@draculessa
|
Eli hala bileğimdeydi. Bırakmamaya yeminliymiş gibi sıkıca tutuyordu. Kurtulamayacağımı anladım keza bakışları istediğini yaptırmakta kararlı gibi duruyordu. en sonunda pes etmişlik ve ağrının da verdiği sabırsızlıkla "iyi tamam." dedi hoşnutsuzca. Hala bileğimi bırakmadan boştaki eliyle cebinden telefonunu çıkarttı ve birisini aradı. Kimi aradağını düşünürken karşıdaki insan telefonu açmış olacak ki "Selim dükkanda mısın?" diyerek giriştiği cümlesinde bir süre karşı tarafı dinleyip ardından devam etti. "Benim biraz işim var. Sen dükkanı kapat, Sinem ablan çay bahçesinde olacak onu da haberdar et Koray abimin az işi varmış diye." "Tamam oğlum sağol. Hadi görüşürüz." Telefonu kapattığında yüzüne bakıyordum. Gür siyah kaşlarının altında gözleri gizlenmiş vaziyetteydi. Telefonda birkaç saniyeliğine bir şeye bakar bakmaz gözlerini kaldırıp bana baktı. Gözleri gözlerimde geziniyor ammavelakin ikimizde hiçbir atakta bulunmuyorduk. En nihayetinde ipleri eline alıp "Hadi gidelim." diyerek bileğimi bırakmadan yolun karşısında park halinde duran arabaya doğru beni arkasından sürükledi. Tedirginlikle gözlerim etrafı taradı bir tanıdık neyim var mı diye bakmadan duramadım çünkü yanlış anlaşılmak istemiyordum. Havanın bozuk atması ve ufaktanda kararmaya başlamasından ötürü çok fazla insan yoktu. Zaten kasabanın çoğunluğunu yaşlılar oluşturuyordu genç kesim maalesef azdı. Arabaya yaklaştığımızda arka kapıyı açtım ve hiç beklemeden içeriye oturdum. Canımın acısı dayanamayacağım raddede olduğundan yüzümde memnuniyetsiz bir yüz ifadesi vardı. Arkaya oturmama hiçbir tepki göstermeden şoför koltuğuna oturan Koray Abi, bana dikiz aynasından bir göz atar atmaz arabayı çalıştırdı. Arabanın hareket etmesiyle camdan etrafa bakmaya başladım. Yol boyunca yol almaya başladığımız şu dakikalarda ikimizde konuşmuyorduk ki Koray Abi sessizliği bozup "Kimliğin yanında mı?" "Yanımda." "Çok mu ağrıyor?" Kendimi pek konuşmaya hevesli hissetmesem de onu cevapsız bırakmak istemiyordum. "İdare ediyorum." gibi bir cümle kurdum. Konuştuğumuz son diyaloglar bunlardı. yarım saat boyunca hastanenin acil girişinin önüne gelene kadar konuşmamıştık. Acilin önünde durup şoför koltuğundan kafasını bana döndürdü. "Sen içeri gir ben arabayı park edip geliyorum." Sadece kafamla onaylayıp arabadan hızlıca çıktım. Yürüyüşüm iki büklüm şekilde acilin girişine girer girmez kaydımı yaptırdım ve beni acilde sıralı şekilde dizilmiş sedyelerden birine yönlendirdiler. Sedyeye çıkıp oturur oturmaz çantamı omzumdan atıp yanı başıma koydum. Bir elim karnımda öteki elimle sedyeden destek alarak otururken acil doktorlarından birisi yanıma yaklaştı ve "Gülbahar Avcı ?" diye sordu. "Evet benim." "Şikayetiniz nedir?" "Regl sancım var ilk günüm olduğu için biraz şiddetli." "Ağrı kesici bir iğne yapalım önce ardından serum takalım. Serum biter bitmezde ben size ilaç yazacağım onları almayı unutmayın." deyip yanı başına gelen kadın hemşireyi iğne ve serum hakkında bilgilendirdi. Hemşire ve doktor yanımdan ayrılır ayrılmaz sedyeye uzandım. Bir sürü insanın sesi eşliğinde etrafımı izliyordum. Acil bölümüne giren onu gördüm etrafına bakınıyordu. Giriş kısmının karşısında bir sedyedeydim bu yüzden gözlerimizin buluşması kaçınılmaz bir sondu ki öyle de olmuştu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan hızlı adımlarla yanıma geldi. Uzandığımdan mıdır nedir bedeni devasa şekilde büyük geliyordu gözüme. Ağzını açacak gibi olmuştu ki hemşire elindeki serum ve iğne ile yanımıza geldi. Kadının önce gözü Koray abiye takıldı. Elindeki serumu sedyenin boşluk kısmına koyup Koray abiye bakarak "Eşi misiniz?" Sorulan sorudan o kadar rahatsız olmuştum ki karnımın ağrısına rağmen rahatsızca yerimde kıpırdanmadan edemedim. Benim konuşmama gerek kalmadan Koray abi "Hayır, yakınıyım." "Beyefendi o zaman sizi biraz perdenin dışına alabilir miyim Hanımefendiye iğne vurmalıyım." Koray abi hiçbir şey demeden perdenin dış kısmına çekilir çekilmez hemşire perdeleri çekti. "Arkanızı dönebilir misiniz?" Komutlara uyup yüzüstü yatarak eteğimin fermuarını indirdim ve kalçamın dışta kalacağı kadar bir kısmı açtım. Pamuğu sürer sürmez iğneyi batırdı. Bu histen oldum olası nefret etsem de şu an karnımın ağrısı iğne batma hissinden daha fazla olduğu için iğneyi çokta takamıyordum. İşini bitiren hemşire ile toparlanır toparlanmaz vakit kaybetmeden kolumda damar yolu açar açmaz serumu bağladı. Gitmeden evvel de "Serum biter bitmez seslenin." dedi. Perdeleri açtığında dış kısmında işimizin bitmesini bekleyen bir Koray abi ile karşılaştım. Sahi onlar bugün gençlerle çay bahçesinde toplanacaklardı. Yanıma tekrar yaklaştığında ona bakıp "Koray abi, sen olmadı git. Sinem abladan duymuştum bugün çay bahçesinde toplanacakmışsınız ayıp olmasın millete. İğne ve serum taktılar zaten birazdan iyi olurum ardından taksiyle giderim ben." "Beklesinler bir şey olmaz. Seni bu halde bırakırsam aklım kalır." dedi hiç beklemeden. neden bilmiyorum ama aşırı memnuniyetsiz bir sıfat ifadesi vardı yüzünde fakat bunun neyden ötürü olduğuna emin olamıyordum. Olumluca kafa salladım. Onu gitmesi konusunda ikna edemeyecekmiş gibi hissediyordum. Ayakta dikiliyordu elleri cebinde idi. Üzerinde siyah bir gömlek vardı. Bugün havanın serinliğine rağmen kol bileğinin biraz üzerinde gömlek kolları kıvrılmıştı. Yavaş ve belirli bir ritimde hareket eden adem elmasına bakarken onunda beni incelediğini fark etmemle gözlerimi kaçırdım. Ona dikkatli şekilde bakarken onun gözleri tarafından yakalanmak beni aşırı utandırmıştı. Kader nasıl bir teraziye sahipti bilmiyorum ama bu adama başıma bir iş geldiği zamanlarda rastlıyordum ve bu ciddiyim benim hoşuma gitmiyordu. Onu tanımıyordum sadece bir ismi ve yıllarda ötesinden kalma bir geçmişi vardı bildiğim. Kişiliği hakkında bile net olamadığım bir adamla tek başıma hastanede olmak garip hissettiriyordu. İşin kötü kısmı ne onun ne de benim birbirimizle diyalog kuracak kadar geçmişlerimize aşina değildik. Hep bir mesafe hissediyordum ona karşı ya da mesafeli olmalıymışım gibi geliyordu mu demeliyim... "Bu arada abi biraz geç oldu kusura bakma ama hayırlı olsun Sinem ablayla evleniyormuşsunuz." diyerek susuzluktan kuruduğu için çatallaşmış sesimle ilk konuşmayı ben başlattım. Yine gözleri uzaklara dalıyormuş gibi zemine baksa da bana yanıt verdi. "Sağolasın. Var öyle bir kararımız." "Tarih belli mi?" Gözlerime baktı. Orantılı çene hattı, kendini belli eden sakalları, sert duran elmacık kemikleri, gür siyah kaşları, kara deliği andıran gözleri... yalan söylemeyecektim gerçekten yakışıklıydı. Boylu poslu oluşu bir yana yüzü sertti. Ve o sert yüze konan bir gülümseme nasıl durur merak etsem de düşüncelerime son verme kararı aldım. Gereksiz yere meraklanıyordum. "Hava soğuğu hissettirmeden 2 hafta sonra yapmayı düşünüyoruz." Anladım dercesine kafa salladım. Ve yine diyaloglarımızın bittiği bir evreye geçiş yapmıştık. Ben ara sıra boğazımı temizliyordum o ise ayakta dikilmek yerine boştaki bir duvara yaslanmış kollarını göğüs bölgesinde birleştirmiş budyguard gibi dikiliyordu. Onu boğaz temizlemelerimle ne kadar rahatsız ettiysem kendini duvardan ayırıp "Ben bir su alayım." diyerek kendini duvardan ayırdı. Ve bir saniyeliğine durup bana bakarak "Başka bir şey daha ister misin?" diye sorduğunda ne kadar canım tatlı çekse de "Su yeter diyebildim." lakin canım aşırı tatlı çekiyordu. O gözden kaybolduğunda aklıma künefe gelmesiyle dudaklarımla dilimi ıslattım. Buradan çıkar çıkmaz Hasan abiye künefe aldırtacaktım. Ve ben bunu planlarını yaparken telefonum çalmaya başladı. Zar zor ayak ucumdaki çantamı alır almaz içinden telefonumu çıkarttım ve teyzemin numarasını gördüm büyük ihtimal Hilal arıyordu. Sahi ben ona haber vermeden neredeyse yolu da sayarsam iki saattir buradaydım. Bitmek üzereye gelen seruma göz atıp telefonu açtım. "Gülbahar, neredesin sen kızım ya!" diye endişeyle çığıran kuzenimle yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Bu kız bağırınca benim kulaklar iflasın eşiğine geliyordu. Bir insanda bu kadar yüksek desibel bir ses olabilir miydi cidden? "Hilal, bağırıp çığlık atman bittiyse anlatacağım." dedim bitkin sesimle. "Noldu ki?" "2 saat önce size gelmek için evden çıktım ve kasabaya geldim lakin reglimin ilk günü olduğu için yolda karnıma ağrı saplandığı için bir kaldırıma çöktüm. Koray abi, beni o halde fark edince zorla beni hastaneye götürdü. İğne yedim ve bitti bitecek serumumla sedyede uzanıyorum." diye bir solukta söyledim. Bir sessizlik oldu ve aniden "Oha!" diye çığlığı bastığında bu sefer beklemediğim bir an da çığlığa yakalandığım için telefonu da uzaklaştıramamıştım kendimden. "Hilal yemin ediyorum boğazlarım sen he. Kıs şu sesini ya!" Reglden ötürü müdür nedir tam olarak aksi bir moddaydım. Tabi benim aksiliğim Hilal'in bir tarafına takacağı bir şey olmadığından o benim uyarımı dinlemek yerine konuşmaya devam etti. "Yanında mı Koray abi ?" "Hayır, ben sürekli hastalıklı gibi boğazımı temizlediğimden su almaya gitti." "Kız bunlar bu akşam çay bahçesinde toplanacaktı oysaki ama herif senin yanında..." dedi böyle fısıltı gibi ama daha çok kendi kendine konuşuyor bir şeyleri tartıryor gibiydi. "Gülo aşkım, bu Sinem var ya Koray abiyi senin yanında oluşunu öğrenirse sana fena bilenir o kart karı." O görmese de kaşlarımı çattım "Ne münasebet! herifi koluma takıp peşimden sürüklemedim ya." "Öyle de bacım, bu karı sence senin gibi güzel, fiziği on numara beş yıldızlık taze bir kadını evleneceği adamla baş başa oluşuna ayar olmayacak mı sanıyorsun hele ki Sinem gibi götü nirvanada taht kurmuş birisi?" "Ben kimsenin sevgilisine kanca takacak birisi değilim. Ola ki bu imayı annem yapsın anneme bile tavrımı koyarım Sinem abla da kimmiş." diyerek hınçlı konuşmuştum çünkü ciddi anlamda canımı sıkmıştı. "Sakin ol, öyle bir şey olursa sana kalmaz ben keserim onun biletini." Keserdi hatta tabiri caizce burnundan bile getirirdi bu lafları. ama işte benim içim yine de rahat değildi çünkü bir kere içime o kurdu düşürmüştü bir kere. Hemşire yanı başımdan geçerken gözü serumuma kaydı ve ilerlemek yerine yanıma yaklaştığında serumumun bittiğini fark ettim. "Neyse Hilal eve gelince konuşuruz. Hemşire serumumu çıkartacak kapatmam lazım." "Tamam, kasabaya yaklaştığında haber ver sokağa çıkayım seni evin önünde indirmesin laf söz olur." "Tamamdır canım görüşürüz." "Görüşürüz." Hemşirenin serumu çıkarmasıyla uyuşan kolumu ovdum. Tam o arada Koray abi içeri girdi. üç parmağının arasına sıkıştırdığı 2 su şişesi vardı. Diğer elinde ise çikolata tutuyordu. Hemşire yanı başından geçmiş olsun diyerek ayrıldığında kafa sallayıp yanıma yaklaştı. Önce suyu uzattı, ben suyu alır almaz çikolatayı da uzattı. Tadelle, sevdiğim çikolatalardan biri olurdu. açıkçası şu an çikolataya hayır diyemediğimden usulca aldım ve "Teşekkür ederim." dedim gülümsemeye çalışarak. "Gidelim mi?" dedi kol saatine bakarak. O ara ben de telefondan saate baktım. 19.42 geçiyordu. Buluşma saatlerini baya geçmişti gerçi hala oturuyor olabilirlerdi yetişir miydi bilemiyordum çünkü kasaba ve Bartın merkez arası minibüs ile 45 dakika kişisel araba ile 30 dakikayı buluyordu. Çoğunun çoktan evlerine dağıldığına bile emindim keza artık sonbahara doğru yol almaktaydık ve burası karadeniz bölgesiydi geceleri soğunu ister istemez hissettiriyordu. "Gidelim." dedim sudan birkaç yudum içer içmez. Telefonumu ve çikolatamı çantanın içine atıp sedyeden kalktım. Şu an ağrım neredeyse yok denilecek kadar azdı. Lakin yarın yine o ağrı geri geleceğinden bugün erkenden yatıp en azından uykumu almak istiyordum. Yan yana yürüyorduk ve benim aklımda maalesef Hilal'in dedikleri dolanıp duruyordu. İster istemez bu konuya canım sıkılmıştı çünkü asla erkek avcısı biri değildim ve öyle görünme ihtimali bile içimi kemiriyordu... HİLAL'İN AĞZINDAN
Şu an Gülbahar'ın ve Koray abinin baş başa bir arabada olduklarını hayal eden beyinciğim fan kartları açmaya başlamıştı bile. Gülbahar aklımda düşündüklerimi bir bilse beni o düşüncelerimde diri diri boğardı orası ayrı ama olsundu. Adam yakışıklı, kadın güzeldi şimdi Koray gibi yakışıklı bir adamı o nemrut suratlı Sinem'in kapması adalet miydi cidden? İçimdeki çöpçatanlık eşliğinde Sinem'e küfürler yağdırırken kaldırımdan aşağı indiğimin ve yolda yürüdüğümün farkında dahi değildim ta ki bir arabanın kornası ile kendime gelip ezilmekten kılpayı kurtularak kendimi kaldırıma geri atana kadar. Elim direk göğsüme gitti ağzım olabildiğince açılmıştı. Bana saniyelik bir zamanla vurmaktan kurtulan araba tam yanımda durdu ve filmli camı yavaşça indi. "Sen cidden normal değilsin." İnen camın ardından gördüğüm yüz şu kıl kuyruk imama aitti. Yeni yeni beyin nöronlarım mesaiye kaldığı yerden devam ederken hiddetle arabaya yaklaştım. "Hoca, imamlığı öğrenmişsin ama bir araba kullanmayı öğrenememişsin. Eziyordun lan beni! senin yüzünden bu tazecik bedenim asfalta yapışacaktı." "Bunu abisinin arabasıyla çatalda önüne bakmak yerine sağına bakıp az kalsın arabanın birine çarpmaktan zor kaçınan kız mı söylüyor?" diye yüzüme sırıttı. Ama bu sırıtış normal bir samimiyetle değil daha çok alay eder gibi küçümser gibiydi. Ve bu cidden beni deli etti. Aynı küçümseyici bakışlarla "Dua et hocasın, ilim sahibisin diye sesimi çıkarmıyorum yoksa bu sözleri senin gö-" demiştim ki kaşlarının çatıldığını fark etmemle sözlerimi yuttum. Tamam deli meliydik ama hocaya küfredecek kadar kafayı sıyırmamıştım çarpılırım falan her şeyi düşünmek lazımdı. Bu yüzden büyük bir U dönüşü ile cümlemi toparladım. "Her neyse işte, hadi yürü git." "O dilindeki dikenlere dikkat et, yarın bir gün ayağıma gelmek zorunda kalırsın sonra dönüp dolaşıp sana batmasın." der demez gaza köklediği gibi vınladı gitti. Tabi ben onun ardından sadece ağzım açık bakmakla yetinebilmiştim. Hayır laf sokuşuna mı yanayım yoksa bana cevap verme hakkı tanımadan gidişine mi yanaydım bilmiyorum ama son söylediğinden sonra laf sokamamak aşırı koymuştu bana. Hatta bu gece sırf bu yüzden uyku uyuyamayacağımın bile farkındaydım. "Senin, ben var ya!" diye tısladım gece gece. Tam o sırada yanımda başka bir araba belirdi. Plakayı okumamla Koray abinin arabası olduğunu anlamam ile Gülbahar'ın arabadan inmesi aynı saniyeleri bulmuştu. Gülbahar bana bir göz atıp kafasını şoför camının açık olduğu Koray abiye doğru eğdi. "Koray abi tekrar teşekkür ederim ve kusura bakmayın gecenizi berbat ettim." "Sorun yok, seni götürmek isteyen bendim. İyi olmana sevindim dikkat et kendine." "Sizde." Koray abi arabadan doğru bana başıyla selam verir vermez arabayla yanımızdan geçti gitti. Ben ise daha demin yaşanılan imam olayından daha çok başka bir şeye takılmıştım. "İkiniz, birbirinizin yanında niye bu kadar geriliyorsunuz?" ve direk soruyu sorma kararı aldığımda Gülbahar şaşırsa da "Ne? hayır gerilmiyoruz." diye yanıtladı beni. "Kızım, insan sarrafıyım la ben. Çok gördüm ben bu bakışları." Omuzları çöktü ve bana pis pis baktığında sırıttım. "Bilmiyorum, büyük ihtimal şu ilk tanışmamız olaylı olunca haliyle tavırlarımıza da yansıyor." diyebildi. Yani bu mantıklı geliyordu. Koluma girdiğinde eve doğru yürümeye başlamıştık. "Çok kasıyorsunuz bence. Olan oldu ne onlar isteyerek sana yakalandı ne de sen onları bile isteye bastın. Bu olayı artık hatırlamak yerine bence ikinizde rafa kaldırmalısınız." diye konuştum. "Haklısın, sonuçta bundan sonra yüz yüze bakacağız. Böyle davranmamın bir anlamı yok." "Ha şöyle kızım. Sağolsun bak seni hastaneye götürdü o olmasa şu an ev de acıdan kıvranıp yatıyor olurdun." "Haklısın. bu konuda asla hakkını yiyemem. İlk başta onunla gitmeye tedirgin olmuştum ama bana karşı koruduğu sosyal mesafesi olsun cümlelerini seçerek konuşması bir nevi ilk günkü tanışmamızda oluşan o önyargıyı biraz olsun kırmıştı." iyen Gülbahar'la gülümsedim. "Gülbahar." Gükbahar'ın İsmini seslenenin kim olduğunu görmek için yüzümü kaldırdığımda tam karşımızda bize yaklaşan Yasin'i görmemle yüzüm buruşmuş iğrenç bir şeye bakıyor gibi bakmaya başlamıştım. Gülbahar'ın tepkisi ise benden farklı değil gibiydi. Gittikçe bize yaklaşan Yasin'le, Gülbahar'ı arkama alıp Yasin'in önünü kestim. Artık göz göze geldiği tek kişi bendim. "Geri bas lan depiği hayalarına bi koyarım doğmamış çocuklarına elveda dersin." Burnunda soludu. Oldu olası sevmezdi beni gerçi bende bu ayaklı abazaya bayılıyor değildim ya. "Hilal, Gülbahar'la konuşmam lazım çekil aradan." "Ne için? İkinci bir ahlaksız teklif için mi konuşacaksın?" "Hilal, karışma bu işe. Gülbahar'a söylemem gereken bir şey var." diyerek beni sinirlendirmeye başlayan sarı pipiyle yüz hatlarım tamamıyla gerildi. "Ne diyeceksen, ben önündeylen diyeceksin. Sonra da siktir olup gideceksin Yasin." Bu kasabada Hilal denilince akla gelen ilk şey katır inadı oluşunu bilmeyen kimse yoktu. İşte bu özgüvenimin en temel taşı da bu inadımdı. Arkamda sessizliğini koruyan ve sadece bizi izleyen Gülbahar'ın eli elimdeydi. Yasin vazgeçmişlikle "Gülbahar, ben o akşam sana yaşattıklarım için özür dilerim. Yemin ederim sarhoş olmasam asla sana o cümleleri kullanmazdım." "Yani sarhoşken söylediğin doğruları içinde tutup, beni o sapık zihniyetinde geçenleri saklayarak kandırmaya çalışırdın doğru öu anlamışım?" diyerek arkamdan sesini yükselten Gülbahar'a yarım ay dönüp baktım. Öyle bir öfkeyle bakıyordu ki ateşini ben bile hissedebiliyordum. "Yemin ederim seni asla diğerleri gibi görmedim. Evet seni elde etmek istedim fakat soyadımı vermekte istediğim içindi." diyerek sesini duyurmaya çalışan Yasin yüzündeki sözde mahvolmuşlukla bir adım daha attı. "Özrün senin olsun istemez, benimle kurduğun hayallerinde canı cehenneme. Her insan hata yapar ama senin ki hata değil senin tek derdin kasabada ağız tadına uygun bulduğun kızları yatağına atmak. Senin gibi bir leş kargasıyla konuşmayı geç aynı havayı solumak bile midemi bulandırıyor." Yasin tam konuşacak gibi olmuştu ki elimi kaldırdım. "Sana ayrılan sürenin sonuna geldik sarı pipi. Ben çığırımdan çıkmadan ikile de ense traşını göreyim." Yasin öfkeyle suratıma baksa da tek bir hamle yapmadı. Çünkü o abimden aşırı korkardı. Hasan abim öfkelendiğinde olacakları çok iyi biliyor ve buna çokça şahitlik ettiğinden bana ilişemiyordu. "Bir gün kendimi sana affettiricem." diyerek uzaklaştı. "O günü anca rüyanda görürsün sen." "Bırak boşver, eve gidelim. Yapamacağı şeylerde vaat etmeye devam eder anca" diyerek beni eve sürüklemeye başladı. Sanırım bu akşam ikimizinde erken yatmasına ihtiyaç vardı... ╏ ║ ╎ ┇ Sabahın erken ışıkları ile annem tarafından zorla kaldırılıp ekmek almaya yollanan bir amele olarak güne mutsuz ve uykusuz başlamıştım. Dün akşam eve gittiğimizde uyuyamamış ve Gülbahar'la uzun bir muhabbet etmiştik haliyle de gece geç saati bulmuştu yatağa girmemiz. Benim tek kişilik yatağıma sığamayacağımız içinde ben salondaki koltuklardan birine sıvışmıştım. Önce yastığım başımın altından çekilmiş ardından ise üstümdeki pike alınmıştı lafın kısasına gelecek olursam günüm hiç mi hiç aymamıştı. Aşağı ki mahalleye girişimi yaparken yaylana yaylana yürürken iki kadının kaldırımda oturmuş fıs fıs konuştuğunu duydum. Umrum dışı oluşunu göz önüne alarak yanlarına yaklaşınca niyetim hızlıca geçmekti fakat... "Ay duydun mu kız!" "Neyi duydum mu bacım neyi?" diyerek heyecanla öteki üç göbekli ablaya dönen mahalle teyzesine bakmadan geçme kararı almıştım ki üç göbeklinin ağzından çıkanları duyana kadar... "Bu Hilal var ya dün bizim muhterem imamızın arabasının önünü kesmiş, arabanın kabutuna oturup eteğini yarıya kadar sıyırmış ahlaksız teklifte bulunmuş." diye sözü bitiren üç göbekliyle, şaşı olan iskeletor ise elini ağzına götürüp "Ay ar namus kalmadı şimdi ki kızlarda. İmama bunu yapan bizim oğlanları gözü kapalı yatağa atar bacım." Gözüm seğirdi seğirecekken sakin olmaya çalıştım ve ellerimi semaya açıp mırıltı şeklinde "Niyet ettim Allah rızası için bugün hiçbir şeye sinirlenmemeye." diyerek avuçlarımı yüzüme sürüp devam etmek için tek adım atmıştım dedikodu mu yapmaya doymayan üç göbekli yine susmadı. "İstanbul'da aşığı varmış bunun geçen sırf ondan İstanbul'a gitmiş çalışma falan bahane yani. Tabi adam bunu bırakınca ateşinden kalan küllere yel olması için imama sarmış." Derin derin nefes aldım. Kapüşonlumun şapkasını indirir indirmez soluğu bu iki karının yanında aldığım gibi önlerinde çöktüm. Beni fark ettiklerinde büyüyen gözlerle yüzüme baktılar. "Ay, Hilal kızım gelmiş." diyen yapmacık aksanlı üç göbekliye kısılı çenem ve iç içe girmiş çatık kaşlarımla baktım. Diğerinin gıkı çıkmıyordu keza bi tokat atsam net duvara yapışırdı. Elindeki çekirdek paketine elimi daldırıp bir avuç alır almaz ilk çekirdeği çıtlarken sakince sordum üç göbekliye; "Ee ne diyorsun? Benim dedikodumun 2. Sezonu çıkar mı?" der demez çekirdeğin kabuklarını yüzüne tükürdüm. Mezardan firari iskeletor ablamız ağzı açık baka kaldı. "Sen yanlış anl-" diye sözünü bitiremeden ikinci bir çekirdek kabuğunu daha yüzüne tükürüp "Dur ben söyleyeyim, dedikodumun 2.sezonluk fragmanını." diyerek bir kere daha tükürdüğümde kadın artık yüzünü silmeyi bırakmıştı ben ise lama gibi tükürmeye devam etmeyi düşünüyordum. "Dedikodumun 2.sezonunun fragmanında senin helvan kavruluyor üç göbekli. Nalları dikmişsin mezara sokmuşuz seni falan tabi o ara ben seni öldürmekten 1.derece cinayetten ötürü hapishanedeyim. Nasıl bu sezon aşk-ı memnu ya benzemesede aksiyonlu bence." Beti benzi atmış ruh gibi kanı çekilmişti kadının. Bu korku ona yeter de artardı. Çömeldiğim yerden doğrulup tepeden ona son kez baktım. "2. Sezonun gelmesini istemiyorsan o çenene sahip çık. Bu dedikodu bir yerde kulağıma gelirse ben bu filmi çeker kötü kadın olurum haberin olsun." dedim ve diğerinin üzerine avcumdaki çekirdekleri atıp "Bayat lan bu çekirdek." İkisini put gibi orada o halde bırakırken kendi kendime konuşmadan duramıyordum. "Kul hakkı yemekten götü başı büyüttünüz." Bu dedikoduları kim çıkarıyordu bilmiyorum ama aşırı sinirlenmiştim. Dünya da tek erkek kalsa dahi en son yanlayacağım kişi o kendini beğenmiş imamdı! 〢 ╹ ╻ ╷
YAZAR; Bölüm sonu alkollülerim. Bu bölümü 2 parta böldüm. Part 2 pazar veyahut pazartesi gelecek çünkü Koray ve Gülbahar'ın bölümü olacak. Sarhoşluk bölümünü tek bölüme sığdırmak istiyorum. Hele o bölümü ayrıntılı yazmak istiyorum. Yarın bölüm için alıntı atacağım yazdığım bir kısımdan 🤭 Bu arada bir konuya daha değineceğim, arkadaşlar Koray'ı eleştirmenizi çok anlamsız buluyorum. Adam sırf birisi ile ilişki yaşıyor diye ön yargılı davranıyorsunuz lakin unuttuğunuz bir şey var aşklarım. Kocanız veyahut sevgilinizin geçmiş zamanlarında ilişkilerinde hiç öpüşmediğini ve fingirdeşmediğini düşünmüyorsunuzdur umarım. Çünkü bu Dünya da kimse anadan doğma ak kaşık değil. Koray'a karşı ön yargınız bir erkeğin bakire kız istemesi kadar yadırgayıcı. Feminist gözüyle baktığınızda bir kadının bakire olup olmayışı önemli değil olarak görürsünüz lakin neden bir erkeği de bakir olmayarak göremiyorsunuz onu anlamıyorum? Bakın tek taraflı bakıyorsunuz olaya lütfen bunu yapmayın. Kitabın 1.bölümün sonunda onları öyle karşılaştırmamın elbet bir nedeni var ve bunlardan birisi hiçbir kadın ve erkeğin ak olduğuna inanmamam bu 1. Neden Ve Gülbahar'ın da ön yargılarına rağmen kalbini dinlemesini istemem. Aşkta gurur olmaz arkadaşlar... Ben her haltı ile açık bir bakış açısıyla yazılacak bir kitap gösteriyorum size. Gülbahar ve Koray'ın aşkı bedenen başlayan bir aşk değil saf duyguların yeşermesiyle oluşan bir sevda. Bu yüzden rica ediyorum empati yaparak okuyun. Unutmayın kişi yargılamadığını yaşamadan ölmezmiş. Bu kitap bu yüzden bize güzel bir örnek olacak ❤️ Neyse çok konuştum. Beni instagramdan takip etmeyi unutmayın. İNSTAGRAM; draculessaa Yeni bölüme kadar aşk ve sağlıkla ❤️
|
0% |