Sizden ricam oy ve yorumlarınızı eksik etmemeniz.
***
İki kardeş, kardeşlerine yapılan bu hareket karşısında daha fazla duramamışlardı. Zira küçük kız kardeşlerini evde her gördüklerinde içleri yanıyordu.
En son iki kardeş karar vermiş ve bu şerefsizliği yapan kişinin, çalıştığı tarlaya gitmeye karar vermişlerdi.
Lakin büyük kardeş Çetin, küçük kardeşi Emir'in tek başına gideceğini düşünmemişti.
Emir ani bir yükseliş ile ayağa kalkmış ve tarlaya gitmişti. Gördüğü adama silahı tutmuş ve ateşlemişti lakin beklediği kişiyi vuramamıştı. Yanındaki adam silahı fark edip ani bir atakla öne atılmış ve adamı itmişti ama bu sefer de kurşun kendisine isabet etmişti.
Bunu fark eden Emir hızla kaçmaya çalışmış lakin eninde sonunda yakalanmıştı. Hem de hiç beklemediği kişi tarafından. Mardin'in sert, korkusuz, acımasız olarak görülen ağası tarafınan, Ömer Boran tarafından yakalanmıştı.
Şimdi de her iki kardeş de çok karanlık olmayan bir odada bulunuyordu. Ömer ağa geleceğini söyleyip ikisini terletmeye başlatmıştı bile.
Ömer ağa da o anda arabadan inip içeriye doğru yürümeye başladı. Selam veren adamlara başıyla selam veriyor ve ilerliyordu.
Ömer ağanın amacı bu şerefsizliği yapanın hangi kişi olduğunu öğrenmekti. Tarlalarında çalışan hangi işçi böyle bir şeyi yapmaya kalkışırdı? Bunu öğrenmek istiyordu. Kafasında da sinir topları dolaşıyordu haliyle.
Kapı açıldı ve içeriye Ömer ağa girdi. İçerideki genç adamlar da kapının sesi ile kendilerine çeki düzen verip ayağa kalkmıştı.
Ömer ağa karşısında saygı ile duran gençlere sırasıyla bakıp söze girdi.
"Neden böyle bir şeye kalkışmak yerine bana haber vermediniz? Adam madem benim tarlamda, benim işçim neden bana anlatmadınız?!" diyerek haklı bir sitemle konuşmaya başladı.
Karşısındaki iki genç Ömer ağanın haklı olduğunu biliyorlardı. O yüzdendir ki sorusuna cevap vermeyip sessiz kalmayı seçtiler.
"Bir soru sordum?!" diye sert bir sesle gürledi Ömer ağa.
Gençler bir an ürperdiler. İsmi Çetin olan büyük kardeş kendinde biraz güç bulunca "Affedin ağam. Biz bilemedik. Sandık ki çözeriz." diyerek kafasını eğdi.
Ömer ağa sinirlenmişti bu duruma çünkü çözememiş ve başlarına başka iş açmışlardı. Gözlerini yumup derin bir nefes aldı ve tekrar gözlerini açtı. "Halletiniz mi bari?!" diye sordu alayla.
Genç kardeşler karşılarında konuşan ağanın söyledikleri ile her seferinde biraz daha eziliyor, biraz daha mahçup oluyorlardı. Mahvetmişlerdi her şeyi. Ve söylenenler boyunlarını büküyordu. Çünkü ikisi de biliyordu ki karşılarındaki ağa haklı idi.
"Ağam valla ne derseniz haklısınız biz böyle olacağını bilmemiştik." diyerek konuştu Çetin.
Ömer ağa başını aşağı yukarı salladı ve olayı, neden böyle bir işe kalkıştıklarını anlatmalarını istedi.
İki kardeş her ne kadar istemese de olayı ve neden yaptıklarını anlatmaya başladılar. Ömer ağa da elleri cebinde anlatılanı dinlemeye başladı.
Baştan sona Çetin anlatmıştı. Emir sadece abisinin söylediklerini başıyla onaylamıştı arada da onaylar şekilde konuşmaya dahil oluyordu. Ömer de tek kelam etmeden dinlemiş ve anlamıştı.
Karşısında duran bu iki gencin kardeşi olan Sevgi'ye taciz etme girişiminde bulunmuşlardı. Genç kız akşam canı çikolata isteyince abilerinden zar zor izin alıp markete gitmiş ve o çok sevdiği çikolatadan üç tane almış, ikisi de abilerineydi. Genç kız mutlu mesut marketten dönerken bir anda bir el ağzına kapanmış ve kızı çekiştirmeye başlamış.
Sonrası da kızı harap halde evlerinin kapısında bulmuşlar. İki kardeş de anne baba olmadığı için kardeşleri onlara emanetti. Aramış ama bir türlü bulamamışlar. Daha sonra belki eve dönmüştür diye eve gitmişler ve kapının önünde harap şekilde duran kardeşlerini görmüşlerdi. İki kardeşin de içi sızlamış ve kendilerine lanet etmişlerdi, kardeşlerini markete gönderdikleri için.
Sonrası da zaten Emir'in daha fazla dayanamayıp tarlaya gitmesi ile devam ediyordu.
Ömer ağa bütün söylenenleri dinlemiş ve dinlediklerine karşı içi sızlamış, sinirlenmişti. En çok da o genç kıza üzülmüştü.
Ömer ağa bunu kimin yaptığını da öğrenmişti. Henüz tarlada çalışmaya yeni başlayan Ahmet isimli genç idi. Adamın bir kusurunu görmemişti açıkçası. Ama o kusursuz halinin altında yatan çok büyük bir kusur varmış da fark edememişti genç ağa.
İki kardeşi de dinlemiş ve evlerine, kız kardeşlerinin yanına göndermişti.
Ömer ağa bundan sonrası için de Ahmet denen şerefsizi yanına çağırtmış ve yaptıklarını suratına haykırmıştı. Şerefsiz herif her ne kadar itiraz etse Ömer ağa tarafından yüzüne bir yumruk darbesi iniyor ve kendini yerde buluyordu. Ama en son dayanamamış ve yaptığını itiraf etmişti.
"Yaptım ama o da istiyordu. Yoksa bu işi tek başıma yapamazdım." demişti adice.1
Ömer ağa söylediğine karşılık"Demek o da istedi ha! Senin gelmişini geçmişini sikeyim ben! Orospunun evladı!." demişti sinir ile.
Ömer ağa bu yaptığına biraz daha sinirlenmiş ve peş peşe vurmaya başlamıştı. Adam ancak bayılınca kendine gelmişti Ömer ağa.
Daha sonra en yakın adamı olan Raşit'e teslim etmişti orada baygın yatan adamı. Raşit de adamı kendine gelince polise teslim edecekti.
Ömer ağa böyle idi. Bir olay oldu mu kendi imkanları ile çözüp hal eder daha sonra polise teslim ederdi. Polise götürdüğü kişiler erken çıkma ihtimalleri olursa eğer Mardin'den sürgün ediyor bir daha da Mardin'in çevresine yaklaştırmıyordu. Adeta o kişilere hayatı zindan ediyordu.
Böylelikle Ömer ağa elinden geldiğini yapmış ve adamın uzun sürede hapiste kalması için gerekeni yaptırmıştı.
***
Mutluydum, huzurluydum. Sevdiğim adam bana evlilik teklifi etmiş ve kabul etmiştim. Evlenecektim resmen! Bu durum heyecanımı git gide arttırıyordu.1
Artık korkmadan görüşebilecektim Ömer ile. Daha ne olsundu?
Ömer'in bana ilk itiraf ettiği anı hatırladım. Direkt bana "Seni istiyorum." demişti. O gün şok olmuştum resmen. Böyle bir itiraf beklemiyordum.
Aklıma geldikçe de gülümsüyordum. Öyle bir itiraf hayatım boyunca duymamıştım, resmen konuya bodoslama dalmıştı.
"Neye gülüyorsun kız?" Asuman'ın sorusu beni kendime getirmişti.
Bu olayı Asuman'a anlatmak istiyordum. Artık zamanı gelmişti. En yakın arkadaşıma anlatabilirdim artık.
Bugün Asuman amcasının koyunlarını gütmek için evden çıkacağını söylemişti, ben de sana anlatmak istediğim bir şey var diyerek Asuman'la gelmiştim.
Koyunlar otlarken biz de gölgelik bir yerde yeşilliklerde oturmuştuk.
"Şey.." dedim ve Asuman'a biraz daha döndüm. "Sana anlatmam gereken bir şey var dedim ya." diyerek Asuman'ın tepkisine baktım.
Asuman başıyla onayladı. Daha sonra kaşlarını kaldırmış "Hakket ha! Neydi o anlatacağın şey?" diye sordu merak ile.
Asuman'ın elini tuttum. Bana 'ne oluyor' der gibi bir bakış attı. "Şöyle ki... Ben biriyle görüşüyorum." dedim.
Anlamamış gibi biraz bekledi. Daha sonra gözlerini açıp hızlıca "Neee?!" diye bağırdı.
"Bağırmasana kız." dedim hemen.
"Kimle görüşüyorsun? Ne zamandır? Ne iş yapıyor? Adam zengin mi? Yakışıklı mı? En önemlisi bu adam kim?" diye sordu aceleyle sorularını sıralarken.
"Anlatacağım ama biraz sabır. Hemen yükselme." dedim sakinleştirmek amacı ile.
"Anlat o zaman. Tek tek mi sorayım?" diyerek merak ile konuşmaya devam etti.
"Tamam. Adamın adı Ömer. Kendisi Mardin'deki Boran aşireti varya. Ha! İşte o aşiretin ağası olur." demem ile Asuman'dan büyük bir çığlık koptu. Şok ile kendisine baktım.
"Ne demek ben bir aşiret ağası ile görüşüyorum? Şaka yapmıyorsun değil mi? Ay bana bir şeyler oluyor. Şimdi benim aşiret ağası olan bir eniştem mi var?" diyerek ellerini göğe kaldırıp "Allahım sana şükürler olsun. Aşiret ağası bir kocam olmadı ama ağa olan bir enişte verdin." diyerek dua etmeye başladı.
Yaptığı ile küçük bir kahkaha attım. "Asuman ne diyorsun ya?" diyerek omzuna hafifçe vurdum hala gülerken.
"Ne? Ne yapıyormuşum. Valla çok güzel bir şükür yaptım." diyerek bana döndü bakışları. "Hiç öyle bakma valla. Gayet de haklıyım." diyerek omzunu kaldırıp indirdi.
"Aman benim şükür duamı boşver de şimdi nasıl oldu? Ne zaman oldu? Onu anlat bakalım." diyerek konuşmasına devam etti.
Ben de en başından olan tüm olayları anlattım. Dün yaşanılan evlenme teklifini de es geçmeden.
"Ohaa kızım! Nasıl bugüne kadar bana söylemezsin ya? Valla alındım, gücendim yani." diyerek dudak büzdü küskün bir tavırla.
"Haklısın ama ne bileyim ilk defa başıma böyle bir şey geliyor. Bu kişi de bir ağaydı. Daha ben kendime kabullendirememişken sana nasıl söyleyeyim." dedim mahcup bir tavırla.
"Tamam tamam affettim. Dua et eniştem ağa yoksa affetmezdim." dedi gülerek. Ben de gülümsemesine karşılık verdim.
Tam o anda telefonum çalmaya başladı. Elime alıp arayana baktım.
"Kim arıyor?" diye sordu Asuman.
"Ömer." dedim hafif kısık bir ses ile. Kalp atışlarım hızlanmıştı bir kez daha.
Neden sadece ismini gördüğümde bile kalp atışlarım hızlanıyordu?
"Açsana kız bekletme ağa eniştemi." diyerek beni dürttü. Başımı sallayıp açtım telefonu.
"Rojda'm" diyen sesini işiten kalbim dört nala koşuya çıkmıştı resmen.
"Ne yapıyorsun?" diye sordu nahif olan bir ses ile.
"Asuman ile koyun güdüyoruz." dedim.
"Hani şu benim yanıma gelmek için kullandığın Asuman mı?" diye sordu muzip bir tını ile.
"Evet, o." dedim biraz da çekinerek. Ömer'in yanına gitmek için Asuman'ı kullanmıştım resmen.
"Görebilecek miyim seni?" diye sordu.
"Bilmiyorum ki? Biz eve gidene kadar güneş batmaya başlar." dedim ben de.
"Ben geleyim mi? Seni görmeye." diye sordu. Gelmeyi çok istediği ses tonundan bile belli idi.
Asuman'a baktığımda beni ellerini çenesine dayamış bir şekilde, sırıtarak izlediğini fark ettim. Onun bu haline gülümsemeden edemedim.
"Rojda'm orada mısın güzelim." diyen sesi ile kendime geldim.
"Geleyim mi yanına?" diye sorusunu yeniledi.
"Olur. Gel." dedim heyecanlı olduğumdan az çıkan sesim ile.
"Geliyorum bak. Sonra pişman olma." dedi ardından da gülme sesi geldi.
"Tamam ben geliyorum. Sen bana yerinizi söyle bakalım." demişti ben de yerimizi söyleyince telefonu kapatıp bana hala sırıtarak bakan Asuman'a döndüm.
"Ne istiyormuş canım eniştem?" diye sordu.
"Beni görmek istiyormuş, buraya gelecek." dedim ben de.
"Vay be! Bizim kıza bak sen. Ağayı kapısına kul etmiş." diyerek kaşlarını 'vay be' dercesine kaldırmış, dudaklarını da büzmüştü. "Ama adam haklı şimdi Rojda'cım. Senin gibi kızı bulmuş öpsün başına koysun değil mi?" diyerek omuzlarını kabartarak konuştu bu seferde.
"Aman sen de Asuman yani." dedim.
Biz Asuman ile konuşmaya devam ederken yakınlardan araba sesi gelince Ömer olduğunu anladım. Hemen ayağa kalkıp üstüme başıma çeki düzen verdim.
Aslında bugün Ömer ile buluşacağımızı bilmediğim için Asuman'la çıkarken şalvar giymiştim. Kimse de kusura bakmasın da şalvardan rahatı yoktu. Ama Ömer'in karşısına da böyle çıkmayı istemezdim yani.
"Kız tamam heyecanlanma." diyerek Asuman da ayağa kalkmıştı.
"Ne yapayım engel olamıyorum ki." dedim heyecan ile.
Tam bu sırada da tüm endamı ile Ömer karşıdan bize doğru geliyordu. Beni görünce hafif bir tebessüm sundu. Aynı şekilde ben de gülümsedim.
Yanımıza yaklaşınca "Merhaba." diyerek selam verdi.
"Merhaba ağa eniştecim." diyerek Asuman da selam vermişti.
Ömer de hafif tebessüm ederek "Eyvallah." dedi ve bakışları bana döndü.
Asuman bir iki kere öksürüp "Ben bir koyunlara bakayım." diyerek bizi Ömer ile yalnız bırakmıştı. Arkasından gülümseyerek bakmıştım sadece.
Ömer yaklaşarak sıkıca bana sarılmış ve karşılığını almıştı. Benden ayrılmadan saçlarıma da öpücükler bırakıyordu. "Özlemişim." dedi hala sarılmaya devam ederken.
"Daha dün beraberdik ya." dedim.
"Olsun. Ben seni yanımdayken bile özlüyorum sen bana dünü mü hatırlatıyorsun?" diyerek benden yavaşça ayrıldı.
"Yaa." dedim eriyen bir hal ile. Bu adam neden bu kadar güzel şeyler söylüyordu? Her defasında şaşırmadan edemiyordum açıkçası.
"Yalanım yok yavrum doğrular bunlar." dedi gülümserken. Fark ettiğim bir şey vardı ki o da Ömer gülünce çenesinde oluşan çukurdu.
Çenesindeki çukura dalmıştım ve ellerim istemsiz bir şekilde oraya doğru yol aldı. Ömer de bu sırada ne yaptığıma dikkatle bakıyordu.
İşaret parmağımı tam çukurun üzerine yerleştirdim. Çok hoşuma gitmişti. Çukuru okşamaya başladım parmağım ile, her seferinde de gülümsemem büyüyordu.
Ömer de yaptığım hareket ile büyükçe bir kahkaha atmış ve çukurun genişlemesini sağlamıştı. Böylece ben de Ömer ile kahkaha atmıştım.
"Çok seviyorum valla." diyerek alnıma öpücük bırakmış ve ellerimi tutup ağacın gölgelik kısmına getirmişti. Kendisi oturup uygun pozisyonu bulunca beni de yanına gelmem için eliyle 'gel' işareti yapmıştı. Böylece ben de hemen yamacına oturmuştum.
Benim oturmam ile vucüdumu kendine çekmiş ve göz göze gelmemizi sağlamıştı. Ne yapacağını merak ile izliyordum. Ceketinin iç cebine elini sokup beyaz, küçük bir papatya çıkardı. Daha sonra papatyayı dikkatli bir şekilde saçlarımın arasına taktı ve saçlarıma da bir öpücük bıraktı. Yaptığı ile gülümsemem büyümüştü.
"Çok yakıştı." dedi bana bakarak.
"Çok güzel." diyerek karşılık verdim.
"Senin kadar olmasa da idare eder." dedi.
Daha sonra da başımı kendisine çekmiş böylelikle başım göğsüne düşmüştü. Tabi bana sıkı sıkıya sarılması da ayrıydı.
"Niye her seferinde bana böyle sıkı sıkı sarılıyorsun?" diye sordum.
Memnundum asla da itiraz etmiyordum. Ama her seferinde böyle beni içine sokmak ister gibi sarılması, beraber olduğumuz zaman beni asla yanından ayırmaması. Ne bileyim merak ediyordum işte. Seviyordu biliyorum ama sanki başka bir şeyden dolayı gibi geliyordu bana.
"Seni rahatsız mı etti bu durum?" diye sordu bana bakmaya çalışarak.
"Hayır. Hiç rahatsız olmadım, gayet de memnunum. Ama merak ettim sadece." diye cevapladım sorusunu.
Önce derin bir iç çekti daha sonra da saçlarımı yavaşça okşamaya başladı. Aslında saçlarım örgülü idi ama olduğu kadar okşuyordu.
"Seviyorum. Sevdiğim için de seni göğsüme mühürlemek istiyorum. Sarıldıkça kalbim sana daha yakın oluyor. Kalbim seni daha iyi hissediyor, senin burada olduğuna inanıyor böyle yapınca." demiş ve benim erimeme biraz daha sebep olmuştu.
Dilim tutulmuş gibi cevap veremiyor ne diyeceğimi bilmiyordum. Şöyle bir şey vardı ki asla böyle bir cevap da beklemiyordum.
Ben de derin bir nefes alıp "Ben de seviyorum. Eğer kalbine daha yakın olacaksam istediğin gibi sarıl bana." dedim.
"Kalbime yakın değil, kalbime yakın olduğunu hissetmek için dedim." dediği ile duraksadım.
"Nasıl yani?" dedim anlamayarak.
"Kalbime yakın değilsin. Çünkü sen kalbimin ta kendisisin zaten." dedi.
Eriyorum diyorum, bitiyorum diyorum anlıyor musunuz?2
Göğsüne yaslı olan başımı hafifçe geri çekip önce göğsüne bir öpücük bıraktım daha sonra da Ömer ile göz göze geldim.
"Kalbinden öperim," dedim tebessüm ile.
"Sana ait olanı yani." diyerek o da gülümsedi.
Utanınca tekrar hemen göğsüne sokuldum. "Ya Ömer böyle şeyler söyleyip beni utandırma." dedim yalandan sitem ile.
"Senin Ömer diyen ağzını öperim yavrum. Utandırma diyorsun ama utandırmadan da olmuyor be güzelim." dedi. Hemen ardından da saçlarımın arasına tekrar bir öpücük bıraktı.
***
"Ali içsene şunu da!" diyerek elimdeki kaşığı ağzına itmeye çalıştım.
"Fulya'm, güzelim. Doydum diyorum niye zorluyorsun ha güzelim?" diye sordu Ali.
Elimdeki kaşığı tekrar tabağa bırakmıştım. Omuzumu indirip kaldırarak "Hemen iyileş istiyorum Ali'm. Başka ne isteyeceğim?" diyerek buruk bir şekilde cevapladım sorusunu.
"Fulya'm bana bak güzelim." diyerek çenemi tutup göz göze gelmemizi sağladı. "Güzelim ben iyiyim. Kaç kere diyeceğim sana. Hem bu kadar kendini yorup her gün gelmesen mi? Allah'a şükür bir olaydı atlattık, geçti. Çok şükür iyiyim. Yara da kapanıyor yavaş yavaş. Yapma böyle be Fulya'm." dedi beni sakinleştirmek ister gibi.
"Ne yapayım? Elimde değil ki. Duyduğum zaman ne yaşadığımı bir ben bir Allah bilir." dedim üzgün çıkan sesimle. Ölmüştüm de beni gömmemişlerdi resmen.
"Tamam güzelim." diyerek beni yanına çekip yarasına dikkat ederek elinden geldiğince sıkı sıkı sarılmaya çalıştı. "Her gün gelme artık. Tamam mı?" diye sordu.
"Niye? Sıkıldın mı yoksa benden?" diye sordum üzgünce. Ali'den yavaşça ayrılıp tepkisine baktım.
"Güzelim ben senden ne diye sıkılayım? Ben senin için diyorum. Sen yorulma diye. Hem biraz da dinlenmeni istiyorum. Çok yordum seni." dedi.
"Olsun senin için yapıyorsam yorulmam ki ben." dedim gülümseyerek. Sağ elimi de kaldırıp Ali'nin yüzüne götürüp okşamaya başladım.
"Hele bir ben ayağa kalkayım. En kısa sürede düğünümüzü yapacağım." demesi ile kısa ama minik bir şok yaşadım. Yüzündeki elim de önce bir duraksadı ama sonra devam ettim yanağını okşamaya. Tabii ki evlenecektik, nişanlıydık sonuçta. Ama pat diye söylemesi şaşırttı beni.
"O nereden çıktı şimdi Ali'm?" diye sordum.
"Sen bütün gün bana böyle ilgi ile bakınca beni kendine daha fazla alıştırdığının farkında mısın?" diye sordu. "Nasıl şimdi ben sensiz yaşayayım?" diyerek devam etti konuşmasına.
"Sen iyi ol da ben sana hep bakarım hem ne zaman olursa da evleniriz." dedim ben de.
"Fulya, kızım verdin mi Ali'me çorbasını." içeriden gelen Hülya dâyenin sesi ile kendime geldim ve yavaşça Ali'den ayrılıp ayağa kalktım. Bu sırada Ali'nin de derin nefes alıp verdiğini işittim.
"Bir de bu var. Ne zaman yalnız kalsak biri bir yerden çıkıyor." dedi sinirle.
Dediğine gülüp elime yemek tepsisini de alıp odadan çıktım.
Mutfağa geçtiğimde Hülya dâyenin de yemek hazırlığına giriştiğini gördüm.
"Geldim dâye." diyerek elimdeki tepsiyi köşeye bıraktım.
"Bitirdi mi yemeğini?" diye sorunca başımla dediğini onayladım, iki kaşık kalmıştı ama o da bitmiş sayılırdı artık. "Akşama gitme ananı da çağır beraber yiyelim. Hem her gün gelip yemek yemeden gidiyorusun. İçim hiç rahat etmiyor ha." dedi Hülya dâye.
Hülya dâye ısrarına devam edince kıramamış ve onaylamıştım. İlk önce anneme haber etmiş daha sonra yemek için yardıma girişmiştim.
***
Başım hala Ömer'in göğsünde iken Asuman'ın geldiğini fark edince başımı kaldırdım. Ömer de anlayınca o da bana ayak uydurdu. Evet Ömer'i seviyordum ama çevreme göstermeye gerek yoktu, ki utanır yapamazdım ben.
"Rojda koyunlar doydu artık." demiş ve cevap vermemi beklemişti. Ki bu artık gidelim mi demekti.
"Tamam." dememle de Asuman koyunları bir araya toplamaya gitti.
Ben de ayağa kalktım, peşimden de Ömer. "Ayrılık vakti mi?" diye sordu.
Beni çekip tekrar göğsüne hapsetti. Fark ettiğim bir şey daha vardı ki Ömer'den hafif bir sigara kokusu alıyordum. Aslında elinde de hiç görmemiştim, o yüzdendir ki içtiğini bilmiyordum.
"Ömer." diyerek biraz geri çekildim göz göze gelebilmek için.
"Efendim." diyerek söyleyeceğimi bekledi.
"Sigara kullanıyor musun?" diye sordum.
Ömer kaşlarını çattı bir şey düşünür gibi. Daha sonra "İçiyorum ama bu seni rahatsız mı etti ki?" diye sordu.
Aslında etmiyordu. Yani alışmıştım. Ömer'den gelen o sigara kokusuna alışmıştım.
"Eğer rahatsızsan hemen bırakamam ama bırakana kadar senin yanında daha dikkat ederim kokmaması için." dedi bu sefer de.1
"Hayır ondan demedim. Evet içmesen daha iyi aslında, zararlı ne de olsa. Sadece merak etmiştim." dedim gülümseyerek.
"Tamam bak eminsin değil mi rahatsız olmadığına? Ben dikkat ederim ama yine de senin için. Olur mu?." dedi emin olamayarak.
"Valla sorun değil. Dediğim gibi sadece zararlı." dedim.
"Öyle mi diyorsun." başımı sallayarak dediğini onayladım. "İyi bakalım." diyerek alnıma da bir öpücük bırakıp geri çekildi. Bu sefer de avuç içime ve elimin tersine de öpücük bıraktı.
Daha sonra Ömer elini ceketinin cebine koyup bir krem çıkartıp bana uzattı.
"Bu ne için ki?" dedim kremi alarak.
"Size yemeğe geldiğimiz gün bulaşıkları dışarıda yıkıyordun. Hava soğuk olunca ellerin çatlar. O zaman sürersin." demişti. Bu ince davranışına da düştük tabii.4
Evet bizim evimiz baya eski idi. Babamın babasından kalmaydı ev. Bu yüzden de içeride henüz bulaşık yıkamak için musluk yoktu. Aslında yapmak istemiştik ama babam hem ev bozulmasın hem de güvenebilecek birisini bulamamıştı tamir için.
"Teşekkür ederim." diyerek gülümsedim .
Daha sonra da Ömer gitmiş ve biz de Asuman'la eve dönmek için yola çıkmıştık.
"Ne bitmez bir konuşmanız varmış kız. Valla gelmesem eniştenin gideceği yokmuş." diyerek konuşmaya başladı Asuman.
"Çok bir şey konuşmadık ki." dedim ben de.
"He canım he. Zaten iki saattir siz beni bekliyorsunuz değil mi?! Sizi yalnız bırakacağım diye coğrafya dersi işledim resmen." dedi yalandan sitem ile.
Omzumu kaldırıp indirdim. "Ömer ile zaman nasıl geçiyor inan anlamıyorum ki." dedim.
Bir süre sonra Asuman ile yollarımız ayrılmıştı. Eve geldiğimde kapıda ayakkabılar gördüm. Biri yengemindi ama diğerini çıkaramamıştım.
Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Meryem kapıyı açmış sıkıca boynuma atlamıştı. "Abla nerde kaldın sen ya?" diye hafif sitem ile konuşmaya başladı.
"Asuman ablan ile koyunları gezdirdik." dedim ve ayakkabılarımı çıkarmaya başladım.
"Ablaa. Beni niye götürmedin? Ben de seviyorum kuzuları." demişti dudaklarını bükerek.
"Kıyamam kız sana. Tamam bir dahaki sefere sen de gel." dedim ve içeriye tam olarak girdim.
"Kız Meryoş kim geldi?" diyerek Fulya yengem de mutfaktan çıkmıştı. "Kız nerede kaldın sen?" diyerek bana soru yöneltmişti bu sefer de.
"Asuman ile koyunları otlatmaya götürdük ya." dedim ben de.
"Neyse sen boşver şimdi onu. Hadi gel yemekler hazır olmak üzere, sofrayı kuralım." diyerek beni çağırmıştı.
Ben de ellerimi yıkamış ve yardım için Fulya yengemin yanına geçmiştim. Akşama annem hem Fulya yengemin bizde yemesini hem de annesi Emine teyzeyi yemeğe davet etmişti.
Akşam beraber güzelce yemekler yenmiş, çaylar da içilmişti.
Biz de Fulya yengem ile kapının önünde bulaşıkları yıkamaya koyulmuştuk. Benim de aklımda Ömer'in bana bugün yaptığı iltifatlar geldi. Geldikçe de gülümsedim.
Bulaşıkları yıkarken Fulya yengemin biraz dalgın olduğunu fark ettim. "Yengem?" dedim bakması için.
"Efendim." diyerek cevaplamıştı beni.
"Hayırdır ne bu dalgınlık?" diye sordum.
"Abini düşünüyordum. Durumu iyi ama ya sonra da yaraya bir şey olur açılırsa? Ya da başka bir şey?" diye içindekileri söylemeye başladı üzüntüyle.
"Yengem merak etme. Abim zaten gözünün önünde, sen de görüyorsun yani. Hem çok iyi bakıyoruz. Sen ayrı biz ayrı elimizden geleni yapıyoruz hızla iyileşmesi için." dedim biraz daha rahatlaması için.
"Biliyorum ama ne bileyim işte. Ali'ye bir şey olursa yaşayamam ben. O benim ailem sen de biliyorsun." dedi. Başımla onaylamıştım dediğini.
Gerçekten de öyleydi. Fulya yengem Ali abimi hep ailesi olarak görüyordu.
Biz konuşurken de bulaşıklar bitmişti. İçeriye geçtiğimizde herkes kendi arasında konuşuyordu.
Annem ile Emine teyze bir konu, Ali abim ve Eren abim bir konu hakkında, babam ve Meryem de apayrı bir konu hakkında sohbet ediyorlardı.
Onların bu hallerine gülümseyip Fulya yengem ile bir köşeye geçip oturduk. Oturduğum yerden Ali abim ve Eren abimin sesi daha iyi geldiği için onlara dikkat kesildim.
Eren abim "Çok yorgunum varya. Bütün tarlaya tek başıma bakıyorum sanki." diyerek konuştu.
"Abartma oğlum sen de. Kaç kişi var tarlada çalışan." demişti Ali abim de.
"Öyle de abi. Kimse benim kadar iyi değil. Anlattırmayın işte." diyerek göğsünü kabartarak konuşmaya devam etti. Söylediği ile hafif bir kıkırdadım.
Ali abim de "Eren, abim. Abartma!" dedi bir kez daha.
"Valla ben abartmıyorum. Gerçekler bunlar. Alışın." diyerek arkasına yaslanmıştı. Bu haline de Ali abim göz devirmişti.
"Babam en çok beni seviyorsun değil mi?" sorusu ile hepimizin bakışları babam ve Meryem'e dönmüştü.
Babam "Kızım ben hepinizi çok seviyorum dedim ya." diyerek Meryem'in başını okşadı
Meryem de "Hayır. En çok beni sevdiğini söyleyeceksin." demiş ve bakışlarını anneme çevirmişti. "Dâye, babam en çok beni sevmiyor. Bir şey söyle." Diyerek konuşmasına devam etmişti.
Bu haline odada bulunan herkes de kahkaha atmıştı.
Bir süre sonra da Fulya yengemler kalkmış ve evlerine gitmişti. Biz de böylece odalarımıza dağılmıştık.
Gitmeden önce de abimlerin düğün mevzusuna değinmişlerdi. Abim iyileşir iyileşmez en kısa sürede düğün olacaktı. Bu durum da beni ayrı bir heyecana sürüklüyordu. Ali abimin mutlu olmasını her şeyden çok istiyordum.
Daha sonra da odamıza geçmiş ve önce Meryem'i yatırmış daha sonra da üzerimi değiştirdim. Yatağa girmeden de gözüme Ömer'in verdiği krem çarptı. Yaptığı hareket aklıma geldikçe biraz daha mutlu olmuştum. Ki haklıydı ellerim ara ara çatlıyordu.
Bugün de biraz çatlaklar vardı elimde o yüzden kremi alıp yatağıma oturdum ve yüzümdeki tebessüm ile kremi yavaşça sürmeye başladım. Daha sonra da yatağıma yerleşip uykuya geçiş yapmıştım ki telefonumdan bildirim sesi geldi.
Telefona baktığımda Ömer'in ismini gördüm. Heyecanla mesajı açıp okudum.
"Kremi sürdün mü?" diye yazmıştı.
Gülümseyerek "Sürdüm." yazıp gönderdim. Hemen ardından da cevap gelmişti.
"İyi o zaman." yazmıştı. "Uyuyor muydun? Uyandırmadım değil mi?" diyerek devam etmişti.
"Hayır, uyumadım. Yani yatağa yeni girdim aslında." diye yazdım.
"Elbet beraber uyuyacağımız günler de gelecek." mesajı ile kalbim yine hızlanmıştı. Derin bir nefes alıp yazmaya başladım.
"Nasip elbet yavrum. O günler gelmezse ben getirtmesini bilirim." diye yazmıştı bu sefer de.
Yazdığına gülüp yatağa tekrar yerleştim ve öyle konuşmaya devam ettik. Saat kaça kadar konuştuk bilmiyorum ama geç olduğu kesindi.
***
Herkese bölüm sonundan selam 🫡
Fark ettiğim bir şey var. ARKADAŞLAR ALİ AŞKIMI NEDEN BU KADAR ÇOK SEVİYORSUNUZ? Ben de seviyorum ama bu kadar da sevilmesini beklemiyordum açıkçası, şaşırdım valla. Herkes Ali'me aşık olmuş resmen.
Ali'yi öldürmediğim için kimilerinden HELAL OLSUN diyenler olmuş. Eyvallah arkadaşlar, teveccühünüz.1
O değil de Ali'mi iyi ki de öldürmemişim ha. Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri. Ali'm de Ali'm.
Ömer'e de aşık olduğumu itiraf etmeliyim, yalan yok yani.
Bölüm hakkında1
Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶
Okur Yorumları | Yorum Ekle |