@dragras
|
Başkent ve civarının havası son zamanlarda hiç açmıyordu. Gök gürültüsünden uyuyamayan insanlar, şimşekten kaçan hayvanlar ve camındaki yağmur damlalarını izleyen küçük bir kız. Annesi Rebecca işten yeni dönmüş, kendini ısıtmaya çalışıyordu. Kristal Kule'de yoğun bir iş programı vardı. Kızının cam kenarında olduğunu görünce yanına gitti.
"İyi misin tatlım?"
"Üşüdüm anne."
"Kıyamam sana. Gel buraya."
Annesine yaklaşıp sıkıca sarıldı. Annesi kollarının arasına alıp saçlarını okşadı. Kızı tatlı bir iç çekerek konuştu.
"Ablam ne zaman gelecek?"
"Az kaldı bir tanem, yolda Yelena ablan."
"Tek mi gelecek?"
"Hayır kızım. Eşiyle gelecek."
Yelena'nın kardeşi Stefania'nın kafası karışmıştı. Henüz sekiz yaşındaydı ama ablasının evlenmediğini bilecek kadar zekiydi. Önce büyükler, sonra küçükler evlenir diye düşünüyordu. Ama Magenta evlenmemişti. Geçenlerde annesinin yoğun programı hafiflemiş; birlikte Renn'e, hiç oturmadıkları evlerine gitmişlerdi. Stefania evi hiç beğenmemişti, onu geriyordu. Yelena için iki gün katlanmıştı. Bu ay sonunda Üç Bayrak'ın, soylu ailelerin çocukları için kurduğu eğitime gidip ders almaya başlayacaktı. Rebecca ise yönetim alanında yeni rütbe atlamıştı. Kaynak sorumlusu olmuştu. Kraliyete en yakın ailelerden birisi olduğu için rütbe atlamak zor olmuyordu. Stefania annesinin koynunda uyuklamaya başladı. Kızının saçlarını okşarken bir yandan diğer kızı Yelena'yı düşünüyordu. Başkent'e hiç gelmemişti ve Renn Şehri'nin üç katı büyüklüğündeydi. Yelena'nın evlenme haberini Kristal Kule'ye gelen kuzgunlardan almıştı. Magenta'nın notunda şunlar yazıyordu: 'Yelena yeni kralın eşi oldu anne. Oraya doğru gidiyorlar, hazırlık yap. Seni seven oğlun Magenta'dan." Rebecca satırları okurken aklına boşandığı kocası gelmişti. Magenta'nın babası alkol bağımlısı bir adamdı. Magenta doğduğunda çelimsiz bir erkek olacağını düşündüğü için onu öldürmeye kalkışmış, Rebecca oğlunu son anda kurtarmıştı. O olaydan sonra da boşanmışlar ve bir daha görüşmemişlerdi. Magenta üvey olduğunu bile bilmiyordu. Annesinin şimdiki kocası Rex'i babası olarak bilse de, gerçek çok başkaydı. Rex bir mimardı ve yarı soyluydu. Başkent'in güney bölümündeki evlerin çoğunu o yapmıştı. Bugün oldukça gecikmiş ve karısını endişelendirmişti. Dışarda hava gittikçe bozuyordu. Yıldırımlardan birisi evlerinin önüne düştü. Stefania uyanır gibi oldu, Rebecca kollarıyla daha sıkı tutup onu yatağına götürdü.
Gecenin karanlığında mola veren Clorusy ve Yelena, gökyüzündeki yıldızlara bakıyorlardı. Şövalyeler ateş yakmış, ortalığı aydınlatıyorlardı. Baygın şövalye ayılmış, diğerlerine yardım ediyordu. Kaskını geri takmıştı. Arkadaşlarından birisi ateş kenarına oturdu ve konuşmaya başladı. "Nasıl yenildin o çocuğa?" "Arkamdan saldırdı. Acemi şansı." "Umarız bu son olur. Efendinin gözünden düştün, bir dahaki hatanı affetmeyecek." Şövalyeler kendi aralarında konuşurlarken Clorusy ve Yelena yürüyüş yapmaya başladılar. Yelena sessizliğini bozdu. "Ne kadar yolumuz kaldı? Annemlere gideceğim." Clorusy kolundaki ışık saçan demir bileklik ile etrafı görmelerini sağlıyordu. Yelena'ya baktı. "Arabada anlattığımı hatırlıyorum leydim. Elektrumları Yedinci Karargah'a bırakacağız. Sonra Kristal Kule'ye, ondan sonra Seleryum'a gideceğiz. Evlenme sürecimiz tamamlanmış olacak." "Annemlere uğramazsam hiçbir yere gitmiyorum." Clorusy derin bir nefes aldı. "Pekâlâ. Seni annenlere bırakacağım." Yelena başıyla onayladı ve arabaya geri döndüler. Şövalyeler avladıkları hayvanları pişirmişler, Clorusy ve Yelena'ya yemek hazırlamışlardı. Henüz Yeşil Yol'un yarısını bitirmişlerdi. Uzun bir yolculuk onları bekliyordu.
Sonsuz Orman'ın yanından geçen ve Başkent'e kadar giden Yeşil Yol; pek çok tüccarın, şövalyenin, burjuvanın, soylunun ve yarı soylunun kullandığı kadim yollardan birisidir. Diğer kadim yollardan birisi Karanlık Yol, Obsidyen Dağı'na giden kasvetli ve tehlikeli bir yoldur. Kırık Yol, Eretna ile Travna şehirlerini birbirlerine bağlamaktadır. Travna'nın doğusundan Kızıl Okyanus'a kadar giden yol ise Ölüm Yolu olarak bilinir.
Marcus, tıpkı babası gibi sendeleyerek eve varmıştı. Zırhı üstünden çıkardı, var gücüyle yere fırlattı. Yaptığı ses babasını uyandırmıştı. Güneş yeni doğuyordu. Olanlardan sonra geceyi dışarda geçiren Marcus, koltuğuna yığıldı. Hiçbir şey düşünmek istemiyor, zamanı durdurmak istiyordu. Babası yanına yaklaşıp yüzünü gördüğünde ona nasıl anlatacağını bilemedi. "Ne oldu sana?" Marcus eliyle boğazını gizleyerek: "Başaramadım. O gitti." "Ve sen de pes ettin. Öyle mi evlat?" "Gücüm yetmiyordu. Asla yetmeyecek." İlk yardım kutusuyla Marcus'un yanına döndü, kaşına pansuman yaptı. Yaralarına bakarken cevap verdi. "İnanmak başarmanın yarısıdır Marcus. Fırtınanın şiddeti nasıl olursa olsun martı istediği denizden vazgeçmez. Kendini toparla, sonra yanıma gel." Marcus başını salladı, arkasına yaslandı. Babasının söylediklerini düşünceleriyle karşılaştırdı. Yelena'ya bir can borcu, birde hayat sözü vardı. İlk engelde pes edemezdi. Etmemeliydi. "Seni çok seviyorum." Onu düşünerek ağrılarını hafifletti, uyumaya çalıştı.
Güneş doğar doğmaz etrafını daha net gören Yelena, Başkent'e yaklaştıklarını seyyarlardan ve sık geçen atlardan anlamıştı. Yeşil Yol'un sonuna gelmişlerdi. Kristal Kule'nin ucundaki Üç Bayrak sembolü yavaş yavaş belirginleşiyordu. Devasa yüksekliği ve eşsiz yapısı Yelena'nın ilgisini çekmişti. Başkent'e ilk kez Marcus'la birlikte gelme hayali suya düşmüştü. Bu yüzden etkilenişi uzun sürmedi. Başkent girişinde Elit Şövalyeler nöbet tutuyordu. At arabasını durdurup Clorusy'e selam verdiler. Başkent kapıları açıldı. Büyük evler, konaklar, yoğun yemek kokuları, insanlar... Clorusy dışarıya bakarken sokaktaki insanlara hükmedeceğini hatırladı. Kral olarak ilk işi orduyu güçlendirmek ve diğer iki kral ya da kraliçeyle iyi geçinmek olacaktı. Rebecca'nın evine yaklaştıklarında Yelena arabadan indi. Clorusy'e döndü. "Gidebilirsin. Buradayım." Clorusy pencereden uzanıp elini öptü. "Çok geçmeden seni almaya geleceğim." "Tamam." Araba bölgeden uzaklaştı, Yelena evin kapısına vurdu. Kapı açıldığında karşılaştığı manzara ağlayan annesi ve Stefania'ydı. Rebecca kızına sarıldı. "Kızım!" Yelena da sarıldı ancak ne olduğunu anlamamıştı. "Baban yok. Dün gece eve gelmedi." İçeri girdiler. Yelena: "Nasıl yok? Ne demek gelmedi?" Stefania'ya da sarılırken annesinden cevap bekledi. Rebecca: "Hava çok kötüydü. Başına bir şey gelmiş olabilir." Ağlaması arttı, ellerini yüzüne götürdü. Stefania: "Ya seni görmek istemiyorsa abla?" Babası Rex ile araları limoniydi. Yelena küçük kardeşine hak verdi ama mantıksızdı. Eve hiç uğramamıştı. Yelena Stefania'yı öptü. "Olabilir tatlım. Beni özledin mi?" Stefania güldü. "Evet." Yelena yanaklarını öptü. "Oh. Ben de seni özledim aşkım." Rebecca biraz su içip gözyaşlarını sildi. Rex'i ne gören vardı ne duyan, iş yerinde de değildi. Kristal Kule'ye gittiğinde kayıp ilanı açtıracaktı. "Siz evde kalın kızlar. Ben kuleye gidiyorum." Saatler geçti. Yelena, Clorusy gelene kadar Stefania ile zaman geçirdi. Kardeşini çok özlemişti. Kapıya vurulduğunda gelenin Clorusy olduğunu anladı, kapıyı istemsizce açtı. Stefania da arkasından geldi. "Gitmeliyiz leydim." Yelena eşyalarını eline alıp dışarı adım attı. Stefania'yı gören Clorusy, avucunu açıp ona uzattı. "Çak bakalım." Stefania çaktı, Clorusy avucunu kapattı. Tekrar açtığında avucunda küçük bir çiçek vardı. Stefania şaşırarak heyecanlandı. "Aa..." Clorusy gülümsedi ve çiçeği onun kulağının arkasına geçirdi. "Benden size ufak bir hediye küçük leydim. Yakında görüşürüz." Yelena Clorusy'i sevmese de kardeşine yaptığı illüzyon hoşuna gitmişti. En azından artık daha az nefret ediyordu. Arabayla oradan ayrılırlarken Stefania elini salladı.
Kristal Kule'nin ana girişi şu saatlerde oldukça yoğundu. Kral Menthis ve Kraliçe Nuxuyi ortak konuşma yapmışlardı. Clorusy ve Yelena, şövalyeleri geride bırakarak kuleye girdiler. Torunu sabırsızlıkla Yelena'yı tanıştırmayı beklese de, dedesinin orada olmadığını bilmiyordu. Konuşmaya bile katılmayan Kral Carlex, Yedinci Karargah'taki özel odada oturuyordu. İhtiyarlığı kamuflaj olması için avantajdı. Kral gizli bir ziyaretteydi. Kimse tanımamalıydı. Kimyageri yanına gelip eğilerek selam verdi. "Hoş geldiniz kralım." Carlex başını kaldırması için eliyle hareket yaptı. Kimyagerin yüzüne bakarak konuştu. "Proje ne durumda?" "Tıkır tıkır işliyor kralım. İstediğiniz silah tamamlanmak üzere. Yeni denekler üzerinde deniyoruz." Carlex kalkıp deneklerin olduğu yere yürüdü. Camların arkasından onları izledi. Çoğunluğu herkesin bildiği hayvanlardan ibaretti. Asıl denekler ise, yeni getirilen insanlardan oluşuyordu. İçlerinde Yelena ve Stefania'nın babası Rex'in bulunduğu bir düzine insandan. |
0% |