Yeni Üyelik
3.
Bölüm

↾ 3.Bölüm ⇃

@draculessa

"Koray?" diye çıkan sesinin ardından sesin geldiği yöne baktım. Sinem abla, bizi yeni fark etmiş olacak ki bir hışımla yanımıza ilişip bir bana bir Koray abiye bir de yeri yalayan Yasin itine bakıp kaşlarını çattı. Sanırım ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ne oldu burada?" diyerek soru yönelttiğinde Koray abi konuşmak için oralı bile olmadığından iş bana kalmıştı.

"Yasin abi, alkolü fazla kaçırmış o kafayla bana asılınca Koray abi de görüp yardıma geldi." yani kısa ve özet geçecek olursam durum böyleydi. Çok fazla uzatıp soru yağmuruna tutulmak istemiyordum.

"Anlıyorum."

Koray abiye yaklaşıp ellerini adamın koluna sardı. Göğüsleri fazla yakın temastan ötürü adamın koluna değiyordu ve ilginçtir ki her zaman açık giyinen Sinem ablanın bugünkü elbisesi çok oturaklıydı.

"Gülbahar tatlım sen düğün salonuna geç olmadı. Benim Koray abinle konuşacaklarım var."

Aralarında nasıl bir anlaşmazlık yaşandı bilmiyorum ama Koray abi itina ile Sinem ablayı görmezden geliyordu.

Gerçi beni ilgilendiren bir durum değildi sevgililer arada sırada kavga edebilirlerdi normal bir şeydi. Bu yüzden konunun üstünde durmak yerine "Ben gidiyorum görüşürüz abla." dedim samimi çıkmasına çabaladığım ses tonumla. Koray abiye dönüp başımla selam verdiğimde gözlerimin içine baktı ardından o da başıyla selam verdi.

Sırtımı ikiliye dönüp yürümeye başlamıştım ki Sinem abla gitmemi bile bekleyemeden Koray abiye "Koray yapma böyle vallahi durum bildiğin gibi değil. O adamla hiçbir ilişkim yok." diyerek savunmaya geçmişti.

Hangi adam? diye kafamın içinde dolanan soruyla gözden kaybolduğumda ikilinin sesleri artık mırıltı gibi geliyor ve anlaşılmıyordu.

Sinem abla ne yaptıysa Koray abiyi baya sinirlendirmiş olmalıydı. Keza kim sevdiği kadını görmezden gelebilirdi ki? ya da cidden 10 yıl önce temelini attıkları bu ilişki sağlam değil miydi? Omuz silktim, başkalarının ilişkilerine kafa yoramayacak kadar üşengeç bir kızdım. Onun yerine düğün salonuna geri dönüp eve gitmek için saat doldurmalıydım.

╏ ║ ╎ ┇

Sabaha o kadar güzel bir haber ile uyanmıştım ki yerimde duramıyordum. Hilal sonunda dönmüştü. O benim biricik sırdaşım, sırtımı dayadığım tek kardeşim olan kuzenimdi. Kahvaltımı çoktan yapmış üstümü giyinmiştim. Evden çıkarken 15 dakika yürümek yerine donmuşa binip kasabaya gelmiştim. Şimdi ise önünde durduğum kapının zilini çalmış ve 2 yıldır görmediğim kuzenimi görmek için sabırsızlanıyordum.

Kapı açıldığında Leyla teyzem ile göz göze geldim. Beni görmeyi beklemeyen yüzü ile "Günaydın Gül'üm. Hoşgeldin."

"Günaydın teyze, müsait misiniz böyle çat kapı geldim ama.."

"Kız sen yabancı mısın Allah aşkına bir de müsait misiniz diye soruyor geç içeri." diyerek araladığı kapıyı daha da açıp içeriye geçmem için eliyle hareket yaptı. teyzeme gülümseyip ayakkabılarımı kapıda çıkararak evin içine girdim. Teyzemlerin evi bizim eve nazaran daha büyük iki katlıydı. 2. katında yatak odaları ve tuvalet banyo vardı. 1.katta ise mutfak oturma odası, Hasan abinin arkadaşları ile maç izlediği özel bir oda. Hatta orayı baya iyi dizayn etmişlerdi. Tabi ben futbol sevmediğim için pek ilgi ve alakalı değildim.

"Teyze, Hilal nerede?"

"Odasında en son giyiniyordu."

Kafa sallayıp "Ben bir bakayım, çok özledim onu."

"Bak tabi, şu fırlamayı al da aşağı gel sonra pişi yaptım. Seversin sen."

Olumluca kafa sallayıp merdivenlerden yukarı çıktım. Yukarıda tamı tamına 4 oda vardı biri hariç 3 oda yatak odasıydı. Hilal'in odası ise en köşe de kalan odaydı. Odanın kapısına geldiğimde iki kere tıklatıp "Hilal müsait misin?" diye sordum.

Cevap beklemeye koyulduğum sırada kapı aniden açıldı ve boynuma bir çift kol dolandı. "Gülbahar!" diye heyecanla bağıran sesi kulaklarıma iliştiğinde kahkaha atıp "Yaa Gülbahar, gelişi duyar duymaz evine damladım. çok özledim seni." derken kollarımı beline sıkı sıkı sardım. 1.65lik boyuyla ağırlığını üzerime verdi.

"Vallahi sen gelmeseydin ben gelmeyi planlıyordum." dedi kollarını benden ayırmadan evvel. Sonra elimi tutup beni odanın içine çekti ve kapıyı ardımızdan kapadı.

Bana döndüğünde alıcı gözüyle ona baktım. Beline inen kahverengi saçları kestirmiş ola ki şu an saçları omzuna geliyordu. Bal rengi gözleri ve sağ gözünün altında uçta olan siyah küçük beni. Her gülümsediğinde çıkan inci dişlerine nazaran sivri iki azı dişi vampire benzemesine neden olmuyor değildi ama çok seksi durmuyor değildi. Üzerine giydiği gri büyük polar ve ispanyol paça kot pantolonu ona çok yakışıyordu. Her zaman sevdiğim, ona yakıştırdığım bir tarzı vardı. Ben biraz klasik oturaklı giyinirdim ama o tam olarak yaşadığımız yılın kadınıydı. Sağ kulağında üç delik altta iki tanesi ise kıkırdaktaydı. Sol kulağında ise iki delik altta bir tanesi kıkırdaktaydı. Yanlış hatırlamıyorsam göbeğinde de vardı. Yanıma gelip iki elimi tuttuğunda bir şeyi fark etmemle ellerini ters çevirdim. sağ bileğinde ay sol bileğinde güneş dövmesi görmemle ona baktım. "Bunu ne zaman yaptırdın?"

"Baristalık yaparken dövmeci bir müşterim vardı o yapmıştı."

Anladığımı belli etmek için kafa salladığımda "Ay sen boşver beni. Anlat bakalım." diyerek beni ellerimden tutup yatağa oturttu. Ardından kendisi de yatağın üstüne çıkıp bağdaş kurdu.

Dün onu aramış biraz dertleşmiştim. Ve azıcık ucundan yaşadıklarımı anlatmış olabilirdim. Tabi Koray abiyi anlatmamıştım. Onu şimdi anlatmamı ister gibi bakıyordu. Uzun bir konuşma yapamayacağımız için keza teyzem kahvaltı için bekliyordu kısaca olayı anlattım. Ben konuşurken o göz temasını hiç bozmayı dikkatle beni dinlemişti. Ben konuşmayı bitirdiğimde ise tek kişilik yatağında sırtını duvara yaslayıp bana baktı.

"Sinem'e bak sen. Az yollu değil." dediğinde bacağını çimdirdim. Ayy diye bir ses çıkarttığında ciddiyetle ona baktım.

"Yakışıyor mu ağzına öyle kelimeler?"

Bacağını ovup dudak büktü. "Benim ağzıma yakışmıyor olabilir ama onun karakterine cuk oturuyor."

"Deme öyle. Kimsenin ne yaptığı bizi alakadar etmez." derken somurtuyordum. Çünkü o gün yine aklıma gelmiş ve Koray abinin bana bakan gözlerini hatırlamıştım. Terden alnına yapışmış saçları biçimli kaşların çatılmış hali...

"Aman herneyse. Peki bu Koray mıdır nedir nasıl biri yakışıklı mı?" yüzündeki sinsi gülüş gözlerindeki hain parıltılar. Cidden bir insan hiç mi değişmezdi ya.

"Bakma bana öyle. Adamla aramda bir şey yok. Zaten sana söylediğim gibi iki kere denk geldik 1. o akşam onları öyle yakalamamdı 2. beni Yasin itinden kurtardığı akşamdı."

"Yavşak Yasin'e bak sen. Yürek yemiş herhalde, Hasan abim duysa sıçar onun ağzına."

Sesi sinirli geliyordu valla Hasan abiden çok Yasin itini, Hilal görse parçalara ayırırdı. Ve ilgimi çeken bir tavrı daha olmuştu alışkanlığının hala devam etmesi. Hilal, saygı duymadığı insanlara asla abi abla diye hitap etmezdi istedikleri kadar büyük olsunlar.

"Aman duymasın. Zaten dedikoducu buranın ahalisi biliyorsun. Adımın Yasin iti ile anılmasını istemiyorum."

"Oda doğru."

Bir süreliğine sustum ve ardından bana yanaştı hınzırca. "Koray diyorum yakışıklı mıydı? bu soruya cevap vermedin?"

illa ki istediğini alacaktı yoksa sittin sene peşimi bırakmazdı. Oflayarak "Yakışıklıydı, böyle nasıl desem çam yarması gibi bir herif. Onu ilk gördüğümde çok vahşi gelmişti gözüme ama sonradan düğünde gördüğümde onu vahşi yapan şeyin sakalları oluşunu fark ettim çünkü o gün sakalları baya kısa kesilmiş ve kemikli çene hattı ortaya çıkmıştı."

"Maşallah bir şey hissetmiyorsun ama iyi süzmüşsün adamı."

Utancımdan kızarırken kaşlarımı çattım. Ağzımı açmaya hazırlanmıştım ki aşağıdan teyzemin sesini duyduk. "Kızlar, hadi kahvaltıya." diye bağıran teyzemle bu konuyu sonraya saklamayı düşündüm. yataktan kalkıp "Hadi aşağı inelim." dedim. İkiletmeden yataktan kalktı. Yüzündeki sırıtma bu konu burada kapanmaz der gibi oluşundan ağzımın içinde homurdansamda o kıkırdayıp duruyordu.

Odadan dışarı çıktığımızda aynı an da Hasan abi de kendi odasından çıkıyordu. Dağılmış saçları, çatık kaşları ve üstsüz sadece eşofman giydiği bedeniyle bir süre bize baktı. Uyanıklık ve uyumak arasında giden gözleriyle "Günaydın kızlar." dedi huysuzca. Hasan abiyi uykuyu çok severdi bu yüzden uyandığında karakteri pek çekilecek çile olmuyordu maalesef.

"Günaydın abi."

"Yürü git yüzünü yıka da çapaktan sıfatın arınsın."

Yine başlamıştık. Bu ikili hiç anlaşamazdı sürekli kavga eder birbirlerinin sinirini bozarlardı.

"2 yıl evden ayrıldın diye dilin çok uzamış senin hatırlatta bir ara keseyim." diyerek tuvalete doğru rota alan Hasan abinin arkasından orta parmak kaldırmasına an kalan o eli tutup geri indirdim.

"Delirme sabah sabah."

"Dilimi kesecekmiş."

"Gerçekte kesecek değil ya. Adama sabah sabah hem laf sokuyorsun hem de laf yiyince deliriyorsun. Vallahi çok değişik bir kızsın sen."

"Bunu bir övgü olarak kabul edeceğim. ve aşağı inelim artık karnımda hindi gibi gulu gulu yapıp duruyor." diyen Hilal merdivenlerden inmeye başladığında bende arkasından inmeye koyuldum.

Teyzem çoktan çayları doldurmuş masadaki son dokunmaları yapıyordu. Bizi fark eder fark etmez ellerini beline attı. "Bir gelemediniz kahvaltıya, soğudu soğuyacak pişiler."

"Kusura bakma teyze hasretlik giderirken zaman geçmiş." diyerek mahcupça ensemi kaşıdım. pişilerin kokusu şimdiden aklımı çelmeye başlamıştı.

Teyzemin yüzü yumuşadı ama bir şey demedi. Hilal çoktan masaya kurulmuştu. Hasan abi de aşağıya geldiğinde teyzem "Niye cıbıldak geziyorsun evin içinde sen*"

"Anne ne çıplağı ya, alt tarafı üstüme bir şey giymedim." diyerek karşımdaki saldalyeyi çeken hasan abi homurdanmıştı.

Her zaman fit bir vücudu vardı. Kol kasları belirgin olsa da karın kası sevmeyen bir adamdı bu yüzden düz ama sert bir karına sahipti. Çatalına batırdığı domatesi ağzına götürürken bana baktı. "Nasılsın civciv?"

"İyi abi şükür aynı."

Kafa salladı. sabahları çok konuşkan bir yapısı yoktu. Bu yüzden kahvaltı daha çok kısa muhabbetler eşliğinde geçmişti. Evde kahvaltı yapmama rağmen burada da iştahla yapıvermiştim ve bunun tek sebebi pişiydi.

╏ ║ ╎ ┇

Kahvaltıyı bitireli bulaşıkları yıkayıp evi toparlayalı birkaç saat olmuştu. Teyzem, Özlem Teyzelerde gün olduğu için yardıma gideceğini işimiz bitince bizimde gelmemizi istediğini söylemişti. Ve Hilal sırf günde bize iş kalmasın diye inadına erken gitmeyi reddediyordu. Hatta baya homurdanmıştı güne çağıran onlar biz niye yardım etmek zorundayız diye.

Ev işlerini pek seven bir kız değildi. Bu yüzden hanımcılık oynayan insanlara tiksinir gibi bakıyordu.

Neyseki sonunda onu ikna edebilmiş gitme kararı alabilmiştik. Hasan abi de bugün evde oluşundan kahvehaneye gideceğini söylemişti. Salonda bizi otururken görüp yanımıza geldi ve cebinden 600lük çıkartıp Hilal'in kucağına attı.

Yüzündeki alaycı bakışlada "Al fakir köpek gözün insanlık görsün." demişti.

Gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Hilal'in bakışları bıkmış gibiydi. "Kimin bedduasını aldım da senin gibi bir abiye sahip oldum anlamıyorum ki..." derken bir yandan da parayı cebine koyması da gözümden kaçmamıştı.

"Pilav üstü yediğin kul haklarının sahiplerine aittir o beddualar."

Hilal boğazını temizledi. Sanırım yediği haltlar bir bir gözünün önüne gelmişti. Beni bileğimden tutup kaldırır kaldırmaz "Neyse biz kaçar." diyerek adımlamıştı ki Hasan abinin sesi bir kere daha duyuldu.

"Nereye?"

"Sanane abi alla alla, sal bir ya!" gözleri kısılmıştı.

"Sana sormuyorum zaten gerizekalı. Üstündeki polarıma soruyorum. Yine benim kıyafetlerimi araklamışsın. Ama bunun sonu da önceki kazağım gibi çamaşır suyu olursa bütün kıyafetlerini kesmezsem bana da Hasan demesinler."

"Ay amma değerli malın varmış. Bir gün giydim diye aşınacak değil ya. Akşam makineye atarım."

"Valla ben diyeceğimi dedim gerisini sen düşün."

Oflayarak "iyi be tamam, başına bir şey gelirse kesersin kıyafetlerimi." deyip beni ardından sürükledi. Bu kızdaki güç beni şaşırtıyordu bileğimden tutup nasıl beni böyle oradan oraya sürükleyebiliyordu anlamıyordum ama beni sürüklediği için kafamı yan çevirip Hasan abiye hitaben "Görüşürüz abi." dedim.

"Görüşürüz civciv gene gel."

Ayakkabılarımızı giyip evden çıktığımızda Hilal hala söyleniyordu. Sokaktan çıkmış ve kasabanın ana caddesinde yürümekteydik. Kahvehanenin önünden Hilal ile kol kola geçerken Koray abiyi gördüm. Ali abi ile dışarda oturmuş tavla oynuyorlardı. Dirseğimle Hilal'i dürtüp kulağına fısıldadım. "Koray abi kahvehanede Ali abinin karşısında oturuyor."

Hilal fısıltımla kafasını hemen kahvehaneye çevirdi. Adamı baştan aşağı inceleyip "Sinem'de ağzının tadını biliyor."

Bu konuda sessiz kalmıştım. Çünkü ne diyeceğimi bilemiyordum. Hele o son konuşmalarını işittiğimde aralarının hala aynı olup olmadığını bile bilmiyordum. Bakışlarımı çevireceğim an da gözleri gözlerimi bulan Koray abiyle ister istemez başımla selam verdim. O da aynı şekilde yapınca garip hissetmiştim. Tek eli ince belli çay bardağını tutuyordu. Ama bakışları bir ok misali beni delip geçiyordu. Yüzü dümdüz hiçbir duyguyu barındırmıyordu. Görüş alanımın dışına çıktığında yüzümü anca çevirebilmiştim. Genelde bu kadar uzun kimseye bakmazdım.

Biraz yürüdükten sonra karşıdan gelen bizim mahalleden olan iki teyzeyi gördüm. Onlar bize, biz onlara yaklaştık derken teyzeler bizi fark etmeleriyle önce bir kınayan bakışlarla Hilal'i incelediler. Hilal görünüş olarak bu kasabaya biraz fazlaydı. Lakin bu onu yadırgayacaklarını anlamına gelmiyordu sonuçta Hilal'in bir kez olsun bu kasabada adının çıktığını ne duymuştum ne de şahit olmuştum.

"Ay Gülbahar nasılsın yavrum?" diyerek bana yönelik hal hatırlarına kaş çattım.

"İyi diyelim iyi olsun Ayla teyze."

Bilerek hal hatırlarını sormamıştım çünkü Hilal'i görmezden gelmeleri demek beni de yok saymaları demekti. Hilal'in ise bu tavırları zerre umurunda değilmiş gibiydi. daha çok bitse de gitsek tarzından olan yüz ifadesi kısılmış gibiydi.

Serpil teyze, Hilal'e tepeden bakarcasına bir göz gezdirip "Kız Hilal, bu yılda mı evdesin? yok mu yüzüne bakan?"

Hilal, elimi kolumdan çekip kadının üzerine doğru yürüdü. Yüzünde deli işi bir sırıtışla "Sanane teyze? ben sana akranların toprak altında sen niye yaşıyorsun diye soruyor muyum?"

Çıkacak arızayı fark eden beynimle Hilal'in koluna yapışıp kendime çekmeye çalıştım. "Hilal ayıp deme öyle."

"Elimin üzerine elini koyup "Dur kız sen. Bana bak teyze iki metrelik mezar kazıttırma bana. Yürü git acımam vururum seni."

Ağzım açık öylece Hilal'e bakıyordum kadını ölümle tehdit edişine mi yanayım yoksa yüzündeki psikopat gülüşe mi anlamadım ama teyzeler bizden uzaklaşıp "Ay gidelim anam delirmiş bu." diyerek ufaktan ufaktan kaçtılar.

24 yaşındaki kıza evde kalmış muamelesi yapmak akıl işi olmadığının farkındaydım ama böyleleri ile münakaşa etmek her zaman iyi sonuçlar doğurmazdı.

"Yemeyince kaçarsınız işte öyle."

"Bırak boşver onların laflarıyla sinirlenmene değmiyor." diye konuştum.

"Ya değmiyor bende biliyorum ama napim Gülbahar yapım gereği durduramıyorum kendimi. Yoksa bakma gülüp geçinecek konular bunlar."

Hilal ile çok zıt kişiliklerdik ben ne kadar sakinsem oda o kadar sinirliydi. Kafası attı mı gözü kimseyi görmezdi. Hatta 2 yıl önce İstanbul'a gitmeden evvel Kevser'i bile bir konudan ötürü sokak ortasında dövdüğünü hala dün gibi hatırlarım. O yüzden Kevser ne zaman Hilal ile yüz yüze gelse yolunu değiştirirdi.

Benimle bile takılmaya Hilal gittikten sonra başlamıştı. Hilal burada pek haz edilen bir kız değildi ve bunun nedeni çoğunlukla açık sözlülüğü ve hakimiyet kuramadığı şiddet sever yanı yüzündendi. Hilal'i asla yadırgamıyordum huyuna gidildiği zaman gayet sevecen bir kız olabiliyordu asıl insanlar onu anlamak istediği için damarına basıyor kanısındaydım.

Koluna tekrar girerken bir bakımdan şanslı olduğumu hissettim. Çünkü Hilal bana ben Hilal'e sahiptim gerisine ne hacet?

╏ ║ ╎ ┇

Tam yarım saattir elimizdeki tabak ve çatalla ortamın absürtlüğüne ağzı açık ayran budalası gibi bakıyorduk. Ve bunun sebebi birkaç nedenden oluşmaydı. O nedenlerden birisini ise üstü kapalı bir şekilde Hilal bana bakıp kulağıma fısıldayarak sordu.

"Kız bu sümsük Necla değil mi?" diye sorup kafasıyla gösterdiği kıza baktım.

Kız elindeki çay tepsisiyle hizmet ediyordu. "Evet o."

"La nolmuş buna? ben gitmeden önce seks logosu gibi dolanıyordu ortalıkta. Götü başı ayrı oynuyordu. Şimdi bir de karşımdaki Necla'ya bak. Kız resmen imana gelmiş kapanmış ya." sesi hayretler içindeydi. Gözleri fal taşı gibi açılmış yanlış görüp görmediğini bile sorguluyor olabilirdi.

Gülmek ve gülmemek arasında kaldım. Gülersem kesin kahkaha atardım o yüzden dudaklarımı ısırıp "İmana değilde imama geldi demek daha doğru olur."

"O nasıl oluyormuş?"

Kulağına eğilip "Şuradaki beyaz eşarplı teyzeyi görüyor musun?"

Kafası ile onayladı ve ben de konuşmaya devam ettim. "Bu teyze kasabaya yeni gelen imamın annesi. Şimdi senin asıl soruna gelecek olursam bu ev de gördüğün Necla ve diğer kızlar imamın annesine yaranmak için bu haldeler."

Durdu durdu ve kaşlarını çattı. Tekrar durdu ortamı izledi ve bana döndü. "Görünüşlerini değiştirecek kadar mı yakışıklı bu imam?"

"Valla ben bir keresinde gördüm adam baya hulk gibi bir şeydi. iri yarı sakallı üstüne kumral ve gözleri böyle grimsiye dönük bir renk onu tam çıkaramadım göz göze gelince utanıp kafamı eğmiştim. Yani adamın geldiği günden beri kasabanın bekar kızları imam sever oldu diyebilirim."

Mevzuyu çakan beyni ile bacağını tokatlayıp sırıttı. "Ben de diyorum niye dedikodu yapmıyor kimse. Kadına bak be gelir gelmez sultanlığını ilan etmiş kadınlar arasında."

"Yani öyle. Büyükler bile kadına aşırı saygı duyuyor sen düşün. Bir de oğluna kız aradığını duyduklarında işte ortam buna döndü." dedim elimle oturan kadınları işaret ederken. Çok katılmazdım günlere hoşuma gitmediği için. Bir de bu imamın annesi biraz nasıl desem başı açık kızlara bir tuhaf bakıyordu o yüzden rahatsız oluyordum ondan.

Hatta elini öptüğümüzde pekte istekli değildi. Hele Hilal'i görünce yüzünü buruşturacak gibi olmuştu ki son an da gülümsedi dikkatimden kaçmamıştı. Allahtan o ara Hilal o bakışı görmemişti yoksa fena kavga çıkardı. Hilal'in en nefret ettiği durum insanlığı dinle karıştıran topluluktu. Birazda uçuk kaçık biri olduğu için söz de müslüman kesimin damarına basıyordu.

Bana göre yaptıkları büyük terbiyesizliktide neyse artık. Kimsenin zihniyetini değiştiremezdik. Bu yüzden en iyisi birbirlerinden hoşlanmayan iki tarafında birbirlerinden uzak durmasıydı. En hayırlısı buydu.

Hilal ile ortamdan sıkılmış çaylarımı içip mutfağa kirlileri bırakmıştık. çok şükür imamın annesine yaranmak isteyen kız topluluğu sağolsun bize bir iş düşmemişti. Leyla teyzem kadınlarla hasbihal ederken bizde oradan sıvışma kararı aldık. Zaten ortam bize göre değildi. Bir de imamın annesinin sürekli o kadar kapalı kızın içinde gözü bize kayması diken üstünde oturuyormuşum gibi hissettirmişti. Tabi Hilal oralı bile olmayıp kadının gözünün içine baka baka çayını içmiş inat gibi bir de bacak bacak üzerine atmıştı. Bir ara gözü bile seğirmedi değil kadının tavırlarına.

Evden çıkıp ayakkabılarımızı giyerken "Kenafir karı ya, nasıl baktı bize gördün mü?"

demiş ve cevap vermemi beklemeden "Şeytan diyor git oy o gözleri. Sanki orospuluk yapıyoruz alt tarafı saçımız açık."

"Bırak boşver daha zaten denk gelmeyiz kadına. Nerede göreceksin ki bir daha onu?"

"Valla bacım Allah bunun gelini olacak kıza akıl fikir versin. karı deccal gibi."

"Tövbe ya." deyip güldüm. Baya sinirlenmiş belli. Bu kadar sakin durması bile mucizeydi. Biz evden çıkarken başka kızlarda eve giriyordu ve onların ağızlarından çıkan bir şey benim dikkatimi çekmişti.

"Cezaevinden çıkan Koray ve Sinem evleniyorlarmış duydun mu?"

〢 ╹ ╻ ╷

YAZAR; Bölüm sonuna gelmiş bulunmaktayım.

Yeni bölüm spoileri için beni instagramdan takip etmeyi unutmayınız.

İNSTAGRAM; draculessaa

Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.

Loading...
0%