19. Bölüm

19• HENNA

Derya
dreamdey

HENNA: KINA

 

Hellooooo

 

Herkese yeni bölümden selam 🫡1

 

Oy vermeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.

 

Keyifli okumalar 🫶

 

 

 

 

***


 

Salona giderken duyduğum kapı zili ile kapıya doğru ilerledim. Açtığımda karşımda Asuman ve Fulya yengem vardı. İkisini de hoş geldin diyerek içeri aldım.

 

Fulya yengem içeri girer girmez "Kız bu ayakkabılar ne? Ödüm koptu. Dün bu kadar yoktu. Kaç kişi geldi?" diye sordu kapıdaki ayakkabı yığınını gösterirken.

 

İki gündür evimiz tıklım tıklım misafir doluydu. Akrabalarımız gelmişti ve bizde kalıyordu gelenler de. Yengem de mutlaka her gün yardıma geliyordu. Bugün misafirler ikiye katlanmıştı. Dün gece ve bu sabahta gelenler olduğu için haliyle kalabalıktı ev. Adım atacak yer yoktu resmen. Hatta o kadar ki Ali abim ve Eren abim de akşamları arkadaşlarında kalıyordu.

 

"Valla korkmamak elde değil. Hele şu içeriden gelen sesler." diyerek yüzünü buruşturdu Asuman da. "Bu hayatta iki şeyden nefret ederim." diye devam etti.

 

"Neymiş o?" diye sordum.

 

"Birincisi akraba. İkincisi de daha fazla akraba." diye cevapladı.

 

Söylediğine yengemle beraber güldük.

 

Asuman da " Ne? Yalan mı?" dedi bize katılarak.

 

Gülmemi durdurmaya çalışıp "Neyse onu bunu bırakın da şimdi Ömer bizi almaya gelir. Gelmeden içeriye bir selam verelim de öyle gideriz." dedim ve içeri girmelerini sağladım.

 

Salona geçtiklerinde ikisi de bir korkmadı değil hani. Ama tek tek gelen misafirlerin elinden öpmüş ve sarılmışlardı ardından da biraz sohbet etmiştik.

 

Bir süre sonra Ömer beni aramış ve eve yaklaşmak üzere olduğunu söyleyince Asuman ve Fulya yengem ile beraber evden çıktık. Çıkmadan kınalığımı da almıştım. Bizim için ayarlanmış olan kuaföre gidecektik.

 

Gelen arabayla hep beraber arabaya doğru yürüdük. Elimde kınalığı gören Ömer arabadan inip yanıma geldi. Kınalığı elimden alıp bagaja yerleştirdi ardından da bana göz kırptı ve arabaya geçti. Bende peşinden gülümseyerek gittim.

 

Ben öne Asuman ve yengem de arkaya bindi. Ömer arabaya binince kızlara selam vermişti. Böylece yolculuğumuz

başlamıştı.

 

 

*

 

 

Neredeyse yirmi dakikanın sonunda bir kuaförün önünde durduk. Yengemler indikten sonra ben de inmek için hareket ediyordum ki Ömer "İçerde biri var. Hoşuna gitmeyebilir." dedi.

 

Anlamayarak "Hoşuma gitmeyecek olan ne?" diye sordum.

 

"Kuaföre halamın kızı Gül de geldi. Yani büyük ihtimalle şu an içeride." diyerek hoşlanmadığım şeyi söyledi.

 

Yalan yok o kızdan hoşlanmadığım bir gerçekti. Sürekli üstten bakışları, kendini büyük görmesi, etrafındakileri küçük görmesi. Ama en önemlisi de Ömer' e olan farklı bakışları. Kesinlikle o bakışlardan hoşlanmıyordum.

 

Gülümsemeye çalışarak "Tamam." dedim. "Yani kızı kovamam ya! Dayısının oğlunun düğünü sonuçta. Kuaföre gelmek isteyebilir." dedim.

 

Ömer "Sen nasıl rahat edersen. Eğer içine sinmezse söyle başka bir yere götüreyim sizi." diye bir öneride bulundu.

 

"Gerek yok. Zaten ayarlanmış her şey. Uğraşmayalım şimdi." dedim ben de

 

"E sen en iyisini bilirsin." dedi ve yaklaşıp alınma öpücük bıraktı. "Son bir." diyerek de geri çekildi.

 

"Ne son biri?" dedim anlamayarak.

 

"Yarın düğünden sonra ben sana anlatırım neyin son bir olduğunu." diyerek göz kırptı.3

 

Yaptığı imâyı anlayınca gözlerim büyüdü. Ömer'in koluna vurup "Yaa Ömer." dedim utanarak.2

 

"Söyle Ömer sana kurban olsun yavrum." dedi o da gülerek.2

 

"Ben gidiyorum. Görüşürüz." diyerek arabadan hızlıca çıktım. Arkamdan Ömer'in gülme sesini işitebiliyordum ama dönüp bakmadım.

 

Kızlar beni kuaförün kapısında bekliyordu. Yanlarına gidince Fulya yengem koluma girdi hemen. "Yani anladık evleniyorsunuz da bu kadar acele etmeyin." dedi konuşarak.

 

"Ne acelesi?" dedim.

 

"Bir saattir arabadasın. Ağaç olduk burada. E bir de yanaklarını es geçemem tabi. Kızarmışlar." diyerek omzunu omzuma sürttü.

 

"Ya öyle bir şey değil." dedim gözlerimi kaçırarak.

 

Asuman da yengeme hak vererek "Valla Rojda'cım kusura bakma da Fulya ablam haklı. Ne diye o zaman bu kadar kızarmışsın?" diye sordu şüphe ile.

 

"Aynen Asuman'cım." diyerek yengem de bana kaş göz işareti yaptı.

 

"Yok bir şey diyorum size." dedim ve hızlıca kuaförden içeriye girdim.

 

İçeriye girdiğim gibi de Gül'ü gördüm. Bir koltuğa oturmuş saçlarını yaptırıyordu. Bizi fark edince de bakışları bize döndü. Yüzünü buruşturarak bakıp "Sonunda geldiniz. Bir an gelmeyeceksiniz sandım." diyerek tekrar önüne döndü.

 

"Seni heveslendirmek istemem ama kına benim olduğu için mecbur geldim." dedim sahte bir gülümseme ile.

 

Gıcık şey! Gel de bunu sev, iyi davran.

 

Bu sırada kuaförün kapısı çaldı. İçeride çalışan bir kadın kapıyı açmaya gidince biz de koltuklara doğru ilerledik. Ama ben oturamadan çalışan kadın bana seslenince dönüp kadına baktım.

 

"Efendim Ömer Ağa kapıda. Bir şey unutmuşsunuz onu verecekmiş size." dedi.

 

"Ne unuttun ki?" diye sordu Asuman.

 

Aklıma gelen ile unuttuğum şeyi hatırladım. "Kınalığımı." dedim. Ömer'in söyledikleri yüzünden en önemli şeyi unutmuştum resmen.

 

Fulya yengem "Görüyor musun? Akıl bırakmamış Ömer Ağa bunda." diyerek Asuman ile kendi aralarında gülmeye başladılar. Ben de onları es geçip Ömer'in yanına gitmek için hareketlendim.

 

Kapıyı açtığım gibi Ömer'i elinde kınalığım ile gördüm. "Unutmuşum." diyerek uzanıp Ömer'den almaya çalıştım.

 

Ömer de beni anlayarak kınalığı kucağıma bıraktı. "Daha bir şey yapmadan bu hale geldiysen." diyerek tek kaşını imâ ile kaldırdı.

 

"Ya Ömer şöyle konuşup durmasana daha fazla. Utanıyorum." dedim gözlerimi kaçırarak.

 

Çenemden tutup kendisine bakmamı sağladı. "Birincisi gözlerini asla kaçırma..." dedi ve gözlerime baktı "İkincisi de ayriyeten utanacağın bir şey yapmadım henüz." diyerek konuşmaya devam etti.2

 

"Hadi git artık. Hazırlanamayacağım senin yüzünden." dedim ve arkamı dönüp kuaförün içine girdim hızlıca.

 

Ardından elimdeki kınalığı düzgün bir yere koymak için çalışan kadınlardan birine söyledim. Sonrasında da kuaför maceramız başlamış oldu. Tabi arada Gül'ün her bulduğu boşlukta anlamsız laf sokmaları olmadı değil. Yengem sağolsun kimseye bırakmadan ağzının payını veriyordu.

 

*

 

Saat dört olmuştu benim işim bitmişti. Şimdi de kızların yardımıyla kınalığımı giyiyordum. Bordu renginde, göğüs kısmından aşağıya inen işlemesi, aynı zamanda etek ucunda da bu işlemeden vardı. Kınalığımın takımı olan duvak benzeri olan pelerinde de aynı işlemelerden bulunuyordu.

 

Bu kınalığı ilk gördüğümde içime çok sinmişti. Denediğim zamanda üzerime çok az bol gelmişti ama yapılan tadilat sonrası üzerime tam oturmuştu.

 

Kınalığımı tam olarak giyince aynadan kendime baktım. Gerçekten çok güzeldi. Saçım ve makyajım da çok güzel olmuştu. Aynı şekilde yengem ve Asuman da çok beğenmişti. Hatta öyle ki Asuman sırf kınalık giymek için bile evlenebileceğini söylemişti.

 

Biz üçümüz aramızda konuşurken Gül yanımıza geldi. Bakışlarımız kendisine dönünce "Yani kınalık güzel de..." diyerek dudak büzdü.

 

"Yani demek istiyor ki kınalık güzel ama içindeki daha güzel olunca kınalık biraz sönük kalmış." dedi Asuman. "Valla sen de haklısın Gül'cüm. Canım arkadaşım çok güzel olmuş. Ömer ağa bayılmasa iyi olur." diyerek de devam etti.1

 

Gül'e baktığımda sinirden çenesi kasılmıştı resmen "Ondan değil canım. İçindekinde pek bir şey olmayınca kınalığın güzelliği de otomatikman sönmüş." dedi.

 

"Sana ne bundan? Zaten sabahtandır anlamsıca konuşup duruyorsun. Amacın ne senin?" diye sordum sinirle. Sabahtandır boş boş konuşması artık sinirlerimi bozuyordu.

 

"Bir amacım yok tatlım. Sadece sen ve Ömer ağa ne alaka onu anlayamıyorum bir türlü." diyerek sahte bir gülümseme takındı.

 

"Görmüyor musun? Bugün kınamız var, yarın da düğün. Daha ne alaka olmasını bekliyorsun?" diye sordum. "Ayriyeten bir amacın var ama inşallah o amacın benim düşündüğüm şey değildir. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." dedim sinirle.

 

Gül de "Görürüz." diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

Asuman da "Takma şunu kafana. Bugün senin kınan var, bırak konuşsun istediği kadar." dedi.

 

Bir süre sonra kuaförün kapısı çaldı. Ömer'lerin geldiğini anlayınca heyecanla yerimden kalktım ve son kez aynadan kendime baktım. Asuman kapıyı açınca Ömer içeri girdi, arkasında birileri daha vardı ama yalnızca Ömer geldi.

 

Beni görünce yutkundu. Baştan aşağıya beni süzdü. Ben de bakışlarımı Ömer'in üzerine çevirdim. Tamamen siyah giyinmişti ama ceket yoktu. Siyah, üzerine tam oturan bir gömlek. Üstten de iki düğmesini açık bırakmıştı. Nefes kesici derler ya hani. İşte öyleydi. Bir de yakasının açıkta bıraktığı esmer teni yüzünden ben de yutkunmadan edemedim.

 

Neden bir anda bana daha fazla çekici görünmeye başladı ki?

 

İkimiz de en son gözlerimizi buluşturduk. Bir süre birbirimize baktık. Ardından Ömer yanıma gelip gözlerimin içine bakmaya devam ederek. "Çok güzel olmuşsun. Fazlasıyla güzel." diyerek alnıma kısa ama bir o kadar da anlamlı öpücük bırakıp geri çekildi ardından da koluna girmem için kolunu uzattı. Ben de gülümseyerek girdim koluna.

 

Daha sonra beraber geçip Ömer'in arabasına bindik. Diğer gelenler de Ömer'in yakın arkadaşları olan Mert ve Fatih'ti. Yengemler de bizimle değil onlarla gelecekti. Ömer öyle istemişti çünkü.

 

Arabaya geçtiğimiz gibi Ömer arabayı çalıştırdı. "Çok yakışıklı olmuşsun." dedim içimde kalan ama Ömer'e söylemediğimi dışa vurarak.

 

"Allah'a şükür her zamanki halimiz."dedi bana dönüp göz kırparak.

 

"Bu kadar mütevazı olmasan mı diyorum." dedim ben de gülümseyerek.

 

"Yalan söyleyemem ben yavrum."

 

*

 

Bir süre sonra araba bizim kapıda durmuştu. Evimizin karşı tarafında boş bir arazi var, kınamız orada yapılacaktı. Ki köyden evlenen olursa düğünü ya bizim buradaki arazide ya da aşağı taraftaki arazide yapıyordu.1

 

Ömer'in babası Azad Ağa gelenlerin çok olacağını buraya sığmayacağını söylemişti hatta düğün salonu bile tutmayı teklif etmişti. Ama babam kabul etmemişti. 'Kına kızın kapısında olur, diğer türlüsü olmaz.' demişti. Babamın ısrarına karşı Azad Ağa da el mecbur kabul etmişti.1

 

Arabanın geldiğini görenler arabanın etrafını sarmaya başladı. Kimileri meraktan, kimileri mutluluktan, kimileri de ters bakışlar ile bakıyordu. Ömer'in yardımı ile arabadan inip eve doğru gitmeye başladık.

 

Benim geldiğimi gören bazı akrabalar maşallah diyerek sarılmışlardı, aynı şekilde Ömer'e de tebriklerini sunmuşlardı. Ben odama geçmek için hareket edince Ömer de bana yardımcı olarak beni odama götürdü. Biz odaya gidince Ömer "Benim gitmem gerek, zaten kına sonunda geleceğim." dedi.

 

Aslında ne için gittiğini biliyordum. Kınada kadınlar toplanırken, erkekler de bekarlığa veda tarzı bir şey yapıyorlardı başka bir yerde. "Gideceğiniz yerde kız falan var mı?" diye sordum alttan alttan Ömer'e bakarken.

 

Ömer bu halime gülümseyerek bakıp "Bilmiyorum, çocuklar ayarlardı." dedi.

 

Alttan alttan bakan bakışlarım yerini kızgın bakışlara bıraktı. Kaşlarımı çatarak "Ne demek bilmiyorum? Bak eğer kız falan olursa orda ve sen bana söylemiyorsan evlenmem senle. Şimdiden uyarayım." dedim.

 

Ömer hemen "Evlenmiyorum falan yok. Ben ne zamandır bu düğünü bekliyorum biliyor musun?" diye sordu.

 

"Bana ne. Orada kız falan olursa evlenmiyorum seninle." dedim bir kez daha.

 

"Yavrum tövbe de ya. İkidir evlenmem diyorsun. Valla kız falan olursa içeriye bile girmem." dedi.

 

"Söz mü?" diye sordum.

 

"Söz valla." dedi.

 

"Tamam ama bak sonradan da duymak istemiyorum öyle bir şeyi. Sakın benden saklamaya çalışma." dedim işaret parmağımı Ömer'e doğrultarak.

 

Ömer doğrulttuğum işaret parmağımı tutup parmak ucuma öpücük bıraktı ardından da "Merak etme. Senden saklayacağım bir şey yaşamam, yaşatmam da." dedi.1

 

*

 

Ömer gittikten sonra odaya genç kızlar akın etmişti. Hepsi de nasıl tanıştığımızı? Ömer'in nasıl biri olduğunu sorup duruyordu. Sabır ile sorularını cevaplamaya çalışıyordum.

 

"Eee anlat hele. Ömer Ağa dedikleri gibi çok mu sert?" diye sordu bir kız. Kızın sorusuyla odadaki herkes pür dikkat bana odaklandı.

 

Şimdi ben nasıl diyeyim Ömer pamuk gibi adam. Bana şiirler yazıp, sürekli beni güldürüyor diye. Eğer dersem Ömer Ağa'nın karizması bozulurdu. Aklıma gelen düşünceyle gülümsemeden edemedim

 

Ama cevap veremedim zaten bu sırada açılan kapı imdadıma yetişmişti. Annemi görmem ile gülümsedim "Kızlar hadi çıkın dışarıya. Biz de Rojda kızım ile geleceğiz." diyerek odaya doluşmuş olan kızları gönderdi annem.

 

Annem bana yaklaşınca ben de yataktan kalktım ve karşısına geçtim. "Güzel kızım. Çok güzel olmuşsun. Maşallah. Allah bahtını da yolunu da böyle güzel eylesin inşallah." diyerek yanağımı okşadı. Ben ise anneme baktıkça dolan gözlerimi zor zapt ediyordum.

 

Yine öyle olmuştu, anneme zar zor çıkan sesim ile "Amin dâyem (annem) amin." dedim. Sanki sesim biraz yüksek çıkarsa kendimi tutamayıp ağlayacaktım.

 

Ki bu son birkaç gündür de böyleydim Anneme, babama, abilerime, Meryem'e baktıkça ağlayasım geliyordu. Sürekli gözlerim doluyordu. Onlardan ayrılmak çok zor, ki zor da geçiyordu. Derin bir nefes alıp genzimdeki yumruyu yuttum. Annem yanıma yaklaşıp alnımı öptü. geri çekilirken de "Hadi gidelim." dedi.

 

Böylece önce odadan sonra da evden çıkmıştık. Hep boş olduğu için gözüme kocaman gelen arazi şimdi dolup taşıyordu. Bizim köylülerin yanında tanımadığım bir sürü de insan vardı. Kimileri de çalan şarkı ile halay çekiyordu. Halay kuyruğu o kadar uzamıştı ki başını ve sonunu göremiyordum, yer yetmeyince de halay sıraları oluşturmuşlardı. İki üç çemberden oluşan halay kuyrukları vardı.

 

Aşiret düğünü böyle bir şeymiş demek ki.

 

Etrafa biraz daha baktığımda Meryem'i de gördüm. Kendisine bir sürü arkadaş edinmiş onlarla oynuyordu. Bir de ablam evlenip gidecek diye üzülüyordu.

 

Geldiğimden beri onu iki üç kere anca görmüştüm. Sadece bir kere yanıma geldi ve bana hayranca bakıp "Abla çok güzel olmuşsun aynı prenses gibi." demişti. Ama bu hayran bakışları çok sürmemişti. Yanına gelen arkadaşı ile beni unutup yanımdan gitmişti.

 

Bizim dışarıya çıkmamız ile etraftakiler bizi fark etmişti. Ama oynayanlar halaya ara vermediler orası ayrı. Benim için ayrılan taht gibi bir yere oturdum Asuman ve yengem en başından olduğu gibi şimdi de yanımdaydılar. Bir süre halay çekenleri izlemiştik.

 

Bir ara Asuman bana 'hadi dercesine' başını sallayınca ben de tamam diyerek yerimden kalktım. Asuman benim kalkmam ile elimden tuttu ve halayın başına götürdü, elime de kırmızı bir mendil verdi. Ben hemen halayın başını çekerken Asuman ile el ele, omuz omuza halay çektik.

 

Bu bizim hayalimizdi. Eğer hangimiz de evlenirsek halay başı olup kurtlarımızı dökecektik. Biz oynarken etraftaki bakışları üzerimizde hissediyordum. Normalde çok utanırdım ama bu benim kınamdı ve sonuna kadar da tadını çıkarmak istiyordum.

 

Asuman ile daha sonra halayın ortasına geçmiş ve karşılıklı bir şekilde oynamıştık. Birbirimize gülerek bakıyordu, biraz sonra da Fulya yengem de bize katıldı. O ara o kadar mutlu olmuş ve eğlenmiştim ki anlatamazdım.

 

Artık kınalığın verdiği ağırlık ile de daha fazla dayanamamıştım ve geçip eski yerimize oturduk. Bir süre öyle yanıma gelenler ile konuşup sohbet etmiştim.

 

"Gelinim." yanımdan gelen ses ile başımı kaldırdığımda Yâde Havin'i gördüm.

 

Hemen ayaklandım, elini öpüp başıma koydum "Hoş geldin Yâde." dedim gülümseyerek.

 

"Hoş bulduk kızım. Memnunsun kınadan?" diye sordu o da gülümseyerek.

 

"Memnunum, çok memnunum hem de merak etmeyin. Hem siz fazla ayakta kalmayın, yorulmayın. Geçin oturun şöyle." diyerek yanımdaki boş yeri gösterdim.

 

Yâde Havin de başını sallayarak yanıma geçip oturunca ben de eski yerime oturdum. Aslında orası Fulya yengemin yeriydi ama Ali abim arayınca yanımızdan ayrılmıştı.

 

Benim oturmam ile Yâde Havin ile sohbet ettik arada Asuman da katılıyordu bize. Bir süre sonra da Fulya yengem gelmiş ve bize katılmıştı.

 

*

 

Çok güzel geçen bir kına gecesinin sonuna yaklaşmıştık. Birazdan kına yakılacaktı ve bunun için Ömer'in gelmesini bekliyorduk. Ki çok geçmeden de evin önüne bir kaç tane araba yaklaştı. İlk başta Ömer'in indiğini gördüm ardından da abimler ve arkadaşları indi.

 

Tüm görkemleri ile bu tarafa geliyorlardı.

 

"Utanmasam ağzımın suyu ile bakacağım adamlara. Bu havalar ne?" Asuman'ın kulağıma söylediklerine hak verircesine başımı salladım.

 

"Utanmasam ben de bakacağım valla." dedim Asuman'ı onaylayarak.

 

"Tek değilsiniz herkes öyle bakıyor." yengemin bize söylediğiyle bakışlarımı Ömer'lerden alıp etrafa baktığımda herkesin bizimle aynı duyguyla onlara baktığını gördüm.

 

"Yenge. Farkındaysan senin nişanlın da aralarında." dedim yengeme bakış atarak.

 

"Ay onu doğru dedin kız. Size söyleyeceğim diye kendimkini unuttum. Ben gidip Alim'i karşılayayım da onun bi sahibinin olduğunu görsünler." diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

Asuman da yengemin arkasından "Ay abin hayvan mı? Ne sahiplenmesi?" diye sordu gülerek. Söylediğiyle ben de gülmüştüm.

 

Yengeme baktığımda abimin koluna girmiş beraber ilerliyorlardı. Gözüm hemen yanlarındaki Eren abime kaydığında onu da bu tarafa bakarken gördüm ama bana bakmıyordu hemen yanımdaki Asuman'a bakıyordu. Kaşlarım havalanmıştı ve bir kez daha emin olmuştum.

 

Eren abim Asuman'a karşı bir şeyler hissediyordu.2

 

Bu sırada Ömer de karşıma gelmişti. Bu yüzden bakışlarımı Eren abimden çektim. Ömer de hemen yanımda onun için ayrılan yere geçip oturdu. "Nasıl geçti?" diye sordu.

 

"Güzel geçti de geçmesine asıl sizinki nasıldı? eğlenebildiniz mi?" diye sordum tek kaşımı kaldırarak.

 

Ömer yaptığım imâyı anlayınca "Erkek erkeğe ne kadar eğlenebilirsek o kadar eğlendik işte." diyerek kız olmadığının altını çizdi.

 

"İyi o zaman." dedim ben de.

 

Biz biraz oturunca takı takılma zamanı geldiği için misafirler buraya geliyordu. Bir yanımızda Ömer'in ailesi bir yandan da benim ailem.

 

İlk önce Yâde Havin yanıma gelip değerli olduğu her halinden belli olan bir set taktı, ardından Ömer'in annesi gelip beş tane altın bilezik ve zincir kolye taktı. Daha sonra da Ömer'in halası olan Senem hala da bir set taktı. Ömer'in babası da altın kemer taktı.

 

O kadar çoktular ki Asuman yanımda durmuş, takamadıklarımı tutuyordu. Bu kadar altını bir arada bile hayal edemezken bir de üstümde görmek ayrı bir şaşkınlığa sebepti.

 

Annem ve babam da beş bilezik ve kelepçe takmıştı. Takarken biraz mahçuplardı. Diğerlerinin taktıklarını görünce oluşmuştu bu mahçupluk hissi. Ama bilmiyorlardı ki en değerli olan onlarınkiydi.

 

Takı takma bir saatten fazla sürmüştü. Resmen ağırlıktan ayakta duramıyordum. Herkes taktıktan sonra ben de derin bir nefes alıp oturdum.

 

Bu sırada annem yanıma gelip duvağımı örttü "Kına gelecek şimdi." diyerek de açıklamasını yaptı. Ardından Asuman da kalkıp içeriye geçti.

 

Çok geçmeden de elinde kına tepsisi ile önden Fulya yengem ve peşinde de diğer genç kızlar gelmeye başladı. Bir kaç tur etrafımızda kına şarkısı ile döndüler.

 

Ağlamak istemiyordum sonuçta en özel ve güzel günlerimden biriydi ama doğup büyüdüğüm evden de ayrılacağım aklıma geldikçe göz yaşlarımı tutamıyorum. Ben göz yaşlarıma engel olmaya çalışırken yumruk yaptığım ellerin üzerine Ömer'in eli kapandı ve beni sakinleştirmek istercesine yavaşça okşamaya başladı. Ardından kulağıma eğilip "Ağlama. Dayanamıyorum akan göz yaşlarına. Ağlama." diye fısıldadı.

 

Ben de Ömer'e yandan bir bakış attım ve "Tutamıyorum." dedim bu sırada Ömer bana bakmıyordu ama beni duyduğuna emindim. "Neden bakmıyorsun?" diye sordum duyabileceği ses ile.

 

"Ağlamana dayanamıyorum. Senin öyle görünmene dayanamam." dedi bana bakmazken.

 

Dediğiyle şaşırdım. Ne yani beni ağlarken görmek istemediği için mi bana bakmıyordu?

 

Kızlar durunca ben de afallamış bakışlarımı Ömer'den çekip önüme döndüm. Fulya yengem kınayı yakacağı için önümde durdu duvağın altından bana baktığında ağladığımı görmüştü. Bana üzgün bir bakış atıp duvağı kapattı ve hemen önümde eğildi kınayı sürmek için elimi tuttu ama adetten olduğu için elimi açmadım.

 

Fulya yengem de etrafa bakınıp "Bûk destê xwe venake, xesû li ku ye? (gelin elini açmıyor, kaynana nerede?)" diye bağırdı.

 

Çok geçmeden de Berivan Dâye elinde bir kutu ile yanımıza yaklaştı. Onun gelmesi ile ben de elimi serbest bıraktım. Berivan Dâye kutuyu açıp iki elime de reşat altın koydu. Koyduğu altın ile ben de yengem de şaşırdık. Çünkü buralarda genelde en fazla gördüğüm, ele çeyrek altın koyuluyordu. Şaşkınlığımız o yüzdendi.

 

Fulya yengem şaşkınlığı bırakıp elime kınayı sürdü, benden sonra da Fatih, Ömer'in serçe parmağına ve avucuna kına sürdü. Kına bittikten sonra testi kırma oldu. Şimdi de Ömer ile ortada ilk dansımızı yapıyorduk.

 

"Neden kaşlarını çatıp etrafa bakıyorsun?" diye sordum. Dans ediyoruz ama o kaşlarını çatmış etrafa bakıyordu.

 

"Alışık değilim böyle danslara falan. Bir de ben tek sana gülerek bakarım başkalarına bakamıyorum." diyerek bakışlarını bana çevirdi.1

 

"O zaman tamam, bakabilirsin." dedim gülümseyerek. Ardından da ben de bakışlarımı etrafa çevirip "İlk defa bu kadar kalabalık bir kına görüyorum. Bir de bu kına bizim." dedim.

 

"Eee tek burası değil ki. Diğer şehirlerden de aşiretler ve aileleri geldi." diye açıkladı. "Sen bir de yarın gör kalabalığı." diyerek devam etti.

 

"Ne yani? Daha da mı kalabalık olacak?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

"E herhalde olacak o kadar." dedi normal bir şeymiş gibi.

 

*

 

Kına bitmiş, herkes de yavaş yavaş dağılıyordu artık. Biz de Ömer ile yemeğe gidecektik. Genelde kına bitiminde damat ve gelin yemeğe giderdi. Biz de misafirlerin gitmesini bekliyorduk bu yüzden.

 

Çoğu misafir gidince Ömer ile babamların yanına geçtik. Onların olduğu yerde abimler ve annem de vardı. Ömer uzanıp babamın elini öptü ve "İzninizle biz yemeğe gidiyoruz." dedi.

 

Babam da başıyla onaylayıp "Gidin evladım." dedi ikimize bakarak. Babamın onayı ile ellerimdeki kınayı içeriye gidip yıkadım. Ellerim kıpkırmızı olmuştu bile. Gülümsedim elimdeki kınaya.

 

Ardından ben Ömer, Asuman, Fulya yengem ve Ömer'in arkadaşları olan Fatih ve Mert ile gittik. Çünkü tek gidemezdik. Genelde sağdıçlar ile gidilirdi. E benim nedimelerim yengem ve Asuman'dı, Ömer'in sağdıçları da arkadaşlarıydı.1

 

Beraber bir lokantaya girdik ve yemek siparişlerini verdik. Kına da her ne kadar ikram edilen şeylerden azar azar yesem de bu şu an aç olmama engel değildi.

 

Yemek yedikten sonra da hep beraber tekrar eve dönüş yaptık. Ömer bizi bırakınca kendi evine gitti biz de böylece eve girdik. Fulya yengem ve Asuman da bizde kalacaktı. Zaten evde erkekler de kalmadığı için sorun etmiyorduk.

 

Yorgun argın eve girdiğimizde salonun kalabalık olduğunu gördük. Bu gününün üstüne nasıl bu kadar enerjik olabiliyorlarsa artık asla anlam veremiyordum.

 

Biz de kızlarla içeridekilere selam vermiş ve odama geçmiştik. Hemen üzerimizi değiştirip kendimizi yorgunluk ile yatağa atmıştık zira yarın çok erken kalkacaktık.

 

 

 

***

 

 

 

Herkese bölüm sonundan selam 🫡

 

Bölümü nasıl buldunuz

 

Ulan Rojda evlenmem diyip adamın yüreğine indirecektin. Sen biliyor musun bu adam ne kadar zamandır bekliyor?1

 

Bölümü yazarken kendimi kınada gibi hissettim.

 

O altınlar neydi peki ❤️‍🔥 darısı isteyenlerin başına artık.2

 

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

 

Bölüm : 09.12.2024 19:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...