Yeni Üyelik
4.
Bölüm

↾ 4.Bölüm ⇃

@draculessa

 

Bazen gerçekliğini bildiğin ama gerçekmiş gibi hissetmediğin durumlar yaşar ya insan, ben de tam olarak öyle bir bataklığın içine çekilmişim gibi hissettiğim bir durumdaydım ve bunun nedenini anlayamıyordum.

 

"Koray ve Sinem mi dedi o?" diye yanı başımda soru soran Hilal ile kızların söylediği şeyin yanlış olmadığını kavradım.

 

"Evet, ikisi evleniyormuş."

 

"İki bacak açar açmaz adamı evliliğe ikna etmiş helal olsun."

 

Bu konuya yorumsuz kaldım. Bir şey söylemek istemiyordum çünkü ne söylersem söyleyeyim içi boş bir balondan farksız olmayacaktı.

 

"Bizi ilgilendirmiyor boşver." diyerek konunun üzerini açılmaması için kapattım.

 

Hilal de çok üstünde durmak yerine sessizlik hakkını kullandı. Sanırım annemin Hamide abladan duyduğu dedikodu yüzünden evlenme kararı almış olabilirlerdi ya da gerçekten 10 yıl bekledikten sonra daha fazla zaman kaybetmek istememişlerde olabilirdi. Ama aklımı kurcalayan tek konu vardı, Sinem abla gerçekten 10 yıl beklemiş miydi? İnsanın kanına şüphe karıştı mı gerçekten bir şeylerin eğrisini doğrusunu tartmadan duramıyordu.

 

İlişkilerine çomak sokma gibi bir planım olmadığı için bunu da umursamayacaktım. Sinem abla ve Kevser'le arada sırada görüştüğümüz oluyordu fakat hiçbirimiz birbirimize sır verecek kadar yakın değildik. En azından ben öyle düşünüyordum.

 

Ve şu an başka bir konudan ötürü rahatsızlık duyuyordum o konu diye soracak olursanız karnımın hafiften ağrıyışıydı. Huysuzca yürüdüğüm sokakta yüzüm sirke satıyordu.

 

"Neyin var senin? karaya vurmuş balık gibi kıpır kıpırsın?"

 

Asık suratımla ona baktım. Kaşları havaya kalkmış beni izliyordu. "Regl günüme az kaldı, o yüzden daha demin otururken ve yürürken çok hafif bir ağrı hissettim." diye yanıtladım onu. Regl olmadan önce hafif bir ağrı hisseder bedenim uyarıyı verirdi. Tabi ben de kaç gün kaldığına çok dikkat ederdim çünkü aşırı ağrı çektiğim bir zaman dilimiydi özel günlerim. Ağrıdan ağladığım günleri hatırladıkça somurtmamak elde değil.

 

"Şimdi nasılsın peki? eve gidip dinlenmek ister misin?"

 

Olumsuzca kafa salladım. "Yok iyiyim dediğim gibi küçük bir ağrıydı kendini hissettirdi ve kayboldu."

 

Olumluca kafa sallayıp önüne döndü ardından aklına ne hain planlar geldi ise önce sırıttı sonra bana baktı. "Şu an abim kahvehane de doğru mudur?"

 

Merak ediyordum acaba yine ne planlıyordu. "Doğru kahvehanede de bizim bununla ne alakamız var?"

 

"Şöyle özetlim abimin kahvehane de oluşu demek arabanın evin önünde oluşu demektir ve bu da demek oluyor ki balıkhaneye balık yemeye mi gitsek?"

 

Eğer Hasan abi arabayı aldığımızı fark ederse bizim üzerimizde deneyeceği işkencelerin fragmanı bir bir beynime üşüştüğünde yüzümü buruşturdum. "Hilal ölmek için çok genciz umarım bunun farkındasındır?"

 

"Ya anca laf ebeliği yapar." dedi ve durdu "Belki biraz süründürür bilemedim. Abim çok değişken biri malum."

 

Allah'ım bir de ciddi ciddi düşünmesi yok mu... Yüzümü ovdum. "Hilal, yakma bizi be. Oturalım evimizde hanım hanımcık."

 

"Vallahi benim keyfim ve kahyam hanım hanımcık oturmak istemiyor ala balık yemek istiyor."

 

Gökyüzüne baktım ve ardından soluyup Hilal'e baktım. "İşin gücün şerefsizlik yemin ediyorum. geldiğin ilk günde bile götünün üstüne oturmuyorsun." derken aniden ağzımı elimle kapattım. ben söylediğim sözler yüzünden gözlerim açılırken o da benden ilk kez işittiği sözler yüzünden gözleri açılmıştı.

 

"O laflar senden mi çıktı yoksa benim kulaklar emekliliğe ayrıldı da ben yanlış mı duydum?"

 

Sesine yansıyan şaşkınlığı ile afallayıp "Ya bir an ağzımdan çıktı ben de anlamadım ki." diyerek ön savunmaya geçmiştim ki Hilal kolunu boynuma dolayıp "Ha şöyle be. Ne sıkıyorsun kendini hanım hanımcık olacağım diye. Çıkar içindeki vahşi kediyi böyle aferin."

 

Şimdi daha da şok olmuştum. "Sinirlenmedin mi?"

 

"Ne sinirleneceğim kız? ben senin içini dışını biliyorum. Biz seninle az sırra imza atmadık." diyerek göz kırptığında içim rahatlamıştı. Etrafımdaki arkadaşların hepsini kaybetmeyi göze alırdım ama Hilal'i asla. O benim için başka bir gezegen gibiydi. Nefes alabildiğim tek gezegen.

 

Madem canı balık çekiyordu bir güne mahsus onun istediğini yapmakta çekinmeyeceğim. Başka zaman ki ruh halime denk gelse şiddetle karşı çıkardım lakin niyeyse öyle bir şey yapasım yoktu. Sanırım azıcık hayatıma bir heyecan gelsin istiyordum ve Hilal'in olduğu her ortam demek heyecan demekti.

 

╏ ║ ╎ ┇

 

Şu an dönüş yolunda eve doğru gidiyorduk ve tam 2 saattir ortalıkta Hasan abinin arabası ile fink atıyorduk. İlk arabayı alırken yalan yok ödüm kopmuştu ama sonra balık yemeye gittik ardından yüksek ses müzik eşliğinde eve dönmek güzel hissettirdi. Uzun süredir hiç böyle rahat hissetmemiştim. Hilal 2 yıl önce aldığı ehliyetin yardımıyla arabayı sürüyor ve beraber arabada çalan müziği söylüyorduk.

 

Çoktan Bartın'ın merkezinden çıkmış kasabaya giden ana yolda araba sürmekteydik. Az ilerde yol çatallaşıyordu ve açıkçası o yol biraz tekinsizdi çünkü çatal kısmının ortasında koca bir kaya oluşundan ötürü arabalar sürekli o çatalda kazadan dönüyordu.

 

Hilal hızı severdi fakat kasaba yolunun eski ve biraz kötü oluşunun bilincinde olduğu için hızı 80den yukarı değildi.

 

"Balıkhaneye gittiğimize değdi değil mi?" diye konuya girdiğinde onu onaylamadan duramadım. En son geçen yıl balıkhaneye gitmiştim.

 

"Valla ilk başta çok karşı çıkasım geldi ama cidden iyi ki gitmişiz. Orada su kenarında kulübe de balık yemek tazelenmişim gibi hissettirdi."

 

Oldum olası doğa seven bir insandım. Yeşillik hastasıydım ve Bartın yeni gelişen bir yer olduğu için orman kesimi yerleşimden daha çoktu. Ve buralarda en fazla köylü kesim bulunmaktaydı. Misal Hilal'in dedesi Eşref dede köyde oturmaktaydı ve her hafta köye gider ziyaret ederlerdi. Eşref dedenin büyük baş hayvanları, tavukları olduğundan kasabaya çok gelemiyordu onun yerine teyzemler köye uğruyordu.

 

Annem de burada doğup büyümesine rağmen maalesef ki anne ve babasını erken yaşta kaybetmişti. Dedemden bize kalan tek miras oturduğumuz evdi. Zaten fakir bir aileden gelen annem hep derdi bir evimiz var kafamızı sokacak onun haricinde toprağımız yok. Eskiden varmış lakin dedem, anneannemi ameliyat ettirmek için bütğn tarlaları satmış. Anneannem kanser olduğundan ve o dönemlerde tıp çok ilerlemediğinden ameliyat masasından kalkamamıştı. Dedem de karısının ölümünden sonra çok yaşamayıpbu Dünya'dan göç etmiş. Annem ve Leyla teyzem daha genç kızken olmuş bunlar. Leyla teyzem o ara 19 yaşındaymış annem ise 16 yaşındaymış. Evlenene kadar o evde yaşayıp milletin tarlasında amelelik yapmışlar sırf boğazlarını doyurabilmek için. Annem bu yüzden bayatlamış bir ekmeğin dahi değerini bilen bir kadın.

 

"Valla ben de senden böyle bir şey beklemiyordum. Yani ne bileyim sen sınırlarının dışına çıkan birisi değilsin o yüzden çok şaşırmıştım." diyen Hilal ile düşüncelerimden arınıp derin bir iç çektim.

 

"Bu aralar sınırlarım nelerin üstünü kapatıyor bu gözler neleri unutmaya çalışıyor bir bilsen..." derken aslında kendi kendime konuşuyordum.

 

"Neymiş o unutamadığın bakim?"

 

Hatta bir anlık dangınlıkla "Sinem abla ile sevişen Koray abinin çükünü unutamamam gibi." demiştim.

 

O ara Hilal bana bakmış ve "Hadi lan! Şaka mı bu?" diye bağırmıştı. Fakat benim ahmak kuzenim şaşkınlıkla bana baktığı için yoldan bir anlığına gözünü çekti ve ben o anlık gözümü önümüze çevirdiğimde korkuyla "Hilal çatalda araba var!" diye çığlığı basmıştım.

 

Hilal o an panikle direksiyonu sola kırmış çok az bir farkla arabaya çarpmaktan kurtulmuştuk. Allah'tan direksiyon hakimiyeti iyiydi yoksa asla geri dönüşü olmayacak bir kazaya sebep olacaktık.

 

İşin kötü tarafı yan çataldan gelen araba da bizi görmesine rağmen hamle yapmamıştı. Biz nefes nefese yaşadığımız şoku sindirmeye çalışırken dikiz aynasından yansıyan araba gözüme takıldı. Arabadanın içinden çıkan iki kıllı herif arabaya doğru yaklaşıyordu.

 

Ve içlerinden biri "Nereden geliyorsunuzda artistlik yapıyorsunuz göt verenler? Koskoca çatılı görmüyor musunuz?" diye bağırdı.

 

O ara şoktan çıkan Hilal, herifin sesini ve küfrünü işitir işitmez şoför camını açıp kafasını dışarı çıkardı.

 

"Ebenin amından geliyoruz. O aynalar ebenin amını göstermiyor mu da çıkıyorsun zart diye?"

 

Ağzım açık kalbim yerinden fırlayacak şekilde Hilal'e bakıyordum. Hilal'in ağır küfüroloji içeren sesinden sonra daha demin laf söyleyen herif "Şimdi siktim senin belanı." deyip arabaya koşmaya başladı.

 

"Hilal bas gaza çabuk." diye kuzenimi dürtüklediğimde o da tehlikeyi çakıp hemen gaza yüklendi. Araba çalışmaya ve uzaklaşmaya başladığında kurtulduğumuzu düşünüp rahatlamıştım ta ki dikiz aynısından bize yaklaşan o arabaya kadar.

 

"Lan sanki anasına küfrettik peşimde ne işin var?" diye konuşan Hilal'e korku ile bakıp "Bence Hasan abiyi arayalım Hilal. Olmaz böyle bunlar bırakmaz peşimizi."

 

Hilal olumluca kafa sallayıp telefonunu bana uzattı. "Hoparlöre al."

 

Hasan abinin ismini bulup hemen arama tuşuna bastım. İkinci çalıştan sonra;
"Efendim Hilal?" diye açıldı telefon.

 

"Abi sana kötü haberim var."

 

"Ne bok yedin yine çok merak ediyorum gönder gelsin."

 

"Senin araba şu an tam altımda." Konuşmasına fırsat vermeden devam etti. "Sen kızmadan kötü haberi de söyleyeyim. Adamın biri ile kavga ettim ve şu an Gülbahar'la bizi takip etmekte."

 

"Hilal, güzel kardeşim." Derin bir nefes aldığında öfkesini kontrol etmeye çalıştığını fark ettim. " Sen benimle taşak mı geçiyorsun?"

 

"Abi keşke taşak olsa..." Derken, ben de dikiz aynasından tekrar arkamıza geçen adama baktım. Şu an o kadar çok korkuyordum ki mabadımı kurtarmak dışında hiçbir şeye konsantre olamıyordum

 

"Sen öldün Hilal! Kardeş katili olacağım ve bundan da hiç gocunmayacağım. Ekmek elden su gölden paşa paşa çürüyeceğim hapislerde."

 

"Abi başımız belada ya." dedi onu takmayarak. "Yok mu bu arabanın bir numarası falan?"

 

"Ne numarası lan şerefsiz?"

 

"Milletin arabası robot oluyor be abi. Dedem yaşındaki Ford'u bile uçurdular."

 

"Sen hele bir eve gel, dedenin uçtuğu yere uçuracağım seni. Gelir gelmez başını belaya soktun."

 

Arkadan birkaç ses geliyor ama biz boğuk olduğu için anlamıyorduk. Çok geçmeden Hasan abinin sesi tekrar duyuldu. "Bana bak, kasabanın dışında bir göbek var ya kamyonların dönüş yaptığı. Arabayı orada durdur çıkıyorum ben şimdi yola."

 

Arkadan arabaya binme ve motorun çalışma sesini işittiğim de birazda olsa içim rahatladı. Şükür Hasan abi geliyordu.

 

"Kapıyorum." deyip kapattı.

 

Elim göğsümde sakin kalmak için nefes hareketleri yapıyordum. Hilal ise çok ciddi bir yüz ifadesiyle direksiyonu tutuyordu.

 

"Valla bugün başımıza bir şey gelmezse daha da gelmez Gülbahar."

 

"Ben nedense senin tam tersini düşünüyorum..."

 

Ses etmedi daha çok arabayı sürmeye konsantre olmuştu bu yüzden ben de sessiz kaldım. Zaten aniden o şeyi söylemeseydim başımıza bunlar gelmemiş olacaktı. Hilal'in bu kadar şaşıracağını hesaba katmayan beynim sağolsun az kala kaza yapıyorduk. Araba perte çıksaydı cidden üzülürdüm. Hasan abinin taksisinin haricindeki bu kişisel gri araba onun bebeğiydi.

 

Hasan abinin bahsettiği göbeğe geldiğimizde tanımadığım bir arabanın orada oluşunu fark ettim. Hilal arabaya göbeğin kenarına çektiğinde tanımadığım arabadan çıkan Hasan abiyi, şoför koltuğundan dışarı çıkan imamı, Koray abiyi ve Ali abiyi gördüğümde ağzım açılabildiği kadar açıldı. Şu an rezilliğin bilmem kaçıncı boyutunu yaşadığımı bilemiyordum.

 

Bizim durmamızla arkadaki adamda durmuştu. Hilal'in küfrettiği adam şoför koltuğundan burnundan soluyarak çıktı. Hilal ise çoktan kapısını açmış dışarı çıkıyordu ben de vakit kaybetmeden kapımı açıp dışarı çıktım. Hasan abi çoktan yanımıza geldiğinde yüzündeki o korkutucu ifadeyi görür görmez, gözlerim ayaklarıma gitti. Mavi gözleri sinirden olsa gerek kararmış her zaman şekil verdiği saçları ise dağınıktı.

 

"Seninle ev de hesaplaşacağız Hilal hanım." diyen sesiyle kafamı kaldırıp ona baktım lakin kafamı kaldırdığımda Koray abi ile göz göze geldim. Elleri siyah kumaş pantolonunun cebinde, beyaz gömleğini bileklerine kadar kıvrılmıştı ve birkaç düğmesi açık olduğundan o hiç çıkarmadığı zincir kolyeyi görebiliyordum.

 

Gözlerimi ondan çekip kasabanın imamına baktım. Kalçasını kaputa yaslamış ve ellerinin göğüs altında birleştirmiş bir şekilde bizi izliyordu. Bu adam biraz soğuk nevale bir herifti.

 

"Aman abi ya sanki bilerek adamları peşimize taktık." diye savunmaya girişen Hilal'e evet bilerek peşimize taktık çünkü küfrettin demek istiyor ama ortamın cehennem ateşinde yanmamak için susuyordum.

 

Arabadan inen o iki kıllı herif bir bana bir Hilal'e baktı. "Kaçabileceğinizi mi sandınız küçük oro-" diye başladığı cümleyi bitirememişti çünkü Hasan abinin kalın ve gür sesi keskin bir bıçak gibi kesmişti o sesi.

 

"O kelimeyi ağzından bir çıkar bak bakalım buradan tek parça halinde kurtulabiliyor musun. Yeterince sinirli biriyim saçma sapan hareketler yapıp ağzınızı yüzünüzü siktirtmeyin bana."

 

"Sen kimsin lan? bizle baş edemeyince hemen oynaşların mı çağırdı bunlar?"

 

Hasan abi azı dişini diliyle yoklayıp "Konuşarak çözebileceğimizi düşünüyordum fakat oluru yok gibi. İlla gel bir bacağımı aya daya ötekini güneşe arasında kalan göt deliğine de dünyayı sok diyorsun değil mi?"

 

Ve ben ne olduğunu hatta yanımızda duran Hasan abinin ne ara adama dalıp kafayı gömdüğünü görememiştim. O kadar hızlı oldu ki boşta kalan adamın yüzüne yumruğu indirip yere serer sermez kafasından tutup defalarca yere vuran Koray abiyi gördüğümde ağzımdan bir çığlık çıktı. Ellerimi ağzıma kapatıp gerisin geri adım attım.

 

"Sana nefes veren oksijenin molekülünü sikeyim." diyerek adamın yüzüne defalarca yumruk indiren Koray abiye dehşetle bakıyordum. Şu ana kadar onun hapisten çıktığını unutan beynim onun bir katil oluşunu yüzüme vurduğunda tüm kaslarım gerilmişti.

 

Hasan abi ise kolunun altında sıkıştırdığı boynu sıktıkça sıkıyordu. Adamın zoru zoruna nefes aldığını küfürler yağdırdığını işitiyordum. "Noldu sik kırığı? daha demin efelik taslıyordun?"

 

Hilal'e baktım "Hilal böyle giderse-" diye konuşmaya başlamıştım ki Hilal'in telefonu eline alıp bu olayı videoya çekmeye başladığını gördüğümde bir hışımla yanına ulaşıp kolunu çimdirdim.

 

Çimdiğimle olduğu yerde sıçrayıp. "Gülbahar ya!" diye inledi.

 

"Ne Gülbahar? öldürecekler adamları ayırmamız lazım."

 

"Ya bir şey olmaz, o duruma gelselerdi Ali abi ve " deyip arabanın kaputuna yaslı oturan imama baktı. "Kim la bu?"

 

Göz devirip "İmam. Sana söylediğim imam o işte." diyerek kafamla işaret ettim.

 

Hilal elindeki telefonu bırakmadan alıcı gözüyle imamı incelerken, imamın gözleri de bizim üzerimizdeydi ve kaşları ölümüne çatık bir şekilde Hilal'e bakıyordu.

 

"Hayırdır ne baktın?" diyerek kaş göz yapan Hilal'le, imam bir Hilal'in elindeki telefona bir de Hilal'e bakıp tiksinir gibi "Hasan gibi bir adamın senin gibi bir kardeşi olduğuna inanamıyorum."

 

Hilal'in bir gözü seğirirken imama "Pardon?" diye sordu sanırım yanlış duyup duymadığını teyit etmeye çalışıyordu.

 

"Ağabeyin orada senin yüzünden kavga ediyor ve sen pişkin pişkin elinde kamera videoya çekiyorsun. Nasıl bir terbiyesizlik bu?"

 

Hilal elini beline atıp "Belki yere bakan yürek yakan müthiş yakışıklı abimin bu vahşi seksi görüntüsünü ölümsüzleştirmek istedim? hem sanane kardeşim napayım oturup ağlayayım mı abim adam dövüyor diye?" dedi yüzündeki yamuk bir gülümsemeyle.

 

İmam olumsuzca kafasını sallayıp "Bismillahirahmanirrahim vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim." diye mırıldandığında Hilal'e bakıp parmağımla sus işareti yaptım.

 

Zaten suçluyduk bir de imamı kendimize düşman etmemize hiç gerek yoktu. Omuz silkip video çekmeye geri döndüğünde bizimkiler çoktan adamları arabalarına zorla bindirmişlerdi.

 

"Bu dayak size bir ömür yeter hadi siktirin gidin şimdi bu genç yaşımda katil yapmayın beni."

 

Dayak yiyen adamların yüzündeki korkuyu tamam abi vallahi affet diyen mırıltılarını uzaktan çok duyamasamda çalışan arabanın sesi ve geri geri gidip ardından arabayı döndürüp gaza basarak topuklayan iki kıllıdan sonra rahat bir nefes alabilmiştim.

 

Lakin asıl mevzu şimdi başladığından ister istemez yerimde huysuzca kıpırdanmadan edemiyordum. Hasan abi, Koray abinin omzuna elini koyup pat patladı. "Sağolasın kardeşim."

 

"Lafı olmaz. Senin kardeşlerin benim de kardeşim sayılır."

 

Hasan abi gülümseyip imama döndü. "İzzet sen de sağolasın kusura bakma seni de bulaştırdım bu duruma."

 

İmam İzzet abi kaputtan ayrılıp Hasan abiye yaklaştı. "Seni severim Hasan, bacın yüzünden müşkül duruma düşmeni istemem." diyerek bir bakımdan taşı Hilal'e atmıştı.

 

"Eyvallah sağolasın." diyerek sıranın bize geldiğini söyleyen o yırtıcı gözleri bizi buldu.

 

Elimi ayağımı korkudan nereye koyacağımı bilemezken Hilal sonunda telefonu kapatıp cebine koymuştu. Bu kız nasıl bu kadar rahat olabiliyor anlam veremiyordum. Ben sesli nefes almaya korkarken o abisine tatlı tatlı gülümsüyordu.

 

"Siz ikinize gelince." dedi ve durdu. "Hadi bu benim kardeşim ezelden kuduruk, sen nasıl buna uyarsın Gülbahar?"

 

Hasan abi anca sinirlenince bana Gülbahar derdi ve şu an o durumda oluşu yüzümün kızarmasına neden oldu. Başımı ve bakışlarımı ayaklarımdan çekmeyerek "Abi özür dilerim. Ben bu duruma geleceğini hesap etmemiştim."

 

"Kıza niye yükleniyorsun? ben planladım herşeyi bir ceza vereceksen ev de konuşalım bu konuyu." diyen Hilal'le başımı kaldırdım. Yüzümde mahcubiyet vardı fakat onun yüzünde sadece ciddiyet vardı asla pişman olmadığını direten bakışları Hasan abideydi.

 

Hasan abi elini alnına attı. Keskin bakışları Hilal de iken elini alnından çekip boğazını adem elmasının olduğu yeri işaret etti. "Bana bak kızım şuramdayım beni çileden çıkartma daha fazla."

 

Hilal laf söyleyecek gibi olduğunda bileğini tutup bana bakmasına neden oldum. Gözlerimle yapma demeye çalışıyordum. Çünkü Hilal aksi olduğu için her sözü davetiye kavga çıkaran cinstendi ve Hasan abi şu an sinirliyken onu konuşturmak hiçte hayra alamet değildi.

 

"Binin arabaya gidiyoruz."

 

Hasan abiyi ikiletmedim ve Hilal'i kolundan tutup arka koltuğun kapısını açarak önce onun binmesini sağladım. Arkasından bende bindiğimde Hasan abi arkadaşları ile tekrardan bir şey konuştu. Sonrasında o Şoför koltuğuna oturdu. Koray abi ve Ali abi de İmam İzzet abinin arabasına bindiklerinde çoktan biz önde onlar arkada kasabaya ilerlemeye başlamıştık.

 

Ortamın gerginliği yüzünden yol boyunca hiçbirimizin gıkı çıkmadı.

 

╏ ║ ╎ ┇

 

Düne kıyasla bugün hava soğuk ve bozuktu. Dışarda gök gürüldemesini duyduğumda pencereyi kapattım. Yağmur geldi gelecekti. Annem öğle kestirmesini yapmış koltukta uyuyordu ben ise ocakta kaynattığım ıhlamur eşliğinde cam ağzında oturuyordum. Dünden beri Hasan abi ile aramız limoniydi. Çünkü ben ve Hilal'e çok kızgındı. Arabayı almamızdan ziyade elin adamlarına bulaşmamızdan ötürüydü bu kızgınlık. Ona hak veriyordum sonuçta yaptığımız şeyin sonu kötü de bitebilirdi.

 

Telefonumun zil sesini duyar duymaz oturduğum minderden kalkıp masanın üzerindeki telefonumu aldım. Arayanın Sinem abla oluşunu gördüğümde bir hayli şaşırmıştım. Hilal, Hasan abiden ceza aldığı için 1 hafta boyunca telefonuna el konulmuş ve evden dışarı çıkması yasaklanmıştı. Eve geldiğimde annemde benimle ciddi bir konuşma yapmış ve baya azarlamıştı lakin bana kıyamadığından hiçbir kısıtlama koymamıştı.

 

Yeşile kaydırıp "Efendim Sinem abla?" diye açtığım telefonda Sinem ablanın neşeli sesi duyuldu.

 

"Gülbahar'ım nasılsın?"

 

"iyi diyelim iyi olalım abla sen?"

 

"Bende iyiyim. Seni şey için aramıştım akşama müsait misin?"

 

"Hayırdır abla neden sordun?"

 

"Ya belki duymuşsundur ama ben yine de söyleyeyim biz Koray ile evleniyoruz. Bugünde kızlı erkekli toplanalım diyoruz saat 18.00 da sende gelmek ister misin?"

 

Açıkçası Hilal ev de hapisken benim dışarı çıkmaya gönlüm el vermiyordu bu yüzden "Duruma göre gelmeye bakarım abla." diyerek geçiştirdim.

 

"Tamam canım, gelirsen çay bahçesinde olacağız oraya gel. Havalar tam soğuğu hissettirmeden son kez çay bahçesinde oturalım diyoruz."

 

"Tamamdır abla, görüşürüz." deyip kapadığım telefondan sonra bıkkınca sesli soludum.

 

Hasan abi de büyük ihtimal orada olacaktı ve ben ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Kızgınlığının geçtiğini hiç düşünmüyordum. Onu bu kadar kafaya takmam ise öz abimden farksız görmeyişimden ötürüydü. O her zaman derdi aynı anneden olmasakta ben senin öz abinim diye. Şimdi ailemden biriyle küs olmak garip hissettiriyordu.

 

Bilakis oraya gitmek istemememin nedenlerinden biri de reglimin 1. günü oluşuydu. Hafiften karnımın ağrısını hissediyordum. Herkes gülüp eğlenirken ben o ortamda ağrı çekmek istemiyordum. Telefonum tekrar çaldığında bu sefer kim diye bakındım. Leyla teyzemin adını görünce hafif kaş çatsamda yeşile kaydırıp "Teyze?" dediğimde Hilal'in sesi duyuldu.

 

"Biraz daha bu ev de kalırsam kesinlikle aklımı kaybedeceğim. Bu nedir ya!"

 

"Noldu yine delirmişsin sen?"

 

"Ne olacak telefonum abimde, ben odam da gardiyan gibi başımda annem." deyip ofladı ve "Gelsene yanıma ya vallahi ev tek başına çekilmiyor Gülbahar sıkıntıdan patlicam. Bizde kal bu gece nolur." dedi yalvarırcasına.

 

Annemden izin kapmak kolaydı da bu durumumla pek can sıkıntısını giderebilecek gibi olmasamda "Peki tamam geliyorum sen bir film ayarla ben de gelirken çerezlik bir şeyler alayım."

 

"Yaa, cansın kızım sen. Gel bekliyorum." diyerek telefonu yüzüme kapattığında bir telefona bir de duvardaki saate baktım. 17.20 geçiyordu. Birisini reddeder diğerini reddedemezdim ne olacaktı benim bu halim?

 

Salonda uyuyan annemin yanına gittiğimde çoktan uyanmış olduğunu ve yattığı yerden televizyona baktığını gördüm. Yanına usulca yaklaşıp "Anne, Hilal bu gece bizde kalsana diyor. Eğer müsaade verirsen.."

 

Başını kaldırıp bana baktı. "Yine saçma sapan işler yapmayacaksanız veririm."

 

Bir kere düştük ya dilini her konu da annem illa bu mevzuyu açar dururdu artık. "Anne, Hasan abi zaten yeterince haşladı bizi lütfen rica ediyorum bari sen yapma."

 

Kafasını geri yastığa koyup. "İyi git bakalım. Yüz ifadenden bakılırsa dersini almışsın sen. Ama sabah erkenden eve dön yarın komposto yapacağız seninle kışlıkları halletmeliyiz."

 

O görmese de kafa sallayıp odama geri gittim. Dolabımı açıp ince beyaz bir badi, koyu renk eteğimi ve örgü hırkalarımdan birisini çıkarıp hızlıca giyinmeye koyuldum. yavru ağzı rengindeki çantama gerekli ihtiyaçlarımı koyup balık sırtı ördüğüm saçlarımı bozmadan gözlüklerimin camını silerek gözlerime yerleştirdim. Hiç özenecek durumda olmayışımdan ötürü giyinip evden hemen çıkmak istiyordum.

 

(Gülbahar'ın giydiklerini medya ya koyuyorum canlar.)

 

İşim biter bitmez dış kapının ağzına gelip anneme "Anne ben gidiyorum." diye bağırdım.

 

"Dikkatli git. Teyzene selam söyle."

 

Havanın bozma ihtimalinin olduğunu göz önüne alarak kahverengi bilekten bitme, alçak topuklu botlarımı ayağıma geçirdim. 5 dakikaya kalmaz dolmuş kalkmış olurdu bu yüzden sokağın sonundaki durağa yetişmek için hızlıca yürümeye başladım.

 

╏ ║ ╎ ┇

 

Başım çatlıyordu, dolmuştan iner inmez mide bulantım gün yüzüne çıkmıştı. Yüzümde bayıldı bayılacak bir surat ifadem vardı. Bu özel dönemlerimde en nefret ettiğim şey midemin de bulanmasıydı. Hatta ağrıdan daha çok beni rahatsız eden şey midem bulantılarımdı.

 

Yarı ölü gibi yürüdüğüm kasaba sokağında karnıma saplanan ağrı gittikçe şiddetleniyordu. Tek elimi karnıma atıp kaldırıma oturdum. İlk kez karnımın ağrısı bu kadar şiddetlenmiş ve nefes almamı dahi zorlaştırır olmuştu. Öyle bir ağrı yaşıyordum ki sanki karnımın her tarafına bıçaklar saplanıyordu.

 

Gözlerimin acıdan dolduğunu hissediyordum. İki elimle çökmüş olduğum kaldırımda gözlerim yerde öylece oturmuş sessiz iniltilerle bu ağrının geçmesini bekliyordum. Gözlerimi bulanıklaştıran gözyaşları yüzünden etrafı net göremez olmuştum fakat zemine bakarken bir çift ayağın tam dibimde oluşunu gördüğümde kafamı kaldırdım.

 

Koray abiyi görmeyi beklemeyen gözlerim irice açılmış fakat sonrasından olduğum durum yüzünden gözlerimi kaçırmıştım.

 

Yere çömelen bacakları gördüm. "Gülbahar sen iyi misin?" diye soran onun derin sesine karşılık veremediğimden sadece kafa salladım.

 

"Yüzüme bak."

 

Neden diretiyordu ki iyiyim diyordum işte! Yüzümü kaldırmak yerine "İyiyim abi. bir şeyim yok." dedim lakin sesim o kadar kırılgandı ki iyi olmadığımı bas bas adamın yüzüne bağırıyordu.

 

Bileğimde hissettiğim büyük damarlı el beni aniden yerden kaldırdığında karnımın ağrısından dolayı inildemiştim. Canım yanmıştı bu ani hareketinden dolayı.

 

"Hastaneye gidelim sen iyi değilsin."

 

Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım. "Abi bırakır mısın iyiyim."

 

"Kızım neren iyi? Yağmurda kalmış yavru enik gibi çökmüşsün kaldırıma titriyorsun acıdan."

 

Gözlerimi gözlerine kaydırdığımda bana tepeden bakan bakışları sinirli gibi duruyordu. Benim cevap vermeyişim onun teorilerinde kanıtlar oluşturmasına yetmişti.

 

"Yürü gidiyoruz."

 

"Abi'" diye kolumu çekiştiren ona bağırdığımda. Bana döndü "Seni kasabanın ortasında kucağıma mı almamı istersin yoksa yürümeyi mi?"

 

Yutkundum. Yapmazdı değil mi?

 

 

〢 ╹ ╻ ╷

 

 

YAZAR; Ve bölüm sonu.

 

 

Bu kitapta en çok dikkatinizi çeken karakter hangisi?

 

 

Bu soruyu cevaplamayı unutmayınız.

 

 

Ve beni instagramdan takip etmeyi unutmayın alkoliklerim.

 

 

İNSTAGRAM; draculessaa

 

 

Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla.

Loading...
0%