Yeni Üyelik
7.
Bölüm

↾ 6.Bölüm ⇃

@draculessa

Bir kitapta okumuştum 'Aşk bir uçurumun kıyısında gözü kapalı yürümektir." diye. Asla tatmadığım bir duygu nasıl olurda bu şekilde anlatılır? diye düşünmeden edememiştim fakat bu cümle durup dururken birden beynimin bir köşe bucağında kendini hatırlattığında elimdeki toz beziyle annemin antika vazolarından birini silmek ile meşguldüm.

Arka planda çalan müzikten mi etkilenmiştim bilmiyorum ama bu kitap cümlesi aklımın gölgelerinden güneşli kenarlara sızdığında tam olarak müziğin o önemli nakaratı çalıyordu. Lakin nakaratlar benim bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyordu çünkü benim aşk denilen o duygunun varlığına inancım yoktu. Benim için aşk sadece kitaplarda olan ve insan beyni ile bulunmuş bir icattan farksız değildi.

Dış kapının hızla açılıp kapanması aklımdaki düşünceleri bir bir toz ederken annemin salona giren bedenine baktım. "Gündemde çok dedi yok sanırım erken geldiğine göre?" diyerek yarı alay yarı soru işaretiyle konuştum. Annem 1 saat önce evden çıkıp komşuya kahve içmeye gitmişti ve ne gariptir ki 3-4 saatte gittiği yerden anca gelen annem 1 saatte evin yolunu tutmuştu.

Çıkarttığı paltosunu koltuğun başına gayri ihtiyari atıp, yüzündeki memnuniyetsiz bakışla beni süzdü ve göz devirdi. "Aman kızım, dalga geçmesene annenle."

"Ne bileyim bu aralar komşuya bir gidiyorsun gelişini cam kenarlarında bekliyorum."

Koltuğa oturup başörtüsünü çıkardı. Ardından soluklanır soluklanmaz "O mendebur suratlı Hafize geldi de ondan.." diye homurdandığında anlamıştım neden geldiğini.

Annem ve Hafize abla hiç anlaşamayan karşı komşulardı. Bir türlü yıldızları barışmıyor ve her defasında mekan zaman fark etmeksizin laf sokma sanatı eşliğinde karşılıklı didişiyorlardı.

"Sen genelde mekanın sahibi kim belli olsun diye inadına binerdin o gitmeden gitmezdin. Noldu da ondan evvel eve döndün?" diyerek kaş göz yaptım hala elimde tuttuğum vazoyu ovalarken.

Ofladı "Ben o kalkmadan kalkmaz onun o ak düşmüş saçlarını kavrayıp kafasını kel bırakmasını da bilirdim ama o dua etsin imamın annesi Zübeyde Hanım vardı."

Memnuniyetsizliği suratını buruşturmasından belli olurken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Kesin Zübeyde Hanım'a ayıp olmasın diye ikisi de sesini çıkaramamış için için gözleriyle birbirlerini yediklerine adım kadar emindim. Bu konunun üzerinde durmayıp "Neyse sağlık olsun." diyerek konunun üzerini kapattım.

Annem kısa bir sessizliğin ardından bir şeyi hatırlamışçasına bana baktığında ona döndüm. "Sahi bak söylemeyi unuttum." diyerek söze girdiğinde meraklı meraklı elimdeki vazoyu bırakarak yanına iliştim ve koltuğun boş yamacına bedenimi bıraktım. "Hayrola?"

"Teyzen, Gülbahar'a söyle de işi yoksa bize bir uğrasın dedi."

"Allah Allah, nolmuş ki?"

Eliyle boşver der gibi sallarken çenesini açmaktan da çekinmedi. "Ay ne olsun Hilal yine Hasan'ı kızdırmış sonra bunlar kavgaya tutuşmuşlar Hasan'da bizim deli kıza ceza vermiş o da ne yapsın yanında cezasına ortak amele arıyor garibim." diye umursamazca konuştuğunda elim alnıma gitti "Ve o amele de benim öyle mi?" diye sinirlenmemek için kendimi zor tutuyordum. Annemin umursamazlığına ayrı gıcık olmuştum fakat asıl yapmak istediğim annemin yapamadığı saç baş yolma hayalini Hilal'in üzerinde deneme fikriydi.

"Çekeceksin artık."

"Ben niye çekiyorum ya!" diye çığırdığımda annem kafasını benden uzaklaştırıp kaşlarını çattı. "Bağırma kız cingan gibi kulağımın dibinde. Oh olsun size, zaten geçen günkü araba mevzusunda ceza almamıştın iyi oldu."

"Ya anne 2 hafta geçti o olayın ardından sen ne kinci biri çıktın."

"İsterse 1 yıl geçsin çekeceksin o cezayı. Zaten bu aralar üstünde garip bir dalgınlık var fark etmedim sanma artık hangi it aklını başından aldıysa.." diyen imalı sesiyle gözlerim ona döndü. Yok artık ya!

"Anne!" dedim uyarırcasına.

Oralı bile olmadı "Her neyse onu da çözücem ama şimdi ne vakti ne zamanı. Üstünü giyin teyzenlere git. Orada burada oyalanma sakın. Sen evden çıkar çıkmaz yarım saat sonra teyzeni arayacağım vardın mı diye."

"Sen iyice çıldırdın anne. gps taktır istersen bir de üstüme."

"O da yakındır. Bırak şimdi konuşmayı da üstünü giyin yarım saat sonra teyzeni arayıp öğle şekerlemesi yapacağım."

Homurdana homurdana salondan çıkarken kaşlarım çatık odama girdim. Annem cidden bu aralar garip davranıyordu. Sebebini ise anlayamıyordum fakat iması moralimi bozmaya yetmişti. Hızla üstümü değiştirip odadan çıkarken bir nevi Hilal'in yanına gidecek olmak sevindirmedi desem yalan olur keza annem huysuz zamanlarında kırıcı bir kadındı eğer ev de durmaya devam edersem kesinlikle rahat durmaz illa imalara devam ederdi. Amacı ise suçluluk psikolojisi ile ona dökülmemi istemesiydi her zaman bu planı uygulardı velhasıl ev de onunla şu an kalmak istemememin sebebi bundandı.

╏ ║ ╎ ┇

Ellerimi göğüs altında kenetlemiş ölümüne trip atan bakışlarımı Hasan abiye kitlemiştim. O arada Hilal bana yavru köpek bakışları atmak ile meşguldü. Yok yufka yürekliliğim bu dişi şeytanın oyununa gelmeye hiç niyetli olmadığından Hilal'le olabildiğince göz temasından kaçınıyordum.

Avuçlarını birbirine vurup yüzünde hain bir sırıtışla bize bakan Hasan abi ve onun yanında kahvehaneci Cemil amca yüzündeki mahcuplukla baktı.

"Şimdi beterin beteri ikili, Cemil amcanın kahvehanesine neden geldiğimizi bilen var mı veyahut tahmin eden?" diye sorduğunda yüzü eğleniyor gibiydi.

"Görende müneccim boku yedik sanır. Nereden bilelim ya?" diye bir an da yükselen Hilal'in tavrına hitaben Hasan abi öyle bir bakış attı ki ben sinirimi ve tribimi içimde yaşamak zorunda kalmıştım.

"Ağzından çıkanı ya kulağın duysun ya da ben ses tellerini kesmesini iyi bilirim." diyerek apaçık tehdit etti.

Neden bu kadar sinirlendiğini anlamamak akıl işi olurdu. Cemil amcanın yanında bu tarz şekilde Hilal'in konuşmasından hoşlanmamış olsa gerekti. Hilal'de abisinin dediğini umursamayıp sonradan aklına Cemil amca gelmiş olacak ki ensesini utançla kaşıyıp "Cemil amca kusura bakma ben biraz gerginimde densizlik ettim."

Cemil amcayı sevmeyen yoktu. Kibar bir adamdı ve saygıya önem verirdi. Hilal'in uygunsuz laflarına nazaran gülümseyip "Sıkıntı yok kızım, ben senin içini biliyorum ama sen yine de öfkene çok yenilme ki başkaları tarafından yanlış anlaşılma."

Utançla kafasını sallayan Hilal'den sonra konunun hakimiyetini eline alan Hasan abi oldu. "Cemil amcanın kahvehanesi biliyorsunuz 3 haftadır bakımda anca kaba işler bitti. Dün bana gelip temizlik için birilerini bulup bulamayacağımı sorduğunda ben de elimde çok güzel iki amelenin mevcut olduğunu söyledim." dedi tatlı tatlı.

Yani aslında pek isyan etmeyi düşünmediğim bir ceza olmuştu. Cemil amcayı severdim o yüzden ekmek teknesinde benimde elimin değmesi hoşuma giderdi fakat Hilal için durumlar tam tersiydi o temizlik yapmayı sevmezdi Allah için yaptı mı detaylı yapar baştan savma iş yapmazdı ama biraz uyuşuk bir kızdı. Yine de işin ucunda Cemil amca olduğundan ötürü müdür nedir sesi çıkmıyordu.

"Bu sessizliği kabulleniş olarak algılıyorum." diyerek Cemil amcaya döndü "Cemil amca sen işleri kızlara bırak git eve dinlen Zaten kaç gündür bel ağrısı çekiyorsun yorma kendini."

Bize baktı ardından Hasan abiye dönüp "Kızlar için zor olmasın Hasan? Malum koca kahvehane."

"Bir şey olmaz bunlara milletin başına çorap örmekte maharetli bu eller iki bez tutunca yorulacak kırılacak değil ya."

"Ben bir eve gideyimde bak gör o çok sevdiğin polarlarını en yüksek ısıda yıkayıp nasıl mahvediyorum." diye için için mırıldanan Hilal'i bir ben duymuştum.

"Hilal Allah için sen plan milan yapma. Senin yüzünden ben de ceza alıp duruyorum iyice suç ortağın bellediler beni vallahi bir sonraki cezayı da senden ötürü senin yüzünden alırsam ipini ben çeker Hasan abiye bırakmam." diye onun duyacağı şekilde mırıldanıp en sert mimiklerim ve bakışlarımla baktım.

"Ne? benden ötürü mü olanlar?"

"Senden ötürü kimden ötürü olcak benden ötürü mü?" karadeniz şivesine uymayan taklidimiz ile birbirimize yükselirken Hasan abi araya girip "Ne fısıldaşıyorsunuz siz?" dedi.

Hilal, abisine bakış atıp "Sen de iyice meraklı oldun çıktın ha, verdin işte cezayı yürü git."

"Dua et sen Cemil amcaya sapasağlam lazımsın yoksa senin etini ayrı kemiğini ayrı terbiye etmesini iyi bilirim ben de işte illa damarıma basarsın akşam." der demez Cemil amcaya dönerek "Hadi gidelim amca bunların çok işi var başlasınlar temizliğe." diyerek bize bakmadan önden çıkarken Cemil amca da yüzümüze gülümseyip "Kolay gelsin kızlar." dediğinde gülümseyip "Sağolasın Cemil amca." dedim. Hilal ise baş sallayıp gülümsemekle yetinmişti. Herkes çıktığında yüzümüzdeki gülümseme aniden soludu iki saniyeliğine birbirimize bakıp masalardan birini üstünde duran temizlik malzemelerini aldık ve ufaktan işimizin başına geçtik.

╏ ║ ╎ ┇

Belini tutarak yanı başıma gelen Hilal ile kendini yanı başımdaki taburelerden birine attı. Bilmem kaç saat süren temizlik sonunda bitmişti fakat bizimde şaftımız fena kaymıştı. Gözlerim yorgunluktan kapandı kapanacakken Hilal'in sesini duyuyordum.

"Eğer bir daha abime diklenmeye kalkarsam ağzımın ortasına bir tane çakıver."

"Çaksam ne olacak arsızsın sen dilin dursa elin kolun durmaz." diye hıhladım. Hayır sanki kendini bilmiyormuş gibi bir de onu durdurma mı istemesi komikti.

"Sen de haklısın." dedi yorgunca. Belli ki en çok yorulan Hilal'di.

İkimizde gözlerimizi kapatıp biraz dinlenmeye çalışırken kahvehanenin önünden geçen tanıdık bir sesle tüm tadım tuzum kaçmıştı.

"Oo ev kuşları siz ne arıyorsunuz burada?" diyerek ağzındaki sakızı patlatıp, elini leğen kemiğine dayamış leoparlı taytı ve düzleştirdiği saçlarını boştaki eliyle savuran bir adet Kevser görmemle dudaklarım düz bir çizgi halini aldı.

Bakışlarımla ne kadar konuşmaya meyilli olmadığımı belli etsem de karşımdaki kızın ilkokul çocuğunun algılama yapısına sahip oluşundan olsa gerek inatla tepemde dikilmeye devam etti.

"Oo yedek lastik nereye böyle?" diye konuşan Hilal'in bakışları Kevser'in leoparlı taytında bir süre takıldığında sinsice sırıttı. Yüzü kızaran Kevser renk vermemeye dikkat etse de çoktan Hilal'in radarına yakalanmıştı. Ben sadece bu ikiliyi izleme kararı aldım. ne Kevser'le uğraşacak durumdaydım ne de Hilal'i zapt edecek gücüm vardı.

"İşte Hilalciğim nereye olsun Salih'im aradı gel kahve içelim iki hoşbeş edelim diye de ona giderim. Beni evimin önünden arabayla alacaktı da dedim laf söz olur ben gelirim."

Şu an saçmalıyordu ve bunun farkında bile değildi. Büyük ihtimal Hilal korkusunu hala atlatamamıştı. Ve Salih'in adını söylerken bana bakması... Cidden kafasında ne kuruyor bu ruh hastası? Ben nasıl böyle bir kızla konuştum aynı ortamda bulundum hala kendime hayret etmeden duramıyordum.

Hilal olduğu yerde gerinip "Valla leoparlı taytın daha çok kırılmış fındığını aşındırmaya gidiyormuşsun gibi duruyor."

Kevser tam bir adım atıp Hilal'in üstüne yürüyecekken aniden durdu. Sanırım olacakların ön izlemesini kafasında kurmuş olacak ki o attığı adımı geri çekip sakin sakin "Bakıyorum çok bilgilisin bu konuda?"

Eğer şu an Hilal yorgun olmasaydı kesinlikle Kevser'in çenesini kavrayıp kafasını kahvehanenin camına vuruyor olurdu eminim. Lakin yorgun bir Hilal asla kendini ekstra yoracak hareketlerde bulunmazdı bu yüzden "Ee yani kullanım klavuzu gibi bir kız-" durdu ve "Pardon kadın olduğun için haliyle senden öğreniyoruz bilmediklerimizi. Ama sen yine de klavuzluğuna güvenipte fındığını yıpratma derim. Malum lastik dedim ama don lastiği değilsin ki geri büzülüp darlaşasın."

Bedeni yorgun ama çenesi ateş eden kuzenime ağzım açık bakarken onun suratında kazanılmış bir zaferin sarhoşluğu vardı.

Kevser artık dayanamayıp "Senin ağzını-" diye yükseldiği an da Hilal tekrar lafları ağzına tıktı ve onun konuşmasına müsaade bile göstermedi.

"Hadi canım hadi bekleme yapma. Artık fındığını mı kırdırcan napcaksan ona git. Bugün senin 7 ceddine sövemeyecek kadar yorgun ve halsizim. Ama yarın uğrarsan yanıma bugünün rövanşı olarak yarın ağzını burnunu kırabilirim."

Dişlerini sıkmasından gıcırtısını duyuyor gibiydim. Ateş saçan gözleri bana döndü. "Gör gör edepsiz kuzenini gör. Sizin genlerinizde var zaten terbiyesizlik." diye yüzüme yüzüme kin kustuğunda bakışlarım çok sakindi.

"Benim kuzenimin varsa yoksa ağzında, başkaları gibi kapılı kapılar ardında yiyişip ele güne gelince namuslu ayağına yatmıyor şükür. Genlerimize laf edeceğine aynanın karşısına otur da ağlanacak haline bir bak."

"Ben ayna da sürekli bakıyorum kendime ve merak etme ağlarsam da anca baba evinden çıktığım için sevinçten ağlarım sizin gibi iki kız kurusu olarak solup gidecek değilim sonuçta." diyerek sinirden saçını savurup uzaklaşırken aslında dayak yeme korkusu ile bir nevi koşuyordu. Neydi bu şimdi laf mı sokmuştu yoksa soktuğunu mu zannetmişti?

"Şaka gibi kız yemin olsun." diye onaylamazca konuşurken Hilal çoktan gözlerini geri kapatmıştı ama yine de bana cevap veriyordu.

"Bu kadar yorulmasaydım ben onu hastanelik ederdim de dua etsin şükür namazı kılsın o."

"Başını belaya sokma. Zaten yoruldum ikinci bir vukuat daha kaldıracak takatim yok benim."

"Lafın gelişiydi be gidipte o aşufteyi dövüp kendimi daha da yoracak değilim." der demez ayağa kalktı "Şu anahtarları teslim edelim de gidelim artık."

Onu onaylayıp ben de ayaklanmıştım ki masanın üstüne koyduğum telefonum çaldı. Hilal'le dikkatimiz ekrandaki isme kayıp ardından birbirimize baktığımızda telefonu elime almamla Hilal "Hopörlere al." dedi. Onu onaylayıp telefonu açtım.

"Gülbahar tatlım?"

Sinem ablanın şen şakrat sesi kulaklarımızı tırmalarken buruşmuş yüzüme nazaran kibarca "Efendim abla?" diye sordum.

"Nasılsın canım?"

"İyi şükür abla sen?"

"İyi ne olsun bildiğin gibi."

lafı uzatmasını istemediğimden ve Hilal'in de sabırsızlıkla kıpranışlarına son vermesini istediğimden ötürü "Hayırdır abla bir durum yok dimi?" diye direkt söze girdim.

"Ya kötü bir durum yokta kabul edip etmeyeceğini kestiremediğim bir davetim var sana."

Hilal ile aynı an da kaşlarımız çatıldı. "Ne gibi bir davet?"

"Biz kızlarla bu akşam biraz içelim diyoruz Remzi'nin küçük bir kafesi var biliyorsun orayı bu geceliğine kiraladık kızlarla gelmek ister misin?"

Hayır demek için ağzımı açmıştım ki Hilal dudak hareketleri ile kabul etmemi söylemeye çalışıyordu. Kafayı mı yemişti ben ve alkol? Olumsuzca Hilal'e kafa sallarken ona itinayla kabul etmemi istedi. Ve beden kendisininde geleceğini belirten hareketler yaptı.

El mecbur "Yani ayak uydurabilir miyim bilmiyorum ama geleyim." der demez "Fakat Hilal de olacak yanımda abla senin için uygun mudur?"

"Olur olur, o deli kızı da ne zamandır görmedim özlemişim. Gelin zaten kız kıza takılacağız, erkekler bekarlığa veda partisi için çoktan demlenmeye başladılar biz de kızlarla dedik ki biz neden onların altında kalalım?" diye kıkırdadığında yüzümü buruşturmama ramak kalmıştı.

"Öyle tabi..."

"Neyse canım ben birkaç kişiyi daha arayacağım, saat 9 civarı Hilal'i de al gel sen."

"Tamamdır abla ben seni tutmayayım görüşürüz." deyip kapattığımda nefeslenmeden Hilal'e dönüp "Kızım manyak mısın sen? şu yaşa kadar ağzıma içki sürmemişim kalkmış bana gidelim diyorsun?"

"Sakin ol, Sinem'i sarhoş yakalamışken bu fırsatı kaçıramazdım herhalde."

"Ne fırsatından bahsediyorsun Hilal? kadına şantaj mı yapacaksın napacaksın?" diye yükselmeme ramak kala beni sakinleştirmek ister gibi omuzlarımdan tutup kalktığım tabureye geri oturttu ve karşıma oturup "Bak sana söyleyecektim vaktim olmadı söyleyemedim ama bu Sinem de bi bokluk var kızım."

İyice kafam karışmıştı. "Ne demek bu?"

"Birkaç gün önce akşamın 10unda canım cipsi çekti dışarı çıktım. Bu Sinem'in pastanesinin kapısından geçerken Sinem'in bir adamı aceleyle arka kısımdaki çalışan odasına soktuğunu gördüm. Adamı sokup yüzünde sirke satan ifadeyle kepenkleri kapatacakken beni gördü. Tabi o yeni geçtiğimi düşünsün diye bozuntuya vermedim sanki onu gördüğüme mutlu olmuş gibi sırıttım ve sarıldık. Biz böyle ayak üstü muhabbet ediyoruz ama Sinem'deki tedirginliği görsen yüz metreden hissedersin kızım. Bu kadın benim tahminimce Koray abi cezaevindeyken boş durmamış. Şimdi düşüp kalktığı gelince bir korku sardı kesin." diye konuşmasına son verdi.

"Hilal bak bu ağır bir itham durum böyle de olmayabilir."

Kafasını eğip bana yaklaştı. "Kızım aklını kullan, Koray abi daha cezaevinden çıkalı kaç gün oldu da herif soluklanamadan düzen kuramadan bir an da kendini evliliğin eşiğinde buldu? Ya herife hamileyim dedi ki eminim buna yoksa o kadar kolay ikna edemezdi o adamı. Ya da Koray abiye vicdan yapıp kendisini almasına zorladı."

Gerçi şimdi Hilal konuşunca mantıklı gelmeye başlamıştı. hastane zamanı da Koray abi bu ani evlilik kararından pekte hoşnut görünmüyordu. Yine de... "Elimizden bir şey gelmez Hilal. Hayır öğrenip ne yapacağız ki?"

"Geçen babam eve geldi biliyorsun ormanda çalışıyor ay da bir eve geliyor. Neyse çay eşliğinde muhabbet ederken abim, Koray abinin hapisten çıktığını babama söyledi. Babamın yüzündeki o mutluluğu görcen Gülbahar. Merak ettim sordum artık babama, Koray abi içeriye neyden ötürü girdi diye. Neyden ötürü girdiğini söyleyemem ama o adam hiçbir masumun kanına girecek birisi değil bunu bil yeter dedi. Şimdi sen söyle babam gibi köşeleri olan sert mizaçlı bir adam bile Koray abiye karşı böyle iken biz adamı bildiğimiz veyahut bilmeye yakın olduğumuz gerçekleri saklayarak bir yalanın içine mi hapsedelim?"

Hilal sırtıma öyle bir yük atmıştı ki ne diyeceğimi şaşırmıştım. "Ya biz yanılıyorsak o zaman ne yapacağız?"

"O zaman gerekirse Sinem'in kapısında yatar helallik almaya çalışırım sana söz veriyorum ama bu olayı görmezden gelirsek adam bir kere yanmış bir de biz bildiğimiz halde 2. yanışına odun taşımız oluruz."

Bir yanım karışmak istemiyor öbür yanım itina ile olaya dahil olmak istiyordu. Vicdanım ise sessizdi o son anı bekliyor gibiydi. Hilal'e güveniyordum madem bir olay vardı yanacaksak ikimiz yanacaktık. Evet içimdeki his tam olarak bu yönde olsa da bir yanım Koray abiyi de düşünmek istiyordu.

"Yapalım bakalım ne olacaksa olsun." dedim kendimden emin.

╏ ║ ╎ ┇

Teyzeme biz içmeye gidiyoruz diyemediğimizden Sinem ablanın bekarlığa veda partisi olacağını söylemiş ve zoru zoruna izin koparmıştık. Hasan abi gece vardiyasında olduğu için işteydi. Şayet ev de olsaydı katiyen müsade etmezdi. Teyzem yordamıyla annemden de bu gece teyzemlerde kalmak için izin alabilmiştik.

Şimdi ise Remzi abinin kafesinde üç masayı birleştirmiş vaziyette arkada hafif kısık bir şarkı eşliğinde içiyorduk. İçiyorduk diyorum çünkü ben önüme konulmuş kadehe bakmak ile yetinirken Hilal 2. bardağa geçmişti bile. Ezelden beri alkole dayanıklı olan sağlam bir bünyesi vardı bu yüzden çok hafif sarhoşluk belirtisi haricinde dokunmazdı ona. Ben ise tadını bilmediğim bilhassa merakta etmediğim sözde kokteyl olarak nitelendirilen garip renge sahip sıvıya bakarken Sinem abla bana dönüp "Kız içsene, vallahi bak paraya kıydım en iyisinden içki aldım size bira votka gibi şeyler içmeyin diye."

İçmek istemiyordum ama Hilal'in yanımda oluşunun verdiği cesaretle birkaç yudum alıp bırakırım diye düşündüğüm ve yanıldığım o anları yaşamıştım.

Sadece birkaç yudum aldığım tatlı acı arasında gidip gelen alkollü içeceğin tadı bir yerden sonra hoşuma gitmişti.

Ortamdaki kakara kikiriler bir yerden sonra kulaklarıma boğuk boğuk gelmeye başladı. görüntüm ne bulanık ne de netti. Pili bitmekte olan bir fener gibi açılıp kapanıyor gibiydim. lakin kulaklarımın sağlamlığı sağolsun ortamdaki muhabbetin bir kaçını anlayabilmiştim.

"Şimdi bizim erkekler karşıdaki mekandalar demek..." diye cilveli eda takınan Mine ile gözlerim bir kere daha açılıp kapanmıştı. Yerimden ayaklandığımda yanı başımda oturan Hilal sağa sola sallandığımı görüp beni kolumdan tutarak düşmemi engelledi ve "İyi misin?" diye sordu.

Olumlu şekilde kafa salladım mantığımı yitirmiş gibi hissetmeme rağmen enerjik hissetmem normal miydi?

"İyyiiğiiimm." dilimde yuvarlanan kelimeler garip çıkıyordu.

"Gülbahar eve gidelim olmadı."

Kolumu tutan elinden kurtuldum. Az kalsın kıçımın üstüne düşecekken zar zor ayakta kalıp "Dagaa yeniğ geydik ne giltmesi ya? tuvarlete gideyiğmm gel -hık-cem otur seğn." diyerek ondan uzaklaştım.

Kızların yanından uzaklaşır uzaklaşmaz tuvaleti bulmaya çalışsam da gözlüğümün masada kalışından ötürü bulanık görüyor yazıları okuyamıyordum. Dünyam dönüp durduğu için yazılarda ters oluyordu derken bir kapı buldum. kapının ortasında asılı bir kağıt ama üzerindeki yazıyı okuyamıyorduö yine de doğru yolun bu yol olduğunu düşünüp hızlıca kapıdan çıktığımda yüzümü yalayan bir rüzgar hissettim rüzgar mı sıcaktı yoksa benim bedenim mi alev alevdi kestiremediğimden üzerimdeki yeleği etrafımda döne döne anca çıkartabildikten sonra yere atıp gururla sırıttım kazanan biri edasıyla.

Ayağımdaki topuklunun çıkardığı sesler sanki biri kulağımın dibinde taşı taşa vuruyormuş gibi yakındn geliyordu. Bacağımdaki pantolonla hareket etnek rahatsız hissettirirken pantolonu çıkartma düşüncesi beynimin için de bir vesvese gibi yankılandı. Ama ondan önce beni rahatsız eden bir şey varsa o da üstümdeki gömleğin sıcak hissettirmesi oluşuydu. Gömleğin birkaç düğmesine birbirine dolanan parmaklrımda açmaya çalışırken açamadığım için sinirlenmiş ve gömleğin her iki tarafından tutup yırtma niyetiyle var gücümle yanlardan çekerken kalçam bir şeyi değmişti. Neye dediğine baktığımda sayamadığım gömleğimin düğmelerinin yere düştüğünü tekrar önüme döndüğünde fark ettim. Kalçamı çayın olduğu köprünün trabzanlarına daha da dayayıp başımı gökyüzüne kaldırmamla başımın döndüğünü hissedip geri çekmem bir oldu. Çaya bedenimi döndürerek sağ elimle çayı ilaret edip "Kaptağğn, karşığ rıhtımıdağ inecek vaağrr." diye bağırdım.

Trabzanlardan daha da eğildim amacım rıhtıma ulaşmaktı hatta dizimi trabzanın üstüne atacaktım ki birisi beni kolumdan çektiğinde sırtım hareket eden bir şeye yaslandı.

"Sen kafayı mı sıyırdın?" diyen boğuk bir erkek sesiyle bedenimi bedeninden ayırma girişimi duymadan kim olduğuna bakmak için kafamı geriye attım. Yüzünü tersten gördüğüm bir adam tanıdığım birine o kadar benziyordu ki dudaklarım kendiliğinden onun adını zikretti.

"Koray abiğ?" dedim ve bir ismi ilk kez yanlış söylemeden dillendirebilmiştim.

Bana bakıyordu. Ona tersten bakmak başımı döndürdüğünden bedenimi bedeninden ayırıp ona önümü döndüm ilk başta gözleri yüzümde olsa da sonra göz kontağı başka bir yerde takılı kaldı. Gözlerinin olduğu yere gözlerimi indirdiğimde gömleğin kopuk düğmelerinden ötürü meydana çıkan siyah dantelli südyenim ve dolgun çatalım halihazırda önüne serilirken o gözlerini kapadı geri açtığında üzerindeki deri ceketi çıkarttığında ben de bir an gaza gelip gömleğin son kalan düğmelerini açmaya koyulmuştum ki ellerimin üzerine konulan ellerle durdum.
"Ulu orta ne halt yiyorsun bu halde bu kafayla?"
Sesi sinirli gibi gelse de buğulu derin tonunun hoşuma gittiğini yeni fark ettim.
"Hiiğğç tuvarlete gidiyorduğmm."
Ceketim omuzlarıma atıp açık olan südyenin kapanmasını sağlarken ister istemez somurttum. "Sıcağk."
"Seni bu halde eve de bırakamam." diyen onun sesini duyuyordum ama bana değil başka yere bakarak konuştuğundan nedensizce sinirlenip iki elimle yanaklarını avuçlayarak yüzünü yüzüme çevirdim. Gözleri büyüdü şsşkınlıkla açıldı.
"Bepn burdayyığm. Banağ bak."
Konuşacak gibi olmuştu fakat ben dengemi kaybedip aniden geriye trabzana düşmek üzereyken belimden kavrayıp bedenimi bedenine yasladı. Ellerim refleks gereği göğüsünde dururken birbirimize baktık.
Tam net göremediğim yüzünün tek dikkatimi çeken kısmımın dudakları olması beni düşündürmeden edemedi hatta ne ara parmak uçlarımda yükselipte "dizileydeğ bu sahnelerdeeğee kadın -hık- ve erkek öpüşüyoğ." diye bitirdiğim cümlemle dudaklarını dudaklarıma değdirmeye niyet ettiğim o yolda tek elinin avucu dudaklarımın üstüne kapandı.
Yüzünü yüzüme eğip bedenlerimizin daha da birbirine yapışmasına vesike olurken tenimi yalan sesini işittim.
"Pişman olacağın şeyler yapmamalısın."
Hayır, pişman olmazdım. Pişman olanlar adım atmayanlardı...
Nedrn ve niçin böyle yaptım bilmesem de ağzımı kapatan elinin üzerine elimi koyup parmaklarımı parmaklarına geçirdim. Beni izliyordu sessiz ve ıssız pusuya yatmış bir deniz gibiydi.
O an beni büyüleyen neydi bilmiyorum ama dudaklarım avunu öptü. Son duyduğum sesin bu sabah dinlediğim şarkının nakaratı olması garipti...

〢 ╹ ╻ ╷

YAZAR; Bir bölümün daha sonu. Diğer bölüm fennaağ 😁

Bu arada Gülbahar'ın dinlediği şarkı; Kenan Doğulu - Aklım Karıştı

Loading...
0%