Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.
Keyifli okumalar, seviliyorsunuz 🫶
Bölüm şarkısı • Güliz Ayla, Olmazsan Olmaz
***
Ali abim hastaneden çıkalı tam üç gün olmuştu. Çok şükür kötü olarak hiçbir şey çıkmamıştı.
Ne olur ne olmaz diyerekten abimi üç gün daha hastanede tutmuş öyle ilgilenmişlerdi. Bir şey olmadığına emin olduklarında da taburcu etmişlerdi.
Annem, babam, abim hepimiz ayrı ayrı mutluyduk bu durumdan. Hepimiz için de mucize gibi bir olaydı.
Abimin bu durumuna en az bizim kadar şaşıran bir diğer kişi de Fulya yengemdi. Abimi sağsalim görünce şoktan bayılmıştı.
Hiç yorulmadan sürekli camın önünde abimi izlemişti. Uyandığı zaman mutluluktan hıçkıra hıçkıra ağlamıştı.
Bu duruma hepimiz de ayrı ayrı şükrediyorduk.
Şimdi de Ali abim salondaki üçlü çekyata hafif uzanır şekilde oturmuştu. Fulya yengem de abimin hemen yanındaki tekli koltuğa oturmuş bir şeye ihtiyacı var mı diye soruyordu. Abimin en ufak hareketinde ayağa kalkıyor bir şey ister diye gözlerinin içine bakıyordu.
Abim de belli etmemeye çalışsa da bu durumdan oldukça memnundu. Arada Fulya yengem arkası dönükken kaçamak şekilde sırıtıyordu. Yengem baktığı zaman da sanki bir yeri acıyormuş gibi yüzünü buruşturuyordu.3
"Bir şeye ihtiyacın var mı Ali'm?" diyerek abime döndü Fulya yengem.
"Fulya'm, güzelim bir şeye ihtiyacım yok. Olunca söylerim zaten. Sabahtandır 15. kezdir söylüyorsun bu soruyu." dedi Ali abim de. Haklıydı çünkü yengem gidip gelip abime bir şey lazım mı? Bir şey ister misin diye sorup duruyordu.
Fulya yengem de "Napayım duramıyorum ki. Hem içim böyle daha rahat oluyor. Sormayayım mı ki?" diye sordu masumca.
Ali abim de iç geçirip "Tamam, için rahat edecekse sor istediğin kadar." dedi. Fulya yengeme asla dayanamıyordu. Üzmek istemediği için de ne derse tamam diyordu.
Fulya yengem de aldığı cevaptan mutlu olmuş olacak ki gülümseyerek abimin yanına geçip oturdu.
Onların bu tatlı hallerini gülümseyerek izliyordum. Gerçi ikisi de bir araya geldiği zaman etrafındakilerini gözleri görmüyordu. Sadece birbirlerinin odak noktası haline geliyorlardı orası ayrı.
Babam ve Eren abim tarlaya gitmişlerdi, annem ve Meryem de komşuya gitmişlerdi. Yani evde üçümüz tek vardı. Ali abim ve Fulya yengemin rahatlığı da birazda bu yüzdendi.
Tam o sırada telefonumdan arama sesi gelince abimler bana döndü. Abimin "kim o?" bakışına karşılık telefonu elime aldım.
Gördüğüm isim ile kalp atışlarım hızlandı. Arayan Ömer'di. Niye arıyordu ki?
"Hayırdır? Kim o?" diye soran Ali abimin sesine karşılık bakışlarımı telefondan kaldırıp kendisine çevirdim. Kaşlarını merak ile çatmış bana bakıyordu. Fulya yengemin de abimden eksik kalır yanı yoktu. İkisinin de bu kadar merakla bakması da yani...
Boğazımı hafifçe temizleyip yutkundum. "Ş-Şey abi..." diyerek duraksadım. Kim diyeceğim şimdi? Aklıma gelen fikir ile hemen devam ettim. "Asuman. Asuman arıyor. Ben hemen bir bakıp geleyim. Belki önemli bir şeydir." diyerek cevap vermelerini beklemeden odadan kaçarcasına çıktım.
Odama geçip elimi heyecanla atan kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım ve hâla çalan telefonumu açtım.
"Efendin sana kurban olsun." diyen sesiyle kalp atışlarım daha da hızlandı. Sözde kendimi sakinleştirmiştim bir de!
İçime kaçan sesim ile "Bir şey mi oldu?" diye sordum merak ile.
"Evet maalesef." dedi sıkıntılı bir ses ile.
Kaşlarımı çatmış meraklanmıştım. Ne olmuştu ki? Kötü bir şey miydi yoksa.
"Kötü bir şey mi?" diye sordum hemen. Kalbime bir ağırlık çökmüştü resmen.
"Nasıl yani? Ne oldu ki?" diye sordum tekrar, meraklı olduğu belli olan sesim ile.
"Yanımda değilsin daha ne olsun." dedi. Bunu söylerken derin bir nefes alma sesini işittim.1
Söylediği hem rahatlamama hem de biraz utanmama sebep olmuştu.
"Ben de kötü bir şey oldu sandım ağam." dedim kısık sesle.
"Benim için yeterince çok kötü bir şey. Tabi üzüldüysen bana yardım edebilirsin." dedi hafif muzip bir tını ile.
Anlamayarak "Ne yardımı? Ben ne yapacağım ki?" diye sordum.
Telefonun diğer ucundan bir gülme sesi işittim. "Bana gel yavrum. Hem sana bir şey göstereceğim." dedi.
Merak etmiştim ne gösterecekti ki? "Ne göstereceksin ki?" diye sordum.
"Sen hele bir gel. O zaman görürsün ne olduğunu." söyledikleri merakımı arttırıyordu.
"Nasıl geleyim? Abim burada. Sorar nereye gidiyorsun diye. Ne cevap vereyim?" dedim biraz da çekinerek. Abim bir erkek için evden çıktığımı duyarsa ne tepki vereceğini bilmiyordum.
"Ne diyecek? Hiçbir şey de diyemez. Merak etme. Sen yeter ki gel. Zaten üç gündür göremiyorum seni. Burnumda tütüyorsun valla. Hadi be güzelim. Sevindir şu kulu." evet doğru hastanedeyken sürekli bir neden bulup geliyordu ve beş dakika da olsa görüşüyorduk. Ama abim eve geldiğinden beri evden çıkmamıştım.
"Bilmiyorum ki? Nasıl geleyim?" dedim. Hem abime ne diyecektim ki?
"Senin arkadaşın falan yok mu? Söylersin arkadaşıma gidiyorum diye. Olmaz mı?" verdiği fikir mantıklı gelmişti başımı sallayıp tam cevap verecektim ki odamın kapısı aniden açılınca yüreğim ağzıma geldi resmen. Elimi kalbime koyup gelene baktım korkuyla.
Fulya yengem kapıda dikilmiş bana bakıyordu. Kaşlarıyla telefonumu işaret edince Ömer ile konuştuğum aklıma geldi. Kalbim yine hızlandı ama bu sefer korkudan.
"Asuman'cım tamam canım kapat ben seni sonra tekrar arayacağım." dedim panik ve aceleyle. Özellikle Asuman ismini bastırmıştım.
Telefonun ucundan gelen boğazdan gülme sesi ile az daha ben de gülüyordum ki kendimi zor tuttum. "Asuman mı olduk şimdi?" dedi Ömer telefonun diğer ucundan.
"Aynen öyle canım." dedim hemen. Ne diye uzatıyordu konuşmayı. Tamam diyerek kapatsaydı ya.
"Canını yerim senin. Bekliyorum seni unutma tamam mı?" diye sordu Ömer.
"Aynen. Hı-hı ondan işte." dedim ben de. Karşımda Fulya yengem şüphe ile bana bakarken konuşamıyordum.
"Alan dar kapat diyorsun yani." diye sordu Ömer. Sesinde eğlenen bir ton vardı.
"Öyle diyorum." dedim hemen. Biraz daha uzatırsa Fulya yengemin karşısında düşüp bayılacaktım.
"Tamam bakalım. Seni seviyorum." dedi.
"Bende canım ben de." dedim hafiften utanarak. Gülme sesinden hemen sonra telefon da kapanmıştı.
Fulya yengem tek kaşını kaldırıp merakla "Kimle konuşuyorsun sen? Abin çağırıyor duymuyorsun?" diyerek sordu.1
"Dedim ya Asuman." diyerek ayaklanıp kapının yanına, Fulya yengemin tam karşısına geçtim.
"Öyle bize gel. Kaç gündür kafan dolu biraz oturalım diye çağırıyor." dedim. Yalan söylediğime inanamıyordum. Ben yalandan nefret ederdim ama şimdi Ömer için yalan söylemiştim resmen.
"İyi bakalım. Git istersen sen de. Hem ben buradayım abine de bakarım. Kafanı dağıtmış olursun." diye bir öneride bulundu.
"Aslında iyi olur ama abim?" dedim sorarcasına. Ne derdi?
"Sen gitmek istiyorsan abini ben ikna ederim merak etme sen." diyerek göz kırptı. Ne yapmak istediğini anlamamıştım.
Ama çok da düşünmeden "Aslında iyi olur. Zahmet olmaz değil mi sana?" dedim hafif de çekinerek. Sonuçta ben ev sahibiyim ve böyle de bir değişik olurdu.
"Ne zahmeti olacak kız? Ben de bu evin bir kızıyım zaten. Merak etme hallederim ben." dedi içimi rahatlatmak istercesine bir elini de omzuma koyup hafifçe sıktı.1
"Tamam o zaman ben gideyim. Sen abime söylersin." dedim.
"O iş bende." diyerek göz kırptı ve odadan çıktı.
Ben de telefonumu elime aldım ve Ömer'i aradım. İlk çalışta açılan telefon ile gülümsedim.
"Şey ben geleceğim de. Nereye geleyim?" diye sordum.
"Evden çık. Alt sokakta köşede bir araba var. Bekliyorum seni orada."
Söylediği ile şaşırmıştım. Ne yani benim gelip gelmeyeceğimi bilmeden beni orada mı beklemiş.
"Ne zamandır orada bekliyorsun?" diye sordum.
"Seni aramadan önce gelmiştim, fazla olmadı merak etme."
"Geleceğimden o kadar emindin yani?" diye sordum.
"Her zaman." dedi kendinden emin bir ses ile.1
Telefonu kapattıktan sonra hazırlanıp evden çıkmıştım. Yolda giderken de Asuman'a mesaj atmıştım, eğer bizimkiler beni sorarsa yanında olduğumu söylesin diye. İlk başta anlamadı, üsteledi ama sonra anlatacağımı söyleyince bir şey demedi.
Ömer'in bahsettiği yere gelene kadar elim ayağım birbirine girmişti. Biri görüp bir şey der diye.
Arabadan çıkan Ömer'i görmem ile gülümseyerek yanına yaklaştım. "Hoşgeldin güzelim." diyerek beni kolları arasına alıp sıkıca sarıldı. Saçlarıma öpücük bırakıp derin bir nefes çekti içine.
Ben de kollarımla olabildiğince beline sıkıca sarılmaya çalıştım. Ömer'e sarıldığımda belindeki ellerim birbirine zor kenetleniyordu resmen. Bunun bir sebebi benim biraz kısa Ömer'in de baya yapılı bir vücuda sahip olmasıydı. Bu halimiz de hoşuma gidiyordu. Benim onun vücudunda kaybolmam çok tatlı geliyordu.
"Hoş buldum." diyerek ben de derin bir nefes çektim içime. Üç gündür görmemiştik birbirimizi ve özlemiştim normal olarak.
"Hadi geç olmadan gidelim." diyerek elimi tutup arabaya bindirdi. Kendisi de yerleşince arabayı çalıştırdı.
"İzni nasıl aldın?" sorusuyla Ömer'e döndüm.
"Yengem sağolsun o halletti." dedim gülümseyerek. Yengem olmasaydı biraz zor gelirdim.
"Hatırlat da evlendikten sonra yengene bir hediye alayım." dedi. Söylediğinde ciddi miydi diyerek suratına baktım ama gayet ciddi duruyordu.
"Ne diye şaka yapayım. Yengen olmazsa şimdi yanımda olamayacaktın ben de senden mahrum kalacaktım. Valla yengene borcum olsun." dedi. Onun söylediklerine ben de gülümsedim.
Sırf Ömer ile buluşmama yardım ettiği için yengeme hediye alacaktı ya!
Yarım saat sonra arabayla yüksek bir tepeye çıkmaya başladık. "Gözlerini kapatır mısın?" Anlamayarak Ömer'e baktım. "Sana bir şey göstereceğim dedim ya." diyerek telefonda dediğini hatırlattı. İyi peki diyerek gözlerimi verdiği beyaz bir tülbent gibi bir şey ile hafifçe bağladım.
Araba durduğunda ilk önce Ömer indi daha sonra da kapımı açıp beni indirdi. "Bana tutun güzelim." diyerek beni kendisine yasladı. Ben de iki elimle Ömer'e tutundum ve yürümeye başladık.
Ömer durunca ben de durdum normal olarak ama ellerimi çekmemiştim, Ömer'in uzaklaşmasına da izin vermemiştim. Ya düşersem? O zaman ne olurdu?
"Umarım beğenirsin." diyerek gözlerimi açmaya başladı.
Gözlerime bağlı olan tülbent kalkınca gözlerimi bir iki kere kırpıştırıp önümü netleştirmeye çalıştırdım. Ardından da karşımdaki manzaraya bakınca ağzım açık kalmıştı.1
Mardin ayaklarımız altındaydı resmen. Hemen yan tarafımızda da yere büyük kırmızı bir örtü serilmiş üstünde de çeşit çeşit yiyecekler bulunuyordu. Ayriyeten de örtünün üzeri beyaz ve kırmızı Gül yaprakları ile süslenmişti. Örtünün etrafında oturmak için renkli yastıklar dizilmişti.
Gördüklerim ile hem kalbim heyecanlanmış hem de mutluluktan gözlerim dolmuştu. Yavaş yavaş Ömer'in elini bırakıp gördüğüm, hazırlanmış olan sofraya doğru yürümeye başladım. Çok güzeldi.
Sırıtarak Ömer'e döndüm. "Bunları sen mi hazırladın?" diye sordum.
Başını sallayıp "Senin için." dedi bana derince gülümseyerek. "Beğendin mi?" diye sordu ardından.
"Çok. Çok beğendim hem de. Teşekkür ederim." diyerek Ömer'e sarıldım. Beklemeden bana karşılık verdi.
"Sen beğendiysen tamamdır." diyerek saçlarıma bir öpücük kondurdu.
Daha sonra elimden tutup beni ilerletti. Oturmam için yastıkların olduğu kısmı işaret edince dediğini yapıp oturdum. Ömer de hemen yanımda yerini almıştı.
Ben hala etrafı hayranlıkla izlerken Ömer'in öksürük sesi ile kendisine döndüm. Bana gözlerinin içi gülerek bakıyordu ve bu durumda beni mutlu ediyordu.
Benim Ömer'e dönmem ile Ömer'de yönünü tamamen bana çevirmişti. Hali bir değişik gibiydi sanki. Tam anlam veremesem de Ömer'e bakmaya devam ettim.1
Boğazını hafifçe temizledi ve derin bir nefes aldı. Gözlerime bakıp ellerimi tuttu. Bu yaptıkları da neydi şimdi?
"Gözlerini diyorum..." diyerek duraksadı. Ben de karşımda şekilden şekile giren adamı izliyordum.
"Gözlerim ne alaka?" dedim bir anda.
"Dur bozma. Bir şey söyleyeceğim." diyerek beni susturdu. Başımı sallayarak dinlemeye devam ettim.1
"Gözlerimi bir ömür gözlerinden ayırmamaya, ömrümü ömrüne adayacağıma, seni her gün sevgimle sarıp sarmalayacağıma, seni asla yalnız bırakmayacağıma, seni çok seveceğime söz veriyorum. Hatta o kadar çok seveceğim ki seni Ömer artık dur diyeceksin belki de. Buna rağmen benimle bir ömür ömrünü birleştirmeye var mısın? Benimle evlenir misin? Dünyamızı, hayallerimizi, her şeyimizi beraber yapmaya var mısın? Bu adam sen olmazsan yarım kalır. Bu adamı, bizi tamamlamaya var mısın?" diyerek derin bir nefes verip gözlerimin içine bir cevap alma umuduyla baktı.2
Söyledikleri kalbimin ortasına atılmış bir bombaymış gibi kalbimi güm güm attırıyordu. Nasıl bir cevap vermeyeyim ben karşımda bana böyle gözlerinin içi parıldayarak bakan adama. Nasıl geri çevireyim. Hakkım var mıydı buna?
Başımı salladım gülümseyerek. Gözlerimin dolu dolu olduğunu hissedebiliyordum. "Evet." dedim. "Yan yana olduğumuz sürece, seninle her şeye evet." dedim bir kez daha.
Ömer verdiğim cevap ile bana sıkıca sarılıp saçlarıma öpücükler konduruyordu. Daha sonra ben ne olduğunu anlamadan kendimi ömerin kucağında buldum. Gözlerim iricene açılmış Ömer'e baktım. Öksürerek "N-Ne yapıyorsun?" dedim. Yanaklarıma hücum eden ısıyı saymıyordum bile. Yandığımı hissediyordum.
Ömer gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerini benden ayırmadan elini ceketinin iç cebine atıp siyah bir kutu çıkardı. İçinde yüzük olduğunu anlamamak olmazdı.
Ömer kutuyu açıp bana uzattı. "Evleniyorsun değil mi benimle?" diye sordu bir kere daha. İnanamıyor muydu emin mi olmak istiyordu anlamıyordum.
"Evet dedim ya."2
Ömer tekrar verdiğim cevap ile gülümseyip kutudaki yüzüğü çıkardı sağ yüzük parmağıma baktı. Hayranlıkla elimdeki yüzüğe baktım. Çok, çok fazla güzel bir o kadar da zarifti. Çiçek şeklinde olup pırlantalarla süslenmiş bir yüzüktü.
Ben yüzüğe hayranlıkla bakarken Ömer'in yalandan öksürüğü ile bakışlarım kendisine döndü.
"Yüzüğe hayranlıkla bakacağını bilseydim başka bir şey alırdım." dedi yalandan kızgınlıkla.
"Abartma ama aldığın yüzük çok güzel napiyim?" dedim.
"Bana da öyle baksana." dedi ve yaklaşarak dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. Ben daha şoktan çıkamamışken yüzümün her yerine öpücükler koymaya başladı.
Bıraktığı öpücükler bir yandan hoşuma gidiyor bir yandan da utanmama sebep oluyordu.
Ömer durup bana baktı. "Teşekkür ediyorum. Beni bir ömür tek bırakmayacağın için." dedi ve yaklaşıp dudaklarımı aheste aheste öpmeye başladı. Karşılık vermem gecikmemişti. Ellerimi boynuna götürdüm ve oradaki kısa saçlar ile oynamaya başladım. Bu Ömer ile ikinci öpüşmemizdi. Hala nasıl öpüşülür bilmiyordum ama Ömer'e ayak uyduruyordum kendimce.
Ömer daha fazla derine inmeden kendini durdurup çekildi alnıma kısa bir öpücük koydu. "Hele bir evlenelim. O zaman durdurabiliyorlarsa durdursunlar beni. Az kaldı sana kavuşmama." dedi iç çekerek.1
Söylediği imayı anlayınca yanaklarım ısınmaya başladı, kalp atışlarım arttı. Ellerimi yanan yanaklarıma koydum ve utandığım için de gözlerimi kaçırdım.
Çenemde hissettiğim parmaklar ile Ömer'e döndüm. "Ne demiştim? Ne olursa olsun gözlerini gözlerimden ayırma demedim mi?" diye sordu gülümseyerek. Ardından yanaklarındaki ellerimi tutup kucağıma indirdi. Başımla onayladım dediğini.
" Valla seni çok seviyorum Çav keska mın." (Yeşil gözlüm)
Söylediğiyle hafifçe tebessüm ettim. Ömer anlıma tekrar öpücük koyup beni yanına oturttu.
Önüme de sofrada olan her şeyden doldurmaya başladı. Hem yiyorduk hem de birbirimize gülümseyerek bakıp konuşuyorduk.
Rojda'nın gitmesiyle Ali ile evde tek kalmıştık. Asuman'a gittiğini söylemişti ama tam emin olamamıştım. Odaya girince de bir anda telaş yapmıştı zaten. "Fulya'm ne düşünüyorsun öyle?" Ali'nin sorusuyla bakışlarım kendisini bulmuştu.
"Neyse sen onu bırak da yamacıma gel." diyerek elleriyle yanına vurdu iki kere. Gülümseyerek dediğini yapıp hemen yanına oturdum. Bir yeri acımasın diyerek dikkat ediyordum.
Vurulduğunu duyunca çok üzülmüştüm. Sanki vurulan tek o değildi de ben de onunla vurulmuştum. Hele öldü dediklerinde aklım yerinden gitmişti. Ali benim olmayan babam, kardeşim, dostum, sırdaşım, her şeyimdi.
Ben annesiyle köyde yaşayan bir kızdım. Kimsemiz yok annemle tek başımıza hayatta durmaya çalışıyorduk. Ama Ali ile beraber olduktan sonra bir ailem olduğunu hissettim. Ben onunla var olduğumu hissettim. Eğer o olmasaydı ben var olamazdım ki. Ali benim bu hayatta annemden sonra değer verdiğim tek kişi. Bana değer veren tek kişi. Beni o kadar seviyor ki konuşmasa bile gözleriyle anlatıyordu. Evet normalde konuşmayı sevmez sessiz, sakin kendi halinde biridir. Ama biz bir araya gelince çocuk oluyor. Bir benim yanımda çocuk oluyordu zaten.
Bütün eğlenceli, mutlu, sinirli, üzüntülü anlarımda o vardı yanımda. Eğer o gitseydi benden geriye bir şey kalmazdı ki.
"Şöyle bir yaklaşta özlem gidereyim senle." diyerek kolumdan tutup beni kendine çekti. Elim yanlışlıkla yaralı göğsüne değince Ali'den hafif bir inleme sesi çıktı. Hızla geri çekilip yarasına bakmaya çalıştım. "Çok acıdı mı?" diye sordum. Yüzümü buruşturarak yaralı göğsüne bakıyordum.
"Tamam yok bir şey. İyiyim." diyerek parmaklarıyla çenemi kendisine çevirdi. Emin olmak için yüzünü inceledim. Ardından rahat bir nefes alıp Ali'ye tam olarak döndüm.
Beni bu sefer yavaşça çekti ve dudaklarımı öpmeye başladı. Hafifçe biraz daha Ali'ye kaydım ve öpüşüne karşılık verdim. Bir elim saçlarına doğru yol almıştı. Ali de bir elini belime koymuş yavaş hareketler ile okşuyordu.
Tam o sırada kapı çalınınca irkilerek Ali'den ayrıldım. Ali'ye baktığımda gözlerini devirip ağzının içinde bir şeyler mırıldanıyordu. Hızla ayağa kalkıp saçımı, üzerimi düzeltip kapıya gittim.
Kapıyı açtığımda karşımda Hülya Dâye ve Meryem bulunuyordu. Kenara çekilip geçmeleri için alan tanıdım. "Hoş gelmisen Dâye." dedim. "Sen de hoş geldin kız." diyerek Meryem'in boyuna eğilip yanaklarına öpücük koydum.
"Hoş bulduk kızım. Ali uyanıktır?" sorduğu soruyu başımla onaylayınca içeri geçti.
"Sen napiyon kız? Nereye gitmiştin?" diye sordum Meryem'e. Bir yandan da ayakkabılarını çıkartıyordum.
"Valla komşuya gittik yenge. Dâyem bir kalkamadı. Yoruldum ben." diyerek içeri girdi. Onun bu haline gülmeden edemedim.
"Çok mu yoruldun?" diye sordum.
Başıyla onayladı. "Çok, böyle." diyerek ellerini iki yana açtı. Gülümseyerek ellerini tutup içeri geçmeye başladık.
"Rojda nerede kızım?" diye sordu Hülya Dâye.
"Asuman mı çağırdı ne ,oraya gitti." diyerek Meryem'le yanlarına geçtik.
"İyi bakalım. Zaten o da bu sıralar az yorulmadı. Gitsin biraz kafasını dağıtsın." diye karşılık verince ben de başımla onayladım.
"Dâyee benim uykum geliyor. Yatacam ben." diyerek Meryem ortaya atıldı.
"Abine gel sarıl öyle git bari." dedi Ali Meryem'e gülerek.
"Öpesim yok. Uykum var." dedi mızmızlanarak.
"Ne olacak bir kere öpsen abini?" diye sordu Ali. Gülmemek için kendimizi sıkıyorduk resmen.
"Uykum gider." dedi Meryem dudağını büzerek.
"Çünkü ben abimi öpersem o da beni öper ben de gıdıklanırım gülerim. O zaman da uykum gider." dedi ardından da annesinin koluna yapıştı tekrar. "Dâye hadi." diyerek annesinin kolunu tutup kalkması için çekti. Hülya Dâye de el mecbur kızının arkasından kalkıp gitti.
"Anamlar gittiğine göre hele gel." dedi Ali.
"Katiyen olmaz. Bu cesaret bende yok." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.
"Ama bende var." demesiyle Ali ayağa kalkınca gözlerim büyüdü. Ben daha ne olduğunu anlamdan dudaklarımı esir almış öpüyordu. Yakalanacak korkusuyla, hafifçe karşılık vermiştim. Bir kulağım da ne olur ne olmaz kapıdaydı.
Ali benden ayrılıp göz kırparak tekrar yatağına geçti. Yaptığı ağzımı açık bırakmıştı.
Ömer ile buluştuğumuz yerde ayrılmıştık. İçimde açık bir heyecan volkanı vardı. Ne yapacağımı nasıl hareket edeceğimi bilmiyordum. Ömer beni bırakınca en kısa sürede ailelerin bir araya gelmesini istemiş ve annemlere haber vermemi istemişti. Nasıl diyeceğimi bilmiyordum. Yüzüğümü çantama koyup kapıyı çaldım. Kapıyı Fulya yengem açmıştı.1
"Nerde kaldın kız meraktan çatladım." diyerek konuşmaya başladı.
"Neyi merak ediyorsun ki? Asuman'ı mı?" dedim. Asuman'la buluşacağımı söylemiştim neticede.
Fulya yengem bana yaklaşarak kısık sesle "Yemezler canım. Asuman ile buluşmaya, hemen iki ev arkamızda olan arkadaşının evine giderken ne zamandandır süsleniyorsun? Anlat hemen." diyerek benden ayrılıp gülümsedi.
Dedikleri ile şaşırmıştım. O kadar mı anlaşılıyordu. Yengem kaş göz yaparak beni odama çağırdı. Mecbur arkasından pıtı pıtı gittim.
Odaya girmem ile yengemin meraklı ve sorgulayıcı bakışlarına maruz kalmıştım.
"Dökül." diyerek yatağımın üzerine oturup bana bakmayı sürdürdü. Ben de yavaş adımlarla geçip yanına oturdum.
"Şey.." öksürüp boğazımı temizledim ve konuşmaya devam ettim. "Benim sevdiğim var." dedim hafif de utanarak. Ben bu konuları asla konuşamıyordum ki.
"NEEE!" diye yükselen yengemle bakışlarım hızla kendisine döndü. Hemen elimle ağzını kapatıp susması için işaret yaptım. Elimi yavaşça ağzından çektim. "Ne demek sevdiğim var? Kim bu? Tanıyor muyum? Nasıl biri? Yakışıklı mı bari? Ne iş yapıyor? Zengin mi? Anlat çabuk her şeyi." diyerek sorularını arka arkaya dizmeye başladı.1
Bu kısa sürede sorduğu sorulara mı şaşırayım tek nefeste sormasına mı?
"Tanıyorsun yenge. Aslında Mardin'de tanımayan yok." dedim.
Fulya yengemin gözleri merakla biraz daha açılmıştı. "Kız çatlatmasana insanı. Anlat kim bu herkesin tanıdığı?"
"Ömer Ağa." dedim bir çırpıda.
"Kız sen ne diyorsun?!" diye yükseldi yengem. "O adam kaç yaşında biliyor musun?" diyerek sordu. Evet biliyordum 28 yaşında. Çok mu büyüktü.
"Ve bunu bilmene rağmen onu mu seviyorsun? Adam 57 yaşında. Başka biri yok muydu?" diye sormasıyla şok ile gözlerim açıldı.
"Sen Ömer Turan'ı, Turan aşiretinden olan adamı demiyor musun?" diye sordu.
Tövbe estağfurullah'tı yani. Üzerime iyilik sağlıktı. Adam evliydi bir de.
"Tövbe yenge ne diyorsun adam kaç yaşında." dedim şaşkınlık ile.
"Yenge ben onu mu diyorum? Boran aşiretinden Ömer Boran'dan bahsettim ben." dedim. Tövbe haşa ben başka Ömer'den bahsettiysem.
Yengemin attığı çığlık ile panikle tekrar ağzını kapattım. "Yenge ne diye bağırıp duruyorsun." dedim dişlerimin arasından. Şimdi herkes başımıza toplanacaktı. Tam da dediğim gibi odamın kapısı hızla açılıp içeriye Ali abim ve annem girdi.2
"Ne oluyor?" diye sordu abim. Panik oldukları her hallerinden belliydi.
"Yok bir şey. Rojda bana bir şey gösterdi de çok beğendim ondan." diyerek gülümsedi abime.
"Aklım çıktı!" Diyerek abim odadan çıktı. Annem de başını 'sizi Allah bildiği gibi yapsın' anlamında sallayarak odadan çıktı.
"Ne diyorsun sen? Hani şu bildiğimiz Ömer Boran Ağa mı? Mardin'de herkesin korktuğu konuşmaya çekindiği ağadan mı bahsediyorsun. Kız o adam çok sinirli yapamazsın sen onla. Kalbin hassastır üzülürsün sonra." diyerek ellerimi tuttu.
"Yenge evet dışarıdan öyle görünüyor ama çok iyi valla bak. Nasıl ince düşünüyor bir görsen." dedim hayranlık ile.
"Nasıl çok iyi? Normal bildiğin iyi mi? Kız o adamın bir kere güldüğünü ne gördüm ne de duydum." dedi şaşkınlık ile.
"Ben gördüm ama hem de çok kez." dedim.
"İyi biri diyorsun yani?" başımla onayladım. "Seni üzmüyor?" onayladım. "Sana iyi davranıyor?" tekrar başım ile onayladım.
"İyi o zaman tamam. Ama sana kötü davranırsa gel yanıma tamam mı? Arkandayım ben" diyerek bana sıkıca sarıldı.
Biliyordum, her zaman arkamdaydı. Fulya yengem bir yengeden çok arkadaş gibiydi bana karşı. Her zaman iyiliğimi düşünür her durumda da yanımda olurdu.
"Yenge Ömer bana evlilik teklifi etti ben de kabul ettim. Ailelerin görüşmesini istiyor. Anneme söyleyeceğim de sen de yanımda kalır mısın?" diye sordum. Yanımda destek alacağım birisini istiyordum. Annem kızmazdı ama heyecanlıydım napiyim.
"Bir dakika, bir dakika. Ömer sana evlenme teklifi etti ve sen de kabul mü ettin dedin sen? Bize ne zaman söyleyecektin? Seni yakalamasam her halde düğününüze gelirdik artık." diyerek beni ayıpladı.
"Napiyim utanıyordum konuşmaya. Beni biliyorsunuz utanıyorum bu konularda." dedim 'el mecbur' dercesine.
"İyi öyle olsun bakalım. Ama bir daha saklama benden bir şey tamam mı?" dediğini onayladım.
Sonra da beraber salona geçmiştik. Abimlerle annemlerle oturup biraz sohbet ettik.
Daha sonra yengemle beraber annemi de alıp odama geçtik. Yanımda yengem karşımda da annem vardı. Meraklı gözlerle bir bana bir yengeme bakıyordu.
"Ne diye çağırdınız beni?" diye sordu annem.
"Dâye sana bir şey söylemem gerekiyor." dedim. Yengem elimi sıkıp devam etmemi istedi. "Ben birini seviyorum." dedim. Annem tepki vermeden izlemeye devam etti. 'Devam et' dercesine de başını salladı. "Beni istemeye gelmek istiyorlar." dedim.
"Kim ki bunlar? Tanıyoruz biz?" diye sordu rahat bir tavırla. Gören de diyecek her gün birisini seviyorum diye annemin karşına çıkıyorum. Bu ne rahatlık be anam!
"Tanımaz mısın dâye? Hem de çok yakından." diyerek konuya girdi yengem. Annemin merakı iyicene artmıştı bakışlarından belli oluyordu.
"Şimdi şöyle ki Dâye. Kendisi Boran aşiretinin ağası olur. Bence işi çok iyi." dedi yengem. Konuşamadığımı görünce o tamamlıyordu. Bu da benim işime geliyordu.2
Annem iricene gözlerini açmış şok ile bana bakıyordu. "Kim dediniz kim? Eminsiniz? Koskoca ağadan bahsediyorsunuz. Kulaklarınız duyuyor!" Annem şaşkınlık ile soruyordu.
"He valla duyuyor Dâye. Hatta benim biricik görümceme evlenme teklifi de etmiş." dedi yengem.
Annem doğru mu diye bana baktı. Başımı sallayarak onayladım. "Doğrudur Dâye. Ailelerimizin bir araya gelip konuşmasını istiyor." dedim.
Bir süre daha öyle odada annemle konuşmuştum. Annem başta her ne kadar şaşırıp inanmasa da benim ciddi olduğumu görünce tamam demişti.
Daha sonra da hep beraber odadan çıkmış ve yemek için hazırlığa girdik.
Rojda'ma evlenme teklifi etmiştim resmen. Ve kabul etmişti. İçim içimi yiyordu. Yıllardır hayalini kurduğum anları yaşıyordum. Daha ne isterdim ki?
Arabayı konağın önünde durdurup hızlıca içeri girdim . Avluya çıktığımda babamla annem yemek yiyordu.
Hiç uzatmak istemiyordum. "Baba, Dâye. Ben evleniyorum." dedim gür bir ses ile.2
Bana şaşkınlık ile baktılar. Babam ağzına götürmek için doldurduğu kaşığı öylece bekletti. Annem de elindeki kaşığı masaya düşürdü.
"Ne diyorsun sen oğlum? Ne evlenmesi?" dedi babam.
"Evlenme evlenmesi işte. Ben size haber ediyorum. Kızı en yakın zamanda isteyeceğiz. Haber bekliyorum kızdan." dedim dik duruşumdan ödün vermeden.
"Allah razı olsun oğlum bize de evlendiğini söylediğin için. Zahmet olmazsa hangi aşiretin kızıdır onu da söyle." dedi babam.1
"Aşiret değil baba. Bizim tarlada çalışan bir kızdır." dedim rahat bir ses ile.
Babamın kaşları havaya kalktı 'öyle mi' der gibi. Başımla onayladım.
"Rojda Azamet. Ailesiyle bizim tarlada çalışıyorlar." dedim.
Babam "Şu Ekrem'in kızı olan mı?" diye sordu başım ile onayladım. "Nerden çıktı bu evlilik işi?"
"Seviyorum o kızı." dedim hiç çekinmeden.
Babam bu sefer de "Emin misin oğlum sevdiğine? Bir kere gördün diye istemeye gitmiyoruz yani?" diye sordu emin olmak ister gibi.
"Eminim baba. Oyuncak mı hem bu ilk gördüğüm kızı gidip de isteyeyim? Seviyorum kızı işte." dedim. Benim ne zamandır bu kızı beklediğimi bilmiyorlardı tabi.
"Ekrem'in büyük oğlu vurulmuştu. Bir türlü fırsat da bulamıyordum gitmeye. Hanım yarın sen git evlerine bir gör bakalım önden. Ben de anamı çağırayım istemeye o da gelsin." dedi babam anneme dönerek.
Başta güzel giden konuşma ile keyfim yerindeydi ama sonlara doğru Yâdemden (babaanne) bahsetmesi hiç iyi olmadı. Yâdem tam bir aşiret kadınıdır. Şimdi gelip aşiretten kız almadığımı öğrenirse kim bilir neler yapardı.
"Baba Yâdemi çağırmayalım. Şimdi gelir aşiret diye diye laf atar, kızın ailesinin moralini bozar." dedim ki Yâdem diye demiyorum yapardı.
"Yapacak bir şey yok oğlum. Büyüğümüzdür gelmesi lazım." dedi babam da.
Annem de yavaşça ayaklanıp karşımda durdu. "Demek sen de büyüdün birini sevdin he? Artık ölsem de gam yemem. Sen sertsin, acımasızsın. O kızı üzmeden yapabilecek misin? Onu mutlu edebilecek misin?" diye sordu.
"Kendimi parçalarım onu asla üzmem." dedim ve annemin ellerini öpüp alnıma koydum ardından da babamın ellerini öptüm.
Biraz onlarla oturup odama geçtim. Telefondan Rojda'ya mesaj attım bir şey oldu mu diye.
"Anneme söyledim, bir sorun yok. Kabul etti. Ama daha babam ve diğerleri bilmiyor." diyerek mesaj atmıştı.
Babasına söylememesini yarın babamın konuşup haber vereceğini, annemlerin de yarın Rojda'lara gideceğini söyledim.
Böylelikle huzurla yatağa attım kendimi.
Şükür ettim bir kez daha. Artık uyuduğumda uyandığımda her anımda Rojda, sevdiğim kadın yanımda olacaktı.2
Babaannemin geleceği her ne kadar canımı sıksa da düşünmemeye çalıştım. Sonuçta sevdiğime kavuşacaktım.1
Yatakta duramıyordum içim içime sığmıyordu resmen. Ayağa kalktım üzerimi çıkarmadığım için direkt evden çıkıp arabama bindim ve her zaman Fatih ve Mert ile buluştuğumuz yere gittim. Yoldayken de her ikisine de mesaj atmış gelmelerini söylemiştim.
Artık onlara da bahsetmem lazımdı. O kadar mutluydum ki şu Mardin'in tepesinden aşağıya bağırmak istiyordum.
Madem bu kadar mutlu olacaktım neden söylemedim o zaman? Başlarda yediremiyordum kendime. Nasıl birine ilk görüşte aşık olabilirdim, birine ilk görüşte hoşlantı duyabilirdim? Yediremedim kendime. O kadar kendimden emindim ki bu konuda büyük büyük konuştum. Ama onca büyük lafımı bana küçük bir kız yutturmuştu. Ben de yutmaya hazırdım Allah var.2
Arkamdan gelen araba ışığı ile yönümü o tarafa döndürdüm. Mert ve Fatih arabadan inip yanıma geldi. Sıkıca sarılıp arabaların önüne geçip arabaya yaslandık.
"Hayırdır Ömer Boran derdin nedir gecenin bu vakti bizi buraya topladın?" Fatih'in sorusu ile bakışlarım ona döndü.
"Dert denmez. Dertten daha güzel bir şey." dedim.
İkisi de anlamayarak bana baktılar. "Ee o zaman ne diye çağırdın? Anlatsana oğlum." diyerek tekrar söze girdi Fatih.
"Evleniyorum." dedim omuzlarımı kaldırıp indirerek.
"Bismillahirrahmanirrahim. Bir dakika ne dedi bu? Evleniyor muyum dedi yoksa ben götümden mi duydum? Anlamadım." Mert'in ani yükselişine göz devirdim.1
"Niye şaşılacak bir şey gibi söylüyorsun? Ne yani ben evlenemez miyim?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.
"Sen bu sinirle bu sıfatınla kimi kandırdın oğlum?" diye sordu Mert.1
Ensesine bir tane vurup "Ne olmuş sıfatıma?" diye sordum.
Fatih "Valla abicim kusura bakma ama biz bile senin güldüğünü zor görüyoruz. O evleneceğim dediğin kişi ile nasıl yapacaksın? Böyle sinirli sinirli kaşların çatık gezerek mi mutlu edeceksin?" diye sordu.1
Ne varmış bu yüzümde ya? Herkes tutturmuş bir kaşların çatık, gülümsemiyorsun. Her şeye gülmek zorunda mıyım ben? Palyaço muyum ben? Adamı deli ederler.
"Bir bıkmadınız şunu demekten. Tutturmuşsunuz gülmüyorsunuz bilmem ne! Abi her şeye gülmek zorunda mıyım. Ayriyeten de ben kızı seviyorum o isterse ben hep gülerek gezerim. Çattık ya! Kız halimden memnun ama etrafımdakileri ikna etmeye çalışıyorum!" dedim bir sinirle.
Alan memnun satan memnun kardeşim size ne?3
"İyi tamam bir şey demedik. Kim bu kız onu söyle bari." diye sordu Fatih.
"Bizim tarlada çalışıyor." dedim.
"Vay vay vay. Patron-çalışan ilişkisi diyorsun. İyiymiş." diyerek araya girdi Mert.
Gel de gül bunlara. Deli edecek bu çocuk beni. "Ben ne diyorum sen ne anlıyorsun." diyerek Mert'e döndüm.
"Valla ben gayet de doğru anladım. Yalan mı Fatih? Bu patron değil mi, kız da çalışan değil mi?" diye sordu Fatih'e dönerek. Fatih de başını sallayarak Mert'e hak verdi.
Daha fazla onlarla uğraşmamak için önüme döndüm. Ben buraya mutluluğumu paylaşmaya geldim bunlar ne diyor!
"Güzel mi bari yenge?" Mert'in sorusuyla ters ters baktım.
"Sana ne oğlum güzel mi değil mi diye. Orası beni ilgilendirir." dedim ve tekrar önüme döndüm.
"Lan bu harbi harbi sevdalanmış lan! Kıskanmalar falan." dedi Fatih. "Olmuş lan bu." beni göstererek Mert'e omuz attı.
"Oğlum ben sizle burada mutluluğumu paylaşıyorum siz ne diyorsunuz ya." dedim.
"Valla çok mutlu olduk abi ya. Niye öyle diyorsun. Senin de evlenip yuva kuracağını gördük ya daha da bir şey istemeyiz." diyerek omuzlarımı sıktı Fatih.
"Valla öyle. Sen takılma bize. Çok mutluyuz oğlum." diyerek diğer omzumu da Mert sıktı ardından da sarıldı. "Tebrik ederim kardeşim. Allah tamamını erdirsin." dedi.
"Eyvallah." dedim. Mert ayrılınca bu sefer de Fatih sarıldı.
"Çok mutlu ol lan." diyerek benden ayrıldı.
İkisine de başımı salladım. Bu mutlu günümde yanımda oldukları için beni yalnız bırakmadıkları için teşekkür ettim.
Sabah erkenden kalkmıştım, bugün Ömer'in annesi Berivan Hanımağa gelecek. Çok heyecanlıyım. Ömer ile resmen evlilik yoluna girmiştik. Hala inanamıyordum.
Annemle ev işlerini yapmış ve bir çok çeşit yemek hazırlamıştık, bir süre sonra da Fulya yengem bize katılmış beraber hazırlamıştık. Arada heyecandan ellerim titriyordu yengem görünce de bana destek olup sakinleşmeme yardım ediyordu.
Abimin yatağını bizim odaya sermiştim. Misafirler geldiğinde ortalıkta dolanmasın diye.
Dışarıdan gelen araba sesi ile heyecanla oturduğum yerden kalkıp pencereye gittim hemen arkamdan da Fulya yengem gelmişti. Dışarı baktığımda üç araba vardı. Sadece Berivan Hanımağa gelecek diye biliyordum bu kadarı da fazla değil miydi?
Fulya yengem "Kız bu ne hani kadın tek gelecekti?" diye sordu hala dışarı bakarken.
"Valla ben de öyle biliyordum yenge." dedim şaşırdığım sesimden bile belli oluyordu.
"Keçeler (Kızlar) hele çıkın şu pencerenin önünden rezil edeceksiniz bizi. Diyecekler meraklı gibi pencerede bekliyorlar." annemin söyledikleri ile pencereden ayrılıp annemin yanına geçtik.
Çalınan kapı ile kalbim küt küt atıyordu. Tövbe estağfurullah bu ne heyecandı.
Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Karşımda Berivan Hanımağa ve yanında beş kadın daha vardı. İçeri davet edip hepsinin de elini sırayla öptüm ardından beraber salona geçtik.
"Hoş gelmişsiniz Hanımağam." dedi annem bir kez daha.
"Hoş bulduk Hülya." dedi Berivan Hanımağa da.
"Hoş geldiniz Hanımağam." diyerek Fulya yengem sıkıca sarıldı Berivan Hanımağaya. Onun bu haline gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Kızım ne yapıyorsun? Gel hele şuraya." diyerek yengemi kolundan tutup yanına çekti annem.
"Kusura bakmayın Hanımağam." dedi annem Berivan Hanımağaya karşı.
"Ne sorunu Hülya. Bir şey olmaz." diye gülerek cevapladı Berivan Hanımağa da.
Ardından yengemle mutfağa geçtik. Yengemin yaptığı aklıma geldiğinde elimi ağzıma götürüp gülmeye başladım.
"Ne oldu kız neye gülüyorsun?" diyerek bana baktı yengem.
Kendimi sakinleştirince, "Daha ne olsun yenge? Bir anda kadına yapıştın." diyerek gülmeye devam ettim.
"Aman ne olmuş sanki? O da insan ben de insan." diyerek benimle gülmeye başladı.
Ardından el birliği ile çayı ve yiyecekleri hazırlayıp yavaş yavaş salona taşıdık. Dökmemek için ayrıca çaba sarfettim. Ne de olsa gelenler hem Ömer'in annesi hem de Mardin'in Hanımağasıydı.
"Ee nasılsın kızım?" sorulan soru ile başımı kaldırdım. Berivan Hanımağa bana bakıyordu. Bana mı sormuştu? Yengem yandan hafifçe omzuma vurunca bana dediğini anladım.
"İyiyim Hanımağam, siz nasılsınız." dedim
"İyiyiz Allah'a şükür." diyerek başını salladı.
"Bu arada geçmiş olsun Hülya. Oğlunun olayını duyduk, vakit bulamadık anca gelebildik. Nasıl şimdi?" diyerek anneme döndü bu sefer de.
"Sağolun Hanımağam çok şükür şimdi daha iyidir." dedi annem de.
Arada gelen sorulara cevap veriyor onun dışında da pek de konuşmamıştım. Meryem'i de ortada dolanmasın diye abimin yanına koymuş eline de annem telefonunu vermişti, arada yine gelip gidiyordu orası ayrı.1
Gelen diğer kadınlar da biri Berivan Hanımağa'nın arkadaşı diğerleri de aşiretlerindenmiş. Onları niye getirmişti onu anlamadım.
Berivan Hanımağa "İyi o zaman. Bize müsaade. Elinize sağlık." diyerek ayaklanınca biz de ayaklandık.
Çıkmadan önce yine ellerini öpmeye başladım. İlk önce Berivan Hanımağa'nınkini öptüm.
"Sağol kızım." diyerek gülümseyince bende biraz çekinerek gülümsedim.
Daha sonra da diğerlerinin de elini öpmüş ve uğurlamıştık.
"Oh be rahatladım valla." diyerek kendini koltuğa attı yengem, ben de hemen yanına attım kendimi. Annem de sakince ilerleyerek koltuğa oturdu.
"Ne oldu şimdi? İstemeye gelecekler mi?" diye sordu Fulya yengem anneme bakarak.
"Bilmiyorum ki. Kadın sıcak, güler yüzlüydü. Olacak gibi duruyor." diyerek cevapladı annem de.
"Bunlar niye geldiler?" diyerek odaya girdi Ali abim. Yengem abimi görünce yardımcı olmak için ayağa kalkıp yanına gitti ve kolunun altına girdi. Beraber koltuğa oturunca abim sorar gözlerle tek tek bize baktı.
"Meryem nerde?" diye sordu annem abimin sorusunu es geçerek.
"Yorulmuş hanımefendi şimdi yatıyor. Hem onu boş verin de niye geldi bunlar?" diyerek sorusunu tekrarladı.
"Ali'm kardeşin evleniyor." diyerek sevinç ile konuştu yengem.
"Ne dedin ne dedin?!" diye yükseldi abim.
"Evleniyor dedim canım ne bağırıyorsun?"
Abim kaşlarını havaya kaldırmış 'öyle mi' der gibi baktı.
"Evet abi bir sorun çıkmaz ise." dedim hafif çekingenlik ile.
"O zaman Berivan Hanımağa'nın ne işi vardı?" diye sordu bu sefer de.
"Oğluna istiyor." diyerek söze girdi annem de.
Abim inanamaz gibi kaşlarını havaya kaldırdı.
"He valla öyle Ali'm." dedi yengem de.
"Oğlu ne alaka? Nerede görmüş Rojda'yı da beğeniyor?" diye sordu.
"Sen istiyor musun?" diye sordu bana.
Başımla onaylayıp "Evet abi." dedim kısık ses ile. Utanıyordum valla.
"Mutlu eder mi seni? Bak eğer üzerse yakarım ortalığı." dedi abim.
"Adam ağa! Ağa! Ne yapacaksın Allah aşkına Ali'm?" diye sordu yengem.
"Bana ne ağaysa ağa. Benim kardeşim söz konusu. Kim olsa umrumda değil." demişti abim de.
"İyi merak etme." dedim ortamı sakinleştirmek için.
Daha sonra annem ile abim salonda kaldı biz de yengem ile mutfağa geçmiştik, babam ile Eren abim geleceği için yemek hazırladık.
Çalan kapı ile Meryem koşarak kapıyı açtı. "Babammm." diyerek babamla beraber sarılı halde içeri girdi. Arkalarından da Eren abim girdi.1
"Selamün aleyküm." diyerek baş köşeye geçti. Biz de selamını alıp oturduk.
"Nasıl geçti, iş çok muydu?" diye sordu annem.
"Her zamanki gibiydi." diye cevapladı babam.
"Ben açlıktan ölüyorum boş verin şimdi işi falan." diyerek ortaya girdi Eren abim.
Biz de böylece sofrayı kurmaya başladık o sırada babam ve Eren abim de üzerini değiştirmişti. Fulya yengem de gittiği için sofrada o yoktu.
"Ee neler yaptınız bugün bakalım?" diye sordu Eren abim. Babam yorgun olduğu için odasına geçmişti biz de abimlerle annemle oturuyorduk.
"Ablamı istemeye geldiler abi." dedi Meryem.
Abim şaşkınlıkla gözlerini açıp ciddi misiniz diye anneme baktı. "Deyin vallah? Kim istedi? Adam nasıl biri? Ayriyeten babam yokken ne istemesi?" diye sordu Eren abim. Bu konunun sürekli konuşulması beni acayip utandırıyordu.
"İsteme değil oğlum öyle önden bir tanışma gibi bir şey, kadınlar arasında." diyerek cevapladı annem.
"Kimdir bu kardeşimizi isteyen?" diye sordu bu sefer de.
"Ömer Boran." dedi Ali abim ters bir ses ile.
"Ne dedin sen?! Ömer Boran mı dedin? Bizim kızımızı mı istiyormuş?" dedi emin olmak ister gibi. Ali abim tekrar başı ile onaylayınca bana döndü. "Rojda? Sen istiyor musun? Gönlün var mı? Bak eğer zorla ise söyle." dedi Eren abim.
"İstiyorum abi zorla değil." dedim içime kaçan sesim ile. Şu an kızardığıma emindim.
"Sen istiyorsan tamam ama bir şey olursa canını yakarsa söyle tamam mı?" sorusuyla başımı salladım.
"Biliyorum abi merak etme." dedim. Daha sonra Eren abim kalkıp bana sarıldı, ben de sıkıca karşılık verdim.
Biraz daha oturup odama geçtim. Telefonuma baktığımda Ömer'den cevapsız arama vardı. Önce Meryem'i yatırmış sonra da yatağıma geçerek Ömer'i aramıştım.
"Nasıl geçti günün?" diye sordu Ömer.
"Yok sorun yok. Abimler de biliyor destek oldular bana. Babama söylemedim henüz ama." dedim.
"Merak etme. Babam bugün tarlada babana biraz anlatmış." dediği ile afalladım zira babam hiç bir şey belirtmedi bu konuda.
"Bana da babam akşam söyledi."
"Annen bir şey dedi mi? Umarım yanlış bir şey yapmamışımdır." dedim.
"Merak etme annem beğenmiş seni. Çok hanımefendi bir kız dedi. Hem Yâde'm gelsin ilk iş seni istemeye geleceğim." Söyledikleriyle gülümsedim, demek beni yakında istemeye gelecekler.
"Sonunda kavuşuyoruz be güzelim."
"Öyle galiba." dedim kısık ses ile.
Ömer ile biraz daha konuşup telefonu kapatmış ve yatağıma geçmiştim.
Ömer ile evlenme yoluna girmiştik. Evlenecektik biz! Çok mutlu ve heyecanlıydım. Çantamdan yüzüğümü çıkarıp parmağıma taktım ve uykuya dalana kadar yüzüğümü izledim.
***
Bölüm sonundan herkese selam 🫡
Sonunda evlilik yoluna girdik ey ahali.1
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |