Yeni Üyelik
2.
Bölüm

↾ 2.Bölüm ⇃

@draculessa

Gözleri gözlerime değdiği an içimde bir yerlerde çıka gelen korku ile adımlarımı gerisin geri attım. Adamın hareketleri beni görmesi ile durmuş bunu fark eden Sinem abla "Koray?" diye fısıldar fısıldamaz kafasını geri atıp benim olduğum yere baktı. Ardından mırıltı şeklinde dudaklarından ismim yakılandı.

"Gülbahar."

Elimi ayağımı nereye koyacağımı ne diyeceğimi şaşırmış şekilde onlara bakarken. Sinem ablanın doğrulup belinde toplanmış elbisesini geri giydiğini gördüğümde yüzüm iyice kızardığından oradan uzaklaşmak namına hızlı adımlarla personel odasından kaçar gibi uzaklaşıp pastanenin kapısına doğru ilerledim. Elim kapıya gittiği an arkamdan Sinem abla gelip kapıdaki elimin üzerine elini koydu. "Gülbahar birtanem bekle."

Ne için beklememi istiyor oluşuna anlam veremeyerek "Çekil abla gideceğim." diye direttim. Yüzlerimiz karşı karşıya geldiğinde dağılmış suratına bakmak dahi demin gördüğüm şeyleri zihnime nakletmeye yetmişti. Eli ile elimi kapıdan çekip beni içeriye doğru çekti. Gözlerinde oluşan korkuyu net bir şekilde görebiliyordum.

"Gülbahar'ım bak biz sadece-" diyen cümlesini yarıda kesip "Abla, ne yaptığınızı emin ol yadırgamıyorum lakin işyerinde yapılacak iş mu cidden?" diye sordum.

Yüzümdeki dehşeti görsün istiyordum çünkü daha demin bir kadın bedeninden ziyade bir erkeğin bedenini görmüştüm. Hem de en mahrem olan bölgesini... Gözlerimi kafamı toparlamak için kapadım.

"Bak biliyorum hatalıydım ama işte bir an da oldu ne olduysa kaybettik kendimizi." diye zırvaladığı yalanlarla kapalı gözlerimi açıp "Ya ben değilde başkası girseydi? Erkeğe bir şey olmazdı abla elimin kiri der sıyırırdı paçasını peki sen? sana nolurdu hiç düşünmedin mi?"

Gözleri yeni yeni farkına vardıkları ile titrerken "Biliyorum büyük bir hata yaptım." diyerek mırıldanıyordu. Yüzüme baktı "Bu akşam burada gördüklerin lütfen aramızda kalsın." deyip ellerimi avcunun içine aldı.

Sakin kalmaya çalıştım ve hala bana bakan Sinem ablaya dönüp "Kimseye söylemeyeceğim. Bugün burada gördüklerimi unutacağım."

"Teşekkür ederim." sesinde minnet vardı. Ama pek samimi gelmiyordu o minneti çünkü daha demin bana güvenmeyerek çelişkiye düşen o cümlesi bir şeyleri idrak etmeme vesile olmuştu.

"Naptın çözdün mü?" diyen erkek sesi, o adama aitti. Koray abiye bakmak yerine yer döşemelerini izlemeye koyuldum.

"Sorun yok canım, Gülbahar ile aramızda hallettik."

"Gülbahar?"

Adımın ağzından dökülüşü nedense sinirlerimi bozmuştu. Hatta kaşlarım çatılmış ve ona bakma gibi bir hata yapmıştım. Hata diyorum çünkü pantolonunun önü kapalı olmasına rağmen gömleğinin önü tamamıyla açıktı ve esmer teninde yer edinen karın kasları, belirgin köprücük kemikleri ve boynundaki belirgin damarlara bakarken kısa kesim saçlarını ve kulak arkasından hafif gözüken dövme dikkatimi çektiğinde onunda beni süzdüğünü fark eder etmez bakışlarımı çektim ama arsız gibi yüzüme dikkatlice bakmaya devam ediyordu.

"Gülbahar işte, Hasan'ın kuzeni. Sen 24 yaşında hapse girdiğinde o da 14 yaşındaydı." diyen mutlu sesi şu an beni sinirlendirmekten başka bir şey yapmıyordu.

"Şu erik ağacından düştüğünde kucağıma alıp arabayla hastaneye götürdüğüm kız çocuğu mu?"

Sinem abla kafası ile onaylarken o da gömleğinin önünü iliklemek ile meşguldü. Ve tekrar bana baktı aklından ne geçiyor bilmediğim gözleri ile beni tekrar süzdü. "Koca kız olmuş maşallah."

Yüzü aşırı duygusuzdu gram samimiyet hissetmiyordum ama bakışlarında nasıl desem böyle sapıkça bir hissiyat varmış gibi de hissetmiyordum.

Bu olanları unutmak namına bedenimi tamamıyla ona döndüm. Artık karşı karşıyaydık ve aramızda sadece 3 adımlık bir mesafe vardı. "Geçmiş olsun Koray abi, hoş geldin."

Kafasını salladı. "Hoş bulduk kardeşim."

Ortama düşen sessizliği Sinem abla bozdu. "Sen ne için gelmiştin Gülbahar?"

Sahi az kalsın asıl geliş nedenimi unutuyordum. "Abla benim kitaplarım burada kalmış yarın onları kütüphaneye teslim etmem gerek."

"Dur ben onları arkaya koymuştum alıp geleyim." deyip gözden kaybolduğunda ortamda garip bir havayla Koray abi ile baş başa kaldık.

İkimizinde gıkı çıkmıyordu keza birbirimize o kadar yabancıydık ki aramızdaki uçurumu görmemek akıl işi olurdu.

"Okuyor musun?" ilk soru ondan geldi.

"Hayır, liseden sonra üniversite okumadım."

Gerçekten şu an onunla konuşmaya hiç tahammülüm yoktu. Mümkünse ben bu günü beynimin içinde atlatana kadar karşıma dahi çıksın istemiyordum. Aramızdaki hava Sinem ablanın geri gelmesiyle son buldu.

"Buyur canım kitapların." diyerek poşeti bana uzattığında alelacele alıp "Öyleyse ben artık gideyim abla."

"Olur mu öyle Koray bıraksın seni akşamın bilmem kaçı. Hem zaten sen köpeklerden aşırı korkuyorsun karşına çıkar alimallah." sesinde endişe hissediyordum ama cidden manyadı mı bu kadın? Daha demin düzüştüğü adamla bir de beni eve mi yollamayı düşünüyordu? Hem ne kadar bu kasabada tanınsa da 10 yıldır görmediğim bir adamla eve gidebileceğimi, güvenebileceğimi mi sanıyordu?

"Abla ben kendim gide-" dememe gerek kalmadan pastanenin kapısı gürültüyle açıldı. İçeri giren beden kuzenim Hasan abiye aitti. Onu göreceğime ilk kez bu kadar sevineceğim aklımın ucundan geçmezdi.

"Selamın aleyküm." diyerek ortama girişini yapan Hasan abi önce bana ardından Sinem ablaya ve en son Koray abiye baktı.

"Aleyküm selam." diyerek selamına karşılık veren Koray abi beni ve Sinem'i arkada bırakıp Hasan abiye yaklaştı ve tokalaştı.

"Kardeşim sayılı gün bitmiş çıkmışsın. Çok geçmiş olsun." diyerek sesindeki neşeyi saklayamayan Hasan abi iki elini Koray abinin omuzlarına koyup "Hay maşallah formundan da bir şey kaybetmemişsin."

Koray abi, Hasan abimden bir tık daha uzundu. Boy uzunlukları olarak birbirlerine eşitler bile diyebilirdim. İkisi de 1.80, 1.85 civarı duruyorlardı en son hasan abinin boyunu öyle biliyordum.

"Çıktık çok şükür. Şimdi arkamızda bıraktıklarımızı toparlama vakti."

Daha demin fan fini fon yaptıklarını görmesem şu konuşmanın samimiyetliğinde mutlulukla gülümsüyor olabilirdim ama yüzüm limon yalamışım gibi ekşiydi.

Hasan abi, bana bakıp "Civciv işin bittiyse gidelim mi artık teyzem eve gitmek için seni bekliyor?"

"Bitti abi." derken yine bana civciv dediği için elimi saçına atıp çekiştiresim gelmişti. 1.53 boyunda minyon bir kızdım. Bu yüzden Hasan abi bana civciv diyip duruyordu.

"Neyse kardeşim, ben Gülbahar'ı almaya gelmiştim. Seninle yarın hasbihal ederiz inşallah."

"Olur. Yarın dükkanda olurum uğrarsın yanıma."

"Tamamdır hadi hayırlı akşamlar." der demez Hasan abi dışarı çıktı. Ben de Sinem ablaya bakıp "İyi akşamlar abla." dedim.

"İyi akşamlar canım, görüşürüz."

Sadece gülümsedim gerçi gülümsemeye çalıştım demeliyim. Vakit kaybetmeden pastaneden çıktığımda, dükkanın önüne parkedilmiş taksiyi gördüm. Hasan abi taksicilik yapıyordu bu sebeple beni arabayla almaya gelmişti. Ön koltuğun kapısını açıp koltuğa yerleşir yerleşmez kapımı kapadım. Sinem abla ve Koray abi daha demin durduğumuz yerde yoklardı. İster istemez acaba yarım bıraktıkları işi tamamına erdirmeye mi gittiler diye düşündüğüm an gözümün önüne gelen Koray abinin şeyi ile yüzümü buruşturdum. Unut Gülbahar!

╏ ║ ╎ ┇

Kucağımın üzerine koyduğum leğeni sabit tutmak için bağdaş kurmuştum. Televizyonun karşısında oturmuş hem taze fasulye kırıyor hem de Müge Anlı izliyordum. Dıdısının dıdısı bilmem nereye kaçmış diye merak etmem garip değil miydi?

"Gülbahar!"

Dış kapının gıcırdamasından anladığım kadarıyla annem sonunda pazardan dönmeyi başarabilmişti. Tam 2 saat önce pazara gidelim senle demiş ve ben itina ile reddetmiştim. Keza annem pazardan alacağını alıp çıkmak yerine her gördüğü tanıdıkla pazar yolunun ortasında 10-15 dakika konuşuyordu.

"Salondayım anne, kucağım dolu." diye bağırdım.

Ses vermek yerine hışırtılarla girdiği salon kapısında soluklandı. Önce yorulan yüzüne ardından ellerindeki poşete baktım. Elinde sadece üç poşet vardı... Domates, soğan ve nar.

"Şu 3 poşet için mi 2 saat geç kaldın?" diye tatlı tatlı alay ettim.

Poşetleri köşede duran ahşap masanın üzerine koyar koymaz bana ters ters baktı. "Ay ne var? Hamide ablanı gördüm pazarda o yüzden azıcık geç gelmiş olabilirim."

Azıcık mı? Pazar bizim mahallenin ilerisindeki göbekte kuruluyordu taş çatlasın yürüyerek 5 dakikalık yoldu.

"Pazar bahane dedikodu şahane desene sen şuna."

"Aman kızım. Dalga geçmesene annenle." deyip yanı başıma oturdu. Kafasındaki yazmayı çıkarıp yer yer beyazlamış saçlarındaki lastiği çıkarttı.

"Bak ne duydum ben Hamide ablandan."

"Ne duydun?"

"Bu Koray var ya hapisten çıkmıştı hani." diyerek durum güncellemesi yapan anneme baygın baygın baktım. Koray abi ve Sinem ablayı pastanede görüşümden beri 2 gün geçmişti. Ve o gün bugündür annem Koray aşağı, Koray yukarı deyip duruyordu. Ben o adamı ve çükünü unutmak isterken annem beynime kazıma konusunda baya ısrarcıydı.

"Ee nolmuş dilinden düşüremediğin Koray abiye?"

"Hamide sabah namazı için kalkmış. Abdest alıp namazı kılar kılmaz hava bozuk diye havayı kontrol etmiş. Bir de karşı ki ev de ne görsün. Koray'ı Sinem'in evinden çıkarken görmüş. Sinem'in üzerinde böyle saten bir gecelik..." deyip durdu ve tövbe çekti. Ardından devam etti. "Günahları boynuna artık."

Bıkkınlıkla "Anne, onların günahlarını bilmem de sen bu gıybete düşkünlüğün sayesinde cehenneme vip bilet alacaksın haberin olsun."

"Kız tövbe de. Gıybet değil ki bu bilgi paylaşımı."

Bu kadın bu lafları nereden öğreniyor? Vallahi onun beni böyle konularda uyarması gerekirken tam tersi ben annemi uyarıyordum.

"Fasulyeyi ne yapacaksın? Akşama düğüne gideceğiz ya. Düğün yemeği yersin."

"Yemek için değil turşu kuracağım."

Son fasulyeyi de kırar kırmaz bağdaş kurmaktan uyuşan ayaklarımı çözüp elimde tuttuğum leğen ile ayaklandım.

Annem, Müge Anlı'yı izlemeye koyulmuşken ben de kırdığım fasulyeleri dolaba koydum. Akşama az kaldığından turşuyu eve gelince kuracaktım. Zaten gece kuşu bir insandım uyku ile problemim olmadığından sıkıntı yaşamazdım.

Buzdolabının üstünde asılı mıknatıslı saate gözüm kaydığında saatin 17.23 geçtiğini gördüm. Düğün başlangıcı 19.00 olduğuna göre daha hazırlanmak için vaktim vardı. Mutfaktan çıktım ve salona geri döndüm. Annem internetten açtığım Müge Anlı'nın dünkü bölümünü izlerken ben de poşetleri tutup mutfağa gitmeye hazırlanmıştım ki annemin sesini işittim.

"Sinem ile görüşmeni istemiyorum."

Kaşlarım çatılmıştı. Annemi çok seviyor ve kıyamıyordum lakin bazen fazla korumacı olduğunu düşünüyordum. "Ne için?"

Yüzüme baktı. "Kızım, elin adamını evine alıp bacak aralayan bir kadın olması konuşmaman için yeterli bir sebep bence."

İşte annemin en sevmediğim özelliği ön yargısıydı. Ve katır gibi inadı olduğundan her zaman ben doğrusunu bilirim diyenlerdendi.

"Anne, Sinem ablanın bedeni onu ilgilendirir. Namusu bizden sorulmaz. Ben arkadaşlarımı bacak arasının darlığına ya da genişliğine bakarak değil topluma karşı davranışlarına kişiliklerine bakarak seçiyorum. Yoksa sözde namus diye yırtınıp kapalı kapılarda oynaş tutan çok kişi biliyorum şu kasabada."

Kaşları gerildi. Sanki bu sözlerim onun için bir ifade etmiyormuş gibi "Ar damarı geniş olanın kişiliği de mezhebide geniştir. Sen daha küçüksün kızım devran nasıl döner bilmezsin daha bir erkeğin elini tutmamış bir kızsın çünkü ben seni böyle yetiştirdim. Ve benim yetiştirdiğim gibi kalman için böyle insanlardan uzak durmalısın."

Yok oluru yok. Annemi ikna edemeyeceğimi biliyordum. sadece dil dökecek ve konuşmanın sonunda annem yine bildiğini okuyacaktı çünkü zihniyet dediğimiz şey tam olarak buydu bakiydi.

Yine de tek bir söz söyleyecektim anneme, "İnsanların vebalini üstüne alma onları yargılama anne. Çünkü ön yargı ok gibidir döner dolaşır seni vurur. Acısı ya senden çıkar ya da benden.."

"Tövbe estağfurullah ne diyorsun kızım sen?" diye celallenmeye başladığında sözlerime devam ettim. "Kırk yıl düşünsen aklına gelmeyen bir dakika da başına gelir diyorum anne. O yüzden büyük konuşmayacaksın."

Tenhalarda bir şey yapmıyordum ama geleceğin bana ne getireceğini de bilmiyordum bu yüzden annemin vebaline girdiklerinin acısını benim geleceğim çeksin istemiyordum. Hiçbir şey söylemedi ama gözlerinden ikna olmayışı gördüğümde sadece iç çektim. Annemi çok seviyordum çünkü beni evlenmeden tek başına büyütmüş bir kadındı velhasıl iffet konusunda en çok takıntıya sahip kişi annemdi.

Ben de sevmezdim cinsel konuşmaları lakin kimsenin hayatına da ne parmağımı ne burnumu sokardım. Olması gereken buydu bu Dünya'da her fani kendi günahlarının bedelini öderdi. Sözlerimle bir insana neden bedel ödeteyim neye yarayacaktı? Bu beni daha mı namuslu yapacaktı? daha mı insanların gözünde nam salacaktım? saçmalık!

Annemin susmasını fırsat bilip salondan çıktığımda arkamdan "Üstünü değiştir birazdan düğüne gideceğiz." diyen annemin sesini işittim. Can çıkar huy çıkmaz Gülbahar, insanı değiştiremezsin.

╏ ║ ╎ ┇

Düğün salonunun gelin odasında mahallenin bekar kızları ve Yasemin olarak tamı tamına 12 kişiden oluşmaktaydık. Yasemin kapalı bir kızdı balık kesim modelinde bir gelinlik seçmiş ve tülbentini sade olacak şekilde yaptırtmıştı. Burada en çok dikkat çeken yere kadar uzanan annesinin yaptığı el işlemeli duvağıydı.

Yüzündeki mutluluk ve gözlerindeki parıltı bugünü ne kadar çok beklediğini an be an bize yansıtırken eline aldığı topuklu ayakkabısını ters çevirdi ve kızlardan birisinin uzattığı kalemle hepimize hitaben sordu.

"Ee kızlar, 1. sıraya kimin adını yazayım?"

"Sorduğunda soru mu? tabiki beni yazacaksın." diyerek öne atılan ilk kişi Kevser olmuştu. İnce askılıklı mini elbisesi, maşalanmış kumral saçları ve buğulu göz makyajıyla ben buradayım diyordu.

"İlk sırayı kaptığına göre evlilik yakın he Kevser Hanım, kim bu aklını yolda kaybetmiş herif?" diyen kişi Nazlı'ydı. Kevser'i günahı kadar sevmezdi.

"Yasin tatlım." deyip işaret parmağını diliyle ıslatıp duvara sürttü. "Aha buraya yazıyorum 1 aya kalmadan ağzınızı açık bırakacak bir düğün yapacağım."

"Öyle mi? acaba Yasin'in de bu durumdan haberi var mı? bana daha çok hayal ile gerçeği karıştırmışsın gibi geldi de."

Nazlı bile isteye Kevser'i kışkırtmaya çalışıyordu. Yasin'in eski kırıklarından birisi de Nazlı'ydı. Bu yüzden Kevser'e karşı büyük bir öfkesi vardı.

Bu ikisi arasında geçen yüksek gerilim kıvılcımlarını bölen Yasemin olmuştu. "Kızlar yeter, kavga edecekseniz rica ediyorum dışarı çıkın."

İkisi de birbirlerine pis pis bakıp sustuklarında. Yasemin beni fark ederek gelişi güzel beni süzdü. "Gülbahar, çok naif bir elbise üstündeki. Sana çok yakışmış." dediğinde yüzümde bir gülümseme peydah oldu azıcıkta utandım diyebilirim.

(Elbiseyi medyaya koydum, çok naif o yüzden hoşuma gitti. Bedeni tam olarak Gülbahar'a düşündüğüm fizikte.)

"Teşekkür ederim Yasemin latife ediyorsun. Asıl bu gecenin yıldızı sensin. O annenin el işlemesi duvağını görüpte kıskanmayacak tek bir kişi kalmayacak."

Sözlerime kıkırdayıp elindeki kalemle ilk ismi ayakkabısının altına yazdı.

"Evet, ismimde yazıldığına göre ilk evlenecek olan kişi olarak düğünümü büyük bir heyecanla beklemenizi talep ediyorum." diyen Kevser, bu sözleri daha çok Nazlı'ya bakarak söylüyordu ama bence bu gövde gösterisi aşırı saçmaydı hele de Yasin için yapılması...

"İlk sıraya Gülbahar'ı yazdım."

Kevser yüzündeki şaşkınlıkla "Ne demek Gülbahar? Yahu ben dedim ya beni yaz diye?"

Açıkcası ben de şaşırmadan edememiştim. Çünkü ismimi yazdırmayı düşünmüyordum.

"Çünkü bu güzellikle bu akşam bütün bekar erkeklerin dikkatini çekecek kişi Gülbahar olacakta o yüzden. Kızdaki fiziğin güzelliği bir yana gözlerinde bir çift atlantik okyanus yatmakta."

Yüzüm kızarmıştı. Bu güzel sözlerine cevap bile veremiyordum daha çok hissettiklerimi gözlerimle belli ediyordum. Bu akşama özel gözlüklerimi değilde saydam lenslerimi takmıştım bu vesileyle de gözlerim daha çok ön plana çıkmıştı.

Bakışlarımı mutlulukla Kevser'e çevirdiğimde amacım yüzümdeki mutluluğu onunla paylaşmaktı ama bana olan bakışları tuhaf derecede sönük olmak ile birlikte sürekli üstümü inceliyordu.

Çok takılmamaya çalıştığım sırada kadınlardan biri gelin odasına girip "Hadi Yasemin vakit geldi." dedi. Bu bizim artık çıkma vaktimizin geldiği anlamına geliyordu.

Herkes hızlı hızlı adını yazdırıp dışarı çıkmaya başladığında ben de onları takip ettim. Ve koluma yapışan bir elle duvar kenara çekildiğimde beni duvara çekenin Kevser olduğunu fark ettim. Anlamazca ona bakıp "Kevser?" diye sordum.

"Gülbahar seni çok seviyorum biliyorsun." diye başladığı cümlesinin ucu nereye dokunacak çok merak ediyordum.

Dudakları tatlı tatlı iki yana kıvrıldı ve bakışlarına endişeli bir tavır takındırıp "Gül bence bu sana hiç olmamış tatlım. Seni ruh gibi göstermiş zaten beyaz tenlisin bir de kıyafette çok açık renkli. Yasemin'in dolduruşuna gelip seni boş ümitlerle doldurmasını istemiyorum." der demez gözleri göğüslerime kaydı. "Hem bak göğüslerin çok belli oluyor. Zaten büyük göğüslüsün bir de kare yaka bu elbiseyle dekolten çok ön planda durmuş. Bak yanlış anlama ben seni düşündüğümden söylüyorum biliyorsun. Arkandan kendini kakalamak için göğüslerini açmış desinler istemiyorum arkadaşım. Düğünün başlamasına daha var istersen bir değiş gel. Tabi sen bilirsin hani benimki sadece bir öneri."

Sadece dinledim. Yüzüm bir duvar kadar düzdü. Doğru, ben naif bir kızdım cinsellik nedir bilmezdim, kavga nedir bilmezdim ama aptal değildim çünkü şu an yüzünün aldığı o şekli kendisi görseydi kendi cümlelerine bile inanmazdı. Bu yüzden ona sadece "Belki kendimi göstermek için giydim?" diyerek onu şah mat ettim.

"Nasıl?"

"Ne demek nasıl? ne dediysem o. Belki artık bir sevgilim olsun belki erkekler beni beğensin istiyorum olamaz mı?" diye sorarken aslında hiçbir cümlemde ciddi değildim. Sadece yüzünün alacağı o ifadeyi görmek istemiştim.

"Yani sen öyle diyorsan.." derken bile yüz ifadesini zor kontrol ediyordu.

Gülümseyip elimi onun çıplak omzuna koyup ovdum. "Beni düşündüğün için teşekkür ederim fakat bu akşam böyle görünmek istediğim için beni düşünen sözlerini yok saymak zorundayım." dedim ama sonlara karşı cümleleri bilerek vurgulamıştım hatta beni düşünen kısmını bilerek sert söylemeye çalışmıştım.

Sadece kafa salladı ve "Ben gideyim o zaman. Yasin ile konuşmam gerek." diyerek neredeyse kaçarcasına yanımdan uzaklaştı.

Annemin haklı olduğu bir konu varsa o da Kevser konusuydu. Nedendir bilmiyorum şu birkaç gündür bana taş atıp duruyordu ve ben sebebini bilmediğim bu mevzudan ötürü aşırı kıllanıyordum. Çok fazla kafaya takmayıp düğün salonuna doğru adımladım.

Düğün salonundan içeri girdiğimde yüksek volümle müzik rahatsız edici olsa da masalar beyaz çiçeklerle donatılmış orkestra eşliğinde gelin ve damat dans ediyorlardı. İlk dans onların ikinci şarkıda ise topluluk olarak dans edildiğinden kameralar pistte dans eden ikilinin resimlerini ve videolarını çekmekle meşgullerdi.

Masalara göz gezdirdiğimde teyzem ve annemin aynı masada oturmuş ve yanlarında bizim mahalleden olan kadınlarla birlikte sohbet ettiklerini gördüm. Ağır adımlarla etrafta koşuşturan çocuklara çarpmamaya dikkat ederek annemlerin yanına geldim. Beni fark eden mahalle kadınları ve annem oldu.

"Kızım gel otur."

Annemi dinleyip yanı başına oturdum. Sağ tarafta kadınlar sol tarafta ise erkekler oturuyordu. Tam karşı masamızda oturan ise Hasan abi ve arkadaşlarıydı. Onların içinde görmek istemediğim Koray abi de mevcuttu. Siyahlara bürünmüş vaziyetteydi. Ceketi sandalyesinin kafasına asılıydı. Dünkü gür sakalları kesilmiş şimdi daha oturaklı ve şekilli duruyordu. Gömleğinin üç düğmesi açık olduğundan boynunda sallanan ince zinciri fark edebiliyordum. Büyük kalın elinin bileğinde gümüş renginde bir saati bulunmaktaydı. Yanı başında oturan Ali abi ile konuşuyordu. Gözlerimi ondan çektiğimde ise çapraz masada oturan Yasin ile gözlerim kesişti. Daha doğru o dik dik bana bakıyordu. Kaşlarımı çattım. Doğuştan gelme sarışınlığı niyeyse kasabadaki kızların dikkatini çok çekiyordu. Her zaman giydiği pahalı marka elbiseleri ve parfümünün kokusundan bahsederdi Kevser. bana göre ise bunlar içi boş havadan başka bir şey değildi çünkü elinde sahip olduğu her şeyi ona lan babasıydı. Şimdi kalkıp babasının servetiyle artistlik taslaması erkeklik miydi tartışılırdı.

Şarkı bitmiş ve bir diğer şarkıya geçilmişti ve bu şarkı benim sevdiğim bir şarkıydı. Sezen Aksu - Ben Sende Tutuklu Kaldım şarkısı başladığında nişanlılar ve evliler çoktan piste çıkmış dans etmeye başlamışlardı. O arada hasan abi yanıma gelip bileğimden tuttuğu gibi beni kaldırdı. "Kız civciv hadi dans edelim."

Teyzem "Hadi edin bakalım da biz de bir fotoğrafınızı çekelim yan yana."

Annemde teyzemi onaylarcasına hareketler yapınca gülerek elim Hasan abinin eli arasında piste geldim. kollarımı Hasan abinin boynuna doladığımda onun elleri de belimi sarmıştı.

"Sen yine kilo mu verdin?" deyip elleri belimi sıktığında "Bilmem çokta yiyorum aslında." diyerek onu yanıtladım.

"O da doğru, habidi gırtlakcısın sen."

Bak yine beni gıcık etmeye başlamıştı. İnadına topuklunun sivri kısmı ile ayağına bastığımda yüzü acıyla buruştu. "Kızım deli misin? canımı yaktın."

"Hak etmeseydin de tatlı canını yakmayıvereydim."

Hasan abi şuh kahkaha atar atmaz siyam kedisi olan mavi gözleri beni süzdü ve yüzündeki sırıtma aniden soldu. "Civciv bu elbisenin önü çok açık değil mi?"

"Abi sen tepeden baktığın için öyle. Yoksa gayet yerli yerinde bir dekoltesi var." diye savunmaya geçtiğimde başını sallayıp "Sen yine de milletin yanında eğilmemeye ve erkeklerin çok dibine girmemeye dikkat et."

Bunu kötülüğüme ya da abilik taslamaya çalıştığı için söylediğini düşünmüyordum. Çünkü o bir erkekti ve erkek zihniyetini en iyi bilen kendisiydi o yüzden kafa salladım.

Mırıltı eşliğinde şarkıya eşlik ettiğimde Hasan abi beni dinleyip yüzüme gülüyordu ki gözlerim onun daha demin kalktığı masaya kaydı. Koray abi ve Sinem abla yan yana oturuyorlar dans etmiyorlardı. Daha çok ikisinin de yüzü aşırı ciddi ve ikisinin tek kaldığı masada bir şeyleri tartışıyorlardı. Kadınların olduğu kısımda oturan tüm dedikoducuların menzilindeydiler ve buna maalesef benim annemde katılıyordu.

Ve yine ister istemez Yasin'le göz göze geldiğimde bardağı kafasına dikti ama gözleri hala benim üzerimdeydi. Bu adamın neyini çekici buluyorlardı? bana göre dışı yakışıklı iken kişiliği beş para etmezin tekiydi. Müzik bittiğinde belimden ayrılan eller ile kollarımı Hasan abinin boynundan ayırdım.

Yerime gitmeden evvel annemle göz göze gelip dudaklarımı tuvalete gidiyorum diye oynattım ve de oda sadece kafa salladı. Masada hırkamı almak yerine rotamı direk tuvalete çevirdim zaten hemen gidip gelecektim. Gözümdeki lens batmaya başlamıştı ve benim onu kontrol etmem gerekti.

Gittikçe boğuklaşan müzik ile tuvalete girip aynaların olduğu kısma baktım ve gözlerime dikkatlice bakmaya başladım. Çok şükür lens kaymamıştı. uzun süredir lenslerimi takmadığım için batma hissi de yapmış olabilirdi.

Tuvaletten çıkar çıkmaz Neriman ablanın 11 yaşındaki oğlu Seçkin yanıma gelip "Gülbahar abla, topum düğün salonunun köşesinde ara var ya oraya kaçtı bana alır mısın?"

Olumluca kafa salladım. "Gidelim bakalım alabilir miyim bir bakayım."

Seçkin ön de ben arkasında ilerliyorduk. Düğün salonundan çıktığımızda soğuk hava açık kollarıma ve gerdanıma nefeslerini üflerken ister istemez titredim. Hemen topu alıp içeriye geri girmek istiyordum oldum olası soğukla aram hiç iyi değildi. Hem bu saatte ve soğukta bu çocuklar üşümüyor muydu anlamıyorum.

Seçtin beni araya kadar getirdiğinde karanlık olan o bölmeyi işaret ederek "Buraya sıkıştı." dedi.

"Çekil bakayım sen." diyerek bölmeye yaklaşıp eğildim. Gözlerimle içini çok taradım ama bir türlü top falan gözükmüyordu. Kaşlarım çatıldı. "Seçkin oğlum sen topu buraya attığına emin misin?" deyip arkama döndüğümde görmeye beklediğim Seçkin'di fakat gözümün önüne gelen yüz nemrut suratlı Yasin'di.

Etrafı taradığımda Seçkin'i görmememle kafam yeni yeni olayları idrak eder olmuştu.

Karşımdaki adama diyecek tek sözüm olmadığından muhatap olmak yerine yanı başından geçmeyi düşünüyordum ki birden önümü kesti. İşte şimdi tepem atmaya başlamıştı. "Yasin Abi hayırdır? Haraç keser gibi önümü kesmeler falan?"

Bana yaklaştığında bir adım geriye kaçtım. Aşırı derecede ürküyordum bu heriften şu an bana baktığı bakışları özetleyecek kelimelere sahip değildi dilim. Hafif alkol kokusu ile karışmış parfüm kokusunu alabiliyordum üzerinden.

"Gülbahar." dedi imalı imalı ve ismimi söylerken dili yuvarlandı. "Şu kasabada çakmadığım 10 bilemedin 20 kız vardır."

Mevzu nereye gidiyor bilmiyordum ama yanından geçmeye çalışsam kesinlikle izin vermeyecekti buna emindim.

"Kevser'e bile.." deyip sağ elini kaldırdı ve parmakları ile saydı. "7 kere çaktım. Ama bir sana çakamadım." dediğinde işin rengi değişmişti. telefonumda yanımda yoktu ki Hasan abimi arayayım.

Yüzüm buruşmuştu. "Senin ortalık malı olmuş şeyini ne yapayım ben itin eniği. Azdıysan çaktığın kızlarda söndür ateşini."

Yaklaştı ve ben tekrar geri adım attım şerefsiz. beni dinliyormuş gibi durmuyordu. "Ama hiçbirinin göğüsleri senin kadar güzel değil be güzelim. Ne var bir kere versen bana? para istersen para da veririm."

Son söyledikleri yüzümü kızartmış kan beynime gelmişti. Onu göğsünden itip mesafe açmaya çalıştım çünkü amacım menzilinden kurtulup Hasan abime giderek bu şerefsizi dövdürtmekti. itmem ona hiçbir zarar vermediği gibi elini boynuma atmaya yeltendi tam bağırmak için ağzımı açtığımda bir el Yasin şerefsizinin bileğini yakalayıp onu geri savurduğunda korku ile dolmuş gözlerimi gelenin kim olduğu görmek için baktım. Koray abi, her zaman soğuk ifadesi yüzünde yerini korurken bedeni savrulmuş ve ayakta zoru zoruna durup savrulmanın etkisinden kurtulmuş Yasin'e baktı.

"Yüzüne bakanda adam sanır, leş köpek seni."

Yarı baygın bakışlarla Yasin iti, Koray abiye bakıp. Ellerini iki yana açarak sarılmadan önce "Oo Koray abim, sen miydin ya." demişti gevşek gevşek ama Koray abi kendisine sarılmasına müsaade etmeden eliyle göğsünden itti onu.

"Ne edebiyle içmeyi bilirsiniz ne de namusunuzla oturmayı. Oynak piçler sizi, hapse girmeden önce abi abi diye götümüzde gezip delikanlılık öğrenmek isteyenler tenhalarda kadın sıkıştırır olmuş."

Yutkundu Yasin ve ayakta zor duran bedeniyle "Abim vallahi sadece konuşuyorduk ya." diye yalan sıktığında ümüğüne yapışasım gelmişti. Korkak köpek sarhoşken bile cesaretli olamıyordu.

Koray abi, Yasin itine yaklaşıp o koca eliyle ensesini tuttuğunda Yasin itinden bir inildeme ve nidalar dökülüyor fakat dili dönmediği için ne dediği anlaşılmıyordu.

"Yasin, bak cezaevinden yeni çıktım ve geri girmek istemiyorum. En azından şu anlık. O yüzden hadi yavru kuş, gaganı geçiremeyeceğin ete göz dikme de siktir git." diyerek tabiri caizce boynundan doğru onu kuvvet uygulayarak itmişti. Dengesini bulamayan Yasin iti yere kapaklanmıştı. ağzından yine bir şeyler çıkıyordu ama ben artık bu iğrençliğe daha fazla katlanamadığımdan hala Yasin'e bakan Koray abiye döndüm. Ona baktığımı sezen bakışları bana döndü.

Biraz çekingence "Koray abi çok teşekkür ederim." dedim. Cidden gelmeseydi halim ne olurdu bilmiyordum baş edemezdim ben bu itle.

"Sigara içmeye çıkarken rastladım. teşekküre gerek yok." dedi ve tekrar konuştu. "Bunu bir özür olarak kabul et. O gece istemeden seni şok ettik. Seninle karşılaşmam bu şekilde olsun istemezdim kusura bakma."

Yüzündeki mahcubiyeti görüyordum. Bana karşı bakışları ne mesafeli ne de yılışıktı. Aynı hasan abimin baktığı gibi bakıyordu. Kardeşine bakar gibi. Bu yüzden gülümsedim.

Gözleri bedenime sardığım kollarıma kayınca üstündeki ceketi çıkarttı. Bana vermek için uzattığı cekete ve ona bakınca dün patates soyarken izlediğim Kemal Sunal'ın filmi kapıcılar kralının bir sahnesi aklıma düştü. 'Karının üzerine ceketimizi atsak hamile kalıyor.'

Yutkundum. Tabiki bir ceketten hamile kalınmazdı ama... Yok ya üşümüyordum ben. Ona gülümseyip "Abi yok zaten şurası düğün salonu. " dedim ama içimden niyeyse hırçın tarafım "Şurada donarım ama yine de senin cenabet bedeninden çıkan ceketi giymem." demek istiyordu tabiki herifin yüzüne baka baka böyle bir şeyi söylemeyecektim o kadar da nankör değildim.

Olumluca kafa salladı diretmedi. Ceketi tekrar üstüne geçirirken uzaktan gelen Sinem ablanın sesini duydum.

〢 ╹ ╻ ╷

 

 

YAZAR; Bölüm sonuna geldik. Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.

 

 

Yeni kitabımı nasıl buldunuz bakayım?

 

 

Beni instagram'dan takip etmeyi unutmayın. 🥰

 

 

İnstagram; draculessaa

 

 

Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.

Loading...
0%