı.
Uzak duracaktım. Evet! bugünden sonra ondan uzak duracak bana yaklaşmasına izin vermeyecektim.
O kadar düşüncelerimde dalmıştım ki giriş kapısından girmiş Doğan abiyi son an da fark edip düşüncelerimi toparladım. Yüzündeki o korku ve endişe beni gördüğünde kaybolmamıştı hızla yanıma yaklaşıp bedenimi baştan aşağı süzdü ve gözleri gözlerime kaydı. "Sen iyi misin bir yerine bir şey oldu mu?" diye hızla konuşuyordu.
Onu sakinleştirmek ister gibi bir elimi koluna atıp sıvazladım. "İyiyim doğan abi sakin ol. Birazcık sıyrıklarım var o kadar." dediğimde sesi duymasıyla yüzü yumuşadı. Ben ise ona alttan bakmaktan ötürü boynum ağrımıştı.
"Bilseydim gitmezdim."
"Olacak şey her türlü olurdu. Ha senle Ha Koray abiyle. Yine aynı hasarı alırdım. Yaşanacak kadere çözüm bulamazsın." dedim onu sakinleştirmeye çalışarak. Sesimi oldukça dinç tutuyordum ki iyi olduğuma ikna edebileydim. Doğan abiyi severdim çünkü çok kibar bir adamdı. Ne zaman buraya gelsem beni Zeliha nineden korur ve yüzümü güldürürdü. Arada kasabada karşılaşır ve çay bahçesinde otururduk.
Sözlerimden sonra bana cevap verecek gibi olsa da Cemre'nin içerden gelen çığlığı ve "Babaanne!" diye bağırmasıyla Doğan abinin gözleri arkamdaki kapıya kaydı. Kaşları çatıldı ve "Noluyor?" diye kapıya yaklaştığında önünü kesmemle gözleri beni bulsa da ikinci bir çığlıkla tekrar gözlerini kapıya dikip elini kulpa attığında ne yaptığımı bilmeden bir an da iki elimi yüzüne atıp yanaklarına konumlandırdım ve bana bakmasını sağladım. O an ne yaptığımın bilincinde değildim hatta bu hareketimin karşı taraf için nasıl bir anlama geldiğini ile bilmeden yaptığım bir hareketti.
Ela gözleri hareketimle kocaman açılsa da uzun sürmedi. O gözler yavaşça kısıldı ve görüngesi dudaklarım olduğunda. O an alt dudağımı dişlediğimde Doğan abi pür dikkat dudağıma bakıyordu. Bu durumu nasıl düzelteceğimi bilmiyordum ama ellerimi de çekemiyordum. Doğan abi kapı ile beni arasına alacak şekilde iki elini kapıya dayadığında tam olarak onun kıskacına kapılmıştım. Dalgalı saçları at sürmekten olsa gerek dağılmış ve önüne düşmüştü.
"Gülbahar, uzun zamandır sana söylemek istediğim bir şey var." diye fısıldadı gözlerini dudaklarımdan çekip gözlerime odaklamadan önce.
Ne söyleyeceğini beklediğim esnada kapı arkasından bir ses daha duymamla gözlerim kapıya kaydı ve tam Doğan abiye bakmak için kafamı çevirmiştim ki giriş kapısının önünde bizi izleyen o yakıcı gözleri fark edene kadar...
〢 ╹ ╻ ╷
YAZAR; Ben geldiğiiiim. Yeni bölümü nasıl buldunuz? 🤭
Artık ana konumuza ufaktan giriş yapmaya başlıyoruz.
Spoi ve yeni bölüm duyuruları için instagram kanalıma katılmayı unutmayın. Ve tabi beni instsgramdan takip etmeyi de. ❤️
İnstagram; Draculessaa
Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |