10. Bölüm

10•

Derya
dreamdey

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın,

 

Keyifli okumalar.

 

 

 

***

 

 

 

Odaya girdiğimde annem hala uyuyordu. Sanırım yine uyutmuşlardı. Babam da pencere kenarındaki koltukta oturmuştu, başını elleri arasına almış kollarını da dizine yaslamış bir şekilde oturuyordu.

 

Eren abim de hemen annemin yanında, sandalyede oturmuştu.

 

Oda çok sessizdi.

 

Cenaze, ölüm sessizliği böyle bir şey miydi?1

 

Peki biz şimdi böyleyken ileride ne olacaktı?

 

Ali abim bizim evimizin rengiymiş de biz fark etmemişiz.

 

Bildiğim tek şey var o da abimi çok özleyeceğimdi. Ne olursa olsun asla unutmayacaktım. Unutmamak için de elimden geleni yapacaktım.

 

Bazen ağlayacaktım belki bazen üzüntüden kalbime ağrılar girecekti, bazen dayanamayıp unutmak için yalvaracaktım belki de.

 

Ama unutmak falan istemiyordum. İstemiyordum. Ne olursa olsun unutmayacağım.

 

O hep benim kalbimde yaşayacak, yaşatacaktım.

 

Her zaman benim bir Ali Abim vardı diyeceğim. Canımdan çok sevdiğim bir abim vardı diyeceğim.

 

Odanın kapısını kapatmam ile abim ve babamın bakışları da bana döndü. İkisi de zorla bana gülümseye çalıştı.

 

Biliyordum neden böyle yaptıklarını. Karşımda daha fazla üzülüp de beni üzmek istemedikleri için.

 

"Gel böyle." abim yerinden kalkıp beni çağırdı. Yanına geldiğimde beni kalktığı yere oturttu. Ardından da bir şey demeden dışarı çıktı. Anlıyordum. O da duramıyordu, duvarlar üstüne üstüne geliyordu.

 

Yarım saat daha hiçbir şey konuşmadan babamla öylece oturduk. Bir süre sonra babamın yanına geçmiş ve başımı babamın göğsüne yaslamış bir haldeydim.

 

Annemin uyandığını fark edince başımı babamın göğsünden kaldırıp annemin yanına gittim.

 

Annem kendine gelince gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bir şey söylemiyordu ama ağlıyordu. Sessizce, içine içine. Sıkıca sarıldım, kollarımla destek olmak ister gibi sırtını sıvazladım.

 

Tam o sırada kapı çalındı ve içeriye Ömer ile yanında bir doktor girdi. Annemden ayrılıp ayağa kalktım ve hemen yatağının yanında durdum.

 

"Ağam." diyerek babam Ömer'in önüne geldi.

 

"Ekrem amca." diyerek babamın elini sıkıp, elini öpmek için eğildi Ömer.

 

Babam da anında elini geri çekti. "Aman Ağam ne yapıyorsunuz. Hiç ağaya el öptürülür mü?" dedi. Sanki Ömer'in yaptığı yanlışmış gibi.

 

"Bunun ağalıkla bir ilgisi yok Ekrem amca. Yaptığım saygıdandır." dedi. Babam elini geri çektiği için de Ömer de geriye adımladı.

 

"Olsun ağam." dedi babam da.

 

"Ekrem amca. Bu doktor beyin size söylemek istediği bir şey var." diyerek yanındaki doktoru gösterdi.

 

Bu sırada da annemin hala iç çekişleri odayı dolduruyordu.

 

Dikkatimizi doktora verip diyeceklerini bekledik.

 

"Geçmiş olsun." dedi ve biraz duraksadı. "Ben Ali Azamet'in ameliyatına giren doktorum." söyledikleri ile merakım biraz daha artmıştı. Ali abim vefat etmişti, öyleyse bu doktorun burada ne işi vardı?

 

"Ameliyat uzun sürdü. Bizi baya bir zorladı açıkçası. Kurşun tehlikeli bir yere denk gelmişti. Açıkçası ameliyat da az önce bitti." dedi doktor.

 

Ne anlatıyordu bu? Ne demek ameliyat uzun sürdü? Ne demek ameliyat az önce bitti? Biz sabahtandır burada ne yapıyoruz o zaman? Biz kim için? Kim öldüğü için göz yaşı döküyoruz o zaman? Anlamıyordum.

 

"Ali Bey'in durumu şu an kritik. Her ne kadar kurşunu çıkarmış olsak da hayati tehlikesi sürüyor. Bu yüzden 24 saat boyunca yoğun bakımda bakacağız. Tekrar geçmiş olsun." diyerek söyleyeceklerini söyleyip odadan çıktı.1

 

Söyledikleri beynime mi ulaşmıyordu? Aklım mı almıyordu bilmiyorum? Ne demek yaşıyor ama hayati tehlikesi devam ediyor? Yani benim Ali abim yaşıyor muydu? Ama nasıl? O zaman bize neden öldü dediler?

 

 

 

 

 

ÖMER'İN ANLATIMIYLA,

 

Rojda'yı içeri geçmesi için göndermiştim. Ben de biraz bekleyip arkasından gidecektim. Başsağlığı için.

 

Rojda ile ilişkimizi şu anlık kimse bilmiyor, söylemek için uygun bir zaman olmadığı için de açığa vermek istemedim. Böyle bir durumda bir de bizimle uğraşmasınlar. Benim için sorun değildi ama Rojda için sorun olabilirdi.

 

Ayağa kalkıp hastaneye doğru girdim. Ama tam odalarının bulunduğu odaya gitmek için merdivenden çıkıyordum ki duyduklarım ile durmak zorunda kalmıştım.

 

"Nasıl yanlış kişiyi vurdun lan! Ne yapacağım ben şimdi bunu!" diye telefonda konuşan birine döndü bakışlarım.

 

Yanlış kişiyi vurdun, demesiyle aklım karıştı. Ali de yanlışlıkla vurulmuştu. Acaba onunla mı ilgiliydi.

 

Arkamı tam döndüğümde duvar dibinde hararetli bir şekilde telefon konuşması yapan biri vardı. Etrafta da başka biri yoktu. Bulunduğumuz yerde sadece ikimiz vardık. Kaşlarımı çatmış olayı idrak etmeye çalışıyordum.

 

"Lan adam ameliyattan çıktı. Ben boşuna mı iki saattir burada bekliyorum... Ne demek yakalandın!... Lan öğrenirseler ne yapacağız biz... Tamam kapat ben bir yolunu bulmaya çalışacağım..." diyerek bir konuşuyor bir de karşı tarafı dinliyordu. En sonunda da telefonu kapattı.

 

Ardından telefonu kulağından çekip ellerini saçına daldırdı ve sıkıntılı bir nefes verdi. Daha sonra bakışları beni buldu. Beni görünce biraz afalladı, görmeyi beklemediği kesindi.

 

"Ne oluyor?" diyerek yanına gittim. "Neyden bahsediyorsun sen? Ne yanlışlıkla vurması?" kaşlarımı çatmış karşımdaki adamı inceliyordum. Pek karşılaştığım, gördüğüm biri değildi. Tanımıyordum adamı.

 

Tedirgin olduğu her halinden belli oluyordu. "Ağam siz yanlış anladınız. Öyle sandığınız gibi bir şey olmadı." dedi gözlerini kaçırarak. Ardından geri geri gitmeye çalışıyordu ki ilerleyip yakaladım.

 

"Bana bak lan!" diyerek yakasına yapışıp duvara yasladım. "Bugün benim bir işçim boşu boşuna vuruldu. Doğru konuş! Eğer senin bu işte parmağın varsa kork lan benden! Anlat çabuk!" yakasını silkeleyip duvara bir kez daha sertçe yasladım.

 

İlk önce gözlerini kaçırdı. Derince bir yutkundu ardından bakışları tekrar beni buldu. Gözlerimi gözlerinden ayırmıyordum. Karşımdaki genç pes etmiş olacak ki omuzları düştü.

 

"Ağam affedin. Bilerek yapılan bir şey değildi. Kazayla oldu." demesiyle kan beynime sıçradı.

 

"Sikeceğim şimdi kazanızı ha! Bana ikide bir kazayla oldu deyip durmayın! Beni delirtmeye mi çalışıyorsunuz! Anlat şunu düzgünce." dedim sinirle.

 

Daha sonra aklıma gelen fikir ile çocuğu çekiştirip daha müsait, boş olan bir odaya götürdüm. Böylesi daha iyiydi. Ulu orta konuşulacak konu değildi.

 

"Anlat!" diyerek tekrar yakasına yapıştım.

 

"Ağam..." dedikten sonra biraz duraksadı, başımla devam etmesini isteyince derin bir nefes aldı. "Sizin tarlanızda çalışan biri var. Uzun zamandır onu atıyorduk. Biz üç kardeşiz, kendi halimizde bir şekilde yaşayıp gidiyorduk. Ama sizin o tarlanızda çalışan kişi... benim... kız kardeşime taciz girişiminde bulundu." söyledikleri karşımdaki adamın duraksayarak cümlesini bitirmesine sebep olmuştu.

 

"O zaman kardeşin bana neden borç meselesi dedi?" diye sordum. Sorduğum zaman bana borç yüzünden böyle bir işe kalkıştığını söylemişti. Madem öyle neden doğruyu söylemedi?

 

"Ağam çünkü bu mesele bizim meselemizdi. Kendimiz halletmek istedik başkası karışmasın istedik. O yüzdendir ağam."

 

"Devam et!" diye uyardım.

 

"Sonra ben hastaneye geldim. O zaman tarladan gelen kişi ameliyattaymış yaşıyormuş yani. Ben de başında bekleyecektim. Zaten burada da bir tanıdığım var onun yardımı ile ameliyathaneye girdim sonra da çıkıp kapıdakilere öldü dedim. Ama ağam valla ben bilmiyordum. O kişinin başkası olduğunu bilmiyordum. Sonra onlar gidince ben de beklemeye başladım." dedi.

 

Ne diyordu bu adam? Asla anlamıyordum. Ne beklemesi ne öldü demesi?

 

"Lan düzgün anlat şunu? Ne öldü demesi? Kime ne dedin? Neyi bekledin?" diye sordum. Kaşlarımı çatmış olayları aklımda kavramaya çalışıyordum.

 

"Ağam ben buradan bir arkadaşımın aracılığıyla doktor kıyafetini giyip ameliyathaneye girdim. Sonra çıktığımda üzerinde tarla kıyafetleri olan birileri vardı, o çocuğun ailesi sandım ve onlara hasta öldü dedim. Ama bilmiyordum ölüp ölmediğini. Sonra onlar gidince ameliyathanenin kapısına gittim ve beklemeye başladım." dedi.

 

"Eğer o vurduğunuz kişi, kardeşine karışan kişi olsaydı ne yapacaktınız?" diye sordum.

 

"Uyanınca kaçıracaktık. Her şeyi de hazırlamıştım. Ama az önce kardeşim aradı ve o vurduğu kişinin yanlış kişi olduğunu söyleyince ne yapacağımı bilemedim." dedi.

 

"O zaman içerideki yanlışlıkla vurduğunuz kişi yaşıyor mu?" Diye sordum bir umut ile. Anlattığına göre en son ameliyattaymış.

 

"Ağam yaşıyormuş şimdilik. Kurşunu çıkarmışlar ama hayati tehlikesi olduğu için hala yoğun bakımda bakacaklarmış." dedi.

 

Söylediklerinden sonra derin bir nefes almıştım.

 

Ali'yi tarlaya gidip geldikçe iyice nasıl biri olduğunu anlamıştım. Temiz çocuktu, hiçbir kötü huyunu da görmemiştim. Efendi, saygıda kusur etmiyordu kimseye karşı. Kardeşlerine, ailesine karşı fazlasıyla iyiydi. Uzaktan baktığınızda ailesi için ne kadar değerli biri olduğunu anlardınız zaten.

 

Odadan çıkmadan önce Raşit'i arayıp bu adamı almasını istedim. Bir nedeni olsa dahi sonuçta birisini vurmuştu. Serbestçe 'Tamam, anladım' diyerek bırakamazdım.

 

Ardından da ameliyata giren doktoru bulmak için kollarımı sıvadım. Neredeyse 10 dakika kadar sonra ameliyata giren doktoru bulmuştum ve şimdi de odasının önündeydim. Kapıyı çalıp içeri girdim.

 

Girer girmez de doktor ayaklanmış ve "Buyrun Ömer Bey." diyerek oturmam için karşısındaki koltukları işaret etti.

 

Başımla selamını alıp koltuğa geçtim. Sağ ayak bileğimi sol dizimin üstüne attım "Bugün silahla vurulan birisinin ameliyatına girmişsiniz." diyerek konuya direkt giriş yaptım.

 

"Evet, doğrudur. Neden soruyorsunuz?"

 

"Ali Azamet. Benim çalışanım olur kendisi. Durumu nasıl?" diye sordum.

 

"Açıkçası ameliyat az önce bitti, ameliyattan çıktığımda bekleyen kimse yoktu. Ben de şimdi ailesine ulaşmaları için arayacaktım. Durumu nasıl diye soracak olursanız; Hastanın kalbinin üç santim aşağısına kurşun isabet etmiş. Bizi baya bir uğraştırdı. Ameliyat sırasında hastanın kalbi bir kere durdu." diyerek derin bir nefes aldı. "Ama neyseki daha fazla sorun çıkmadan kurşunu çıkardık. Şu an hastanın tehlikesi sürdüğü için 24 saat yoğun bakımında tutmamız gerekiyor." diyerek konuşmasına devam etti.1

 

Söyledikleri ile derin bir nefes aldım, ben de rahatlamıştım.

 

"Bakın Semih bey. O ameliyatına girdiğin hasta yani Ali onun ailesi burada. Bunları onlara da söyleyin." dedim.

 

"Olur. Biz de isteriz. Hastanın kimsesi yok sanmıştık. Çünkü eğer bir şey olmazsa inşallah, Ali beyin evde de bakıma ihtiyacı olacak." dedi.

 

Başımla onayladım dediklerini ve ayaklandım.

 

 

 

*

 

 

 

ROJDA'NIN ANLATIMIYLA,

 

Bakışlarım Ömer'i buldu. Bu işte onun parmağını olduğunu düşündüm. Bize böyle bir yardımda bulunduğu için gözlerimle teşekkür ettim. Bana göz kırparak karşılık vermesi de bu işte bir parmağı olduğunu onaylıyordu.2

 

"Oğluma götürün beni. Yaşıyormuş Ekrem! Oğlum yaşıyor dedi doktor. Duydun değil mi? Oğlum yaşıyormuş." diyerek ayaklanan anneme döndü bakışlarım.

 

Hemen yanına gidip yataktan çıkmasına yardım ettim. Annem yataktan çıkınca sıkıca sarıldım.

 

Yine ağlıyorduk ama mutluluktan. Gözyaşlarımı durduramıyordum ama bir yandan da gülümsüyordum.

 

Bu dünyada hala bir Ali abim var. Benim bu dünyada Ali abim var. Yaşıyormuş, yaşıyormuş!

 

Anneme sarılmış haldeyken bizi gülümseyerek izleyen Ömer'e döndü bakışlarım. Gözlerimle bir kez daha teşekkür edip gülümsedim.

 

"Nasıl oldu bu ben hala anlamadım?" diyen babama döndü bakışlarımız.

 

Nasıl oldu bilmiyorum ama iyi ki de olmuş diyorum.

 

"Karışıklık olmuş. Ama hallettim ben. Siz de toparlanın da Ali'yi görmeye gidelim. Doktordan izin aldım ben." dedi Ömer.

 

Böylece annem hızla odadaki eşyalarını alıp babam ile önden çıktı. Hemen arkalarında ben, benim arkamdan da Ömer geliyordu.

 

Elimde hissettiğim parmaklar ile adımlarım yavaşladı. Elin sahibi tahmin ettiğim gibi Ömer'di. Yüzüne baktığımda bana gülümseyerek bakıyordu. Bu sırada ellerimiz hala birbirine dokunuyordu. Sanki birleşmek istiyorlar da bir engel varmış gibi. Bir o kadar uzak ama bir o kadar da yakın gibi.

 

"Teşekkür ederim." dedim. Emindim ki Ömer'in sayesinde abimin yaşadığını öğreniyorduk. Nerden biliyorum diye sormayın çünkü kalbim öyle hissediyordu. Ve ben de hislerime güveniyorum. Beni asla yanıltmıyorlardı.

 

"Bakıyorum da beni tanımaya başlamışsın." demesiyle önümdeki bakışlarım tekrar kendisini buldu. Ne alaka olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Benim olayı çözdüğüme inanıyorsun." diye söyledi.

 

"Evet." Diyerek onayladım emin bir şekilde ve tekrar önüme döndüm.

 

Baş parmağı serçe parmağımı tutmuş okşuyordu. Bu hareketi istemsiz mutlu olmama sebep olmuştu.

 

Hastanede fazla kimse olmadığı için de elimi çekmek istememiştim. Desteğini hissetmek bir nebze de olsa beni rahatlatıyordu.

 

Yoğun bakım kısmına geldiğimizde mecburen ellerimizi ayırmıştık.

 

Annem "Hani nerede oğlum?" diye sorarak Ömer'e çevirdi bakışlarını.

 

Ömer de köşede olan kısmı gösterince annem hızla o tarafa ilerledi ardından ben de peşinden gittim.

 

Camın önüne geldiğimizde gördüğüm kişi ile dudaklarım açık kaldı.

 

Abim, öldü dedikleri Ali abim şu an karşımda hastane yatağında, vücudunda, kollarında kablolarla yatıyordu.

 

Aklım almıyordu bu yaşadıklarımı. Daha birkaç saat önce öldü dedikleri abim şu an karşımdaki yatakta yatıyordu.

 

"Oyyy, oğlum." diyerek annem elini cama uzattı. Sanki yüzünü okşuyormuş gibi camdan ellerini bir aşağıya bir yukarıya hareket ettirmeye başladı, bir yandan da mutluluktan olsa gerek gözyaşları yanaklarına akıyordu.

 

"Sen yaşıyorsun ya artık başka bir şey istemiyorum. Rabbim sana şükürler olsun oğlumu bize bağışladığın için. Allahım şükürler olsun bir kez daha." diyerek dua etmeye başladı bir yandan da.

 

Bu yaşadıklarımız bir mucizeydi aksini düşünemiyordum. Biraz önce ölüm sessizliği vardı üzerimizde ama şimdi sevinç gözyaşları vardı.

 

Babam anneme sıkıca sarılmış birbirleriyle mutluluklarını paylaşıyorlardı.

 

Bir süre sonra Eren abim de gelmişti ve o da duyduklarına inanamamıştı. Bir süre kendine gelememiş ama sonra hepimize sıkıca sarılmıştı. Ömer'in de elini öpmeye kalkışmıştı.

 

Şu anda da abimle beraber koridorlardaki koltuklara oturmuştuk. Annemleri de hem Meryem için hem de dinlenmeleri için eve göndermiştik.

 

Fulya yengeme de olaylar için haber vermemiştik. Haberi öğrenince de elimizden geldiğince geç söylemek istemiştik, ne kadar geç olursa. Ama annemler eve gittiğine göre öğrenmesi de geç sürmezdi. Hatta birazdan buraya gelirdi belki de.

 

"Bir şey ister misin? Kantine gidiyorum." abimin sorusuyla bakışlarımı kendisine çevirdim.

 

Başımı sallayarak "Hayır, teşekkür ederim." dedim. Böylece abim de ayaklanıp gitti. Ben de tek başıma oturmaya devam ettim.

 

Tam o sırada telefonuma gelen mesaj sesi ile telefonumu elime aldım.

 

"Biraz sonra bahçeye gel." diye mesaj atmıştı Ömer.

 

"Abim burada, bir engel çıkmazsa gelmeye çalışırım." dedim. Bu saatte burada ne işi vardı ki?

 

"Tamam o zaman, bekliyorum."

 

Eren abim de o sırada gelmişti. Kendisini hemen yanıma bırakmıştı. Abime dönüp "Abi ben biraz bahçeye çıkacağım, hava almak istiyorum." dedim.

 

"Hava soğuk değil mi?" diye sordu.

 

"Yok!" diye yükseldim bir anda. "Yani yok abi. Hava gayet güzel. Ben biraz hava alıp gelirim." diyerek ayaklandım hızlıca.2

 

"İyi tamam bir şey demedim. Niye hemen yükseldin ki?"

 

"Yükselmedim canım." dedim.

 

Ardından da arkamı dönüp koridordan çıktım.

 

Bahçeye indiğimde derin bir nefes aldım. Ne diye bir anda yükseldiysem. Resmen kendi kendimi belli ediyordum.

 

"Rojda'm gelsene." Ömer'in seslenmesiyle bir anda irkildim. Geldiğini farketmemiştim.

 

Ömer'e yaklaşıp sıkıca sarıldım o da beklemeden beni sıkıca sarıp sarmalamış, başıma da bir öpücük bırakmıştı.

 

"Çok çok teşekkür ederim." dedim. "Nasıl oldu bu? Bize neden öldü dediler?" diyerek konuşmaya devam ettim.

 

"Dedim ya bir karışıklık olmuş. Çok da önemli değil." diyerek yukarıda odada söylediğini tekrarladı.

 

"Hem sen onu bunu boşver de gel şöyle." diyerek arkamızdaki banka çekti beni. Anlamayarak yüzüne baktım.

 

"Bugün bir şey yemedin. Sana yiyecek bir şeyler getirdim." diyerek bankın üzerindeki poşeti gösterdi.

 

Düşüncesine bir kez daha hayran kaldım. Gerçekten de bugün olanlardan sonra pek bir şey yemek aklımıza gelmemişti. "Teşekkür ediyorum." diyerek sıkıca bir kez daha sarıldım.2

 

Ardından da beraber banka geçip oturduk. Ömer getirdiği yemeği benim için açıp önüme bıraktı, ben de yemeğe başladım. Gerçekten de acıkmıştım.

 

Ömer'e baktığımda gülümseyerek beni izliyordu. "İster misin?" diyerek yemeği gösterdim.

 

"İsterim ama yemeği değil." dedi göz kırparak. Yaptığı imayı anlamam ile yediğim yemek boğazımda kaldı ve beni bir öksürük krizi tuttu.

 

"Helal helal. Tamam demedim bir şey. Valla bak." diyerek Ömer de sırtımı sıvazlayıp açtığı suyu uzattı. Sudan bir iki yudum içip kendime gelmeye çalıştım.

 

"Ne diye böyle şeyler söylüyorsun?" diye utanarak konuştum.2

 

Bir gülme sesi işittim yanımdan. Ters bakışlarım Ömer'e döndü. "Nasıl şeyler söylüyormuşum?" diye sordu gülerken.

 

"Sen biliyorsun nasıl şeyler." dedim 'anladın sen' dercesine.

 

"Öyle miymiş?" Başımla onayladım dediğini.1

 

Tam bana yaklaşıyordu ki hemen geri çekilip ayaklandım. Ömer'e baktığımda çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.

 

"Ne oldu ya?" diye sordu.

 

"Gitmem gerek abim merak etmiştir şimdi." dedim.

 

"Başlayacağım şimdi abine de ha!" dediği ile gözlerim açıldı.

 

"Deme öyle. Abim o benim." dedim ayıplayarak.

 

"Sevdiğim kadın ile arama kim giriyorsa abin de olsa umrumda değil." dedi kaşlarını çatarak.

 

"Olsun." dedim masumca.

 

"Olmasın. Hem ben artık beraber yaşayalım, hiç ayrılmayalım istiyorum. Evlensek ya biz." dedi. Söylediğiyle afallamıştım.2

 

"Ne?" diye sordum anlamayarak.

 

"Ne nesi? Duydun işte evlenelim biz." dedi tekrar.3

 

Konuştukları, söyledikleri kalbimdeki bir yeri hareketlendiriyor ve bu da benim kalbimin hızlı atmasına sebep oluyordu. Ayakta olduğum yerde kalakalmıştım. Tepki veremiyordum öylece Ömer'e bakıyordum.

 

"Bir şey demeyecek misin?" sorusu ile Ömer'e baktığımda ayakta karşımda bana bakıyordu.

 

"Seni zorlamak istemiyorum ama anla sen de beni. Ben artık sensiz bir diğer güne uyanmak istemiyorum. Seninle yaşadığımız bir yuvamız olsun istiyorum. Çok mu şey istiyorum?" diye sordu masumca.

 

Başımı salladım. "Hayır çok şey istemiyorsun. Ben de beraber rahatça yaşayacağımız bir yuva istiyorum tabii ki. Ama şimdi abimin durumunu biliyorsun. Uyandıktan sonra bir şey olmazsa kabul ederim. Ama şimdi bir şey diyemem. Abim bu durumdayken böyle bir şeye de kalkışmak istemem." dedim üzgünce.

 

"Anlarım seni. Beklerim de seni." dedi. Ardından yaklaşıp alnıma bir öpücük bıraktı ve sıkıca sarıldı bana. Ben de ona.

 

Abimin yanına geldiğimde beni farkedince telefondan başını kaldırıp bana baktı. Ben de yanına geçip oturdum hemen.

 

"Ne oldu? Ne bu suratının hali? Hava almaya gittin bütün enerjin akmış gitmiş." dedi.

 

"Bir şey yok. Sadece bugünki olaylardan sonra yorulduğumu hissettim." dedim ve başımı omzuna yatırdım.

 

"Gerçi sen de haklısın bugün ki yaşadıklarımız inanılır gibi değil. Önce öldü dediler şimdi de yaşıyor dediler. Hala nasıl olduğuna aklım ermiyor." dedi hayretle konuşarak.

 

"Öyle valla. Ben de hala şaşkınım olanlar konusunda." dedim onaylayarak.

 

"Neyseki çok şükür yaşıyor abim." dedi.

 

"Çok şükür." dedim onaylayarak.

 

Ardından da ikimiz de sessiz sessiz oturmaya devam ettik. Benim aklımda Ömer'in söyledikleri dolaşıyordu. Ne diyeceğim ne cevap vereceğim bilmiyordum.

 

Evet ben de Ömer ile bir yuva kurmak istiyordum ama Ali abim bu haldeyken bir cevap verirsem kendimi kötü hissederdim. O yüzdendir ki abimin uyanmasını bekleyecektim.

 

 

***

 

"Senin kusur sandığın her zerrene aşığım ben."

 

Cemal Süreya

 

 

 

***

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Bölüm hakkındaki yorumlarınız.

 

Aslında bu yoktu içimden geldi.

 

Ali normalde gerçekten ölüyordu ama vicdan azabımdan dolayı ölüyü dirilttim resmen.2

 

Neyse efendim şimdi huzurluyum çok şükür.

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum,

Bölüm : 08.12.2024 19:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...